16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 HAZİRAN 2007 PAZARTESİ 4 KANALTÜRK HABERLER Anayasa Mahkemesi, değişiklik paketiyle ilgili başvuruyu esastan ele alacak 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK Arcayürek ‘Politika Durağı’ndan ayrıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazetemiz yazarı Cüneyt Arcayürek 7 yılı aşkın süredir katıldığı ‘Politika Durağı’ programından ayrıldı. Programın dün yapılmaması üzerine gazetemizi arayan çok sayıda yurttaş bunun nedenini sordu. Arcayürek, izleyicinin gerçekleri öğrenme hakkı bulunduğunu belirterek şu açıklamayı yaptı: “Meslek yaşamımda hep inandığım doğruları savundum. Bu ilkemi Politika Durağı programımda da korudum. Programda Türkiye’nin en önemli sorununun AKP olduğunu, bu hükümetten kurtulmak için 22 Temmuz’un çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyorum. 22 Temmuz’da yapılması gereken, CHP oylarının bölünmemesini sağlamaktır. Bağımsız adayların bu hedefe zarar vereceği açık. Bu görüşüm programda kabul görmedi. Siyasetin ısındığı şu günlerde tatile çıkmam söz konusu değildir. Gazetem Cumhuriyet’te aynı doğrultuda yazmaya devam edeceğim.” İptal davası yarın görüşülecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi, CHP’nin, “Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, seçimlerin 4 yılda bir yapılması’’ yönünde anayasada değişiklik yapan yasanın iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemini yarın esastan görüşecek. CHP, anayasada değişiklik yapan ve cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve seçimlerin 4 yılda bir yapılmasını içeren yasanın ikinci görüşmesinde oluşturulan düzenlemelerin, “Anayasaya aykırı eylemli içtüzük değişikliği’’ olduğu iddiasıyla yasanın iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. Yüksek Mahkeme, yarın anayasa değişikliği paketiyle ilgili başvuruyu esastan ele alacak. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 5660 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Bazı Okunmuş Kalemler... Sınav öncesi ‘okunmuş kalem’ satışı arttı. Cumartesi sabahı, bir gazetede bu haberi görünce düşündüm. Olacağı buydu. Dün yapılan ÖSS artık böyle kazanılmaya çalışılıyordu. ‘Okunmuş kalem’. ‘Türbe duvarına sürtülmüş kalem’. ‘Şanlıurfa’da kutsal Balıklıgöl’e batırılmış kalem’. (Vatan gazetesi, 16.06.2007) Sınav kazandıran ‘kutsal evliya’ desteği. ÖSS (OKS de), öğrenciler için de aileleri için de gerçek bir travma niteliği kazanmıştır. Bu sınavı kazanmak artık sadece üniversiteye (ya da Anadolu liselerine) giriş sınavı değil, bir kişilik, bir kimlik sınavına dönüşmüştür. Doğru. Ama sınav semavi güçlerin desteğiyle değil, gencin kendi çabasıyla kazanılır. Kendine hedef koyma, hedefine güçlü yönelme, disiplinli çalışma, sabırlı azim, zamanı doğru kullanma, sınavı kazanmanın ‘akılcı anahtarları’dır. Bu ‘akılcı anahtarlar’ın yerine ‘uçuran halı’yı koyma niyeti bir güç arama gayretidir ama insanın asıl gücü kendisinin kazandığı güçtür. Kendinden başkasına güvenmek de özgüven eksikliğinin hem nedenidir hem de sonucu. ‘Akıldan yana, bilimden yana’ olmak ne zamandan beri yerini ‘semavi güçlerden medet umma’ya bıraktı? Atatürk’ün yolundan ayrılmaya başlanmasından beri Türkiye, kendi rönesansını bıraktı, kendi ortaçağına doğru yol almaya başladı. Türkiye 19231945 arasındaki 22 yılda kazandıklarını 19452007 arasındaki 62 yılda harcayıp duruyor. Bugünkü AKP iktidarının devletin temel kurumlarıyla, üniversitelerle, yargı organlarıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri ile çatışması boşuna değildir. AKP ve onun arkasındaki dinci siyaset anlayışı, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel varoluş felsefesi ile çatışıyor. Bağımsız laik Cumhuriyet felsefesi ile, din siyaseti ile örtülü şeriat anlayışının çatışması elbette kaçınılmazdır. Bu çatışmada dış desteğin ABD ile sağlanması, ABD’nin Ortadoğu politikasına uygun hareket edilmesini zorunlu kılmıştır. AKP, Amerika Birleşik Devletleri’nin bağımlısı gibi hareket etmektedir. Terör, Kuzey Irak, Ortadoğu konularında ABD politikalarıyla tam bir uyumluluk içindedir. Avrupa Birliği ise, kendi amaçları doğrultusunda (ordunun rejimin değiştirilmesi olgusuna bile karışmamasının sağlanması, din örgütlenmelerinin her düzeyde rahatça yapılması gibi konularda) idare edilmektedir. AKP asıl amaçları için dış destek sağlarken her türlü ödünü de rahatça vermektedir. Bütün bunları Türkiye’de sadece bizler mi görüyoruz? Hayır, aslında herkes görüyor. Ama, öğrencilere satılan ‘okunmuş kalemler’ gibi, ‘satılmış kalemler’ de var. ‘Okunmuş kulaklar’ da var, o kulaklar sadece kendi süzgeçlerinden geçenleri duyuyor. ‘Kiralık diller’ de var ki, söylenmesi ısmarlanmış sözleri söyleyip duruyorlar. Öğrenciler, bu ‘okunmuş kalemler’ ile sınavı kazanıp kazanmadıklarını yakında öğrenecekler. Bakalım, biz ulus olarak bu ‘satılmış kalemler’le, ‘okunmuş kulaklar’la, ‘kiralık diller’le 22 Temmuz sınavını kazanabilecek miyiz? Bütün bunlarla hiç yılmadan mücadele ederek ‘Bağımsız laik Cumhuriyet’ emanetini yeniden yükseltebilecek miyiz? Çünkü bu ‘Çağdaş, büyük Türkiye’ ideali, bu ulusa Atatürk’ün emanetidir. Bu emanetin sahibi bizleriz. 23 Temmuz’un sonucu ne olursa olsun... [email protected] [email protected] www.erdalatabek.com ? Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 5660 sayılı, anayasanın bazı maddelerinde değişiklik öngören kanunu iade etmiş, CHP de yaptığı başvuruda aynı kanun maddesinin ikinci görüşmesinde oluşturulan hükmün iptalini istemişti. Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’’u iade etmiş, kanunun TBMM’de bir kez daha görüşülmesini istemişti. lü 118. birleşiminde yapılan 5660 sayılı kanunun ikinci görüşmesinde eylemli bir içtüzük düzenlemesi olarak oluşturulan; “Cumhurbaşkanı tarafından bir daha görüşülmek üzere TBMM’ye geri gönderilen anayasa değişikliğine ilişkin kanunların ikinci görüşmede tümünün veya maddelerinin aynen kabulü için gereken karar yeter sayısının TBMM üye tam sayısının beşte üç çoğunluğu olduğu’’ hükmünün iptalini ve yürürlüğünün durdurulmasını istiyor. CHP ayrıca, yasanın şu hükümlerinin iptallerine ve yürür Aynen kabul edildi TBMM, kanunu 5678 sayılı kanun olarak aynen kabul etmişti. Sezer, 5678 sayılı kanunu, anayasanın 175. maddesi uyarınca, halkoyuna sunulmak üzere yayımlanması için Başbakanlık’a göndermiş, ayrıca Anayasa Mahkemesi’nde dava açacağını bildirmişti. CHP, dava dilekçesinde, TBMM’nin 31 Mayıs 2007 gün lüklerinin durdurulmasına karar verilmesini talep ediyor: Bu eylemli içtüzük düzenlemesinin ayrılamaz parçası olan, 5660 sayılı kanunun 1. maddesinin kabulüne ilişkin 31 Mayıs 2007 günlü TBMM kararı, “Cumhurbaşkanı’nın bir daha görüşülmek üzere TBMM’ye geri gönderdiği kanunların yapılan ikinci görüşmede usulüne uygun olarak kabul edilmeyen veya reddedilen maddelerinin kabul edilen maddeleri ile birlikte, tümü üzerindeki oylamaya taşınacağı ve kanunun tümü anayasanın öngördüğü yeter sayı ile kabul edilirse bu kabul kararının geçerli sayılarak tüm maddelerinin kabul görmüş olacağı’’ hükmü, Bu eylemli içtüzük düzenlemesinin ayrılamaz parçası olan, 5660 sayılı kanunun tümünün kabulüne ilişkin 31 Mayıs 2007 günlü TBMM kararı. Muzaffer Erkeller 1918 doğumluydu, İpek’in babasıydı, benim kayınpederim. 2006 yılının son günü 88 yaşında yitirdik. Murtaza Çalışlar 1911 doğumluydu, babamdı. 1969 yılının 30 Ocak’ında 58 yaşındayken kaybettik. Muzaffer Bey İstanbul’da doğup büyümüştü. Kurtuluş Savaşı Ankara’sının ilk Emniyet Müdürlerinden, Osmanlı’nın son Taharri Amirlerinden Kel Osman’ın oğluydu. Kel Osman, Ankara’dan İstanbul’a yönelmiş ve genç yaşta yaşamını yitirmişti. Dedem Kürt Hüseyin, babaannem Kara Fatma’nın ikinci kocasıymış, Kara Fatma da onun ikinci karısı... Kırşehirliymiş. Genç yaşta Birinci Dünya Savaşı’na katılmış ve Yemen’de savaşta şehit düşmüştü. Babam, dedemi hayal meyal hatırlıyordu. Askere giderken el salladığı sahnenin bir görüntü olarak belleğinde kaldığını anlatırdı. ??? Muzaffer Bey, kıt kanaat olanaklarla ve abisinin çalışarak aileye verdiği destekle okumuş, Yüksek Ticaret Mektebini bitirmişti. Fabrika müdürlüğünden banka müdürlüğüne kadar, birçok kurumda yöneticilik yapmış, Türk Ticaret Bankası seksiyon şube müdürlüğünden emekli olmuştu. Babam, liseyi bitirmiş, daha ilerisini okuyacak bir olanak bulamamıştı. Çünkü, bir köylü Muzaffer Erkeller ve Murtaza Çalışlar… çocuğuydu; babaannem, yetim üç oğlan çocuğunu ancak şehre, Tarsus’a gönderecek olanakları kıt kanaat bulabilmişti. ??? Muzaffer Bey dürüst bir yönetici olarak ün yapmıştı. Dürüst yönetici demek, iyi bir mevkide bile olsa ancak geçimini sağlayacak kadar para kazanmak demekti. Bulunduğu kurumları geliştirmek ve ilerletmek için çok çalışır, çok uğraşırdı. Bu nedenle ancak içinde oturabileceği bir ev sahibi olacak kadar bir birikim yaratabilmişti. Babam, Tarsus’ta Milli Emlak memuruymuş. Ben o dönemini hatırlamıyorum. 19381950 yılları arasında bu görevi yerine getirmiş. Ermenilerden ve Rumlardan kalan toprakları yörenin ağalarının eline kaptırmamak için verdiği umutsuz mücadeleyi anlatırken gözleri dolardı. Bir gece Çukurova’nın çok verimli bir arazisine bildiğimiz bir Çukurovalı zengin aile yasal olmayan yoldan el koymuştu. Babam da yıllarca onlara bu toprakları kaptırmamak ve Hazine’ye gelir kaydedebilmek amacıyla çok çabalamıştı. Ona, “Bak Murtaza Efendi, biz bu toprakları nasıl olsa alırız. Sen engel olmak yerine yardımcı olursan, sana da hisse veririz” diyerek ikna etmek istemişlerdi. Babam direnmiş ve direnişi boşa gitmişti. Bir gece, atına atlayıp, sırtına da silahını alıp, işgal edilen araziye çaresizlik ve öfke içinde baskın düzenlemiş. Bağırıp çağırıp, havaya ateşler ederek öfkesini, umutsuzluğunu dünya âleme göstermeye çabalamıştı. ??? Muzaffer Bey, Derby lastik fabrikasında çok yüksek maaşla müdürlük yaparken, işçiler direnişe geçmişlerdi. Rıza Kuas (daha sonra Türkiye İşçi Partisi’nden iki dönem milletvekili seçildi) bu işçi direnişinin önderiydi. Kayınpeder, işçilerin hakkının yendiğini düşünerek onların safında yer tutmuş ve yüksek maaşlı işi terk etmeyi tercih etmişti. Babam, CHP’liydi. Atatürk ve İnönü onun kahramanlarıydı. Tam bir Cumhuriyetçi, aynı zamanda halkçıydı. 1950 yılında Demokrat Parti iktidara gelince onu daha küçük bir ilçe olan Silifke’ye sürgüne göndermişlerdi. O da istifasını verip, tazminatıyla bir daktilo satın alıp arzuhalciliğe başlamıştı. Adı o günden sonra “Yazıcı Murtaza” olmuştu. Muzaffer Bey, Türk Ticaret Bankası’nın Anadolu’daki neredeyse bütün şubelerini kasaba kasaba dolaşarak kurmuştu. O dönemin iyi eğitimli insanlarından birisi olduğu halde banka içindeki iktidar kavgalarının dışında kalmayı tercih etmiş, bu nedenle yolsuzluklarla zenginleşen ekiplerin içinde hiçbir zaman yer almamıştı. Bankadan emekli olduktan sonra Türk Ticaret Bankası, vurguncular tarafından yağmalanıp bütün birikimleri, olanakları ellerinden alınmıştı. Eşi Mualla Hanım’la birlikte en büyük üzüntüleri Türk Ticaret Bankası’ndaki bütün olanakların ellerinden alınıp gitmesiydi. Maaşları düşmüş, sağlık sigortaları yok olmuştu. Babam, 1960’lı yılların ortasında CHP’den Türkiye İşçi Partisi’ne geçti. 1968 yerel seçimlerinde TİP’in Tarsus Belediye Başkan adayıydı. Onun adaylık serüveni de ayrıca anlatılacak güzel bir öyküdür. 1969 yılında öldüğünde parasız pulsuz ortalıkta kalmıştık. Annem Fazilet bize kol kanat germişti… Kayınpederim Muzaffer Erkeller ve babam Murtaza Çalışlar, Cumhuriyetin kuruluş yıllarının çocuklarıydılar. İki tipik 1968’li babasıydılar. O dönem onlara benzeyen o kadar çok baba ve anne vardı ki… Çoğunu kaybettik… Artık onlar tarih oluyorlar… Onlarla hep övüneceğiz… İyi insanlardı… CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle