28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 MAYIS 2007 SALI 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Yargı Tüzmen’e ‘dur’ dedi Demirağ’ın, bakan hakkındaki ihbar mektubunu işleme koyduğu için Gümrük Teftiş Kurulu Başkanlığı’ndan alınmasına durdurma İLHAN TAŞCI 27 Mayıs’a Şabloncu Bakışı Bırakalım Bu yazının iki gün önce, 27 Mayıs hareketinin tam 47. yılında yazılmamış olmasının nedeni, yıllardır, pazar günleri siyaseti bu sütuna almama kaygımdır. Ama, bir türlü gerçek demokrasinin ne olduğunu algılayamayanların son zamanlarda şabloncu bakış açılarını değiştirmeden, 27 Mayıs olayı hakkında dile getirdikleri, bu yazıyı zorunlu kıldı. 27 Mayıs askeri müdahalesinin demokrasiye karşı bir suç olduğu düşüncesi saplantılı kişiler tarafından yıllardır, bıkmadan usanmadan yinelenip duruyor. Oysa olaya doğru bakmak zorundayız. 27 Mayıs sabahı ülkede demokrasi kalmamıştı ki, çiğneniyor olsundu. Gerçekten de, DP kendi milletvekillerinin bir bölümüne, idamı da içeren, cezalar verme yetkisini tanıyan “Tahkikat Komisyonu”nu kurarak hem anayasayı hem de demokrasinin temel ilkelerini çiğnemiş bulunmaktaydı. Bu durumda 27 Mayısçılara isnat edilen suç hukuki deyimiyle “işlenemez suçtur”. İşlenemez suç, kavramını bir örnekle açıklayayım: Ahmet, Mehmet’i öldürmek üzere evine gider, tabancasını çeker, ona ateş eder. Ne var ki, Mehmet zaten daha önce, kalp krizinden ölmüştür. Bu durumda cinayet suçunun işlenmesi olanağı da kalmamıştır. Kaldı ki, 27 Mayısçılar, demokrasiyi ortadan kaldırmak kastına da sahip değillerdi. Onlar yalnızca sapmış olan rejimi rayına oturtmayı amaçlıyorlardı. ??? 27 Mayıs olayının şabloncu olarak bakıldığında doğru görülmeyen ve herkesi yanıltan bir başka yönü de, asker sivil ayırımıdır. Bizim demokrasiyi bir türlü anlamamış şabloncularımız, devlet dikimevinde biçilmiş üniformaları giyenlerin asker, sivil terziden giyinenleri sivil olarak algılama yanlışına düşmektedirler. Üniforma giyenler, çekilirlerken, Türkiye Cumhuriyeti’ne tarihinin en demokratik ve çağdaş anayasasını bırakarak gitmişlerdi. 1961 Anayasası sivil demokrasinin önünü açacak kurum ve kavramlarla bezenmişti. Daha sonra iktidara gelen sivil lider, Süleyman Demirel ise bu anayasanın ülke için bir lüks olduğunu ileri sürmüş ve onu baltalamak için elinden geleni yapmıştır. Unutmayalım, bugün çokça yakındığımız, 1982 Anayasası’nın fiili mimarı ceberut Kenan Evren ise manevi babası da Süleyman Demirel’dir. Demirel’den sonra işbaşına gelenvizyon sahibi olduğu ileri sürülen, 12 Eylül darbesinin en can alıcı görevini yüklenmiş olan ekonomiden sorumlu bakanı Turgut Özal da bugünkü demokrasimizin en büyük eksiklerinden biri olan ve vatandaşı atanmış milletvekili adaylarının atanma muamelesini tekemmül ettiren kişiler durumuna düşüren, ön seçimi kaldıran 3720 sayılı yasanın mimarıdır. Ceberut Evren bile, getirdiği 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası ön seçimi zorunlu kılarken sivil Turgut Bey sivil demokrasiyi budayarak yerine lider vesayet sistemini koymayı marifet bilmiş, ama ne yazık ki vizyon sahibi, sivil lider olarak algılanmıştır. ??? Bütün bu görüşlerden yola çıkarak,” 27 Mayıs iyi ki olmuştur” demek tabii ki doğru değildir. Getirilen 1961 Anayasası’nı övmek, tabii ki siyasi bir cinayet olarak gördüğüm Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamlarını onaylamak anlamını da taşımamaktadır. Demokrasiye gerçekten inananların sorunların darbeyle çözüleceğini savunmaları olanaksızdır. Tarihimiz de, hiçbir darbenin sorunları çözmediğini göstermiştir. Hatta 12 Eylül örneğinde görüldüğü gibi darbeler, çoğu zaman çözmeye geldiklerini ileri sürdükleri sorunları daha da ağırlaştırmışlardır. Ama bu durumun sorumluluğunu salt askerin sırtına yüklemek yanlıştır. Şimdiye kadar yaşadığımız darbeler göstermiştir ki her askeri darbenin sivil sorumluluğu, en aşağı askeri sorumluluğu kadar büyüktür, hatta birincilerin sorumluluğu ikincilerinkinden daha da ağırdır. Şabloncu görüşün, papağan gibi ikide bir yinelediği bir başka slogan da “sorunlar ağırlaşıp, altından kalkılamaz hale geldiğinde, hangi demokraside askeri müdahale ile hükümet değiştiği görülmüştür ki” ezberidir. Unutmayalım, 1958’de Fransa bölünmenin eşiğine geldiğinde, iktidar siyasetçinin elinden sokağa kaydığında, caddelerde bombalar patladığında, General De Gaulle sonradan kılıfına uydurulan bir askeri darbeyle iktidara getirilmiş, anayasa ve rejim de değiştirilmişti. Onun için “keşke 27 Mayıs olmasaydı” temennisi yanlıştır. Olayın doğru formüle edilmesi şöyle olmalıdır: “Keşke sonu 27 Mayıs askeri müdahalesine kadar varan olaylar zinciri, Tahkikat Encümeni’nin kuruluşu ile başlamasaydı da demokrasi bu olayla rayından çıkmasaydı.” ANKARA Dönemin Gümrük Müsteşar Vekili Mehmet Şahin hakkında kaçakçılığa yardım suçlamasıyla düzenlenen raporu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen hakkındaki ihbar mektubunu işleme koyan Erdener Demirağ’ın Gümrük Teftiş Kurulu Başkanlığı’ndan alınma kararı idare mahkemesince durduruldu. Kararda, Demirağ’ın görevden alınmasında “kamu yararı ve hizmet gerekleri yönünden hukuka uyarlık” bulunmadığı vurgulandı. Mahkeme, Başbakanlık’ın da inceleme sonucunda Demirağ hakkın da yapılacak işlem olmadığına karar verdiğine dikkat çekti. Gebze’deki 13 milyon dolarlık akaryakıt kaçakçılığına Gümrük Müsteşar Vekili ve bazı üst düzey bürokratların karıştığı gerekçesiyle haklarında “kaçakçılığa yardım” suçlamasıyla düzenlenen raporları işleme koyan Erdener Demirağ, Kürşad Tüzmen hakkındaki “rüşvet” iddiasını içeren ihbar mektubunu da işleme koyunca Gümrük Teftiş Kurulu Başkanlığı görevinden alınmıştı. Ankara 12. İdare Mahkemesi, Erdener Demirağ’ın görevden alınma işlemine karşı açtığı davayı karara bağladı. Oybirliğiyle alınan kararda, idareye memurların görev ve görev yerlerinin değiştirilmesi konusunda takdir yetkisi tanındığı, ancak bu yetkinin mutlak ve istenildiği şekilde kullanılabilecek bir yetki olmadığına işaret edildi. Kararda, idare işlemlerinin kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olduğunun hukuken geçerli somut bilgi ve belgelerle kanıtlanması gerektiği vurgulandı. Mahkeme, Başbakanlık’ın inceleme raporunda da Demirağ’a “herhangi bir kusur izafe edilmeyerek hakkında yapılacak işlem bulunmadığının” belirtildiğini kaydetti. Başbakanlık Teftiş Kurulu, SSK’nin İşsizlik Sigortası Fonu’na yatırması gereken 295 milyon YTL ’yi arıyor ‘Kayıp para’ soruşturması İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN ? Başbakanlık Teftiş Kurulu, 31 Mart 2006 tarihi itibarıyla topladığı 6 milyar 553 milyon YTL ’lik işsizlik sigortası primini, fona 295 milyon YTL eksik yatırdığı Cumhurbaşkanlığı DDK tarafından tespit edilen SSK hakkında soruşturma başlattı. FIRAT KOZOK namikzafer@yahoo.com ANKARA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) raporu doğrultusunda, İşsizlik Sigortası Fonu’na 295 milyon YTL “eksik para yatırdığı” gerekçesiyle SSK hakkında soruşturma açtırdı. DDK’nin bir süre önce hazırlayarak Başbakanlık’a gönderdiği “İŞKUR Raporu” SSK hakkında soruşturma açılmasının önünü açtı. Köşk raporunda, SSK tarafından “işsizlik sigortası fonuna” aktarılan parayla fon kayıtlarında yer alan para arasında önemli bir açık olduğu saptanmıştı. Ortaya çıkan farkın milyonlarca YTL ’yi bulması üzerine Köşk, hükümetten, sorumlu gördüğü SSK hakkında soruşturma açılmasını istemişti. Köşk’ün “İŞKUR Raporu”nda, ana hatlarıyla şu saptamalara yer verilmişti: 295 milyon YTL ortada yok: Fonun faaliyete geçiş tarihinden 31.12.2005 tarihine kadar iki kurumun rakamları arasında toplam 237 milyon 168 bin YTL ’lik bir farklılık bulunmaktadır. SSK kayıtlarında yer alan fon hesabına aktarılan rakamın, fon kayıtlarında SSK tarafından aktarılmış görünen rakamdan düşük ol ması dikkat çekicidir. Kayıtlar çelişkili: SSK kayıtları ile fon kayıtları arasında farklılıklar bulunmaktadır. SSK kayıtlarına göre İŞKUR’a (fona) 20002005 yıllarında aktarılan toplam prim tutarıyla İşsizlik Sigortası Fonu kayıtlarına göre SSK’den aktarılan prim tutarı örtüşmemektedir. Cumhurbaşkanlığı DDK raporunda bu saptamaların ardından Başbakanlık’a SSK hakkında ayrıntılı bir inceleme yapılması önerisinde bulunulmuştu. Raporda, “SSK tarafından toplanan işsizlik sigortası primleri, gecikme zamları ve faizlerin İşsizlik Sigortası Fonu’na eksik aktarılması konusunda, Başbakanlık tarafından SSK’de ayrıntılı bir inceleme yapılarak; eksik ödenen tutarların hangi hesaplarda izlendiğinin, nerelerde kullanıldığının saptanması, eksik aktarımın sebeplerinin araştırılması ve söz konusu durumun sorumluları hakkında gerekli işlemlerin yapılması...” isteminde bulunulmuştu. Başbakan Erdoğan’ın DDK raporu doğrultusunda soruşturma talimatı vermesi üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulu “düğmeye bastı.” Kurul, SSK hakkında soruşturma başlattı. Soruşturmanın önümüzdeki günlerde tamamlanması bekleniyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr Ulusal Kaynaklar Savunma Konseyi’nin 2005 tarihli Kristensen imzalı “Avrupa’daki Amerikan Nükleer Silahları” başlıklı raporuna göre Avrupa’nın 6 ülkesinde toplam 480 adet nükleer bomba bulunuyor. Bu bombalardan 90 tanesi 1998 yılından bu yana Türkiye’de İncirlik Üssü’nde. Bu bombalardan 50 tanesi Amerikan uçaklarında, 40 tanesi de Türk uçaklarında kullanılmak üzere hazır tutuluyor. Bu bilgilerin ne önemi bulunuyor? Birincisi, Türkiye nükleer bombaların konuşlandığı ülkelerden birisi. Üstelik bu bombalar ABD kontrolündeki bir üste bulunduğu için daha da anlamlı. Bu bilgilerin bir başka önemi ise önceki gün Genelkurmay Başkanlığı sitesine düşen ve gazetelere “İki F16 ile Meydan Okuma” manşeti haline gelen ABD uçaklarının sınır ihlalleri. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak sınırına yığınak yaptığı haberlerinin öne çıktığı bir anda Genelkurmay Başkanlığı sitesinde yer alan bu ha Adana’daki İncirlik ABD Üssü... ber “Bir gözdağı mı” sorusunu gündeme getirdi. ABD Büyükelçisi Wilson’un, ihlalin 4 değil 1 dakika olduğunu söylemesi ve pilotlar hakkında soruşturma açılacağını ifade etmesi, bu gerginliğin Washington tarafından da doğrulanması olarak görülebilir. ??? Sınırdaki bu ihlalin tartışıldığı şu günlerde, İncirlik Üssü’ne ilişkin süre uzatma konusu da hükümetin gündeminde. Türkiye’nin en eski üssü olarak İncirlik, 1954 yılında “Türkiye’de bulunan Amerikan yardım personeline NATO kuvvetler statüsü antlaşmasının tatbik edileceğine dair anlaşma” adı altında askeri tesisler kapsamında kurulmuştu. 1956 yılıydı, ilkokul 5. sınıf öğrencisi iken Tarsus’tan İncirlik Üssü’nü görmeye gitmiştik. ABD askerleri bize askeri uçakları gezdirmişlerdi. Henüz yeni olan bu askeri üs, içindeki Amerikalı askerler nedeniyle ilgimizi çekiyordu. 2002 yılı verilerine göre bu üste 4000 personel bulunuyor. Üs, ABD Silahlı Kuvvetleri’nin çevre ülkelerdeki Amerikan üslerini lojistik anlamda destekliyor. İncirlik, Sovyetler’in çöküşü ve Varşova Paktı’nın dağılmasının ardından ilgisini Ortadoğu’ya yöneltti. Tarihi olarak baktığımız zaman İncirlik Üssü, Amerika’nın bölgedeki birçok askeri operasyonunda önemli roller oynadı. En son rolü ise Irak’ın işgali sırasında ABD ve İngiliz uçaklarına ve askerlerine yataklık etmesiydi. Amerikan askerleri, ülkelerine gitmeden önce ya da Irak’a giderken geçici sürelerde bu üste konaklıyorlar. Amerika’dan gelen lojistik malzeme Irak’taki Amerikan üslerine buradan dağıtılıyor. Türk ve ABD akaryakıt tanker uçakları 8 saatlik uçuş sonunda Afganistan’a lojistik destek veriyorlar. ??? 1 Mart 2003 tarihli hükümet tezkeresinin Meclis’te reddedilmesi, AKP hükümetini zor durumda bırakmıştı. Bunun üzerine ABD ile ilişkilerin bir gereği olarak sorunu hükümet kararnameleriyle çözmeyi tercih etti. Gazetelere yansıyan hükümet kararnamesine göre; Amerikan muharip birliklerine İncirlik Üssü kullandırılmaya başlandı. Tarih 23 Haziran 2003’tü. Her yıl bu konu Meclis gündemine getirilmeden Bakanlar Kurulu kararıyla uzatıldı. Şimdi haziran ayı içinde yeniden bu konu hükümetin gündemine gelecek. Bakanlar Kurulu’nun bu kararnamesinin iptali için, İzmir Barosu üyesi bir grup avukat (Savaşa Karşı Hukuk Grubu) ile Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) İzmir imzacıları dava açtılar. Dava halen Danıştay 10. Da iresi’nde görülüyor. Yürütmenin durdurulması istemi 8’e karşı 13 oyla reddedildi. Sonucun ne olacağı merakla bekleniyor. BAK sözcüleri konunun takipçisi olmayı sürdüreceklerini ifade ediyorlar. ??? Şimdi gelelim konumuza: Türkiye’deki İncirlik Üssü ABD tarafından Irak’ın işgalinde lojistik destek amacıyla başından beri hizmet veriyor. Bu hizmeti ise Bakanlar Kurulu Meclis’in kararı olmadan sağlıyor. Buna da şimdiye kadar ne muhalefet temsilcileri, ne de Genelkurmay Başkanlığı bir itirazda bulunmadı. Söz konusu üs, sınır ihlallerinin çok ötesinde ciddi bir işbirliğini gözler önüne seriyor. Şimdi haziran ayındayız. İncirlik Üssü’nün kullanılmasına itirazı olan var mı? Küresel BAK itiraz ediyor. Bakanlar Kurulu’nun kararnamesinin iptal edilmesi için çalışıyor. Başka itirazı olan var mı? Var mı!!! YASA TBMM ADALET KOMİSYONU’NDAN GEÇTİ ‘Polis devleti:1hukuk devleti: 0’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Adalet Komisyonu’nda, polise geniş yetkiler tanıyan yasa önerisi değişiklik yapılarak benimsendi. Polisin istihbarat faaliyetlerinde bulunurken her türlü teknik olanaktan yararlanmasına ilişkin hüküm, öneri metninden çıkarıldı. CHP’li Yüksel Çorbacıoğlu, polisin yetkilerinin artırılmasını eleştirerek “Görüşme sonrasında maçın sonucunu ilan ediyorum. Polis devleti 1, hukuk devleti 0” dedi. TBMM Adalet Komisyonu’nda, dün polise geniş yetkiler tanıyan Polis Vazife ve Selahiyet Yasası’nda değişiklik yapılmasına ilişkin yasa önerisi kabul edildi. AKP’li Hakkı Köylü, silah kullanma yetkisinin sınırlanmasını isteyerek “İki tokat atıp kaçan kişiyi durdurması için polise vurma yetkisi veriliyor” dedi. AKP’li Recep Özel’in verdiği önergeyle, polisin istihbarat faaliyetlerinde bulunurken her türlü beşeri ve teknik imkândan yararlanmasına ilişkin hüküm önerisi metninden çıkarıldı. CHP’li Yüksel Çorbacıoğlu, önerinin kabul edilmesinin ardından yaptığı açıklamada, öneriyle polis devletinin hukuk devleti karşısında 10 öne geçtiğini söyledi. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle