24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 MAYIS 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Uyarı Programa Yansımalı Prof. Dr. Gürhan Fişek’e göre büyük Cumhuriyet mitinglerinin en önemli ayırt edici özelliği “küreselleşme karşıtı” olmalarıydı: “Herkesin ellerinde bayraklarla katılıyor olması, olayın ‘ulusçu’ karakterini; ‘bağımsızlık’ istemleri de emperyalist sisteme karşıtlığını ortaya koydu. 1959’da Türkiye, Bağlantısızlar Hareketi’ne davet edildiğinde Menderes Hükümeti bizim NATO’ya bağlı olduğumuzu söyleyerek reddetmişti. Onu izleyen 12 Eylül ile Özal ve AKP iktidarları, Türkiye’yi küresel sistemin batağına iyice soktu. Cumhuriyet mitingleri de bu AKP’ye karşı çok net bir tavır içerisinde... Bu mitinglere katılanlar, tıpkı 1920’lerde olduğu gibi, kendi yerlerinin ABD’nin, AB’nin, IMF’nin yanı değil; bu güçlerin ezmeye çalıştığı ‘bağımsızlık’ ve ‘eşitlik’ isteyen insanların yanı olduğunu düşünüyor.” Mitinglerle kesinlenmiş bu tutumun kendisini solda sayan siyasal partilerin mutlaka seçim programlarına yansıması gerektiğini savunuyor Gürhan Fişek ve haklı olarak “Kimse bu mitinglerdeki küreselleşme karşıtı tavrı, iki partinin seçim ittifakı ile sınırlamaya kalkmamalı” uyarısında bulunuyor. Buna benzer bir uyarıyı geçen hafta Bağımsız Cumhuriyet Partisi yaptı. Oluşmakta olan Cumhuriyetçi güç birliğinin, ortak iktidar için bir program birliğine dönüşmesini gerektiğinin altını çizdi: “İç politikayı da büyük ölçüde belirleyen dış ilişkiler ABD ile AB arasına sıkışmışlıktan kurtarılmalı, Türkiye, Kemalist geleneğin bu bölgede kendisine kazandırmış olması gereken öncü rolü yeniden yüklenebilmek için bağımsız bir dış politika çizgisi izlemelidir. Ekonomik yaşam, kamusal ve özel kesimleri birlikte seferber edip bölgeler ve sosyal kesimler arasındaki derin farklılıkları giderecek planlı ve eşitlikçi bir kalkınma stratejisine bağlanmalı, IMF ve Dünya Bankası’yla ilişkiler yeniden düzenlenmeli, ‘piyasalar’ denen dış bağlantılı sistem ülke çıkarları doğrultusunda yeniden yönlendirilip Türkiye’ce yönetilmelidir. Özelleştirme furyası mutlaka durdurulmalı, verimli çalıştıkları ve ulusal ekonominin itici gücü oldukları halde satılan büyük kamu işletmeleri için yargı organlarınca verilen iptal kararları mutlaka uygulanmalı, kuruluşları geri alma yoluna başvurma yanında işsizliği giderecek yeni kamu yatırımlarına da girişilmelidir.” SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Adaylık görevi Kırmızıbeyaz devrimi meyvelerini vermeye başladı. Kendi yaşam alanlarında savaşım veren insanlar, yarattığı kuşkulu havadan ürkerek bugüne değin uzak durdukları siyasete yöneliyorlar örneğin. Hedef ve amaç mitinglerle hemen hemen aynı: Bir görev ve sorumluluk olarak Cumhuriyeti sahiplenme. Tek başına bir “Milletvekili olayım” istemi değil onların CHP’ye başvuruşları. İçinde bulunulan koşullarda, bir Cumhuriyetçi olarak Meclis’te olma zorunluluğunu üstlenmek bir anlamda. Adı üstünde Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin Başkanı Şenal Sarıhan da ömrünü örgütlü demokrasi mücadelesine adamış. ADD Genel Sekreteri İzzet Polat Ararat da, aklı ve bilgisiyle Türkiye’nin kamusal varlıklarının satılmaması için uğraş veren eski KİGEM Genel Sekreteri İlter Ertuğrul da, öğretmen sendikacılığının yeniden yeşertilmesinde önemli payı bulunan yazar Münevver Oğan da, köylünün güvencesi KöyKoop’un göçüp gitmemesine önayak olan Cevdet Kocaman da hiç kuşku yok, tümüyle bir vatan görevi olarak görüyorlar adaylık başvurusunu. Cumhuriyet değerleri için, Cumhuriyetin yaşatılması için bugün yapılması gerekeni yapıyorlar... Tıpkı, yıllardır Anadolu’nun il ve ilçelerinde, belde ve köylerinde tüm yokluklara, ilgisizliklere, itilmişlik ve vefasızlıklara karşın “Atatürk’ün partisidir” diyerek CHP örgütlerini beklentisiz ayakta tutan binlerce cumhuriyetçi ve halkçının yaptığı gibi... Şeriat Yaşama Nasıl Sızar? Cannes Film Festivali’nde Jüri ödülünü bu yıl, Marjane Satrapi’nin”Persepolis”i aldı. Çizgi romandan beyazperdeye aktarılan “Persepolis”le ben yaklaşık üç yıl öne tanıştım. AKP iktidara yeni gelmişti... Avrupalı aydınlar arasında derhal bir “kült” objesine dönüşen kitabı, bir İtalyan arkadaşım üzerinde şöyle bir ithafla bana yolladı: “Umarım, bunları asla yaşamazsınız!” Anna Frank gibi... Şimdi çizgi filme dönüşen kitap; İran Devrimi ile hayatı kayan Marjane Satrapi’nin öz serüvenini anlatıyor. 69 doğumlu Marjane, Şah devrildiğinde sadece 9 yaşında olan küçücük bir kız. İlericisolcu bir aileden geliyor ve bir Fransız okulunda okuyor. Aile çevresinde başlangıçta devrim hakkında “Dinciler, o kadar geri ki; uzun zaman işbaşında kalamazlar” muhabbeti yapan, müsamahalı aydınlar var. Sonrası malum... Evdeki hesap çarşıya uymuyor ve İslamcıların dizginleri ele almasıyla Marjane’ın yaşamı tuz buz oluyor. Küçük bir kız olarak önce “türbana sokuluşunu” anlatıyor Marjane. “Persepolis”in ana teması “türban”, yavaş yavaş ve sinsice sızıyor İranlıların yaşamına. Önce TV’de kadınlar örtünüyor. Ardından “örtünme şartı” okullara sıçrıyor. Kızerkek sınıfları ayrılıyor. Ve Marjane’ın “Fransız okulu” kapatılıyor! Marjane Satrapi böyle böyle... seküler yaşam tarzını benimsemiş bir toplumun “teokratik istibdatın pençesinde” yok oluşunu anlatıyor. “Persepolis”in gücü, bunları büyük ve sofistike siyasi analizlerle değil; küçük bir kızın gözleriyle aktarması. Bir tür “Anna Frank’ın Hatıra Defteri” gibi... Sürgünde yaşayan Satrapi’nin Anna Frank’tan farkı; “naif çizgi roman” tekniğini benimsemesi ve “mizaha” sarılması. Bazı sayfalarda yerlere yatıyorsunuz. Humeyni İran’ını, “mizahla” dümdüz ediyor yazar... KÖYDES Sosyal devletin köylüye güleryüzünü gösterdiği en önemli kurumuydu YSE (YolSuElektrik) Genel Müdürlüğü. Kapattılar. Şimdilerde “projecilik” sağdan sola kadar çok matah bir iş ya, hemen bir proje uydurdular: AKP iktidarının göz boyama oyuncağıydı “KÖYDES projesi”. KÖYDES ile her köye su gidecekti, yol gidecekti, köyler Avrupa Birliği’ne girecekti! Ne mi oldu? Ne olduğunu Siyasa Birikim Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mustafa Küpeli’nin kaleminden öğrenelim: “Çoğu şartnamenin ne olduğunu bilmeyen muhtar ve il genel meclis üyeleri ihaleleri verdi. Müteahhitler işe başladı. Ben incelemeler yaparken gördüm ki, şartnamede olan kurallar uygulanmamış. Malzemenin kalınlığı 30 santim ise 15 20 santim malzeme dökülmüş. Su boruları için soğuğa dayanıklı değil de adi borular kullanılmış. Toprak altına inilerek derinliğin yarısı kazınmış. Her şey alelacele ve usulsüz yapılmış. İşler yapıldı, diye teslim edilmiş. Köprü yapılırken 1449 büz döşenmesi gerekirken 1000 büz düşenmiş. 449 büz ortada yok. Bu şekilde ihaleleri alan müteahhitler işleri teslim etmiş ve paralarını almışlar. Yalnız Metin Kaya’nın 250 milyar parası kalmış. Bu parayı da almak için Ankara’dan çok telefonun geldiği söyleniyor. Şimdi 256 milyarla bu yarım yapılan işleri düzeltmek mümkün değil. Kalecik, Yeniköy, Kuytuca köyleri ve birçok köy yolları toprak malzeme döküldüğü için kullanılmaz halde.” Bir küçük bilgi: AKP , KÖYDES aracılığıyla köylerdeki oyları satın almayı düşünüyormuş... Zor sorular Irak’ın kuzeyine girmek mi istiyoruz, yoksa itiliyor muyuz? Sınırımızı kollamak mı çıkarımıza, yoksa onun ötesine geçmek mi? Hangisi? Tahran köpürdü... “Çizgi roman” biçiminde elden ele dolaşması yetmiyormuş gibi “Persepolis”in Cannes’a ulaşması, Mollaları delirtti tabii. Tahran, festivali İrana karşı bir komplo içinde bulunmakla suçladı ve protesto etti. Filme ilgiyi bu daha da artırdı. Avrupa’da İslamın ve özellikle de “türbanın” enine boyuna tartışıldığı; tartışmanın geniş kesimlere mal olduğu bir ortamda böyle bir filmin Cannes’da ödüle layık görülmesi, rastlantı değil. On yıl önce “Persepolis”, geniş genel Avrupa kamuoyu tarafından sıradan bir İran öyküsü olarak okunmaya mahkumdu. Bugün bir tür “Anna Frank Güncesi” muamelesi görüyor... Farkı, 11 Eylül ve Avrupa’daki İslam göçü yarattı. Kitabı bulduğu an bana, “Umarım, sen de bunları yaşamassın!” şeklinde bir ithafla postalayan arkadaşımın aklına, on yıl önce böyle bir çılgın fikir düşmezdi. Bugün düşüyor. Artık Avrupa ile İslam arasında giderek yükselen duvarlardan mı, yoksa İslam dünyasının en laik ülkesinin bile AKP etkisinde günden güne İslamileşen yaşam tarzından mı? Bilemiyorum... Sonuçta ne fark eder? ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr SSK: Ücretler ve Primler Sosyal Sigortalar Yasası’na göre, gerek kamu gerekse özel sektörde: “Bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar sigortalı sayılırlar. Çalıştırılanlar, işe alınmalarıyla kendiliğinden ‘sigortalı’ olurlar. Sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümleri sigortalının işe alındığı tarihten başlar. Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez. Sözleşmelere, sosyal sigorta yardım ve yükümlerini azaltmak veya başkasına devretmek yolunda hükümler konulamaz.” Yasa, işverenlerin “çalıştıracağı kimseleri işe başlatmadan önce” Sosyal Sigortalar Kurumu’na bildirmekle yükümlü kılmıştır. Bu yükümlülük genelde yerine getirilmemekte, çoğu kez, “bir iş kazası” olduğunda uygulanmaktadır. Yasal sorumluluklardan kaçınmak için kimi işverenler uzun süredir çalıştırdıkları işçileri, bir iş kazası olduğunda yeni işe girmiş bir sigortalı gibi Sosyal Sigortalar Kurumu’na bildirmekte ve bu iş kazası sonucu Sosyal Sigortalar Kurumu da çoğu zaman “milyarları bulan” harcamaları üstlenmekte, bunun faturası da yasalara saygılı işverenlerin ve primlerini “kuruşuna kadar ödeyen” sigortalıların sırtına yüklenmektedir. Bugün yasalara saygılı işverenlere sosyal güvenlik harcamaları “çok pahalıya” gelmektedir. İşyerleri, nitelikleri yönünden 12 “tehlike sınıfı” içinde yer alır. En az tehlikeli olan işyerleri 1. sınıfı oluşturur. Bu sınıfta yer alan işyerlerinden sigortalı ve işveren payı toplamı yüzde 33.5, en tehlikeli sınıfı oluşturan 12. sınıfta yer alan işyerlerinden yüzde 39 oranında sigorta primi alınmaktadır. Sosyal Sigortalar Yasası’nın prim oranlarını saptayan 73. maddesine göre 4 ayrı sigorta kolu için prim alınmaktadır. 1) İş kazaları ve meslek hastalıkları sigortası: İş kazaları ve meslek hastalıkları yönünden işyerleri 12 sınıfa ayrılır. En tehlikesiz olan sınıfta yer alan işyeri 1.sınıfı, en tehlikeli olan işyerleri ise 12. sınıfta yer alır. İş kazaları ve meslek hastalıkları prim oranı işyerinin yer aldığı tehlike sınıfına göre değişir. Birinci sınıfta yer alan işyerleri yüzde 1.5 oranında prim öder. En tehlikeli sınıfta (12. sınıf) yer alan işyerleri ise yüzde yedi oranında iş kazalarıyla meslek hastalıkları primi öder. İş kazaları ve meslek hastalıkları sigorta kolunun primlerinin tümünü işveren öder. 2) Hastalık sigortası: Hastalık sigortası kolu için ödenen prim oranı toplamı yüzde on bir olarak saptanmıştır. Bu primin yüzde beşini sigortalı, yüzde altısını da işveren öder. 3) Analık sigortası: “Sigortalı kadının veya sigortalı erkeğin sigortalı olmayan karısının analığı halinde” gerekli yardımları yapmak üzere yüzde bir oranında analık sigortası primi alınır. Bu primin tümünü işveren öder. 4) Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları: Bu sigorta kolu için ödenen primler toplamı yüzde 20’dir. Bu yüzde yirmi oranındaki toplam primin yüzde 9’unu sigortalı, geri kalan yüzde 11’ini de işveren öder. Bugün için SSK primine esas alınan en az ve en çok ücretler ve prim tutarları: SSK EN AZ VE EN ÇOK ÜCRET VE PRİMLERİ (Normal İşler) Prim Alınan Prim Taban Ücret (En Az) Tavan Ücret (En Çok) Sigorta Kolları Oranı Ücret Primi Ücret Primi 1) İş Kaza. Meslek Hastalık % 1.50 562.50 8.4375 3.656.40 54.85 2) Analık % 1.00 562.50 5.625 3.656.40 36.56 3) Hastalık % 11.00 562.50 61.875 3.656.40 402.20 4) Malullük, Yaşlılık ve Ölüm % 20.00 562.50 112.5 3.656.40 731.28 SSK Prim Toplamı % 33.50 562.50 188.43 3.656.40 1.224.89 Bizde bir Satrapi olsaydı Ben de son tahlilde bir “Marjane Satrapi’miz olsaydı, nereden başlardı?” noktasına geldim... Atatürk Havaalanı billboardlarının mayo çıplaklığına karşı getirilen türban reklamları mı olurdu bu? Binali Yıldırım’ın eşini, tek başına ayrı masada yemek yerken görüntüleyen haremlikselamlık fotoğraflar mı? “First lady” Emine Erdoğan’ın Mısır, Pakistan, Malezya “First lady”leri, Arap şeyhlerinin başı açık eşleri, Suriyeli Esma Esad ve Ürdünlü Rania’nın yanı başında sergilediği “tesettür şıklığı” mı? Arınç’la Gül’ün resmi bir yemekte; ortadan karpuz gibi ikiye ayırdıkları protokol masasında Avrupalı konuklarla yanlarına aldıkları türbanlı eşler arasına koydukları yeni ve aşılmaz mesafeler mi? Mini etekli mankenlerin çıktığı defileleri terk eden AKP milletvekillerinin toplu protestoları mı? Bunlar benim aklıma ilk gelenler... Türkiye’de Satrapi vari bir “çizgi roman Filim” yapılsa, “seküler yaşamı” yavaş yavaş kuşatan başka ne kareler bulunurdu? Siz de düşünün... HARBİ SEMİH POROY nilgun?cumhuriyet.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 28 Mayıs www.mumtazarikan.com Normal işler için % 33.5 oranında alınan SSK primleri, en tehlikeli sınıfa giren işyerlerinde % 39’a ulaşmaktadır. Türkiye’de ücretlerden yüzde 33.5 ile 39 arasında sigorta primi alınması, bizce, “haksız rekabeti” ve “kaçak işçi” çalıştırmayı özendirmeye dönük bir uygulamadır. Bu uygulama, yasalara saygılı işverenleri cezalandırma anlamına da gelmektedir. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Aşırı İngiliz milliyetçili 1 ğini anlatan te 2 rim. 2/ Tehlike 3 işareti... Bir meyve. 3/ 4 Mardin yöre 5 sine özgü bir 6 tür çörek... Bir 7 soru sözü. 4/ Yahya Ke 8 mal’in hece 9 ölçüsüyle yaz1 2 3 4 5 6 7 8 9 dığı tek şiiri... Küçük tekke. 5/ “İnönü’de iki 1 Ç Ö L E M E R İ K kılıç karşı karşıya / 2 Ö C E Ş M A M A Aşkolsun birinciye 3 L Ü M E N B A V A L EM MA veren kılıççıya” 4 A G E L (Cahit Külebi)... 5 B O N E K U L U Hammaddeyi işleyip 6 E T mal üretme. 6/ Tavır, 7 D A M S A R A Y davranış... Dolunay, 8 U Ğ U T G A N A mehtap. 7/ Türk mü 9 H A M İ D A B A D ziğinde bir makam. 8/ Afrika’da bir ülke... Oyunda cezalı çocuk. 9/ Japonya’nın para birimi... Nilüfer cinsinden birçok bitkiye verilen genel ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk adına, halka karşın devrimci girişimlerde bulunan kimse. 2/ Kemiklerin içindeki yağlı madde... AleviBektaşi şairlerinin tarikatlarıyla ilgili şiirlerine verilen ad. 3/ Hizmet hayvanlarının ayağına çakılan demir... Pamuk ipliğinden yapılan kalınca kilim. 4/ Kömür madeni ocaklarında çıkan ve kolayca tutuşabilen patlayıcı gaz... Bir organımız. 5/ Kesilen ağacın toprak üstünde kalan bölümü... Soylu. 6/ Musluk teknesi. 7/ Çinko elementinin simgesi... Yoksullara yiyecek dağıtan hayır kurumu. 8/ Marmara Bölgesi’nde, “Kuş Cenneti” olarak da bilinen göl... Bir gösterme sıfatı. 9/ Gerçek... Genellikle yakmak için kullanılan iri saman. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle