27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 MAYIS 2007 SALI 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI B B B B B B B B B 28 30 27 30 35 35 35 35 20 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya B B B B B B B B B 18 19 19 20 27 29 26 25 28 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB PB PB Y Y Y Y PB 29 27 27 30 25 25 17 16 18 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Yurdun doğu kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Doğu Anadolu’nun güneydoğusu ile Güneydoğu Anadolu’nun doğusu sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Hava sıcaklığı yurt genelinde 1 ile 2 derece artacak. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Y 14 Helsinki B 17 Stockholm PB 15 Londra Y 18 Amsterdam Y 19 Brüksel Y 16 Paris Y 16 Bonn Y 12 Münih Y 11 Yağmurlu Stockholm Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Y Y B Y PB PB Y B Y 17 29 24 17 33 29 26 32 15 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı B PB PB PB B PB B PB PB 20 24 28 34 19 31 25 32 32 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada tinde bir deprem bu. Batı basını yüz binlerin laiklik için yürüdüğünü, meydanları doldurduğunu yazar, gazetelerimiz ve ekranlarımızdan Türkiye’nin laik kalacağını haykıran milyonların sesi yankılanırken… RTE ile Gül Abdullah veya AKP kadrosu neredeydi, daha da önemlisi İzmir mitingi için düşünceleri neydi, öğrenemedik. Gazetelerimizin, ekranlarımızın cin gibi genel yönetmenleri, RTE’nin nefes alışını bile duyurmak için birbiri ile yarışan demokrasi havarisi rolü kesen kimi gazete ve yazarlar, laikliğe layık olmayan AKP iktidarının, üstelik ağzı olan ve her gün konuşan RTE’nin İzmir mitingi ile ilgili görüş ve düşüncelerini öğrenip yansıtamadılar. RTE’den ve çevresinden ne bir ses ne de bir nefes. Ya şimdilik susmaya, İzmir ateşinin sönmesini beklemeye karar verdiler ya da... apışıp kaldılar. ??? Başbakan sıfatıyla öyle üst perdeden atarak, bindirilmiş kıtalar diyerek halkın coşkusunun üzerine şal örtemeyeceğini… AKP teşkilatına ilçelerden 18 bin kişiyi Erzurum’a ücretsiz taşıyarak, binlerce insana bedava bayrak dağıttırarak Cumhuriyet mitinglerinin taklit edilemeyeceğini, laik Cumhuriyet’e sahip çıkılamayacağını acaba anladı mı? Ya soldakiler… Beş bin kişiyi bir araya getirmeyi marifet sayanlara… Halk önünde el sıkışmayı bile teslim olma anlamında alanlara… Ulusal bir hedefte buluşan halkla terse düşmeyi göze alarak sanki Yunanlı bir partiyle işbirliği yapacaklarmış gibi (sözün kime ait olduğunu öğrenmek isteyenler dünkü Milliyet’teki lider söyleşilerine bakabilirler) “düşünsenize” diye başlayan “CHP’ye oy vermek, CHP’ye oy istemek durumunda kalacaklarını” söyleyen demece... birleşmenin, bütünleşmenin anlamını küçültenlere, küçümseyenlere ne demeli? Bu kafanın Cumhuriyet mitinglerinin anlamını kavrayamayanlardan, önemsemeyenlerden farkı yok. Ha “bu” kafa, ha “o” kafa! ??? RTE’nin Erzurum’daki sözleri, sorumluluğu, burnunun ucundaki geleceği göremediğini kanıtlayan itiraflar içeriyor. Cumhurbaşkanı seçiminde aylarca kendi ekseni etrafında kurguladığı planlar iflas etmiş…Tandoğan mitinginde yediği tokatla sarsılıp Çankaya sevdasından vazgeçmiş… Hayır! Ne cumhurbaşkanı planları yapmış, ne de Çankaya’ya çıkmayı istemiş… Masum bir genel başkan! Özal’ı, Demirel’i, Ahmet Necdet Sezer’i parlamentonun seçtiğini, aynı yöntemle Gül Abdullah’ı seçtirmek istediklerinde… muhalefetin aslında halkımızın “hayır” dediğini söylerken kendisiyle ilgili öykünün gerçek yönünü atlıyor. RTE’yi halkın Çankaya’da neden istemediğinden, RTE’ye hayır dediğinden söz etmiyor. Bu noktaya geldi mi kaçak güreşiyor. Kolay değil tabii. Halk istemedi diye Cumhurbaşkanlığı’ndan vazgeçtiğini söylemek. Üstelik karizması olduğu savıyla nefes alıp veren bir siyasetçi için… ??? Bir not: Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) 2007 Dünya Kongresi ve 56’ncı genel kurulu İstanbul’da toplandı. IPI’nın Türkiye temsilcisi Doğan Medya grubunda çalışan bir gazeteci. İstanbul toplantısında her açıdan Doğan grubunun ağırlığı hissediliyor. 1950’lerde kurulan IPI, gazete ve gazeteciler üzerinde baskı kuran iktidarlara karşı savaşım veren bir kuruluştu. Adnan Menderes’in basın üzerindeki baskılarına karşı savaşım verdi. Hiç değilse o dönemlerde gazeteler kimi dümenlerle devletin tabii hükümetin eline geçmiyordu. Bugün iktidarın medya üzerine kurduğu baskı Menderes dönemlerini aratır nitelik ve içerikte. Ama IPI’ya Türkiye’de onur verenler… elbette başta Doğan grubu geliyor bugün AKP’nin medya üzerinde uyguladığı baskıyı IPI’da gündeme getirmekten özenle kaçınmış görünüyor, böyle bir izlenim veriyorlar. Holdinglerine özgü sorunları çözmüş olabilir Doğan medyası. Ama meslek adına AKP’ye, tabii RTE’ye muhalefet yapıyor diye kimi yayın organlarının, örneğin muhalefet kanalı Kanaltürk’ü ortadan kaldırmaya yönelik türlü çeşit hükümet tertiplerini, bugün medyanın içinde bulunduğu durumu IPI’da neden gündeme getirmiyor veya getiremiyorlar? Bu kadar idarei maslahatçı davranışa, bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışına pes doğrusu… Hukukçular, anayasa değişikliğinin getireceği sakıncaları tartıştı GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Meclis’in yetkisi kalmadı İstanbul Haber Servisi İstanbul Barosu’nun “Anayasa Değişiklikleri” paneline katılan Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süheyl Batum, cumhurbaşkanı seçemeyen TBMM’nin anayasaya göre bugün bir yetkisinin kalmadığını söyledi. Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen panelin açılışını gerçekleştiren İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu, son dönemde yapılan anayasa değişikliğinin, oldubittiye getirilerek bir meydan okumanın sonucu olduğunu söyledi. Anayasa Hukuku Profesörü, eski Dışişleri Bakanı BCP Genel Başkanı Mümtaz Soysal da Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı seçiminde de dayatma olduğunu, ancak rejimin temel felsefesi ile çatışmadığı için tepki çekmediğini kaydetti. Rejimde kırılma Süheyl Batum da “Rejimin temelleri üzerinde çok temel ve belirgin çözülme ve kırılma var” diyerek rejimin temelleri üzerinde anlaşma sağlanmazsa, demokrasi ve laiklikten benzer şeyler anlaşılana dek tartışmaların süreceğini söyledi. Batum, “Anayasanın 102. maddesi Meclis cumhurbaşkanını seçemezse derhal yenilenir diyor. Bu da Meclis’in feshi anlamın dadır. Bu Meclis’in bugün yetkisi metkisi kalmamıştır. Milletvekili yoktur, dokunulmazlığı da yoktur. Ben anayasanın bu yorumuna inanıyorum” diye konuştu. Batum, Demirel ve Sezer örneğini vererek anayasa değişmeden de rahatlıkla seçimlerin yapılabileceğina işaret etti. Değişiklikte öngörülen “Cumhurbaşkanının süresi 5 artı 5 yıl olsun’’ maddesinin de Türkiye’de uygulanamayacağını kaydeden Batum, böyle olması durumunda, iktidarlarla gelen ve giden bir cumhurbaşkanı seçileceğini ve “Cumhurbaşkanı tarafsızdır’’ ilkesinin söz konusu olamayacağını vurguladı. Cum Köşk seçimi Anayasa belirsizliği ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP, cumhurbaşkanını halkın seçmesine dönük anayasa değişikliğini yaşama geçirmeye çalışırken, seçime ilişkin usul ve esasların daha sonra yasayla düzenlenecek olması birçok belirsizliği beraberinde getiriyor. Cumhurbaşkanı adayının yetkisinden propagandasına, partilerle işbirliğinden seçim harcamalarına kadar birçok konuya dönük düzenleme yapılmaması belirsizliğe yol açıyor. Mevcut düzenlemeye göre cumhurbaşkanı adayının bir siyasi partinin otobüsünden propaganda yapmasının önünde engel bulunmuyor. Değişiklikle yalnızca kimlerin aday gösterileceği ve seçimin tur takviminin nasıl işleyeceği belirlendi. Ancak yetkilerinden propagandaya, seçim çalışmalarındaki giderlerin nasıl karşılanacağından partilerin adaylarla ilişkisine kadar pek çok konuda boşluk bulunuyor. Cumhurbaşkanı adaylarının kendilerini halka nasıl anlatacakları ve bunun çerçevesine ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmadı. Mevcut duruma göre cumhurbaşkanı adayının bir siyasi parti otobüsünün üzerinden halka seslenmesinin önünde bir engel bulunmuyor. hurbaşkanının başka partiden olması durumunda da çözülmesi mümkün olmayan itilafları doğuracağını kaydeden Batum, “Yarın ‘istemiyorum’ diyecek ve gerekçe göstermeyecek. Yine anayasacılara gideceğiz. Bu itilafları tartışırken tekrar bir gece yarısı ile anayasayı değiştirmek zorunda kalacağız” dedi. Türkiye’de kaptan köşkü demokrasisi olduğunu vurgulayan Batum, “Bence bu değişmeli. İktidara karşı denge mekanizmaları oluşturulmalı. Katılımcı, paylaşımcı bir demokratik hukuk devleti olma yolunda anayasa değişikliği yapılmalı” diye konuştu. Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tayfun Akgüner ise anayasa paketinin Türkiye açısından kriz yaratacak durumda olduğunu ifade ederek “Değişiklik otoriter rejimin gizli gündemi. Gül seçilemediği için ‘halka giderim’in bir takıyye olduğuna inanıyorum. Bunların bütün yaptıkları takıyyedir. BOP’un bir parçasıdır. Söyledikleri ve yaptıkları her şeyin arkasında gizli bir gündemleri vardır” dedi. Gül cumhurbaşkanı seçilse bile iktidarın başkanlık sistemine gideceğini savunan Akgüner, “Türkiye koşullarında başkanlık sistemi düşünülmemelidir. Halka cumhurbaşkanı seçtirmekle Türkiye acaba federal yapıya mı dönüştürülmek isteniyor?’’ dedi. Erdoğan: Köşk’ü bekliyoruz AKP MYK toplantısı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında AKP Genel Merkezi’nde yapıldı. Başbakan Erdoğan,YSK’nin 25 yaşla ilgili açıklaması için, “Yazılı açıklamayı görmedim. Göreyim, ondan sonra gerekeni yaparız” dedi.Anayasa değişikliklerinin referanduma sunulmasına yönelik süreyle ilgili bir çalışma olup olmadığı şeklindeki soruya da “Şu anda süreç çalışıyor. Anayasa değişikliğiyle ilgili Cumhurbaşkanı’na gönderdiğimiz paket var. Onun neticesini bekliyoruz” diye yanıt verdi. (Fotoğarf: AA) Çifte meşruiyet Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Korkut Kanadoğlu da Türkiye’de çifte meşruiyet kavramı olmadığını, tek meşruiyetin TBMM olduğunu anımsatarak “Cumhurbaşkanını halk seçerse çifte meşruiyet olacak. Üstelik partili cumhurbaşkanı seçilecek” dedi. Tuğcu: Halkoylaması görüşü belirtmedim ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, anayasa değişikliğinin halkoylamasına sunulmasına gerek olmadığı yönündeki sözlerinin yanlış anlaşıldığını bildirdi. Tuğcu, “Anayasanın 175. maddesinin zorunlu kıldığı prosedür anlatılmış, Sayın Cumhurbaşkanı’nın takdirine bırakılmış olan değişikliğin halk oylamasına sunulabilmesi ile ilgili bir görüş belirtilmemiştir” dedi. Tuğcu, anayasa paketine ilişkin yaptığı değerlendirmelere açıklık getirdi. Azerbaycan’daki bir toplantı sırasında anayasa değişikliğiyle ilgili sorular da sorulduğunu belirten Tuğcu, şunları kaydetti: “Bu sorulardan biri de cumhurbaşkanının kaç kez veto hakkının olduğudur. Bu soruya cevap olarak bir kez veto edebileceği, vetodan sonra yapılacak ikinci müzakerede de üçte iki çoğunlukla çıkması halinde cumhurbaşkanının değişikliği zorunlu olarak halkoyuna sunma olanağının bulunmadığı ifade edilmiştir. Böylece anayasanın 175. maddesinin zorunlu kıldığı prosedür anlatılmış, Sayın Cumhurbaşkanı’nın takdirine bırakılmış olan değişikliğin halkoylamasına sunabilmesi ile ilgili bir görüş belirtilmemiştir. Söz konusu madde okunduğunda zorunlu olmayan, ancak Cumhurbaşkanı’nın uygun görmesi halinde halkoylamasına gidebileceği haller ayrıca belirtildiği açıkça anlaşılabilmektedir. İfademin bu biçimde algılanması için bu açıklamanın yapılmasında zorunluluk bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.” Tuğcu, Baku’da anayasa değişikliğinin cumhurbaşkanınca onaylanması süreciyle ilgili sorular üzerine AA’nın haberine göre şunları söylemişti: “Belirli oy sayısının üstünde kabul edilerek çıktı. O nedenle Cumhurbaşkanı’nın referanduma götürmesi söz konusu olamayacak.Vetoyu bir kere koyabilir, iki kere değil. Bir kere koyup Meclis’e iade edebilir. Meclis tekrar 367’nin üstünde, yani üçte ikinin üstünde oyla gelirse, artık onu onaylayacak.” Tuğcu, Baku’da basın toplantısında cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin ülkede bir rejim değişikliği anlamına gelmeyeceğini de savunmuştu. me aldığı yazı eşliğinde yayımlanan haritada, Türkiye, İran, Suriye, Irak ve Pakistan’ın sınırları küçültülüyor, bunun yerine ABD küreselleşmesinin uşaklığını yapacak yeni devletler ortaya çıkarılıyordu. Bunun Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) haritasal izdüşümü olduğu anlaşılıyordu. Haritadaki imzaya ve yayımlandığı yere bakınca bunu görmemek için gaflet, dalalet ve hatta iktidar içinde olmak gerekirdi. Haritanın, özünde Sevr hedefinden bir farkı yoktu. Kurtuluş Savaşı öncesinde de emperyalist ülkeler Türkleri Anadolu’da sıkıştırabildikleri kadar küçük bir bölgeye sıkıştırıp kalan bölümlerde elde kalemcetvel istedikleri gibi oynayacaklardı. Olmadı... Geçen yıl ortaya çıkan BOP haritası da Cumhuriyet mitingleriyle birlikte yırtılmıştır. Türkler, Sevr’i olduğu gibi BOP haritasını da tarihte en çok hak ettiği yere, çöplüğe gönderdiler. ??? Bitti mi? Kesinlikle hayır. Hatta, tam tersine yeni başladı diyebiliriz. Daha doğrusu, yeni bir başlangıçtayız. Halkın koyduğu tavır bu; Ankara nasıl? Halkın tavrıyla örtüşüyor mu? İktidardakiler penceresinden bakılırsa, kesinlikle örtüşmüyor. AKP, yedi düveli arkama alıp nasıl Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı iktidarrejim savaşı yaparım, sorusunun yanıtını arıyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’la Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında İstanbul’da gerçekleşen 2 saatlik görüşmenin içeriğiyle ilgili açıklama yapılmadı. Bize ulaşan bilgiler, görüşmenin gerilimli geçtiği yönünde. Erdoğan’ın ne yapıp edip kafasındaki bir kişiyi cumhurbaşkanı yapma arayışında olduğu, Büyükanıt’ın, Genelkurmay Başkanlığı’nca 27 Nisan’da yapılan açıklamanın “kesin bir ifade” niteliği taşıdığını vurguladığı anlaşılıyor! Anayasa değişikliği konusundaki ısrarın ve Gül’ün “hâlâ adayım” sözlerinin arkasında Erdoğan’ın olduğunu görmek için özel çaba harcamaya gerek yok. AKP, 5 yıllık iktidarı döneminde kendisine her türlü desteği veren dış güçleri tam olarak arkasında görürse, yeni adımlar atmaya niyetli olabilir. Bu nedenle, Türkiye’de siyasetin sağlıklı bir rotaya oturmasını isteyenlere ayrıca sorumluluk düşüyor. Önümüzdeki dönem için en sağlıklı yol, AKP’nin sandığa gömülmesi... ??? Bunun başarılması için merkez partilerin seçmene umut verebilecek bir inanç ve güçle seçim sahasına çıkması gerekiyor. Bu bağlamda bütün gözler, CHPDSP hattında... Anlaşmazlık konuları nelerdir? Hangi taraf işi yokuşa sürüyor? Asıl niyet ne? Kamuoyu bütün bu sorulara yanıt arıyor. Biz de! Genel beklenti, önümüzdeki birkaç gün içinde netleşme olması... Ortak hareketi önleyenin, istemeyenin kim olduğunu kamuoyuna her yönüyle aktarmak, bizim de doğal görevimiz. Miting meydanlarına başka bir gözle baktığımızda şu saptamayı da yapabiliriz: Sağdan sola laiklik söylemi etrafında hiç bu kadar geniş bir yelpaze oluşmamıştı. Bunda elbet Türkiye’yi dünyaya pazarlayan AKP politikalarına tepkinin de etkisi vardı. Ancak miting meydanlarının örgüsüne baktığımızda, Batı’nın iddia ettiği gibi iki Türkiye olmadığını, bütünleşmiş bir Türkiye olduğunu söyleyebiliriz. Halk, bu havayı şimdi siyasette istiyor. Halk BOP haritalarını yırttı, bunu siyaset sahnesinde temsil edecek güçleri istiyor. Sevr’den BOP’a gönderme yapmak gerekirse, siyasilerin önünde iki yol var: Ya Mustafa Kemal hükümeti gibi hareket edecekler ya da Sevr’cilerin yolunu izleyecekler! Aklın yolu, aklın solu birincisi... Ortak hareketi engelleyen ikinciyle anılır! ankcum?cumhuriyet.com.tr Sözleri AB’de ciddiye alınmadı ‘Sarkozy’nin gücü yetmez’ LEYLA TAVŞANOĞLU Anayasa Mahkemesi ve Yedek Üyelik Prof. Dr. Rona AYBAY ? Baştarafı 2. Sayfada Anayasa’nın aynı alt başlığı altında düzenlenmiş olan Yüksek Mahkemelerin yargıçları arasında yaratılan bu farklı durumun, Anayasa’nın eşitlik ilkesi açısından irdelenmesi gereklidir. Anayasa Mahkemesi’nin önceki Başkanı Mustafa Bumin de mahkemenin 39. kuruluş yıldönümünde (25 Nisan 2001) yaptığı konuşmada, yedek üyelerin, Başkan ve Başkanvekili seçimlerinde asıl üyeliğin boş olması veya üyenin mazereti bulunması halinde seçime katılabildikleri halde, aday olamama nedeniyle bu görevlere seçilme haklarından yoksun bırakıldıklarını; bunun eşitlik ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmadığını belirtmiştir. Konu, bir yedek üyenin girişimi sonucunda, “Anayasaya aykırılık itirazı” yoluyla Anayasa Mahkemesi önüne getirilebilir. Böyle bir durumda, Anayasa Mahkemesi, kendi iç işleyişiyle ilgili bir konuda “Anayasaya uygunluk denetimi” yapmak zorunda kalabilecektir. Bunun pek olağan bir durum olmadığı açık bir gerçektir. Herhalde, “yedek üyelik” kavramının Anayasa’dan çıkarılmasında yarar vardır. / IŞIL ÖZGENTÜRK ? Baştarafı Arka Sayfada öyküsü geldi. Ön çalışma yapan arkadaşlar, bu 237 film öyküsü içinden en iyi 10’u seçtiler. Seçilenler, üç gün sürecek atölye çalışması için Ankara’ya geldiler ve maraton başladı. En iyi film yapılacak ya, iş iyice heyecanlı. Açıkça söylemeliyim, bu yıl öyküler öylesine yaratıcı, öylesine çarpıcıydı ki, seçim için çok zorlandım ve sonuçta birinciliği üç ayrı öyküye paylaştırdım. Geriye kalan dokuz öykü de çok iyiydi ama ne yapalım, bu bir yarışma, birileri daha iyi olacak. Üç öyküden Merlin Yılmaz’ın “Ve Bir Tüy Düştü” öyküsü, başlık parası nedeniyle yaşlı bir adamla evlendirilmek istenen 13 yaşındaki bir kız çocuğunun, hepimizin kanını donduran acı çığlığıydı. Küçük kız büyüyen göğüslerini önce Uçmaya devam! bandajlarla sardı olmadı, kambur durdu olmadı, sonunda eline keskin bir bıçak aldı ve… Bir diğer öykü Burcu Taşçı’nın “Tek Sahnelik Hayat” adlı öyküsüydü. Daracık yatağında Mikili geceliğiyle hareketsiz ve ifadesiz yatan küçük bir kıza, sahneye girip çıkan kişiler (anne, kayınvalide, koca, çocuklar) hiç durmadan yeni roller veriyorlar ve o hiç kıpırtısız bütün rolleri kabul ediyordu. Sonunda Mikili geceliğiyle yatan küçük kızın bedeni toprakla kaplandı. Ve o karanlığın içinden şöyle haykırdı: “Miki ben çocuktum, gelin oldum, seni koynumdan aldılar, Miki ben gelin oldum, bana hiç sormadılar, Miki ben gelin oldum, çocukluğumu seninle döşeğin altına attılar, Miki ben gelin oldum, hayatımı bir odada tek sahnede harcadılar.” Neyse, bütün bu karamsar öykülerden sonra şimdi size hepimizin içini ısıtan sıcacık bir öykü. Esra Günel ve Erhan Yavuz’un birlikte yazdıkları öykünün adı “Oyuncak”. Öykünün kahramanları Süreyya ve Hasan Ege’de bir kasabada yaşıyorlar. İkisi de 13 yaşında ve Süreyya’nın babası yeni bir traktör alsın diye evlendiriliyorlar. İkisi de çocuk, birinin aklında bebekler var, ötekinin aklında futbol topu ve takım formaları. Kız cin gibi ve şöyle bir mantık yürütür, “babasının traktör parası olarak aldığı para aslında ikisine aittir. Bu para yı alıp bir güzel eğlenebilirler.” Kız öyle kararlıdır ki, parayı baba evindeki çekmeceden alır ve iki çocuk ilk kez bir taksiye binip yakınlardaki kente giderler. Büyük bir mağazaya girip düzinelerle futbol topu, düzinelerle bebek alırlar. İlk kez hamburger yerler, lunaparkta her şeye binerler. İki çocuğun sefası tam üç gün sürer. Sonunda bir öğlen vakti, kızın babası kapıya gelir, Hasan’ın cebindeki anahtarı alır ve hışımla evin kapısını açar. Ve donup kalır, çünkü Hasan’la Süreyya’nın küçük evlerinde her yer oyuncakla doludur ve bir düzine çocuk onlarla oynamaktadır. Sıcacık bir son değil mi? Az önce cadıları Ankara’da bırakıp İstanbul yoluna düştüm. Dilerim gelecek yıl bu zamanlar gene Ankara’da olurum. BRÜKSEL Brüksel’de üç gün süreyle Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekilleri, AB Komisyonu bürokratları ve yetkilileriyle bir dizi görüşmeler yapıyoruz. Fransa’da Nicholas Sarkozy’nin Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi Brüksel üzerinde ağır bir hava oluşturmuş. Özellikle Türkiye’nin üyelik müzakereleri bağlamında Sarkozy’nin “müzakereleri koparacağı” açıklamaları kaygı yaratsa da pek de ciddiye alınmıyor. Türkiye Genişleme Sorumlusu Christian Danielsson’la birlikteyiz. Bize şu ilginç değerlendirmeyi yapıyor: “Türkiye’nin AB üyeliğine nasıl uyum sağlayacağı ve esas önemlisi de bunu ne zaman tam olarak başarabileceği. Siyasi konularda ilerleme raporuna ilişkin olarak Türkiye’nin ateşini ölçüyoruz. Türkiye şimdiye kadar iyi bir performans gösterdi.” Konuştuğumuz çeşitli siyasi eğilimlerden AP milletvekillerinin görüşü şu: “Sarkozy Türkiye’nin üyelik sürecini engelleyemez. Bu gidişle Fransa Türkiye karşıtı olan en fazla Avusturya,Almanya,Yunanistan, Kıbrıs kampında yer alır. O kadar.” Türkiye’yle müzakerelerin gidişatı konusunda da şu görüşler hâkim: “Geçen yıla kıyasla müzakereler daha iyi gidiyor.” Bu arada Türkiye’nin insan hakları ve özgürlükler sorunları bulunduğu hiç durmadan vurgulanıyor. Türkiye’nin hassasiyetlerini tamamıyla göz ardı eden görüş de şu: “Özgürlükler bakımından Kopenhag kriterleri Lozan’dan öndedir.” CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle