24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 MAYIS 2007 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Anayasa Mahkemesi ve Yedek Üyelik Anayasa Mahkemesi üyeleri arasında “asıl” ve “yedek” biçiminde bir ayrıma yer verilmesinin sakıncaları, bizzat Anayasa Mahkemesi’nce de görülmüş ve “Anayasa Mahkemesi’ne İlişkin Anayasa Değişikliği Önerisi” başlığı altında Mahkemece hazırlanan taslakta, bu ayrıma son verilmesi önerilmiştir. Prof. Dr. Rona AYBAY ğı asıl üyenin özrünün uzamasına bağlıdır.Yedek üye, “asıl”ın dönmesiyle devre dışı kalmaktadır. Bu durum nedeniyle yıllarca yedek üyelikte bulunduğu halde hiçbir kararda imzası bulunmayan yedek üyeler vardır. Bu noktada, anımsanması gereken önemli gerçek de şudur: Anayasa Mahkemesi üyeliği için Anayasa’da belirtilen koşullar, asıl üyeler için de yedek üyeler için de aynıdır; dolayısıyla bilgi ve deneyim açısından da bu iki üye grubu arasında bir fark olduğu söylenemez. Öteki Yüksek Mahkemelerimizin hiçbirinde olmayan yedek üyelik, uygulamada çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Bunların başlıcası, yukarıda belirttiğimiz “yedeklik” duygusudur. Anayasa Mahkemesi’nin önüne gelen konular, çoğu zaman, karmaşık ve tartışmalı hukuk sorunlarına ilişkindir. Kendisine fiilen görev düşüp düşmeyeceği, düşerse bunun davanın sonuna kadar sürüp sürmeyeceği tamamen tesadüfe bağlı olan bir yedek üye, mahkemenin önüne gelen konularda “akademik” amaçlar için elbette araştırma yapabilir. Ama “yargıç” olarak görüş bildirmek ve oy vermek için her an göreve hazır olmasının beklenmesi, yaşamın gerçeklerine pek uygun değildir. Üstelik, yedek üyelikten asıl üyeliğe geçiş de söz konusu değildir. Çünkü, bir kişi “yedek üye” olunca, “asıl üye” olma olanağı da ortadan kalkmaktadır. Yedek üyeliğin bir “kaynak israfı” olduğunu söylemek, abartma sayılmamalıdır. Başkan seçimi ve yedek üyeler Şimdiki Başkanın görev süresinin 12 Haziran 2007’de bitmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi’nde Başkanlık için seçim yapılacaktır. Bu seçimde, yedek üyelerin durumu, bazı yönlerden tartışma yaratabilecektir. Bu konuda Anayasa metni ile Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş kanunu olan 2949 sayılı kanunun hükümleri arasında tam bir uyum olduğu söylenemez. Anayasa’nın, mahkemeyle ilgili “Kuruluş” başlıklı 146. maddesine göre “Anayasa Mahkemesi, asıl üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve bir Başkanvekili seçer.” Bu hükümden, yedek üyelerin Başkan ve Başkanvekili seçilmesine olanak bulunmadığı açıkça anlaşılmakla birlikte, seçime “seçmen” olarak katılmaları açısından durum o kadar açık değildir. Kuruluş kanununun ilgili hükmünde, Anayasa hükmü aynen yinelenirken “üye tamsayısı” deyimin önüne “asıl” sözcüğü eklenmiş ve hüküm şu biçimi almıştır: “Anayasa Mahkemesi, asıl üyeleri arasından gizli oyla ve asıl üye tamsayısının salt çoğunluğu ile (....) seçer.” Burada sorun, Anayasa hükmündeki “üye tamsayısının salt çoğunluğu ile” deyimi ile kuruluş kanunundaki “asıl üye tamsayısının salt çoğunluğu” deyimi arasındaki farktan kaynaklanmaktadır. Anayasadaki deyim, yedek üyeler de içinde olmak üzere bütün üyeleri kapsar niteliktedir. Oysa kanun Anayasa ile saptanmış olan üye tamsayısını daraltmakta; dolayısıyla da Anayasa’ya aykırılık sorunu yaratmaktadır. Anayasa Mahkemesi’yle ilgili hükümler, Anayasa’nın “Yüksek Mahkemeler” alt başlığı altında yer almaktadır. Bu başlık altında düzenlenen Yargıtay’da ve Danıştay’da Başkan, bütün üyelerin katılımı ile seçilmektedir. Askeri Mahkemelerde “seçim” söz konusu değildir; başkanlar, askeri kurallar gereği kıdem esasına göre saptanmaktadır. Uyuşmazlık Mahkemesi ise Anayasa Mahkemesi’nce görevlendirilen üyenin başkanlığında toplanmaktadır. Yargıtay’ın ve Danıştay’ın üyeleri, kendilerine başkanlık edecek kişileri, hepsinin katıldığı seçimlerle, kendileri belirlemektedir. Buna karşılık, Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş kanunda öngörülmüş daraltıcı düzenleme, Anayasa Mahkemesi’nin yedek üyelerinin Başkan seçimine katılmalarını engellemektedir. Böylece yedek üyeler, mensup oldukları kurumu temsil edecek ve yönetecek; katıldıkları müzakerelerde ve törensel oturumlarda Başkanlık edecek kişinin belirlenmesinde devre dışı kalmaktadır (meğer ki, seçim günü asıl üyelerden özürlü olanlar bulunsun). ? Arkası 8. Sayfada PENCERE Solda Pazarlık Apaçık Olmalı!.. Yaşadığımız olaylar baş döndürücü bir ivme kazandı... Cumhuriyet’in “Tehlikenin Farkında mısınız?” uyarısı tüm ülkede kitlesel yoğun bilince dönüştü ve bu bilinç eylemlerle dile getirildi... Farkındalık bilinci öylesine yoğunlaştı ki, uzat elini, tut... İşte ay yıldızlı bayraklar... İşte halk... ? Gazetelere göz atıyorum, İzmir mitingine ilişkin en olumsuz öngörü 1.5 milyon insan üzerinde... Eşi emsali görülmemiş bir halk hareketi yaşıyoruz... Hareketin partisi yok.. Lideri yok.. Parası yok.. Peki Ankara, İstanbul, İzmir ve öteki kentlerde harekete geçen halk kitlelerinin gerçek lideri kim?.. Tek sözcükle: Atatürk!.. ? Milyonlarca kişinin katıldığı, İzmir mitingine soldaki üç partinin üç lideri de gelmiş... Deniz Baykal.. Zeki Sezer.. Murat Karayalçın.. Ancak gazetelerin yazdığına göre kürsüye çıkıp el ele tutuşamamışlar ya da tutuşmamışlar... Aralarında soğuk bir hava esiyormuş... SHP ilk hesapta zaten yoktu... CHP ile DSP de anlaşamamışlar... Nedir dertleri?.. ? Dertleri şu: Kaç milletvekili senden olacak?.. Kaç milletvekili benden olacak?.. Ülkü, hedef, ilke, yön, program üzerine en küçük bir pazarlık ve sorun yok!.. İrtica ve bölücülük lök gibi Türkiye’nin başına çökmüş... Meydanlarda halk bağır bağır bağırıyor... Kurşun eritmeye çağırıyor... Bizim dostlar milletvekili pazarlığında anlaşamıyorlar... ? Politika dönüp dolaşıp öyle bir içeriğin çıkmazına saplandı ki dostlara hak vermek de gerekir; particilik piyasasında örgüt liderinin ensesinde boza pişiren yerel ve genel milletvekili adaylarını listelerde saptarken akılda dolaşan tilkilerin kuyrukları birbirine değmeyecek ve dolanmayacak... Particilik yozlaştı mı yozlaştı... ? Peki, çare ne?.. Çare açıklık!.. Osmanlıcasıyla şeffaflık.. Türkçesiyle saydamlık!.. Pazarlık, kapalı devrede liderlerin baş başa görüşmelerinden kurtarılmalı, partilerin içinden konuya, tartışmaya, anlaşmaya katılanların karşılıklı açık konuşmalarına dönüştürülmeli... Meydanları dolduran halk kitleleri, neyin neresinde birleşmeye ve bütünleşmeye niçin ve neden takoz konulduğunu anlamalı, bilmeli, açık seçik öğrenmeli... ? Baykal, Sezer, Karayalçın saygın isimler... Bu saygın isimler, Cumhuriyet mitinglerine, bir başka deyişle halka saygı duyuyorlarsa, tehlikenin farkındaysalar, Atatürk’e bağlıysalar anlaşırlar... Birleşme ve bütünleşme süreci saydam olmalı... Apaçık sergilenmeli... Liderler anlaşamazlarsa “sorumluluk ya da suç kimde” halk bunu bilmeli!.. Halk bunu bekliyor... Yeni, Çağdaş Bir Anayasa... “Günümüz Türkiye’sinde güncel sorun demokratik, laik ve sosyal bir devletin tüm kurum ve kurallarıyla gerçekleşmesi ve yaşama geçmesidir. Bu hedef hukuk alanında önemli düzenlemeleri gerektiren bir hedeftir. Bu düzenlemeler Batı ülkeleri istediği için değil, halkımız buna layık olduğu için yapılmalıdır? Böyle bir hukuk devletine ulaşabilmek, insancıl bir hukuk ve yargı reformunun gerçekleşmesine bağlıdır.” 22 Mayıs 1989’da Uğur Mumcu’nun sorusuna Halit Çelenk böyle yanıt vermişti... 18 yıl geçti aradan! Seçimler yapıldı, başbakanlar, bakanlar geçip gitti. Anayasaya bağlı sorunların tartışması bir türlü bitmedi. Halit Çelenk’in bu konuya verdiği yanıt o günden bu güne tek çözüm yolu olarak önemini korumakta... ??? Her şey anayasaya bağlı! Yine, Çelenk’in o tarihte söylediği bir söz var ki, şimdi de gündemde: “Antidemokratik kurallar getiren bir anayasa, demokratik bir yönetimin anayasası olamaz.” Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir kez daha gördük, hemen her hukukçu kendine göre bir anayasa yorumu yaptı! Şu maddeye göre şöyle, bu maddeye göre böyle!. Ne biçim bir anayasa bu.. istenene, beğenene, kendi anlayışına, isteğine göre yorumlanabilen bir anayasaya inanmak olası mıdır? İşin içinden çıkılamayınca çaresiz Anayasa Mahkemesi’ne başvurulacaktı, öyle de oldu... Bu yüce mahkemenin verdiği kararlar bile hukuk çevrelerinde günlerdir tartışılıyor. ??? Okurlarım; Evren Paşa döneminin 82 Anayasası’nı o günlerde birkaç yazımda eleştirdiğim, bu anayasaya oy verilmemesini yazdığım için Sıkıyönetim Mahkemesi’nce mahkum edildiğimi anımsarlar. ??? Halit Çelenk o günlerde düşüncesini şöyle belirtmişti: “Bu anayasa temel felsefesi yönünden çağdaş devlet anlayışına aykırı olarak, devlete, insanın üstünde bir yer vermiş, insanı ikinci plana itmiş, ‘Her şey insan içindir’ felsefesi yerine ‘Her şey devlet içindir’ gibi otoriter, çağdışı bir felsefeyi benimsemiştir.. Bu anayasa demokratik bir yönetimin anayasası olamaz.” Türk aydınlanmasının en öndeki savaşçılarından, büyük hukuk adamı Halit Çelenk’in bu sözleri bir ders değil mi? ??? Artık çağdaşlığa, demokrasiye, en başta da Atatürk’ün devrimci ilkelerine dayanan yeni bir anayasa yapmanın; 82 Anayasası’nı tarihe bırakmanın, zamanı gelmedi mi? Bu görevi, yeni seçimlerle işbaşına gelecek (ya da gelmesi beklenen) yeni TBMM’nin, bir Kurucu Meclis niteliğiyle gerçekleştirmesi gerekmiyor mu? 1 961 Anayasası, 195060 arasında iktidarda olan Demokrat Parti’nin hukuk ve anayasa ilkelerini sorumsuzca çiğnemesinin taze anılarının etkisinde hazırlanmıştır. 1961 Anayasası’nın hazırlanması aşamasında, kanunların anayasaya uygunluğunun yargı yoluyla denetlenmesi amacıyla bir Anayasa Mahkemesi kurulmasının gerekliliği konusunda hiçbir duraksama olmamıştır. 1961 Anayasası’na temel olan tasarıların hazırlanmasında, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, faşist yönetimlerden kurtulup demokratik düzene geçen Almanya ve İtalya’da kurulan Anayasa Mahkemeleri örnek alınmıştır. Bu ülkelerin Anayasa Mahkemelerinde “yedek üyelik” kavramı yoktur. 1961 Anayasası’nın ilk taslağını oluşturan Onar ÖnTasarısı’nda ve SBF Tasarısı’nda da yedek üyelik kavramı bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi üyeleri arasında “asıl” ve “yedek” biçiminde bir ayrıma gidilmesi, o zamanki Kurucu Meclis’in “sivil” kanadını oluşturan Temsilciler Meclisi tasarısında ortaya çıkmış ve sonuç olarak Anayasa’ya girmiştir. Bugünkü Anayasa’nın hazırlık çalışmaları sırasında, “yedek” üyeliğin sakıncaları şu sözlerle belirtilmiştir: “Mahkeme 1961 Anayasası’yla 15 asıl ve 5 yedek üyeden kurulmuştu.Yedek üyeler sadece asılların bulunmadığı hallerde mahkemeye katıldıklarından, hangi gün hangi davaya bakacaklarını bilmedikleri için hazırlıksız olarak katıldıkları oturumlarda yeterince yararlı olamayacakları ve asıllar mevcut oldukça kendilerinin işsizliğe mahkum bulunmalarının da huzursuzluklara neden olabileceği düşünüldü.” “Asıllar ve yedekler aynı kaynaktan geldiklerine, (Yargıtay’da ve öteki Yüksek Mahkemelerde) toplantı yeter sayısının üstünde hâkim bulunduğuna ve bunlar belli bir düzen içinde mahkemeye katıldıklarına göre, Anayasa Mahkemesi’nde de aynı düzenin uygulanması uygun görülmüş ve yedek üyelik kaldırılmıştır.” Ancak “yedek üyeliğin kaldırılması” 4 general ve 1 amiral’den oluşan MGK’ce kabul edilmemiş ve böylece “yedek üyelik”, 1982 Anayasası’na da girmiştir. Bunun gerekçeleri açıklanmış değildir. Anayasa Mahkemesi üyeleri arasında “asıl” ve “yedek” biçiminde bir ayrıma yer verilmesinin sakıncaları, bizzat Anayasa Mahkemesi’nce de görülmüş ve “Anayasa Mahkemesi’ne İlişkin Anayasa Değişikliği Önerisi” başlığı altında Mahkemece hazırlanan taslakta, bu ayrıma son verilmesi önerilmiştir. Bu öneride, yedek üyeliğin kaldırılması nedeniyle oluşacak yeni duruma intibakın sağlanması için, Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihte yedek üye olanların asıl üyeliğe geçmiş olacakları da belirtilmiştir (Bu öneri, yedek üyeliğin kaldırılmasının yanında başka önemli konuları da içermektedir). Anayasa Mahkemesi’nin yedek üyeleri, bir yandan bu Yüce Mahkeme’de üye olmanın onurunu; öte yandan, mahkemenin kararlarına etkisi ve katkısı tesadüfe kalmış bir “azınlık” olmanın sıkıntısını yaşamaktadır. Çünkü bir yedek üyenin fiilen görüşmelere ve oylamaya katılması, ancak asıl üyelerden birinin geçici bir nedenle görevde olmaması halinde söz konusudur. Üstelik, bir davanın görüşmelerine herhangi bir aşamada katılıp görüşünü bildiren bir yedek üyenin, görüşünü davanın sonuna kadar savunma olanağı; yerine görev yaptı Gazilerimize Yaşam Desteği TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ELELE VAKFI TC Ziraat Bankası Ankara Kızılay Ş.390259905002 YTL Tel: 0312 431 99 36, www.elele.org.tr CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle