28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 MAYIS 2007 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu yapımı ‘Nathalie’de Zühal Olcay ve Tilbe Saran var AYNA ADNAN BİNYAZAR İki ‘diva’ dan oyunculuk şöleni Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu’nun, yapımına katıldığı ya da bütünüyle sahiplendiği beşinci oyun olan ‘Nathalie’nin izini sürmek ve değerlendirmesini yapmak için bir yıldan uzun süredir uğraşıyorum desem abarttığımı düşünürsünüz kuşkusuz. Ne ki, yerleşik sahnesi olmayan yapımlar bağlamında ‘doğru zamanlama’ yapmak zor. Geç olsun da güç olmasın mı demeli! Oyuncularına önemli ödüller getiren ‘Nathalie’ turnelerle sürecek; belki 20072008 tiyatro döneminde de sahnelerdeki yerini koruyacak. Zühal Olcay ve Tilbe Saran... Onlar tiyatromuzun orta kuşağının hiç tartışmasız en önde gelen iki ‘diva’sı. Sahne ve görüntü sanatlarında doruk noktalarına ulaşmış aynı kuşaktan iki kadın sanatçının aynı yapımda bir araya geldikleri sık görülen bir şey değil. Basından yanlış izlemediysem, senarist, romancı, oyun yazarı, dramaturg Philippe Blasband’ın filmi de çekilmiş olan‘Nathalie’ adlı oyununu Tilbe bulmuş, Zühal’e birlikte oynama önerisinde bulunmuş. Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu’nun üstlendiği yapım, Zeynep Avcı’nın çevirisi, Işıl Kasapoğlu’nun rejisi, Hakan Dündar’ın sahne tasarımı, Canan Göknil’in giysileri, Cem Yılmazer’in ışık tasarımı ve Joel Simon’un müziği ile gerçekleşmiş. Yönetmen geri planda Kültürel Eşitlik Yirmi beş yıl önceleri, Berlin sokaklarında rastladığınız Almanların Türklere yaban adamları gözüyle baktıklarını görürdünüz. İleride onların iş alanlarını daraltacaklarını varsayan öbür ülke işçilerinin tutumları da farklı değildi. Bugün de, Almanlar arasında, hem de yükseköğrenim görmüş bir Türk bayana, “Sen yabancısın, bana Alman arkadaşlarımdan daha saygılı davranmak zorundasın!” derken, eşitlik ilkesini önde tutan AB’nin yurttaşı olduğunu kavrama yeteneğinden yoksun olanlara rastlanıyor. Bu sabah, az çok tanıştığımız, hasta jimnastiği uzmanı genççe bir Alman bayan, yolda Türkçe “Günaydın” diyerek beni selamlayınca geçmiş günlerin geride kaldığını düşündüm. Birkaç gün önce de, lokantadan çıkan kadınlı erkekli bir topluluk bizimle Türkçe konuşmaya çalışmıştı. Nerden nereye geldik... İki toplum arasında oluşan bu bağlamdaki dilsel yakınlaşma bile, kuşkusuz yabancıların Türklere bakışındaki bir değişim olarak algılanabilir. ??? Ne denli eşitlikçi davranılırsa davranılsın, dışardan gelip başka ülkelerde yurt tutmaya çalışan işçiler, gizli saklı, üvey evlat işlemi görür. En küçük kusuru herkeste öfke uyandırır, ancak onların çıkarına uygun iş yapıyorsa ona değer verilir. Dizilerde, romanlarda genellikle tersi işlense de, üvey evlatla öz evlat arasında eşitlik sağlamak kolay değildir. Öyle görünür, yine de eşitlik terazisinin kefesi dengede tutulamaz. Ayrıca, ekonomisi, siyasal dengesi yerinde ise, o ülkenin insanı, oraya hizmet etmeye gelenlere karşı bir üstünlük duyar; yerini bulunca bunu kullanır da. Bu duyguyu gaddarlığa çevirmek ya da hoşgörüye dönüştürmek, o ülkeye gelenlerin, kendilerini bir kültür varlığı olarak kanıtlamalarına bağlıdır. ??? Yasaların belirlediği eşitlikte, ancak yasanın öngördüğü ölçüde eşitlikten söz edilebilir. Yeryüzünde gerçek eşitlik, yalnızca kültürde vardır. Şöyle ki; kültürel üretim bir imece işidir. Her ulus, her toplum, evrensel dünyaya kendi kültürüyle bir şeyler katar. Bunların arasındaki eşitlik insanları ortak üretime yöneltir. Kültürler arasında eşitlik sağlanabilmişse toplumsal kaynaşma sorun olmaktan çıkar. O zaman hiçbir toplum kültürel üstünlük sevdasına kapılmaz. Böylece kimse kimsenin üstünde emperyalistçe baskılar kurmaya da kalkışmaz. Kültürel varlığını ortaya koyan toplumların öbürlerinin gözünde saygınlık kazanması buna bağlıdır. Kök salmış önyargılar ancak böyle bir saygınlıkla belleklerden silinir. ??? Türkler, Avrupa’da önyargıların çetin acılarını yaşadılar. İnsanı insan kılan kültürel birikimler bilimde, sanatta, eğitimde, sinemada, üniversitede, politikada, sporda, ticarette üretime dönüşünce, Türklere yönelik önyargılar toplumsal bir alışkanlık olmaktan çıktı. Bugün onlarca milletvekili Avrupa parlamentolarında söz sahibidir. Kemal Sunal’ın filmlerinde alaya alınan çelişkiler gerçekleşmiş, iş alan durumundaki Türk işveren olmuştur. ??? Atatürk’ün ulusuna hedef gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine, bir toplumun kendi kültürünü var edip ona evrensel bir nitelik kazandırmasıyla ulaşılır. Bu birikimlerden yoksun bir toplumun ne çağdaş uygarlıkta izi olur, ne de evrensel kültürde adı anılır... adnan@binyazar.com ? ‘Nathalie’ bir yılı aşkın süredir kapalı gişe oynuyor. Tilbe Saran’ın bir opera sanatçısını, Zühal Olcay’ın da genç bir fahişeyi canlandırdığı bu iki kişilik oyun sanatçıların performansı için izlenmeli. şüründe açık gönüllülükle dile getirdiği gibi, yönetmenin işlevi, iki büyük sanatçının ‘yanında olmak’la sınırlı kalmış. Sahne ve giysi tasarımının iki sanatçının ‘yanında’ olabildiği de pek söylenemez. Dündar’ın dekoru sahneye ‘mobilyacı mağazası’ görünümü verirken, Göknil’in giysileri iki sanatçıyı zaman zaman ‘tuhaf giysiler müzesi’ndeki ‘mankenler’ konumuna indirgiyor. Zühal Olcay’ın son sahnedeki örgülü saçları ve rüstik görünüşlü giysisiyle sunduğu ‘namusu mücessem köylü güzeli’ görüntüsü de daha çok ‘doğa turizmi’ için hazırlanmış ‘reklam panoları’na yaraşır gibi... Geriye, ‘fantezi/erotik’ boyutuyla seyirciye çekici gelebilecek bir ‘aldatma’ ve ‘öç alma öyküsü’, öyküyü ‘baş’tan ‘son’a doğru taşıyan oldukça kısa tablolara yerleştirilmiş ‘iki kişilik diyalog parçaları’, ‘diyaloglar’a Türkçe can veren Avcı’nın kusursuz çevirisi ile oyunculara sahne arkasında müthiş bir hızla durmadan giysi değiştirme zamanı tanıma adına uzunca tutulmuş müzik bölümleri ve oyuncuların yorumu kalıyor. ‘Nathalie’ iki kadın oyuncunun bilek güreşine tutuşmasını öngören bir sahne metni. Ancak ‘bilek güreşi’ne temel olan eylem ‘çatışma’ değil, ‘işbirliği’; kendisini aldatan kocasından ayrılmış olan opera sanatçısı (Saran), yaşadığı acıyı kocasına da çektirmek ve kırılan onurunu onarmak için genç, güzel bir fahişeyi (Olcay) kiralar. Fahişe, çapkın kocayı elde etmek için, opera sanatçısının öğrettiği yöntemleri kullanacak, sonra da her aşamada olan biteni bütün çıplaklığıyla işverenine anlatacaktır. Oyun, bir yandan da olgun yaştaki bir opera sanatçısı ile genç, ‘fütursuz’ bir fahişenin, içlerinde, yüzeyde sundukları görüntüden farklı birer kadın gizlediklerini gösteriyor. Konuşmak ve dinlemek Doğrusunu isterseniz, yönetmen Işıl Kasapoğlu’nun da program bro ‘Nathalie’, yalnız ‘konuşma’ üstüne değil, ‘dinleme’ üstüne bir oyun. Fahişe, dinleyerek, ne yapması gerektiğini öğrenecek, sonra da onun yaptıklarını dinleme sırası opera sanatçısına gelecektir. ‘Dinleme’nin ‘konuşmak’ kadar zor, yer yer de acı verici olduğu anların dramatik gerilimi ni oluşturmak, sıradan oyuncuların harcı değil. Yönetmen Işıl Kasapoğlu şu saptamayı yapmış: “Birbirlerine konuşan değil, / birbirlerini bu denli, / böyle dinleyen iki oyuncuyu hiç görmemiştim.” Kasapoğlu bu sözleri ayrı yapımlarda olsa da birlikte pek çok kez çalıştığı iki oyuncu için söylüyor. Zühal ve Tilbe’nin birlikte ilk kez oynarken oluşturdukları büyünün, onların çalışma biçimlerini yakından bilen bir yönetmeni bile sarıp sarmalamış olması önemli. Saran’ın, saygın opera sanatçısını canlandırırken kullandığı kültürlü, genellikle yurtdışında bulunmuş, birkaç yabancı dil bilen, İstanbullu hanımefendilere özgü biraz tuhaf Türkçe telaffuzu yadırgadığımı, bu nedenle de dikkatimin gencecik ‘fahişe’yi doğallıkla canlandıran Olcay’ın oyunculuğu üstünde daha çok yoğunlaştığını belirtmeliyim. İlk başta iki karakter arasında yaratılan zıtlığa hizmet eden bu ‘farklı’ konuşma biçiminin, daha sonraki aşamalarda, iki kadından her birinin, karşısındakinin duyarlılığına daha bir duyarlılıkla yaklaşmaya ötekinin ‘duruş’unu anlamaya başlamasıyla oluşan gerilime hizmet ettiği düşünülmüş olmalı. Yazarın, dramatik açıdan çarpıcı bir düşünceden yola çıkarak yazdığı oyunu yapısal yönden yeterince çarpıcı kılamadığını, ikinci yarıda sahnede olan bitenin neredeyse tekdüzeleştiğini ve ‘son’daki sürprizin pek de inandırıcı olmadığını düşünürsek, Saran ve Olcay’ın başarısı daha da belirginleşiyor. İki enstrüman için yazılmış pek de usta işi olmayan bir sonat, virtüoz sanatçıların performansıyla ‘değerli’ kılınmış dersek haksızlık eder miyiz? BARIŞ VE KÜLTÜR FESTİVALİ Mersin Devlet Opera ve Balesi, ünlü yapıtı yarın akşam sahneleyecek Yenice Festivali’nde Şiir Yarışması Kültür Servisi Tarsus’un Yenice kasabası belediye başkanlığının her yıl 1 ve 2 Eylül günlerinde düzenlediği “Barış ve Kültür Festivali”nde bu yıl şiir yarışması da yapılacak. Tüm amatör ve profesyonel şairlere açık olan şiir yarışmasına her şair en fazla iki şiirle katılabilecek. Hece vezni ya da serbest vezinle yazılacak şiirler, Yenice Belediyesi Şiir Yarışması Komisyonu, PK 94 Tarsus adresine gönderilecek. Katılımcılar, yazdıkları şiirleri bir zarfa koyacaklar, üzerine rumuzlarını yazacaklardır. İkinci bir zarfa, isim, özgeçmiş, mahlas ve rumuzlarını koyup zarfı kapatacaklar ve her iki zarfı üçüncü bir zarfa koyup kapalı bir şekilde göndereceklerdir. Yarışma sonuçları 21 Ağustos günü açıklanacak ve ödül töreni 1 Eylül gecesi yapılacak. Yarışmaya katılacak şiirlerin daha önce yayımlanmamış ve başka bir yarışmaya katılmamış olması gerekiyor. Birinciye 500 YTL ve plaket, ikinciye 400 YTL ve plaket, üçüncüye ise 300 YTL ve plaket ödülü verilecek. ‘Damdaki Kemancı’ son kez Kültür Servisi Mersin Devlet Opera ve Balesi (MDOB) “Damdaki Kemancı” yapıtını yarın akşam saat 20.00’de bu sezon son kez sahneleyecek. Murat Kodallı’nın orkestra, Alexei Vinogradski’nin koro şefliğini yaptığı müzikalde; rejide Murat Göksu, reji asistanı olarak Melih Öztürk, dekorda Seyhan Atamer, kostümde Çimen Somuncuoğlu, koreografide Vasilie Kritza, ışıkta Ali Dedekarınoğlu görev alıyor. J.Bock’un yapıtından uyarlanan 2 perdelik müzikalde Yaşar Esgin, Nazlı Alptekin, Pınar O. Güven, Gökçen Büyükaslan, Işıl Cavga, Olgu Baştopçu, Ayşegül D. Serdar, Fahri Önoğlu, Ziya Humar, Hasan Alptekin, Tolga Erden, Beste Özdemir, Neslihan Ulaş, Esra Yüce, Başak Yıldız, Asım Seyhan, Özkan Çavdaroğlu, Eftal Böllü, Yusuf Büyükaslan, Hakan Yıldız, Hicran Evşen, Perin Korbek, Ayşin Yücel, Serhat Kaya, Ufuk Kasar, Onur Polat, Hakan Bölükbaşı, Mustafa Özer, Serbülent Biçer, Hasan Berk, Gülçin Altaş, İlayda Tekin rol alıyor. Kısa Film Yarışması başlıyor ? Kültür Servisi 9. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Kısa Film Yarışması’na katılacak kurmaca türündeki filmler, en iyi film, en iyi oyuncu, en iyi senaryo, en iyi görüntü ve en iyi özgün müzik olmak üzere beş ayrı dalda değerlendirilecek. İsteyen herkese açık olan yarışmaya serbest konulu, 15 dakikayı geçmeyen filmler kabul ediliyor. Katılımcıların yapıtlarını en geç 10 Mayıs’a kadar Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Nişantaşı Kampusu’nda bulunan fakülte sekreterliğine ulaştırmaları gerekiyor. Sonuçlar, 30 Mayıs’ta açıklanacak. ‘Damdaki Kemancı’yı Murat Göksu sahneye koyuyor. YTÜ Gitar Günleri ? Kültür Servisi 4 Mayıs’a dek sürecek olan 8. Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Gitar Günleri’nde Paco Pena, Nora Buschmann, Cem Duruöz gibi uluslararası gitaristler konser verecek. Ayrıca 3 Mayıs saat 14.00’te “İspanyol Romantizmi, Flamenko ve Klasik Gitar” konulu bir panel düzenlenecek. Festivalin ağırlıklı alanı klasik müzik olmakla birlikte farklı alanlara da yer verilmektedir. Geçen yıl caz gitaristlerinin yer almasından sonra bu yıl da flamenko müziği gitar günlerine renk katacak. 8.YTÜ Gitar Günleri’nin tüm etkinlikleri YTÜ Oditoryum’da ve ücretsiz olarak izlenebilecek. Feshane’deki sanat fuarına 50 galeriyle 200 sanatçı katılıyor Art Bosphorus 2007 Kültür Servisi Sanat Galericileri Derneği ve Ariyel Fuarcılık işbirliğiyle Feshane Uluslararası Fuar Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen Art Bosphorus Çağdaş Sanat Fuarı 2007 yarın başlıyor. 6 Mayıs’a dek sürecek olan fuara, 50 sanat galerisi, 200 kadar sanatçı 1000’in üzerinde yapıtıyla katılıyor. Ülkemizden ve dünyadan galeri ve sanatçıların yer alacağı fuara, Hollanda, ABD, İtalya ve Bulgaristan’dan toplam 8 sanat galerisi, Ankara’dan 10 sanat galerisi ve İstanbul’dan 29 sanat galerisi katılıyor. Fuarın yan etkinliklerinden biri, ‘Genç Sanatçılar Resim Yarışması’. Duyurusu yapılan ve başvuru süresi 21 Nisan’da sona eren yarışmanın sonucu, fuar çerçevesinde 3 Mayıs’ta yapılacak törende açıklanacak. Fuarın yöneticiliğini üstlenen Sanat Galericileri Derneği Başkanı Doğan Paksoy, fuarla “sanatı daha geniş kitlelere yaymak, Türk ve dünya sanatçılarını bir dünya kenti olan İstanbul’da buluşturmak ve ülkemizin hak ettiği global vizyonu bir kez daha vurgulamak” istediklerini belirtiyor. La Petite Galerie standından Fikret Mualla’nın yapıtlarından biri. Tahran Kitap Fuarı’na 1500 yayın ? ANKARA (AA) Türkiye, Tahran Kitap Fuarı’nda yaklaşık 1500 yayın ve materyal ile tanıtılacak. Ortadoğu’nun en büyük kitap fuarı olarak nitelendirilen ve yaklaşık 3 milyon kitapseverin ziyaret ettiği 20. Tahran Kitap Fuarı, 211 Mayıs tarihleri arasında yapılacak. Fuara bakanlığın yanı sıra Türkiye’den Basın Yayın Birliği Derneği, Türkiye Yayıncılar Birliği, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) ve Türkiye Yazarlar Birliği gibi meslek kuruluşları ile yayınevlerinden yetkililer katılacak. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle