18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 NİSAN 2007 CUMARTESİ 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Cumhuriyet Mitingi’nin devamı 29 Nisan’da Çağlayan Meydanı’nda yapılacak Çıksa Ne Olur... Çıkmasa Ne Olur!.. Koca koca köşe yazarları, Tayyip Erdoğan’ın Çankaya adaylığı ile ilgili olarak, yeni yetme âşıklar misali papatya falı açıyorlar: Çıkacak.. çıkmayacak.. çıkacak.. çıkmayacak... Kendilerine göre de gayet yetkin yorumlarda bulunuyorlar: Emine Hanım, yakın ahbabı Şaziment Hanım’a demiş ki; “Ay Çankaya’daki mobilyaları da hiç beğenmiyorum”. Tayyip Bey yakınlarından birine buyurmuş ki: Yüksel ki yerin bu yer değildir / Başkanlığa gelmek hüner değildir. Hayrünisa Hanım bir sırdaşına diyesiymiş ki; “Eh hemşire, kısmette ikinci kez Başbakan eşi olmak da varmış”. Müthiş yorumları dilediğiniz gibi uzatabilirsiniz. Bu kadar istihbarat, bu denli ince analiz gerçekten büyük yetenek, bilgi ve çaba istiyor. Ve medyamız bir kez daha, ipe sapa gelmez haber ve yorumlarla meselenin özünü kamuoyunun gözünden kaçırıyor. Doğrusu başta CHP Genel Başkanı Deniz Baykal olmak üzere, kimi muhalefet çevreleri de bu saptırmaya yelyepelek yelken kürek katılıp, olayı Tayyip Bey’in Cumhurbaşkanı olup olmaması noktasında kilitleyerek, kamuoyunu yanıltma çabasında, pek şikâyetçi oldukları medya ile yarışa giriyorlar. Oysa olay, Tayyip Bey’in çıkıp çıkmamasının ötesinde bir anlam taşıyor. ??? Siyasi açıdan 11. Cumhurbaşkanlığı seçiminin özüne bakalım: AKP laik demokratik sosyal hukuk devletini, antilaik, hukuku çiğneyen, devletin sosyal yönünü hak ile yeksan eyleyen, bir İslamcı Cumhuriyete dönüştürmek için devletin erkinden yararlanarak, sivil bir darbeyi yürürlüğe koymuş bulunmaktadır. Ahmet Necdet Sezer görevde bulunduğu süre içinde, anayasanın kendisine tanıdığı yetkileri kullanarak, sivil darbeyi engellemek ya da hiç değilse geciktirebilmek için sınırlı olanaklarını sonuna dek kullanmış bulunmaktadır. Bu durum da 864 rakımlı tepe Çankaya’yı, antilaik sivil darbenin amacına ulaşması önündeki en büyük engel haline getirmiş bulunmaktadır. Durum böyle olunca da 864 rakımlı tepenin düşürülmesi ve oraya, sivil darbeye yeşil ışık yakacak birinin, ki bu kişi Tayyip Erdoğan da olabilir, bir başkası da, nöbetçi olarak dikilmesi yaşamsal bir önem kazanmaktadır. İşte siyasi açıdan olayın özü budur. Görüldüğü gibi, oraya çıkacak kişinin adı veya eşinin başı değil, niteliği önemlidir. Oraya, ister darbenin önderini yerleştirin, ister önderin istediğini itirazsız yerine getirecek herhangi bir “Çankaya noteri”ni, hiç fark etmeyecektir. Hatta denebilir ki, muti (itaat eden) bir Çankaya noteri, daha az tepki çekeceği için, Tayyip Erdoğan’a oranla daha da uygun düşecektir. ??? Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hukuki ve anayasal özü ise şudur: Yürütmenin ve devletin başı, aynı zamanda barış zamanında TSK’nin başkomutanı olan Cumhurbaşkanı, toplumsal bir mutabakat ile kamuoyunun mümkün olan en geniş kesiminin adı üstünde birleşebileceği bir yöntem ile mi seçilmelidir, yoksa AKP’nin iddia ettiği gibi, kayıtlı seçmeninin yalnızca yüzde 25’inin desteğine sahip olan ama baraj sistemi ile parlamentoda üçte iki çoğunluğa sahip olan bir partinin tek başına vereceği oylarla mı? Demokrasinin temel ilkelerinden biri olan temsilde adaleti çiğneyen böyle bir durum, AKP’yi hiç rahatsız etmemektedir. Çağdaş rejimler, demokrasilerin çoğunluk diktasına dönüşmesini engelleyecek önlemleri almışken, AKP bırakın çoğunluk diktasını, azınlık diktasının egemenliğinde bile beis görmemekte direnmektedir. İçinden süzülüp geldikleri Milli Görüş’ün bir sonucudur bu davranış. Olaylara bu açıdan bakıldığı zaman açıkça görülmektedir ki, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Tayyip Bey’in kişiliğine odaklamak son derecede yanlıştır. Olay, adayın kişiliğinden çok, ilkelerden kaynaklanmaktadır. Bu durumda Tayyip Erdoğan Çankaya’ya çıksa ne olur, çıkmasa ne olur?... Kamuoyu, medya ve muhalefet, gözünü açıp sorunun özünü görmelidir. İstanbul buluşması İSTANBUL/İZMİR (Cumhuriyet) Ankara Tandoğan Meydanı’nda 14 Nisan’da yüzbinlerce kişiyi buluşturan Cumhuriyet Mitingi’nin devamı 29 Nisan’da İstanbul Çağlayan Meydanı’nda gerçekleştirilecek. 28 Nisan’da ise Ankara Sıhhiye Meydanı’nda “Atatürk’ün emrindeyiz! Çankaya milletindir!” mitingi yapılacak. Ege de çeşitli illerde yapılacak eylemlere hazırlanıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmaması için demokratik kitle örgütlerinin düzenlediği eylemler çığ gibi büyüyor. Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyeleri 27 Nisan Cuma akşamı saat 18.00’da Kadıköy Meydanı’nda bir araya gelecek. Meydanda Yeni Türkü’nün vereceği konserin ardından otobüslerle Ankara’ya hareket edecek olan TGB’liler 28 Nisan Cumartesi günü saat 10.00’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi bahçesinde toplanacaklar. Saat 12.30’da Sıhhiye Meydanı’nda gerçekleştirilecek “Çankaya milletindir!” mitinginin ardından saat 15.00’te Anıtkabir’e yürünecek. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği de (ÇYDD) 29 Nisan Pazar günü “Cumhuriyet İçin Çağlayan Mitingi” düzenleyecek. Saat 13.00’te ŞişliÇağlayan Meydanı’nda başlayacak mitingin düzenleme komitesinde ÇYDD, Atatürkçü Düşünce Derneği, Bizim Ülke, İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi, Cumhuriyet Kadınları Derneği ve Çağdaş Eğitim Vakfı bulunuyor. ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, tüm duyarlı kesimleri laik cumhuriyete sahip çıkmak için mitinge katılmaya çağırdı. Ege’de de yayılıyor İzmir’deki meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları adına dün Baro Başkan Yardımcısı Ferda Kardelen tarafından okunan ortak açıklamada, Başbakan Erdoğan’ın Ankara’daki mitingin katılımcılarına yönelik “bindirilmiş kıtalar” benzetmesine tepki gösterildi. 28 Nisan’da Burhaniye’de gerçekleştirilecek Cumhuriyet Mitingi Körfez Buluşması’nın ardından 5 Mayıs’ta da Manisa’da “Cumhuriyetimize Sahip Çıkalım” eylemi gerçekleştirilecek. Deniz’ler için bağımsızlık yürüyüşü Yurtsever Cepheli öğrenciler, 16 Mayıs tarihleri arasında düzenleyecekleri “Deniz Gezmiş için bağımsızlık yürüyüşü” için hazırladıkları afişlerin, “suçu ve suçluyu övmek” gerekçesiyle yasaklanmasını protesto ederek kendileri hakkında suç duyurusunda bulundular. 37 üniversitede okuyan öğrencileri temsilen 100 öğrenci dün Sultanahmet Adliyesi önünde bir araya gelerek bağımsızlık yürüyüşü için hazırladıkları afişlerin Deniz Gezmiş fotoğrafı bulunduğu gerekçesiyle Çanakkale Sulh Ceza Mahkemesi tarafından yasaklandığını anımsatarak “Bağımsızlık istemini suç ilan edenlere karşı Deniz Gezmiş’leri övenler olarak kendimiz hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz” dediler. Öğrenciler adına açıklamada bulunan Erkan Baş, bütün engellemelere karşın bağımsızlık için hayatını veren Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını sahipleneceklerini vurguladı. Mahkemenin aldığı yasaklama kararında, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın “terör örgütü kurucusu ve üyesi” olarak gösterildiğini dile getiren Baş, “Onlar bu ülkenin onurudurlar” diye konuştu. Öğrencilere destek vermek için açıklamaya katılan tiyatro oyuncusu Orhan Aydın ise alınan yasaklama kararının yasakçı ve bağımsızlık karşıtı kişilerin Adalet Bakanlığı’nın içine kadar sızdığının göstergesi olduğunu söyledi. Açıklamanın ardından 37 üniversitede okuyan 100 öğrenci, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını desteklediklerini belirterek savcılığa kendileri hakkında suç duyurusunda bulundular. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) Prof. Serter: asirmen?cumhuriyet.com.tr Ölüm tehditleri alıyorum ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nur Serter, 14 Nisan Mitingi’nin ardından Türkiye’de çok şeyin değiştiğini, tehlikeyi çok daha iyi gören ulusalcı güçlerin ülkeye sahip çıktıklarını söyledi. Uzun süredir ölüm tehditleri aldığını, Malatya’da yaşanan olayların ardından bu tehditlerin arttığını belirten Serter, “Atatürkçülük yolunda ölmeye hazırım” dedi. Duygu Asena’yı Anarken… İsrail’in en güzel kentlerinden Hayfa’dayım. Sabahın erken saatleri… Güneş yeni doğuyor. Şehir uykuda, gazeteci arkadaşlarım uykuda. Önceki gün İsrail’in Lübnan sınırını gezdik. İsrailli gönüllü askerlerden geçen yaz burada yaşananları dinledik. Ölümle, savaşla bir arada yaşayan bir ülkenin insanlarından, İsraillilerden bir yıl önceki Lübnan savaşının bir tarafını anlamaya çalıştık. Sınır karakolu bir tepe üzerinde kurulmuş. Aşağıdaki muhteşem deniz manzarası insanı büyülüyor. Kibutzlar, muz ve elma bahçeleri yeşillere bürünmüş dağlar... İnsanlar burada huzur içinde yaşamak yerine hâlâ savaşmayı tercih ediyor. Karşı tepelerde Birleşmiş Milletler birliklerinin bayrakları dalgalanıyor. Hemen yanı başında da Hizbullah’ın sarı bayrağı dikkat çekiyor. İsrailli askerler sarı bayrağın orada asılı olmasının anlaşmaları ihlal ettiğini söylüyorlar… Sınırın öte yanını Lübnan’ı da, Hizbullah’ın liderlerini de dinlemiştim daha önce. Onlar da tıpkı İsrailliler gibi ne kadar haklı olduklarını anlatmışlardı. Kimin haklı olduğunun ne önemi vardı ki. Dünyanın ilk uygarlıklarının beşiği olan bu “vaat edilmiş topraklarda” hâlâ ölüm korkusu kol geziyordu. ??? Bundan tam bir yıl önce 19 Nisan’da Duygu Asena’nın 60. yaş gününü kutlamıştık. Feriye Sarayı’nda yaptığımız kutlama onunla bir vedalaşmaydı aslında. Hepimiz bunu biliyorduk. Kimimizin gözleri yaşlı sevgili Duygu’ya sarılıyor, onu parça parça yitirmenin acısını yaşıyorduk. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti adına onu kutlamak amacıyla hazırladığımız plaketi ona verirken, Duygu sessiz ve derinlere uzanmış gözlerle bizleri izliyordu. Ne kadarını anlayabilmiş, ne kadarını anlayamamış onu bilemiyorduk. Gülüyordu. Duygu gülen bir kadındı. Gülümseyen bir kadındı. Hayata hep olumlu yönlerinden bakan bir kadındı. Duygu önemli bir yazardı, önemli bir gazeteciydi. ??? Duygu her önemli kadın gibi, erkek dünyasının kendisini kuşatan acımasızlığıyla mücadele etmişti. Çoğu zaman dışlanmış, hırpalanmış, ezilip yok edilmek istenmişti. Duygu kuvvetli kadındı. Ayakta kalmasını bildi. “Kadının Adı Yok” aydın çevrelerde, erkek egemen dünyada yok sayılsa da kadınlar onu anladılar. Kitap satış rekorları kırarken, bizler onu hâlâ küçümsüyorduk. Yaptığı mücadelenin önemini anlamak bir yana, ona “bestseller” yazarı muamelesi yapmayı tercih ediyorduk. Duygu başta feministler olmak üzere zaman içinde gazete yönetimlerini, solcuları, hepimizi dize getirdi. Getiremediği zamanlar da oldu. Bazıları onunla hiç barışmadılar. Onu erkek egemen dünya için hep bir tehlike olarak gördüler. Yok saymaya, yeri gelince işten atmaya kadar vardırdılar öfkelerini, korkularını. ??? Duygu Asena, yolculuklar yapmayı severdi. Yolculuklara çıkmayı severdi. Bir otel odasında, Türkiye’den uzak bir yerde, bir yolculuk anında onu anarken geçmiş günlere dalıp, gidiyorum. Tunceli’ye 22 yıl sonra yapılabilen ilk panele birlikte giderken onunla beraber olmaktan ne kadar mutluluk duyduğumu hatırlıyorum. Duygu, zor zamanların dostuydu. Nerede başı derde giren bir insan olsa, bir insan hakları ihlali olsa ondan destek isteyebilirdim. Bunu bilirdim. Pınar Selek’e hapisteyken o ulaşmış, Pınar’ın özgürlüğüne kavuşmasına gidecek yolun ilk önemli satırları onun yazılarıyla atılmıştı. Ölüm orucundaki gençlerin mektupları onun köşesinde yayımlandığında başka bir türlü etki yapmıştı. Eşini döven rektörü de o deşifre etmişti, töreye başkaldıran kadınlarla ilk halay çekenlerden birisi de o olmuştu Diyarbakır’da… ??? 60. yaş gününü kutlarken Uluslararası Pen Yazarlar Komitesi’nin Türkiye Başkanı Vecdi Sayar, Duygu Asena adına bir ödül koyduklarını açıklamıştı. Bu ödül onun doğum günü olan 19 Nisan’da açıklanacak, o gün verilecekti. Önceki gün Tel Aviv’de bu ödülü İpek Çalışlar’ın kazandığını öğrendim. Duygu’nun dostu, arkadaşı, meslektaşı İpek, Latife Hanım kitabıyla bu ödüle layık görülmüştü. Uzaklardayım. Önce sevgili kardeşi İnci Asena’yı, bu ödülün yaşama geçirilmesindeki emekleri nedeniyle Pen Yazarlar Birliği’ni kutluyorum. Tabii İpek’i de… ??? Sevgili Duygu, sen ülkemiz kadın hareketi tarihinin önemli bir köşe taşıydın. Seni çok arayacağız… Özlemle… CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle