22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 MART 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ Eski Milli Eğitim Bakanı Uluğbay, milli eğitimin, parti politikalarının uygulandığı bir yer olamayacağını belirtti 9 Siyaset eğitimden elini çekmeli El Ezher diplomalı öğretmenler luğbay’ın anlatımıyla o dönemin milli eğitim sisteminde Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunlar ve yaşama geçirilen uygulamalar şöyleydi: İlköğretim okullarında 100 kişiyi aşan sınıflar vardı, okulların seviyesi, kapasitesi yeterli değildi, çok ciddi öğretmen açıkları vardı. Buna ek olarak 1996 yılında ilköğretimin sınıf öğretmenliğine El Ezher Üniversitesi mezunları bile atanmıştı. Buna ek olarak öğretmen açığı ciddi boyuttaydı. 1970’li yılların sonundan itibaren Milli Eğitim Yasası’nda yapılan değişiklikle okulların 8 yıla çıkmasına yönelik hazırlıklar da başlamıştı. Bu bağlamda mesleki teknik okulların ortaokul bölümleri yavaş yavaş devre dışı bırakılıyordu. Ancak, diğer meslek okullarının orta bölümlerindeki öğrenci sayısı giderek azalırken, imam hatipler gün geçtikçe kalabalıklaşıyordu. Meslek okullarının orta bölümlerinin kapatılması ve 8 yıllık zorunlu ve kesintisiz eğitim uygulamasının yaşama geçmesiyle bu okullardaki öğrenciler yeni sisteme kaydırıldı. U illi Güvenlik Kurulu’nun (MGK) özellikle eğitimle ilgili kararlarının yaşama geçirilmesinde önemli rol oynayan 55. hükümetin Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay, Türkiye’nin, 1997 yılı başında dünyada ilköğretimi 5 yılla sınırlı tutan 56 ülkeden biri olduğunu belirterek “Dünyada 200’e yakın devlet olduğunu düşünürseniz, bunun Türkiye için ne kadar üzücü bir durum olduğu ortaya çıkar” diyor. Yine aynı dönemde Türkiye’de 1215 yaş grubu genç kızların büyük çoğunluğunun okula gidemediğine dikkat çeken Uluğbay, erkeklerin de yüzde 40’a yakın bölümünün iş yaşamına atılmaları nedeniyle eğitim hakkından yararlanamadıklarına dikkat çekiyor. Uluğbay, 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitimin ne denli önemli olduğunu şöyle açıklıyor: “İlköğretimi 5 yılla sınırlı tuttuğunuz vakit, ilköğretimi bitirdikten sonra ortaöğretime devam M rin eğitime yönelik politikaları olabilir. Araştırmaları olabilir ama ULUĞBAY: 28 Şubat süreciyle birlikte 8 yıllık eğitimin milli eğitim, parti politikalarının uygulandığı bir yer olamaz, çünkü zorunlu hale getirilmesi ve kesintisiz olarak uygulanması, ülkemizin, dünya ile her alanda reTürkiye’yi 200’e yakın devlet içerisinde son 5. 6.’sından kabet edebilecek nitelikli çocuklabiri olmaktan kurtardı. Özellikle 1215 yaş arası çocuklar ra ihtiyacı var. okula kavuştu ve bunlardan 8 yıllık eğitime gidenlerin Türkiye’nin okullarının yetiştirdiği çocuklar, İngiliz, Alman, Jaönemli bir bölümü de lise eğitimine başladı. pon okullarının yetiştirdiklerinin daha iyisini yetiştirmek mecburiedenlerin ora sıyla 28 Şubat süreciyle birlikte 8 yıllık eği yetinde. Türkiye’nin bir devlet olarak başanı yüzde 70 timin zorunlu hale getirilmesi ve kesintisiz rılı olabilmesi, nitelikli yatırımlarla mümidi. Ortaokul olarak uygulanması, Türkiye’yi 200’e yakın kün. O nedenle siyasi partilerin doktrinleridan çıkanla devlet içerisinde son 5. 6.’sından biri ol ni ve felsefesini eğitim kurumlarına yansıtmarın da yüzde maktan kurtardı. Özellikle 1215 yaş arası ya hakkı olamaz. Bugün bu noktada bazı ça50’si liseye de çocuklar okula kavuştu ve bunlardan 8 yıl balar olduğu gözleniyor. Bu doğru bir yaklavam ediyor lık eğitime gidenlerin önemli bir bölümü şım değil. Şunu unutmamamız lazım. Siyasetçiler gelip geçicidir. Ama ülkeler, ebediyen du. Bu oran de lise eğitimine başladı.” var olacaktır. Türkiye’nin dünyadaki yerini ları göz önüne aldığınızda Türkiye, çağdaş İTELİKLİ YATIRIM belirleyecek olan unsur, eğitimin kalitesidir. bir devlet ve toplum olmanın en azından eğiSiyasetçilerin, nasıl ki askerden, polisten, yartim boyutuyla dünyanın çok gerilerinde kalan bir ülke konumundaydı. Bu, yıllarca 28 Şubat süreci ile bugünü karşılaştıran Uluğ gıdan uzak durmaları gerekiyorsa, aynı deçok ciddi bir sosyal yanlış olageldi. Dolayı bay, şu değerlendirmeyi yaptı: “Siyasi partile recede eğitime de karışmamaları lazım.” N ‘Oy kullanırken torunlarınızın geleceğini düşünün’ H ikmet Uluğbay’ın, “28 Şubat, Türkiye için nasıl bir dönemeçti?” sorusuna verdiği yanıt, özellikle önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler göz önünde bulundurulduğunda, derin bir anlam içeriyor. Yurttaşlara, “Oy verirken torunlarınızın geleceğini düşünün” diye seslenen Uluğbay, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak, oy kullanan vatandaşları olarak, çok büyük bir sorumluluk taşıyoruz, çünkü kullandığımız oylarla kendi yaşam kalitemizi ve yaşam ortamımızı belirlemek kadar, çocuklarımızın ve hatta torunlarımızın hangi yaşam kalitesinde yaşamlarını sürdüreceklerinin de tercihini yapıyoruz. Onun için, oylarımızı kullanırken, destekleyeceğimiz siyasi partiler konusunda karar verirken, çocuklarımızın ve torunlarımızın yaşayacağı ortam hakkında da bir tercihte bulunduğumuzu unutmamalıyız. Dolayısıyla Türkiye’nin modern bir devlet olarak, çağdaş bir dünya toplumu olarak yaşamını sürdürebilmesi için biz seçmenlere ve siyaset yapanlara büyük sorumluluklar düşüyor. 28 Şubat süreci Türkiye’deki siyasetçilerin ve vatandaşların, yaşadıkları ortamı, yaşadıkları sorunları ve siyasetin kalitesini sorgulamaları için bir zemin ve fırsat hazırlamıştır. Dolayısıyla siyasetin daha kaliteli yapılabilmesi, ülke çıkarlarına ve geleceğine sahip çıkacak bir zihniyetle yapılabilmesi için bir uyarı noktası olmuştur. Dikkat ederseniz o tarihten sonra toplumda demokratikleşmeye yönelik, vatandaşın hakkını savunmaya yönelik bilinçlenmesi de güçlenmiştir.” 190 BİN ÖĞRETMEN KADROSU AÇILDI Yaratılan ekonomik kaynaklarla okul yapımı ve öğretmen ücretleri konusunda önemli adımlar atıldı. Yaşama geçirilen yasal düzenlemeyle 190 bin öğretmen kadrosu açıldı. Öğretmen niteliğinin yükseltilmesi amacıyla, tüm üniversite mezunlarına öğretmenlik hakkı tanınması uygulamasından vazgeçildi. YÖK’le yapılan çalışmalar sonucunda eğitim ve fenedebiyat fakülteleri dışındakilerin öğretmen atanmasının önü kapatıldı, bu iki fakültenin de kapasiteleri artırıldı. Yurtdışına eğitim alanlarında yetiştirilmek üzere 700’e yakın doktora öğrencisi gönderildi. Bunun yanında nitelikli öğretmen yetiştirmek için eğitim fakültelerine devam eden öğrencilerin bursu, diğer fakültelere gidenlerden daha yüksek hale getirildi. Bilgisayar programlarının uygulamaya geçebilmesi için yoğun bir şekilde Dünya Bankası ile görüşüldü ve bu çerçevede boyutu 3 milyar dolara çıkabilecek bir şekilde eğitime destek kredisi sağlandı. El Ezher’den gelerek öğretmenlik yapanların asaletleri tasdik edilmediği ve diplomaları da YÖK tarafından kabul edilmediği için görevlerine son verildi. AKP karşısında herkesin aklını başına toplaması gerektiğini söyleyen eski YÖK Başkanı Prof. Gürüz: Dinci akımlar geriletildi, yok edilemedi ÖK Başkanı olduğu sekiz yıllık dönemde imza attığı uygulamalarla özellikle gerici kesimin hedefi haline gelen Prof. Dr. Kemal Gürüz, 28 Şubat 1997’de toplanan MGK’de alınan kararlarla Cumhuriyet’e yönelik dinci akımların geriletildiğini, ancak tam anlamıyla yok edilemediğini söyledi. O dönemde “Rektörleri türban karşısında selam durdurtacağım” diyen Necmettin Erbakan’ın, daha sonra üniversiteler karşısında selam durduğunu söyleyen Gürüz, “Bugün de, büyük Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetten farklı bir Türkiye ortaya çıkmıştır. Bunu kalıcı hale getirmek için uğraşanlar bugün siyaset sahnesindedirler. Şu anda Türkiye’de AKP karşısında herkesin aklını başına toplaması lazım” dedi. Gürüz’ün değerlendirmeleri şöyle: 28 Şubat öncesi ve sonrası yükseköğretim tablosunu değerlendirir misiniz? PROF. GÜRÜZ Bazı çevrelerde şöyle bir tuhaf düşünce tarzı var. Buna derin devlet diyorlar. Birtakım insanlar bir araya geliyorlar ve Türkiye ile ilgili kararlar alıp bunu uygulamaya koyuyorlar. Hukuki denetim mekanizmalarının dışında. Böyle bir şeyi ben hiç hissetmedim, şahit olmadım. Benim kanaatime göre 28 Şubat süreci diye bir süreç yoktur. Milli Güvenlik Kurulu’nda meseleler görüşülmüştür ve oradan da bize hiçbir şey gelmemiştir. Devletin herhangi bir kademesinden YÖK’e ya da üniversitelerimize hiçbir telkin, tavsiye resmi ya da gayri resmi şekilde gelmemiştir. Türk yükseköğretim sistemi normal işleyişini devam ettirmiştir. Türk yükseköğretim sistemi, dönem dönem kendini gösteren dinci Y tehlikeye karşı nasıl bir mekanizma geliştirdi? Biz Türk yükseköğretim sistemi ve yükseköğretim kurulları olarak evrensel bilimin gereklerini yerine getirdik. Yükseköğretim sistemlerinin ruhu, insan aklının her şeye üstünlüğüdür. Biz insan aklının üstünlüğünün gereklerini yerine getirdik. İnsanlarımızın dini inançlarını rencide etmeyelim düşüncesiyle geçmişte çok hatalar yapıldı. ‘REKTÖR ATAMALARINDA HATA YAPILDI’ Benim göreve başladığım yıllarda insanlar hak etmedikleri yerlere gelmişlerdi. Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde büyük hatalar yapıldı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde SINAV ŞARTI Milli Eğitim Bakanlığı, bugünkü kadar olmasa da kadrolaşmanın önemli boyutlara ulaştığı bakanlıklardan biriydi. Politik niteliklerle atanmış kadroların değiştirilmesi için bir dizi mevzuat değişikliğine gidildi. Yapılan ilk değişiklikle, okul müdürlüğünden başlamak suretiyle yönetici kademesine gelebilmek için adayların bir sınava girmeleri kuralı getirildi. Bu sınavı başarıyla geçenler, daha sonra yöneticilik kurslarına devam etti. Bu kursların sonunda başarılı olanlar da yöneticiliğe atanmaya aday hale geldi. Bu kural çıktıktan sonra, yöneticilik keyfe bağlı olmaktan çıktı. Yürürlükteki yönetmeliğe göre, bakanlıkta türban zaten yasaktı ancak bazı öğretmenler ve öğrenciler, türbanlarıyla okullara girebiliyordu. 28 Şubat’ı izleyen dönemde bu uygulamaya da son verildi. Açılan karşı davaların tümü, yargıdan döndü. büyük hatalar yapıldı. Daha sonra bunlara iki üniversite daha eklendi. Bunlar da Marmara ve Sakarya üniversiteleriydi. Türkiye’deki bütün dinci çevrelere bakarsanız, Türk milletiyle barışık olmayan çevrelere, bunların kamu hayatındaki izdüşümlerine bakarsanız, bu büyük tablonun içinde göreceğiniz isimlerin önemli kısmının hayatlarının önemli bir bölümünde bu üniversitelerde yer aldıklarını göreceksiniz. Bunun dışında, 1992’de yeni kurulan üniversitelerin rektör atamalarında önemli hatalar yapıldı. Dinci kadrolaşmalar meydana geldi. Siz üniversite rektörlerine yönelik geniş kapsamlı bir operasyon yaptınız… Geldiğim tarihten başlayarak insan aklının gerektirdiği şekilde adımlar attım. 25 civarında rektörü en çok oy al dıkları halde rektör atamadık, bazılarını da görevden aldık. ATALAY’IN İSTİFASI Kendileriyle kamuoyu önünde yüzleşmeye de hazırdım ve hâlâ da hazırım. Bunlardan bir tanesi şu anda bakandır. (Dönemin Kırıkkale Üniversitesi Rektörü Devlet Bakanı Beşir Atalay’ı kastediyor.) Sözünü ettiğiniz bakanı almanızın sebebi neydi? Bir öğrenci doktora tezi hazırlamış, Hacettepe Üniversitesi’nde oluşturulan jüriye bugün bakan olan kişi de katılıyor. Jürinin önüne gelen tez, Hizbut Tahrir’e adanmış. Tezde, “Radikal İslam, İslamın kendisidir” deniyor. Bunun Türk üniversitesinde, akılla bilimle yeri var mı? Ben de bu kişi Prof. Gürüz: Erbakan, ‘Rektörleri türban karşısında selam durdurtacağım’ dedi 28 Şubat’ın hazırlayıcısı Erbakan’la sizin zaman zaman ilginç diyaloglarınız oldu… PROF. GÜRÜZ Görev yaptığım 8 yılda 67 hükümet değişti. Türkiye’nin ilk İslamcı Başbakanı Erbakan’ın ilk verdiği beyanatlardan bir tanesi, “Üniversite rektörlerini türban karşısında selam durdurtacağım” oldu. Anında kendisine cevabı verdim, “Görürüz bakalım kim kimin karşısında selam duracak” dedim ve Necmettin Erbakan Türk üniversitelerinin karşısında selam durmuştur. Üniversite demek, Türkiye’nin aydınlık yüzüdür. Yükseköğretimin niteliğini artırmak için neler yaptınız? Örneğin, yurtdışındaki üniversitelerin diploma denkliği konusu yeniden düzenlendi ve evrensel normlara uygun hale getirildi. Bunun dışında kalan diplomalar geçersiz sayıldı. Çeşitli üniversitelerden gelerek öğretmen atananlar, meslekten çıkarıldı. Prof. Dr. Kemal Gürüz. den istifasını istedim. O da herhalde kabul etti ki istifasını verdi. Bugünkü siyaset sahnesinde başka bir isimle benzer anınız var mı? İlginçtir, Marmara Üniversitesi Rektörü’nü görevden aldığımız dönemde, üniversiteden ayrılan iki kişiden biri Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, diğeri de Başbakan’ın Dış Politika Danışmanı Ahmet Davutoğlu’dur. Bugün için 10 yıl öncesine benzer bir dinci tehdit görüyor musunuz? O tehlike her zaman olmuştur. Türkiye’de şu anda da büyük Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin temel niteliklerinin değiştirilmesi için çalışan gruplar vardır ve devletin önemli yerlerindedir, önemli makamlarındadır. MGK’de alınan kararları nasıl değerlendiriyorsunuz? Fevkalade olumlu değerlendiriyorum. Ancak, 28 Şubat konusunda süreç lafını doğru bulmuyorum. Bu anayasal bir süreçtir. Çeşitli konular MGK’de konuşulmuştur. MGK kararlarıyla birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Cumhuriyet’e yönelik dinci akımlar geriletilmiştir, ama yok edilmemiştir. Bunlar, başka kisveler altında sürekli ortaya çıkmışlardır ama buna kesinlikle kanılmamalıdır. Türbanlı bir Türkiye Batı dünyasının parçası olamaz. Böyle bir Türkiye, Atatürk’ün Cumhuriyet Türkiyesi değildir. Türkiye İran gibi tabii olmaz, ama büyük Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetten farklı bir Türkiye ortaya çıkmıştır. Bunu kalıcı hale getirmek için uğraşanlar bugün siyaset sahnesindedirler. Şu anda Türkiye’de AKP karşısında herkesin aklını başına toplaması lazım. BİTTİ CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle