20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 MART 2007 PAZAR 4 HABERLER DSP lideri Sezer partisinin düzenlediği sempozyumda, sıkıntılı bir dönem yaşandığını söyledi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Yine ‘Ertuğrul’... Sevgili, İki hafta önce sana yazdığım Ertuğrul Firkateyni’nin öyküsü ile ilgili olarak kaptan ve yazar dostum Oktay Sönmez’den Kaşinozaki Feneri ve o gece denizcilerimizden bir kısmını kurtaran bir kısmının cesetlerini denizden toplayan, O Sima köylüleri ile ilgili bir ileti aldım. Oktay Sönmez uzun iletisinin sonunda, insanın gözlerini yaşartan bir öykü anlatıyor. Kısaltarak sunuyorum. Söz dostum Oktay Sönmez’in: “ ‘Hafızai beşer, nisyan ile maluldür’ diye yerleşik bir Osmanlıca deyim vardır. İnsan belleğinin unutmak gibi bir zayıflığı vardır anlamına gelir. ‘Ertuğrul Faciası’ çoktan unutulmuştur ama OSima köylülerinin torunları her beş yılda bir o şehit denizcilerimiz için hâlâ anma törenleri düzenlemektedirler. Bu bir gelenek, yerel bir kültürün parçası olmuştur. Koşino ilkokulundaki öğrenciler de son yüzyılı aşkın bir süre içinde okul faaliyeti olarak şehit mezarlığının temizlik ve bahçe bakımını eksiksiz şekilde, istekle sürdürmekteler. Biz de OSima köylülerinin yaptıklarını hiç unutmadık. Bilindiği gibi nerde ise on yılı aşkın bir süre önce komşularımız Irak ve İran boğaz boğaza bir savaşın içindeydiler. 1981 yılı 12 Martı’nda bir Irak uçağı Tahran’daki bir sivil yerleşim bölgesine füzelerle saldırdı. Burada İran’da görevli olarak çalışan Japon mühendis, teknisyen uzmanlar ve aileleri yaşamaktaydı. Füzelerden biri aynı yerleşimdeki bir Japon okulunun bahçesine düştü. Japonlar da Tahran’dan kaçmaya karar verdiler...” ??? Oktay Sönmez uçuş güvenliği olmadığı ve Irak hükümeti de garanti vermediği için, hiçbir havayolunun İran’a uçmadığını anlattıktan sonra şöyle devam ediyor: “...Durum Japon hükümeti içinde bir kriz oluşturma aşamasına bile geldi. Japon kamuoyunda tepkiler oluştu. ‘Tek ümidim kaldı’ diyen Büyükelçi Namura, ilişkilerinin çok arkadaşça olduğu Tahran’daki Türkiye Büyükelçisi İsmet Birsel’e başvurdu. Bu arada Irak 17 Mart gecesi korkunç bir uyarı yayımladı: ‘19 Mart saat 20.00’den sonra İran hava sahasında uçan askeri/sivil bütün uçaklar vurulacaktır.’ Yani 48 saat sonra İran hava sahası savaş alanı olacaktı. Kaçmak isteyen Japonlar 500 kadardı. Tahran Havaalanı yakınındaki otellerde perişan, panik ve dehşet içinde beklemekteydiler. Bu umutsuzluk içinde 19 Mart akşama doğru Türk Büyükelçisi Birsel’in çalışmaları sonucu olarak THY’nin DC10 tipi bir uçağı Japon vatandaşlarının Tahran’dan tahliyesi için gönderildi. Bekleyenler bu haberi Tahran Havaalanı’nda ‘BANZAİ/Yaşasın’ diye alkışlayarak karşıladılar. DC10 Türkiye’ye doğru havalandıktan iki saat sonra yani İran hava sahasının savaş bölgesi olmasına 80 dakika kala tahsis edilen bir başka uçak da geride kalan yolcuları alıp Tahran’dan ayrıldı. Türk pilot İran sınırını geçince emanet yolcularına ‘Türkiye’ye hoş geldiniz’ bildirisi yaptı. Atatürk Havalimanı’ndan sonra Munih’ten aktarma ile Japonlar 22 Mart öğleden sonra Japonya’da Norita Havaalanı’na salimen ulaştılar. ??? İçlerinde Marubeni şirketi görevlilerinden Bay Tosio Takashi’nin de bulunduğu, Tahran’dan böylece kaçırılan Japonların ülkelerine dönüşünden altı ay sonra 20 Kasım’da yani ‘Ertuğrul kazası’nın 95. yıldönümünde OSima köyünde bir anma töreni yapılıyordu. Kaşinozaki’deki Türk anıtının önünde toplanılmıştı. Genellikle bu törenlerde, nedendir bilinmez, hep yağmur yağardı ve bu yağmura Japonlar , ‘Ertuğrul’un gözyaşı yağmuru’ derlerdi. O gün de bir yağmur çiseliyordu. Törende Türkiye’nin Japonya Büyükelçisi değerli diplomat Nurver Nureş ve Kaşino ilkokulunun 36 öğrencisinin dahil olduğu 500 kişi bulunmaktaydı. Nerden nereye. Ülkeler arasındaki ilişkiler alışılageldiği gibi her zaman çıkarlar ve diplomatik faydalarda değil nadiren ve birbirinden çok uzaklarda yaşayan ayrı kültürlerdeki ulusların birtakım temel değer ve duygularda buluşması ile kuruluyordu. Bu, insan olmak denilen değerde buluşmaktan başka bir şey değildi.” Sevgili, bu değerli bilgiler ve anımsatma dolayısıyla, değerli kaptan – yazar dostum Oktay Sönmez’e hepimiz adına teşekkürlerimi sunuyorum. İçimizi ısıttı. Tarımda çöküş süreci ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, izlenen teslimiyetçi politikalar sonucunda tarım sektörünün tam bir çöküş süreci yaşadığını söyledi. DSP Genel Başkanı Sezer, partisince düzenlenen, “Türk Tarımı Hakkını Arıyor’’ konulu sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin her alanda zor, sıkıntılı bir süreç yaşadığını belirterek işsizlik ve yoksulluğun ülkenin en önemli sorunu olduğunu kaydetti. Türkiye’de tarımın ciddi olarak geriye gittiğini, kır ? Ülkenin en önemli sorununun işsizlik ve yoksulluk olduğunu belirten DSP Genel Başkanı Zeki Sezer sempozyumda yaptığı konuşmada, “Türkiye, diğer alanlarda olduğu gibi tarımda da dışa bağımlı hale geliyor’’ dedi. sal kesimde yaşayan yurttaşların yoksulluğunun dayanılmaz boyutlara ulaştığını belirten Sezer, “Teslimiyetçi politikaların sonucunda tarım tam bir çöküş süreci yaşıyor. Türkiye, diğer alanlarda olduğu gibi tarımda da dışa bağımlı hale geliyor’’ diye konuştu. Sezer, Türkiye’nin tarım ürünleri açısından kendine yeten bir ülke olmaktan çıkarak “Bir tarım ürünleri pazarı’’ haline geldiğini, bu alanda çokuluslu şirketlerin egemenliğinin hızla arttığını savundu. Sezer, şunları kaydetti: “Çiftçimiz, ürününü 4 yıl önceki fiyattan satamaz durumda. Buna karşılık tarım girdileri yüzde 100’ün üzerinde artmış bulunuyor. Bugün Türk çiftçisi dünyanın en pahalı mazotunu, en pahalı gübresini, en pahalı su ve elektriğini kullanmak durumunda. Buna karşılık Türk çiftçisine verilen destek de her geçen gün azalıyor. Bırakınız AB ülkelerini ve ABD’yi, tüm OECD ülkeleri içinde Türk çiftçisi en az desteklenen üretici durumunda. Bu koşullarda çiftçilerimizin rekabet şansı her geçen gün azalıyor.’’ Son 4 yılda köyünü terk ederek kent varoşlarına göç edenlerin sayısının yüksekliğine dikkati çeken Sezer, yine bu dönemde mera işgallerine ve tarım topraklarındaki kaçak yapılara af getirildiğini söyledi. Sezer, “Yabancılara toprak satışı serbest bırakılarak, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyecek biçimde tarım topraklarımızın satılmasına izin verildi’’ dedi. Kırsal kalkınmaya büyük önem verdiklerini vurgulayan Sezer, parti olarak kalkınmanın köylerden başlaması gerektiğine inandıklarını kaydetti. İSKİ’NİN DOSYASI KABARIK İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN ACI GERÇEK İhalelere 92 şikâyet yapıldı ? Kamu İhale Kurumu’nun verilerine göre İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi en çok şikâyet başvurusu yapılan yerel idareler arasında yer alıyor. MURAT KIŞLALI Sektör ihracatı yerinde saydı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Ege Bölgesi’nden geçen ay yapılan ihracat geçen yılın şubat ayına göre yüzde 20’lik artışla 487 milyon 86 bin 977 dolara ulaştı. Bunun içinde sanayi ürünlerinin ihracatı yüzde 38’lik artış gösterirken, tarım ürünlerinde bu rakam ancak yüzde 2 oldu. Rakamların çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirten Ege İhracatçı Birlikleri Başkanlar Kurulu Başkanı Mustafa Türkmenoğlu, döviz kurlarının dip yapması nedeniyle başta tarım sektörü olmak üzere ihracatta yerli kullanımı yüksek olan sektörlerin durma noktasına geldiğini söyledi. Türkmenoğlu, Ege İhracatçı Birlikleri bünyesinde bulunan 12 birlikten 3’ünün rakamlarının geçen yılın aynı dönemine göre gerilediğine dikkat çekti. Türkmenoğlu’nun verdiği bilgiye göre, bu sezon “var yılı” olmasına karşın, Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği 31 milyon 51 bin 173 dolarlık ihracat yaptı. Zeytin ve zeytinyağı ihracatı geçen yıla göre yüzde 16 geriledi. İhracatta düşüş yaşanan bir diğer birlik ise Ege Hububat, Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği oldu. Bu birliğin ihracatında yüzde 29’luk düşüş yaşanırken rakam 16 milyon 212 bin 331 dolara düştü. asirmen?cumhuriyet.com.tr ANKARA İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi’nin (İSKİ) yaptığı ihaleler hakkında Kamu İhale Kurumu’na (KİK) 92 şikâyet yapıldığı ortaya çıktı. KİK verilerine göre İSKİ, en çok şikâyet başvurusu yapılan yerel idareler arasında yer alıyor. İSKİ’nin şikâyete neden olan ihalelerinden bazıları şöyle: “2006 Yılı 2. Kısım Müteferrik Atıksu ve Yağmursuyu Kanal İnşaatı, Ambarlı Atıksu Arıtma Tesisi İnşaatı İşi, Asya Yakası 7. Kısım Atıksu Kanalı, Yağmursuyu Kanalı ve Dere Islahı İnşaatı, BeylerbeyiKüçüksu Atıksu Tüneli İkmal İnşaatı, Avrupa Yakası Köy İçmesuyu İnşaatı (2), Asya Yakası Köy İçmesuyu İnşaatı (2), Kâğıthane Laboratuvar Binası İkmal İnşaatı, İSKİ Merkez ve Bağlı Birimlerin Binalarının İç ve Dış Temizliği ile İlaçlama Yapılması İşi, Tuzla Havzası Atıksu Ana Toplayıcı ve Atıksu Şebeke Bağlantıları İnşaatı, Avrupa Yakası 8. Kısım Atıksu Kanalı, Yağmursuyu Kanalı ve Dere Islahı İnşaatı, Çavuşbaşı Atıksu Tüneli Bağlantıları ve Şebeke İnşaatı, Beylikdüzü M Servisi İçmesuyu Şebeke İnşaatı, Silivri Bölgesi İçmesuyu İletim Hattı ve Şebeke İnşaatı, Alüminyum Sülfat Birer Tonluk Büyük Çuvallarda (bigbag) Tane Ebadı 1075 mm alımı.” Öte yandan, İhale Yasası’nda değişkilik öngören Meclis’teki yasa önerisi geçerse, KİK artık medyada yer alan haberleri ihbar kabul edip ihale incelemesi de başlatamayacak. KİK, mevcut mevzuata göre, medyadan tespit ettiği Ali Dibo benzeri ihalelerde, ihaleye katılanların şikâyeti olmaksızın tüm medyayı izleyerek ve ihbarları dikkate alarak, “Başkanlık İstemi” adı altında inceleme başlatabiliyor. Bu incelemelerin sonunda kurul kararı verilmiyor ama süreç izlenip rapor oluşturularak, ihaleyi yapan idarenin en yüksek makamına bildiriliyor. [email protected] Grizu faciası kurbanları anıldı ZONGULDAK (Cumhuriyet) Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) bağlı Kozlu İşletmesi’nde 3 Mart 1992’de meydana gelen “grizu faciasında yaşamını yitiren 263 madenci Zonguldak’ta düzenlenen törenlerle anıldı. Uzunmehmet1 Kuyusu başında düzenlenen törene TTK Genel Müdürü Rıfat Dağdelen, Türkİş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri ve Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Çetin Altun, Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şubesi Başkanı Erdoğan Kaymakçı, sivil toplum örgütleri, siyasi partilerin temsilcileri, şehit madencilerin yakınları ile maden işçileri katıldı. Burada bir konuşma yapan Altun, “Biz madenciler bölgemizin öncüsü durumundayız. Biz madenciler, Zonguldak, Bartın ve Karabük illerinden oluşan bölgemizin halkıyla, sivil toplum örgütleriyle, tüm kesimleriyle birliktelik içinde iktidara baskı yapmak mecburiyetimiz var” dedi. Rıfat Dağdelen ise TTK’yi yaşatmaya kararlı olduklarını söyledi. 15 yıl önceki faciada yaşamını yitiren 263 madenci için Uzunmehmet1 Kuyusu başında tören düzenlendi. (Fotoğraf: ALİ AYAROĞLU) Kenan Evren Türkiye’nin öne çıkan ressamları arasında sayılıyordu. Sergilerini Genelkurmay başkanları açıyor, tabloları iyi fiyatlara satılıyordu. Yalnız ressam olarak değil, aynı zamanda önemli bir çevreci olarak da ün sahibiydi. Marmaris ve yöresinde çevrenin korunması konusundaki çabaları nedeniyle kendisine sürekli “şükran plaketleri” veriliyordu. Her ne kadar bu şükran plaketlerini denize attığı ortaya çıktıysa da, “O kadarı kadı kızında da olur” denmiş ve yaptığı görmezden gelinmişti. Bir insan ressam ve çevreci olarak 90 yaşına gelip, sonra birden “Kürt sorunu” gibi netameli konulara girmemeliymiş. ??? Televizyonun birinde bir “stratejist” konuşuyordu. Pek dinlenecek bir şey söylemez ama, bu kez merak ettim. Çok öfkeliydi “stratejist”imiz. Kenan Evren’e o kadar kızıyordu ki! Onun nasıl cezalandırılacağına ilişkin çeşitli tezler ortaya atıyordu. Sonunda aklına bir parlak fikir geldi: “Onu orduevlerine almamak gerekiyor.” Kenan Evren Ressam Kalsaydı... Bir başka televizyon kanalında bir eski savcı konuşuyordu. Onun da öfkesi bir türlü dinmiyordu. “Ben şimdi savcı olsaydım, onun hakkında ‘vatana ihanet’ maddesinden dava açardım. Onun suçu Türk Ceza Kanunu’nun 302. maddesine giriyor” dedi. Kulaklarıma inanamadım, TCK 302’yi açıp yeniden okudum: “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” Parti kapattırmış savcı, Kenan Evren’i de “ağırlaştırılmış mübebbet”le cezalandırmaktan yanaydı. Eh ona da bu yakışırdı. Ne diyebilirim ki... Kenan Evren ressam olmak yerine “Kürt sorunu” konusunda fikir beyan etmeye kalkışmayacaktı. ??? Kenan Evren hakkında söylenenleri ilgiyle, merakla izliyorum. Onun hakkında bakın neler neler söylendi; CHP’li önde gelen bir milletvekili: “Türkiye’nin gerçeklerini bilmeyen bir insan. Böyle bir şey olur mu? Önüne gelenin konuşmaması lazım. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu gergin dönemde Kuzey Irak’ta gelişmeler yaşanırken böyle bir laf söylenir mi? Bölünme haritaları elden ele dolaşıyor. Siz içten içe bölmeye çalışıyorsunuz.” Komplo teorileriyle ünlü eski solcu bir yazarın sözleri de dikkat çekici: “Bunun adı düpedüz bölücülüktür ve Evren hakkında dava açılacaktır…Meğer bizim Genelkurmay Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız ABD teşkilatlarının görüşleriyle aynı görüşleri paylaşıyormuş. Bu da açıkça vatana ihanet kapsamındadır.” Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün de kendinden beklenen tutumu sergiledi: “ATO hukuk birimi Evren’in sözlerini inceliyor, gerekirse hakkında dava açılacak. Artık iyice yaşlandı, ne dediğini bilmiyor, artık konuşmayı bıraksın…12 Eylül darbesini niye yaptı? Bunları 12 Eylül döneminde söylese Zincirbozan’a gönderilirdi.” ??? Kenan Evren, anlı şanlı bir askeri darbe lideriyken, kimse onun yaptıkları nedeniyle hesap soramazken, karizmayı çizdirdi. Kimse ondan darbenin hesabını soramıyordu, zaten sormak da istemiyordu. Hâlâ onun liderliğinde hazırlanmış bir anayasayla gül gibi geçinip gidiyorduk. Fikir söylemek ona mı kaldı... O bir eylem adamıydı. Önce darbeyi yapmış, anayasayı toptan ortadan kaldırmış ve izzeti ikbal ile Marmaris’e çekilmişti. Arada bir önemli bir gazetecimiz kendisini ziyaret ediyor ve önemli konularda fikrini soruyordu. Son zamanlarda bazı tatsız sözler söylese de, geçmiş büyük katkıları uğruna bunlar görmezden geliniyordu. Örneğin “Kıbrıs’ta Maraş’ı, daha sonra pazarlık sırasında vermek için almıştık” deyivermişti. Neyse fazla dillendirilmedi de unutulup gitti. Bu kez artık çok ileri gitti. Fikirlerini söylemeye, çok kritik bir konuda yeni düşünceler öne sürmeye başladı. Düne kadar 7. Cumhurbaşkanı olarak itibar görüyordu. Zorla ve baskı altında yapılan bir seçimle gelmişti. Olsun.. ona da öylesi yakışırdı. Anayasanın geçici 15. maddesi değiştirilmediği için 12 Eylül askeri darbesi döneminde yaptıklarının hesabı sorulmadı. 27 yıldır gelip geçen iktidarların hiçbirisi buna niyet etmedi. Bir gün geldi.. Kenan Paşa, Kürt sorunu konusunda birtakım fikirler öne sürmeye kalkıştı. Ondan, daha önce hesap sormayanlar bunu affedemezlerdi. Hakkında soruşturma başlatıldı. Nereye kadar gidecek.. göreceğiz. Kenan Paşa, ressam olarak kalsaydı iyi ederdi…Ya da cunta lideri… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle