25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 MART 2007 CUMARTESİ 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN AKP, Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı ile hastaneleri işletme yapacak İddialar, Belgeler Ve Bir Öneri Deniz Baykal’ın, Başbakan Erdoğan’a ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik iddialarının belgeleri dünkü Cumhuriyet’te, İlhan Taşcı arkadaşımızın haberinde yayımlandı (Bakınız Cumhuriyet 16 Mart Cuma sayfa 8, “İşte para havuzu – İlhan Taşcı”). Haberi okuduğunuz zaman, Mülkiye müfettişleri ve hesap uzmanlarının, bugünkü Başbakan Erdoğan başta olmak üzere bugün yine birçoğu AKP milletvekili olan belediye yöneticileri hakkında, suç duyurusunda bulunduklarını öğreniyorsunuz. Müfettişlerin belirlemelerine göre, havuzda toplanan para 2001 rakamlarıyla 300 trilyon lirayı bulmaktadır. Havuz hesabının açıldığı Vakıfbank Valide Sultan Şubesi’nin müdürlüğünü ise bugün örtülü ödeneği yöneten Maksut Serim yapmaktadır. Maksut Serim Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 17.05.2002 tarih ve 2002/00107 sayılı kararıyla sahtecilikten mahkum olmuştur. Müfettiş raporlarında imzası bulunanlardan suçun oluştuğunu söyleyen Candan Eren, AKP iktidara gelir gelmez Zonguldak vali yardımcılığı görevine tayin edilmiş (sürülmüş olarak da okuyabilirsiniz), incelemelerde Erdoğan lehine görüş bildiren Hüseyin Coş Bingöl valiliğine, Enver Salihoğlu ise Rize valiliğine atanmışlardır. Candan Eren, daha sonra açtığı davada yargı kararıyla eski görevine dönmüştür. Sedat Arısoy başkanlığındaki sekiz kişilik hesap uzmanları kurulu, dolaştırılarak havuz hesabında toplanan paranın bu yolla denetim dışında bıraktırıldığı ve bu paranın seçim finansmanında kullanıldığı sonucuna da varmışlardır. ??? Belgelerde uzmanlar tarafından dile getirilmiş olan vahim iddialar yer almaktadır. Uzmanların deyimiyle “devasa bir çete” oluşturularak “hayali şirketlere naylon ve sahte faturalarla ödemeler yapıldığı, yapılan bu ödemeler sonucunda toplanan paraların kendilerince bilinen kişilerin elinde toplanarak özel amaçlar doğrultusunda kullanıldığı, devlet parasını yani belediye parasını nitelikli yollar kullanarak (geleceğin başbakanını hazırlamak ve cihat hazırlığı yapmak) amacına yönlendirildiği” iddiaları raporlarda yer almıştı. Peki sonra ne oldu? Normal demokratik bir ülkede, olması gereken bellidir. Bu iddialar yargı önüne gider ve sonuçta itham edilen kişiler ya mahkum olurlar ya da aklanırlar... Deniz Baykal’ın raporlara dayandırdığı iddiaları yalanlamanın tek yolu, mahkemeden alınmış olan ve ileri sürülenlerin varit olmadığını ortaya koyan bir aklanma kararıdır. Ama böyle bir şey olmamıştır. Yargıya intikal eden bu iddialardan hiç kimse aklanmış falan değildir. Çünkü başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, o dönemin sorumluları milletvekili seçilerek anayasanın 83. maddesinde yer alan “yasama dokunulmazlığı” zırhına bürünmüşlerdir. ??? Yasama dokunulmazlığı bütün demokrasilerde var olan bir kurum. Ama dokunulmazlık kurumunun gerekçesi, itham edilen kişilerin, yargıdan kaçmalarını sağlamak olmayıp onların herhangi bir kovuşturma tehdidi altında olmadan, yasama görevlerinden doğan işlevlerini yerine getirmelerini güvence altına almaktır. Deniz Baykal’ın uzman raporlarına dayanan ve yargıya da intikal eden, iddialarına karşı verilebilecek en iyi yanıt, itham edilenlerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istemeleri ve yargı önünde aklanmalarıdır. CHP’nin bu yöndeki talepleri ise AKP li üyeler tarafından sürekli olarak reddedilmektedir. Şu anda Meclis’te 170 milletvekiline ait toplam 277 suç dosyası var, ama hiçbiri hakkında işlem yapılamıyor. Çünkü, anayasada düzenlenen şekline göre, Türkiye’de yasama dokunulmazlığı adi suçları da kapsıyor ve milletvekilleri hakkında hiçbir işlem yapılamıyor. Anayasanın 76. maddesi ise yukarıda uzman raporlarında ileri sürülen suçları işleyenlerin milletvekili olmalarına engel. Ne var ki, bu iddialar ile ilgili yargılama daha bir sonuca varmadan, itham edilenler, milletvekili zırhına bürünmüşlerdir. Basınımızın değerli mensuplarından Mustafa Mutlu, anayasanın 76. maddesinde sayılan suçlardan hakkında kovuşturma olanların, gelecek seçimlerde partiler tarafından aday gösterilmemesini önerdi. Eski TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan, kendi internet sitesinde bu öneriyi imzaya açtı, çağrıya katılanlar çığ gibi büyüyor. Ne dersiniz, AKP bu çağrıya olumlu yanıt verir mi? Sağlık özele teslim ZEYNEP ŞAHİN ANKARA AKP hükümetinin sağlık sistemindeki köklü değişikliklerinin en büyük adımlarından biri olarak gösterilen “hastanelerin işletmeye dönüştürülmesine” olanak sağlayan yasa tasarısı, devlet hastanelerinin tüm varlıklarıyla birlikte özerk hale getirilmesini öngörüyor. Bu hastaneler için oluşturulacak yönetim kurullarında ticaret odası temsilcisinden işletme mezununa kadar tıpla ilgisiz isimler yer ? Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Yasa Tasarısı’yla, kamuya ait hastaneler özel birer işletmeye dönüştürülecek. Tasarının gerekçesinde, “Yönetim anlayışındaki dönüşüm yansıtılarak, Sağlık Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması gündeme gelebilir” ifadesinin yer alması, devletin sağlık hizmeti sunumundan tamamıyla el çekeceği yorumlarına yol açıyor. alacak. AKP hükümetinin, IMF ve Dünya Bankası’nın istekleri doğrultusunda ve finansmanıyla gerçekleştirdiği “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın en önemli ayaklarından olan kamu hastanalerinin özerk işletmelere dönüştürülmesi için yasal zemin oluşturuldu. Düzenlemeye ilişkin hazırlanan, “Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Yasa Tasarısı”yla, kamuya ait hastaneler özel birer işletmeye dönüştürülecek. Tasarının genel gerekçesinde, modelin uygulamaya konmasından sonra K EPENEK: İĞNELİ FIRÇA Doğramacı 12 Eylül faşizminin uygulayıcısı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, TBMM Onur Ödülü’nün İhsan Doğramacı’ya verilmesine tepki gösterdi. Kepenek, “Doğramacı 12 Eylül faşizan rejiminin üniversiteleri baskı altına alma politikasının bir numaralı uygulayıcısıdır. YÖK sisteminin kurucusudur” açıklamasını yaptı. 12 Eylül sonrasında Doğramacı’nın imzasıyla ODTÜ’den atılan öğretim üyeleri arasında yer alan Kepenek, dün düzenlediği basın toplantısında TBMM’nin kararına tepki gösterdi. Kepenek, şunları söyledi: “Doğramacı YÖK Başkanı olarak 1983 ve sonrasında, onlarca öğretim üyesinin, hiçbir yasal inceleme ve kovuşturma yapılmadan, kendilerine savunma hakkı tanınmadan, üniversitelerden uzaklaştırılmasının baş sorumlusudur.” Kepenek, TBMM Başkanlık Divanı tarafından alınan “İdari kararın yargı yoluyla iptalini hukukçuların incelediğini, yargı yoluna gidebileceklerini” söyledi. Tasarıyla öngörülen modelin bazı ayrıntıları şöyle: Devlet hastaneleri, hizmet altyapısı, organisazyonu, kalite, verimlilik ve hasta memnuniyeti gibi konularda Sağlık BakanSağlık Bakanlığı’nın da bu dö lığı’nca değerlendirmeye tabi tunüşüm çerçevesinde yeniden ya tularak 100 üzerinden puanlanapılandırılmasının gündeme gele cak. Puanlara göre A’dan E’ye kaceği belirtilirken sağlık çevrele dar sınıflanacak hastanelerde, rinin bunun bakanlığın kamu ortalaması C ve üzerinde olansağlık hizmeti sunumundan ta lar Bakanlar Kurulu kararı ile mamıyla vazgeçmesi ve sektörün hastane birliği kapsamına alınaözele devredilmesi anlamına ge cak. Hastane birliklerinin yönetileceğini vurguluyor. minden ve alınacak kararlardan sorumlu kurulda; il ZAFER TEMOÇİN genel meclisi tarafından belirlenecek hukuk eğitimi almış bir kişi, il genel meclisince belirlenecek bir yeminli mali müşavir ya da serbest muhasebeci mali müşavir, Sağlık Bakanlığı’nca belirlenecek bir doktor, Sağlık Bakanlığı’nca belirlenecek sağlık sektöründe deneyim sahibi ve 4 yıllık yükseköğretim mezunu bir üye, ticaret odası tarafından belirlenecek 4 yıllık yükseköğretim mezunu bir üye ve il sağlık müdürü ya da yardımcısı yer alacak. Birlik yönetimi pahalı tıbbi cihazları satın almak, kiralamak ve dağıtmak için yetkili olacak. Personeli işe alma, çıkarma, yer değiştirme gibi yetkileri barındıracak. Birlik bütçesinden yapılacak yatırımlara karar verecek. Birliğe ait her türlü varlığı satmak, kiralamak, devir ve takas etmek yetkisine sahip olacak. Birliğin parasını bankada değernamikzafer@yahoo.com lendirebilecek. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı, Antalya programına ‘cami ayarı’ yaptı Çubukçu’dan ‘Haydi Cumaya’ uyarısı GÜRSU KUNT asirmen?cumhuriyet.com.tr ANTALYA Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Antalya’da katıldığı etkinliklerde gazetecilerin TBMM İnsan Hakları Araştırma Komisyonu’nun yurtlarda kalan çocuklarla ilgili raporu hakkındaki sorulara ısrarla yanıt vermedi. Bakan Çubukçu’nun “Cuma namazı da var çok uzatmayalım” diyerek konuşmasını kısa kesmesi de dikkat çekti. Meclis İnsan Hakları Araştırma Komisyonu raporunda kız çocuklarının gece dışarı çıkartıldığı, yurttan firarlar olduğu, tecavüze uğradıkları, çocukların yemekleri doyurucu bulmadığı ve yarısının sigara bağımlısı olduğuna dikkat çekildi. Antalya’da bir dizi açılışa katılan Çubukçu’ya da bu raporla ilgili sorular yöneltildi. Ancak Çubukçu soruları yanıtsız bırakırken, konunun İnsan Hakları Araştırma Komisyonu’na yöneltilmesi gerektiğini söyledi. Antalya Valisi Alaaddin Yüksel ve Büyük şehir Belediye Başkanı Menderes Türel’i ziyaretinin ardından, parti binasında AKP’lilerle bir araya gelen Çubukçu, buradaki konuşmasını da cuma namazı nedeniyle erken bitirmek istediğini belirtti. 2005 yılında çıkartılan Özürlüler Yasası’nın ülke açısından önemli bir reform yasası olduğunu anlatan Çubukçu, “Bu yasa, topluma en hızlı yansıyan yasa oldu. Bugün ülkemizde özürlülere verilen hizmetler, Batı’da verilen hizmetlerle aynı” diye konuştu. Kadınlar Siyasette Olmazsa… Semiha Öztürk’e bıyık çok yakışmıştı. Kadınlar “Milletvekili olmak için erkek olmak şart mı” diye sorduktan sonra takma bıyıklarıyla karşımıza çıktılar ve durumun saçmalığını ifade eden görüntülerle topluma bir mesaj verdiler. “Artık erkek demokrasiden gerçek demokrasiye” geçmenin zamanı gelmişti. KADER (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği) kurulalı tam 10 yıl olmuştu. İlk kurulduğu zaman birçoğumuza fantezi gibi gelen bu girişim şimdi toplumda önemli bir sivil ses haline dönüşmüştü. Önceki gün The Marmara Oteli’nde düzenlenen basın gösteriminin kampanya sorumlusu, gazeteci arkadaşımız KADER Genel Yürütme Kurulu Üyesi Semiha Öztürk, seçimler öncesinde planladıkları üç aşamalı bir uyarı ve propaganda sürecinin ilk ayağında olduklarını ifade etti. Bu üç aşama şöyle yürüyecekti: 1 Uyandırma. 2 Farkındalık. 3 Bilinçlendirme. Önceki günkü başlangıç “Farkındalık” sürecinin ilk adımıydı. Şimdi ülkemizin dört bir yanında, Ümit Boyner, Lale Mansur, Meltem Cumbul ve Meral Okay bize sesleneceklerdi. Onların bıyıklı ve kravatlı fotoğrafları bizleri uyararak işe başlayacaktı. Bir TV’den Banu Acun’un hazırladığı belgesel ve AdrenA Reklam’ın yürüttüğü propaganda çalışması çok etkileyiciydi. ??? Seçimler yaklaştı. Mayıs ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından kasım ayında da genel seçimler yapılacak. Bir ihtimal genel seçim daha erkene de alınabilir. Her neyse, sonuç olarak önümüzdeki aylar seçim ayları. KADER’in yaptığı araştırmaya göre 1935 yılından bugüne kadar 72 yıl boyunca Meclis’lere 8294 erkek, 186 kadın girmişti. Yani kadınların bütün Meclis’lerdeki toplam oranı yüzde 2.2 düzeyindeydi. Halbuki 1935 yılında girdikleri ilk Meclis’teki oranları yüzde 4.6’ydı ve bu oran dünyada ikinciydi. Şimdiki oran ise dünya 163.’lüğü anlamına geliyor. ??? “Kadınlar Meclis’e” çağrısı neden önemli? Erkeklerin önemli bir kısmı ya da benim tanıdığım erkeklerin önemli bir kısmı, bu oranı pek önemsemiyorlar. “Kadınlar olsa ne olacak, kadın başbakan bile gördük” diyorlar. Halbuki nüfusun yarısını oluşturan bir cinsin ülkeyi idare eden yerde olmaması, zaten baştan demokrasiyi yaralı hale getiriyor. Kadınlar çok küçük sayılarla yönetim kademelerinde oldukları zaman, zaten oraya kadın bakış açısı yansımıyor. Erkek egemen davranış kaçınılmaz olarak kadınları etkiliyor, onların sesinin gür çıkmasını önlüyor ve kadın duyarlılığı ve farklı bakış açısı silikleşiyor. ??? KADER’in başlattığı bu kampanyayı iyi anlamalı ve değerlendirmeliyiz. Artık kadınlar geçmişten farklı olarak seslerini çıkarıyorlar, toplum içinde güçlerini artırıyorlar, bunun sonucu olarak da Meclis’te daha yüksek oranlarla temsil edilmek istiyorlar. Erkekler içinde de bu talebi olumlu karşılayan ve Türkiye’nin erkek egemen bir ülke olmaktan kurtulmasını isteyenler çoğalıyor. Kadınların medyadaki etkisi arttıkça, medyada da olumlu bir hava oluşuyor. Önceki günkü basın tanıtımına medyanın gösterdiği ilgi umut verici. Artık kadınlar seslerini duyurabiliyorlar. Çok sayıda önemli kadın, kadınların siyasette daha etkili temsili için harekete geçmiş durumdalar. ??? Bu gelişme Türkiye için bir şans. Değişim sancıları yaşayan ülkemizin bu değişimden en önemli kazançlarından birisi, kadınların “görünür” hale gelmesi olacaktır. Batı ülkelerinde uzun süre kaldıktan sonra Türkiye’ye dönünce sokaklardaki en ürkütücü görünen tablo, sokakların erkekler tarafından işgal edilmesi oluyor. Bir ülke ne kadar gelişmişse, uygarlaşmışsa o ülkenin kadınları sokaklarda daha çok görünüyorlar. Tabii kadınların sokaklarda çoğalması, gri ve lacivert erkek renklerinin yerini morların, yeşillerin, kırmızıların, sarıların alması anlamına geliyor. Sokaklar umut verici renklere bürünüyor. ??? KADER’in önceki günkü tanıtım toplantısına değişik siyasi partilerden kadınlar katılmıştı. SHP , DYP , ANAP , ÖDP ve AKP’li (CHP’liler var mıydı bilmiyorum) kadınlar önümüzdeki seçimlerde Meclis’te daha çok kadın olması için el ele vermişlerdi. Doğru olanı da buydu. Türkiye’nin daha demokratik ve barışçı bir ülke olması için “Haydi Kadınlar Meclis’e”. Türkiye, kadınlarla umuda yürüyecek… CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle