22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 MART 2007 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Uygunsuz Gerçek: Yüzde 1’ İnsanlık, tarihte kendisine yapılan pervasızlıklarla baş etmeyi bilmiştir. Belki zaman alacaktır ama, insanlığın adil paylaşım değerlerine bağlılığı ve acılarla olgunlaşan ortak vicdanı, günün birinde, Amerikan halkının biraz bilinçlenmesini, Afrika’ya ve tüm dünyaya duyarlı, renkli bir Amerikan başkanının seçimini ya da Bağdat’ın yine tarihteki gibi bir bilim ve kültür merkezi haline dönüşmesini ve yağmurlu, sulak, renkli mevsimleri olan bir dünyanın tekrar oluşumunu vb. mümkün hale getirecektir. mi çevrelerce dile getirildiği gibi Dışişleri Bakanı Rice, eğer Amerikan Başkanı olursa, tarihin en büyük çelişkisi gözümüze sokulmuş olacaktır. O Afrika ki, toplam nüfusunun yüzde 44’ü günde 1 dolarlık gelir düzeyinin altında yaşamaya, 5 yaş öncesi dönemdekilerin yüzde 45’lik kesiminin de net açlık sınırının altında yaşamaya terk edildiği o dünyanın en fakir alanı olan Afrika, kendinden köken almış bir Amerikan Başkanı çıkarmış olacak ve o da, bu düzenin devamından sorumlu olacaktır. Bu da “demokratik yollar” ile olmuş olacaktır. İnsanlığın demokrasiye olan inancının bu denli sarsılması, gelecek dönemlerde, bilmediğimiz yeni acıların ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir. PENCERE Buyrun Cenaze Namazına... Ülkede sağlık düzeni ne âlemde?.. Cumhuriyet’in dünkü sayısında bu sorunun yanıtı bir tek haberde özetlenip vurgulanmıştı... Haberin başlığı: “İmam Hayri Bayrak’ın hızlı yükselişi!..” Peki, imam ile sağlığın ne ilgisi var?.. Var.. var.. ? Ordu’dan arkadaşımız Erdoğan Erişen’in verdiği haber, Türkiye’de sağlığın hali pür melâlini koca bir kitaptan daha yetkin biçimde anlatıyor... Haberin özeti: “Ordu 10 yıl imamlık yaptıktan sonra Sağlık Bakanlığı’na geçen Hayri Bayrak, memurluktan sağlık müdür yardımcılığına kadar yükseldi. Ordu İl Sağlık Müdür Yardımcılığı için görevi doktorluk olan birçok kişinin başvurusu dikkate alınmazken imamlıktan geçiş yapan Bayrak’ın bir de ‘Atamalardan Sorumlu Müdür Yardımcısı’ yapılması sağlık camiasını karıştırdı. Hayri Bayrak AKP iktidarıyla birlikte önce Ordu Kadın Doğum Hastanesi Müdürlüğü’ne vekâleten atandı. 9 ay görev yaptıktan sonra bu kez Devlet Hastanesi’nde müdür oldu. Ardından Bakanlık onayı ile İl Sağlık Müdür Yardımcılığı görevine getirildi. İmamlıktan İl Sağlık Müdür Yardımcılığı’na kadar yükselen Hayri Bayrak’a ‘Atamalardan Sorumlu Müdür Yardımcısı’ yetkisi verilmesi son nokta oldu.” ? Peki, Ordu’da bu olaya karşı yükselen bir protesto sesi yok mu?.. Var.. Sağlık Emekçileri Sendikası Ordu Şubesi Başkanı Halil Bayramoğlu diyor ki: “ Tüm görevlerinde vekâleten bulunan Bayrak, hiçbir sınava girmeden İl Sağlık Müdür Yardımcılığı görevine atanarak, bundan sonra sınavsız olarak istediği hastane müdürlüğüne atanma hakkını da kazanmış oldu. Bunu kabullenmek mümkün değil.” ? Her şey meydanda!.. Ordu’da yaşanan olay Türkiye’nin her yanında AKP iktidarının geçerli siyasetine örnektir... Çağdaşlığı ve uygarlığı içeren Atatürk Devrimi, 1924’te uygulamaya giren ‘Öğretim Birliği Yasası’ (Tevhidi Tedrisat Kanunu) üzerine oluşur, gelişir, yükselir.. Anlamı nedir bunun? Türkiye’de temel öğretim akıl ve bilim üzerine yapılacaktır... Karşıdevrim ise öğretimin inanç üzerine yapılmasını ister, bunu gerçekleştirmek için imam okulları tedrisatını temel eğitime dönüştürmenin kavgasını verir... Karşıdevrim irtica siyasetini iktidarın politikasına dönüştürmüştür. ? AKP iktidarı yaklaşık beş yıldan bu yana dış destekle tozu dumana katıyor; ama sonuç meydanda... Sonuç üç sözcüktür: Buyrun cenaze namazına!.. Bakın, cenaze namazı kıldırmayı da Başbakan’dan tut, Ordu Sağlık Müdürlüğü’nde yetkili İmam Hayri’ye dek AKP’liler çok iyi bilirler... Kıyımlar Özkıyımlar! İnsanoğlunun mayasında var düşman saydığına en ağır uygulamaları yapmak, acılar çektirmek... Bir maç mı oynanıyor, bakıyorsun, aynı ulusun, aynı kentin insanları sopalarla, hatta döner bıçaklarıyla birbirine saldırmaktan çekinmiyor... Ötelerde bir yerlerde, sen Şiisin, sen Sünnisin, sen Arapsın, sen Gürcüsün, sen Yahudisin, sen şusun busun.. sen bizden değilsin diye insanlar birbirini yok ediyor! Irak’ta hemen her gün kırk, elli.. belki daha çok insana kıyılıyor bombalarla, en güçlü silahlarla... ??? İnsanoğlu daha sürüleşme aşamasından çıkmamış!.. İlkçağ insanları da böyleydi.. kendi çıkarı, kendi yararı için en acımasız kıyımcı olurdu; bugünkülerden bir farkı var mı? İnsan sayılmaya değmeyen birtakım “yaratıklar” her an saldırmaya hazır! Dillerde, yazılarda hep barış özlemi var, ama birde bakmışsın, o barış, birden savaş oluvermiş!.. Kimileri de “Siz soykırım suçlususunuz” diye yasalar çıkarmak istiyor! Amerikalı Paul Auster’in dediği: “Biz Amerikan yerlilerini nerdeyse tümüyle yok ettik...” Yalnız Amerikalılar mı? İspanyollar, Fransızlar, Belçikalılar, Almanlar, Ruslar... Yüzyıllardır gerçekleştirdikleri kıyımları, soykırımları tek tek saymaya kalksak!.. ??? Melih Cevdet Anday bir şiirinde “Biz insanın ceddiyiz” demişti. Sonra bir umutlu duyguyla eklemişti: “Gelecek mutlu insanın”... Ama kısa bir süre sonra vazgeçmiş, bu umutlu dizeyi silip atmıştı şiirinden... Kıyımlar, soykıyımlar hep yaşandı, hep yaşanır! Tarih yaprakları, bir ulusun bir başka ulusu, bir halkın başka bir halkı, bir aşiretin, bir kabilenin düşman saydığı birilerini yok ettiğini yazar. Bu tür olaylar zaman zaman anımsanır. Güçlü olan, güçsüzü sorgulamaya kalkışır: “Sen niye yaptın? O kadar insana nasıl kıydın, hadi hesap ver.” Kendi yaptıklarını, işlediği nice kıyımları, işkenceleri unutur, unutturmak ister!.. Amerikalı tanınmış bir yazar, romanları dilimize de çevrilmiş Paul Auster bakın ne demiş geçenlerde: “Amerikan yerlilerini nerdeyse tümüyle yok ettik. Siyahları da, yıllarca köle olarak kullandık. Bu yaptıklarımızla yüzleşmemiz mümkün mü?” ??? Bosna’da Sırpların yüzlerce insanı diri diri mezarlara gömdükleri daha dünün gerçeği. Bunu, Uluslararası Yüksek Mahkeme de “soykırım” saymış! Ama bu soykırımı yapanlar kim, orası belli değil! Mahkeme kimseyi suçlamamış! Oysa katiller belli: Sırp ırkçılığının önderleri. Kimi orda burda yaşamakta, kimi saklanmakta, korunmakta... Şimdi gel de bu yüce mahkemenin adaletine inan... Prof.Dr. Süleyman KAYNAK Dokuz Eylül Üni. Öğretim Üyesi ya da dolaylı olarak, tüm dünya ülkelerini ve geri kalan yüzde 99’luk dünya nüfusunu bir şekilde etkilemektedir. Bu etkilenme, bizzat New York’ta Dünya Ticaret Merkezi’nin uğradığı saldırıda hayatını kaybeden Amerikalılardan, şu ana kadar 600 bin dolayında ifade edilen Iraklı kayıplara, Afganistan’daki inanılmaz cehalet ve terörden, kalınlaşan atmosfer tabakasına ve Amerika tarafından reddedilen Kyoto Protokolü’ne ya da fakir ülkelerde bile yaygınlaşan hastalıklı açlık / obezite çelişkisine, çılgın nükleer yarışın orta boy ülkelerde bile alıp başını gitmesine kadar pek çok dramatik sürecin ortaya çıkmasında rol oynamıştır. S on Birleşik Amerika başkanlık seçimini Florida’nın tartışmalı oyları ile Bush’a karşı kaybeden “son ABD başkan adayı” Al Gore tarafından gerçekleştirilen bir sunum, sinemalarımızda “Uygunsuz Gerçek” ismi ile “film” kategorisinde gösterime girdi. Aslında, daha iyi bir çeviri yapılabilir, örneğin “Tatsız Gerçekler” vb. gibi başlıklar kullanılabilirdi. Fakat, sanırım, mevcut başlık, yaptırdığı bazı çağrışımlar ile belki de daha “uygun” bir başlık olmuştur. Aslında dünyamızda, en önemli uygunsuz gerçekler olarak, iki tane gerçek önümüzde durmakta, diğer tüm uygunsuz gerçekler, filmin konusu olan küresel ısınma da dahil olmak üzere bu iki uygunsuz gerçeğin ürünü olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bunlardan birisi, tüm dünyada demokrasi adı altında süren senaryolar, ikincisi de giderek artan global gelir eşitsizliğinin yarattığı ilginç sonuçlardır. Son Birleşik Amerika seçimlerinde yaklaşık 100 milyon dolayında seçmenin sandık başına gitmesiyle yapılmış ve verilen oylar kılpayı farkla paylaşılarak, Bush başkan seçilmiş ve Al Gore kaybetmişti . Yani yaklaşık olarak 50 milyon dolayındaki Amerikalı seçmenin kararı ile Bush başkan olmuştur. Dünya nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 1’inden daha azına tekabül eden bu seçmen grubunun kararı, uzak ya da yakın, direkt Pervasızlığa dönüştü Dünyanın ikinci en önemli “uygunsuz gerçeği” ise gelir paylaşımındaki bozukluğun artık insanların gözü önünde pervasızlığa dönüşmüş olmasıdır. Bu pervasızlığın bir yanı, Dünya Bankası’nın, fakirlik ölçütü olarak yeni bir ölçüt kullanmaya başlaması ve bunun kişi başına geliri 1 dolar/gün’ün altında ya da üstünde gibi bir ayırımla ifade edilmesidir. Birleşik Amerika’daki milyon dolarlar çapında yılbaşı ikramiyesi alabilen bazı şirket yöneticilerinden veya haftalığı yaklaşık 1 milyon dolara “transfer” edilen futbolcu David Bechkam’a ya da Rusya’dan kalkıp İngiltere’de futbol takımı satın alan veya 350 milyon dolara yeni bir yat ısmarlayan Roman Abramovich’e değinmek önemli bile değil belki. Bu isimler sadece gazetelerde ve kamuoyunda zaman zaman sadece kısa hayatlarında bizzat elde ettikleri tahmini servetleri ile (1966 doğumlu Abramovich: 21 milyar dolar) dikkati çeken haberlerde geçtiği için duyulanlar. Ama bunların katbekat duyulmayanları, dünya zenginler listesinde yer almakta. Bu nedenle de dünyadaki finans kaynaklarının yüzde 50’den fazlası sadece 1 milyondan daha az insanın kontrolünde görünmekte.Ya da tüm dünya finansmanının yine dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 1’den daha az bir kesimi tarafından kontrol edilmesi de başka bir rastlantı mıdır? Hadi belki bu da yeni bir bilgi değildir ama, kişilerin elinde toplanan para miktarı arttıkça, bu insanların paranın yönlendirilmesi, harcanması, daha doğrusu israf edilmesi konusundaki pervasızlığı ve sorumsuzluğu da artmaktadır. Bu anlamda, Bush ve çevresi tarafından verilen kararlar ile Irak ve Afganistan’da 600 milyar dolar kamu parasının, savaş masrafı olarak yapılması ile sözgelimi Abramovich’in 350 milyon dolara 4. yatını yaptırması arasında kıyaslama yapmak zorunda bırakılıyoruz ve bu kıyaslamada, ikincisi için “çok daha masum” yargısına varmaya alıştırılıyoruz. Tıpkı, Amerika’nın son seçimlerinde, keşke Al Gore kazansaydı diye dışarıdan bir pişmanlık ve hayıflanmaya alışmak zorunda bırakıldığımız gibi. Keşke Bush bu paraları, bu bölgelerdeki insanların sağlık ve eğitimine harcayarak oralara demokrasiyi bu yolla getirseydi diye hayıflandığımız gibi. İnsanlık, tarihte kendisine yapılan pervasızlıklarla baş etmeyi bilmiştir. Belki zaman alacaktır ama, insanlığın adil paylaşım değerlerine bağlılığı ve acılarla olgunlaşan ortak vicdanı, günün birinde, Amerikan halkının biraz bilinçlenmesini, Afrika’ya ve tüm dünyaya duyarlı, renkli bir Amerikan başkanının seçimini ya da Bağdat’ın yine tarihteki gibi bir bilim ve kültür merkezi haline dönüşmesini ve yağmurlu, sulak, renkli mevsimleri olan bir dünyanın tekrar oluşumunu vb. mümkün hale getirecektir. Bunun için insanlığın yüzde 99’luk kesiminin başını kaldırıp etrafına bir an bakması bile yeterlidir. Tarihin en büyük çelişkisi Oysaki, hepimize öğretilen en önemli bilgilerden birisi, demokraside, katılımın ve ortak paydaların önemli olacağı idi. Bugün ne yazık ki, global demokrasideki gerçek temsil oranı yüzde 1’lerde bile değildir ve yakın gelecekte daha iyiye gideceğine ilişkin bir belirti de görülmemektedir. Çünkü Amerika Bileşik Devletleri, tarihin en büyük çelişkisini insanların önüne koymaya ve bunu yine yaklaşık “yüzde 1’lik demokrasi” yolu ile yapmaya hazırlanmaktadır. Demokratların “renkli” adayları yanı sıra Cumhuriyetçiler de dünyadaki bu olumsuz gelişim sürecinde doğrudan payı bulunan “renkli” bir vatandaşını başkanlık adaylığına hazırlamaktadır. Ki İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ MEZUNLARI DERNEĞİ DEMOKRATİK DAYANIŞMA DERNEĞİ AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ YIL: 8 NO:6 Konu YÜKSEK ÖĞRENİMDE HEDEF VE YÖNTEM Yönetmen Prof. Dr. BÜLENT BERKARDA İstanbul Üniversitesi Mezunları Derneği Başkanı Konuşmacılar Prof. Dr. KEMAL ALEMDAROĞLU İstanbul Üniversitesi Eski Rektörü E. Orgeneral ÇETİN DOĞAN Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Tarih: 17 Mart 2007 Cumartesi Saat: 10.3013.00 arası Yer: Levent Kültür Merkezi Levent Çarşı İçi Çalıkuşu Sokak (İş Bankası yanında) No:2 1. Leventİstanbul İletişim: İÜ Mezunları Derneği (Fatoş Taştan) 0212 238 03 21 Aydınlık Yarınlar Özlemi İçindeki Tüm Yurttaşlarımız Davetlidir. Giriş Serbest ve Ücretsizdir. TÜRK GENÇLİĞİNE HİZMET VAKFI SERİ KONFERANSLAR: 5 Konu İSTANBUL GENÇLİĞİ NE DÜŞÜNÜYOR? Konuşmacılar Prof. Dr. GÜLTEN KAZGAN Doç. Dr. NEVİN ATEŞ Yrd. Doç. HİLÂL AKGÜL Bilgi Üniversitesi Yönetmen Prof. Dr. GÜNGÖR ŞATIROĞLU TGHV Başkanı Tarih: 16 Mart 2007 Cuma Saat: 17.0019.00 Yer: İstanbul Teknik Üniversitesi, Maçka Sosyal Tesisleri Maçkaİstanbul CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle