13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 ŞUBAT 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Emperyalist işgal kültürünün egemen olduğu bu dönemde ülkemiz en kritik günlerini yaşamaktadır Ortak paydamız yurtseverlik D ünya siyaset sahnesinde gelişen olaylar, özellikle bölgemizdeki çıkar çatışmaları, gelecek on yılın Türkiye açısından yaşamsal gelişmelere ve değişime sahne olacağını göstermektedir. Emperyal güçlerin, dünyanın yeniden paylaşımı adına yoksul ve enerji zengini ülkelerde sahneye koydukları çirkin savaşta, alevlerin ortasında kalan ülkemizde kendimizi nasıl koruyacağız? Çıkartılan mezhep çatışmaları, iç savaşlar, kanlı radikal İslam terörü ile devlet terörü uygulamaları nasıl sonuçlanacak? Belki de İslam tarihinin en vahşi mezhep çatışmalarını yaşıyoruz. Bu vahşi tabloda emperyal güçlerin, öncelikle de gizli örgütlerin rolünü ve ağırlığını bilmek mecburiyetindeyiz. Bilindiği üzere; Soğuk Savaş sonrasında ABD dış politikasının ana teması dünya hâkimiyeti oldu. Daha açık ifade etmem gerekirse bu politikanın hedefi; dünya enerji kaynaklarını ve intikal yollarını kontrol etmek, İsrail’in bağımsızlığını devam ettirmek, küresel terörle mücadele etmek (kendisine zarar verdiği ölçüde) ve kitle imha silahlarını etkisiz hale getirmek olarak özetlenebilir. Kuşkusuz bu hedeflerin belirleyici aracı askeri güç, söz konusu coğrafyada Ortadoğu ve Orta Asya olmaktadır. AB sürecinde istikrarsızlaştırılan ülkemiz Büyük Ortadoğu Projesi ile ılımlı bir İslam ülkesi haline getirilmekte, ayrıca emperyal güçlerin desteklediği ciddi bir bölücü/ayrılıkçı hareketi ile tarihinin en buhranlı günlerini yaşamaktadır. İşte, böyle bir ortamda her türlü farklılıkları makul bir anlayış içinde asgariye indirecek gerçek ortak payda olarak düşündüğüm “vatanseverlik” olgusu etrafında birleşip cumhuriyetimizi ve vatanımızı her türlü tehdide karşı korumak mecburiyetinde olduğumuza inanıyorum. Vatanseverlik; içinde farklı görüş ve fikirleri barındırabildiği ve onları vatanın ve ulusun kültürel zenginliği olarak görebildiği ölçüde güçlenir. Esasen böyle yapılmaması hâlinde, emperyalist fikir ve düşüncelere hizmet edilmiş olunur. Vatanseverliği katı ve kaba bir milliyetçilik anlayışı içinde yorumlamak, özellikle içinde bulunduğumuz dönemde ve bizim coğrafyamızda mümkün değildir. Kendinizi bu toprakların bir parçası olarak hissediyorsanız vatan sevgisini varlığınızda taşıyorsunuz, demektir. B UHRANLI GÜNLER YAŞIYORUZ Özellikle son on yılda, küresel uygulama sonucu dünyada var olan bütün dengelerin bozulduğunu, emperyal işgal kültürünün dünyaya egemen olduğunu ve bunun sonucu olarak insan haklarının ayaklar altına alındığını ibretle izliyoruz. AB sürecinde istikrarsızlaştırılan ülkemiz Büyük Ortadoğu Projesi ile ılımlı bir İslam ülkesi haline getirilmekte, ayrıca emperyal güçlerin desteklediği ciddi bir bölücü/ayrılıkçı hareketi ile tarihinin en buhranlı günlerini yaşamaktadır. İşte, böyle bir ortamda her türlü farklılıkları makul bir anlayış içinde asgariye indirecek gerçek ortak payda olarak düşündüğüm “vatanseverlik” olgusu etrafında birleşip cumhuriyetimizi ve vatanımızı her türlü tehdide karşı korumak mecburiyetinde olduğumuza inanıyorum. Bu düşünceler beni vatan sevgisi konusunu incelemeye, toplumumuzun ihtiyaç duyduğu bu özel duyguyu aynı kültüre, aynı değerlere ve aynı geleceğe inanan insanlarla paylaşmaya sevk etti. Bugün yaşadığımız olaylar ve içinde bulunduğumuz tehdit algılamaları, şehitlerimiz ve gazilerimizden ödünç aldığımız bu kutsal toprakların önemini daha da arttırmıştır. Bu nedenle öncelikle sağlıklı ve gerçekçi bir tehdit algılamasına ihtiyaç vardır. ‘Türk milleti’ etnik ve dinsel grupları içine almalı V Irak’taki gelişmeleri, uluslaşmasını tamamlayamamış toplumların düştüğü duruma örnek gösterebiliriz. İÇİNDE T ÜRKİYE’NİN BULUNDUĞU DURUM Napolyon’un meşhur bir sözü, bugün bile geçerliliğini ve önemini korumaktadır. “Ülkelerin coğrafyaları, ülkelerin kaderlerini belirler.” Gerçekten de Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde dış politikamızın temel esaslarını coğrafyamız belirlemiştir. Bin yıldır vatan bildiğimiz bu topraklar, dün olduğu gibi bugün de ülkemizin kaderinde belirleyici etken olmuştur. Aslında coğrafyamız ve askeri gücümüzden başka dış politikamızı şekillendiren araçlara ve koşullara da sahip olmamızın, ülkemizin yüksek menfaatleri açısından uygun olacağını düşünüyorum. Avrasya’nın en kritik bölgesinde bulunmak, geçmişte hem ödül, hem de risk ile karşı karşıya bıraktı bizleri. Kuşkusuz gelecekte de böyle olabilir. NATO’nun soğuk savaşı kazanması ile kurulan “Yeni Dünya Düzeni” içinde Türkiye, aslında 21. yüzyıla geçiş için ciddi bir çaba sarf etmemiş, galipler safında yer aldığını değerlendirerek bunun nimetlerinden faydalanacağını düşünmüştü. Bu düşünce ile son on beş yıldır hem bölgesel, hem de küresel vizyonunu ABD, İngiltere, İsrail ekseninde geliştirmişti. Daha açık bir ifade ile Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya politikalarını bu bakış açısı içinde yorumlamıştır. Çözüm Atatürk milliyetçiliği Ortak kültür, ortak tarih ve ortak geleceği içinde barındıran Atatürk Milliyetçiliği, yurtsever, birleştirici ve kavrayıcı bir anlayışa sahiptir T T EHLİKE ZAMANINDA GÖRÜLEMEDİ Soğuk savaş bittiğinde, küresel ve bölgesel güçler konumlarını yeniden tanımlamış, güvenlik stratejilerini bu istikamette yeniden belirlemişlerdir. Ne var ki; Türkiye ABD’nin güvenlik anlayışı içinde kalmayı tercih etmiştir. 1990 yılından itibaren alınması gereken tedbirler alınmamış, ancak Irak işgal edilince bu gerçek ile karşı karşıya kalınmıştır. Bugün yaşadığımız sorunların, büyük resmi zamanında görememekten kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü dost olarak bildiğimiz ülkeler, bugün geldiğimiz noktada, sorunlarımızın kaynağını oluşturmaktadırlar. İçinde bulunduğumuz dönemde dahi almamız gereken tedbirleri aldığımızı söyleyemiyoruz. Statükocu bir yaklaşımla ülkenin geleceği, Yeni Dünya Düzeni’ni kuranların inisiyatifine ve insafına terk edilmiştir. Küresel düzeyde ciddi bir paylaşım yaşanırken, içinde bulunduğumuz bölge parçalanırken enerji savaşlarının arkasında kimlerin olduğunu, bölgemizde ve hatta içimizdeki etnik ve mezhep çatışmalarının arkasında kimlerin bulunduğunu anlayamadan, Türkiye’nin güvenliğini gerçek anlamda sağlayamayız. Dünyanın tehlikeli bir şekilde bölündüğü bu dönemde kendi siyasal ve kültürel ihtiyaçlarımızı başkalarının dış politikalarının bir parçası haline getiremeyiz. Kendimize ve gücümüze güvenerek coğrafyamızın imkânlarını daha etkin bir şekilde kullanmalıyız. erörle mücadele konusuna da kısaca temas etmem gerekirse bölge halkına bireysel anlamda verilen kültürel haklar yeterli olmamıştır. Bugün PKK terörü konusunda geldiğimiz nokta, bir ülkenin yaşayabileceği en kötü noktadır. Çünkü PKK dış güçlerin teşvik ve himayesinde siyasallaşmış, ancak askeri gücünü de büyük ölçüde bu siyasi gücünün arkasında muhafaza etmiştir; daha doğrusu ettirilmiştir. Öncelikle sorunun çözümü için bölge insanının isteklerini, doğru ve tam olarak tespit etmek mecburiyetindeyiz. Ancak şu husus açık ve net olarak bilinmelidir ki, PKK silahtan arındırılmadan etnik milliyetçilik yapanlara ilave siyasal ve toplumsal hakkın tanınması söz konusu edilmemelidir. Bütün bu açıklamalardan sonra; Türkiye’nin güvenliğinin ağırlık merkezinin batıdan doğuya kayması lazım geldiğini söyleyebiliriz. Bu bakımdan Türkiye’nin güvenliği ve geleceği, Anadolu’nun doğusunun güvenliği ile yakından ilgilidir. Doğunun güvenliği ise dış kaynaktan desteklenen etnik ayrımcılık ve Irak’ın kuzeyindeki oluşumun engellenmesi ile ilgilidir. Bölge üzerinde oynanmak istenen oyunlar ile Anadolu’nun mayası ve hamuru bozulmaya çalışılmaktadır; başka bir deyişle etnik kimliklerin emperyalizme hizmet etmesi istenmektedir. Ayrıca, ağır borç yükü altındaki ülkemiz, uluslararası kuruluşlar yolu ile siyasal ve ekonomik açıdan güdüm altına alınmıştır. Finans, endüstri kurumları ve doğal kaynaklarımız yabancılara devredilerek Yeni Dünya Düzeni’ne bağımlı hale getirilmiştir. Toplum seküler yapıdan uzaklaştırılmakta, düşünce toplumundan inanç toplumuna doğru yönlendirilmektedir. Din ve ırk, kişisel çıkar, politik araç ve ticaret metası olarak kullanılmaktadır. KARŞI E MPERYALİZME TOPYEKÛN MÜCADELE Dünyada giderek çığ gibi büyüyen “Soykırım Yasaları”, Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra güçlü bir destek daha bulmuş gibidir. Bu durum, Türkiye’de uluslararası güçlerin daha etkili bir provokasyon zemini bulmalarını sağlayabilir. Türkiye’nin bunca çetin sorunlarının yanında böyle bir kuşatılmışlık duygusu içinde bulunması, geniş halk kitlelerinde ciddi anlamda gelecek endişesi yaratmıştır. Nitekim; bireysel çözüm arayışları toplumsal çözülmenin işaretidir. Yaratılmaya çalışılan bir kargaşa ortamında toplumsal değerlerimiz bozulmaya, ulusal bütünlüğümüz ve cumhuriyetimizin temel değerleri sarsılmaya başlamıştır. Ancak unutulmamalıdır ki Anadolu, davetli davetsiz herkese kucak açmış çok özel bir coğrafyadır. Geçmişte yaptığı birleşimi bugün de yaratacak ve sorunlarımızı çözmemiz mümkün olacaktır. Karşımıza sanal olarak çıkarılan ayrışma ve çatışma meselesini gerçek düzeyde anlamak mecburiyetindeyiz. Ancak, bu sorunu anlayabilirsek emperyalizme karşı topyekun bir mücadele verebiliriz. Kuşkusuz; ulus devletimiz kültürel, dinsel ve etnik farklılıkları bünyesinde birleştirmelidir; çeşitli mezhep ve etnik kökenden oluşan toplulukların yönetimi, ancak ulus bütünlüğü içinde mümkündür. Uluslaşmasını tamamlayamamış toplumların ne duruma düştüğünü, Irak örneğinde büyük bir üzüntü içinde gördük. Bizi birleştirecek ve sorunlarımıza çözüm getirecek milliyetçilik Atatürk Milliyetçiliği’dir; çünkü bu milliyetçilik anlayışında ortak kültür, ortak tarih ve ortak gelecek vardır. Bu milliyetçilik anlayışı antiemperyalist, farklılıkları asgariye indiren, kavrayıcı ve yurtseverdir. Geçirdiğimiz bu olağanüstü dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin birlikli yapısına ve kutsal vatan topraklarına, bu vatan üzerinde yaşayan herkes sahip çıkmalıdır; bu, bir milli görevdir. atanseverlik düşüncesini incelerken dikkate almamız gereken en önemli etken kuşkusuz tarihsel süreçtir. Bilindiği gibi bir düşünce akımı, ancak amacı ve kapsamı belirginleşmiş sürekli bir hareket ve bir edebiyatsanat oluşumu içinde gelişebilir. Vatanseverlik düşüncesinin en belirgin özelliği, doğru bir temele oturtulmuş olmasıdır. Bu nedenle bu olgu; fikir, ahlak ve sanatsal yargılarımız yanı sıra inançlarımız, bireysel ve toplumsal tercihlerimiz ile şekillenir. Bu yönü ile vatanseverlik duygularının gelişmesinde ülkenin kültürel, siyasaltoplumsal sorunları da belirleyici bir etken olmaktadır. Vatanseverlik kavramı da diğer kavramlar gibi beşeri ve toplumsal bir ihtiyaçtan doğmuştur. Şartlar bazen bu ihtiyacı çabuklaştırabilir veya daha anlamlı bir hâle getirebilir. Önemli olan vatanseverliğin bir üst bilinç olarak değer kazanmasıdır. Üst bilinç insanı uygarlaşma sürecinde daha da insan yapar; her sahada farklı düşünceye sahip insanların gelişen bu değer ile bir arada yaşaması mümkün olur. Böylece, insanın gerçek anlamda toplumsallaşması ve uluslaşması da gerçekleşir. Vatanseverlik; içinde farklı görüş ve fikirleri barındırabildiği ve onları vatanın ve ulusun kültürel zenginliği olarak görebildiği ölçüde güçlenir. Esasen böyle yapılmaması hâlinde, emperyalist fikir ve düşüncelere hizmet edilmiş olunur. Vatanseverliği katı ve kaba bir milliyetçilik anlayışı içinde yorumlamak, özellikle içinde bulunduğumuz dönemde ve bizim coğrafyamızda mümkün değildir. Birbirimizin farklılıklarına incitmemek ve incinmemek üzere katlanabilirsek vatanperver oluruz, çünkü üzerinde yaşadığı toprakları seven insanların ortak paydası vatanseverlik olmalıdır. Onun içindir ki ulusumuz ve vatanımızın bütünlüğü ve birliği, vatandaşlık bilinci gelişmiş gerçek vatanperverliğe ihtiyaç hissettiriyor. BAĞLARI V ATANDAŞLIK GÜÇLENDİRİLMELİ Vatandaşlık bağının zayıfladığı dönemlerde ortak kültürün ve ortak geleceğin de zayıfladığını görüyoruz. Bu nedenle, samimi vatandaşlık inancının bizleri vatan sathında birleştirebileceğine inanıyorum; çünkü, üzerinde parlak bir gelecek ve yaşama sevinci hissettiğimiz yer vatan olmalıdır. Aslında, dünyanın neresinde olursanız olun, kendinizi bu toprakların bir parçası olarak hissediyorsanız vatan sevgisini varlığınızda taşıyorsunuz demektir. Ulusal bütünlüğümüzün bozulmasına müsaade etmeyen farklı düşünceleri ve hoşgörüyü bünyesinde birleştiren bir vatanseverlik duygusunun gelişmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye etnik ve dini cemaat temelinde karıştırılarak zayıflatılmaya çalışılmaktadır. Bilindiği gibi ülkedeki Emperyalist dalga, vatanseverlik duygularını azaltmak ve yok etmek için çalışmaktadır. Bu hassas dönemde yegâne kurtarıcı düşünce, vatanın bütünlüğünü korumak duygu ve düşüncesidir. Vatandaşlık bağı zayıflamış halkı kazanmak mecburiyetindeyiz. “Türk Milleti” kavramını, Anadolu’daki tüm etnik ve dinsel grupları içine alan bir anlayışla şekillendirmeliyiz. Bu nedenle vatan, insanları kaynaştıran bir platform olmalıdır. Böylece vatandaşlık bağları yeniden güçlendirilmeli, terör sonlandırılırken, etnik ve dinsel uyumsuzluklar en aza indirilmelidir. Anadolu’nun zenginliğini belirleyebilecek yegâne anlayış anayasal vatandaşlık ve Türk vatandaşlığı kavramı içinde izah edilebilir. Bu da vatanseverlik duygularını zenginleştirir; ülkemizdeki vatanseverlik anlayışına güç katmış olur. SÜRECEK Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın özetini sunduğumuz “Vatanseverlik” dizisi daha sonra kitap olarak yayımlanacaktır. CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle