14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 ŞUBAT 2007 CUMA 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Hükümetin, Sezer tarafından veto edilen yasanın AB tarafından istendiğini söylemesi şaşkınlık yarattı Bu Karneyle Türkiye... AB’nin resmi istatistik kurumu Eruostat’ın yaptığı araştırmadan çıkan ilginç sonuçların haberi dünkü Vatan’ın manşetindeydi. Ayrıntılarıyla ilgilenenler, internetten girip bakabilirler. Ben özetini vereyim: Avrupa’da en çok Türkler doğuruyor. Dolayısıyla Avrupa’da en genç nüfus Türklerde. Avrupa’da en az Türkler okuyor. Avrupa’da eğitime en geç Türkler başlıyor. Avrupa’da eğitime en erken Türkler veda ediyor. Avrupa’da çocuk ölümleri en çok Türklerde oluyor. Avrupa’da en genç Türkler evleniyor. Avrupa’da en az Türkler boşanıyorlar. Bu gördüğünüz, Avrupa’da her alanda nal toplayan Türkiye’nin karnesidir. Vatan gazetesi yöneticilerini, bu haberi sürmanşet yaptıkları için kutlarım. Türkiye’de altmışıncı yılını geride bırakmış olan, adına demokrasi ya da çoksesli dediğimiz, aslında çok partili teksesli olan rejimimizin, bizi nereye getirdiğini bundan iyi ortaya koyan bir tablo bulamazsınız. ??? Tabloya bakarken, son zamanlarında Avni Aker Stadı’nın tribünlerinden, “Hepimiz Ogün Samast’ız” diye bağırılan kentimiz Trabzon’u düşündüm. O Trabzon’un 20. yüzyıl başında bir opera binası vardı. O Trabzon’un insanları, Kurtuluş Savaşı’nın Cumhuriyet’e giden kilometre taşlarından biri olan Erzurum Kongresi’ne gönderdiği delegasyonu ile toplantı sırasında, bütün kız ve erkek çocuklara zorunlu ilköğretim önerisi yapmışlardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun üzerinden daha beş ay geçmeden, ilk ve en büyük reform hamlesi olarak eğitim reformu, 3 Mart 1924 tarihli Tevhid i Tedrisat Kanunu ile başlatılmış, okullaşma ve karma eğitim hızla gelişmişti. Cumhuriyetin temelinde, Köy Enstitülerini de kapsayan, laik temele dayalı eğitim reformu ile o eğitimin sonucu olan, dünya klasiklerini çevirmek üzere kurulmuş olan, Tercüme Bürosu ve Tercüme Dergisi’ni de kapsayan, Aydınlanma ile en yoğun gelişmesini rejimin ilk yıllarında yaşadığımız sanayileşme hamleleri yatar. Cumhuriyet ile birlikte başlatılan sağlık reformuyla, salgın hastalıkların önlenmesi ve ortalama yaşam düzeyinin yükseltilmesi sağlanmıştı. Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı, kendi okullarından yetiştirdiği gençlerine ve bütün ülkesine hedef olarak, “çağdaş uygarlık düzeyini” yakalamayı ve hatta onun en ön sırasında yer almayı gösteriyordu. ??? Çok partili rejime geçiş ile birlikte önceleri yavaştan, ardından hızla, başta laik eğitim sistemi ve Aydınlanma düşüncesi olmak üzere, bu hedefler bir kenara itildi. Sonunda 21. yüzyılın yedinci, Cumhuriyetin 84. yılında, o amaçlarla yola çıkmış olan Türkiye işte yukarıdaki tabloda görülen yere vardı. “On yılda çok ve büyük işler başarmış olan” bir ulus, ebediyete akıp giden son yıllarda ise işte bu sonuçları yarattı. “Ne mutlu Türküm diyene!” tümcesiyle noktalanan “Onuncu Yıl Nutku’nda Mustafa Kemal Atatürk, yürüdüğü hedeften dolayı, ırk temeline dayandırmadığı bir ulusu tümüyle kucaklayıp, kutluyordu. O sözü, bu çerçeve içinde ele alıp değerlendirmek gerekir.. yoksa bugün vasıl olduğumuz sonuç ışığında değil. Bugün sorulması gereken soru da, o zamanlar söylenmiş olan bu sözün isabetli olup olmadığı değil, o günkü hedeflerden bugünlere nasıl vardığımızdır... Yukarıdaki karne, aynı zamanda altmış yıl süreyle bu ülkeyi yönetmiş olanların not çizelgesidir. Yıl 2007.. karne ortada; yakında sandıklar da konulacak meydanlara... Mehmetler ile Ahmetler, akın akın koşacaklar sandıkların başına. Bize de bir tek şey söylemek kalacak: Aferin oğlum Ahmet, sen bu yolda devam et! Petrol Yasası’nda AB yalanı MAHMUT GÜRER ANKARA Devlete sadece yüzde 2’lik pay bırakan ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilen yeni Petrol Yasası’nın, “AB tarafından istendiği” bahanesinin doğru olmadığı ortaya çıktı. AB kaynakları, yasanın birliğin çıkarlarına dahi aykırı olacağını söyledi. Hükümetin, Türkiye’de de büyük tartışmalara neden olan Petrol Yasası’nın gerekçesini “AB istedi” diye sunması, Birlik’te de şaşkınlık yarattı. Konuya ilişkin Cumhuriyet’e açıklamalarda bulunan kaynaklar, hükümet yetkililerinin gerekçe olarak AB’yi sunmasını eleştirdiler. Kaynaklar, “Bizim böyle bir şey is ? AB yetkilileri Cumhuriyet’e yaptıkları değerlendirmede, devlete sadece “yüzde 2”lik pay bırakan Petrol Yasası’nın birliğin mevzuatıyla hiçbir ilgisi olmadığı gibi, uygulamaya konulması planlanan “AB Ulusal Enerji Stratejisi”ne de aykırılık taşıdığını belirtiyor. Yasayla ilgili olarak Türkiye’nin AB’deki Daimi Temsilciliği ile de herhangi bir temasta bulunulmadığı, bu tür bir yasanın “Enerji Müzakere Başlığı”nın tarama sürecinde de ele alınmadığı belirtiliyor. tememiz söz konusu olamaz, çünkü böyle bir yasa Türkiye’nin katılma olasılığı nedeniyle AB’nin de çıkarlarına aykırı” değerlendirmesini yaptılar. Yasayla ilgili olarak Türkiye’nin AB’deki Daimi Temsilciliği ile de herhangi bir temasta bulunulmadığı, bu tür bir yasanın “Enerji Müzakere Başlığı”nın tarama sürecinde de ele alınmadığı belirtiliyor. AB yetkilileri bunun yanı sıra gerekçenin AB olarak gösterilmesine de tepki gösteriyor. AB’nin petrol, doğalgaz ve hidrokarbonlara yönelik 94/22 sayılı direktifinde, “Üye ülkelerin kendi topraklarındaki hidrokarbon kaynaklarının kendi egemenliklerinde olduğu; hidrokarbon aranması, bulunması ve üretiminde rekabetin artırılmasının sağlanması gerektiği; üye ülkelerin kamu yararı adına bu faaliyetlere kısıtlama getirebileceği; tek bir tüzelkişilik yerine çok sayıda tüzelkişiliğin faaliyet göstermesine imkân verecek şekilde bir ruhsatın kapsadığı alan ve sürelerin sınırlı olması gerektiği” hüküm altına alınıyor. Öte yandan Birlik yetkilileri, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde bulunan petrol alanlarının Kıbrıs Rum Kesimi tarafından ihale edilmesi konusunda, Tasos Papadopulos yönetiminin haklı olduğunu savunuyor. Bu kapsamda AB, bölgenin Türkiye’nin değil Yunanistan ve Rum Kesi mi’nden kaynaklanan, “AB Münhasır Ekonomik bölgesi” içinde yer aldığını belirtiyor. Kaynaklar, “Bölgeye bakıldığında, Türkiye’ye değil, Kıbrıs Cumhuriyeti (Rum Kesimi) ile Yunanistan’ın Girit ve Rodos adalarına çok daha yakın” değerlendirmesini yapıyor. Rumların önümüzdeki dönemde konuyu AB ülkelerinin daimi temsilcilerinin katıldığı COREPER toplantısına taşıyacağı ifade ediliyor. Brüksel’deki Türk yetkililer ise petrol arama ihalelerinin AB’nin gündemine gelmeyeceğini belirtiyor. Üst düzey bir Türk yetkili, “Bunun böylesine yoğun bir şekilde AB’nin gündemine gelmesi söz konusu dahi değil. Rumlar havanda su dövüyor” değerlendirmesini yaptı. B AKAN GÜLER İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN T EPKİLER SÜRÜYOR ‘Çanakkale’de uranyum rezervi var’ ? Nükleer enerjide dışa bağımlı olmamak üzere çalışmaların sürdüğünü belirten Hilmi Güler, Çanakkale’de uranyum ve toryumla ilgili yeni bir rezerv bulunduğunu açıkladı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, nükleer santralın yakıtı olan uranyum ve toryumda dışa bağımlı olmamak için arama çalışmalarına önem verdiklerini, en son Çanakkale’de uranyum ve toryumla ilgili yeni bir rezerv bulunduğunu bildirdi. Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) tarafından önceki gün Spormed Plaza’da düzenlenen “Türkiye’nin Enerji Politikaları’’ konferansında konuşan Güler, konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı. Nükleer enerji çalışmalarının süratli bir şekilde devam ettiğini anlatan Güler, daha önceki nükleer santral çalışmalarının başarısız olmasının nedeninin hukuki olduğunu, bu nedenle nükleer enerjide öncelikle hukuki altyapıyı oluşturmaya çalıştıklarını söyledi. Nükleer santral yeri olarak MersinAkkuyu’da yer lisansı olmasına rağmen Sinop’u seçmelerinin nedenini de anlatan Bakan Güler, şöyle konuştu: “Siyasi olarak değil, teknik olarak Sinop’u tercih ettik. Akdeniz suları daha sıcak olduğu için ve enerjinin en çok kullanıldığı Marmara Bölgesi’ne daha yakın olduğu için öncelikle Sinop’u tercih ettik.’’ Nükleer santralın yakıtı olan uranyum ve toryumda dışa bağımlı olmamak için arama çalışmalarına büyük önem verdiklerini anlatan Güler, en son Çanakkale’de uranyum ve toryumla ilgili yeni bir rezerv bulunduğunu bildirdi. Nükleer santral kurmak değil, nükleer enerjiye sahip olmak istediklerini ifade eden Güler, nükleeri tıpta, tarımda ve mühendislikte de kullanmak istediklerini, nükleer santralı ise özel sektöre yaptırmak istediklerini vurguladı. ‘Kanaltürk’e sindirme operasyonu’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP hükümetinin, Kanaltürk televizyonu yöneticileri ve programcılarını “mali gözaltı”na almasına tepkiler sürüyor. Kanaltürk’e ait şirketler ile televizyonun yöneticileri ve programcıları hakkında Maliye Bakanlığı’nca başlatılan inceleme sürecine eleştiri yağarken hükümetin sergilediği tavır bugün protesto edilecek. Cumhuriyetçi Gençlik Platformu, bugün saat 13.00’te, Bilkent’teki RTÜK binası önünde eylem yaparak Kanaltürk’ün mali gözaltına alınmasına tepki gösterecek. Platformdan yapılan açıklamada, “Kanaltürk, tarafsız gazetecilik ve meslek ilkeleri doğrultusunda, demokratik hukuk düzenini, laik Cumhuriyeti ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarını savunan, irticacı ve bölücü karanlık güçlere karşı savaş açmış, toplumun sorunlarına odaklanan, iddialarını somut kanıtlara dayandıran, özgür ve bağımsız bir televizyon kuruluşudur” dendi. Eğitimİş Konya Şube Başkanı Veli Demir de Kanaltürk’ün Cumhuriyetin, Atatürk’ün, ulusal devletin ve aydınlanmanın savunucusu olduğunu belirterek “Türk ulusunun en önemli haber kaynaklarından olan Kanaltürk’e yapılan sindirme, kişiliksizleştirme, susturma, gözdağı verme operasyonlarını kınadığımızı ve Kanaltürk’ün yanında olduğumuzu belirtmek istiyoruz” dedi. Baskı, tehdit ve şantajların ulusal bir ses olan Kanaltürk’e etki edemeyeceğini vurgulayan Demir, “Çünkü Kanaltürk Attilâ İlhan’ın dediği gibi ‘dip dalganın’, ‘Kuvayı Milliye’nin’ sesidir. Devlet kanalı olan TRT’yi parti ajansı gibi kullanan, özel televizyon kanallarını ve gazeteleri mali şantajlarla zapturapt altına alan AKP’nin gücü Kanaltürk’e yetmeyecektir” görüşünü kaydetti. Demir, “AKP iktidarının sansürcü ve baskıcı uygulamalarını şiddetle kınıyor, ulusal duruşun sesi olan Kanaltürk’ün yanında olduğumuzu belirtmek istiyoruz” dedi. [email protected] ‘Kalkınma ajansları anayasaya aykırı’ Danıştay, AB’ye uyum kapsamında çıkarılan yasanın yürütmesini durdurarak Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesine karar verdi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay, AKP hükümetinin “AB’ye uyum” çerçevesinde çıkardığı ve “federatif idare” biçimini çağrıştırdığı için yoğun eleştiriler alan Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Yasa’nın anayasaya aykırılık oluşturduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesine karar verdi. TMMOB, Bakanlar Kurulu’nun bazı bölgelerde kalkınma ajansları kurulmasına ilişkin kararı ile Kalkınma Ajanslarının Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’in iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle 2006 yılı içinde Danıştay’da dava açmıştı. Dosyayı ele alan Danıştay 10. Dairesi, 5449 sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Yasa’nın birçok maddesinin anayasaya aykırılık oluşturduğu savıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına karar verirken söz konusu yönetmeliğin de yürütmesini durdurdu. Danıştay 10. Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nce beş ay içinde karar verilmemesi halinde bu süre sonunda dosyadaki bilgi ve belgeler esas alınarak yeniden bir karar verilmesini de hüküm altına aldı. Danıştay, kalkınma ajanslarının kurulmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı için açılan davadaki incelemelerini ise sürdürüyor. ‘Her koşulda Nükleer’ Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı da dün TBMM Komisyonu’nda değiştirilerek kabul edildi. Bakan Güler burada yaptığı açıklamada, Türkiye’nin, nükleer teknolojide diğer ülkelerden eksiğinin değil, fazlasının bulunduğunu savunarak “Para yazı da tura da gelse, dik de dursa biz bunu kuracağız’’ dedi. ‘Nedir bu bağırtı çağırtı?’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Kanaltürk ve çalışanlarına yönelik incelemeyi savunarak “Hem ben vergi mükellefiyim diyeceksin hem de niçin inceliyorsun. Zaten vergin doğru ise bir şey yok. Verginde eğer bir yamukluk varsa o zaman düşün. Nedir bu bağırtı çağırtı?” dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr Zeki Sezer’den Baykal’a suçlama ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı “cumhurbaşkanı yapıp, meydanın kendisine kalmasını istediğini’’ öne sürerek “Baykal’ın gücü DSP’yi kapatmaya yetmez’’ dedi. Sezer, Bilkent Üniversitesi Öğrenci Konseyi Siyaset Platformu’nun düzenlediği “Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Türk Siyasetindeki Gelişmeler’’ konulu toplantıda konuştu. Konuşmasının büyük bölümünü Cumhurbaşkanlığı seçimine ayıran Sezer, “İktidardayken, ihtiyacımız olmadığı halde cumhurbaşkanını uzlaşıyla seçtik, şimdi de uzlaşı talep etmemiz son derece normal’’ dedi. DYP, YSK’ye başvurdu ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DYP Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Nedim Bilgiç, seçilme yaşının 25’e indirilmesiyle ilgili değişikliğin, yapılacak bir erken genel seçimde uygulanıp uygulanmayacağı konusunda karar verilmesi istemiyle Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) başvurduklarını bildirdi. Bilgiç, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, DYP’nin seçilme yaşının 25’e indirilmesine destek verdiğini hatırlattı. Orhan Pamuk davasında ve daha sonraki davalarda mahkeme koridorlarında yaşadıklarımız üzerine bugüne kadar çok konuştuk. Orada bir avuç saldırganın Orhan Pamuk dahil, avukatlara, izleyicilere yaptığı hakaret ve küfür, korku verici boyutlardaydı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek’le CNNTürk’te Ahmet Hakan’ın yönettiği “Tarafsız Bölge” programında Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi üzerine konuştuk. Programın bir yerinde ben Adalet Bakanı Çiçek’e yaşadığımız bu olayı ve daha sonra devam eden benzer saldırıları anlattım. Linç girişimlerinin tamamı adliye binalarında, duruşma salonlarında ya da kapılarında gerçekleştirildi. Konuştuğumuz bakan Adalet Bakanı’ydı. Bu olaylar da adliye binalarında gerçekleşmişti. Ona bunları söylemekten, ona serzenişte bulunmaktan daha doğal ne olabilirdi ki! Ancak Adalet Bakanı da, biraz da so Adalet Bakanı’nı Hedef Haline Getirmek(!!!) nuna yaklaştığımız programın yarattığı gerginlik içinde, “Beni hedef gösteriyorsunuz” dedi. Bir gazete, dünkü sayısında bu tartışmayı “Televizyonda naklen infaz” başlığıyla verdi. Spotta ise “Adalet Bakanı Çiçek, 301 tartışmasında hedef gösterildi” deniyordu. ??? Şaştım kaldım. Biz gazeteciler, Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesiyle ilgili tartışmak üzere bir programa davet edildik. Bu konudaki görüşlerimiz de biliniyor. Adalet Bakanı’yla aynı görüşte değiliz ve kendisine değişik eleştiriler yaptık. Programda da benzer görüşlerimizi dile getirdik. Adliye binalarında yaşadıklarımızı değerlendirirken Adalet Bakanı’nın “Uygulamayı görelim” şeklindeki sözlerine atıf yapıyorduk. “İşte uygulama” diyorduk. Adalet Bakanı ise “Adliyelerdeki olaylar benim sorumluluğumda değil” diyerek kendisine haksızlık yaptığımızı söyledi. Aslında bu davaların açılması, bu hale gelmesinde Adalet Bakanı’nın da sorumluluğu olduğu düşüncesindeyim. Ayrıca Adalet Bakanı hükümetin en etkin üyelerinden birisi. Orada asayişi sağlamak en başta hükümetin görevi değil mi? Yargılanan yurttaşların ve yargılamayı yürüten yargıçların güvenliği öncelikle hükümetin işi değil mi? Adalet Bakanı’nı bu konu ilgilendirmiyor olabilir mi? Diyelim ki ilgilendirmiyor. Ona böyle bir eleştiri yöneltince onu hedef mi gösteriyoruz? Eleştirmeyelim mi? Derdimizi kime anlatacağız, başımıza gelenler yüzünden kime gideceğiz? ??? Türkiye’de her sorun mizahi bir boyut kazanabiliyor. Gazeteciler, yurttaşlar en çok hükümeti ve onların üyelerini eleştiriyorlar, onlara tepki gösteriyorlar. Muhalefet partilerinin yönetimine de eleştiriler yapılıyor, tepkiler gösteriliyor. Bu tepkilerin ve eleştirilerin doğru olanı var, haksız olanı var, aşırı olanı var. O zaman bakanlar milletin karşısına geçip “Beni hedef gösteriyorsunuz” mu diyecekler? Bu nasıl bir anlayıştır? Tabii ki haberi böyle sunan gazeteyi yönetenler bizlerden çok farklı düşünüyorlar. Ancak farklı da düşünseler, bir eleştiriyi neden bu şekilde sunuyorlar? Kendileri hükümet üyelerini, başbakanı çok daha sert ifadelerle her gün eleştirmiyorlar mı? TV tartışmalarında ne yapmamız gerekiyor? Hükümet üyelerini ya da muhalefet üyelerini görünce susacak mıyız? Çünkü iki hafta önce de CHP yöneticilerinden Onur Öymen’le tar Can Dündar bilgi verdi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazeteci Can Dündar, Alaattin Çakıcı imzasıyla Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden kendisine gönderilen ve “akıllı olmasının rica edildiği’’ mektupla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bilgi verdi. Ankara Adalet Sarayı’na avukatı ile gelen Dündar, Savcı Doğan Tekinşen ile görüştü. Dündar, adliye çıkışında yaptığı açıklamada, geçen hafta, Çakıcı imzalı 4 sayfalık bir mektup aldığını ve “tehdit içerikli’’ olduğunu düşündüğü bu mektupla ilgili olarak Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturma açıldığını söyledi. tıştık. Onun söylediklerini eleştirdik. Şimdi biz Onur Öymen’i hedef mi göstermiş olduk? Akıl alır gibi değil… ??? Kanaltürk TV’nin yöneticilerinin mali denetim yoluyla sıkıştırılmasını doğru bulmuyorum. Kanaltürk’ün AKP karşıtı bir kanal olduğunu biliyoruz. İşte böyle bir ortamda onlara yönelik bir gizli mali araştırma belgesinin ortaya çıkması, kaçınılmaz olarak onlara yönelik bir baskı sayılacaktır. Cumhuriyet gazetesinde dün yer alan Gelir İdaresi Başkanlığı’nın “Medya sektöründeki mükelleflerin de incelenmesi gayet doğaldır. Bu incelemelerin bir kısmı da halen devam etmektedir. Bu çerçevede, incelenen tek televizyon kanalı Kanaltürk değildir” açıklaması ne kadar gerçeği ifade ediyor? Bu girişimin yasal ve normal bir mali denetim olarak görülmesi şu ortamda inandırıcı görünmüyor... CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle