14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 ŞUBAT 2007 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Sıra Claude Farrère’de (mi?) AKP, tam bir mehter takımı gibi mübarek, ‘iki ileri bir geri’ yürüyerek toplumu sürekli geriyor. Huzur ve barış hep geride kalıyor. Önce çıkış yapıyor, belki bir tünel bulurum, herkesi uyuturum, diye. Ama farkına varılıp tepki gösterilince, geriye çekiliyor. Ne olacak bu işin sonu? İyi ki basın var da olan biten anında tüm yurtta duyuluyor. Ya basın da olmasaydı? Ya yarın, bu tip konuların haberleştirilmesini tek parti yasaklarsa… tal ettirmeye çalışıyor. O edilirse, herhalde projeleri hazır, ya bir otel yapacaklar, ya bir işyeri ya da medrese türü bir AKM! Kültüre çok önem veriyorlar ya… Hatta öylesine ki, törenlerde kendilerinden geçip uyuyakalıyorlar. Uyuyunca da gördükleri rüyayı hayata geçirmek gerekiyor?! Oysa şaka bir yana, gerçekten kültüre önem veriyorlarsa işte Sütlüce Kültür Merkezi bitirilmeyi bekliyor. Üstelik de AKM gibi, 2.400 değil, tam 12.000 seyirci kapasitesine sahip. Avrupa’da bile böylesine görkemli kültür merkezleri sayılı. Neden bitirilmiyor Sütlüce? PENCERE ‘Bina Üzerime Yürümeye Başladı...’ Yazının başlığındaki tümce adını unuttuğum bir TV kanalından kulağıma yansıdı... İstanbul’da çöken beş katlı binadan sağ salim kurtulan bir yurttaş olayı anlatıyordu ki faciayı birden unutup Türkçemizin güzelliğine takıldım... Ne diyordu olayı yaşayıp anlatan kişi: “ Birdenbire bina üzerime yürümeye başladı!..” Düşündüm, ülkemizde insanlar durduk yerde dururlarken binalar neden yürümeye başladılar?.. ? Binalar nasıl yürümeye başlarlar?.. Bilimi ve teknolojiyi dışlayıp gelişigüzel, cavalacicoz, kulaktan dolma yöntemlerle inşaat yaparsın; güvenlik müvenliğe boş verirsin; bir gün gelir, bina bozulup der ki: Yeter artık!.. Ve yürümeye başlar... Hele bir deprem ülkesinde yaşayanlar akla, bilime, teknolojiye sırtlarını çevirip evliya, şeyh, tarikat, cemaat düzenlerine teslim olmuşlarsa, binalar yürümesinler de ne yapsınlar!.. ? Peki, binalar yürür de insanlar yürümez mi?.. Eh, bir gün gelir insanlar da yürümeye başlarlar... Binaların yürüyüp de insanların yürümediği dönemler toplumlarda yaşanmıştır; ama, bunun bir haddi hududu vardır... Türkiye’de insanları, değil yürümek, ayaklandırmak için öylesine olaylar yaşanıyor ki toplum tepkisizliğinin bir gün patlamaya dönüşmesinden korkulur... ? Ne diyor kazazedemiz: “ Birdenbire bina üzerime yürümeye başladı...” Ey sevgili vatandaşım!.. Sen yürümezsen bina ne yapsın?.. Üçkâğıt, hırsızlık, soygunlar yürürlükte... Arsa, arazi yağması yürürlükte... Mübarek İslam dininin sömürüsü yürürlükte... Akıl durdurucu yolsuzluklar yürürlükte... Rüşvetçilik yürürlükte... Sırtındaki ayıplı dosyalarıyla cumhurbaşkanı olmak için Çankaya’ya doğru yürüyüş yürürlükte... Yüzde 25 oy desteğiyle laik Cumhuriyeti dinci devlete dönüştürmek tasarımı yürürlükte... Ulu Tanrı’yı, Hazreti Peygamber’i, kutsal sayılan her şeyi pis politikalara araç yapmak yöntemleri yürürlükte... ? Ne diyor yurttaşımız: “ Bina üstüme doğru yürümeye başladı...” Binalarımızın durduk yerde durduğu, yurttaşlarımızın hakları için yürüdüğü bir topluma kavuştuğumuz gün kurtulacağız!.. Laflar ve Gemiler MUTLAKA arkasında bir hikâye, bir olay vardır ve bilen bilir ama, herhalde bu dilin en güzel deyişlerinden biridir: Lafla peynir gemisi yürümez. “Cumhuriyet tehlikede!” sözünü duyunca aklınıza gelmez mi bu söz? Geliyorsa gerekeni de yapmanız gerekmez mi? Öyle bir tehlike varsa yapılması gereken, bu tehlikeyi görenlerin bir araya gelip tehlikeyi doğuranlara karşı ortak güç oluşturması değil midir? “Ortak güç oluşturmak”, sadece arada bir toplanıp hep birlikte Anıtkabir’e yürüyerek nutuk atmak mıdır? Az çok aynı çizgideki partilerin bir araya gelip seçime tek listeyle girmesi gibi çareler düşünülemez mi? Peki, buna öncülük etmesi beklenen parti, cumhuriyetin kuruluşunda en çok payı, bugünkü Meclis’te en çok üyesi ve ülkede en geniş örgütü olan parti değil midir? Ama o partinin lideri, “Otobüsümüz kalkıyor, kapımız açık, isteyen biner”den öteye bir şey söylemiyor ve “Herkesin eli bize mahkum” demekle yetiniyorsa bu tutumun sahiplerini sıkıştırıp başka türlü davranmaya zorluyor musunuz? Bireyler, “sivil toplum” denen kuruluşlar ve medya olarak arada bir “Birleşin!” lafları etmekten öteye ne yapmaktasınız? oykırım suçlamasıyla karşı karşıya bulunan bir toplumda “Öyle bir şey yapmadık, isterseniz tarafsız bilim kurulları oluşturalım” laflarıyla bir yere varıldı mı? Protestolar, darılmalar, uygulanmayacak mal boykotu tehditleri işe yaradı mı? O zaman, daha etkili bir yol bulmak gerekmez mi? En doğrusunu, “FrankoTürk Dernekleri Koordinasyon Kurulu” adıyla Lyon’da çalışan bir avukatlar grubu yapmak istiyor. Düşünceleri şu: Hitler’in Musevi soykırımından farklı olarak Osmanlı Devleti ya da Türkiye Cumhuriyeti aleyhine “uluslararası bir ceza mahkemesi önünde hukuken ispatlanmış bir soykırım suçu” bulunmadığına göre, bütün bir toplumun insanlarını “soykırımcı ve inkârcı” diye suçlamak, asıl cezalandırılması gereken bir suçtur. Dolayısıyla böyle bir suçlamayla karşılaşılan her durumda, asılsız suçlama ve hakaretten “karşıdava” açılmalı ve suçlayanların cezalandırılması istenmelidir. Bu ise ciddi bir hukuk seferberliğini yürütecek fonları oluşturmak gerektirir. Kuru lafların ötesinde bunu yapabiliyor muyuz? ayın Başbakan, yeni üniversiteler kurmak ve hele tıp fakülteleri açmak konusunda yavaş davranan YÖK’ü suçlayıp duruyor. Ama, öte yandan üniversite kadroları ve araştırma ödenekleri kısılmakta, tıp fakülteleri hastanelerine sevkler dolayısıyla takılan milyarlarca liralık SSK ya da BağKur borçları ödenmeden beklemekte. Yani hem fazla hizmet isteniyor, hem de para vermeden vatandaşların gözleri önünde üniversiteler suçlanıyor. Ayıp değil de nedir? Devlet üniversitelerini yürütmeyişin ötesinde, onları lafla torpilleyerek bilim çevrelerine karşı başka nedenlerle birikmiş hınçları çıkarmak değil midir bu? Hikmet ALTINKAYNAK er gün bir AKP sürpriziyle karşılaşmaya alıştık artık! Eyüp’te bir tepeye adı verilen Pierre Loti (18501923) adının “Eyüp Sultan” olarak değiştirilmesi engellendi ya... Şimdi sıra Claude Farrère’dedir diye düşünmeden edemiyorum! Çünkü o da bir Türk dostu, çünkü o da Mustafa Kemal’i destekleyen, ondan övgüler alan yazarlardan biri. Hani biri çıkıp dese ki, bu adı değiştirmeye kalkan aklıevvelin yaptığı, 301. maddeye aykırıdır!? Kim ne diyebilir! Gelin de çıkın işin içinden. Kantarın topuzu kaçtıkça kaçıyor, tek parti AKP, karşısındaki yüzde 75’i yok sayıp devletin çivisini çıkarmaya devam ediyor. Oysa Pierre Loti, Fransız olmasına karşın, birçok Türkten daha Türktü! 20. yüzyılın başında Türklere karşı Batı’da yürütülen karalama kampanyasına tek başına karşı koyan, bir Türk dostuydu. Bunun içindir ki Adnan Adıvar, onu Türklerin manevi yaralarını saran Kızılay’a benzetiyordu. Mustafa Kemal de ona gönderdiği mektubunda, Pierre Loti’yi “Hakların savunucusu ve civanmert yüce Fransız” diye övüyordu. Biz ne yapıyoruz; böyle bir kişinin (ayrıca Fransız Akademisi üyesi, ünlü bir yazar), bir küçük tepeye adının verilmesini bile içimize sindiremiyoruz, adını silmeye kalkıyoruz! Tarihi yok etmeye çalışıyoruz! H birliğiyle istemedi. O, durduruldu diyelim. Ya 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün (19031987) adının verildiği caddenin Yusuf Muhlis Paşa olarak değiştirilmesi ne olacak? Ve kendi dahil tüm aile adlarını vermesi nasıl düzeltilecek? İşin içinde iş mi var? Ecevit hükümeti döneminde, 1998’de yapımına başlanan merkezin 2001’de yapılan son ihalesiyle 600 işgününde bitirilmesi öngörülüyordu. 600 değil, tam 1.600 işgünü geçti, bitirilmedi. Yine işin içinde bir iş olabilir mi? Bunu da geçiyorum. İşte Maslak’taki İstanbul Kültür ve Sanat Merkezi. Bitirsinler ya. Onu yine Ecevit hükümeti döneminde, tam 5 yıl önce İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından devralmadılar mı? Bitirip açsınlar ya hizmete! AKM kadrosu da AKM onarılana kadar çalışmalarını burada sürdürsün ya! Olmuyor. Yakışmıyor bunlar Türkiye’ye. 2010 Avrupa Kültür Başkenti’ne hazırlanan İstanbul, bunu hak etmiyor. Bunu kültür merkezlerinde görev yapan sanatçılar hak etmiyor. ‘İki ileri bir geri’ AKP, tam bir mehter takımı gibi mübarek, ‘iki ileri bir geri’ yürüyerek, toplumu sürekli geriyor. Huzur ve barış hep geride kalıyor. Önce çıkış yapıyor, acaba bir tünel bulurum, herkesi uyuturum, diye. Ama farkına varılıp tepki gösterilince, geriye çekiliyor. Ne olacak bu işin sonu? İyi ki basın var da olan biten anında tüm yurtta duyuluyor. Ya basın da olmasaydı? Ya yarın, bu tip konuların haberleştirilmesini tek parti yasaklarsa… O zaman da ikinci parti ona destek olmaya devam edecek mi? Bizlerden başka TBMM’ye kimse girmesin, bizim sesimiz yeter mi diyecek? İşbirliği, güçbirliğinden hâlâ kaçacak mı? Neyse yine Pierre Loti’ye gelelim… Bilineceği gibi, Pierre Loti adı Çemberlitaş/Divanyolu’nda da bir sokak adı aynı zamanda. Hemen yanındaki de Claude Farrère (18761957) adını taşıyor. Şimdi ister misiniz, bir sabah bunların adını da değiştirmeye kalksınlar!? Olamaz demeyin. Olur mu olur! Kim derdi ki Atatürk Kültür Merkezi (AKM) günün birinde “kültür varlığı” kararı olmasına karşın, yıkılmak istenecek! Adını değiştirip kendilerinin değiştiğini ileri sürerek halktan oy alanlar, aslında hiç değişmediklerini gösteriyorlar. Kamuda çılgınca kadrolaşmaya çalışıyorlar. İşte bu zihniyetle AKM küçük geliyor, kadrolar sığmıyor, onarım gerekir gerekçesiyle Ecevit hükümetinin AKM için aldığı “kültür varlığı” kararını ip S Şehir Tiyatroları’nda Tam bu yazıyı sonlandıracaktım ki, ara verip gazete karıştırırken Şehir Tiyatroları’nda uygulanacak Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nin, Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni ve tüm sanatçıların haberi olmaksızın çıkarılmasını sanatçıların protesto ettiğini okudum. Diyebilirim ki, herhalde seçime girilmeden Şehir Tiyatroları’nda çalışan sanatçıların hayatlarını burunlarından getirerek, onları tiyatrodan soğutma, koparma, yerlerine de kendi kadrolarını getirme planları mı var? Dedim ya, hep sürprizlerle dolu bu iktidar, ne yapacağı belli olmuyor. Bitsin bu sürprizler artık. Karanlıklar kaybolsun. Güneşli güzel günler için, beyaz güvercinler yine gökyüzünü doldursun! S Tehlikenin farkında mısınız? Ne büyük tehlike, farkında mısınız? Bırakın adını o tepeden atmayı, böyle bir kişi, heykelinin dikilmesini bile hak etmiyor mu? Türklerin temel karakterlerinden olan hoşgörü erozyona mı uğruyor? AKP bunu da mı başarıyor!? Pierre Loti’ye ve onun gibilere gösterilecek değer bu olmamalı. Bugün kamuoyunun gösterdiği tepkiyle AKP geri adım attı, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, bu ad değişikliğini oy [email protected] CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle