12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Hangi Uygarlık?.. “Zaman zaman kötü bir yüzyılda, iyi olmayan bir ülkede, daha doğrusu yanlış bir gezegende yaşadığımı düşünüyorum.” Ünlü Alman yazarı Ernst Yunger, 98 yıllık bir ömrün özetini böyle yapmış! Kara, kapkara bir toplam! Yüzyıl yanlış, ülke yanlış, hatta gezegen yanlış! Bütün bu yanlışlıklar içinde akıp gitmiş yüzyıllık bir zaman... Yüz yıl da yaşasanız, bir hafta da, hatta bir gün de, bu dünyanın pek çok şeyini öğrenmiş olursunuz. Görmek, anlamak, duymak yetimiz varsa!.. Yoksa, seksen yıl, doksan yıl, boşuna akan dağ suları gibi anlamsız biçimde geçecektir. Montaigne, bir denemesinde, sabah doğup güneşin batışıyla ölen bazı böceklerden söz eder. Onların tüm yaşamı yirmi dört saate sığar. Ya biz insanlardaki kaç yıla sıkışıyor? Uzun yaşamak değildir önemli olan, dolu dolu yaşamaktır. Anlamlı bir yaşamı gerisinde bırakmaktır: Yunger’e göre, dünya tanrılar çağından titanlar, devler çağına geçmiş. “Teknik egemenliği ele geçirmiş şairin yerini teknoloji almış.” Hölderlin, daha o zaman şöyle demiş: “Şairin bu yoksunluk çağında uyumaktan veya kendini içkiye adamaktan başka yapacağı işi yoktur.” Nâzım Hikmet bir şiirinde “asrından memnun olduğunu” söyler. Hepimiz belirli bir zaman süresinde yaşamaya mahkumuz. Kişi, istediği yüzyılda, istediği çağda, dünyaya gelmek olanağından yoksun. İster istemez, içinde yaşadığımız dönemin koşullarına, zorluklarına, korkunçluklarına, varsa mutluluklarına katlanmak zorundayız. Geçmiş çağlarda da zulüm vardı, savaşlar, işkenceler, acılar vardı. Sanıldı ki, “uygarlık” diye tanımlanan gelişmeler birbirini izledikçe, bilim geliştikçe, güzel sanatlar, edebiyat insanoğlunun beynini, yüreğini yumuşattıkça, açıkçası insanı gerçek bir “insan” haline getirdikçe, dünyamız güzelliklerle, mutluluklarla dolup taşacak... Açlık, savaş, kıtlık, hele hele acımasızlık ortadan kalkacak, bireyler birbirlerinin haklarına daha saygılı olacaklar... ??? Ernst Yunger, bir Alman yazarı, Nazi iktidarı yıllarında da ülkesinden ayrılmamış. Subay olarak orduya katılmış. 1941’de Paris’te imiş... Bu yüzden de bir hayli eleştirilmiş. Versay Anlaşması’nın bütün Almanlarda yarattığı öç alma duygusundan o da kendini kurtaramamış! Ama zaman geçmiş, her şey unutulmaya başlamış. “Bir mektup aldım, Fransa’dan geliyor, üstündeki pulda benim resmim var” diyor. Düşmanlıklar, günü geliyor ortadan kalkıyor. Nazi Almanyası’ndan ayrılmamış bir başka kişi de, felsefeci Heidegger! 1965’te şunları söylemiş Yunger’e: “Size köpek gibi davranırlar, sonra bir gün resminizi pullara basarlar.” ??? Ernst Yunger’in 98 yaşındaki sözleri bizi düşündürür mü? Birtakım olayları, yanlışlıkları ortadan kaldırır mı? Bellek o kadar unutkan olabilir mi? On yedi yaşındaki çocukları ipte sallandıranlar, Deniz ve arkadaşlarının asılması için sevinçle parmak kaldıranlar, gece yarıları evlere baskın yaptırıp suçlusuçsuz demeden kurşunları bastırtanlar, işkencelerin en “bilimsel” biçimdekilerini uygulatanlar nasıl unutulur? Sağduyusu varsa, belleği varsa, insanlığı varsa! ??? Yirminci yüzyıl, geçmiş yüzyılları arattı. Hiçbir dönemde acımasızlık, hoşgörüsüzlük, insanın insana kıyması böylesine yoğun biçimde, böylesine vahşice uygulanmamıştır. Sözde uygar bir dünyada yaşıyoruz. TV’ler, radyolar, gazeteler çarşaf çarşaf, ses ses yayımlıyor en korkunç kıyımların resmini, haberini... İşte Irak, işte Afganistan, işte Filistin... Avrupa, Amerika, teknolojik gelişmelerin en üst çizgisine varmış, ama gerçek uygarlıktan habersiz! Hep yazarım, Fransız yazarı Duhamel’in “Uygarlık” adlı kitabındaki şu sözlerini: “Uygarlık kişinin yüreğinde değilse hiçbir yerde değildir.” Diyanet Başkanlığı’nın Alevi Derdi Nurettin KARSU 1516. Dönem CHP Erzincan Milletvekili iyanet kafaya takmış: Bu Alevileri nasıl Sünnileştirebilirim? Hem de Hanefi koluna nasıl yamayabiliriz diye, Aleviler adına kitap yazacaklarmış. Emevi ordularının, Orta Asya’ya Kuteybe komutasında gelerek Türklere yaptığı zulme karşın yapamadığını; Abbasi ordularının ve Selçukluların Anadolu’da yapamadıklarını, Osmanlı’nın Anadolu’da 621 yıl çabalayıp yapamadığını, yani Sünnileştiremediğini; bu molla iktidarının Diyanet İşleri hemen yapabilecek mi, buna akılları eriyor mu? Hem adı Osman, hem soyadı Eğri, hem de ilahiyatçı olan bir bilim adamına yaptırıyorlar. Din bir “inanç”tır, “bilim” değildir. Peki bilim olmayan yerde bilim adamı olur mu? Eskiden beri kafamı karıştırır bu. Asırlardır Anadolu’da, kendine özgü bir inançla, bir kültürle ve özgün bir öğretiyle yaşayan insanları, Diyanet İşleri, bu yapısından, yaşamından ayırarak “Senin bu inancın doğru değil, sen kendini ve inancını bilmiyorsun; ben sana öğreteceğim. Kitabını da ben yazacağım, sen de buna uyarsın, birlik sağlanmış olur” diretmesi. Bugün Alevilerin gözünde kutsal bir yeri olan ve ehli sünnet tarafından, asırlarca yasaklandığı için gizli yapılan cem ve cemevlerini kabullenmeyen, bunu bir türlü içine sindiremeyen katı bir düşünce nasıl yazabilir, nasıl yapabilir? Diyanet’in kalemi ile şeriat defterine yazılan kitaplar Alevileri memnun eder mi? Alevilik Anadolu’nun canlı yaşanan bir gerçeği; Atatürk sayesinde yasaklar kalktığı için her bölgede (Diyanet İşleri’nin engeline karşın) cemlerini yaymaya çalışıyor, cemevlerini de yapılaştırıyor. Bunu yaşamalarının kime, ne zararı olduğunu anlamak mümkün değil. İlla Sünnileştirerek camiye sokalım denildi, olmadı. Alevi köylerde cemevleri yerine zoraki yapılan camiler, imamların maaş almasına yaradı. Kenan Evren’in yaptırdığı camiler D ? Arkası Sa. 8, Sü. 1’de CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle