18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 KASIM 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Bir umut ışığı daha Emek için önemli bir kazanımdı memur sendikacılığı. Toplumun uygarca örgütlenmesi, çağdaş hak istemlerinin gündeme taşınması açısından taptaze bir olanaktı. Ne yazık ki, yurttaş ve emek kardeşliği yerine ırkçı kamplaşmayı yeğleyen kötü niyetli kadrolar yüzünden hızı kesildi, soluksuz bırakıldı, işlevsellikten uzaklaştırıldı. 1980 sonrası kamu sendikacılığının nasıl yeşertildiğini en iyi Prof. Dr. Mesut Gülmez ile eğitimci Niyazi Altunya ve arkadaşları bilir. Eğitimİş kolay kurulmamıştı. Baskı ve zorluklarla, ama bilgiyle ve birikimle oluşturulan bir yapının, zaman içinde sömürgecilerin Türkiye’yi bölme oyunlarına araç edilerek nasıl bozuk para gibi harcandığına tanık oldu öğretmenler. Eğitimİş, ayağı yere basan örgüt geleneğini sürdürmek üzere iki yıl önce yeniden kuruldu. İki yılda 60 il, 134 ilçede örgütlenmesini tamamladı, üye sayısı da 15 bine ulaştı. Eğitimİş Genel Başkanı Yüksel Adıbelli’nin ifadesiyle “Cumhuriyetin laik, çağdaş, demokratik niteliklerine; devletin üniter yapısına yönelik her türlü iç ve dış tehditleri engelleme kararlılığı” içindeki bir tutumun sonucunda ulaşılmıştı bu başarıya... Eğitimİş, önemli bir görev ve önderliği daha üstlenmeye karar verdi: “Doğru sendikal ilkeler çerçevesinde aktif emek mücadelesi yapan, ülke sorunlarına, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin değerleri doğrultusunda yürüyen güçlü bir konfederasyon.” Yüksel Adıbelli, sendikal ilkeler ve emek mücadelesi ekseninde ortak paydada birleşen Yerelİş, Birleşik Sağlıkİş ve Birleşik Büroİş sendikaları ile konfederasyon çalışmalarının sürdüğünü, büyük bir olasılıkla kısa adı “Kamuİş” olacak üst çatı örgütünü 2008 yılı başında kuracaklarını duyurdu bize. Kim demiş “Bu toplum kolay teslim olur” diye? Karamsarlığın gri bulutları arasından her zaman bir umut ışığı sızar, mutlaka... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Amasra’ya termik santral Geçen hafta Bartın Belediye Başkanlığı’nın düzenlediği Kitap Fuarı’ndaydık. Bartın’ın yaşamla barışık insanlarıyla birlikte olduk. Buğulu beyazın ressamı Cemil Eren’in resim sergisinin sevgiyle kucaklanmasına tanıklık ettik. Sonbahar, Amasra’yı çevreleyen tepeleri kuru yaprak rengiyle yıkamıştı. Gök dingin, deniz şıkır şıkırdı... Her şey çok güzel gidiyordu ki, Bartın’ın Belediye Başkanı iken son seçimde CHP milletvekili seçilen Rıza Yalçınkaya’nın verdiği bir haberle yüreğimiz dağlandı. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Hema Elektrik Üretim Anonim Şirketi’ne lisans vermişti. Amasra’da taşkömürü/metan gazı yakıtlı ve akışkan yatak teknolojisiyle çalışacak bir termik santral kurulacaktı! Rıza Yalçınkaya, konuya ilişkin Meclis araştırma önergesi vermiş: “Bartın’a termik santral kurulması için daha önce yapılan girişimlerin sonuçsuz kaldığı bilinmesine rağmen yeniden bir firmaya 49 yıl süreli üretim lisansının verilerek termik santral kurulmasının gündeme gelmesi için Bartın ilimizde değişenlerin ne olduğunun herkes tarafından bilinmesi ve araştırılması gerekmektedir. Kurulması düşünülen termik santralın kamu yararı anlayışına ters düşüp düşmediğinin, Bartın’a kazandıracaklarının ve çevreye, insan sağlığına zararlarının çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Suyun, havanın, toprağın kirlenmesi, tarımsal alanların azalması; kuraklık, kıtlık tehlikesi, hastalıklar ve ölümlere neden olan termik santral yatırımlarının yerine güneş, rüzgâr ve jeotermal gibi yenilenebilir kaynakların tercih edilmeme nedenlerinin ve kurulması düşünülen termik santralın anayasamızın amir hükümlerine ters düşüp düşmediğinin çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.” “Ak” diyorlar kendilerine ama, başımızdakilerin yaptıkları tek şey var: Karartma... D’alema’nın Dönüşümü(II) “İtalya, bir hukuk devletidir!” Her pazartesi basın toplantılarını D’Alema, bu “kalıp” cümleyle açardı. Cümlenin tamamlanmayan, ancak sürekli ima edilen kısmı şöyleydi: “Ölüm cezasını korumakta ısrar eden, buna karşın Öcalan’ın iadesi için bastıran Türkiye, ‘hukuk devletinin’ ne olduğunu bilmiyor. Aynı dalga boyunda değiliz. Aynı dili konuşmuyoruz...” Birkaç gazeteci hemen el kaldırır istisnasız şu soruyu sorardı: “Öcalan sizce terörist mi, değil mi?” Kem küm.. kem küm. Kâbus! Öcalan’ın “Roma günlerinde”, her pazartesi bu kâbusu yaşardık. Günlerden bir gün D’Alema’nın dili değişti. Umulmadık bir pazartesi, o dönem başbakan olan eski komünist lider kürsüden tak diye “Öcalan’ın terörist olduğunu biliyoruz!” dedi. Erdal İnönü farkı Esrarengiz bir ‘U’ dönüş yaşanmıştı. Bu ‘U’ dönüşün, Erdal İnönü sayesinde sağlandığını kısa sürede keşfettik. İnönü; D’Alema’nın konuyu derinlemesine konuştuğu ilk Türk politikacısı olmuştu. Hayatında Türkiye’ye adım atmamış ve hiçbir Türk siyasetçisi ile karşı karşıya gelmemiş olan D’Alema, İnönü görüşmesinden sonra radikal bir değişim geçirmişti. O tarihte çalıştığım “Milliyet” (24.11.1998) gazetesinde, bunu o zaman da yazdım. Bugün burada tekrar konuya dönmemin nedeni, ay başında kaybettiğimiz değerli bilim ve siyaset adamını anmak değil sadece. “İnandırıcı” bir siyasi muhatabın, uluslararası ilişkilerde yarattığı/yaratabildiği farkın önemini; sırası gelmişken vurgulamak aynı zamanda. Cenevre’de gerçekleşen 40 dakikalık Erdal İnönüD’Alema görüşmesi; iki ülke arasındaki krizi çözen “anahtar” rolü oynamıştı. İtalyan solunda “Türk sosyal demokrasisinin aydınlık yüzü” olarak tanımlanan Erdal İnönü; Türkiye’de başka hiçbir siyaset adamının geçiremediği mesajları, İtalya Başbakanı’na geçirmeyi başarmıştı! Irak’ın kuzeyinde oluşturulan mandayı tanıma operasyonunu tamamlamak üzereler. Sıra geldi içerideki operasyona... Bir güncel bilgi: Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nin Yerel Yönetimler Odası, 1921 Kasım tarihleri arasında Strasbourg’da yapılan toplantıda, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki belediye başkanları ve belediye meclislerinin durumunu ele alıyor. Toplantıya katılan eski Sur Belediye Başkanı Abdullah Demir Sevr’e doğru, adım adım baş ve Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir kamusal işlerde Kürtçenin kullanılması nedeniyle belediye başkanları ve belediye meclisleri üzerinde baskı kurulduğunu, haklarında adli kovuşturmalar yürütüldüğünü dile getiriyorlar. Tartışmalar; Anders Knape (İsveç), Hans Ulrich Stöckling (İsviçre) ve İrina Pereverzeva (Rusya) tarafından 810 Ağustos tarihlerinde Diyarbakır ve Ankara’ya yapılan ziyaret sonrasında hazırlanan rapor üzerinde yoğunlaşıyor. Sonuçta Yerel Yönetimler Odası, Bakanlar Komitesi’ne tavsiyelerde bulunma kararı veriyor. Buna göre Türkiye’den yerine getirilmesi istenen öneriler kısaca şöyle: “ Belediyelerin kamu hizmeti verirken Türkçe dışında diğer dilleri de kullanabilmelerine izin ve rilmesi... Belediye Yasası’nda değişikliğe gidilerek, belediye başkanları ve meclislerine, yasal yaptırım kaygısından uzak bir biçimde siyasal karar alabilme olanağı tanınması... Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı yanında Avrupa Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi’ni imzalaması ve onaylanması...” Ayrımına varılması gereken bir gerçekle karşı karşıyayız: Adım adım, alıştıra alıştıra Sevr’e götürülüyoruz... Sivil toplumun gücü İnönüD’Alema görüşmesinden sonra krizdeki ikinci dönüm noktası; sivil toplum kesimlerinin İtalyan gazetelerine verdikleri tam sayfa ilanlar oldu. Şimdi kim tarafından verildiğini hatırlamadığım, “kanlı spagetti” ilanları çıktı önce. Dolu bir spagetti tabağından alınan bir çatal makarnadan domates sosu yerine “kan” damlayan bir ilan! “Mütecaviz” ve çok “kaba” bulunan bu ilk ilan dizisi, İtalyanlar üzerinde istenilenin tam aksi yönünde bir etki yarattı. İtalyan kamuoyunun ilk refleksi, Apo’ya kol kanat germeye kalkışan D’Alema hükümetine tavır almaktan çok, safları sıklaştırmak şeklinde gelişti. Profesyonelce hazırlanan ikinci ilan dalgası ise, hedefi on ikiden vurdu. TOBB, DEİK, MTO, İKV gibi kuruluşların PKK terörünü “serinkanlılıkla” anlattığı; büyük gazetelerin tümünde yer alan ilanlar, ilan sayfalarının ötesine geçmeyi başarmış, köşe yazılarına konu olmuştu. İlanların etkisini gören D’Alema, küplere bindi! Erdoğan kadar olmasa da, eleştiriye tahammül edemeyen İtalyan lider; bir siyaset adamının asla yapmaması gereken tuzağa düşerken basına çıkıştı: “Hükümet karşıtı reklamlara, parayla nasıl sayfa açarsınız” diyerek ağzından hiç düşürmediği “demokrasiyle” bağdaşmayan otoriter ve baskıcı bir tavır içine girdi... Sen misin bunu yapan? “Başbakanın özgür basın anlayışı bu mu” korosuyla üzerine varan köşeyazarları karşısında kontrpiyede kalan eski komünist lider, Türkiye’nin İtalya’da hayati bir demokrasi tartışmasını fitillemeye yetecek bir “sivil toplum” gücüne sahip olduğunu kavramış oldu böylece... Krizden bir yıl sonra Başbakan sıfatıyla Türkiye’ye yaptığı ilk ziyarette yaptığımız söyleşide (21.11.1999) şunları söylemişti: “Burada karşılaştığım ve etkilendiğim olgu, sürekli mayalanma halinde olan; ileriye doğru yırtmak, itmek isteyen bir toplumun fotoğrafı. Toplumun dinamizmi. Demokrasi tartışmalarındaki canlılık. Bir ülkenin çoğulcu değerlere kavuşabilmesi, hayata geçirebilmesi; demokrasisini geliştirmesi ve yerleştirmesi; yönetici sınıfın iradesi ötesinde yurttaşların iradesiyle olur. Çok güven verici şeyler gördüm bu açıdan...” D’Alema’nın “Türk krizini” izleyen bir gazeteci olarak; son İstanbul ziyaretindeki açıklamaları hiç yadırgamadım. Türk yanlısı demeçleri nedeniyle “Corriere della Sera”nın şimdi (23.11.2007) “Türkiye’nin avukatı” sözleriyle tanımladığı D’Alema, ne var ki tanıdığım en “reel politik” siyasetçilerden biridir aynı zamanda. “Reel politik” ne gerektirirse, sektirmeden onu yapar! Bu özelliğini kavramakta ve iyi bilmekte sonsuz yarar var. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Yurtdışında Çalışan SSK Emeklileri (2) SORU : Halen yurtdışında, Türkiye ile sosyal güvenlik sözleşmesi yapmamış bir ülkede çalışmaktayım. Türkiye’de SSK kapsamında yaklaşık 22 yıl içinde 2.000 günden fazla prim ödemiş durumdayım. Yurtdışında geçen çalışma sürelerimi borçlanarak, Türkiye’deki çalışmalarıma eklersem emekli olup aylık alabileceğim. Sorularım: Çalıştığım ülke ile sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmamış olması borçlanma yapmama engel midir? Borçlanabilirsem her gün için kaç ABD Doları ödemem gerekiyor? Bana emekli aylığı bağlanması için kesin dönüş yapmam şart mı? Ayrıca, hem emekli aylığımı alıp hem de yurtdışında çalışmaya devam edebilir miyim? ( H.Ö.) YANIT: 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Yasanın 1. maddesine göre: “18 Yaşını doldurmuş Türk vatandaşlarının yurtdışında geçen ve belgelendirilen çalışma süreleri, bu çalışma süreleri arasında veya sonunda geçen her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ve yurtdışında ev kadını olarak geçen süreleri” kendilerinin ya da ölümleri durumunda “hak sahiplerinin” başvurusu üzerine sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilir. Ayrıca, 3201 sayılı Yasanın Uygulama Yönetmeliğinin (Resmi Gazete 15.9.1985) “Hizmetlerin belgelendirilmesi mecburiyeti” başlıklı 8. maddesine göre: “Yurtdışındaki hizmetlerini borçlanma talebinde bulunanlar bu hizmetlerini belgelemek mecburiyetindedirler.” Ayrıca, Yönetmeliğin 11. maddesinde “değerlendirilen sürelerin tahsiste dikkate alınabilmesi için; a) Yurda kesin dönüş yapılmış olması, b) Tahakkuk ettirilen döviz borcunun tamamının ödenmiş olması, c) Borcun ödenmesinden sonra yazılı talepte bulunulması şarttır.” SSK Genel Müdürlüğü’nün 18.10.1985 gün ve 3439 sayılı “Yurtdışı Hizmet Borçlanmaları” ile ilgili Genelgede: “Çalışılan ülke ile, Sosyal Güvenlik Sözleşmesi yapılmış olup olmadığına bakılmaksızın vatandaşlarımız yurtdışında geçen çalışmalarından diledikleri kadarını borçlanabileceklerdir.” Bakanlar Kurulu’nun 15 Kasım 2005 günlü, 2005/9665 sayılı Kararname Eki uyarınca, “3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunun 4 üncü maddesine göre, sosyal güvenlik kuruluşlarınca döviz ile değerlendirilecek sürelerin her bir günü için tahakkuk ettirilecek prim, kesenek ve karşılık borcu tutarı 3.5 ABD Doları olarak belirlenmiştir.” Kesin dönüş koşulu ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.4.1998 Tarih, 1998/10281 Esas ve 1998/298 Karar özeti: “ÖZET: Yurtdışında çalışan işçilerin Türkiye’deki sosyal güvenlik hakkından yararlanabilmek için yurda kesin dönüş yapmaları gerekir. Yurtdışında işsizlik sigortası alan ve zamam zaman yurtdışına çıkan birisinin ilke olarak kesin dönüş yapmadığı kabul edilir.” 2) 3201 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca, “aylık bağlananlardan tekrar yurtdışında çalışmaya başlayanların çalışmaya başladıkları tarihi takip eden aybaşından itibaren aylıkları kesilir.” 3201 sayılı Yasanın “Uygulama Yönetmeliği” nin 12. maddesine göre, “Yurtdışındaki hizmetlerini borçlanmak suretiyle aylığa hak kazananların bu aylıkları, Sosyal Güvenlik Sözleşmesi yapılmış olup olmadığına bakılmaksızın herhangi bir ülkede çalışmaya başladıkları takdirde, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren kesilir.” SSK Genel Müdürlüğü’nün 18.10 1985 günlü, 3439 sayılı Genelgesinde (sayfa 5/12.): “Yurtdışındaki hizmetlerini borçlanarak aylığa hak kazananların bu aylıkları, Sosyal Güvenlik Sözleşmesi yapılmış olup olmadığına bakılmaksızın herhangi bir ülkede çalışmaya başladıkları takdirde çalışmaya başladıkları tarihi takip eden ay başından itibaren kesilir.” HARBİ SEMİH POROY nilgun?cumhuriyet.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Kasım www.mumtazarikan.com SOLDAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SAĞA: 1 1/ Ortaçağın skolastik düşünüşüne 2 karşı XIV . yüzyıl 3 da doğan felsefe, bilim ve sanat 4 akımı. 2/ Bir an 5 latımda verilmek 6 istenen öz... Akıl. 3/ Tütün yaprak 7 larından çıkarılan 8 çok zehirli alkalo9 it. 4/ Lezzet... İnleme, inilti. 5/ Halka bi1 2 3 4 5 6 7 8 9 çiminde mercan adacı 1 K A R A K A V U K ğı... Bir renk. 6/ Toprak 2 E Ş E N L A S O ve kireçle karışık taş kı 3 T I M A R L A P rıntıları... Şenliklerde cadİ N A T R O delere kurulan süslü ke 4 5 S E L E O K E Y mer. 7/ Küçük mağara... 6 A S T E R E Elektrik ampulünün taR E ŞME kıldığı yivli yer... Roman 7 R E Y ya’nın plaka imi. 8/ 4 Ni 8 İ M A M R E E L san 1953’te Çanakkale 9 G E L İ D O N Y A Boğazı’nda Dumlupınar denizaltısına çarparak batmasına neden olan İsveç yük gemisi. 9/ “Bu bir ı hafidir ki ruha dolmakta/Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” (Ahmet Haşim)... İskambilde bir kâğıt. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Vücutta stres, iltihap ve alerji gibi durumlarda açığa çıkan organik madde. 2/ “ derdim var birbirinden seçilmez/Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm” (Karacaoğlan)... Ton ve makam temeline bağlı kalmadan oluşturulan beste. 3/ Nane kokusu... Bizmut elementinin simgesi. 4/ Nazilerin politikasında Germen ırkından kimselere yakıştırılan ad... Güneyden esen yel. 5/ Yunan mitolojisinde zaferi simgeleyen tanrıça... Argoda gizli yer. 6/ Ortodokslarda tahta pano üzerine yapılmış her türlü dinsel resme verilen ad... Taraf. 7/ Çelik bilyelerin savrulması ilkesine dayalı bir oyun makinesi. 8/ Yardım eden, yardımcı... İşaret olarak yere dikilen çubuk. 9/ Kalay elementinin simgesi... Yankı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle