19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 EKİM 2007 SALI 4 DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN HABERLER Kürt lider, terör örgütünü pazarlık aracı yaparak kendisini resmi muhatap kabul ettirmek istiyor 29 Ekim 1923 29 Ekim 2007 Dün Cumhuriyetin 84. yılını idrak ettik. 2007’de Türkiye’de egemen olan rejim ile 1923’te ilan edilen Cumhuriyetin amaçları ve nitelikleri açısından birbirleriyle bağdaşmasına imkân olmayan büyük farklar var. 29 Ekim 1923 yılındaki tarihi oturumda, TBMM üyesi Yunus Nadi, konuşmasında, aslında, yaptıkları işin rejimin niteliğini açıklamaktan başka bir şey olmadığını belirtmekteydi. Zaten Kurtuluş Savaşı sırasında, daha 23 Nisan 1920’den başlayarak yürürlükte olan rejim, cumhurun kendisini yönetecek olanları kendi seçmesi esasına dayanan, egemenliğin ulusun olduğunu belirten bir rejim, yani cumhuriyet idi. 29 Ekim 1923’te ilan edilen rejimin ana hedefi, bağımsız bir ulusun kendi yazgısına egemen olarak çağı yakalama ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmaktı. Çağdaş uygarlık düzeyini, ekonomik kalkınmayı, sosyal alanda büyük gelir uçurumlarını önlemeyi, ki o zamanlar şimdiki kadar gelir çarpıklığı yoktu, yoksulluğu, cehaleti yenmeyi hedef almış bir rejimdi, kuruluşunda Cumhuriyet. Tabii ki, hedef alınan model aynı zamanda demokrasiyi de öngörmekteydi ve hedeflenen demokrasi, zaman içinde sürekli gelişecekti. Cumhuriyet, hedeflerinden birçoğuna büyük eksikliğine karşın vardı. ??? Üstelik Cumhuriyetin demokrasiye yönelme açısından temelinde büyük bir eksiklik mevcuttu. Klasik burjuva demokrasisinin ardındaki itici güç, üretken bir burjuvazi mevcut değildi Türkiye’de. Cumhuriyetin kurucusu bu eksikliği, kuldan yurttaşa çevirmeye çalıştığı kişileri eğitim sayesinde, aydınlanmanın kazanımlarıyla donatarak gidermeyi öngörüyordu. Büyük eğitim seferberliği bu amaca yöneliktir. Cumhuriyetin kurucusunun ölümünden sonra kurulan ve kısa süre sonra kurucuları tarafından budanan Köy Enstitüleri ise sanayileşme hamlesinde geri kalmış bir toplumda aydınlanmanın kazanımlarını köylere kadar yayma amacını taşıyordu. Ama artık kurucu felsefeden ayrılmış olan egemen sınıflar, kurucuların devrimci atılımlarının da zayıflamasının etkisiyle, aydınlanmanın önüne set çektiler. Cumhuriyetin toplumsal tabandaki eksikliklerini milli eğitimle gidermeyi öngörenleri dize getirdiler ve uluslararası konjonktürün de etkisi ve ABD’nin yardımıyla milli eğitimi kendi istedikleri doğrultuya soktular. Bu yüzdendir ki, tek partililikten çok partililiğe geçmeyi başarmış olan Cumhuriyet, gerçek çoğulcu, katılımcı, çoksesli bir demokrasiye dönüşemedi. ??? Kuruluşunun 84’üncü yılını geride bırakırken Cumhuriyet artık aydınlanmanın kazanımlarının teker teker yitirildiği, temelini oluşturan laiklik ilkesinin içinin boşaltıldığı bir ülkede, çoğulcu değil, çoğunlukçu, yani oyların çoğuna sahip olanın her dilediğini yapabileceklerini sandıkları bir rejime dönüşmüş bulunmaktadır. Bu sonuca varılmış olmasında, Cumhuriyetin kurucusu partinin de kimi diğer Cumhuriyet kurumları gibi zaman içinde direncini ve amacını yitirmiş olmasının, günün koşullarının gerektirdiği düzeyin, zindeliğin ve gücün geride kalmasının da rolü olmuştur. Cumhuriyet, kendisini koruyup, geliştirip, çağdaş bir demokrasiye dönüştürecek kazanımlarla donanmak yerine, demokrasiyi yalnızca oyçokluğuyla sınırlamış, onun onsuz olmazlarından uzaklaşmış bir haldedir artık. Başka bir deyişle 28 Ekim 2007’de, Türkiye 28 Ekim 1923’te bulunduğu yerin çok daha gerisindedir ve o gün karşı karşıya bulunduğundan çok daha büyük tehlikeleri göğüslemek durumundadır. Cumhuriyetin 84. yılında, kendisini tehlike altında gören toplulukların, gösterileri sırasında hâlâ 74 yıl önceki “Onuncu Yıl Marşı”na sarılmaları da bilinçaltlarında da olsa bu durumu hissettiklerinin göstergesidir. Barzani meşruiyet peşinde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Terör örgütü PKK’ye hem lojistik hem de siyasi açıdan önemli destek sağlayan Kürt lider Mesud Barzani, terör örgütünün son dönemdeki saldırılarının ardından, “Türkiye bu sorunu benimle konuşmalı” diyerek Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetimini Türkiye nezdinde meşrulaştırma çabalarını artırdı. Barzani bu çabasıyla, terörü de bir pazarlık unsuru olarak kullandığını göstermiş oldu. Ankara’da yapılan değerlendirmelere göre Türkiye’yi, bağımsız bir Kürt devleti önünde büyük bir engel olarak gören Barzani, Türkiye’nin PKK ile mücadele konusunda masaya oturup, kendisini resmi muhatap olarak kabul etmesi durumunda, hukuken elini güçlendirmiş olacak. Böylece, Türkiye bölge ülkeleri arasında Irak’ın kuze ? Türkiye’yi, bağımsız bir Kürt devleti önünde büyük bir engel olarak gören Barzani, Türkiye’nin PKK ile mücadele konusunda masaya oturup, kendisini resmi muhatap olarak kabul etmesi durumunda, hukuken elini güçlendirmiş olacak. Böylece, Türkiye bölge ülkeleri arasında Irak’ın kuzeyini Irak Anayasası’ndaki, “Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi” sıfatıyla İran’dan sonra resmen kabul etmiş ikinci ülke durumunda olacak. yini Irak Anayasası’ndaki, “Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi” sıfatıyla İran’dan sonra resmen kabul etmiş ikinci ülke durumunda olacak. Türkiye, “tadilat sürecinde” olmasından dolayı Irak Anayasası’ndaki kurum ve kuruluşları bu şekliyle tanımlıyor. Türkiye’nin PKK konusunu Bağdat yönetimi dışında bölgesel yönetim ile ele alması, Ankara’nın bugüne kadar uyguladığı “sadece merkezi yönetim ile muhatap olma” politikasını da göz ardı etmiş olacak. Dış ilişkiler ve güvenlik konularının merkezi yönetimde olmasına karşın, Türkiye eğer Barzani ile “bölgesel Kürt yönetiminin başkanı” sıfatı ile özellikle de PKK terörü konusunda masaya oturursa zımnen, Kürt liderin kendi bölgesine ilişkin dış ilişkilerdeki ve güvenlik konularındaki yetkililerini de tanıyacak. Eğer Türkiye Barzani ile PKK konusunda görüşme süreci başlatırsa, Kürt liderin PKK’yi “terör örgütü” olarak görmemesinden dolayı, Türkiye PKK konusunun, Iraklı Kürtlerin istediği gibi “siyasi bir sorun” olduğunu da zımnen kabul etmiş sayılacak. Çünkü gerek BM Güvenlik Konseyi kararları, gerekse uluslararası hukuka göre Türkiye’nin terörle mücadelede gerekli önlemleri alma hakkı bulunuyor. Böyle bir durumda Türkiye’nin PKK’nin ayrılıkçı bir terör örgütü olduğu yönündeki görüşleri de sıkıntıya girecek. Türkiye’nin PKK terörü konusunu siyaseten ele almasının önü açılacak ve terör örgütünün siya sallaşmasını isteyen odakların Ankara üzerinde baskısı artmış olacak. Siyasi pazarlık unsuru... Barzani’nin, PKK konusunu görüşmek üzere sürekli Türkiye’yi ikili görüşme yapmaya çağırması, diğer yandan da Kürt liderin terör konusunu Ankara ile arasında pazarlık unsuru yaptığını da gösteriyor. Ankara’da yapılan değerlendirmelerde Barzani’nin, “Türkiye’nin kendi yönetiminin meşruluğunu kabul etmesi durumunda PKK’yi etkisizleştirme güvencesi” denklemi kurduğu, böylece el altından kendisinin Ankara tarafından siyasi açıdan kabul görmesi durumunda PKK’yi Türkiye’ye yönlendirmeyeceği güvencesini sağlayacağı mesajını da verdiği görüşü öne çıktı. OPERASYON KORKUSU MESUD BARZANİ Zebari: Durum çok ciddi LONDRA (AA) Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Türkiye’nin Kuzey Irak’a olası sınır ötesi operasyonu düzenlemesinin “felaketle sonuçlanabileceğini” öne sürdü. Zebari, BBC’ye verdiği demeçte, şu andaki krizin çok ciddi olduğunu ve Türkiye’nin durumun yatıştırılmasına yönelik önerilere ilgi göstermediğini iddia etti. Türkiye’yi, terör örgütü PKK konusunda hiçbir şeyin durduramayacağını belirten Zebari, Türk ordusunun sınır bölgesine büyük çaplı takviyesinin daha geniş kapsamlı bir operasyon planladığı endişelerini doğurduğunu söyledi. Zebari, böyle bir adımın her iki ülkedeki istikrar için “yıkıcı sonuçları” olabileceğini savundu. Türkiye’nin, Irak’tan terör örgütünün üst düzey üyelerini teslim etmesini istemesi konusundaysa Zebari, bunun yerine getirilmesi imkânsız bir istek olduğunu, örgüt üyelerinin kendi denetimlerinde olmadığını, dağlarda ve silahlı olduklarını söyledi. Melbourne kentinde düzenlenen “ŞeMelbourne’de protesto Avustralya’nın hitlerimiz İçin Kardeşlik ve Barış Yürüyüşü’’ne katılan çok sayıda Türk, son zamanlarda artan terör saldırılarını lanetledi. Şehir merkezinden başlayan yürüyüş, beş Türk derneği tarafından düzenlendi. Türkiye, KKTC ve Avustralya bayraklarıyla yürüyen grup ellerinde terörü kınayan pankartlar ve Atatürk resimleri taşıdı. Grup, Anzak anıtına kadar yürüdü. (AA) ‘Sınır ötesini savaş ilanı sayarız’ ? Askeri çözüm seçeneğini dışarıda bıraktığı takdirde Türkiye’yle işbirliğine hazır olduklarını söyleyen Barzani, “Topraklarımızı işgal etmeleri veya harekât düzenlemeleri, savaş ilanı sayılacaktır” dedi. Haber Merkezi Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi başkanı Mesud Barzani, Türkiye’nin, PKK’yle ilgili rahatsızlığını Kuzey Irak’ta Iraklı Kürtlerin giderek artan refahı ve bağımsızlığına meydan okumak için kullandığını ileri sürdü. Barzani, “Topraklarımızı işgal etmeleri veya harekât düzenlemeleri, savaş ilanı sayılacaktır” dedi. Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin yetkilisi Neçirvan Barzani ise PKK’nin eylemlerini, “Irak topraklarından Türkiye topraklarına yapılan eylemler kabul edilemez” şeklinde değerlendirdi. NTV’nin haberine göre Barzani, “PKK’nin sadece bir bahane olduğuna inanmak üzereyim. Türkiye’nin tehditleri ve davranışları bizde esas hedefinin Kürt bölgesi olduğuna dair şüphe uyandırıyor. Kürt bölgesi asıl hedef değilse, neden Türkiye ve PKK arasındaki savaşa karışmak zorundayız” dedi. Mesud Barzani, Türkiye’yi, sorunu silah değil diyalog yoluyla çözmeye çağırdı ve askeri çözüm seçeneğini dışarıda bıraktığı takdirde Türkiye’yle işbirliğine hazır olduklarını belirtti. Ancak Türkiye’nin sorunun tek çözümünü savaş olarak gördüğünü belirten Barzani, “Topraklarımızı işgal etmeleri veya harekât düzenlemeleri, savaş ilanı sayılacaktır” dedi. Dostum: teröre karşı Türkiye’nin yanındayız ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Afganistan Silahlı Kuvvetler Başkomutan Yardımcısı Orgeneral Raşit Dostum, terörle mücadelede Türkiye’nin verdiği şehitleri unutmadı. Özbek General Dostum, dün bir gazetede yayımlanan taziye ilanında, kanlı terör örgütü PKK tarafından 12 Mehmetçiğin namertçe şehit edildiğini ve 16 Mehmetçiğin de yaralandığını anımsattı. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine, TBMM’ye, Türk halkına ve şehit ailelerine en derin üzün tülerini bildirerek başsağlığı dileyen Dostum şunları kaydetti: “Bu hain terör eylemlerini kınıyor, şehit ailelerinin üzüntü ve matemlerini canı gönülden paylaşıyorum. Biz, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin ve TBMM’nin teröre karşı verdiği mücadeleyi sonuna kadar destekleyip bir kez daha şehit ailelerine Yüce Allah’tan sabır ve metanet dileriz. Teröre karşı mücadelenizde yanınızda, hazır olduğumuzu bildiririm.’’ İran’dan sınır ötesine destek yok PJAK ile mücadele için defalarca sınır ötesi operasyon düzenleyen İran, Türkiye’nin olası bir harekâtına ilişkin olumlu tavrını, ekonomik nedenlerle değiştirdi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanı Ali Babacan sınır ötesi operasyon için destek aramaya gittiği Tahran’da beklediğini bulamadı. Ahmedinejad’ın Babacan’a “diplomatik yollar tükenmeden sınır ötesi harekât düzenlemenin sakıncalı olacağı” uyarısı yaptığı öğrenildi. Babacan, Ahmedinejad ile yaptığı görüşmede, Türkiye’nin olası bir operasyonu için İran’dan destek istedi. Ancak karşılığında destek değil “nasihat” aldı. İran Cumhurbaşkanı, “Askeri operasyona girişilmeden önce diplomatik ve siyasi yolların tamamen tüketilmesi gerektiği” mesajını verirken, PKK’nin İran tarafından da terör örgütü olarak görüldüğünü iletti. İran Cumhurbaşkanı bu kapsamda, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve Irak Kürdistanı Bölgesel Hükümet lideri Mesud Barzani üzerinde baskı kurulmasında yardımcı olabileceğinin altını çizdi. Babacan bu görüşmenin hemen ardından mevkidaşı Manuçehr Muttaki ile gerçekleştirdiği görüşmede de aynı yanıtı aldı. Muttaki, Babacan ile Tahran’da düzenlediği ortak basın toplantısında, Türkiye’nin PKK’ye karşı öfkesinin son noktaya geldiğini, ancak diplomatik çözümün de hâlâ masada olduğunu söylemişti. İran, Türkiye’ye askeri operasyon konusunda destek vermemesine karşın, PKK’nin İran kolu olan PJAK’ın Kuzey Irak’taki kamplarını yaklaşık 6 aydır bombalıyor. Tahran yönetimi örgütün kamplarına sık sık sınır ötesi operasyonlar da düzenliyor. İran’ın Türkiye’nin PKK’ye yönelik olası bir sınır ötesi operasyonu desteklememesinin nedeninin ise ekonomik unsurlardan kaynaklandığı belirtiliyor. İran ile Bölgesel Kürt Yönetimi arasında Kandil Dağı’nın eteklerinde bulunan Kale köye yeni bir sınır kapısı açılmasını öngören anlaşma bulunuyor. Kapının ise önümüzdeki yıl içerisinde açılması bekleniyor. Edinilen bilgilere göre, Tahran Türkiye’nin Kandil’e düzenleyeceği bir operasyonda, yeni açılacak bu sınır kapısının büyük zarar göreceğini düşünüyor. İran, bu kapının açılmasıyla birlikte, Türkiye’de işlenen Musul ve Kerkük petrollerini kendi rafinerilerine çekmeyi planlıyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr TAYLAN ÖZGÜR’ÜN ABLASI ‘Eylemler kabul edilemez’ Öte yandan Irak’ın Erbil kentinde Uluslararası Erbil Fuarı’nın açılışı amacıyla düzenlenen törende konuşan Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin yetkilisi Neçirvan Barzani de “Irak topraklarından Türkiye topraklarına yapılan eylemlerin kabul edilemez olduğunu” söyledi. Neçirvan Barzani, “yılların kendilerine verdiği tercübeye dayanarak, bu tür sorunların savaş yoluyla değil, barış ve diyalogla çözülebileceğini” kaydetti. ‘Dizide tarihsel gerçekler çarpıtıldı’ İstanbul Haber Servisi Polis tarafından 1969’da öldürülen Taylan Özgür’ün ablası Hale Özgür Kıyıcı, “Hatırla Sevgili” adlı televizyon dizisinde tarihsel gerçeklerin çarpıtıldığını belirterek “Deniz’i, Taylan’ı, Sinan’ı, Hüseyin’i ve diğerlerini anlatabilmek biraz yürek ister. Aynı duyarlılıkta yaşamak ister. Yaşamı algılamak ister. O yürek de sizlerde ve danışmanlarınızda yok” dedi. Kıyıcı, kardeşi Taylan Özgür’ün öldürülmesi olayının, dizide yeterli araştırma yapılmadan, bu konuda bilgisi olanlara danışılmadan anlatıldığını ifade ederek şunları söyledi: “Bu cüretkârlığı hayretler içinde izledik. 38 yıldır biz ailesinin verdiği mücadeleyi yok sayarak Türkiye’nin unutmadığı bu faili bilinen cinayetin, dizide, uydurma bir aşk hikâyesine malzeme yapılmasına söylenecek sözlerimiz olacak ve elbette ki bunun da bir bedeli olacaktır. Formasyon belli ediyor kendini.. Dost mu düşman mı olduğu belli olmayan (!) döneme belki de hıncı olan bir mantığın yansımaları! Yaşananlarla alakası var mı diye bile düşünülmeden çalakalem bir senaryo!” Taylan’ın İÜ’nün bahçesinde öldürülmediğinin, gazete arşivlerine bakılarak bile öğrenileceğini belirten Kıyıcı, “Taylan’ın yaralı olarak Kumkapı Toplum Polisi karargâhında 2.5 saat dövülerek tutulduğunu, ODTÜ’den İstanbul’a nasıl geldiğini, Sait Kozacıoğlu’nun Taylan’ın yanında olup, katili en yakından gördüğü halde tanıklık yapmadığını, dizi danışmanlarından Fahri Aral’ın savcılıkta tanıyıp da, mahkemede tanıyamadığını söyleyerek sanığın beraatına neden olduğunu, sağır sultan bile duydu” dedi. Sezen Öz, emekli yargıç, öldürülen savcı Doğan Öz’ün eşi. 24 Mart 1978 yılında evinini kapısının önünde işlenen Doğan Öz cinayetinin arkasındaki karanlık perdeyi genç kuşaklara anlatmaya çalışıyor. Aradan neredeyse 30 yıl geçmiş, o gün doğan çocuklar orta yaşlarına merdiven dayamışlar. Ama cinayet hâlâ karanlıklardaki yerini koruyor. Ecevit Kılıç gazeteci. “Özel Harp Dairesi” (Güncel Yayıncılık) başlıklı araştırması, anlamayanlara gerçekleri bile anlatacak bilgiler içeriyor. 26. TÜYAP Kitap Fuarı’ndayız. “Türkiye’de Siyasi Cinayetler” başlıklı panelde çoğunluğu 30 yaşın altındaki gençlere, üstü örtülmüş siyasi cinayetleri anlatmaya çalışıyoruz. Hıfzı Topuz’un yeni yayımlanan “Özgürlüğe Kurşun” (Remzi Kitabevi) başlıklı kitabı, 1909 yılında öldürülen ilk gazeteci Hasan Fehmi’nin öyküsüyle başlıyor. Onu Ahmet Samim’in öldürülmesi izliyor. Yıl 2007 tam 98 yıl sonra 19 Ocak günü Hrant Dink öldürüldü. Kitap Fuarında Siyasi Cinayetleri Konuşmak... Bu cinayetlerin devlet içindeki güçleri hiçbir zaman açığa çıkarılamadı. Hiçbir katil, arkasındaki teşvikçileriyle birlikte yakayı ele vermedi. Yakayı ele verenlerse, yaptıklarının hesabını vermedi. ??? Kitap Fuarı bir şenlik. Okumuş, okumaya yatkın insanların toplandığı bir yer. Her zaman olduğu gibi binlerce insan kitapla buluşmaya koşuyor. Yayınevlerinin kataloglarını karıştırıyorum. Siyasi cinayetler üzerine yazılmış kitapların ne çok olduğunu görüyorum. Öldürülmüş yazarlarımızın kitapları bir kütüphane dolduracak kadar çok. ??? Panelde bir izleyici haklı bir soru soruyor: Siz burada bunları söyleyebildiğinize göre Türkiye demokratik bir ülke sayılmaz mı? Gerçekten de panelimiz boyunca siyasi cinayetlere, bunların devlet içindeki bağlarına dikkat çektik. Devlet içinde çetelere ilişkin sert eleştirilerde bulunduk. İzleyici bu yönüyle baktığı zaman haklı. Ancak, bu ülkede yazıp çizdiği için öldürülmüş gazeteci yazar sayısına bakınca onun çok da haklı olmadığını söyleyebiliriz. En son örnek Hrant Dink. Hrant Dink, düşüncelerini açıkça ifade ettiği, Ermeni sorununu barışçı bir dille ve kardeşliği pekiştirmek amacıyla gündeme getirdiği için kurşunların hedefi oldu. Zaten hakkında açılan davalar, bazı yayın organlarında yazılan yazılar nedeniyle hedef haline getirilmişti bile. Hrant düşündüklerini özgürce söylüyordu. Onun bir panelde dile getirdiklerini izleyen ve Türkiye’yi hiç bilmeyen bir kişi Türkiye’de sınırsız bir düşünce özgürlüğü bulunduğuna inanabilirdi. Aynı kişi bir süre sonra Hrant Dink’in kurşunlara kurban gittiğini öğrendiğinde ise Türkiye’deki durumu tamamen şaşkınlıkla karşılayabilirdi. Başka bir Türkiye olduğunu da anlardı. ??? Sezen Öz, konuşması sırasında Doğan Öz’ün katilinin nasıl beraat ettirildiğini anlattı. Düşünün bir ülkenin savcısı, devleti temsil eden kişi, bir faşist katilin kurşunlarına hedef oluyor. Katil yakalanıyor, suçunu itiraf ediyor. Tanıklar kendisini teşhis ediyorlar. Yargılayan mahkeme, cinayeti işleyen kişiyi kesin kanaate vararak idama mahkum ediyor. Karar her seferinde anlaşılmaz bir şekilde Askeri Yargıtay’dan geri dönüyor. Sonunda Askeri Yargıtay 1 No’lu Ceza Dairesi kararı onaylıyor. Bir el harekete geçiyor, o ana kadar cezanın onayını isteyen Askeri Yargıtay Savcısı’nın görüşünün değişmesini sağlıyor ve savcı karara Askeri Yargıtay Genel Kurulu nezdinde itiraz ediyor. Askeri Yaygıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu 7’ye karşı 8 oyla Doğan Öz’ün katilini delil yetersizliği nedeniyle beraat ettiriyor. İlginç olanı idam kararını veren mahkemenin son beraat kararı sırasında kayıt altına aldığı andaki kanaatiydi. Mahkeme, katilin cinayeti kesinlikle işlediği kanaatinde olduğunu, elindeki bilgi, belge ve tanıklıkların bunu gösterdiğini, buna rağmen genel kurul kararına boyun eğerek beraat hükmüne vardıklarını belirtiyor. ??? Ecevit Kılıç’ın “Özel Harp Dairesi” kitabı belki de bütün bu konuştuklarımızın kayıtlara geçmiş perde arkasını gözler önüne seriyor. Ben de şu görüşümü bir kez daha ifade etmek istiyorum: Siyasi cinayetlerin ortaya çıkarılamadığı bir ülke demokratik bir ülke olamaz. Siyasi cinayetlerin karanlıkta kaldığı bir ülkede bunun en büyük sorumlusu devlettir. Acı ama gerçek... CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle