19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 EKİM 2007 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Dario FoFranca Rame ikilisinden fars ağırlıklı kapitalizm eleştirisi AYNA ADNAN BİNYAZAR Gerçeği yerine kuklasını pataklamak ario Fo’nun ‘Japon Kuklası’ başlığını taşıyan tek perdelik oyunu Ankara Devlet Tiyatrosu’nun yeni dönemdeki yapımları arasında yer alıyor. Fo Usta, Sicilya/Güney İtalya’da başlayarak zaman içinde ‘Çizme’den kuzeye tırmanıp Roma dönemine ulaşmış ‘mim’lerle atılan tohumların günümüzde de ürün vermesini sağlayan bir tiyatro geleneğini sırtladığı için önemli. Kadınlı erkekli bir oyuncu grubunun şaka/alay yüklü, kısa skeçler sunmasıyla oluşan ‘mim’ pratiği, zaman içinde Eski Yunan’ın Eski ve Yeni Komedisi ile buluşarak aynı tiplerin farklı öykülerinin, tıpkı Ortaoyunu’nda olduğu gibi, farklı senaryolar yoluyla anlatıldığı doğaçlama ustalığına dayalı, ünlü Commedia dell’Arte biçemine ulaşmış. Gelenek, yüzyıllar boyunca birçok yazarın katkısıyla sürmüş. Son aşamada da Dario Fo’nun Gösteriş Tutkusu Bildikleri dünyadan vereyim örneği. Bir tanışı Hz. Ali’yi yemeğe çağırır. Ali, adamın gösteriş düşkünlüğünü bildiğinden, “Aşırıya kaçmazsan otururum sofrana” der. Olanla yetinmek, başkasının malında gözü olmamak, gösterişten uzak durmak İslamlığın temel ilkesidir. “Bir lokma, bir hırka” deyiminin anlamı da budur. İsrafın haram olduğunu ise bilmeyen yoktur. Kuşkusuz bunlar gerçek Müslümanların savsözleri... Halkımız kim bilir hangi acı olaylardan sonra “İşten artmaz, dişten artar”, “Ayağını yorganına göre uzat” sözlerini kullanmaya başladı?.. Hükümetler ayağını yorganına göre uzatmış olsaydı ülkemiz milyarlarca dolar borcun altına girer miydi; girer de şimdi onun bunun eline bakar mıydı?.. ??? Türkiye Doğu’suyla, Batı’sıyla kan ağlarken Cumhurbaşkanlığı konutunun tefrişi için bütçeden otuz trilyon ek ödenek ayrılması haberi insanın kanını kurutuyor. Gazetelerin yazdığına göre “First Lady” öyle istiyormuş... “Cumhurbaşkanı’nın eşi” demek varken niye “First Lady”? Öyle denince Batılı olunacağı sanılıyor herhalde... Batı, düşünsel bir kavramdır; özünde alçakgönüllü olmayı, yalın yaşamayı barındırır. Berlin’de yaşadığım yıllarda, o zaman adı EG (Ortak Pazar) olan Avrupa Birliği Eğitim Komisyonu uzmanlarından biriyle bir toplantıda yan yana düşmüştük. Gösteriş virüsü benim de beynime girmiş olmalı ki, ona içten içe özenerek, kentin neresinde oturduğunu sormuştum. “Köyde, sığırın sıpanın bulunduğu evcik gibi bir yerde” deyince, utançtan kızaran yüzümü başka tarafa çevirmiştim. Bir konutu gelin evi gibi süslemek, Batı toplumlarında gösteriş düşkünlüğü, görmemişlik, görgüsüzlük sayılıyor. Hele bir de, o ülkede maaşı kuru ekmek almaya yetmeyecek kadar az, açlık sınırının altında milyonlarca insan yaşıyorsa, bu, bir ahlak sorunu olarak algılanır. ??? Geçenlerde Cumhurbaşkanlığı konutunun fotoğrafları yayımlandı gazetelerde. Tarihsel görünümü, döşenmesi, yalınlığıyla, içinde yaşayana rahat soluk aldıracak bir yer etkisi yarattı bende. Sayın Cumhurbaşkanı’nın eşinin ev döşeme tutkusu, Dışişleri konutunu dekore ettirmesiyle de gazetelere yansımıştı. Sanırım o alışkanlığı şimdiki konutunda da sürdürecek. Yeni alışkanlıklar edinmek kişiyi erdemli kılar. Kökleşmiş alışkanlıkları özeleştiriden geçirip ondan kurtulmak ise erdeme erdem katar. Tarih, insanın, zamana ne ölçüde emek kattığını imbiğinden geçirdiğinde, bu tür gösteriş nesnelerini, elinin tersiyle toprağın derin çöplüklerine atıyor. ??? “Evita” filmini anımsamayan yoktur. Evita, işçi haklarını savunarak, kocasının duyarsız olduğu konuları bile güncel kılmış, milyonların hak sahibi olmasını yasallaştırmıştır. Hayrünnisa Hanım’ın mütevazı bir hayattan geldiği biliniyor. Tevazu, kişiyi yüceltir. Biz, ıslanmasın diye sırtımızdaki çulu çaputu merminin üstüne örten kadın şehitlerin, gazilerin torunlarıyız. Şu günlerde bir Cumhurbaşkanı eşinin işi, şehit kanı silmek, anaların acısını dindirmek, yetimleri bağrına basmak.. eşine, “Ayrılan ödeneği geri Hazine’ye gönder, ben çul üstünde oturmaya razıyım” demek olmalıdır. Devlet parasıyla alınan eşyalar arasında “gün toplantıları” yapmak değil! Çankaya, Sezer’de de, eşinde de gördü bunu. [email protected] D yapıtlarıyla çağdaş İtalyan halk tiyatrosuna dönüşmüş. Tiyatrocularımız Fo’nun tiyatrosuna iyi sahip çıktılar doğrusu. Genellikle kısa, sahne anlatımı yalın, bir uzamdan bir başka uzama kolay taşınabilir oldukları için sevdiler oyunları. Ayrıca oyunlarda yansıyan Akdeniz insanına özgü sereserpeliği bizim yaradılışımıza yakın buldular. Fo oyunlarında çoğunlukla yansıyan şakacı yaklaşımın, ‘trajik’ olanı belirginleştirme becerisine hayran oldular. Düş gücüne seslendiği, oyunculuk ve sahne yorumu bağlamında uygulamacılara özgürlük sağladığı için kucakladılar Fo’yu. Dahası, eşi Franca Rame için ya da onunla birlikte yazdığı komik ya da trajik‘kadın oyunları’ bir anlamda ‘feminist akım’ bağlamında ‘vazgeçilmezler’ arasına giriyordu. Ünlü ikili, aynı zamanda, kadın rollerinin erkek rollerine oranla sayıca çok daha sınırlı olduğu tiyatro yazınına birçok ‘çekici’ kadın rolü katmıştı. Biz seyirciler ise en çok, her zaman ‘ezilen’den yana olan ‘duruş’u için sevdik Fo’yu. ‘Ezen’‘ezilen’ karşıtlığının en ‘rezilleşmiş’ boyutlarını yansıtan kapitalizm ve faşizm olgularına karşı çıkarken, aynı anda sergileyebildiği alaycılık ve hüzün için... Kendisine özgü ‘duruş’u içinde yarattığı fantezi dünyasında, yaşamın ‘grotesk’ini olanca şaşırtıcılığına karşın ‘doğal’ kılıvermesinden büyük tat aldık. ‘Japon Kuklası’, ‘ezen’‘ezilen’ karşıtlığını fantezi boyuta taşıyarak, ‘EZİLEN’DEN YANA ‘DURUŞ’ 26. İSTANBUL KİTAP FUARI iki ‘taraf’ arasındaki ilişkinin tersine çevrilmesi durumunda neler yaşanabileceğini seyirciyle hınzırca paylaşan bir oyun. ‘Trajik’ olanla başlayıp ‘komik’ olanı kucaklayan oyunda, öncelikle kapitalizmin tüm enerjisini tükettikten sonra ‘doping’ haplarıyla çalışır kıldığı ‘makineleşmiş’ işçiler karşısındaki kesinleşmiş yengisi anlatılıyor. Yönetmen İlham Yazar, oyunun bu yöndeki vurgusunu görsel/işitsel boyutta yorumsal örüntüler kurma yoluyla yapmış. Oda Tiyatrosu’nun daracık sahnesini on bir oyuncu ile doldurarak bunaltıcı bir görüntü elde etmiş. Zeki Sarayoğlu’nun, işçilerin birer makine uzantısı gibi devindiği üretim alanının kepengi biçiminde tasarlanmış ön perde ve alanın içindeki bölmelerle/dolaplarla oluşturduğu oyun uzamı, Zeynel Işık’ın ışık tasarımıyla yer yer yarı karanlık, zaman zaman da donuk bir loşlukta bırakılarak, kapitalizmin işçiler için öngördüğü sağlıksız çalışma koşullarının altı çizilmiş. Yönetmen İlham Yazar, akıl ve beden sağlığını yitirmiş işçilerin mekanik devinimlerini Özge Kınıklı’nın koreografisi ile görselleştirirken, soluk alışlara, iç çekmelere ve iniltilere de işitsel bir örüntü oluşturarak vurgu yapmış. Oyunun eksen kişisi enerji verici haplar nedeniyle tımarhanelik olan Armida, oyunu trajik boyutta başlatıp komik boyuta ulaştırıyor. Yönetmen oyunun komik boyutunu Dario Fo oyunlarına özgü yalınlığı bozmadan yorumluyor bu kez. Bir başka deyişle, oyunun eleştirel çerçevesini stilize bir anlatımla çizen yönetmenin, sahnede canlandırılan ‘olay’ için doğal oyunculuğu yeğlediği görülüyor. ‘Komedi’nin yoğunlaştığı bölümün dolantısı üç aşamada gerçekleşiyor. Armida’nın, onunla dalga geçen arkadaşlarının yalanına inanması, göz göre göre gelen bir kaza sonucunda Müdür’ü elektrik çarpması ve Armida’nın gördüklerini‘yanlış algılama’sı sonucunda giriştiği, “Müdür’den öç alma” eylemi... Böylece, sıradan sayılabilecek durumların rastlantısal olarak yan yana gelmesiyle ‘grotesk’e çağrı çıkartılıyor. İşin hoş yanı, ‘grotesk’in doğal oyunculuk yoluyla sırtlanmış olması. Armida’da Serpil Gül’ün, ‘fars’ ile ‘burukluk’ arasında gidip gelirken, rolün gerektirdiği ‘naif’ tutumu ‘sahici’ kılan bir yorumla güldürü üretebildiği bu sahnede, Japon yapımı ‘kukla’ sanılarak dakikalarca tartaklanan Müdür’de Eray Eserol ‘fars’ın kurbanı olarak yaman bir sessiz yorum sergiliyor. Varlığını işçilerinkinden bambaşka bir boyutta sürdüren Patron’da ise Adnan Erbaş’ın ‘beyefendi’ görüntüsü ve ses tonuyla ‘doğal’ kıldığı yorumu izliyoruz. İşçileri ve öteki rolleri oynayan Ebru Nil Aydın, Buket Türkyılmaz, Ertuğrul Şakar, Ünal Yeter, Sertan Müsellim, Atilla Can Çelebi, Özlem Kırkpantur ve Pınar Yılmaz ise bireysel ve toplu oyunculukta yönetmenin öngördüğü yorumları geçerli kılıyorlar. Sahne olayının başarısında, oyunu İtalyancadan dilimize aktaran Egemen Berköz’ün, oyunun ‘komik’ ve ‘hüzün verici’ boyutları arasında rahatça dolaşılabilmesini sağlayan, yalınlığı özenle gözetilmiş Türkçe kullanımlarının payı büyük. ‘Japon Kuklası’, yalnızca ‘tiyatro’ sahnesinde canlandırılabilecek, ‘tiyatro’ oluşuyla değer biçebileceğimiz, damakta tiyatro tadı bırakan bir oyun... DOĞALLIK İÇİNDE GROTESK Melih Cevdet Anday anısına... Kültür Servisi TÜYAP 26. İstanbul Kitap Fuarı’nda, Türkiye Yazarlar Sendikası’nca düzenlenen ve dün Karadeniz Salonu’nda yapılan “5. Ölüm Yıldönümünde Melih Cevdet Anday” konulu panelde şairin yaşamından kesitler ve yazarlık serüveni anlatıldı. Konuşmacılardan Enver Aysever, Melih Cevdet Anday’ın Türk aydınlanmasının çok önemli bir ismi olduğunu anlattı ve “Türk dilinin yozlaştırıldığı bir dönemde Melih Cevdet Anday, kendi diline en çok katkıyı yapmış bir yazardır” dedi. Diğer konuşmacı Metin Cengiz ise Anday’ın sadece şiiriyle değil, aynı zamanda romancılığıyla, tiyatro yazarlığıyla, denemeciliğiyle de incelenmesi gereken çok yönlü bir şairimiz olduğunu söyledi. Panel, Ömer Özgeç’in Anday’ın şiirlerinden bestelenmiş şarkılar söylemesiyle son buldu. ? Egemen Berköz’ün İtalyancadan çevirdiği ‘Japon Kuklası’ Ankara Devlet Tiyatrosu’nca sahnelendi. Yalnızca tiyatro sahnesinde canlandırılabilecek, değerini ‘tiyatro’ya ait oluşundan alan bir yapıt. Çetinkaya’nın renkli yüzeyleri SELCEN AKSEL esim sanatının çeşitli R kurgusal dünyalara uzanan zengin bir dağarcığı var. Sanatçılar için sayısız ve sonsuz denemeler olanaklı. Ressam Orhan Çetinkaya’nın İstanbul Doku Sanat Galerisi’ndeki sergisi de, farklı dönemlerden örnekler ve desenleriyle, bir sanat serüveninin değişken dünyasını sunuyor sanatsevere. Sanatçının 1990’ların başlarından bugüne uzanan tuval üzerine yağlıboya çalışmaları ve desenleri, teknik ve konu açısından bakıldığında, özel bir yolculuğa tanıklık ediyor. Figürcü bir desenin çizgilerinden farklı renk paletleriyle yansıtılmış değişik duygu atmosferlerine uzanıyor tuvallerde sanatçı. Konuları değişiyor Çetinkaya’nın; ‘nü’ler, özgün bir kompozisyon içinde geometrik etkiler taşıyan çizgilerle insanlar, yaşamının bir ‘kedili’ anını boyanın hâkimiyetinde anlatan resimler... Kimi zaman koyu tonlar içinde göze çarpan bir ana rengin, örnek olarak kırmızının anlattığı bir duygu... Kimi zaman da son döneminde olduğu gibi, ışıklı açık yeşillerle boyanmış ağaçlarıyla manzaralar. Retrospektif sayılabilecek olan bu sergisinde, serilerin dışında, bir kucaklaşmayı ya da bir portreyi sade, formun öne çıktığı jestüellikten uzak bir kurguyla anlattığı yapıtları... Bu sergisinde yaşama bakışını paylaşıyor. Çünkü onun için önemli olan istediğini çizmek, boyamak, anlatmak... HAK VERİLMEZ ALINIR YETER ARTIK! Leyla Zana’ya bile kafa tutma cesareti veren suskunluk top sesleri ile bozulmalı. Karar verme noktalarında oturanların PKK’yi taşeron olarak kullanan ABD’yi beklemeden; Onurlu TÜRK ULUSU’nun beklediği kararlar uygulanmalıdır. ÖZDEN GÖNÜL Sayı: 2007/7 Satış Dikili Sulh Hukuk Mahkemesinin, 06.12.2006 tarih ve 2006/126 esas, 2006/487 karar sayılı ilamı gereğince satılmasına karar verilen, DikiliGazipaşa mah., 2278 ada, 5 parselde kayıtlı 442,25 m2 arsa cinsinden olan taşınmazın tamamı, Katma Değer Vergisi hariç, 150.000,00 YTL (Yüzellibin yenitürklirası)’dan satışı yapılacaktır. Bakanlar Kurulu Kararı ile Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgesi içinde kalmaktadır, şerhi tapu kaydında vardır. SATIŞ ŞARTLARI: 1Satış 30 Kasım 2007 Cuma günü, saat: 10.00 ile 10.05 arasında, Dikili Adliyesi Yemekhanesinde yapılacaktır. Birinci satış gününde tahmin edilen kıymetin %60’nı ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile taşınmaz en çok artırana ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmaz ise en çok artıranın taahhüdü baki kalmak koşulu ile ikinci açık artırma 10 Aralık 2007 Pazartesi günü, saat: 10.00 ile 10.05 arasında aynı yerde yapılacaktır. Bu artırmada da rüçhanlı alacaklıların alacağını, takdir edilen kıymetin %40’nı ve satış masraflarını geçmesi şartı ile taşınmaz en çok artırana ihale olunur. 2İhaleye iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20’si nisbetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri gerekmektedir. Satış peşin para ile olup, isteyen alıcıya 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Damga vergisi, katma değer vergisi ve tapu masrafları alıcıya aittir. 3İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin bu gayrimenkuller üzerindeki haklarını, faiz ve masrafa dair olan iddialarını, dayanağı belgeler ile onbeş gün içinde mahkememize bildirmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4Satış bedelleri hemen veya verilen süre içinde ödenmez ise, İ.İ.K.’nun 133. maddesi gereğince ihale feshedilir. İki ihale arasındaki farktan ve yasal aylık faizden alıcı ve kefilleri mesul tutularak, hiçbir hükme hacet kalmaksızın kendilerinden tahsil olunur. 5Şartname, dairede herkesin görebilmesi için açıktır. Satışa iştirak edenler, şartnameyi görmüş ve münderecatını aynen kabul etmiş sayılacakları, fazla bilgi almak isteyenlerin dosyasına müracatları İlan Olunur. 19.10.2007 (Basın: 57026) DİKİLİ SULH HUKUK MAHKEMESİ İ.ŞÜYU SATIŞ MEMURLUĞU’NDAN GAYRİMENKUL SATIŞ İLANIDIR: VEFAT BAŞSAĞLIĞI Gazeteci arkadaşımız Elena Demiryürek’in sevgili eniştesi 2006/826 ESAS 2007/633 KARAR Davacı Zeki Meşinci Vekili Av. Necati Şahin tarafından davalı Hatice Meşinci hakkında açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonunda; Mahkememizce 18/09/2007 tarihinde davanın kabulü ile İsparta İli, Merkez Doğancı Mahallesi, cilt no: 7, hane no: 172’de nüfusa kayıtlı Emin ve Havva’dan olma 1942 doğumlu davacı ZEKİ MEŞİNCİ ile yine aynı yer nüfusuna kayıtlı Resul ve Rabia’dan olma 1955 doğumlu davalı HATİCE MEŞİNCİ’nin BOŞANMALARINA, Peşin harcın mahsubu ile eksik 0.90 YTL. harcın davalıdan alınmasına, 298.64 YTL.yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 450 YTL. vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Karar verilmiş olup kararın ilan yolu ile tebliğine karar verilmekle, ilanın gazetede yayımlandığı tarihten 7 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde temyiz edilmediği takdirde kararın kesinleşeceği tebliğ yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 16/10/2007 Basın: 57335 ISPARTA AİLE MAHKEMESİ yakalandığı hastalıktan kurtulamayıp hayatını kaybetmiştir. Cenazesi 30.10.2007 günü (bugün) Feriköy Ermeni Kilisesi’nde saat 15.00’te düzenlenecek tören sonrası toprağa verilecektir. Sancakcıyan’ın kederli ailesine ve dostlarına başsağlığı dileriz. Spor Servisi Çalışanları C Ara (Arakel) Sancakcıyan AMASYA İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN DÜZELTME İLANIDIR Dosya No: 2007/54 Tal. Müdürlüğümüzün işbu dosyasından 27.09.2007 tarihinde yayınlanan Taşınmaz Açık Artırma İlanının “Taşınmazların Değerleri”’ kısmında; 1. taşınmazın parsel numarası hata ile 86, 2. taşınmazın parsel numarası hata ile 37 olarak yayınlanmıştır. Oysa ki Müdürlüğümüz dosyasından yapılacak satışa konu 1. taşınmazın parsel numarası 186, 2. taşınmazın parsel numarası 137’dir. İlanın bu şekilde düzeltildiği ilan olunur. 16/10/2007 Basın: 57320 CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle