Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 OCAK 2007 PAZARTESİ 8 HABERLERİN DEVAMI İmamların özellikle Kerkük konusunda Türkiye’ye karşı vaaz vermesini istedi AÇI MÜMTAZ SOYSAL GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Dalga Boyları ULUSLAŞMA sürecinde yeterince yol almamış toplumlarda “dalga boyu” önemlidir. Elektromanyetik dalgalarla çalışan iletişim araçlarında olduğundan da önemli. O araçlarda eğer dalga boyu tutmuyorsa, nihayet belli sesler alınmaz, parazitler olur ve görüntüler karışır. Toplumlarda ise dalga boylarının birbirini tutmaması çok daha ciddi sonuçlara yol açar, ulus kavramını belli bir noktaya kadar aldığı yoldan da geri döndürebilir. Trajik olayların, ölümlerin ve yenilgilerin yaşandığı durumlarda dalga boylarının uyumu daha da önem kazanır. Bir cenaze töreni dolayısıyla tartışılması hâlâ sürüp giden “Hepimiz Ermeniyiz!” sloganının yarattığı izlenim bunun en açık örneği değil mi? sloganı ortaya atanların etnik cinayet dolayısıyla yasa boğulmuş bir azınlık cemaatine “Acınızı öylesine paylaşıyoruz ki, sizin kadar üzülmekteyiz” mesajı vermek istediklerini açıklamaya herhalde gerek yok. Biraz, ABD Başkanı John Kennedy’nin Soğuk Savaş yıllarında ambargo altına düşmüş Doğu Berlin halkına, sıkıntılarını derinden paylaştığını göstermek için, “Ben Berlinliyim!” diye seslenişi gibi. Bunun adına “empati” diyorlar; kendi benliğinizi ötekinin benliği yerine koyarak aynı şeyleri duymak ve duyduğunuzu hissettirmek. Ortalama Anadolu insanı bu çeşit kavram adlarını bilmez ama, ölü çıkan komşu evin insanlarıyla birlikte ağıt yakar, ağlar, dövünür, neredeyse saçını başını yolar. Üstelik, yapmacık da değildir bunlar; içten, koparak gelir. O insanlar “Hepimiz Ermeniyiz!” sözünü anlamamakta, hatta yadırgayıp kınamakta yerden göğe haklıdırlar. Kızıp suçlayabilir misiniz? Yahut, başka türlü koyalım sorunu: Sizinki ince, içtenlikli bir mesajdır da, onlarınki daha mı az içtenlikli ve kaba bir mesajdır? onunun püf noktası da bu zaten: “Ulus” ya da “insanlık” türünden yüce kavramların tam benimsenişi, az çok eşit ölçüde gelişmiş, ortak geliri az çok hakça paylaşmış, az çok dengeli biçimde eğitilmiş toplumlarda olabilir. Bunları söylemenin tekdüze, taş yapılı ve “yekpare” bir faşist toplum yaratmakla, çoğulculuk anlayışını, düşünce özgürlüğünü reddetmekle ilgisi yok. Söylenmek istenen sadece şudur: Yaşayış biçimleri, gelir paylaşımları ve eğitim düzeyleri arasında uçurumlar bulunan ve hele uçurumların arası gitgide açılan bir toplumda inceliklerin ya da incelik sayılan davranışların sergilenmesi büyük dikkat ister. Bu dikkati küçümsemek ve “Biz biziz, yaparız, olur” havasına girmek züppeliğin bir başka türlüsüdür ki, yalnız ulus kavramını zedelemekle kalmaz; belli belirsiz bir kopuşun, çoğunluğu karanlıkta bırakıp başka ufuklara doğru başını alıp gidişin sergilenişi olarak algılanacağı için insanları çileden çıkarır, zaman zaman nefrete ve şiddete bile sürükler. mumtazsoysal@gmail.com Barzani’den din kartı BAHADIR SELİM DİLEK O ANKARA Iraklı Kürt lider Mesud Barzani, Türkiye’nin Kerkük konusunda atacağı olası adımların önüne geçebilmek için, Irak’ın kuzeyindeki imamları devreye soktu. Barzani’nin geçen hafta gizli bir genelge yayımlayıp bölgedeki imamların özellikle Kerkük konusunda Türkiye karşıtı vaaz vermesini istedi. Ulaştığımız bilgilere göre Barzani, Türkiye’de Kerkük konusunda yaşanan hareketliliğin artması üzerine ‘din’ faktörünü de kullanma kararı aldı. TBMM’de yapılan gizli Irak oturumu sonrasında bölgesel Kürt yönetimi parlamentosunda yapılan “Türkiye” toplantısında Ankara’ya verdiği “Kerkük, Irak’ın iç meselesidir. Kerkük sorunu Irak Anayasası’nın 140. maddesi çerçevesinde çözümlenecektir” mesajının ardından Barzani, imamları devreye soktu. Gizli bir genelge ile bölgesel Kürt yönetimi içinde bulunan bütün camilerde verilecek vaazlarda, Türkiye konusunun işlenmesi ve Türkiye’nin Kerkük’e karışmaması mesajının verilmesi istendi. Türkiye’yi protesto çağrısı Bu talimat üzerine geçen cuma günü başta Erbil olmak üzere bölgesel Kürt yönetiminin dene timinde bulunan camilerde Türkiye’nin protesto edilmesi çağrıları yapıldı. Edinilen bilgilere göre, Erbil’deki Celil Heyat Camisi’ndeki Cuma hutbesini veren bölgesel Kürt yönetiminin Diyanet İşleri Bakanı Şeyh Muhammed Şakeri, Türkiye’nin “bölgeye yönelik tehditlerine” işaret etti ve Kürtlerin tarih boyunca hiçbir komşu ülkeye zarar vermediğini ileri sürdü. Şakeri, Kürt halkının daima komşularıyla dostça ve kardeşçe yaşama gayreti gösterdiğini savundu ve Türkiye’yi, “Türk devlet yetkililerinin bu tehditleri bölgeye değil, kendisinin çıkarlarına zarar vermektedir” sözleriyle üstü kapalı olarak tehdit etti. Bölgesel Kürt yönetiminin Başbakanı Neçirvan Barzani de geçen hafta yaptığı konuşmada, “Bizim Kerkük’e yaklaşımımız petrol meselesi değildir. Er ya da geç Bağdat ile petrol yasası konusunda anlaşmaya varacağız. Bağdat ile petrol konusunda anlaştığımızda, sorunun yüzde 60’ı otomotikman çözülecektir. Bizim Kerkük’e vermiş olduğumuz önem petrol değil, bu kentte bize yönelik gerçekleştirilen tarihsel zulümdür. Mesele, toprak meselesidir” diyerek Kerkük’e ilişkin politikalarını haklı göstermeye çalışmıştı. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) devre dışı bırakılıyor. Türkiye’de petrol arama olanaklarındaki önceliği kaldırılıyor. Üretilen petrolden devletin aldığı yüzde 12’lik pay aşama aşama 2’ye kadar indiriliyor. Üretilen petrol ve doğalgazın yüzde 65’inin ülke gereksinimi önceliğine ayrılması koşulu kaldırılıyor. Türkiye’de petrol arayacak yabancı şirketlerin gemileri için Kabotaj Kanunu’nun ilkeleri devre dışı bırakılıyor. Petrol gelirinden devletin alacağı payın yarısı petrolün çıkarıldığı bölgenin il özel idaresine bırakılıyor. Ayrıntılarını önümüzdeki günlerde de işleyeceğimiz bu yazı, Türkiye’nin kendi topraklarındaki ve karasularındaki petrol ve doğalgaz haklarının çokuluslu şirketlere devredilmesi anlamına geliyor. ??? Türkiye’de bu yasanın çıkarıldığı günlerde Irak’ta da benzer bir yasa meclisin gündemine geldi. Bu ülke için uygun görülen yasanın da Türkiye’dekinden farkı yok. Özünde tek fark şu: Irak’taki yasa işgal altında mecburen çıkarılıyor. Türkiye’deki yasa AKP hükümetinin rızasıyla çıkarılıyor. Ulusal gelirinin çok büyük bir dilimi petrole dayalı olan Irak’ın kaynakları 35 yıl süreyle BP, Shell, Exxon gibi çokuluslu şirketlere (ÇUŞ) devrediliyor. ÇUŞ’ların cilvesine bakın ki, Türkiye ve Irak’taki yasanın bir benzeri Kıbrıs Rum Yönetimi’nce benimseniyor. Rumlar, KKTC karasularını da kapsayacak bir biçimde, bölgenin petrol kaynaklarını ÇUŞ’lara açan bir yasa hazırlıyor. ??? Bu gelişmeler, ABD’nin ve ÇUŞ’ların tek tek ülke planlarının olmadığını tüm bölgeyi kapsayacak başrolün petrol ve öteki enerji kaynakları için olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koyuyor. Bölge ülkeleri hem komşularıyla hem de kendi içlerinde sorun yaşayacak. ÇUŞ’lar, bölgenin bütün olanaklarını kendi belirledikleri kurallar çerçevesinde işleyecekler. Yoksa BOP’un açılımı şu olmasın: Büyük Ortadoğu Petrolleri! ankcum?cumhuriyet.com.tr K PKK kontrolünde kaçakçılık Haber Merkezi İranTürkiye sınırındaki kaçakçılığın sınırda bulunan PKK’lilerin kontrolünde gerçekleştirildiği bir Fransız televizyonu tarafından görüntülendi. Kaçakçılarla birlikte yolculuğu görüntüleyen Fransız Arte televizyonu, kaçakçılığın insan ve katır yardımıyla yapıldığını gözler önüne serdi. Görüntülerde, İran’da alkollü içki yasağı bulunmasına karşılık Türkiye’den bu ülkeye özellikle viski götürüldüğü görüldü. Kaçakçıların sınırda belli toplanma merkezleri ve depoları olduğu, özellikle gece sınırın kaçak geçildiği ortaya konulurken bazı Fransız Arte televizyonunun görüntülerinde, İran’da alkollü içki yasağı bulunmasına karşılık Türkiye’den bu ülkeye özellikle viski götürüldüğü görülüyor. noktalarda üslenen PKK’li teröristlerin çadırlarından çekimler yapıldı. Çeşitli tüketim maddelerinin yanı sıra uyuşturucu kaçakçılığının da aynı hattan yapıldığı vurgulanan programda, Afyon sakızı veya eroinin Türkiye’ye sokulduktan sonra Avrupa’ya götürüldüğü vurgulandı. PKK’li teröristlerin kaçakçılığı kontrol ederek pay aldığı belirtildi. Van Emniyet Müdürlüğü kısa süre önce bölgede yapılan kaçakçılıktan elde edilen gelirin yüzde 20’sinin PKK’ye aktarıldığını bildirmişti. Yetkililer, kaçakçılıkla uğraşan kişilerin İran’daki baskılar nedeniyle sınır bölgelere Azeri kimliğiyle yerleştiklerini, daha sonra da geçim kaynağı olarak İran’daki yakınlarıyla işbirliği yaparak kaçakçılık yapmaya başladıklarını kaydetti. Kaçak malzemelerin İran’dan Türkiye’ye PKK’nin kontrolü altındaki bölgelerden getirildiği, bu nedenle bölgede kaçakçılıkla mücadelenin önem kazandığı vurgulandı. Bölgedeki arazi koşullarının engebeli olmasının kaçakçılığa yönelik denetimleri zorlaştırdığı kaydedildi. IRAK’TAN TEHLİKELİ GİRİŞİM ‘Petrol için K.Irak’la görüşün’ ANKARA (AA) Irak Milli Petrol Şirketi SOMO’nun, Irak’a petrol ürünleri taşıyan Türk firmalarına, “Bundan sonra işe devam etmek istiyorsanız kuzey eyaletlerindeki yetkililerle temasa geçin’’ şeklinde yazı gönderdiği öğrenildi. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, olayı doğrularken “Türkiye’yi test etmek isteyenler, bunun bedelini öder’’ dedi. Irak Milli Petrol Şirketi SOMO, Irak’a petrol ürünleri ihracatı yapan ve sözleşmesi sona eren Türk firmalarının yeni sözleşme taleplerini kabul etmeyerek SOMO Genel Müdürü Dr. Fallah Alamri imzasıyla bir yazı gönderdi. Firmalara gönderilen yazıda, “Bahse konu kontratlar ... tarihinde sona ermiştir. Ancak, Türkiye üzerinden Irak’a petrol ürünü sevkıyatına devam etmek istiyorsanız kuzey eyaletlerindeki ilgili yetkililerle temasta bulununuz’’ denildi. ‘Stratejik ortaklık sözü samimi değil’ Terörle Mücadele Koordinatörü emekli Orgeneral Edip Başer: Eğer bana ‘stratejik ortağım’ diyorsanız, stratejik hedefleriniz konusunda benimle stratejik hedeflerinizi paylaşıyorsunuz ya da paylaşmalısınız demektir LEYLA TAVŞANOĞLU Terörle Mücadele Koordinatörü emekli orgeneral Edip Başer’le söyleşimizin dünkü bölümünde kuzey Irak’ta tam bağımsız bir kürt devletinin ABD desteğiyle kurulması olasılığından söz etmiştik. Bugün söyleşiyi, kaldığımız bu noktadan sürdürüyoruz: Kuzey Irak’ta tam bağımsız bir Kürt devleti kurulmasının ciddi olarak gerçekleşmesi olasılığı var mı? BAŞER Dediğim gibi bu bir varsayım. Tabii ki ABD’yi yönetenlerin kafasındakileri bilmiyoruz. Ama görünenler bize bunu çağrıştırıyor. Burada sıkıntı şu: TRT’de bir tartışmada da gündeme geldi. Sanıyorum temel sıkıntımız yeteri kadar politika seçenekleri, yeteri kadar öngörüye dayalı politikalar üretememek. Dönüp dolaşıp bunda da yine Büyük Atatürk’e geliyoruz. Sakarya Savaşı sürerken tozlu çizmeleriyle Ankara’ya gidip öğretmenlerin kongresine katılmıştı. Cemal Kutay’ın bir eserinde yazdığına göre yine bir Ankara’ya gidişinde, Birinci Meclis’te Burdur mebusu olan Mehmet Akif Ersoy’u birkaç milletvekiliyle birlikte çağırıyor ve diyor ki: “Bir din şurası toplamamız uygun olur.” Atatürk’ün bunları daha o zaman düşünmesinin nedeni, o zamandan kafasında savaşı kazanmış ve cumhuriyeti kurmuş olması. O zaman diyor ki: “Bu devlete en önemli iki tehdit olacaktır. Bunlardan birisi cehalet, öbürü de irticadır. Ben bugünden bunlarla mücadelenin adımlarını atmaya başlamak zorundayım.” O büyük insan bize bunları miras bırakmış. Ama biz bunları anlayıp, kavrayıp günümüze uyarlamak için uğraşacağımıza ne yazık ki şiirlerle, şarkılarla zamanımızı geçirdik. Boş sözlerle Atatürkçülük yaptık. Rozetlerle Atatürkçü olunabileceğini düşündük. Ama ne yazık ki o büyük insanı ne anladık ne de dediklerini uygulayabildik. Umarım yetişen gençler bu hatadan dönerler, bu hatanın çok vahim sonuçlar doğurmasını görüp buna göre kendilerini toparlarlar. Türkiye tarafından baktığımızda da hele son birkaç yıldır sürekli yol kazalarına uğruyoruz. Ne oldu da bu kırılma noktalarını yaşıyoruz? BAŞER Bana göre şundan: ABD’nin bazı yetkililerinin söylemleri belki samimi. Ama uygulamada durumun aynı olduğunu söylemek biraz zor. Eğer bana “stratejik ortağım” diyorsanız, stratejik hedefleriniz konusunda da benimle stratejik hedeflerinizi paylaşıyorsunuz ya da paylaşmalısınız demektir. Peki, paylaşmıyorlar mı? Tezkereden sonra sıkıntılar arttı BAŞER Ben bir vatandaş olarak bunu söylüyorum. Benim görebildiğim kadarıyla ve bugün geldiğimiz nokta itibarıyla o şekilde görüyorum; onu görüyorum. Ama tabii ki devletin elindeki bilgilerin hepsi bende yok. Ben her şeyi bilmek konumunda değilim. Böyle bir şey mümkün de değil zaten. İlgili olanlar sadece ilgili oldukları şeyleri bilirler. Dolayısıyla devletin üst kademelerindeki kişiler bu konuda bilgi sahibi midir değil midir, bu konuda bir şey söyleyemem. Ama bir vatandaş olarak ben bugün TürkAmerikan ilişkilerinin gelmiş olduğu noktaya baktığım zaman, bu paylaşımın pek de olduğunu düşünmüyorum. Bu stratejik ortaklık söyleminin gerçeğe yansıdığını pek de düşünmüyorum. Geriye dönüp baktığımız zaman, TürkAmerikan ilişkilerinin zaman zaman inişli çıkışlı olmakla birlikte ABD yönetimlerinin Türk hükümetleriyle yakın ilişki içinde çalıştıklarını ve ciddi olarak bilgiler paylaştıklarını da biliyoruz. Sizce 2000’li yıllarla birlikte ne oldu da böylesine bir güven bunalımı doğdu, ilişkiler yol kazasına uğradı? BAŞER Tahmin ediyorum ki 1 Mart 2003’ten sonra sıkıntılar daha da arttı. Çünkü hepimiz biliyoruz ki 1 Mart tezkeresi olayı ABD’nin Türkiye’ye bakışını oldukça değiştirdi. Belli alanlarda belli görüşmeler yapılmış, her şeyin altyapısı hazırlanmış; karşı taraf da sizin samimiyetinize inanmış. Bir de verdiğiniz sözler yok mu? BAŞER Verilen sözler var mı yok mu, bilemiyoruz. O da varsayım. Hiç kuşkusuz orada şu ya da bu şekilde belli bir ümit verme olayı var. İşin içinde olmadığım için tam olarak bilemiyorum, tabii. Böyle bir durumdan sonra kalkıp “Kusura bakma” demeniz, ABD’yi Türkiye’ye Ümit verip yapmamak olmaz ABD, beğenelim ya da beğenmeyelim, bugün dünyanın tek süper gücü. Bush Yönetimi yetkilileri de altını çizerek Türkiye’nin ABD’nin stratejik ortağı olduğunu, bunu laf olsun diye söylemediklerini beyan ediyorlar. Ama karşı önemli ölçüde hayal kırıklığına uğrattı. Türkiye’nin stratejik ortak olarak böylesine yanıltıcı bir davranışta bulunması sizce doğru muydu? BAŞER Bence doğru değildi. Buna karşı birçok görüşler olduğunu biliyorum. Ama bence doğru değildi. Kartlar başlangıçta açık oynanamaz mıydı? BAŞER Kesinlikle kartlar açık oynanabilirdi. Aynı kanaatteyim. Hatta kamuoyunun da gözleri önünde Türkiye’nin koşulları ortaya konurdu. “Şu koşullarda ben sizinle birlikteyim. Buyrun, birlikte yapalım” denebilirdi. O arada Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk ulusunun ulusal çıkarlarını orta ve uzun vadeyi de dikkate alarak koruyacak biçimde bir düzenleme ortak olarak yapılabilirdi. Bu düzenleme içinde hem ABD’nin hem Türkiye’nin çıkarları ortak noktalarda buluşturulabilir ve oralarda işbirliği sağlanabilirdi. Onun dışında çatışan yerler varsa oralarda herkes kendi yoluna giderdi. Ama özellikle Ortadoğu’ya yeniden şekil verme konusu hemen kapı komşumuzda başladı. Hemen bitişik ev, üstelik evlerimiz ahşap. Orada bir yangın çıkarsa bizim evimiz bundan masun kalabilir mi? Mümkün değil; mahalleye sıçrayacak bir durum. Sizin dediğiniz gibi stratejik ortaklığın gereklerini yine kendi çıkarlarımıza uygun bir biçimde yerine getirseydik ne olurdu? Bazı iddialar var. “Amerikalı girerse işgal eder, bir daha da çıkmaz” diyenler var. Bunu demek için affedersiniz, tabirim biraz kaba olacak ama, Türkiye Cumhuriyeti devletini, Cumhurbaşkanı’ndan en son bireyine kadar aptal yerine koymak olur. Sizin de kandırılacağınız başlangıçta söylenmedi mi? BAŞER Benim görevim için de aynı şeyler söylendi, “Amerikalı bizi kandıracak” dendi. Hatta ben o zaman şunu söyledim: “Kusura bakmayın ama biz aptal değiliz. Bu millet aptal değil.” Önüne gelen bizi kandıramaz. Bunu peşinen kabul etmek içime dokunuyor. Böyle bir şeyi nasıl kabul ederiz? Bu mümkün müdür? Orada da öyle. Amerikalı benim topraklarıma gelip oturacakmış. Oh, ne güzel. Ondan sonra da bunun adı stratejik ortaklık olacak. Böyle şey olur mu? Türkiye elbette ki kendi koşullarını ortaya koyacak. “Efendim, Türkiye koşullarını koyar ama ABD dinlemez. Yine gelir oturur. Üslerini kurar. Ondan son ra da kalkıp gitmez.” Böyle olmaz. Türkiye’de bugüne kadar hiçbir üs Türkiye’nin arzusu hilafına ne ABD ne de bir başkası tarafından kullanılmıştır. Türkiye bağımsız bir devlet. Öyle şey mi olur? Aksini inkâr kendimizi inkâr demektir. Tüzmen: Bedelini ağır öderler Türk şirketlerine gönderilen yazıyı doğrulayan Bakan Tüzmen şunları söyledi: “Firmalarımıza bu tür garip yazılar geldiğini gördük. Bazı firmalarımıza da sözlü olarak aynı doğrultuda uyarılar yapıldığını tespit ettik. Dış Ticaret Müsteşarlığı Anlaşmalar Genel Müdürlüğü’ndeki arkadaşlarımız, gelişmelerle ilgili SOMO’dan bilgi talebinde bulundular. Ancak SOMO yetkilileri telefonlara çıkmıyorlar.’’ SOMO’nun yeni tavrının kabul edilemez olduğunu vurgulayan Tüzmen şöyle devam etti: “Birileri Türkiye’yi test etmeye çalışıyorsa, bunun bedelini ağır öder. Türkiye bölünmemiş ve toprak bütünlüğü olan bir Irak’ı tanımaktadır. Dolayısıyla petrol ticaretindeki muhatabımız Irak merkezi hükümetidir, Irak Milli Petrol Şirketi SOMO’dur. Birileri Türkiye’ye bir şeyleri dayatmak istiyorsa, bunu başaramayacaklarını göreceklerdir. Türkiye Cumhuriyeti, oldubittilere asla izin vermez.’’ Türkiye’nin kandırılma psikozu Acaba kandırılma psikozu, 1980’li yılların başında General Rogers’in Yunanistan’ın yeniden NATO’ya dönmesini sağlamak için Kenan Evren’i kandırdığı iddialarından mı kaynaklanıyor? BAŞER Ondan çok daha öncesinden bazı birikimler var. Örneğin 1960’ların başlarındaki Küba krizi, Kıbrıs’la ilgili 1967’de gönderilen ünlü Johnson mektubu, 1974 Kıbrıs harekâtından sonra ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosu, haşhaş ekiminin yasaklanması olayları var. Bütün bunlar Türk toplumunda ABD’ye karşı olan güveni oldukça aşağılara doğru çekmiştir. ABD’nin her hareketinden endişe duyulur hale gelinmiştir. Bu böyle bir ruh hali. Tahmin ediyorum o birikimin de etkisi var. “Amerikalı bizi yine kandırır” ve amiyane tabiriyle, “Bize yine kazık atar” demeye getiriliyor. Ama bana göre artık Türkiye 1960’ların Türkiye’si değildir. Çok genç, pırıl pırıl yetişmiş insanlarımız vardır. Artık bu ülkeyi ne General Rogers’lar ne de başkaları, herhangi bir şekilde söz verip sözünde durmamak suretiyle şöyle ya da böyle açmazlara düşüremez. Türkiye artık bu uyanıklığı gösterecek duruma gelmiştir, diye ben değerlendiriyorum. Artık köprünün altından çok sular geçti. Sadece Türkiye değil bütün dünya değişiyor. General Ralston’la her anlamda uyum içinde çalıştığınızı söylüyorsunuz.Ama bir de Mahmur Kampı olayı var. Oraya giderken ve döndüklerinde sizi bilgilendirdiler mi? BAŞER Tabii. Mahmur’la ilgili bütün gelişmelerden zamanında bilgi verdiler. Elektronik postayla haberleşiyoruz. Elektronik postayla haberleşemeyeceklerimizi Ankara’daki büromda bulunan güvenli telefondan görüşüyoruz. Bazen cep telefonuyla görüştüğümüz oluyor. Hassas olan bilgilerin aktarılmasında büyükelçilikler kanalını kullanıyoruz. Dolayısıyla General Ralston’la hiçbir iletişim sorunumuz yok. Kendisi Kuzey Irak’a yaptığı iki ziyaret ve Irak’ta yaptığı bütün temaslar konusunda, ayrıca Mahmur Kampı’yla ilgili tüm bilgileri aktarmıştır. Irak Petrol Bakanı’na mektup Bakan Tüzmen, Irak Petrol Bakanı’na da bir mektup göndererek tepkilerini iletti. Tüzmen’in, mektubunda “Daha önce Irak’la petrol ticaretine ilişkin anlaşmaya vardığımız temel prensiplere riayet edilmemesi veya tek taraflı bir karar verilmesi, Türkiye ile Irak arasındaki petrol ürünleri ticaretinin sürdürülebilirliğini olumsuz etkileyebileceğine işaret etmek isterim’’ dedi. Erdoğan: Böyle bir yazı yok Konuyla ilgili soruları yanıtlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise böyle bir yazı olmadığını savundu. Erdoğan şöyle konuştu: “Biz Irak’a sıkıntılı döneminde sürekli olarak akaryakıt noktasında desteğimizi verdik. Zaman zaman ödemeler noktasında sıkıntılar çıkınca da ödemeler noktasındaki sıkıntılar nedeniyle karşılıklı olarak bazı görüşmeler yapıldı. Şu anda bu yaşanan olay bundan başka bir şey değildir. Size yanlış ulaşmış. Böyle bir yazı yok. Tam aksi, bir defa merkezi hükümet tam olarak, Sayın Maliki buraya geldiğinde de bunlar konuşulmuştur, kısa süre önce Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı geldiğinde de bu konuları konuştuk. Bu konularla ilgili muhatap kesinlikle merkezi hükümettir.’’ CUMHURİYET 08 K