18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 OCAK 2007 PAZARTESİ DIŞ BASIN 10 Onu öldüren kurşunlar aynı zamanda Türkiye’nin gelecek umutlarına büyük darbe vurdu DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Dink’in ölümünün ardından NİKOS KONSTANTARAS vrupa’ya girebilmek için her geçen gün daha fazla mücadele veren Türkiye’de etnik kimliklerin tanımlanması ve egemen görüşlere karşı çıkabilmek için savaş verenlere “ölmek düşüyor”. Agos’un Genel Yayın Yönetmeni Ermeni kökenli Hrant Dink, İstanbul’da gazetesinin önünde öldürüldü. Türkiye’de insanlar hâlâ yargılanıyor, bazen etnik kimliklerini gündeme getirenler (bir kısım çevrenin hoşuna gitmediği için) öldürülüyor, Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesi uyarınca bazı aydınların görüşlerini açıklaması Türk kimliğine hakaret olarak değerlendiriliyor ve bu insanlar cezaevine kapatılıyor. 53 yaşında olan Hrant Dink, 2005’te katıldığı bir etkinlikte “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan”dan söz etmiş, bu ifadelerinden dolayı 301. maddeye göre yargılanarak 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Dink yaptığı açıklamada, “Bu sözleri, Ermenilerin, Türklere duydukları büyük nefrete son verebilmeleri için kullandım” demişti. Hrant Dink, kendisi ile ilgili tartışmaların sürdüğü dönemlerde “Madem Türk değilim, neden Türk olduğumu açıklamamı istiyorlar? Ben Ermeniyim” demişti. İşte bu sözler, dağlarında, tepelerinde bile Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözlerinin yazıldığı bir ülkede, milliyetçi çevrelerin büyük öfkesine ABD’nin Irak’ı Terk Etmeye Niyeti Yok! W. Bush Irak’taki açık hezimete karşın “zaferden” umudunu kesmiş görünmüyor. Dünyanın en donanımlı 160 bin kişilik bir güçle yapamadığını, şimdi 21 bin takviye ile yapacağından kuşkusu yok. Son gelişmelere bakıldığında yeni stratejinin, Demokratların muhalefetine karşın, devreye girdiği anlaşılıyor. Şii gruplara ve direnişçilere yardımın yolunu kesme öncelikli. Bu yüzden İran’a saldırı bile söz konusu. İran’a olası bir saldırının amacı bir yandan Şiilere yardım yollarını kesmek, diğer taraftan bu ülkenin nükleer tesislerini İsrail’le birlikte vurarak Tahran’ın bombaya sahip olma şansını uzun süreler için ertelemek. Bu kuşkusuz kolay kolay göze alınacak bir risk değil. Bu yüzden gerçekleşmesi neredeyse imkânsız. W. Bush geçen 23 Ocak 2007’de Kongre önünde yaptığı “Birliğin Durumu” ile ilgili geleneksel konuşmasında, Irak’ta savaşı tırmandırmaya yönelik yeni stratejisinde Demokrat çoğunluğun muhalefetine karşın ısrarlı olduğunu açıklamıştır. Başkumandan olarak buna yetkisi vardır. Ancak yeni strateji için gerekli finansmanın sağlanması kolay olmayacak. Ne var ki bütünüyle olanaksız da değil. Demokratlar, yeni stratejiye her ne kadar muhalifseler de, savaş alanındaki askerlere yönelik harcamaları kesmenin kamuoyunda hoş karşılanmayacağının bilincinde olmanın yanı sıra işi, dünyanın en büyük ikinci petrol rezervlerine sahip bir ülkenin onca cana ve milyarlarca dolara mal olan işgalinden vazgeçilip çekilip gidilmesini dayatmaya kadar vardırması olanaksız. Bu temel nedenle, W. Bush’un yeni strateji için talep ettiği finansman, bir yolu bulunup, zor da olsa sağlanacak görünmektedir. ??? Savaşın finansmanı, kuşkusuz, kolay olmayacak. “Politikalar ve bütçe öncelikleri merkezinden” Richard Kogan’a göre “savaş için harcanan paralar çoğunlukla muhasebe dışı sağlanmıştır. Ancak bunun bedeli er ya da geç ödenmek zorundadır”. Le Monde gazetesinin New York muhabirinin de vurguladığı gibi, Kongrenin yeni Demokrat çoğunluğu, Beyaz Saray’ın Irak’taki yeni stratejisine karşı çıkmıştır. Esasen Pentagon da 1 Ekim 2007’de başlayan yeni vergi döneminden itibaren “istisnai finansmana” başvurulmayacağını açıklamıştır. Ancak son olarak önümüzdeki birkaç hafta içinde en az 100 milyar dolarlık bir acil krediye ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak görülen o ki, bu eskisi gibi kolay olmayacak. Demokrat senatör John Spratt, dünyadaki askeri operasyonlarının maliyetinin 2004 yılındaki 96 milyar dolardan 2006’da 122 milyar dolara ulaştığını belirterek, bu rakamın 2007’de 170 milyar doları aşabileceğinden yakınmıştır. (Le Monde, 22.01.07). Yine aynı kaynağa göre 2001’den bu yana Irak ve Afganistan savaşları için 503 milyar dolar finansman sağlanmıştır. Savaşın sonunda bu rakamın 600 milyarın çok daha üstünde olacağı hesaplanmıştır. Ne var ki, sonuçta bu iki savaştaki harcananlar, ABD’nin 2. Dünya Savaşı, Kore ve Vietnam savaşlarında 10 bin milyar dolar olan gayrisafi iç hasılasına kıyasla yüzde 1’le en düşük düzeydedir. Hele petrolden en azından 35 yıl süreyle gelecek trilyonlarla dolar düşünüldüğünde, ciddi bir harcama olarak görünmemektedir. “Kaz gelecek yerden tavuğu kim esirger!” Bunun Washington’da kotarılan “yasal kılıfı” ise şimdilerde Irak parlamentosunun önündedir. “Demokratik” bir biçimde oylanacağından da kimsenin kuşkusu yoktur. Buna göre Irak petrol gelirlerinin yüzde 75’i, otuz beş yıl süreyle Amerikan şirketleri ağırlıklı olmak üzere yabancı petrol devlerine verilecektir. (Cumhuriyet gazetesi, 27.01.07) Şimdi yapılmak istenen, Irak’ın yeni ordusunun da devreye sokularak nispi bir istikrar sağlanması ve işgalin kalıcı hale getirilmesidir. Kalıcılık ise, Irak’ın tümünde, dördü onlarca yıl kullanılmak üzere inşa halinde olan 55 askeri üssü ve yeteri kadar askeri varlığıyla sağlanacaktır. Geçen yazımızda da yinelediğimiz gibi, herkes hesabını bu güçlü olasılığı göz önüne alarak yapmak durumundadır. Bu ise hiç kimse için kolay olmayacak. A Kürtlerin lideri Abdullah Öcalan’ın bugün cezaevinde olması bunun bir kanıtıdır. Türkiye Avrupa ilke ve ölçütlerine uyum sağlayarak ölüm cezasının uygulamasına son verdi. (Türkiye’nin bu tutumunun aksine, ABD ve Irak’ta desteklediği hükümet, aynı hassasiyeti kesinlikle göstermiyor). A gos gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in cenaze törenine on binlerce kişi katıldı. (Fotoğraf: AP) neden olmuştu. Mahkemenin verdiği ceza, Dink’in Türklük’e hakaret ettiği ve Türk düşmanı sayıldığını gösteren bir kanıttır. Türkler, başka uluslardan insanlara etnik kimliklerini çekinmeden söylerler. Ancak yine Türkler, ülkelerinde yaşayan azınlıkların etnik kimliklerini söylemesini kesinlikle kabul etmeyip tepki gösterirler. yakınlaşmasını istemeyenlerin, Fener’deki Ekümenik Patrikhane’ye karşı düşmanlık duyanların, geçmişte ve bugün işledikleri günahları kabul etmek yerine bunu reddeden çevrelerin hedefi oldu. Ölümünden çok kısa bir süre önce, birçok tehdit almasına karşın yetkililerin hiçbir şey yapmadıklarını gündeme getiren Dink, Türkiye’nin geçmiş zamanlardaki hoşgörüsüz tutumunu geride bırakmaya çalıştığı, AB’ye üyelik yolunda yürüdüğü bir dönemde öldürüldü. Türkiye’nin AB yolunda önemli ilerlemeler kaydetmiş olduğu bir gerçektir. Türkiye’de ayaklanan Bölücü ortam yaratılıyor Erdoğan hükümetinin uygulamaya çalıştığı reformlara karşın Türkiye, hâlâ derin yaraları ve sorunları olan bir ülke. Sözgelimi, “garip” bir uygulama olan 301. maddeden bir türlü kurtulamıyor. Yetkililer hoşgörülü davranıp kalkınmayla uğraşacakları yerde yazarları, üniversite profesörlerini, gazetecileri yargılayarak hem uluslararası alanda rezil oluyorlar, hem de bölücü bir ortamın yaratılmasına zemin sağlıyorlar. Dink, sözlerinden dolayı cezaya çarptırılmasından hemen sonra şunları söylemişti: “Bu hapis cezasını almakla belki bedeli şu anda ben ödüyorum, ancak bu yine de Türkiye’nin yararına olacak. Öyle ümit ediyorum”. İşte bu noktada en büyük bedeli gerçekten Hrant Dink ödedi ve onu öldüren kurşunlar aynı zamanda Türkiye’nin umutlarına da darbe indirdi. Görünen o ki, Türkiye’de gelecek için sürdürülen mücadele zorlu ve belirsiz olacaktır. (Kathimerini, Yunanistan, 22 Ocak) Yunancadan çeviren: Murat İlem Yetkililer bir şey yapmadı İşte bu nedenden dolayı Dink, Türk toplumunun demokratik alanda gelişmesine karşı çıkanların, Türkiye ile Yunanistan’ın D AVOS TOPLANTILARI Şizofren küreselleşme ERIC LE BOUCHER Y K anılsamanın kuleleri çöktü. 11 Eylül 2001’de “Tarihin Sonu” öldü. Komünizmin çöküşünün ardından dünya, mutluluğun huzurlu vadisi haline gelmedi. Kapitalizm kazandı.. ancak o da kendi içinde anlaşmazlığın tohumlarını taşıyor. Küreselleşme özellikle Asya’da milyonlarca insanın yoksulluğundan doğuyor. Hatta Güney ve Kuzey’de pek çok insanı da görmezden geliyor. Küreselleşme korkutuyor.. çünkü harekete geçmeye zorluyor, endüstrileri bitiriyor ve kendini dönüştürüyor. Davos Ekonomik Forumu’nun kurucusu Klaus Schwab, “şizofren bir dünyayla karşı karşıya” olduğumuzu söylüyor. Schwab “Dünya giderek karmaşıklaşıyor ve anlamak zorlaşıyor” diyor. İyi ve kötü, varsıllık ve yoksulluk, büyüme ve aşırılık, mükemmellik ve eşitsizlik birbirine karışıyor. Karşı etkileri olan hiçbir politika, inişi olan hiçbir ekonomik büyüme yok. 24 Ocak’ta başlayan bu yılın tartışmalarının ana temasını “güçler denkleminin değişmesi” oluşturuyor. Davos sözcük dağarcığında yer alan “Zorluklar” dört başlık altında toplanıyor: Yeni ekonomik güçler (dünyadaki büyümenin yüzde 40’ını temsil eden Çin, Hindistan, Brezilya ve Rusya), tehlikeli jeopolitikalar (Ortadoğu, nükleer silahlar, petrol), teknoloji (geleneksel üreselleşme toplumsal bağları kıran), Asya’da iş dünyasını harekete milyonlarca geçiren çevre (ekolojik insanın girişimler, tüketicilerin yoksulluğundan çoğalması). doğuyor. Güney 90 ülkeden 2400 ve Kuzey’de de katılımcı, Dünya Ticaret Örgütü, UNICEF, Dünya pek çok insanı Bankası gibi farklı görmezden uluslararası kuruluşların geliyor. başkanları, Oxfam ve Uluslararası Af Örgütü gibi hükümet dışı kuruluşlardan temsilcilerin yanı sıra 24 ülkenin devlet ve hükümet başkanları pazar gününe kadar bu konuları konuşacaklar. Angela Merkel, Tony Blair ve yakında onun yerine geçecek olan Gordon Brown, Lula da Silva, Mahmud Abbas, Kral Hüseyin, Mısır, Endonezya, Vietnam, Tanzanya gibi ülkelerin başbakanları, Davos’a, büyük yatırımcılara ülkelerinin durumları ve yapacakları reformlar konusunda bilgi vermek için geliyorlar. 300 kadar yüksek yönetici ve 500’den fazla büyük şirket katılacağı için markanın imaj çalışmalarını yapmak ihmal edilemez. Fransa cumhurbaşkanlığı seçim adayları hariç. Ne Nicolas Sarkozy, ne Segolene Royal ne de François Bayrou bu toplantıya katılıyor. Kuşkusuz, “küresel liderlerle” görünmek liberallik bulaştırsa gerek. Jacques Chirac verilen sözlere karşın Davos’a gelmeyecektir. Yalnızca Ekonomi Bakanı Thierry Breton ve Dış Ticaret Bakanı Christine Lagarde katılıyor. Davos’ta Fransız siyasetinin düşük temsilinin yanı sıra toplantıya çok az sayıda işadamı katılıyor. Fransa dünyanın dördüncü en büyük ihracatçısı. Eğer dünya şizofrense Fransa iki katı şizofrendir. (Le Monde, 25 Ocak, Fransa) Fransızcadan çeviren: Elçin Poyrazlar BİLİM İNSANLARI UYARDI Bush felakete davetiye çıkarıyor Washington yönetiminin yeni stratejisi Irak’taki krizden kurtuluş yolunu göstermiyor. Tam tersi, durumu daha kötüleştirme güvencesi veriyor ‘Dünyayı kurtarmak için 10 yıl kaldı’ LONDRA (ANKA) Sera gazlarından kaynaklanan olumsuz iklim değişiklikleri artan bir kaygı yaratırken bilim insanları, “dünyayı kurtarmak için 10 yılımız kaldı” uyarısı yaptı. Pazar günleri İngiltere’de yayımlanan The Sunday Times gazetesi, bu hafta nihai taslağı yayımlanacak olan, İklim Değişikliği Konusunda Hükümetlerarası Panel’in (IPCC) raporunun bulgularına dikkat çekti. Dünya çapındaki binlerce bilim insanının çalışmalarına dayanan taslak raporda dünyanın, gezegeni yaşanmaz hale getirme riski bulunan sera gazları sorununu ciddi bir biçimde ele almak için ancak 10 yılının olduğu, bu süre içinde gerekli adımların atılmaması halinde iklimin artık onarılmaz bir biçimde değişeceği uyarısı yapılıyor. W ashington’daki yeni muhafazakârlar (neocon) bir kez daha dünyaya hâlâ dümende olduklarını, ABD dış politikasını rehin tuttuklarını gösterdiler. Başkan George Bush’un geçenlerde açıkladığı yeni Irak stratejisine bakılacak olursa, yeni muhafazakârlar, Ortadoğu’da ve dünyanın diğer bölgelerinde yıllar süren başarısızlıklarına karşın iktidar üzerindeki etkinliklerini hâlâ koruyorlar. Eskisinden neredeyse hiçbir farkı olmayan yeni strateji, Irak bataklığını daha da derinleştiriyor. ABD Irak’a 20 bin asker gönderiyor, ama Irak’taki krizin güçle değil politikayla çözülebileceğini herkes biliyor. ABD’nin Irak’ta 130 bin askeri bulunuyor. Yaklaşık 200 bin de Irak askeri var. Bu yüz binlerce asker, birkaç bin sözüm ona direnişçiyle savaşıyor. Ve bu direnişçiler işgal güçlerine ağır kayıplar verdiriyor. Yani, sorunun asker sayısı ya da silahların türü değil politikanın kendisinin olduğu görülebilir. Başkan Bush, Irak’taki direnişin çekirdeğini oluşturan Sünniler ve Baasçılarla uzlaşmak için çaba harcamaya söz verdi, ama bu görüşmeler yoluyla yapılacak bir şey, hileler ve boş vaatlerle değil. Bush, BakerHamilton raporunun İran ve Suriye ile diyalog kurulması yönündeki önerilerini tamamen reddetti. Bush konuşmasında Suriye ve İran’a değinirken hayli sertti. Bu, bölgedeki gerilimi kesinlikle artıracak bir taktik. Bush’un yeni stratejisi ABD’nin Ortadoğu haritasını yeniden çizme isteğinden vazgeçmediğini gösteriyor... hem de bölge sakinlerinin canları pahasına. Filistin incir yaprağı Bush ve yeni muhafazakâr yardımcıları, yeni stratejilerinin çirkinliğini gizlemek için Filistin’i incir yaprağı olarak kullanıyor. Ama Washington yönetimi İsrailFilistin çatışmasına yönelik yeni fikirler geliştirmiş değil. Bush yönetimi hâlâ İsrail’in yanında yer alıyor ve bütün siyasi anlaşmazlıkları güç kullanarak çözmeyi düşünüyor. Bush yönetimi mezhep çatışmasını sona erdireceğine körüklüyor. Ve yönetim, Amerikan kamuoyu dahil herkesin desteğini işte bu yüzden kaybetti. Başkan Bush, Arap ülkelerine şantaj yapmayı deniyor. ABD’nin Irak’ta yenilgiye uğramasının bütün bölge ülkelerini tehlikeye atacağı uyarısında bulunuyor. Bölgenin Başkan George Bush’un yeni stratejisine vereceği tek yanıt, kendi sesini bulması ve Irak ve diğer bunalımlara karşı kendi stratejisini geliştirmesi olacaktır. Arap ülkeleri kendi çıkarlarını savunmalı ve Washington’ın bölücü planlarını bozmalıdır. Sonuç olarak, Irak’ı kana boğan ve kargaşaya sürükleyen bu yönetimdir. ABD’nin yeni stratejisi Irak’taki krizden kurtuluş yolunu göstermiyor. Tam tersi, Irak’ta ve bölgedeki durumu daha da kötüleştirme güvencesi veriyor. Başkan Bush kendi görüşlerine önem veriyor ve BakerHamilton raporunun önerilerini reddetmeye hakkı var. Ama dünyanın geri kalanı onun istediklerini yapmak zorunda değil. Bizim kendi çıkarlarımız var ve ABD’nin akılsızlıklarına karşı çıkmanın tam zamanıdır. (El Ahram, Başyazı, 1824 Ocak, No: 828, Mısır) İngilizceden çeviren: İrem Sağlamer SICAKLIK CAN YAKACAK Avrupa’nın, başta Yunanistan, İspanya ve İtalya gibi güneydeki ülkelerinde, yazların “dayanılmaz bir biçimde sıcak” olacağı, İngiltere ve Kuzey Avrupa’da ise, yazın kuraklık ve seller, kışın ise fırtınaların yaşanacağına işaret ediliyor. İklim konularında araştırmaların yapıldığı Hadley Merkezi’nin araştırma ekibi başı Richard Betts de, “Önümüzdeki 10 yıl hayati önem taşıyor. Bu on yılda karbon emisyonlarında ciddi azalmaları sağlamalıyız. O zamandan sonra işler çok zorlaşacak” dedi. CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle