18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 OCAK 2007 CUMARTESİ 2 ERZURUM, geçen haftaya kadar, bazıları 3 bin metreyi aşan Dumlu, Palandöken, Allahüekber gibi yüce dağların, 2 bin metre yükseklikte yaylaların, aylarca erimeyen karların, zaman zaman 30’lara kadar inen ayazların, Emir Saltuk Kümbeti ve Çifte Minareli Medrese gibi eski yüzyıllardan kalma yapıtların, Dadaş kültürünün, Nenehatun efsanelerinin, Milli Mücadele’ye ideolojik yönünü veren kongrenin ve nihayet Anadolu’daki yükseköğrenim kurumlarının çoğuna analık etmiş muazzam Atatürk Üniversitesi’nin diyarıydı. Ama geçen haftadan beri, 2011 Üniversitelerarası Kış Olimpiyatları’nın yapılacağı kentin de adıdır. Belki, her yıl haşin ikliminin koşullarına aylarca katlanan insanlarına sunulmuş bir dayanıklılık ödülü olarak. Gerçekten, olimpiyatların oraya alınmasına karar verildiği sırada başka aday kentler kardan yoksun günler yaşarken, Erzurum her zamanki gibi bembeyaz bir görüntü vermekteydi. u ödülün değerini bilmek gerekir. Yalnız kente kazandıracağı yeni OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Bir Kentin Değeri spor tesisleri, otellere ve çarşılara doluşacak konuk kafileleri ve günlerce dünyanın dört köşesinde duyulacak adı açısından değil, çok daha önemli bir başka açıdan da. Bütün sporlar herkesten çok gençlerin işidir, ama unutmayalım ki, kış sporları nedense hepsinden daha çok gürbüzlük ve dayanıklılık ister gibi bir izlenim verir hep. Dolayısıyla, daha yıllarca aynı sporu yapacak üniversiteli bir gençlik kitlesinin Erzurum’a gelmesi demek, çok uzun bir süre için o kent adının anılarda kalması ve uyanık çevrelerin dillerinde dolaşması demektir. Bundan daha etkileyici ve çağdaş bir tanıtım fırsatı düşünülebilir mi? rzurum’un şimdiki tesisleri elbet böyle bir fırsatın iyi değerlendirilmesi için yeterli sayılamaz. Sadece B E konaklama olanakları bakımından değil, ulaşıma daha uygun teleferik ve yol ulaşımının sağlanması, teleski olanaklarının artırılması, lokanta niteliklerinin geliştirilmesi gibi hedefler açısından da. Bunlar düşünülünce, dört yıllık hazırlık için şu aşamada sözü edilen yatırım rakamları yetersiz kalabilir. Hâlâ doğru dürüst kullanılamayan bir futbol stadyumu için milyarlar harcamış olan Milli Olimpiyat Komitesi’nin bu kez boynunun borcudur Erzurum olayında tutuk davranmamak. Bereket, Erzurum, gönüllü çalışmayla hiç yoktan harika hizmetler veren bir Güneş Vakfı’nı yaratmış Alpaslan Ceylan gibi bilim ve kültür adamlarının da kentidir. Üniversitelerarası Kış Olimpiyatları, Erzurum insanlarının, herkesçe bilinen mertliklerinden öteye, çok değerli başka niteliklere de sahip olduğunu dünyaya göstermek için kolay bulunmaz bir nimettir. [email protected] Üreticinin Bitmeyen Çilesi PENCERE İsmail ÇETİNKAYA M anisa’nın Sarıgöl ilçesinde oturan yakın bir arkadaşımın oğlunun düğün törenine katılmak için İzmir’den çıktım yola. Alaşehir’e doğru sağlı sollu üzüm bağları gözüme takılıyor... Üç ay önce yemyeşil olan bu bağlar, ocakla birlikte sarı, kahve ve kızıla bürünmüş... Törende çok sayıda üreticiyle dertleşme olanağı buldum. Ayaküstü sohbet ediyoruz... Soruyorum, “Durumunuz nedir” diye? Başlıyorlar anlatmaya: “Hayvancılık yapıyoruz, emeğimizin karşılığını alamıyoruz. Arazilerimizde ancak kendimizi idare edecek kadar mahsul oluyor. Sebze üretemiyoruz, çünkü suyumuz yok. İçme suyunu bile zor buluyoruz. Cebimizde bir bardak çay içecek kadar bile paramız yok, yoksullaştık. Traktörlerimizin depolarına mazot alamadık, depolar kurudu. Tütüne kota geldi. Üzümün fiyatı bu yıl 250 YKr’ye kadar indi. Perişan olduk.” Arazilerinde ne yetiştirdiklerini soruyorum. Zeytin, erik, kayısı, elma gibi ağaçlar yetiştirdiklerini söylüyorlar. İzmir’in Kiraz ilçesinden bazı tanıdıklar da gelmiş törene. Sıkıntıları aynı... Onlar anlatırken 1970’li yılları anımsadım... O yıllarda arazilerin çoğu elma, kiraz, erik, armut, zeytinle doluydu.. hayvancılık vardı. Köylüler geçimini bunlardan sağlardı. 19851995 yılları arasında tütünün tavan yapmasıyla birlikte arazilerdeki yetişmiş meyve ağaçları, sahipleri tarafından tek tek yok edildi, “tütün yetiştirelim’’ diye. Ancak tütüne gelen kota, işleri değiştirdi. Daha sonra üzümün düşük fiyattan satılması köylüyü perişan etti. Köylüyü, dar gelirliyi bu duruma getirenler kim? Seçim zamanı iktidara gelmek için meydanlarda “Benim köylüm, çiftçim, dar gelirlim.. sizin sorunlarınızı biliyoruz, en kısa zamanda sorunlarınızı çözeceğiz’’ diye nutuk atanlar. Bizleri yönetmeye talip olan, iktidara geldiklerinde verdikleri sözleri unutan, Ankara’da koltuk dolduran yöneticiler. Bu yıl mayısta cumhurbaşkanlığı seçimleri, kasımda genel seçimler var. Şimdi yine üreticinin, esnafın, dar gelirlinin karşısına oy istemek için çıkacaklar. Şimdi; köylüsü, genci, esnafı, işçisi, memuru ve dar gelirlisinin hesap sorma zamanı... Beş yıl boyunca çektikleri sıkıntının hesabını sandıkta arama zamanı... Uygarlıklar Buluşması... Yarın saat 20.30’da AKM (Atatürk Kültür Merkezi) Büyük Salonu’nda dostlarla buluşuyoruz... Niçin?.. Başyazarımız Nadir Nadi’yi birlikte anmak, düşünmek, duyumsamak için... Zaman ne çabuk geçiyor!.. 1991’de yitirmiştik Nadir Bey’i, şaka değil, on beş yıl olmuş; zaman göz açıp kapayıncaya dek hızla akmış; 20’nci yüzyılı bitirmiş, 21’inci yüzyıldan altı seneyi geride bırakmışız... ? Kara ya da demiryolunda nerede olduğumuzu bilip kavramak için tek boyut bize yeter... Denizde iki boyut gerekli; enlem ve boylamı saptayıp söylemeden bir geminin nerede olduğunu bilmek olanaksızdır... Havada, uçakta iki boyut yetmez, üçüncü boyut, yükseklik de işin içine giriyor... Bir süreden beri insan nerede olduğunu, nerede yaşadığını saptamak için dördüncü boyuta da gereksinme duymaya başladı... Dördüncü boyutun adı ne: Zaman!.. ? Zamanı yeterince algılamadan sanki şaşkın, eksik, bilinçsiz, boşluktaymışız gibi bir duyguya kapılmak doğaldır; Nadir Nadi’yi de zamanın, öteki adıyla ‘tarih’in kapsamına oturtmadan anlayabilmek olanaksız... Nadir Nadi, Mozart ile dosttu... Mozart 18’inci yüzyılda yaşamıştı... Nadir Nadi 20’nci yüzyılda... Dördüncü boyutta buluşmuşlardı... ? Yunus Nadi bilindiği gibi Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul’dan kaçıyor, Ankara’ya geliyor, Mustafa Kemal Paşa hareketine katılıyor... Ülke düşman işgali altında kan ağlıyor; ama, Yunus Nadi oğlu Nadir’i elinden tutuyor, Sovyet Elçiliği’ne götürüyor, sefaret kâtibi Rus’a diyor ki: Buna keman öğret!.. Nadir Nadi bu anısını arada bir gülümseyerek yinelerdi... ? Anlamı neydi bu küçük anının?.. Aradan zaman geçecek, Nadir Nadi gözlerini 1991’de kapayacak, Amerikalı Profesör Samuel P. Huntington 1993’te ünlü “Uygarlıklar Çatışması”na ilişkin incelemesini yayımlayacak, ‘Dördüncü Boyut Zaman’ içinde olayın anlamı en çarpıcı biçimde ortaya çıkacaktır... ? Başta İngiltere olmak üzere emperyalist işgalcilere karşı savaşmak üzere Anadolu’ya kaçan Yunus Nadi en zor ve çetin harp ve direniş koşullarında bile oğluna Batı müziği dersleri verdiriyordu... Emperyalizme karşı savaşta uygarlığa karşı barışı vurgulayan bu davranış, Nadir Bey ile Mozart dostluğunun anlamını vurgulamakla kalmaz, Cumhuriyet gazetesinin felsefesini de en somut biçimde gözler önüne serer... ? Samuel P. Huntington’un pek meşhur kitabının adı: “Uygarlıklar Çatışması”dır... Oysa uygarlıklar çatışmazlar... Çatışırlarsa, gerçek uygarlığın adına layık olamazlar... Nadir Nadi ile Amadeus Mozart arasındaki dostluk, emperyalizme karşı Milli Kurtuluş Savaşımızın başkenti Ankara’da tohumlanmıştır... Yarın Nadir Nadi’yi anmak için toplandığımızda, bugün Türkiye’yi saran kara bulutları dağıtmak yolundaki istencimizi bir kez daha dile getirmek fırsatını bulacağız... Batı’nın uygarlığıyla dostuz.. Emperyalizmine karşıyız.. Bilincimiz bu konuda saydamdır... Cumhuriyet bu saydam bilincin fikir gazetesidir... Nadir Nadi, tüm yaşamında bu saydam bilincin başyazarı oldu... Yarın Başyazarımızı saygı, sevgi ve ‘Dostu Mozart’la birlikte anacağız... T.C. İLAN ANKARA 2. AİLE MAHKEMESİ’NDEN İLAN ESAS NO: 2005/565 Davacı Matanat Köklü vekili tarafından, davalı Hacı Köklü aleyhine açılan boşanma davasının, yapılan açık yargılamasında verilen karar uyarınca, Davalı Hacı Köklü’nün yapılan bütün araştırmalara rağmen, tebligat adresinin bulunamaması nedeniyle, dava dilekçesi ve duruşma günü ilanen tebliğ edilmiştir. Mahkememizin 27.04.2006 tarih 2005/565 esas 2006/450 karar sayılı kararı ile davanın kabulü ile Matanat Köklü ile Hacı Köklü’nün TMK.’nin 166/1 Maddesi uyarınca, boşanmalarına karar verilmiş olmakla, işbu karar özeti HUMK’nin 509. Maddesi uyarınca tebliğ yerine geçerli olmak üzere İLANEN TEBLİĞ olunur. 23.05.2006 (Basın: 2230) CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle