Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 OCAK 2007 CUMARTESİ 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Bartholomeos, ekümenik patrik olarak davet edildi, AKP hükümeti yalnızca ‘izledi’ Bayrak Tartışması Bir dostum, her dış geziden dönüşünde yakınırdı: Ne zaman gurbet ellerden dönsem, vatana kavuşmanın sevincini yaşamaya başlamışken hep canımı sıkan bir şeyle karşılaşıyorum. Yılbaşı ve bayram tatilinden geldiğimde havaalanından eve dönerken sahil yolunda gördüm bayraklı afişleri. Tayyip Bey, son zamanlarda yükselen ulusalcı duygulara seslenmek için, bütün ilan levhalarına “Kurban olam ayına yıldızına” yazılı bayraklı resimlerini koydurmuştu. O anda neler hissettiğimi anlatmam güç. Yadırgadım desem, yadırgamadım. Çünkü Türkiye’de siyasetin nasıl yapıldığını, siyasetçinin her şeyi nasıl kullandığını, kutsalı nasıl amacına fütursuzca alet ettiğini artık biliyordum. Yine de tuhaf bir duygu kapladı içimi. “Bakalım, milleti inananlar ve inanmayanlar diye ortadan ikiye bölmeye çalışanların girişimleri daha nerelere varacak?” diye düşünürken Deniz Baykal çıktı sahneye, “bayram değil seyran değil” diyerek aldı sazı eline. Oysa bayramdı. Deniz Bey’in teşbihinde hata olmuştu. Doğrusu CHP Genel Başkanı, bir noktayı belirtirken biraz daha dikkatli ve düzeyli olmak zorundaydı ama yapamadı. Sonunda tartışma karşılıklı olarak pek de düzeyli olmayan bir biçimde sürdü. ??? Politikacının kutsal kavramları alabildiğine sömürmesine ne kadar karşı çıkarsak çıkalım, o bildiğini okuyacaktır. Önemli olan kamuoyunun bu oyuna gelmemesi. Onda da bu duyarlığın olduğunu söylemek mümkün değil. Türkiye’de ulusal devletin büyük bir tehlike altında olduğunu herkes biliyor ve söylüyor. Devletin resmi haber alma örgütünün başındaki kişi bile açık uyarıyı zorunlu görüyor. Küreselleşme, özellikle büyük patronun yeni düzenlemeler peşinde olduğu bölgemizde ulus devletleri ciddi biçimde tehdit etmektedir. Irak’ta iyi kötü var olan, sürdürülmeye çalışılan bir ulus devlet Amerikan müdahalesiyle yerle bir edilmiş, mezhep, tarikat, kabile, aşiret birimlerinin karmaşasından oluşan bir kaos yaratılmıştır. Hiç kimse, bu durumun ABD’nin yanlış hesaplarının sonucu olduğunu düşünmesin! Daha operasyon başlarken bunlar biliniyordu. Bölgenin yeni oluşumunun Türkiye’yi nasıl etkileyeceği de kimsenin meçhulü değil. Bu noktada bir gerçeği görmek gerek; ulus birimini gerçekten oluşturabilmiş devletler, Irak’a oranla daha az parçalanma tehdidi altındalar. Irak, yapısındaki bozukluktan dolayı kolayca çöküverdi. ??? Demek ki, tehdidi değerlendirirken dışarıdan çok içeri bakmakta yarar var. Türkiye bir süredir, ulus devletin ciddi tehdit altında olduğu bir dönemi yaşıyor. Bu politikanın baş mimarları, küreselleşmenin etkilerinden yararlanarak yollarına devam ediyorlar. Bir süredir, ülkemizde ulusa, kimliğimize, ekonomimize, varlıklarımıza yabancılaşma süreci içindeyiz. Bu konuda Ömer Dinçer’in Başbakanlık Müsteşarı koltuğunda oturduğu bir iktidardan şifa beklemenin anlamı yok. İçinde yaşadığımız dönemde, muhalefete büyük görevler düşüyor. Cumhuriyeti kurduğunu söyleyen CHP’nin bu kadar etkisiz, geniş kitlelerden böylesine kopuk bir şekilde işlevini yerine getirmesi beklenemez. AKP bugün her şeyiyle iflas bayrağını çekmiş olmasına, gerçek yüzünün ortaya çıkmış bulunmasına karşın hâlâ dilediği gibi at oynatabiliyorsa eğer, burada sorumluluk muhalefetindir. Bu girişimlere karşı, halkla bütünleşecek, onun sorunlarını dile getirerek onun önüne düşecek ve demokratik dinamizmi canlandıracak bir yapılanma, etkin politika şarttır. Yoksa, hatalı teşbihlerle, mahalle kahvesi tartışmaları düzeyiyle muhalefet yaparak, donmuş, taşlaşmış bir yapıyı değiştirmemekte direnerek ne bayrak korunabilir, ne ulusal birlik, ne de ulus devlet. Öymen: Hazin bir durum FIRAT KOZOK ANKARA AB Konseyi Parlamenter Meclisi’nin 22 Ocak’ta Fransa’nın Strasbourg kentinde gerçekleştireceği toplantıya Fener Rum Patriği Bartholomeos, “ekümenik patrik” olarak davet edildi. AKP hükümeti, “Lozan’ı delen” davete hiçbir tepki gösteremedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “Belli ki hiçbir hükümetin içine sindiremediği bu durumu AKP hükümeti içine sindiriyor. Bu hazin bir durumdur” dedi. AB Konseyi Parlamenter Meclisi, Lozan’daki hükümleri hiçe sayarak, Fener Rum Patriği Bartholomeos’u “ekümenik patrik” olarak tanımladı. Bartholomeos, Parlamenter Meclisi’nin 22 Ocak’taki toplantısına söz konusu sıfatla çağrıldı. Bartholomeos’un, toplantıda bir de konuşma yapması bekleniyor. AKP hükümeti ve Dışişleri Bakanlığı ise davete “göz yumarken”, konuyu “sumen altı etmeye” çalışıyor. Hükümetin, AB Konseyi’ne konuyla ilgili hiçbir uyarıda bulunmadığı belirtiliyor. ‘Mutlaka Türkiye tepki göstermeli’ Konuyu değerlendiren CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Lozan’da Türkiye’nin Patrikhane’nin ekümenik bir sıfat taşımasına itiraz ettiğini, hatta Türkiye’den çıkarılmasını istediğini anımsattı. Buna karşın dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un girişimleriyle kurumun hiçbir siyasi faaliyete katılmamak şartıyla Türkiye’de kaldığını belirten Öymen, bugüne kadar hiçbir hükümetin ekümenik sıfatını kabul etmediğinin altını çizdi. Öymen, buna karşın daha önce Papa’nın ziyareti sırasında ekümenik sıfatının yakıştırıldığı Bartholomeos’un şimdi de aynı sıfatla bir toplantıya çağrıldığını söyledi. Öymen, şunları kaydetti: “Buna mutlaka Türkiye’nin tepki göstermesi, tavır alması lazım. Sayın Dışişleri Bakanı’ndan hiçbir tepki görmedik. Belli ki artık hükümet bu durumu içine sindiriyor, bu hazin bir durumdur. Bunun düzeltilmesini isteyeceksiniz, ekümenik sıfatıyla davetine karşı olduğunuzu bildireceksiniz, bu sıfatı taşımayacak şekilde davet edilmesini isteye ceksiniz. Türkiye’nin millidini bir kuruluşunun bu şekilde çağırılamayacağını bildireceksiniz.” Öymen, konuyu soru önergesiyle Meclis gündemine de taşıdı. DYP Genel Başkan Yardımcısı Nüzhet Kandemir de Türkiye’nin iç hukuku açısından Patrikhane’yi ulusal kurum ve kuruluşlar çerçevesinde gördüğünü, ama uluslararası kurum ve kuruluşlar ile üçüncü ülkelerin, ekümenik tanımlama keyfiyetinin geçmişten bu yana var olduğunu söyledi. Kandemir, “Gerekli olan, Türk iç hukuku bağlamındaki statünün karşı tarafa hatırlatılmasıdır. Bunun ötesinde, onların davranışlarına engel olacak bir uluslararası yaptırım gücü maalesef mevcut değildir” diye konuştu. ABD BÜYÜKELÇİSİ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN EMNİYET ‘Operasyon kararı Türkiye’nin’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, sınır ötesi operasyon konusunda, her ülkenin yurttaşlarını terör eylemlerine karşı koruma hakkı olduğunu belirterek “Türkiye nerede, ne zaman ne yapacağına kendi karar verir” dedi. Wilson dün NTV’de katıldığı programda yeni Irak stratejisini değerlendirdi. “Irak’taki askeri gücün artırılmasıyla Irak’ın kuzeyinde PKK terörüne karşı kısa vadede bir adım atılıp atılmayacağının” sorulması üzerine Wilson, Türkiye ve ABD’nin bu konudaki görüşmelerinin devam edeceğini ifade etti. Wilson, Terörle Mücadele Özel Temsilcisi emekli Orgeneral Edip Başer’in, “Türk ordusunun, ABD’nin adım atmaması durumunda, Kuzey Irak’ta operasyon düzenleme hakkının bulunduğuna” ilişkin açıklamalarının anımsatılması üzerine, “Her devletin, halkını, her türlü saldırıya karşı korumak gibi bir yükümlülüğü vardır. Türkiye tabii ki bu bağlamda kendi kararlarını verecektir. Ne zaman, nerede ve nasıl bu görev ve yükümlülüğü yerine getireceğine tabii ki Türkiye karar verecektir” dedi. ‘MİT tarihe not düşmüştür’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan, MİT Müsteşarı Emre Taner’in kurumun 80. kuruluş yıldönümünde yaptığı ‘ulus devletin tehdit altında olduğuna’ ilişkin değerlendirmesiyle ‘tarihe not düştüğünü’ vurguladı. Haftalık basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan İsmail Çalışkan, bir gazetecinin, MİT Müsteşarı Emre Taner’in yaptığı açıklamayı Emniyet’in nasıl değerlendirdiğini sorması üzerine şunları söyledi: “Milli İstihbarat Teşkilatı, devletimizin en önemli kurumlarının başında gelir. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün de yoğun işbirliği içerisinde çalıştığı güzide bir kurumumuzdur. Sayın müsteşarımızın, MİT’in 80. kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı açıklama bir durum tespitidir. Kendileri yapmış olduğu açıklamalarıyla tarihe bir not düşmüştür. Bu açıklamayı değerlendirmek bizim sınırlarımızda değildir. Ayrıca o kuruma da bir saygısızlık olur. Zaten her şey açıktır.’’ Sabancı suikastı sanığı İsmail Akkol’un Yunanistan’da olduğuna dair haberleri anımsatan bir gazetecinin sorusuna Çalışkan, “Bu örgüte yönelik yapılan operasyonlarda elde edilen bilgiler gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde değerlendirilmektedir’’ dedi. Çalışkan, Akkol’un Yunanistan’da olduğunu da doğruladı. Kabahatler Kanunu çerçevesinde yapılan işlemler hakkında bilgi veren Çalışkan, 1 Ekim 2005 ile 30 Eylül 2006 tarihleri arasında polis sorumluluk bölgesinde 5 milyon 235 bin 499 YTL idari para cezası verildiğini bildirdi. Cezaların en çok Ankara’da uygulandığına dikkat çeken Çalışkan, en az cezanın da Şırnak’ta verildiğini açıkladı. Ankara’da Kabahatler Kanunu’na aykırı davranan kişilere 1 milyon 201 bin 220 YTL, İstanbul’da 531 bin 263 YTL, Konya’da 499 bin 21 YTL ceza uygulandığını belirten Çalışkan, Şırnak’ta 434, Batman’da 523, Siirt’te ise 1666 YTL ceza verildiğini vurguladı. Kadına yönelik şiddet olaylarının en uç noktasının töre ve namus cinayetleri olduğunu ifade eden Çalışkan, “Bu cinayetlerin önlenmesi, temel hak ve özgürlüklerin en üst seviyede güvence altına alınması, toplumsal huzur ve güven duygusunun artırılması ve ülkemizin çağdaş dünyada hak ettiği saygınlığı koruması bakımından gereklidir’’ diye konuştu. namikzafer@yahoo.com Karayalçın: 10 Aralık Hareketi’nin çağrısı iyi niyetli ama uygulama çok önemli Solda güçbirliğine SHP’den destek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 10 Aralık Hareketi’nin solda güçbirliği çağrısına SHP’den destek geldi. SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, 21 Ocak’ta küçük kurultayda bu konuyu değerlendireceklerini vurgularken, “Çağrı iyi niyetli ama önemli olan uygulama” dedi. 10 Aralık Hareketi, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler öncesinde bir kez daha solda birlik çağrısında bulundu. CHP’nin ittifak, bütünleşme formüllerine yanaşmaması nedeniyle, CHP dışındaki partilerin DSP çatısı altında işbirliği için formül arayışı hızlandı. DSP, SHP ve 10 Aralık Hareketi’nin güçbirliğini gerçekleştirmek için çeşitli temaslar yürütülüyor. SHP Küçük Kurultayı 21 Ocak günü toplanarak bu konudaki arayışları değerlendirecek. SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, “İllerde çok yoğun görüşmeler var. Sadece DSP ile SHP arasında değil, CHP’liler de bu görüşmelere katılıyor. Tabanda görüşme, tartışma süreci yaşanıyor” dedi. Karayalçın, 10 Aralık Hareketi temsilcilerinin değerlendirmelerini önemsediğini vurgularken “İl başkanlarının, örgütlerin değerlendirmeleri önemli. İlke olarak olumlu yaklaşıyoruz. İyi niyet ortaya konmuş, iyi niyetli bir girişim, iyi niyetli bir tahlil. Ben de aynı iyi niyetle yaklaşıyorum. Ama önemli olan uygulanması. Biz bu sözleri çok söyledik, zaman hızla akıp gidiyor. Bu tahlillere katılanlar, çağrıyı uygun bulanlar ellerine kalemi kâğıdı alıp masaya oturmalı” görüşünü dile getirdi. Karayalçın, yaptığı yazılı açıklamada da şu görüşleri kaydetti: “10 Aralık Hareketi’nin açıklamasını önemli ve olumlu buluyoruz. Hem tahlil, hem de bir çağrı olarak gördüğümüz bu açıklamada dile getirilen görüşler, aslında SHP’yi kuran siyasetçilerin yıllardan bu yana savundukları görüşlerle ve siyasi iddialarla örtüşmektedir. Hatta bunlar SHP’nin kuruluş gerekçeleridir. Aslında gerekliliği açık olan bir siyasi proje için 10 Aralık Haraketi’nin tahlil ve çağrılarını doğru bulanlar, taktikleri, stratejileri, güzel sözcükleri bir yana bırakarak daha fazla zaman yitirmeden gerekli süreci hemen başlatmalıdırlar.” asirmen?cumhuriyet.com.tr Şimşek’ten soru önergesi ? İstanbul Haber Servisi CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, Atatürk’e hakaret ettiği ileri sürülen Konya Milli Eğitim Müdürlüğü İlköğretim Müfettişi Etem Gürsu hakkında soruşturma açılıp açılmadığını sordu. Şimşek, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunduğu soru önergesinde, Gürsu’nun bir seminerde, “Derslerde öğrencilere ‘Atatürk kimdir?’ diye soruyorum. Onlar da ‘Atatürk bizi düşmandan kurtardı’ diyor. Atatürk beni kurtarmadı. Ben 55 yaşındayım. Ben doğmadan 20 yıl önce ölen biri beni nasıl kurtarır’’ diyerek Atatürk’e hakaret ettiğini anımsattı. Ağar’ın toplantısında gerginlik ? Yurt Haberleri Servisi Mersin’de partililerin katıldığı toplantıda konuşan DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın sözünü kesen bir partili, tartaklanarak toplantının yapıldığı salondan çıkarıldı. Sözünü kesen kişinin dışarı çıkarılmasının ardından konuşmasına devam eden Ağar, AKP’nin seçimden kaça kaça bugüne geldiğini belirterek “Kaçacakları en son tarih kasım ayıdır’’ dedi. Ağar akşam yapılan toplantıda ise dışarı çıkarılan partiliye mikrofon vererek sıkıntısını anlatmasına izin verdi. ABD Başkanı Bush’un Irak’ın işgalini sürdürmek amacıyla yeniden asker göndermeye karar vermesi, batağın içinden çıkılmaz hale geldiğini de gözler önüne serdi. Bush’un açıklamasından Türkiye’den ve Kerkük’ten hiç söz etmemesi de Ankara’da karamsar yorumları beraberinde getirdi. Abdullah Gül’ün “En büyük tehdit Irak” başlıklı yorumu, devlet içindeki genel eğilimi ifade ediyor. Önce şunu söyleyelim: Irak’ın ABD ve müttefikleri tarafından 2003 yılında işgal edilmesiyle Ortadoğu için felaket günleri başlamıştı. Bazıları, bizim bu senaryoda daha aktif yer almamız, ABD kuvvetlerine yataklık etmemiz gerektiğini söylediler. 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesinin her şeyi berbat edeceğini ifade ettiler. Türkiye, Irak’ın işgaline fiilen katılmadı. Bu sayede bu savaşın bir parçası olmadık. Bütün mazlum dünyayla bağımız da kopmamış oldu. Ancak yine Kürt Sorununa ABD Üzerinden Çözüm Aramak… Irak’ın işgalinin başından beri bir kesim, Kuzey Irak’a müdahale etmeyi savundu. Kuzey’den Irak’a girerek Kürt sorununa köklü çözüm üretebileceğimizi söylediler. ??? ABD böyle bir girişime izin vermedi. Zaten izin verseydi, başka büyük felaket senaryolarının parçası haline gelebilirdik. Dünyanın en güçlü ordusu Irak’ta şaşkınlık ve çaresizlik içindeyken, Türkiye’nin yabancı topraklara girip orada kalıcı çözümler üretmesi bir hayal değil miydi? Kuzey Irak’ta Kürtler yaşıyor. Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kürt’ün akrabası onlar. Türkiye’nin Kuzey Irak’a girip Kürtlerle çatışması nasıl bir sonuç yaratabilir? Kısa vadede düzenli bir ordunun bir yere girmesi mümkün olabilir… Asıl sorun girdikten sonra başlıyor, orada nasıl kalınacak? ABD tam da bunu yaşamadı mı? Irak’ı kısa sürede işgal etti, ciddi bir direnişle karşılaşmadı. Sonra ne oldu, geriye dönmesi çok zor olan bir bataklığın içine düştü. Bundan çıkarılacak bir ders yok mu? ??? Irak’taki belirsizlik ve kargaşa tabii ki Türkiye için ciddi bir tehdit potansiyeli taşıyor. Kontrolsüz silahlı örgütlerin, çevre ülkelere hangi zararları verebileceğini kestirmek çok zor. ElKaide geçen yıllarda İstanbul’daki büyük patlamaları Irak üzerinden gerçekleştirmedi mi? Son günlerdeki gelişmeleri, Kerkük’ün Kürtleştirildiği ve Türkiye’nin Kuzey Irak’a her an girebileceği haberleri eşliğinde düşününce, sorun yine asayiş boyutuna mı indirgendi, sorusunu ister istemez soruyoruz. Türkiye’nin içinde biriken bir güç, Kuzey Irak’a müdahale etmek gibi bir eğilimi sürekli içinde barındırıyor. Tabii bütün bu senaryolar, ABD’yi hesaba katarak, ABD’nin en azından onayını alarak düşünülebilir. Çünkü Kuzey Irak asıl olarak ABD’nin işgal bölgesi. Her ne kadar o bölgede asıl kontrolü Kürtler elinde tutsalar da orası ABD’nin hegemonya alanı içinde. Türkiye, ABD’yle olan ilişkisini sürekli Kuzey Irak’a müdahale üzerinden götürmek istiyor. Fırsatını bulduğu ve koşulları uygun gördüğü zaman müdahale edeceğini ilan ediyor. ??? Saddam’ın idamıyla Irak’ın geleceği iyice karardı. Irak bir bölünmeye doğru hızla yol alıyor. Şiiler, Kürtler ve Sünniler bu bölünmenin üç tarafını oluşturacaklar. Türkiye ne kadar zorlasa da Türkmenlerin, bağımsız bir topluluk olarak bu senaryoda fazla bir Davutoğlu’ndan açıklama ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Başmüşaviri Büyükelçi Ahmet Davutoğlu, gazetemizin önceki günkü sayısında, “Davutoğlu İsrail’e brifing verdi” başlığıyla yayımlanan ve İsrail Büyükelçisi Pinhas Avivi ile görüşmesini konu alan haberle ilgili yazılı açıklama yaptı. Davutoğlu, söz konusu görüşmenin Avivi’nin talebi üzerine gerçekleştiğini ve bir nezaket görüşmesi olduğunu bildirdi. Davutoğlu, “Bu nedenle Sayın Avivi’ye şahsım tarafından Lübnan ve Hizbullah konularında mesajlar iletildiği ve bilgi verildiği iddiası doğru değildir. Bu görüşme de çeşitli ülkelerin büyükelçileriyle dönem dönem yapmış olduğumuz rutin ziyaret ve kabuller kapsamındadır” dedi. yeri bulunmuyor. Çünkü Türkmenlerin çoğunluğu kendilerini Şiiler içinde tanımlıyorlar. Şiiler giderek İran’a yakınlaştılar. Sünniler Arap ülkelerine ve özellikle Suudi Arabistan’a. Geriye Kürtler kalıyor. Kürtlerin kendisine en yakın bulacağı ülke Türkiye. Onlar Arap değil, Şii de değil. Zaten ekonomik ve coğrafi ilişkiler Türkiye ile Kürtleri birbirine yakınlaştırıyor. Son dönemde Kuzey Irak’taki ekonomik canlanmanın bir ayağının da Türkiye olduğunu görüyoruz. Türkiye, Kürtlerle nasıl ilişki kuracağını ABD üzerinden değil, direkt planlasa, Irak’ın geleceği üzerinde Kürtlerle oturup konuşsa ve onların varlığını bir tehlike olarak görmek yerine, bu varlığı, Türkiye’nin enerjisiyle birleştirme siyasetini izlese acaba nasıl olur? Kıyamet senaryoları yerine, çözüm senaryolarına yönelmek acaba mümkün değil mi? CUMHURİYET 04 K