18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 OCAK 2007 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL ABD’nin Irak’ta kaos politikası Aslında bu ittifakın kurulması, ABD’nin korkulu rüyasıydı. ABD’nin Kürtlere verdiği destek, özellikle KerkükMusul petrol gelirinin önemli bir bölümünün Kürtlere bırakılması, ŞiiSünni beraberliğini IraklılıkAraplık ulusal bilincinde buluşturabilirdi. Ancak ABD’nin bu petrol gelirini Kürtlere bırakması zor görünüyor. Bu ayrıca ele alınması gereken hayati bir konu. PENCERE Beyaz Saray’dan Çankaya Ataması.. Kuzey Irak mı dedin?.. Akla ne geliyor?.. PKK!.. Bush Amcasının kolları kanatları altında geviş getiren terör örgütü PKK’nin işi gücü Güneydoğu Anadolu’da mayın döşemek... Ya bizim işimiz gücümüz ne?.. Mayın tuzaklarına düşerek şehit olan Mehmetçiklere cenaze töreni düzenlemek... ? Oysa Başkan Bush, terör örgütü PKK’yi temizlemek için işgali altında bulunan Kuzey Irak’ta Türkiye ile işbirliği yapsa bu sorun bitecek... Ama Bush anasının gözü!.. Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ise babasının gözü... İkisi de Türkiye’de AKP iktidarıyla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorlar!.. Oynanan oyun öylesine açık seçik, çarpıcı ve kaba ki bizim medyada durumu sözüm ona diplomatik dile tahvil etmek isteyenler gün geçtikçe gülünçleşiyorlar... ? Peki, Başkan Bush’un gücü nereden geliyor?.. AKP’den... AKP iktidarının yazgısı Bush yönetiminin elinde... Bush ‘adam’ı ister tuvaletin deliğine süpürür.. İster kullanır.. İster vezir eder.. İster rezil... Daha önümüzde biraz zaman var; ama, öyle görünüyor ki Başkan Bush adamı tuvaletin deliğine süpürmeyecek... Tepe tepe kullanacak.. Nerede?.. Çankaya’da mı?.. ? Adam ne diyor?.. Bekliyor.. Diyor ki: Herkes beklesin!.. Daha Çankaya adayımız belli değil... Neden belli değil?.. Çünkü bu kez Türkiye’de Cumhurbaşkanı adayının yazgısı Beyaz Saray’da saptanacak... ? Beyaz Saray.. Ve Çankaya.. Biri Amerika’nın Başkanlık Sarayı.. Öteki Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Köşkü.. Çankaya’ya çıkacak kişinin Beyaz Saray’da saptanması kaderin Atatürk Cumhuriyeti’ne oynadığı oyundur... Bu siyasi oyunun türü nedir?.. Komedi mi?.. Dram mı?.. ? Eğer Bush ‘adam’ı deliğe süpürmezse, ‘adam’ da Çankaya’ya Cumhurbaşkanı olarak çıkarsa çoktan satılmış kimileri diyecekler ki: Türkiye’de demokrasi var!.. Oysa seçmenin 4’te 1’inin oyuyla Meclis’in 3’te 2’sini ele geçiren partinin Cumhurbaşkanlığı seçimindeki oldubittisi Beyaz Saray’ın Çankaya atamasından başka bir şey değildir... ? Şimdilik gözler Beyaz Saray’da... Tuvaletin deliği açık... Sifon kolu bekliyor... Adam’ın yazgısını saptamak hiç de kolay değil... Belâyı Berzah ESKİLER, savuşturulması çok güç olan belalar için bu deyimi kullanırlarmış. “Berzah”, cehennem kadar sıkıntılı yer demek. Ölülerin ruhu kıyamete kadar orada kalırmış. ABD şimdi Irak’ta o durumda. Battıkça batıyor. Bush’un son planı, cehennemden çıkmak için bulunan çarenin, sıkıntılı yere büsbütün dalmak anlamına geldiğini göstermiyor mu? Suni “terör”ün en yoğun olduğu düşünülen Bağdat’a asker yığıp “alan savunması” yapılacakmış... Yani başkent mahalle mahalle temizlenip temizlenen alanlar elde tutulacak ve direnişçilerin eline bir daha geçmeleri önlenecekmiş. Kimileri bunun Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Güneydoğu’da PKK’yi temizlemek için başarıyla uyguladığı taktiğe benzetiyorlar ama, şu önemli farkı unutarak: Güneydoğu’da temizlenen alanlar, yerleşik mahalleler değil, kırsalın arazi parçalarıydı. O taktiği kentte uygulamak, sokak çatışmalarına çanak tutup aileleri perişan ederek yerli nüfusu büsbütün düşmanlığa itmek değil midir? Bush da, “zayiat”ın artacağını kabul ediyor. Ne var ki, işin içine “Irak ordusu”nu ve yerli güvenlik güçlerini sokmayı düşündüğü için, kayıpların daha çok Amerikalı olmayanlardan çıkacağını, dolayısıyla Amerika’daki tepkinin pek de korkulduğu kadar büyük olmayacağını hesaplıyordur herhalde. lan dışında sızan haberlere göre, Bağdat’taki bu temizlik için Kuzey’den Kürt peşmergeler de getirilecekmiş. Bush’un açıklamasındaki bir tümce ile bu haberi yan yana getirince ortaya çıkan görüntü hayli ilginçtir. “Türkiye ve Irak hükümetlerinin sınır sorunlarının çözümünde yardımcı olacağız” diyor Sayın Başkan. Bunun anlamı, “PKK’nin Kuzey Irak’tan çıkarılmasına biz karışmayacağız. Zaten, teröristlerin Amerikan işgali altındaki Irak’ta saklanıp Türkiye’de adam öldürmeleri gibi bir sorun yok, iki ülke arasında birtakım sınır sorunları var; onları da Ankara hükümeti ile Bağdat’taki kukla yönetim baş başa vererek çözerler” demek değildir de nedir bu? on çeyrek yüzyıl boyunca gelip geçmiş bütün Türk hükümetlerinin içtenlikli uyarılarını dinlemeden Saddam Irak’ına saldırıp başını belaya sokmuş bir müttefikin bu davranışı gerçekten ibret vericidir. Her gün bu ülkenin gençlerinden birikisini şehit edenlerin kendi işgali altındaki topraklarda cirit atmasına ve kendi depolarından araklanmış ya da verilmiş mayınları yollara döşeyip elektronik araçlarla patlatmasına göz yummak yetmiyormuş gibi, bir de böylesine “alay edici” bir ifade kullanmak koca ABD Başkanı’na yakışıyor mu? Bizim dilimizdeki “yaraya tuz ekmek” deyimi bu duruma tam uymuyor; ama Sayın Başkan kendi dilindeki “yaraya hakaret eklemek” sözünü bilmeyecek kadar da mı densizdir? Dr. Vakur KAYADOR B P S [email protected] aşta petrol olmak üzere doğal enerji kaynakları yüz yılı aşkın bir süredir vazgeçilmez öneme sahip. Önümüzdeki çeyrek, hatta belki de yarım yüz yıl daha bu durumun değişmeyeceği anlaşılıyor. Dünyanın petrol deposu olan Ortadoğu’nun yazgısı da on yıllardır petrol karası gibi kararıyor, bu coğrafyanın insanları bir türlü huzura kavuşamıyorlar. Batılı emperyalist ülkeler bir an bile ellerini Ortadoğu’dan çekmiyorlar. 1914’te patlayan I. Dünya Savaşı’nın en öncelikli nedeni Osmanlı İmparatorluğu’nun petrol bölgelerine el koymaktı. Bu kanlı savaşın ardından Fransızlar ve İngilizler, Ortadoğu çöllerinde bastonlarıyla sınırlar çizerek yapay devletler oluşturmuşlardı. Fransızların kurduğu Suriye’de, nüfus çoğunluğunu Sünniler oluşturuyordu, ancak buraya Şii yönetim uygun görülmüştü. İngilizler ise Şiilerin çoğunlukta olduğu geniş bölgeye Sünni yönetimi getirmiş, buraya da Irak adı verilmişti. Bölgeyi karıştırma politikaları bu kadarla kalmamış, dünyanın en büyük petrol üreticisi olan Irak’ın petrolünü dünyaya sevk edeceği Basra Körfezi’ndeki küçük bölüm elinden alınmış, burada Kuveyt kurulmuştu. Suudi Arabistan ve güneyindeki Arap emirlikleri en gerici yönetimlere bırakılmış, ortaçağ karanlıklarına terk edilmişti. Bölge ülkelerinin birleşmesini engellemek için her şey yapılmıştı. Bir Arap birliği kurma yolunda en önemli adım, 1958’de Mısır ile Suriye’nin birleşmesi sonucu kurulan Birleşik Arap Cumhuriyetleri’ydi. Bu girişim 1961’de Suriye’de Baas yönetiminin darbeyle işbaşına gelmesi ile sona ermişti. II. Dünya Savaşı sonrasında ABDİngiltere ortaklığında Filistin topraklarında İsrail devleti kurulmuş, Batı’nın petrol çıkarlarının jandarmalığı bu ülkeye ihale edilmişti. Yalnız bir noktaya dikkat çekmekte yarar var. İsrail’in kurulduğu Palestin topraklarında yeterince petrol yoktu. Bu ülkenin petrol zengini olmaması nedensiz değildi. Batı kendi bağdaşıklarının/stratejik ortaklarının petrole sahip olma sını istemiyordu. Haklılıkları, Ortadoğu’da iki petrol ülkesi olan İran ve Irak’ın, ABD’nin başına açtıklarıyla doğrulanmıştı. Şimdilerde Orta Amerika’daki Chavez’in Venezuella’sı bunun yeni bir örneğiydi. 1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin desteğiyle güçlenen, Irak ve Suriye’de iktidara gelen Baas’çılar Batı’nın çıkarlarını tehdit etmeye başlamışlardı. Yaser Arafat önderliğindeki Filistinliler, El Fetih ile bir başka Batı muhalifi odağı oluşturuyordu. Ancak Batı tarafından bilinçli biçimde oluşturulan kaotik yapı güçlü bir Arap direnişini engellemekteydi. Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan’la Arap Emirlikleri, ABD yanlısı yönetimlerle kontrol edilirken Irak ve Suriye mezhepsel ve etnik çekişmelerle uğraşıyordu. Ayrıca 1970’lerin ortalarında ABD Dışişleri Bakanı Kissinger öncülüğünde, Sovyetler Birliği’ni güneyden kuşatmak amacıyla kurulmaya başlayan silahlı örgütler, İslami kimlikleriyle bu karmaşık yapının diğer aktörleri olmuşlardı. Başlıcaları Mısır’da Müslüman Kardeşler, Lüb nan’da Hizbullah, Filistin’de Hamas olan bu örgütlerin zamanla bumerang etkisi yaratarak, ABD için ciddi sorunlar yarattıklarını eklemek gerekiyor. Fazlasıyla provokasyon kokan 11 Eylül 2001’deki ikiz kuleler saldırısının ardından PaxAmerikana projesini başlatan ABD daha sonra bunu BOP (Büyük Ortadoğu Projesi), GOP (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) olarak adlandırmıştı. İlk durak Ekim 2001’de Afganistan’dı ve bu harekâtla kendi elleriyle iktidara taşıdığı Şeriatçı Taliban’ı yine kendisi devirmişti… Nisan 2003’te Irak saldırısı başladığında, ABD’nin iki temel amacı vardı: İlki Irak’ı üçe bölerek Kürt devletinin ilanını sağlamak, ikincisi 2006 sonbaharında ABD Genelkurmay dergisinde yayımlanan “Parçalanmış Ülkeler Haritası”nı hayata geçirmeye başlamaktı... Bu haritadan en olumsuz etkilenecek ülkeler Türkiye, İran ve Suriye olacaktı. Çünkü ilan edilmesi tasarlanan Kürt devletinin bu ülkeler üzerinden kuzeye genişlemesi ve Karadeniz’in doğusuna kadar uzanması düşünülmekteydi. Daha sonra Gürcistan, Ermenistan, belkiAzerbaycan, Afganistan halkalarıyla zincir tamamlanacaktı. Böylelikle bugün rakibi durumunda olan, ileride hasımı konumuna gelebilecek Avrupa ile 2020’lerin en büyük ekonomik gücü olarak değerlendirilen Çin Halk Cumhuriyeti’ni enerji kaynaklarından uzak tutulabilecekti. Bu bağlamda Irak, ABD için ilk basamaktı. Irak daha önce Saddam Hüseyin başkanlığında ABD’ye çok değerli hizmetler vermişti.(!) Ortadoğu’da ABD için sorun haline gelen İran’la 1980’den 1988’e kadar savaşmış, 1990’da yine ABD’nin tuzağına düşerek Körfez Savaşı’nı başlatmış, sonuçta kuzeyde Kürt devletinin oluşacağı ortamı yaratmıştı… Bütün bunlara karşın Baas kültürü Irak’ta antiemperyalist, antisiyonist, antiAmerikancı bir toplum yaratmıştı. Güçlü or dusu ve Arap ülkeleri arasında en fazla üniversite mezununa sahip bilinçli nüfusuyla İsrail için önemli tehdit unsuruna dönüşmüştü. ABD saldırıları başladığında Irak deyim yerindeyse yamalı bohça gibiydi. Kuzeyde Kürtler beklendiği üzere ABD’yi coşkuyla karşılayıp desteklemişlerdi. Türkmenler sahipsizlikleri nedeniyle kolları kanatları kırık haldeydi… Güney’deki Şiilerin önemli bir bölümü Sistani önderliğinde, savaşın sonunda Irak’ın egemen gücü olacaklarını hesaplıyor, ABD’ye direnmeyi gereksiz buluyorlardı. Mukteda el Sadr yanlısı İslamcı Şiiler ise ABD’ye karşı koyuyorlardı… Saddam yanlısı eski Baasçılarca Sünniler ABD’ye tam anlamıyla kök söktürüyorlardı… Bu koşullarda Mukteda el Sadr yandaşı Şiilerle Sünnilerin ittifakı makul görünüyordu. Ancak Saddam ile Sadr arasındaki kan davası bu dayanışmayı engellemekteydi. Aslında bu ittifakın kurulması, ABD’nin korkulu rüyasıydı. ABD’nin Kürtlere verdiği destek, özellikle KerkükMusul petrol gelirinin önemli bir bölümünün Kürtlere bırakılması, ŞiiSünni beraberliğini IraklılıkAraplık ulusal bilincinde buluşturabilirdi. Ancak ABD’nin bu petrol gelirini Kürtlere bırakması zor görünüyor. Bu ayrıca ele alınması gereken hayati bir konu. Saddam Hüseyin’in 30 Aralık 2006 günü bayram arifesinde Sünnileri tahrik edecek biçimde idam edilmesi asla rastlantı değildi. Üstelik idam kararını Kürt Cumhurbaşkanı Talabani’nin değil, Şii Başbakan Maliki’nin imzalaması ve Şii cellatların infaz esnasındaki kaba davranışları, bunun bir ABD provokasyonu olduğunu göstermekteydi. Amaç SünniŞii gerginliğini artırmaktan başka bir şey değildi. ABD, İngiliz ve Fransız ustalarından “bölparçalayönet” politikalarını acımasızca ve ustalıkla iyi öğrenmişe benziyor. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle