23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 OCAK 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 THY’nin taşıdığı külçe altınlar kaybolmuş... “Deve yapmış olmasınlar!” BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Afiş Metin Sezgin: “Bayramlık afişleri Güneydoğu’ya asamamışlar. ‘Kurban olam tekkesine, şıhına’ yazsaydı sorun olmazdı!” Ya ğ m u r E k i m İncirlik’e ABD filosu gelmiş. Gitmiş miydi? Ceket Tarık Emre: “Milli Görüş gömleğini çıkarttığını söylüyor ama Avrupa’nın hasta adamı Osmanlı’nın ceketini bir türlü çıkartamıyor.” AZİZ Nesin’in oğlu Ali Nesin taşıdığı sorumluluğun gereğini yerine getirerek kamuoyunu bilgilendirdi: “Tahmin edersiniz ki çocuklarımızın büyük bir kısmı vakfa psikolojik sorunlu olarak, hatta kimileyin travmalı geliyor. Kimi taciz geçirmiş, kimi taciz görmüş oluyor. Beslenme ve eğitim sorunları da had safhada oluyor. Toplam 46 çocuk için 20’den fazla maaşlı çalışanımız, 10’dan fazla gönüllümüz var. Aylık giderimiz 40 ile 60 milyar arasında değişiyor. Gerek bize gerek benzer kurumlara gelen çocukların birçoğu birer saatli bomba gibidir. Bu bombayı tesirsiz kılmak, en azından potansiyel yıkıcı enerjiyi olumlu bir yönde kanalize etmek gerekir. Yüzde 1 patlama olasılığı olan binlerce bombadan birinin patlama olasılığı elbette oldukça yüksektir. Neyse ki Nesin Vakfı’nda Nesin Vakfı’ndan böyle bir bomba patlamamıştır. Ama günün birinde olabilir. Kamuya yanlış yansıyan olaydaki bulgularımı da paylaşmak istiyorum. Kesinlikle tecavüz söz konusu değildir. Eğer bir taciz söz konusuysa, 1012 yaşlarında, ergenliğe henüz erişmemiş bir çocuk ne kadar taciz edebilirse o kadar taciz söz konusudur. 19 yaşındaki delikanlılarımızdan biri, bence ancak annesiz büyümenin neden olabileceği patolojik bir ruh haliyle 14 yaşındaki bir kızımıza aşık olmuştur. Bu delikanlı diğer iki delikanlıya iftira atmıştır. İftirayı atan delikanlımız olayların bu boyuta ulaşacağını tahmin edememiş ve yaptıklarının sonuçlarına katlanacak cesareti olmadığından şu anda izini kaybettirmiştir. Bir ihtimal bu iftiraya kanan, ama bana kalırsa Nesin Vakfı’nın adından yararlanarak ünlenmek isteyen bir anne vardır. Bu anne, üç kız çocuğunu vakfa verdikten altı ay sonra iş değiştirmiş ve vakfa son model otomobille gelmeye başlamıştır. Televizyon dizilerinde ve reklamlarda oynadığı bana verilen bilgiler arasındadır. Olayların akışı, bütün bunların çok önceden bir televizyon kanalı tarafından planlandığını göstermektedir. Ayrıca çocuğunun tecavüze uğradığını iddia eden annenin soğukkanlılığı ve sinema yeteneği de akıllara durgunluk verecek seviyededir. Herhangi bir olayı örtbas etme niyetinde olmadığımızı Nesin Vakfı’nın tüm çalışanları adına ve Nesin Vakfı’nı yaşatmak için yaşamını 180 derece değiştirmiş biri olarak kendi adıma kamuoyuna duyururum.” Orhan Pamuk İleride Nâzım Olabilir mi? Nâzım’ın kendisi kırmızıdır, Orhan Pamuk’un romanı. Nâzım özgürlük ve aşkın savaşçısıdır. Pamuk, soyadı gibi tüyden, pamuktan şeylerin nesircisi. Nâzım toprağı yara yara gün ışığına çıkma kavgası vermiştir. Şanssız bir dönemin akıllı ışığıdır. Pamuk, “cilalı imaj devrinin” imitasyon kahramanı. Pamuk, Cumhuriyet’e saldırmak için Nâzım’ın arkasına sığınmış. Ya da kendine yapılan haksız saldırılara örnek diye Nâzım’la özdeşleşme çabası ise yersiz bir çiğliktir. Orhan Pamuk’tan akılda ne kalır bilmem ama gençlik var oldukça, dilimiz Türkçe kaldıkça, Nâzım bu ülkenin batmayan güneşi gibi hep pırıl pırıl yaşayacaktır. Ona zulmeden güdük, akılsız yöneticilerin hiçbiri akılda bile kalmayacaktır.. Cumhuriyet gazetesinin 12 Temmuz 1951 tarihli sayısı, Cumhuriyet’in 55 yıllık ayıbı olarak tarihte yerini almıştır. Nâzım’a yapılan her saldırıda olduğu gibi onu da kınıyorum. Ancak Cumhuriyet 1961’den bu yana hep Nâzım’a sahip çıkmıştır. Bunu da unutmamak gerek. Bu coğrafyada bir kavgaya tutuştun mu, başına gelecekleri bileceksin. İnancın ve senden başka kimsen olmadığını da bileceksin. Aydınlarımızın acımasız yalnızlığını anlıyorum. Ancak Orhan Veli ile Nâzım’ı karıştırmam. “Her koyun kendi bacağından asılır” diye Türk atasözü var. Teşbihte hata olmaz, affınıza sığınarak bir fıkra: SESSİZ SEDASIZ (!) Antalya yerel gazetelerinde sıkıntı AKP’Lİ Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in icraatını eleştiren yerel gazete Beyaz Akdeniz’e koyduğu ambargo üzerine, tepkisiz kalmakla suçlanan Antalya Gazeteciler Cemiyet Başkanı Mevlüt Yeni aradı. Mevlüt Yeni, göreve 1.5 ay önce geldiklerini ve ambargo konusunda cemiyet yönetimine sözlü ya da yazılı bir bilgi verilmediğini belirterek, “Konuyu iletselerdi cemiyet olarak gereken duyarlılığı gösterirdik” dedi. Yeni, Beyaz Akdeniz gazetesinin sahibinin, Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin önceki yönetiminde ikinci başkan olarak görev yaptığını anımsatarak, “Benzer olaylar geçmişte yaşanmış ve fakat cemiyetimiz ne yazık ki tepkisiz kalmıştı” şeklinde konuştu. Antalya’da 22 yerel gazete olduğunu ve bunların ayakta kalmak için büyük mücadele verdiğini de söyleyen Mevlüt Yeni, bu arada bir özeleştiride bulundu: “Bu mücadele içinde bazı gazetelerin iş ve siyaset çevrelerine abonelik ve reklam baskısı yaptığını, bu ilişkiler sırasında zaman zaman meslek ahlakına uymayan davranışlar yaşandığını duyuyoruz. Cemiyet yönetimi olarak bu tür söylentilere son vermek için yerel gazetelerimizi okurla buluşturmayı amaçlıyoruz. Bunun için ulusal gazete giren her eve bir de yerel gazete girmesi için kampanya başlatmayı planlıyoruz.” Umarız başarılı olur ve Türkiye’ye örnek gösterilir. Erol İşisağ: “Bir günlüğüne gazete genel yayın müdürü olan Orhan Pamuk, 23 Nisan’da da Başbakan olmalıdır!” Günübirlik Işık İşgüden: “Yıllardır işe gelmeden maaş alan diplomata suç duyurusu yapılmış. Niye suç olsun ki. Kaç yıldır dış siyasetimiz baş sallamak üzerine yapılanmadı mı?” Sallama ??? Günlerden bir gün Eminönü kaymakamı hakkında rüşvet iddiaları ayyuka çıkar. Padişah duyar, kazaskeri teftişe gönderir. Kazasker atlı arabasıyla gelir Sultanahmet Meydanı’na, tam duracakken at ürker, araba kaçar, inmek üzere olan kazaskerin kılıcı tekere takılır; kılıç eciş bücüş olur. Kazasker: “Fatih’in dedeme armağanıydı, ya bu kılıcı düzeltirsin ya da...” Kaymakam kılıcı kaptığı gibi doğru Kapalıçarşı’ya gider. Bakar, eder bir sürü zanaatkâr, nafile. Neyse birisi der ki: “Çarşıda, son tonozun altında Agop Usta var, belki ondan bir çare bulursun.” Kaymakam bir koşu bulur Agop Usta’yı: “Bu kılıcı düzelt.” Agop, alır bakar, tartar eliyle, eline vurur, kılıç narin bir işçilikten çıkmış. Agop: “Düzeltirim, ancak 25 mecidiye alırım.” “Olur” der kaymakam. Hemen çarşı esnafından salma yapar, 25 mecidiye toplar getirir. Agop alır parayı, sonra kılıcı tekrar gözden geçirir. Sonra başlar kılıcı kalçasına vurmaya, iki bir yana, üç bir yana, dört öbür yana.... bakar düzelmiş. Kınına sokar, verir kaymakama. Kaymakam; “Ne yaptın ki bu kadar para istiyorsun, vermem parayı” der. Agop işlemi yeniden yapar, kılıç yine eciş bücüş olur. Kılıcı kapan kaymakam doğru eve gider. Soyunur. Başlar kılıcı kalçalarına vurmaya... Vurdukça kılıç eciş bücüş olur. Düzelmek yerine iyice eğrilir. Sabahın kör saatinde, kaymakam elinde kılıç, dayanır Agop’un kapısına: “Aman bre, ben ettim sen etme!..” Agop parayı alır, götürür saklar. Sonra döner dükkâna, alır kılıcı, tekrar başlar işleme. Üç bir yana, dört bir yana, iki öbür yana, kılıcı düzeltir. Bakar eliyle, gözüyle tartar, kınına takar, verir kaymakama. Kaymakam mutlu, ağzı kulağında gidecek. Agop çevirir kaymakamı, “Ula bir saniye, sana bir de ücretsiz bir şey verecem” der. Kaymakam, “Ne ola ki?” der gülümseyerek. Agop, “Aklında olsun der, her popo kılıç düzeltmez!” gurbuzcapan@eksev.org.tr/Faks: 0212 672 71 71 Siyasi Kadrolaşma Tartışmaları Prof. Dr. NUR SERTER İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Siyasi kadrolaşma AKP iktidarı ile birlikte Türkiye gündemine oturmuş ve eğitimden sağlığa, devletin tüm kurumlarında Türk siyasi yaşamında eşi benzeri görülmemiş bir kadrolaşma örneği yaşanmıştır. AKP iktidarı, büyük bir umursamazlık içinde sürdürdüğü kadrolaşma hareketinde geri adım atmamakta direnmiş, hatta son günlerde bu gerçeği adeta kabul ederek “ben yaptımsa, sen de yaptın” anlayışına sığınıp, CHP’yi de geçmişte kadrolaşma yapmakla suçlamayı, bir savunma olarak benimsemiş görünmektedir. Bu suçlama, “kadrolaşma”nın ne olduğu ya da ne olmadığı konusunun tartışılmasını zorunlu kılmaktadır. ??? Kadrolaşma, bir iktidar partisinin kendisine siyasi rant sağlamak amacına yönelik olarak; eğitim düzeyi, mesleki formasyon, deneyim ve bilgi birikimini dikkate almaksızın, uygun olmayan özellikteki kişileri, uygun olmayan makamlara atayarak, siyasi bir arka bahçe yaratma girişimidir. Kadrolaşmanın amacı, devlet bürokrasisinde önemli makamların ele geçirilerek, yönetme erkinin kendi siyasi yandaşlarına haksız çıkar sağlamak amacı ile hak ve eşitlik ilkelerinden uzak olarak kullanılmasıdır. Ancak “ılımlı İslam ideolojisi”nin Türk siyasetine girişi ile birlikte, laik cumhuriyete, Atatürk ilke ve devrimlerine bakış açısı da kadrolaşma hareketinin önemli öğelerinden biri olanak ortaya çıkmıştır. Laik cumhuriyetle kavgalı olan iktidarlar, siyasi kadrolaşmayı antilaik bir cephenin oluşturulması ve karşıdevrim provaları için kullanmaya başlamışlardır. CHP , çok partili yaşama geçilmesinden bu yana, tek başına iktidar olamadığına göre, başbakanın bu suçlamasının tek partili döneme yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Daha açık bir anlatımla Başbakan, Atatürk ve İnönü dönemlerinde “siyasi kadrolaşma” yapıldığını, siyasi yaşamımızda alışık olmadığımız ve olmayı da kesinlikle istemediğimiz bir üslupla “kaşarlı kadrolaşma” terimi ile ifade etmektedir. Atatürk ve İnönü dönemlerinde, cumhuriyet rejimine sahip çıkacak, çağdaş düşünceyi, laikliği, Atatürk ilke ve devrimlerini benimsemiş kadrolarla yola çıkıldığı elbette doğrudur. Saltanatı deviren, hilafete son veren, iç ve dış düşmanlara karşı verdiği kurtuluş savaşı ile tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve onu çağdaş ilke ve devrimlerle yeniden yapılandıran büyük Atatürk ve İnönü’nün devleti şeriatçı, hilafetçi, saltanatçı ya da mandacılara teslim etmesi düşünülebilir miydi? Ancak 21. yy’da Türkiye’yi yönetenler ve Kemalizmi Türkiye için bir ayak bağı olarak görenler, Atatürkçü düşünceye sahip çıkanların devlette görev almasını bir “kadrolaşma” olarak değerlendirebilmektedirler. Atatürkçü kadrolaşma olur mu? Atatürkçülük Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini ortaya koyan ilke ve esaslar bütünüdür. TC Anayasası ve tüm yasalar, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında hazırlanmıştır. Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkanları marjinal bir siyasi grup olarak değerlendirmek, Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluş felsefesini inkar etmekle eşanlamlıdır. Türkiye’de devleti yönetenler “taraf olmak” zorundadır... Atatürk ilke ve devrimlerinden, laik, demokratik cumhuriyetten, bilimin tek yol gösterici olduğundan yana taraf... Milletvekili olurken ettikleri yemin bunu zorunlu kılmaktadır. Türkiye’de yargı kurumları “taraf olmak” zorundadır. Çünkü çağdaş, objektif, laik hukuk sistemini kendilerine miras bırakan Atatürk’ten, onun ilke ve devrimlerinin korunup yaşatılmasından yana taraf olmak, bağımsız yargıya sahip çıkmanın önkoşuludur. ??? Türkiye’de üniversiteler “taraf olmak” zorundadır. 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’nın kendilerine yüklediği, “Atatürkçü düşünceyi benimsemiş çağdaş bir gençlik” yetiştirme görevini yerine getirebilmek için... Geleceğimizi laik, demokratik cumhuriyete sahip çıkacak kuşaklara emanet edebilmek için, bilimin yol göstericiliğinde ilerleyebilmek için... Türkiye’de Cumhurbaşkanı da “taraf olmak” zorundadır. Anayasanın 104. maddesine göre “devletin başı olan, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eden”, “Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına” yemin ederek göreve başlayan Cumhurbaşkanının, ettiği yemine inanan, inandığını yaşamı ile kanıtlayan, ulusu laikantilaik ayırımcılığına sürüklememiş ve güven veren özellikler taşıyan bir kişi olması bir beklenti değil, bir zorunluluktur. Atatürkçü düşünceden yana “taraf olmak” bir ayırımcılık değil, özgürlüğe, bağımsızlığa, çağdaşlaşmaya, refaha giden yolda buluşmak ve ulusal birlik içinde, ulusal çıkarlar için tehditlere karşı tek vücut olarak karşı koymaktır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Ocak www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Atatürkçi1 çeği, noelyıldızı” gibi adlar 2 da verilen süs 3 çiçeği. 2/ Bursa’nın İnegöl 4 ilçesinde bir 5 kaplıca... Ser 6 best meslek 7 adamlarını içinde topla 8 yan resmi bir 9 lik. 3/ Bir no1 2 3 4 5 6 7 8 9 ta... Geçim. 4/ İs1 K OC A B A Ş I kambilde bir kâğıt... T A R T Bir takvim türü. 5/ 2 E K İ P R Bir dine, görüşe ya 3 M U R A B U T da örgüte aşırı bir 4 A M O R O F O B İ K L E A K tutkuyla bağlı olan 5 N E F A T A R O kişi. 6/ Doğu Kara 6 K L A T deniz dağlarının 7 E V İ T A yüksek kesimlerinde 8 Ş A L A T İ N A yaygın geçici kırsal 9 N E Y İ MA J yerleşme tipi... Aritmetikte bir kuvvetin derecesini veren sayı... Bir nota. 7/ Bir ay adı... Ankara’nın Kızılcahamam ilçesinde bir kaplıca. 8/ Halojenler grubunun dördüncü ametali olan element... Tavana yakın küçük pencere. 9/ Kendini beğenme, bencillik. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Müzikte “çokseslilik” anlamında kullanılan terim. 2/ İnce dantel... Şık, lüks ve gösterişli giyim tarzı. 3/ Hollanda’nın plaka imi... Kokulu tohumu hamur işlerinde ve rakıcılıkta kullanılan bitki. 4/ Baklavaya benzer bir hamur tatlısı... Soyundan gelinen kimse. 5/ Yunan abecesinde bir harf... Gece. 6/ “Süsen” de denilen bir süs bitkisi... Boru sesi. 7/ Eskimiş, yıpranmış giysi... Düz, ince ve yassı taş. 8/ Yaradılan ilk insan... Ördeğe benzer bir su kuşu. 9/ Eskiden arkeoloji anlamında kullanılan sözcük. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle