14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Eski RTÜK Başkanı Nuri Kayış, görev süresi boyunca tanık olduğu şeriatçı pervasızlığı kitaplaştırdı GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘Burası irtica FM’ GÜLŞAH DURAK ‘Komşunun Bahçesini Sulamak’ Geçen hafta, bir demografik krizden söz etmiştim. Bu kez, bir başka demografik krize değineceğim. Geçen 20 yılda, dünyada, ama en çok Çin ve Hindistan gibi yükselen güçlerin ülkelerinde, toplam nüfus içinde kadınların payı hızla azalmaya başlamış. Bu, gelecek 10 yıl içinde, özellikle yükselmekte, yükselirken de enerji, su ve gıda kaynakları açısından bir ‘‘yaşam alanı’’ sorunuyla karşılaşmakta olan ülkelerde, sayıları hızla artan, bekâr, evlenme olasılığı çok düşük, genç ve çoğu kez işsiz ya da düşük ücretle çalışmak zorunda kalan, huzursuz, cinsel olarak tatminsiz bir genç erkek nüfusun oluşması demek: Patlamaya, kışkırtılarak savaşlara yönlendirilmeye hazır bir libido enerjisi... Eski Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Sedat Nuri Kayış, ‘‘Burası İrtica FM’’ adlı kitabında terör örgütlerinin özel radyo televizyon kanallarını nasıl propaganda aracı olarak kullandığına dikkat çekiyor. 20002002 yılları arasında RTÜK Başkanı olarak görev yapan Nuri Kayış, Birharf Yayınevi’nden çıkan kitabında, Üst Kurul tarafından takibe alınan radyo ve televizyonlardaki ‘‘irtica, bölücülük ve şiddet’’ içeren bölümlerin çözümlerini bire bir yayımlıyor. Kitabının giriş bölümünde Türkiye’deki 1500 radyo ve televizyondan 160’ı hakkında irticai ve bölücü yayın yaptığı gerekçesiyle rapor hazırlandığına dikkat çeken Kayış, yeni yasayla birlikte RTÜK’ün uyarılarının yeter ? 20002002 yılları arasında RTÜK Başkanı olarak görev yapan Kayış, kitabında radyo ve televizyonlardaki ‘‘irtica, bölücülük ve şiddet’’ içeren bölümlerin çözümlerini bire bir yayımlıyor. Kayış, özellikle irticai radyolardaki laiklik ve Cumhuriyete yönelik pervasız yayınları, cihat çağrılarını örneklerle okuyucunun yüzüne vuruyor. siz kalmasından yakınıyor. Kayış, özellikle kitabının ilk bölümünü oluşturan ‘‘İrtica FM’’de şaşırtıcı örnekler sıralıyor: ise çatışmalarda ölen askerlerin ve polislerin ‘‘şehit’’ sayılamayacağı iddia edilerek ‘‘Her ikisi de Kuran’a ve İslama savaş açmış olan TC ve PKK, özbeöz İslami ve Kurani bir kavram olan şehit kavramını böyle sorumsuzca ve hiç utanmadan, yüzleri kızarmadan kullanırken dayandıkları mantık nedir acaba?’’ deniyor. su yırtılır, apış arası açılır, olmaz... Biraz bol olacak, arkasını örtecek. Erkeğin de tesettürü var.’’ Nur’da da ‘‘Eğer gerçekten nifak hastalığı içinde olmak istemiyorsak münafık ve kâfirlere karşı şiddetli cihat yapmamamız lazım’’ mesajı veriliyor. Çarşafa çağrı Ankara’daki Arifan Radyo’da türbana karşı çıkmak cihat nedeni olarak açıklanırken, İstanbul’daki Özel FM de kadınlara çarşaf giymeleri çağrısı yapıyor. ‘Bulduğunuz yerde katledin’ İstanbul’daki Dolunay FM’deki bir programda ise sunucu, okuduğu şiirle aleni cihat çağrısı yapıyor. Bursa’daki Bizim Çağrı FM’de de benzer çağrılar yineleniyor: ‘‘Rabbimiz, onları bulduğunuz yerde katledin, sizi dinimizden alıkoymak için her türlü fitneyi ortaya atan kâfirleri bulduğunuz yerde öldürün, diyor.’’ İstanbul’da yayın yapan Radyo Doğal denge yeni bozuldu Bir Hint atasözüne göre, ‘‘Kız çocuk sahibi olmak komşunun bahçesini sulamaya benzermiş’’; bir Çin atasözüne göre de ‘‘başkasının tarlasını sürmeye’’... Ataerkil toplumlarda kız çocuğun ikinci sınıf insan, ailesine yük olarak görülmesinde şaşılacak bir şey yok. Ancak, ağustos ayında yayımlanan iki çalışmanın (Jedidah Purdy, ‘‘Yeni Biyopolitik’’, Democracy, Yaz 2006 ve Isabelle Attané, ‘‘Erkek çocuk tercih ediliyor, kız çocuklar düşürülüyor’’ Le Monde Diplomatique, Ağustos, 2006) gösterdiği gibi, kız ve erkek çocuk doğumları arasındaki tarihsel, doğal denge 1980’lere, kimi bölgelerde 1990’ların ortasına kadar bozulmadan gelebilmiş. Diğer bir deyişle tarihte, ataerkil toplumlarda tercih erkek çocuktan yana olmakla birlikte, kız çocuklarını yok etmeye yönelik sistemli bir girişime rastlanmıyor. Öyleyse, ilk kez, Nobel ödüllü Hintli ekonomist Amaratya Sen’in 1990’da ışık tuttuğu gibi kız nüfusunun hızla gerileyerek, dünyada, doğal denge durumuna kıyasla 100 milyon kız çocuğu açığı oluşmasının arkasındaki esas dinamik, ataerkil toplumsal özelliklerden kaynaklanmıyor. Nitekim, ataerkillikte hiç kimseden geri kalmayan Müslüman topluluklarda kız ve erkek çocuklar arasındaki doğal denge son yirmi yılda dahi bozulmadan bugüne kadar korunagelmiş. Bu doğal dengenin hızla bozulma nedenlerini, ataerkilliğe ek olarak devreye giren başka etkenlerde aramak gerekiyor. Doğal dengenin bozulduğu dönemle, bölgelere bakınca karşımıza, ilk önce, hamileliğin daha başındayken çocuğun cinsiyetini saptamaya olanak veren teknolojilerin yaygınlaşması, kolay erişilen ucuz olanaklar yaratması çıkıyor. Böylece ‘‘bazı’’ ataerkil toplumlarda aileler kız çocuklarını daha doğmadan imha etme olanağı buluyor; evlenme yaşına kadar bakacakları, sonra da ailenin servetinin bir kısmıyla birlikte bir başka aileye devredecekleri bir kız çocuk yetiştirmekten kurtuluyorlar. Ancak bu da yeterli bir açıklama değil. Çünkü bu teknolojiye herkesten önce sahip olan Batı toplumlarında böyle bir uygulama pek görülmüyor, doğal denge korunmaya devam ediliyor. Rusya, Ukrayna ve Türkiye, İran, genelde Müslüman toplumlarda da öyle. ‘Ben radikal yobazım’ Van’da yayın yapan Seher FM’de ‘‘Velhasıl arkadaşım, bir ben mürteciyim/ Ben bir gerici, çağdışı, ben bir radikal yobazım/.... Peki yatalak değilsen hâlâ ne bekliyorsun/ Ben daha ölmedim diye şöyle bir haykır/ Haykır da hayatının laik kelepçesini kır...’’ dizeleri geçen bir şiir okunuyor. Konya’dan yayın yapan Sezgi FM’de Kadının görevi kocasına hizmet Kütahya’daki yerel televizyon kanalı Kanal 43’teki bir programda, erkeğin sekreterinin sadece erkek olabileceği, kadının tek görevinin ise kocasına hizmet etmek ve çocuklarına bakmak olduğu anlatılıyor. Moral FM’de yayımlanan bir programda, dini programların en merak uyandıran konulardan ‘‘cinler’’ tartışılırken, uzman olduğu iddia edilen kişinin ‘‘Cinler vejetaryenlere daha çok musallat olur’’ şeklindeki açıklamaları dehşet uyandırıyor. Kanal 7’deki bir programda ise bu konuda kitap yazdığı belirtilen ‘Atıf Hoca’, ‘‘Yeryüzünde cinden adım atacak yer yoktur, insanlar cinlerle evlenebilir’’ gibi hiçbir bilimsel temele dayanmayan açıklamalarda bulunuyor. ‘Erkeğin de tesettürü var’ Ankara’da yayın yapan Akra FM’de ‘‘erkek tesettürü’’ adı altında şu yorumlar yapılıyor: ‘‘Pantolonla namaz kıldın mı popo ÖZKAN BERAAT ETTİ ‘Özgürlük abartmayı içerebilir’ ? Gazeteci Tuncay Özkan hakkında açılan davadaki beraat kararını onayan Yargıtay Ceza Genel Kurulu, ‘‘Kabul edilmelidir ki; basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir’’ dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Ceza Genel Kurulu, basın özgürlüğünün belli ölçülerde abartmaya hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerdiğine işaret ederek, gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler ‘‘polemik’’ niteliğinde olsa da nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde bu ifadelerin, asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini vurguladı. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’a ‘‘görevinden dolayı basın yolu ile adiyen tahkir’’ suçundan gazeteci Tuncay Özkan aleyhine açılan davadaki kararında, basın özgürlüğüne ilişkin tespitlerde de bulundu. Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Özkan’ın beraatına karar verdikten sonra, hüküm Tantan’ın vekilleri tarafından temyiz edildi ve dosya Yargıtay 4. Ceza Dairesi’ne gitti. Daire, yetersiz gerekçeyle beraat kararı verildiğine işaret ederek, yerel mahkemenin kararını bozdu. Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu, yerel mahkemenin beraat kararını oyçokluğu ile onadı. Yazı dizisinin bütününün değerlendirme dışı bırakılarak, içerisinden bazı sözcükler tek tek alınmak ve bu sözcüklere olumsuz anlamları açısından bakılmak suretiyle sonuca varılamayacağı belirtilen kararda, basın özgürlüğüne yönelik şu tespitlere yer verildi: ‘‘Yargılama konusu haber ve yorum metinlerindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Esasen, eleştirinin sert bir üslupla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki; basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler ‘polemik’ niteliğinde olsa da nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez. Kaldı ki; kamu görevinde bulunan veya talip olanların, diğerlerine oranla daha sert eleştirilere muhatap olması da doğal karşılanmalıdır.’’ Atatürk’e ağır eleştiriler Kahramanmaraş’ta yayın yapan Yunus FM’de yayımlanan bir programda ise Atatürk ve İsmet İnönü’ye ağır eleştiriler yöneltiliyor. Bu dönemde Müslümanlara zulüm yapıldığı, şapka takmayanların idam edildiği öne sürülüyor. Nuri Kayış, kitabının ‘‘Burası Bölücü FM’’ adlı ikinci bölümünde ise PKK’nin müzik kanallarında ekranın altından sürekli geçen mesaj bölümlerini kullanarak nasıl propaganda yaptığını anlatıyor. ‘‘Burası Şiddet FM’’ adlı üçüncü bölümde de Kayış, RTÜK’ün takibine takılan şiddet içerikli yayınlardan örnekler veriyor. ‘‘Kurtlar Vadisi’’ dizisi ve sabah saatlerinde yayımlanan kadın programlarından örnekler anlatırken sosyolog ve iletişim uzmanlarının araştırma sonuçlarına da yer veren Kayış, bu tür programların özellikle çocukların ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekiyor. Büyük Taarruz Afyon’da kutlanacak Şişli Beledediye Başkanı Mustafa Sarıgül, emperyalist güçlere karşı başlatılan Büyük Taarruz’un 84. yıldönümünde binlerce yurttaşı taarruzun başladığı Afyon’a götürecek. 26 Ağustos’ta Afyon’da gerçekleşecek kutlamaya binlerce yurttaşın Kuvayı Milliye’nin sembolü kalpaklarla katılacağını belirten Sarıgül, ‘‘26 Ağustos’ta Kocatepe’de Lazıyla, Kürdüyle, Çerkeziyle, Alevisiyle, Sünnisiyle yan yana, omuz omuza nasıl savaştıysak, ulusal birlik ve beraberliğimiz için bugün de aynı anlayışla hareket etmeliyiz’’ dedi. Temel etken hızlı metalaşma Bu hızlı bozulmanın yaşandığı ülkelere ve döneme daha yakından bakınca, karşımıza, 1980’lerin ortasından itibaren Hindistan; tarımda özel toprak mülkiyetine, piyasa ekonomisine dönüşle birlikte Çin; 1990’ların ortasından bu yana, SSCB çöktükten sonra, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Vietnam, Güney Kore, Endonezya, Tayland çıkıyor. Çin otuz yıl önce kadın erkek eşitliğinin en şiddetle savunulduğu, uygulandığı ülkeydi. Şimdi kadın erkek dengesinin en hızla bozulduğu ülkelerin başında geliyor. Güney Kore, Endonezya ve Tayland 1980’lerde metalaşmanın zaten ileri düzeyde geliştiği ülkelerdi. Öyleyse, demografik kriz neden 1990’ların ikinci yarısında ortaya çıktı? Bu sorunun cevabını da Asya krizinin yıkıcı etkilerinde aramak gerekiyor. Şimdi bunların hepsini bir araya koyunca, hızlı metalaşmaya bağlı olarak insanlar arası ilişkilerin, vatandaşlar arası, bir topluluğun üyeleri arasındaki ilişkilerden hızla meta sahipleri, tüketiciler arasındaki ilişkilere dönüşmesi, genel çıkar gözeten planlamanın gözden düşmesi, yerini piyasa reflekslerine bırakması, toplumsal, kamusal çıkar düzeyinin yıkılmasını hızlandırdı. Gittikçe ağırlaşan ekonomik koşullarda yalnızca kendini düşünen, ataerkil ideolojinin de etkisinde yaşayan erkeklerin elinde, doğacak çocuğun cinsiyetini öğrenme olanağı geçince de, karşımıza, adeta Amin Maalouf’un ‘‘bir türün toptan intiharı’’ dediği bu tehlikeli karışım çıktı. Özetle, ‘‘küreselleşme’’ döneminde, ekonomik liberalizmin yayılmasından kaynaklanan ve bireyciliği körükleyen hızlı metalaşma ve teknoloji, ataerkillikle birleşince ekonomik, jeopolitik, ekolojik kriz eğilimlerine bir de demografik kriz eğilimi eklenmiş oldu. ergin.yildizoglu?gmail.com Mumcu, 64. doğum gününde anıldı Anma töreninde konuşan um:ag Yayın Yönetmeni Tüleylioğlu, ‘Yitirdiğimiz tüm aydınlarımızı unutmadığımızı ve unutturmayacağımızı bundan sonra da hep birlikte göstereceğiz’ dedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bombalı saldırı sonucu yitirdiğimiz gazetemiz yazarı Uğur Mumcu, 64. doğum gününde Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki gömütü başında anıldı. Törene, Çankaya Belediyesi Başkan Vekili Yılmaz Şahin, CHP Ankara İl Sekreteri Sait Beyhan Çıngı, CHP Yönetim Kurulu, CHP Kadın Kolları ve CHP Gençlik Kolları üyeleri ile Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) temsilcileri katıldı. um:ag Yayın Yönetmeni Orhan Tüleylioğlu yaptığı konuşmada, Uğur Mumcu’nun araştırmacı yanından söz ederek ‘‘Gazetecilik mesleğinin önderlerinden olan, yurttaki haksızlıkları, yolsuzlukları, kaçakçılıkları, cinayetleri tek tek sergileyen Mumcu, araştırdığı tüm yolsuzlukların gizli karanlık yanlarını adlarıyla açıkladı. Canını ortaya koyarak doğrular adına ölümüne savaştı. Bu, basın dünyamızda ilk kez görülen bir durumdu’’ dedi. Tüleylioğlu, şunları söyledi: ‘‘Uğur Mumcu ülke sorunlarının hiçbir düşünce yasağı olmadan tartışılmasını istiyordu. Tüm yazıları, araştırmacılığı yaşama biçimine dönüştürmüş bir aydının duyarlılığını yansıtıyordu. Bir devrim meşalesi gibi gericiliğin, tutuculuğun, sömürünün, yolsuzluğun ve cinayetlerin üstüne gitti. Uğur Mumcu, öldürüldüğü güne kadar bu ülkede yaşanan olayların perde arkasını, kamuoyundan saklanmaya çalışılan gerçekleri bütün belgeleriyle ortaya koyarak yılmadan ve usanmadan hepimizi düşündürtmeye, aydınlatmaya ve uyarmaya çalıştı. Yazılarında Ortadoğu’daki ‘yeni düzenin’ 12 Eylül öncesi ve sonrası ile Türkiye’de başladığını vurgulayan Mumcu, ABD’nin bölgeye iyice yerleşme planlarını, Ortadoğu’da oynadığı oyunları daha o zamanlarda görmüştü. Yitirdiğimiz tüm aydınlarımızı unutmadığımızı ve unutturmayacağımızı bundan sonra da hep birlikte göstereceğiz. Seni unutmadık, unutturmayacağız Uğur Mumcu. Doğum günün kutlu olsun yürekli gazeteci.’’ PKK EYLEMİ Eski Tunceli Barosu Başkanı Hüseyin Aygün, yörenin sorunlarını iyi bilen hukukçulardandır. Onun mektuplarını, değerlendirmelerini bazen bu köşede yayımlarım. Hüseyin Aygün, yeni Türk Ceza Kanunu’nda bir çarpıklığa dikkat çekiyor. Yörede bu çarpıklığın yol açtığı sorunları kamuoyunun dikkatine sunuyor. İşte Hüseyin Aygün’ün mektubu: ‘‘Yeni TCK’de yer alan, özellikle ‘örgüt suçları’ bölümü eski TCK’nin mantığının pek de değişmediğini göstermektedir. Eski TCK’ye göre örgüt üyeliği suçuna neticede 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası verilmekteydi. Cezanın yüksek ölçülerdeki tayini, çarpık ‘terörle mücadele’ anlayışının ve ‘soğuk savaş’ psikolojisinin bir ürünü ve ifadesiydi. Eski TCK’nin 169. maddesinde düzenlenen ‘örgüte yardımyataklık’ suçuna ise 3 yıl 9 ay hapis cezası veriliyordu. Yeni TCK ile isabetli şekilde örgüt üyeliğine abartılı ceza verilmesine son verilerek ceza miktarı neticede 6 yıl Ceza Kanunu’nda Bir Çarpıklık 3 ay hapse kadar indirilmiştir. Ancak örgüte yardımyataklık suçuna verilen ceza iki kat arttırılarak örgüt üyesine verilen ceza ile aynı düzeye getirilmiştir. (TCK m. 220 ve 314) Yasa koyucu, ağır suça verilen cezayı indirmiş; ancak aynı türdeki hafif suça verilen cezayı arttırarak mantık kurallarına aykırı davranmıştır.’’ ??? ‘‘Böylece ceza hukukunun en önemli prensiplerinden biri olan ‘orantılılık ilkesi’ rafa kaldırılmıştır. Orantılılık ilkesi, suç oluşturan ağır fiile ağır ceza, hafif fiile ise hafif ceza verilmesi anlamına gelir. Örgüt üyeliği gibi ağır bir suç ile örgüte yardım ve yataklık gibi hafif bir suça bir ve aynı cezanın tayini, orantılı yaklaşımın terk edildiğini gösterir. Bu durum, ‘adil cezalandırma’ anlayışına uygun düşmemektedir.’’ ‘‘Bu yaklaşım, cezalandırma ve adaletin temel amacı olan ‘ıslah etme’ yerine; ‘suça itme’ sonucunu doğurur. Zira, özellikle Doğu ve Güneydoğu’da milyonlarca köylünün başındaki en büyük tehdit ‘yardımyataklık suçu’dur. ‘Can güvenliği’ bulunmayan kırlık bölgelerde silahlı örgüt mensuplarına ‘ekmek vermek’ çaresiz köylüler açısından adeta kaçınılmaz bir davranıştır. Bu ‘suç’un sorumlusu ise esasen yurttaşını koruyamayan ‘güvenlik devleti’dir. Devletin sorumsuzluğuna ek olarak bir de köylüleri ağır cezalara çarptırmak ‘devlete güven duygusu’na zarar verir.’’ ‘‘TCK sistemine göre, suça öngörülen yaptırım açısından fiilin ağırlığının yanı sıra, failin tehlikeliliği de dikkate alınır. Yaptırımlar uygulanırken failin kişiliği, sosyal çevresi, suç ve suçlu ile ilişkileri ve diğer etkenler gözden uzak tutulamaz ve deyim uygunsa böylece suç ve ceza ‘bireyselleştirilmiş’ olur. Silahlı örgütün baskısı altında yardımyataklık eden köylüyle, elde silah örgüt saflarında yer alan militana aynı cezayı veren yeni TCK’deki düzenleme, ‘aynılaştırma’ mantığı ile hareket edildiğini göstermektedir. Bu durum, öteden beri bölge halkına ‘potansiyel suçlu’ olarak bakma alışkanlığına yasa koyucunun da kapılmaya başladığını göstermesi bakımından önemlidir.’’ ??? ‘‘Eski TCK ve kötü ünlü DGM’ler döneminde örgüte ekmek verene de, silah verene de, yazı yazana da, gözcülük yapana da 3 yıl 9 ay hapis cezası verilirdi. Yardım fiilinin niteliği, ağırlığı ve failin bireysel özellikleri göz önünde tutulmuyordu. Doğrusu yasa koyucu da yaptığı yasal düzenleme ile yargıcın elini kolunu bağlamış ve takdir hakkı bırakmamıştı. Bu durumun yeni TCK döneminde değişmediği görülmektedir. Şimdi yargıç, farklı ve çeşitli türde fiillere, ‘yardımyataklık’ başlığı altında 6 yıl 3 ay hapis cezası vermektedir. Ceza alanında çok söylenegelen ‘Kötü kanun bile iyi yargıcın elinde iyi kanuna dönüşür’ sözünü unutmamak gerekir. Faillerin kişiliklerine ve fiillerinin ağırlığına göre ceza tayini adil olanıdır. Dağ başında yaşayan köylüler ile şehirde yaşayan bireylerin koşulları aynı olmadığı gibi onlara yönelik cezai yaklaşımın farklı olması gerektiği de açıktır.’’ ‘‘Suç ve suçlu ile mücadelede ağır şekilde cezalandırma ve ezme değil; adalet ve hakkaniyet duygusuyla hareket edilmelidir. Ülkemizde özellikle kırsal bölgeler bakımından yardımyataklık suçu ve cezası yeniden tartışılmalıdır. 22 yıldan bu yana genel bir baskı ve tehdit havası altında yaşayan köylülere 6 yıl 3 ay hapis cezası gibi ağır cezalar verilmesinin yararı olmadığı artık görülmelidir.’’ Bitlis’te karakola taciz ateşi açıldı DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Bitlis’te PKK’lilerce jandarma ve polis karakollarına taciz ateşinde bulunuldu. Hakkâri’de ise dere yatağında meydana gelen patlama, güvenlik güçlerini alarma geçirdi. Bitlis Valisi Mevlüt Atbaş, BitlisDiyarbakır yolu Arıcılık mevkiinde bulunan jandarma ve polis noktalarına kimliği belirlenemeyen kişi ya da kişilerce taciz ateşi açıldığını açıkladı. Atbaş, dün gece saat 02.00 sıralarında Arıcılık mevkiinde nöbet tutan asker ve polislere taciz ateşi açıldığını belirterek ‘‘Polis ve jandarmamızın karşılık vermesi ile kaçan kişi ya da kişileri yakalamak için bölgede operasyonlar başlatılmıştır’’ dedi. Hakkâri’de de önceki gece saat 23.30 sıralarında Biçer Mahallesi’ndeki Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Tekser Konutları ile Gazi İlköğretim Okulu arkasından geçen dere yatağında belirlenemeyen bir cisim, büyük bir gürültüyle patladı. Olay sonrası şehrin değişik noktalarında yoğun güvenlik önlemleri alan polis ekipleri, HakkâriVan Karayolu’nda yol kontrolleri yaptı. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle