25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 2006 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yeniden Sosyal Demokrasi Yrd. Doç. Dr. Engin ÜNSAL Maltepe Üni. Hukuk Fak. Öğr. Üy. 990 yılından bu yana dünya siyaseti ve ekonomisi yeni bir sürece girdi. Sovyetler Birliği’nin dağılması, sosyalizmin yenilgisi olarak algılandı ve kapitalizm, çokuluslu şirketler aracılığı ile, sınır tanımayan liberal ekonomileri yeni dünya düzeninin temel dayanağı konumuna getirdi. Adına küreselleşme denilen bu yeni dalga sınırları ortadan kaldırdı, yeni kavramlar, yeni politikalar ve yeni teknolojilerle dünyayı dolaşmaya başladı. Küreselleşme, ulus devleti hedef alarak onu yok etme çabası sergileme girişimini başlattı. Geçmişte ulusal düzeyde yürütülen politikalardan beslenen ve güçlenen işçi sınıfı, bu yeni dalga karşısında gücünü yitiren ilk kesim oldu. Artık Avrupa Birliği’nin politikalarını politikacılar değil, çokuluslu şirketlerin kurmayları belirlemeye başladı. Bunun böyle olması doğaldı, çünkü ekonominin karar hızı ile siyasetin karar hızı farklılaştı. Ekonominin kurmayları daha hızlı karar alıp uygulama yeteneğine sahip olduğundan, toplumun geleceğini artık yavaş karar alan politikacılar değil, daha hızlı karar alan ekonomi belirlemektedir.. AB’nin bireyleri, istedikleri sosyal devleti yaratamayan siyasetçilere kuşku ile bakmakta ve ekonominin sosyal bir Avrupa yerine vahşi bir Avrupa yaratmaya çalışan kurmaylarından korkmaktadır. Böylesine karamsar bir görüntü veren küreselleşme ve vahşi kapitalizm karşısında sosyal demokrasi, gelecek için bir umut olarak güçlenmeye başlıyor. Temel yurttaşlık ve politik haklara dayanan sosyal demokrasi, sos PENCERE yönetimine katılımını ve yönetimde egemenliğini öne çıkarmaktadır. Liberal piyasa ekonomisi değil, ancak sosyal piyasa ekonomisi toplumsal ve ekonomik alanlarda yurttaşa söz hakkı tanıyan dayanışmacı sosyal devleti kurarak, bireysel özgürlükleri güvence altına alabilir ve demokratik yapıyı güçlendirebilir. Küreselleşme negatif bir olgudur. Ulus devletin düzenlemelerini ortadan kaldırmayı amaçlar. Ekonomik küreselleşme, ulusal sınırların kaldırılmasına yoğunlaşır. Küreselleşmenin aktörleri olan çokuluslu şirketler, siyasal denetimin dışına çıkmayı kolaylıkla başarır ve giderek siyasal gücü kendi denetimine alır. Bunun en belirgin örneği AKP hükümetinin CocaCola ve Pepsi Cola’nın baskısı ile ülkede ColaTurka’nın rekabetini önlemek için ColaTurka’ya verdiği 35 milyon YTL tutarındaki cezadır. Sosyal demokrasi, küreselleşmeyi yenmek için uygun modeller kurmak zorundadır. Bu modelin bireysel özgürlükleri ve toplumsal korumayı sağlayacak olan sosyal devlet ve sosyal piyasa olgusuna dayanması zorunludur. Ülkemizde sosyal demokrasinin uygun modellerini kurmak konusunda görev kimindir? Akla ilk gelen, bu konuda CHP’nin öncülük etmesidir, çünkü Atatürk CHP’yi kurarken bu partinin ulusun siyasal eğitiminde bir okul görevi üstlenmesini öngörmüştü (Vamık D. VolkanNorman Itzkowitz, Ölümsüz Atatürk, Bağlam Yayınları 3. bası, 2006, s.308). CHP bu görevi şimdi yerine getirebilir. Çıkaracağı bir sosyal demokrat araştırmalar dergisi, kuracağı bir sosyal demokrasi araştırma enstitüsü ile bireyin ekonomik, siyasal ve sosyal özgürlüğüne kavuşmasının önünü açabilir. İnanç Tazeleme ve Politika CUMHURBAŞKANLIĞI ve genel seçimler öncesinde kritik aylar yaşadığımızı bilmeyen yok. Cumhuriyetin yazgısını belirleyecek aylar bunlar. Cumhuriyetçi kesimde gereken yapılmazsa, gidiş geri dönülmesi olanaksız bir çığıra girebilir ve karanlık başlar. Ne yazık ki, bu kesim 2002 seçimleri sonrasında yaşadığı şaşkınlığa henüz son vermiş değildir. Merkez sağda da, solda da. Oysa AKP’nin tek başına yarattığı büyük tehlikeye yine aynı büyüklükte bir bloklaşmayla karşılık vermek gerekir. Ama, bu bloklaşmanın sağı ve solu da kapsayacak tek bir ‘‘cumhuriyetçi blok’’a dönüşmesi şimdilik hayaldir; olsa olsa, cumhuriyetçi sağda ve solda ayrı ayrı bütünleşmeler olabilir. O kadarı bile, daha sonra atılabilecek adımlar için önemli bir başarı sayılmalıdır. ağda, DYP ile ANAVATAN arasındaki ayrılık sürüyor. Hattâ, Mesut Yılmaz’ın yeniden politikaya soyunmasıyla birlikte ANAVATAN’da, olağanüstü büyüme şöyle dursun, yeni çatlamalar bile olabilir. Daha yakın bir olasılık, DYP ile MHP arasındaki uzaklığın daralması ve bir yakınlaşmanın ortaya çıkmasıdır. Ama, henüz kesin bir belirti yok ve öyle anlaşılıyor ki, her iki parti şanslarını ayrı ayrı denemek niyetindeler. Sola gelince, o kesimde ana muhalefet partisi ile seçime katılma hakkına sahip olan ve olmayan irili ufaklı öbür partiler arasındaki boyut farkı, değişik bir modelin denenmesini zorunlu kıldığı halde henüz bu konuya kafa yorma zahmetine bile katlanılmış değil. artileri bir yana bırakıp cumhuriyetçi kesimin oy kaynaklarına, yani seçmenlere ve onların bir kısmınca oluşturulan ‘‘sivil toplum örgütleri’’ne baktığınızda oradaki tablo da çok iç açıcı değildir. Zaman, daha çok ‘‘inanç tazeleme’’ etkinlikleriyle geçiyor: Atatürk’e bağlılık, Kemalist düşüncenin pekiştirilmesi, toplantılar, gösteriler, ‘‘etkinlik’’ler. Bunların siyaset alanına, yani iktidar mücadelesine aktarılması ise, aynı kesimin partilerine ‘‘Birleşin!’’ çağrısında bulunmak ve bu çağrıyı olur olmaz her vesileyle yinelemekten ibaret. Siyasallaşmak, partilere girip etkin biçimde çalışmak ve iktidar mücadelesinin bu ‘‘muntazam orduları’’nda görev almak yok; ‘‘inanç tazeleme etkinlikleri’’ yetiyor. Oysa, laik cumhuriyete karşıt kesim böyle bir tazelenmeye gereksinim duymuyor; onlar inançlarını ibadetleri ve yaşam tarzlarıyla her gün kendiliklerinden tazeledikleri için, vakitlerini daha çok siyasal mücadelenin pratik yönlerine, örgütlenmeye, insan kazanmaya, kazanılanlara ellerindeki maddi kaynaklarla yardım etmeye, kısacası seçim hazırlığına ayırabiliyorlar. Cumhuriyetçiler, inanç tazelemeye ayırdıkları vakti siyasal mücadele için örgütlenmeye ayırsalar, bu konjonktürde seçim kazanmaları işten değildir. 1 S P yal, ekonomik ve kültürel hakların geliştirilmesini öngörüyor. Sosyal pazar ekonomisi ile bağlantılı olarak, temel haklara dayalı bir sosyal devlet gerçekleştirmek istiyor (Thomas Meyer, Sosyal Demokrasinin Geleceği, SODEV Yayınları 2005, s.276). Sosyal demokrasi, küreselleşen dünyada politikayı küreselleştirmek istiyor. Küreselleşmenin tüm olumsuzluklarını temel haklara dayanan sosyal pazar ekonomisinin dengeleyebileceğine inanılıyor. Bunun için küresel demokrasinin gerçekleştirilmesi bir önkoşul olarak algılanıyor. Temel hakların tümünün güvence altına alınması, sosyal devleti yaratacak ekonomik koşulların yaratılması olgusu ancak sosyal demokrasinin çatısı altında gerçekleşebilecektir deniyor. Sonuç olarak küreselleşmenin zehrine karşılık sosyal demokrasinin bir panzehir olacağına inananların sayısı giderek artıyor. Piyasanın kendiliğinden oluşan kurallarının bireyin özgürleşmesine ve mutlu olmasına yetmediğini, küreselleşme deneyimi kanıtlamıştır. Bireyi, ancak katılım ve toplumsal dayanışmanın gerçekleştirilebildiği sosyal devletin mutlu kılacağı anlaşılmıştır. Bunu da ancak sosyal demokratik bir düzen sağlayabilir çünkü sosyal demokrasi, sosyal güvenlik, toplumsal katılım, ulusal gelirin adil dağılımı ve bireylerin yaşam şansından eşit pay aldığı bir siyaset anlayışıdır. İşte bu noktada adına küreselleşme denen ultraliberal demokrasi ile sosyal demokrasi çelişmekte ve çatışmaktadır. Küreselleşme plutokratik (varsılların yönettiği toplum) anlayışını yaşama geçirirken sosyal demokrasi bireyin toplum Müslümanın Tatlısu Papazları... Bir tür üçkâğıtçı tatlısu Müslümanları türedi; bunlar İslamı pazarlayıp politikada ve ticarette tövbe estağfurullah paraya, pula, iktidara tahvil ediyorlar; sonra da Kuranı Kerim adına konuşmaya cüret edip yalan söylemekten de utanmıyorlar... Bu üçkâğıtçılar Müslüman papazlığına soyunuyorlar... ? Bir kez İslamda Hıristiyanlıkta olduğu gibi ‘ruhban sınıfı’ yoktur... İmam okulunu okumuşla okumamış arasında fark da yoktur... İşte bu Müslüman papazları gazetelerine benim fotoğrafımı koyup yanına da başlık atmışlar: ‘‘ Tevbe et!..’’ ? Neden tövbe değil?.. Niçin ‘tevbe’?.. Çünkü Türkçesi tövbe.. Arapçası tevbe.. Gazeteci kılığındaki bu dinciler, Türkiye’ye de Türkçeye de düşmandırlar... ‘Tevbe’ edecekmişim... Müslümanın papazı bana din dersi vermeye, akıl öğretmeye kalkışıyor... Papazlığa soyunarak günah işliyor... ? Hacıbektaş’ta yaptığım bir konuşmada demişim ki: ‘‘ Türban insan haklarından değildir...’’ Evet, değildir... ‘İnsan Hakları Bildirisi’nde ne türban hakkı var, ne tesettür hakkı var; çünkü kadın erkek eşitliği insan olmanın birincil koşuludur... Kadın tesettüre katlandı mı, kendisini erkekle eşit saymıyor demektir... Vah ona!.. Ama, yeryüzünde tesettüre katlanan milyonlarca Müslüman kadın var... Yeryüzünde başı ve yüzü açık milyonlarca Müslüman kadın da var... Kadın özgürleşip kendisini erkekle eşit saydıkça tesettürü reddedecek... ? Müslüman papazları diyorlar ki: ‘‘ İlhan Selçuk’un sözü Kuran’dan kaynaklanan dini bir vecibenin (görevin) inkârıdır...’’ Yalan!.. Ben ne demişim: ‘‘ Türban insan haklarından değildir...’’ Bu sözün Kuranı Kerim’le bir ilişkisi yok!.. İnsan Hakları Bildirisi’nin bir gerçeğini dile getiriyor... Ama, hepimizin hayatında Kuranı Kerim şeriatıyla bağıntısı olan nice yaşam kuralı geçerlidir.. En çarpıcı olan birkaçını yazayım: Müslüman kadın mirasta erkeğe düşenin yarısını alır.. Erkek ‘boş ol’ dedi mi evlilik biter.. Hırsızın eli kesilir.. Bizim Müslüman papazları bu kurallara boş veriyorlar; İslam şeriatına sırtlarını döndükleri için büyük günah işliyorlar... Tövbe değil, tevbe etsinler!.. Tatlısu Müslümanları işte o zaman ‘‘iman tazelemiş’’ olacaklardır... Talim Terbiye Kurulu ve YÖK, İşlevlerinde Bütünselleşmeli İ. Gürşen KAFKAS E ğitim bütünseldir. Farklı eğitim sistemleri ülke insanlarını böler. Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati döneminde eğitim işlevleri için Talim ve Terbiye Kurulu adlı bir danışma organı oluşturuldu. Kurul, ‘‘bilimsel yapıya dayanıyordu’’. Amacı, ‘‘çağdaş eğitim ve öğretimin yapılanmasını gerçekleştirmekti’’. Çağdaş eğitimin ilkelerinin yer alacağı programlar, buna uygun öğretim yöntemleri, gözlem, deney, araştırma özellikleri ve nite likli bilimsel çatıyı oluşturmaktı. Yokluk ve olanaksızlıkların o günkü ortamında ve çok kısa süreçte eğitim engelleri aşılıp özveri ve dayanma gücüyle büyük atılımlar gerçekleştirilmişti. Atatürk’ün ‘‘çağdaşlaşma yenileşme ve gelişme’’ içerikli ülküsünü başarıya ulaştırma savaşçısı Mustafa Necati’nin çabalarının bugün tökezlemeye başladığını, siyasi karmaşanın bilimselliğin önüne geçtiğini görmenin burukluğunu ulusça yaşıyoruz. Ulusal başarı ve çağdaşlaşma olgusu ile eğitimimizdeki edinece ğimiz ivmeyle önümüzdeki engeller aşılmalıdır. Bacon; ‘‘Bilgi güçtür, bilen yapar’’ özdeyişiyle bilginin gücünü açıklar. Talim ve Terbiye Kurulu, eğitim kurumlarımızdaki programlarda verilen bilgi gücünün, bilimsel örtüşme donanımlı olmasında ısrarlı olmalı. Cumhuriyet öncesi eğitim kurumları, ulusal bir nitelik taşımaktan uzaktı. Okullar birbirine kapalı, dikey kuruluşlar gibiydi. En yaygını, Kuran öğretimine, Arapçaya, ezbere dayalı mahalle mektepleri ve medreselerdi. İkin cisi; yenilikçi Tanzimat okulları olan sultaniler ve idadilerdi. Üçüncüler ise, yabancı okullar denilen azınlık okulları ve kolejlerdi. Üç ayrı yaşam biçimini, ayrı görüşleri, ayrı çağın insanını yetiştiren bir karmaşaydı. Bu eğitim tarzı benimsenemezdi. Her biri farklı ve çarpık bir eğitim veriyordu. Millet egemenliğini yaşam biçimine dönüştürecek kuşaklar bu sistemle yetiştirilemezdi. Ulusal kültürümüzün güçlendirilmesi ve ulusal birliğimizin sağlanması da bu eğitimle gerçekleştirilemezdi. Bu nedenlerle, Cumhuriyetin getirişi değişim süreci içinde ‘‘Tevhidi Tedrisat Yasası’’ çıkarıldı. Cumhuriyetin yenileşmelerine aykırı olanları kapatıldı, diğerleri geliştirilip değiştirildi ve denetime alındı. Yani ‘‘Öğretimde Birlik’’ sağlandı. Bu yolla, eğitim demokratikleşecek, kapsam olarak da ‘‘laiklik eyleme dönüştürülecekti’’. Bu toplumsal dönüşüm sürecinden amaçlanan, toplumumuzun geleneksel yapısına çağdaş bir boyut kazandırmaktı. Yapılmak istenen, bireylere yurttaşlık bilincini kazandırmak ve toplumsal yapıyı eğitim yoluyla yaygınlaştırmaktı. Talim Terbiye Kurulu, cumhuriyetin getirisi birçok çağdaş düzenlemelerden biriydi. Ülkenin eğitim ve öğretim esaslarını, özgür ve bilimsel bu yapıyı 1926’da bizzat Mustafa Kemal, TBMM’de duyurmuştu. Kurul çalışmalarına ışık tutacak ‘‘ Heyeti İlmiye ve Eğitim Şurası’’ adlı; eğitimin niteliğini, değişim ve gelişimini sağlayacak toplantılar yapılması uygun görülmekteydi. Eğitim şurası 1921’de başlayan çalışmalarıyla; eğitimin nitelik ve niceliklerinin çağdaş uygarlıklar seviyesine ve onun da üzerine çıkarmayı hedefliyordu. Kurul, eğitim politikalarının oluşturulduğu, toplumsal değerdeki kesimlerin katıldığı bir danışma organı işlevindeydi. Milli Eğitim hizmetlerinde asıl olan öğretmendir. Öğretmen yetiştirme, eğitim sisteminin en öncelikli sorunlarındandı. Nitelikli eğitim, nitelikli öğretmenle olabilecekti. Mustafa Necati, Talim ve Terbiye Kurulu’nu ‘‘Türk eğitiminin manevi kontrol görevini yapacak bir bilim ve uzmanlar kurulu’’ diye düşünmüştü. Kurul, yapısı ve işlevi gereği eğitimin, gelişen bilimsel, teknik, sosyal kültürel ve ekonomik koşullara uyumunu sağlayacak yapıdaydı. Eğitimdeki yenileşmeleri sisteme taşıyacak ve gelişmeleri uygulayacak ‘‘eğitim şuralarını’’ gerçekleştirmelidir. Eğitimimizde, yarınlara tutunabilmemiz, bu güçlü kurulun sağlıklı çalışmalarıyla olabilecektir. Bugünün eğitim programları mizah penceresinden bakılacak tiyatro konularıyla doludur. Yıllardır politikacıların eği time yükledikleri çileli gidişi önlemek, Talim Terbiye Kurulu ile YÖK’ün eşgüdümlü çalıştaylarıyla aşılabilecektir. Talim Terbiye, ilk ve ortaöğretimdeki yenileşme, gelişme ve bilimsel kurguyu sisteme taşımalıdır. Bilimin üretken yapısıyla üniversitelerimize gelecek gençlerimizi YÖK, umut dolu yarınlarımızın mimarları olarak yetiştirmelidir. Eğitimimize bakış açısı farklılığı, Talim Terbiye’nin siyasallaşan yapısı, YÖK’le farklı konularda tartışmalar, sorunları körüklüyor. Körüklemenin mimarları da politikacılardır. Eğitim, bilimsel, ilkeli, teknik ve teknolojik donanımlı, çağdaş ve yenilikçi boyutlarda olmalıdır. İdeolojik ve dini motifli eğitim bilimsellikten uzaktır. İdeolojik ve dini yapılı yakın coğrafyamızdaki komşu devletlere bakıldığında ‘‘yıkım, bilgisizlik ve tutsaklık’’; bilimsel eğitim öncelikli ülkelerde ise umut, başarı ve özgürlük görülecektir. 1981’de 2547 sayılı yasa ile kurulan YÖK, yükseköğretimdeki ‘‘başarısızlık ve yozlaşmayı’’ sonlandırmayı amaçlamalıdır. Köklü reformlarla çağdaş bir yapı kaçınılmazlığı YÖK’ü oluşturmuştur. Anayasanın 130 ve 131. maddeleriyle YÖK’e verilen yetkilerle, özerk ve kişilikli bu kuruluşun işlevi, yarınlarımız olan gençlerimizi en iyi şekilde yetiştirmek olmalıdır. Gençlerimize yazık oluyor. Ülkemizin eğitim politikası, hükümetler üstü bir devlet politikası olmalıdır. Hükümetin siyasi otoritesiyle, çözümler üretmek, tek yanlı ayrımcı ve dini misyon içerikli olacaktır. Diz boyu kadrolaşmak, dinselliğe doludizgin ulaşmak, eğitimi yozlaştıracaktır. SONUÇ: Liselerimizdeki eğitim farklılığı da düşündürücüdür. Meslek liseleri başlıca sorunlar yumağıdır. Öte yandan YÖK’ün din öğretmeni yetiştirme amaçlı ‘‘büyük reformu çağdaş bir yenileşmedir’’. Talim Terbiye Kurulu ve YÖK’ün işlevlerindeki işbirliği, ülkemiz eğitiminde yığınlarca sıkıntıları ve sorunları giderecektir. Atatürk’ün ‘‘Yaşamda en gerçekçi yol gösterici bilimdir’’ özdeyişi doğrultusunda eğitim sistemimiz bilimin ışığında bütünsel bir yapıya ulaştırılmalıdır. Çağdaş donanımlı akademisyenler Talim Terbiye Kurulu Başkanı İrfan Erdoğan ile YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’in kararları ve uygulamalarıyla ‘‘bilgi toplumu çağma’’ doğru ilerleyeceğimize inanıyorum. Eğitimimizde tek yön bilim, teknoloji, çağdaşlık ve Atatürkçülük olmalıdır. Ülkemiz gençlerinin ulusal eğitime önem verebilmesi, bilimin gücüne inanmaları, Talim ve Terbiye ile YÖK’ün işlevlerinde örtüşme ve bütünleşmeyle olabilecektir. ??? TÜMA Y HOTEL BİTEZ YALISI / BODRUM YÜZME HAVUZU, DENİZE 60 METRE, BİLARDO, MASA TENİSİ, LANGIRT, DART GAME, ODALARDA KLİMA, MİNİ BAR, FÖN, TV SABAH VE AKŞAM AÇIK BÜFE 5 ÇAYI VE KURABİYE 06 YAŞ ÇOCUK FREE 712 YAŞ ÇOCUK 25 YTL TAM PANSİYON KİŞİ BAŞI 50 YTL 0 252 363 79 30 www.tumayhotel.com Sıradışı tatilinizde, kent yorgunluğunuzu atmak için öncelikle tercih edebileceğiniz. Tarih, Dağ, Deniz ve Oksijeni ile Kazdağı eteklerinde sizi karşıladığı otantik mekan. Sevgili Cumhuriyet okurlarına özel indirim. Adatepe Köyü Küçükkuyu Çanakkale Türkiye Rez Tel : +90 286 752 65 81 Faks : +90 286 752 20 66 Çanakkale İrtibat TelFaks : +90 286 217 47 07 1 Oda 2 Kişi Y.P. 150 YTL. www.hunnaphan.com email: Info?hunnaphan.com CUMHURİYET 02 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle