13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİ İNCELEME 6 Sorunun kesin çözüm koşulu, Türk ve Rum toplumlarının eşit egemenlik haklarının tanınmasıdır HAK VE YETKİLERİN BELGESİYDİ Rumların inat politikası MÜFİDE ZEHRA ERKİN ‘‘Kıbrıs sorunu’’, Kıbrıs Rumlarının ‘‘Ada’’nın yönetimi konusunda ‘‘tek taraflı egemenlik hakkı’’na dayanarak Yunanistan’la birleşmek (Enosis) amacı ve bu yönlü sürdürülen mücadelelerdir. Bu amaçla, Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nin, Kuruluş Anlaşmalarını (ZürihLondra Antlaşmaları) çiğnediler, bu anlaşmalara göre hazırlanan ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası”nı çiğnediler, dolayısıyla BM Yasası’nı çiğnediler; Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıs Rum ve Türk toplumları ortaklığına ve Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı ile Kıbrıs Türk Cumhurbaşkan Yardımcılığı rejimine göre kuruldu. 198 madde, 44 bin kelimeden oluşan anayasası ise, Birleşik Krallık Majeste Kraliçesi’nin beyanatı düzeyinde, B. Milletler Anlaşması’nın 102’nci maddesine göre BM Sekretaryası’na tescil ettirildi. Bu nedenle, her iki topluma ayrı ayrı milli topluluklar olarak tanınan eşit hak ve yetkileri, Rum ortak sürekli olarak çiğnemesine değin, bunlar siyasi statü sağlayan uluslararası anlaşma olmaları nedeniyle ortadan kaldırılamadı. Özetle, Kıbrıs Cumhuriyeti, başlı başına bir Rum Devleti olarak kurulmadı ve bugüne kadar da tek taraflı Rum toplumunun egemenliği altına giremedi. Buna değgin, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Ortaklık Devleti’nin kurulması sırasında, ortaklık hükümeti için Türkler ve Rumlar tarafından ayrı ayrı seçilen bakanlardan, Türk tarafının ‘‘Dışişleri Bakanlığı’’nı Rumlara bırakması, bu konuda yanlış anlayış ve değerlendirmelere neden oldu. Bilineceği gibi, genellikle devletler, uluslararası arenada ve BM’de dışişleri bakanları ile temsil edilirler. Bu alanlarda Kıbrıs Cumhuriyeti adına bir Rum temsilci görenler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin siyasi egemenliğinin, başlı başına Rumların elinde olduğu sanısına kapılabildiler. Doğal olarak, Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıs Rum ve Türk toplumları ortaklığına ve Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı ile Kıbrıs Türk Cumhurbaşkan Yardımcılığı rejimine göre kuruldu. 198 madde, 44 bin kelimeden oluşan anayasası ise Birleşik Krallık Majeste Kraliçesi’nin beyanatı düzeyinde, Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın 102’nci maddesine göre BM Sekretaryası’na tescil ettirildi. Anayasanın 50. maddesi yok sayıldı luslararası hukukta yazılı tanımlara göre, bir devletin egemenliği demek uluslararası hukuk alanında ‘‘hak ve vecibe’’ yaratan anlaşma yapmak veya bu gibi anlaşmalara ‘‘taraf’’ olarak katılma yetkisine sahip olmak demektir. Her ne kadar, anlaşma yapma hakkı sadece tam egemen devletlere değil, basit veya ortaklık anlaşmasında yer almışsa, federe devletçiklere de tanınabilirse de, burada işaret edilen yetki, ‘‘hak ve vecibe’’ yaratan anlaşmalarla ilgilidir. Yanı sıra, bazı devletlerin basit veya federe devletlerin ‘‘anlaşma yapma hakkı’’ kısıtlanabilir. Ve tam egemen devletler de kendi çıkarları yararına kendi egemenliklerini kısıtlayabilirler. Özetle, uluslararası anlaşma yapma hakkı devlet egemenliğinin başlıca simgesidir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devlet şekli Kıbrıs Türk ve Rum toplumu ortaklığına, rejimi ise Rum cumhurbaşkanı ve Türk cumhurbaşkanı yardımcılığı rejimine göre kurulduğu açıklanmıştır. Devletin egemenlik haklarının icrası ise, belirli sınırlama anlaşmalarına dayalı olarak bu iki cumhurbaşkanlığının elinde toplanmaktadır. Ortaklık devleti anayasasındaki 50. madde de bu konudaki hak ve yetkiler, ‘‘ayrı ayrı veya müşterek kullanılabilir’’ kaydına dayandığı için (eşit hak ve yetkiler) 1963 Rum saldırıları ve 197374 Enosis ilan etmelerinden sonra, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklık devletinin hükümeti, kâğıt üstünde yazılı ve BM Sekretaryası’na tescilli kaldı. Kıbrıs Türk toplumu burada belirttiğim, ‘‘ayrı ayrı kullanma’’ kaydına dayanarak önce, 1975’te ‘‘Kıbrıs Türk Federe Devleti’’ni kurdu. Rumlara da kendi federe Rum devletini kurmalarını ve daha sonra ‘‘dış işleri’’ndeki egemenlik haklarını ortaklaşa kullanmak için anlaşma çağrısı yaptılar. Ne var ki Rumlar, KTFD’yi tanımadıkları gibi, kendi federe devletlerini de kurmadılar. Böylece, Kıbrıs Türk tarafı sadece içişleriyle egemenlik, yani basit devlet statüsünde kalamazdı, 50. maddede yer alan hak ve yetkilerini de anayasasına almak suretiyle 1983’te KKTC’yi bağımsız ve egemen bir devlet olarak kurdu. Türkiye, Kıbrıs Türk toplumunun her yönlü anayasal hak ve yetkilerini koruyup yaşatmayı, kabul ve garanti eden bir devlet olarak, KKTC’yi derhal tanıdı. Bu özet açıklamalardan sonra, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başlı başına bir Rum devleti olmadığı herhalde anlaşılacaktır. Anayasasındaki 50. maddeyi olduğu gibi buraya almamız mümkündür ve siyasi eşitliğin nitelik ve niceliğini aydınlatacaktır. Aynen şöyledir: Mad. 50 Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan Muavini Temsilciler Meclisi’nin aşağıdaki konularla ilgili herhangi bir kanun veya kararına veya onun herhangi bir kısmına karşın kesin veto hakkına ayrı ayrı veya müştereken sahiptirler: a Yunanistan Krallığı veya Türkiye Cumhuriyeti’nin ikisinin birden katıldığı milletlerarası teşekküller ve İttifak Anlaşmalarına Cumhuriyetin katılması müstesna olmak üzere dışişleri. Bu bend amaçları bakımından ‘‘Dışişleri’’ aşağıdaki konuları içine alır: (i) Devletlerin tanınması, diğer memleketlerle diplomatik ve konsolosluk münasebetlerinin tesisi ve bu münasebetlerin kesilmesi. Diplomatik temsilcilere agreman ve konsolosluk temsilcilerine exequatur verilmesi. Dışişleri hizmetinde bulunan hususi temsilcilerin ve konsolosluk temsilcilerinin yabancı memleketlerde görevlendirilmeleri. Dışişleri hizmetinde olmayan şahısların yabancı memleketlerde diplomatik temsilci veya konsolosluk temsilcisi olarak herhangi bir göreve tayin ve gönderilmeleri ve dışişlerinde olmayan şahısların hususi temsilci olarak yabancı memleketlerde görevlendirilmeleri, (ii) Milletlerarası anlaşma, sözleşme ve antlaşmların akdi, (iii) Harp ilanı ve sulh akdi, (iv) Cumhuriyet vatandaşlarının ve menfaatlerının yabancı memleketlerde korunması, (v) Cumhuriyet vatandaşlarının yabancı tabiyetini iktisapları ve yabancı bir hükümetin görevini kabul etmeleri veya hizmetine girmeleri, b Aşağıdaki savunma konuları, (i) Silahlı Kuvvetlerin terkibi ve vüsati ve bu kuvvetlere ayrılacak tahsisat, kadrolara tayinler ve bunlardaki terfiler, (ii) Harp malzemesinin ve herhangi nevi patlayıcı maddelerin ithali, (iv) Müttefik memleketlere üsler verilmesi ve diğer kolaylıklar tanınması, c Aşağıdaki emniyet konuları, (i) Kadrolara tayinler ve bu konulardaki terfiler, (ii) Kuvvetlerin dağıtımı ve yerleştirilmesi, (iii) Fevkalade tedbirler ve sıkıyönetim, (iv) Polis kanunları. Yukarıdaki (c) bendi gereğince veto hakkının polis ve jandarmanın normal çalışmasını ilgilendirenlerin dışındaki, tüm istisnai tedbir ve kararları kavradığı belirtilir. U Londra ve Zürih anlaşmalarına göre kurulan iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti yok sayıldı. (Cumhuriyet Arşivi) kuruluş anlaşmalarını ve anayasasını titizlikle inceleyenlerin böyle bir yanlışa kapılabilmesi olanaksızdır. Ancak, Kıbrıs Rumları günümüzde de, bu durumdan yararlanmakta bir inat politikası sürdürüyorlar. Ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın aslının bir eşi ekleriyle birlikteTürkiye’de mahfuz olduğu halde hükümet ve Dışişleri Bakanlığımız Rumları kesinlikle durduramıyor. Kıbrıs sorununun kesin çözüm koşullarından en önemlisi Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının, eşit siyasi egemenlik hakları bulunduğunun salt Türk kamuoyu değil, dünya kamuoyu tarafından da bilinip bilinçlenmesidir. Böyle bir oluşum, ne Avrupa Birliği’nin ve ABD, ne de Kıbrıs Rumlarının veya herhangi bir uluslararası kuruluşun Türkiye üzerinde KKTC nedeniyle süregelen baskı ve siyasi hukuk dışı isteklerini herhalde sona erdirecektir. Daha da önemlisi KKTC çatısı altındaki Türklerin huzur ve güvenlik içinde yaşamasını sağlayan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adadan çekilmesini dillerine dolayan Rumların kesinlikle susmasına, dolayısıyla ileri günlerin güvenliğinin de sağlanmasına neden olacaktır. Bu konudaki hak ve yetkileri belirleyen ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’ndaki 50. maddeyi’’ belgesellikle buraya almamız mümkündür ve yeterlidir. Ancak, öncelikle her kafadan bir türlü değerlendirilen siyasal egemenlik konusunda bilimsel açıklamalar gerekecektir. ‘Kıbrıs hükümeti anayasal değil Konseyi’nden 4 Mart 1964 tarihinde alınan kararlarda yer alan ‘‘Kıbrıs Hükümeti’’ deyimi, o günün hükümetinde Kıbrıs Türk bakanlar yer almadığı düşüncesiyle, kararlardaki ‘‘hükümet’’ deyiminin Rumlara değindiği sanıldı. Ne var ki, bu anayasal meşru bir değerlendirme değildir. BM Sekretaryası’na tescil ettirilmiş olan hükümet ki bu Türkler tarafından seçilen ve Rumlar tarafından ayrı ayrı seçilen bakanlardan kurulmuş ve bu anayasal haliyle tescil ettirilmiş olması nedeniyle kararlarda tanımı yapılan hükümet de budur, yanlış değerlendirmelerin gereği ve yararı yoktur. Buraya kadar yaptığım yazılı belgelere dayalı açıklamalardan anlaşılabileceği gibi, 1983’ten beri KKTC çatısı altında bulunan Kıbrıs Türkleri, tüm dünya devletleriyle, bağımsız ve egemen bir devlet olarak her yönlü ilişkide bulunabilir ve de anlaşma veya Antlaşma yapabilirler. Bu konuları Kıbrıs Rumlarının engelleyebilmesi uluslararası anlaşmalar ve BM açısından olanaksızdır. (*) Prof. Mahmat Beliğ’in Üniversite Öğretim Teksirleri, Uluslararası Teşkilatlar, Uluslararası Anlaşmalar Hukuku, say. 9. (**) A. Gazioğlu, İngiliz İdaresinde Kıbrıs, say. 189. ‘‘O’’ A. Gazioğlu, İngiliz İdaresinde Kıbrıs, say. 240241. Ada için sinsi planlar KTC, tüm dünya devletleriyle sadece ticari değil, doğrudan her yönlü anlaşma hakkına sahiptir. Rumlar ise, henüz kendi statülerine dayanarak bir Rum devleti kurmadılar. Kıbrıs Cumhuriyeti statüsüne dayalı anayasa altında yürüttükleri ilişkiler gayrimeşrudur. Bunu tüm dünyaya özellikle AB’ye göstermek gerekir. Özellikle AB’ye diyorum, çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş antlaşmaları ve bu düzeydeki anayasasında, ‘‘Kısıtlamalar’’daki temel hüküm maddesi bu konuyla ilgilidir ve aynen şöyledir: Madde I Kıbrıs Cumhuriyeti istiklalini, ülke bütünlüğünü ve güvenliğini idame ve teşkilati esasiyesine (anayasasına) riayeti temin etmeyi taahhüt eder. Kıbrıs Cumhuriyeti herhangi bir devlet ile hiçbir siyasi ve ekonomik birleşmeye tamamen veya kısmen iştirak etmeme vecibesini deruhte eder. Kıbrıs Cumhuriyeti bu bakımdan, gerek birleşme, gerek taksimi doğrudan doğruya veya dolayısıyla teşvik edecek tüm faaliyetlerin memnu olduğunu beyan eder. Kısıtlamalar çiğnendi K ortaklığına dayalı üniter yapıda bir devletin kurulmamasıdır. Kıbrıs sorununun her yönlü siyasi ve kesin çözümü yan yana iki devlet yani konfederasyondur: Adanın savunması konusunda, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na ekli Kıbrıs CumhuriyetiTürkiye ve Yunanistan arasında ‘‘İttifak Anlaşmaları’’ vardır. Ancak Rumlar ve Yunanistan bu anlaşmları da çiğnediler. Kıbrıs Rumları, Yunanistan ile askeri işbirliği anlaşması yaptı. Böylece, Kıbrıs adasını Türkiye dışında başlı başına kendi stratejik çıkarları açısından kullanmak isteyen AB ve ABD’nin sinsi planları dolayısıyla doğabilecek ileri kavgalar önlenebilir ve Akdeniz barışı yeniden sağlanabilir. ‘‘Veto hakkı’’ bir kanun veya kararın bütününe veya herhangi bir kısmına karşı kullanılabilir ve sonuncu halde kısmen veto edilmemiş kanun veya karar, veto edilmemiş kısmının bu anayasanın ilgili hükümleri gereğince ilan edilmek üzere sunulup sunulmayacağı hakkında bir karar verilmesi için temsilciler meclisine iade edilir. Bilineceği gibi, Kıbrıs’taki 1963 RumTürk saldırılarından sonra Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklık devleti organlarından (Temsilciler Meclisi ve Hükümet), Kıbrıs Türk siyasi yetkililer ayrılmıştır. ‘Kıbrıs Hükümeti’ Ancak, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, devletin şekli ve rejiminin ayrıntılı madde ve açıklamaları ve de anayasal ekleriyle birlikte B. Milletler Sekretaryası’na tescilli olduğu için, B. Milletler açısından Kıbrıs Cumhuriyeti tescilli olduğu şekliyle anılır, yazılır ve değerlendirilmektedir, 1963 Rum saldırıları üzerine BM Güvenlik Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Cumhuriyeti statüsü altında tüm kısıtlamaları çiğnediler. AB’nin, Türkiye’ye, Kıbrıs Rumlarına limanlarımızı açması ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bir Rum devleti olarak tanıması konusunda dünya önünde yaptığı baskılar, uluslararası anlaşmalar hukukuna olduğu gibi, BM Yasası’na da aykırıdır. Ve de AB üyelerinin her şeyden önce, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran asil devletlerden birinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğunu bilmesi ve bugüne kadar yaptığı bu tür gayrimeşru işlemler ve baskılar konusunda Türkiye’den af dilemesi gerekir. Türkiye ise statüer haklarına dayalı bir devlet kurduğu için KKTC ile ve özellikle 50. maddede belirlenen tüm siyasi, askeri, ekonomik vb. her yönlü antlaşmayı yapmak hak ve yetkisine sahiptir. Ve de Kıbrıs Rumlarının henüz kendi meşru devletlerini kurmadan, Fransa gibi yabancı devletlerle askeri işbirliği anlaşması yapması, üs vermesi gibi durumları da yetkilerine dayanarak önlemesi gereklidir. Özetle, Rumların Kıbrıs’ın bütünü üstünde egemenlik yürütmesi bir an önce önlenmelidir. Kıbrıs Cumhuriyeti bir Rum devleti değildir. Ve Rumların tek taraflı egemenlik iddia ve gösterilerini önlemenin tek alternatifi, bugüne kadar edinilen tecrübeler de gözetilerek bir daha Kıbrıs Rum ve Türk CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle