25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 TEMMUZ 2006 PAZAR 4 HABERLER Terör uzmanı Çitlioğlu, PKK’nin son mayınlı saldırılarını değerlendirdi BARZANİ’NİN DANIŞMANI: DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN ‘Meczup Yaratmak’ Sevgili, Belki de başlığı okuduğunda, konunun toplumumuzun uzmanlık alanına girdiğini düşünmüşsündür. Doğrusu haksız olduğunu söyleyemem. Söylence ile meczup yaratmak, onun çevresini binlerce, yüz binlerce küçük meczupçuklarla donatmak, pek sevdiğimiz, pek becerdiğimiz bir hünerdir. Toplumları çok çeşitli biçimlerde sınıflandırabilirsin. Örneğin bir sınıflandırma da, akıl sever toplumlar, meczup sever toplumlar ayırımıdır. Akıl sever toplumların da sorunları vardır. Ama meczup sever toplumlara oranla onlar, daha çeşitli ve daha karmaşık olabilir. Çünkü akıl sever toplumlar, gelişmeleri hep bir üst platforma fırlayan spiral bir uzamda yaşarlar, geliştikçe yeni sorunları çıkar, onları da akıl yoluyla, gözlemle, bilimsel yöntemle aşmaya çalışırlar. Meczup sever toplumlar, genelde hep aynı sorunlar yumağı içinde debelenirler, aynı sorunla yıllar boyu cebelleşirler. Hızlı gelişmedikleri için sorunları da çabuk değişmez. Sorunlara yaklaşımları, genelde gözlem, akıl ve bilimsel yöntem yoluyla değil, bir kurtarıcı Mesih beklemek şeklinde olur. Bu davranış biçimi, söz konusu toplumların hücrelerine kadar öylesine işlemiştir ki, kendilerine akıl yolunu gösterenleri bile laik Mesih gibi algılarlar. ??? Akıl sever toplumlarda da zaman zaman akla aykırı, hele hele adalete, hakkaniyete çok ters düşen garip işler olur. Ama oralarda bu tür gelişmeler de, akıl yoluyla açıklanmaya ve aşılmaya çalışılır. Akıl sever toplumlar, eninde sonunda ideal bir biçimde çalışmasa bile uzlaşmanın formülünü demokraside bulmuşlardır. Meczup sever toplumlar ise tepki demek olan aklı, ‘‘Sürüden ayrılanı kurt kapar’’ düsturu ile göğüsleyip kuşkuyla karşılar, ona karşı hep mesafeli dururlar. Meczup sever toplumun bireyleri tepkisizliği, hareketsizliği, yarını dünde aramayı akıl olarak kabul ederler, tepkiyi ve aklı delilik olarak algılarlar.. delileri, meczupları ise evliya olarak kabul edip, onların mezarlarına çaput bağlayıp, umar dilerler. Bu durumda meczup sever toplumlarda demokrasi girişimleri kısa sürede demokrasiden önce mediokrasiye, oradan da idiokrasiye dönüşürler. Meczup sever bir toplumda akıl sever bir birey olmak dayanılması güç bir işkenceye benzer. Birbirini izleyen eserleriyle (Project Democracy ‘‘Sivil Örümceğin Ağında’’ 13. basım, ‘‘Ulus Dağına Düşen Ateş’’ 5. basım, ‘‘58 Gün’’ ‘‘Mustafa Kemal ile Filistin’den Anayurdun Dağlarına’’ 3. basım) artık firmalaşmış olan Mustafa Yıldırım da böyle kişilerden biri. Kitaplarıyla dışa vuruyor isyanını. ??? ‘‘Meczup Yaratmak’’ Mustafa Yıldırım’ın son eseri. Saidi Nursi (ya da Saidi Kurdi) çevresinde yaratılan söylenceyi ele alan kitabı hakkında, kitabın giriş bölümünde şunları söylüyor Mustafa Yıldırım: ‘‘‘İnandım’ diyen kişiyle inandığı konularda tartışmaya girmek kadar hatalı bir girişim olamaz. Çünkü o kişi ‘inandım’ demekle her türlü tartışmanın önünü kesmiş olmaktadır.... ... Bu kitap Saidi Nursi (Kurdi)’nin ve ona inananların dinsel inançlarını tartışma ya da eleştirme amacını taşımamakta, safsata ile gerçeği ayrıştırmaya yardımcı olmayı denemektedir. Denemektedir, çünkü şu ya da bu inanca kapılma özgürlüğüne karışılamaz. Ne var ki, yalan ile gerçeği ayrımsadıktan sonra kişinin istediği seçimi yapması, şu ya da bu inanç öbeği içinde yer alması ve hatta bir faniye bağlanması daha sağlıklı olabilir...’’ Bu kitapta Sevgili, bir söylencenin yaratılmasında yer almış birçok kişi buluyorsun, bunlar arasında ikisi son derecede ilginç. Ölümünden önce, toplumumuzda, seçkin bilim adamı, mümtaz tarihçi olarak algılanmış olan Cemal Kutay var ki, onun Saidi Nursi hakkında yazdıkları birçok başka esere de kaynak olmuştur. Burada öğreniyoruz ki, üstat bu eseri zamanın parasıyla 100.000 lira karşılığında yazmış. Yine bu eserde eseriyle söylenceye katkıda bulunan Şerif Mardin’in yazdıklarının nasıl kaynaktan, belgeden, hatta zaman zaman tanıklıktan bile yoksun olduğunu görüyorsun. Bu arada bir okuma kolaylığı olarak ekleyeyim. Saidi Nursi ile Mardin ailesi arasındaki ilişkilere Soner Yalçın, ‘‘Beyaz Müslümanlar’ın Büyük Sırrı’’ adlı yapıtının 4447. sayfaları arasında ilginç değinmelerde bulunuyor. Mustafa Yıldırım’ın ‘‘Meczup Yaratmak’’ı öbür kitapları gibi kaçırılmayacak bir yapıt, içinde Cüneyd Zapsu’nun dedesi Abdürrahim Zapsu da var. ‘Lojistik destek KDP’den SERTAÇ EŞ Iraklı Kürtler PKK ile savaşmayacak ? Barzani’nin danışmanı Fuad Hüseyin, ‘‘Anlaşılan bazı Türk askerleri sınırda bulunan Zaho yakınındaki Iraklı Kürt köylerine girmiş’’ dedi. Haber Merkezi Iraklı Kürt lider Mesud Barzani’nin danışmanı Fuad Hüseyin, Iraklı Kürtlerin terör örgütü PKK’ye karşı Kuzey Irak’ta askeri eyleme girişmeyeceğini söyledi. Barzani’nin danışmanı Fuad Hüseyin, Amerikan Özgür Avrupa Radyosu’na yaptığı açıklamasında, TürkiyeIrak sınırında bir haftadır bazı hareketlenmeler olduğunu söyledi. Hüseyin, ‘‘Anlaşılan bazı Türk askerleri sınırda bulunan Zaho yakınındaki Iraklı Kürt köylerine girmiş’’ dedi, ancak şikâyette bulunmadı ve askerlerin orada kalıp kalmadığıyla ilgili yorum yapmadı. Fuad Hüseyin, Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahale edeceğini sanmadıklarını da belirtti. Hüseyin, ABD’nin Iraklı Kürtlere danışmadan PKK’ye karşı adım atıp atmayacağı sorusuna, ‘‘Hayır. ABD ile Iraklı Kürt yetkililer arasındaki ilişkileri ve bölgeyi bilen birisi gerçekçi olmalı’’ ifadesini kullandı. Fuad Hüseyin, Iraklı Kürtlerin PKK’ye karşı eyleme geçip geçmeyeceğinin sorulması üzerine, ‘‘PKK nerede ki? Biz kimseye karşı askeri eylem yapmayacağız’’ dedi. Hüseyin, Bağdat’ta PKK’ye karşı üçlü mekanizma toplantısı yapıldığına ilişkin bilgisi olmadığını, Iraklı Kürtlerin böyle bir toplantıya katılmadığını, ancak bu tip görüşmeleri destekleyeceklerini söyledi. ANKARA Bölücü örgüte yönelik araştırmalarıyla bilinen terör uzmanı Ercan Çitlioğlu, PKK’ye, Mesud Barzani yönetimindeki Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) teknik ve lojistik destek verdiğini dile getirdi. Bölücü teröre yönelik çalışmalar yürüten araştırmacı Çitlioğlu, son dönem eylemlere ilişkin tespitlerde bulundu. Kullanılan patlayıcıların, metal dedektörlerle belirlenemeyecek türdeki İtalyan malı ‘‘topuk uçuran’’ mayını ve C4 türü patlayıcılar olduğunu belirten Çitlioğlu, ‘‘Uzaktan kumandayla, cep telefonuyla patlatıyorlar. PKK’nin elinde hazırlanmış, 25 kilogramlık uzaktan kumandalı bomba paketleri hazır. Bu düzenekler Kuzey Irak’ta hazırlanıyor, paket halinde Türkiye’ye sokuluyor’’ değerlendirmesini yaptı. TSK’nin yıllardır Güneydoğu’da harekâta gittiği yolların asfaltlanması konusunda istemde bulunduğunu kaydeden Çitlioğlu, asfalt yola mayın gömülemediğini ve gömülse bile çok bariz belli olduğunu dile getirdi. Çitlioğlu, bölgedeki yolların yüzde 80’inin de stabilize olduğunu bildirdi. Güvenlik güçlerinin çok sayıda mayını etkisiz hale getirmesine karşın bir tanesinin patlamasının olumsuz etkisine dikkat çeken Çitlioğlu, ‘‘Patlayan her mayına karşı 100 tanesi etkisiz hale getiriliyor. Bunun kamuoyu üzerindeki bir psikolojik et kisi var. Hâlâ sanki yeteri kadar önlem alınamıyormuş gibi bir umutsuzluk hâkim oluyor” diye konuştu. PKK’nin 810 yıl öncesine göre çok daha karmaşık düzenekler kullandığını belirten Çitlioğlu, ‘‘Likit gaz tüpleri ve TNT ile hazırlanan çok basit düzenekler kullanıyorlardı. Şimdi Biksi marka makineli tüfeği hâkim bir tepeye yerleştiriyorlar. Tetiğine yerleştirilen düzeneği de cep telefonu aracılığıyla çalıştırarak konvoyu tarıyorlar. PKK’lilerin kendi bilgi ve teknolojileri bunları üretmeye kesinlikle müsait değil. KDP teknik ve lojistik destek veriyor. 2 bin PKK’li peşmerge ordusuna katılmış durumda şu anda. İki sene öncesine kadar PKK’liler 10’ar kişilik gruplar halinde dolaşıyorlardı. Şimdi arazide 3’er kişiden fazla dolaşmıyorlar’’ diye konuştu. ‘Sınır ötesi çözüm değil’ DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, kimsenin eline eteğine yapışıp sınır dışı bir operasyona umutlar bağlanarak sorunun çözülemeyeceğini savundu İstanbul Haber Servisi DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, terörün ‘‘kimsenin eline eteğine yapışılarak çözülemeyeceğini’’ ifade ederek ‘‘Sınır dışı bir operasyona büyük umutlar bağlanarak bu mesele çözülemez’’ dedi. Mehmet Ağar, dün DYP İstanbul İl Başkanlığı’nda ‘‘Son siyasi gelişmeler ve DYP’nin sağlık politikaları programı’’ konusunda bir basın toplantısı düzenledi. Toplantının sonunda soruları yanıtlayan Ağar, AB’den ve IMF’den gelecek her şeyin kötü olacağı yönünde bağnaz bir yaklaşım içinde olmadıklarını anlattı. Ağar, Türkiye’de reformların dış dayatmayla değil, kendi iç dinamikleriyle yapılması gerektiğini savundu. Mehmet Ağar, bir şehit yakınının ‘‘Artık vatan sağ olsun demeyeceğim’’ sözlerinin anımsatılması üzerine, terör sorununu iç politika malzemesi yapmadıklarını vurguladı. Ağar, ‘‘Belli iradelere teslim olarak yola devam edemeyiz. 4 yıllık bir iktidar için çok uzun süreyi boşa geçirmiş bir yapının, bundan sonra bu konuda netice alacak bir şeyler üretebilmesinin zor olduğu ortadadır’’ diye konuştu. Kimsenin eline eteğine yapışıp sınır dışı bir operasyona büyük umutlar bağlanarak bu meselenin çözülemeyeceğini savunan Ağar, şöyle devam etti: ‘‘Geçmişte sınır ötesi operasyon yapıldığında yerleşik, yardımcı unsurlar vardı. Toplumsal tepkiyi alt seviyelere indirmek için ağızdan çıktığı gibi konuşulmaz. Türkiye yönetilememe sendromuyla karşı karşıdır. Bunu da seçimlerle aşacaktır.’’ Safiye Ayla ve Michel Foucault... Safiye Ayla ile Michel Foucault’nun hiçbir ilişkisi yokbaştan söyleyeyim. Ayvalık’a kısa bir aile gezisi için giderken yanıma iki kitap almıştım. Birisi Necati Güngör’ün hazırladığı ‘‘Safiye Ayla’nın Anıları’’ (Heyamola Yayınları), diğeri de David Macey’in yazdığı ‘‘Michel Foucault’’ (Güncel Yayıncılık) biyografisiydi. Safiye Ayla, 1930’lu yıllardan 1980’lere kadar uzanan bir dönemin en önemli şarkıcılarındandı. Atatürk’ten İsmet İnönü’ye, Celal Bayar’dan Hüseyin Cahit Yalçın’a, Kılıç Ali’den Nâzım Hikmet’e kadar bir dönemin önde gelen bütün devlet adamlarının, sanatçılarının çok yakınında bulunmuştu. Onlarla özel ilişkiler kurmuştu. Safiye Ayla, bütün içtenliğiyle bu yaşadıklarını anlatıyor. Kısa kısa da olsa tanıdığı insanların bazı özelliklerini aktarıyor, bilmediğimiz yönlerine, özel eğilimlerine ışık tutuyor. Kitap bir solukta okunuyor. Necati Güngör kalıcı ve önemli bir yaşamı bu kitapla günümüze taşımış. Safiye Ayla keşke daha fazla konuşsaymış, ülkemizi yöneten insanların bizim bilmediğimiz yönlerine ışık tutsaymış. Nâzım Hikmet dostuydu. Hapisteyken ona erzak göndermişti: ‘‘Nâzım ile Kemal Tahir’in Bursa Cezaevi’nden yoksulluktan ve parasızlıktan sıkıntılı durumlara düştüklerini öğrendim. Nâzım öteden beri ciğerlerinden rahatsızdı. Rastlantı bu ya, o sırada İzmirli zengin bir hayranım, Halim Alanyalı, bir teneke yağ, sabun ve bir çuval da erzak göndermişti. Ben de bunları tutup Bursa Cezaevi’ne göndermiştim. Aradan bir iki hafta geçmemişti ki, bir gün Birinci Şube’den çağırdılar beni. Naci’nin (Sadullah) mahkumiyet kararı kesinleşti de, polis bana yerini soracak sandım; bu nedenle heyecan ya da korku duymamıştım... Görevli memur, hiç ummadığım bir soru yöneltti; Bursa Cezaevi’ndeki Nâzım’a erzak gönderip göndermediğimi öğrenmek istiyordu! ‘Gönderdim! Yine gönderebilirim!’ dedim. Sivil görevli bu beklenmedik yanıt karşısında öfkelendi: ‘Sen komünistleri mi besliyorsun?’ Bu kez de benim canım sıkılmıştı; ‘Onlar senin gözünde komünist olabilir ama benim arkadaşlarım... Ben komünistlik nedir bilmem, ama size de inanmıyorum’ diye çıkıştım. Polis de daha fazla üstelemedi. Bu kadar gözdağı yeter diye düşünmüş olmalı.’’ Safiye Ayla’nın 1950’li yıllarda Türkiye’nin Kore Savaşı’na asker göndermesine ilişkin de ilginç tepkileri vardı: ‘‘Kore’ye gidenlere verilen konserde hissettiğim acıyı hiçbir zaman unutamadım! Gerçekten benim için çok zor bir konserdi bu! Kore’ye ilk kafile gönderiliyordu. Karşımda büyük bir coşkuyla beni dinleyen gencecik çocuklar, bir süre sonra evlerinden, ülkelerinden çok uzakta, kendilerini ilgilendirmeyen bir savaşta kurbanlık koyun gibi öldürüleceklerdi. Onlar beni dinlerken yaralanmış bedenlerini kanlar içinde düşünüyordum elimde olmaksızın! Dilim türkü söylerken kafamın içinde Ata’nın sözleri yankılanıyordu. ‘Türk askerlerine ancak vatanlarına bir saldırı olduğu zaman görev düşecektir.’’’ ??? Safiye Ayla’nın anılarını bitirdim. Fransa’nın muhalif duruşlu aydınlarından Michel Foucault’nun biyografisini de aynı heyecanla okuyorum. Yaşamı depresyonlar içinde geçen, Fransız Komünist Partisi’nin üyesi olan, ancak otoriter anlayışlara karşı çıktığı için hiçbir zaman partinin militanı olmayan, bunu reddeden Foucault, ‘‘Deliliğin Tarihi’’ni yazdı. Delilik üzerine değişik yorumlar yaptı. Fransa’nın cezaevlerini ve akıl hastanelerini inceledi, bunları gündeme getirdi. Yapısalcılığın önemli yazarlarından birisi olarak kabul edildi. Foucault eşcinseldi. Bu tercihini saklamadığı için bazen çok büyük sorunlarla yüz yüze geldi. Politik ve kültürel alanda hiç ödün vermedi. Cezayir’in bağımsızlık savaşı sırasında Fransa’ya eleştiriler yöneltmekten çekinmeyenlerden birisiydi. 1968 Fransa gençlik ayaklanması sırasında gençlerin yanında iki önemli bilim insanı yer alıyordu: Jean Paul Sartre ve Michel Foucault. Gençlerin özgürlük talebini destekliyorlar, onlara yönelik devlet şiddetini eleştiriyorlardı. Foucault, 1984 yılında AIDS’ten öldüğünde, Fransa’nın ve dünyanın en önemli düşünürlerinden birisiydi. Yine de birçok sırrını beraberinde götürmüştü. Fransa o sırları tartışmayı sürdürüyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI Çağdaş ve ilerici, hukukçu, yazar, şair, değerli üyemiz İSMET KEMAL KARADAYI’yı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Cenazesi 30.07.2006 Pazar günü (Bugün) Üsküdar Selimiye Camii’nden ikindi namazından sonra kaldırılacaktır. TÜRKİYE YAZARLAR SENDİKASI CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle