25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 TEMMUZ 2006 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la Ada’daki son durumu konuştuk: Rumlar sorumluluklarını üstlensin SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Lefkoşa’da, KKTC Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ndeyim. İçeri giriyorum. Personel, birinci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş dönemindekinden farklı. Ama bakışlarım hemen tanıdık bir yüze takılıyor. Derviş Eroğlu’nun Başbakanlığı döneminde Başbakanlık görevlilerinden Pembe Aydınöz şimdi Cumhurbaşkanlığı’nda. Hasret gideriyoruz. Ardından Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın makamına giriyorum. Döşemeler değişmiş. Oda minimalist bir havaya bürünmüş. Talat geçirdiği ameliyatın etkilerini besbelli üzerinden atmış. Son derece sağlıklı görünüyor. Konuşmaya başlıyoruz. Dosyalarına çok hâkim. Konuşmamız sırasında önemle üzerinde durduğu konu, Kıbrıs Türk halkının kendi üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirmesine karşılık Rum tarafının bunu hiçbir şekilde yapmaması. ‘‘Biz samimiyet ve ciddiyetle Kıbrıs sorununa çözüm konusunu ele almaya hazırız. Aynı tutumu Rum tarafından, dolayısıyla Papadopulos’tan bekliyorum’’ diyor. Siz uluslararası alanda temaslara çok önem veriyorsunuz. Son olarak da hem BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Temsilcisi Gambari’yle, ardından da Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Tassos Papadopulos’la uzun görüşmeler yaptınız. Neler konuştunuz? TALAT Sayın Gambari bize ilk geldiğinde o gün birkaç saatlik bir görüşmemiz oldu. Ertesi gün Güney’de temaslarda bulundu. Bir gün sonra öğle yemeğinde bir araya geldik. İki buçuk, üç saat kadar bir çalışma yemeği yedik. O yemeğin hemen arkasından saat üç buçukta Papadopulos’la toplantımız vardı. O da üç saat sürdü. Tam olarak neler görüştünüz Papadopulos’la? Bu görüşmenin sonunda bir ilkeler dizisi, bir de karar ortaya çıktı. Onları görüştük. Papadopulos samimi olsun Dolayısıyla göreceğiz. O dokunma gerçek miydi, yoksa bir imaj yaratma mıydı? Göreceğiz. Peşin hükümlü olmamak lazım. Ben umutluyum. Rumlarmugalata yapıyor Rum tarafı bir dönem çözüm ister bir havada iken referandumdan sonra iyice tavır değiştirdi. Şimdi Türk tarafına karşı sürekli suçlayıcı bir tutum içinde görünüyorlar. Lefkoşa’da, Ledra bölgesini birbirine bağlayacak yolun açılmasını sizin tarafın engellediğini ve buraya köprü yaptırdığınızı ileri sürüyorlar. Ardından Rum tarafının AB üyesi olmasından sonra Kıbrıslı Türklerin Rum tarafına geçip bütün AB olanaklarından karşılıksız yararlandığını, bedava sağlık hizmetleri aldıklarını, hatta Kıbrıs pasaportu da edindiklerini anlatıyorlar. Siz bunlara ne diyorsunuz? Bütün bu söyledikleri tabii ki komik. Bütün iddiaları ayrıntılar üzerine kurulmuş. Bunlar mugalataya dayanıyor. Türk tarafı köprüyü kaldırmıyor, diyorlar. Her şeyden önce kendileri duvarı kaldırmıyor. Bizim ‘ Papadopulos’la ilgili izlenimlerimi edinmek için o toplantıyı beklememe gerek yoktu. Biliyorsunuz, zaten izlenimim vardı. Ne olduğunu çok fazla tekrarlamaya gerek yok. ’ Referandumdan önce, Türk tarafı kapıları açtıktan sonra kendilerinin de yapmak zorunda kaldıkları bir jest vardı. Daha doğrusu uluslararası toplum Türk tarafının kapıları açmasına karşılık Rum tarafının bir jest yapması beklentisi içine girmişti. Papadopulos bunu göğüsleyebilmek için bedava sağlık hizmetleri konusunu gündeme getirdi. Yani bu durup dururken ortaya çıkmış bir şey değil. İkincisi de AB’nin yarattığı bir olanak değil. Tamamıyla Rum tarafının Kıbrıslı Türklere karşı bir jest yapıyorlar, dedirtmek için giriştiği bir olay. Kıbrıslı Türkler pasaport alıyor, diyorlar. Eğer sen Kıbrıs Cumhuriyeti olduğunu iddia ediyorsan bu pasaportu başvurana vermek zorundasın. Bu bizlere yapılmış bir jest değil ki... İsterse buyursun, vermesin. O arada da,‘‘Ben Kıbrıs Cumhuriyetiyim. Bütün Kıbrıs’ı temsil ediyorum’’ diye de israr etsin. Doğru olmayan bu iddiasının bir gereği olarak bunu yapmak zorunda, zaten. Dolayısıyla bunları Kıbrıslı Türkleri çok sevdiklerinden yaptıklarını söylememeliler. Bunlar tamamıyla propaganda amaçlı söylemler. İşin özüne gelsinler. göçmenlerin geri gönderilmek istenmesi insanca bir siyaset mi? Bakın, 45 bin Türkiyeli göçmen kalacaktı, gerisi geri gidecekti. Halbuki aradan iki yıl daha geçti. Bundan sonra daha kaç yıl geçer? Bilmiyorum. O insanlar daha da buraya yerleşecek. O insanları artık buradan çıkarmak mümkün olmaktan çıktı. Dolayısıyla onu da kaybettiler. Hâlâ daha Annan Planı’nı reddederken doğru olmayan gerekçeler öne sürüyorlar. Gerçek olan ret nedeni Kıbrıs’ta yetki ve güç paylaşımını kabul etmemeleriydi. Bakın onu hiç söylemiyorlar. Bizimle birlikte bu ülkeyi yönetmek istemiyorlar. Geriye kalan bütün söyledikleri aslında Annan Planı’yla çözümleniyordu. Birtakım bahanelerle Annan Planı’nı reddettiler. Ama gerçek ret nedenleri bizimle güç ve yetki paylaşımını istememeleriydi. Papadopulos’un, zamanında Kıbrıslı Türkleri 75 saat gibi bir sürede adadan yok edebileceğini söylediği ortaya çıktı. Sizce bu mantaliteyle bir yere varılabilir mi? Papadopulos o sözleri 1963, 1964 yıllarında söyledi. Umarım görüşünü değiştirdi ve anladı ki Kıbrıslı Türkleri 75 saatte yok edemez. Dolayısıyla artık o söylediklerinin bir anlamı yok. mücadele ettim. Buradaki yönetimi halkımla birlikte hep beraber değiştirdik. Sonra sivil toplum örgütleriyle, partilerle birlikte bu işi başardık. Sonra hükümeti kurdum, müzakereleri yaptım. O günün Cumhurbaşkanı’na rağmen Başbakan olarak ‘‘Evet’’ kampanyası yürüttüm. Kıbrıs Türk halkının yüzde 65 ‘‘evet’’inde tuzum biberim oldu. Ben ne düşünüyorsam ve o güne kadar ne söylemişsem onun gereğini yerine getirdim. Ama gereğini yerine getirmeyen maalesef Sayın Hristofias oldu. Kendisinden beklenmeyen son işi yaptı. Annan Planı’nı reddeden ve reddedilmesine yol açan bir lider oldu. ‘‘Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz’’... Ona dikkat etmek lazım. Bir aralık Kuzey Kıbrıs ürünlerinin Güney’deki Limasol limanı üzerinden dış dünyaya gönderilmesi planı vardı. O doğru bir yaklaşım mıydı? Hayır, o konuda biz Cumhurbaşkanlığı olarak düşüncemizi açıkladık. O düşünce izolasyonların bir çeşit devamını sağlamak amacıyla organize edilmiş bir girişimdi. Yani, ‘‘Ne gereği var Magosa Limanı’nın, ne gereği var Ercan Havalimanı’nın? Bu işi Limasol, ya da Larnaka Havaalanı’ndan yapın’’ demek için P O R T R E MEHMET ALİ TALAT Girne, 1952 doğumlu. Yükseköğrenimini Ankara’da ODTÜ Mühendislik Fakültesi’nde yaptı. Üniversite öğrenciliği döneminde sol siyasal hareketlere aktif olarak katıldı. Kıbrıs’a dönüşünde Kıbrıs Türk sendikalarının ve gençlik örgütlerinin kurulması için çalıştı. CTP’ye girdikten sonra partinin gençlik kolları ve çeşitli organlarında görev aldı. Bir dönem CTP’nin eğitim sekreterliğini üstlendi. 1993’te kurulan CTPDP koalisyon hükümetinde Eğitim ve Kültür Bakanı oldu. Onun ardından kurulan yine CTPDP koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı’nı üstlendi. 1996’da düzenlenen CTP kurultayında genel başkanlığa seçildi. Şubat 2005 genel seçimlerinde CTPDP koalisyon hükümetini kurarak KKTC Başbakanı oldu. Aynı yıl Nisan ayı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de KKTC’nin ikinci Cumhurbaşkanlığına seçildi. tarafta bir duvar vardı. Biz onu yıktık. Mevcut olan yolun sivil halkla temas etmeden çalışabilmesi için köprü halinde bir yaya geçidi yaptık. Bu köprü geçiş için ne gibi bir engeldir? Alt tarafı bir köprüdür. Köprü geçilir. Ama duvar geçilmez. Üzerinde de dikenli teller var. Dolayısıyla onlar duvarı yıkacaklar. Köprü de insanların bir taraftan öbürüne geçmesini sağlayacak. Bir ara, köprünün altından tanklar geçecek, dediler. Hızını alamayıp, uçaklar geçecek, diyenler bile oldu. Yani bu kadar komik duruma düştüler. ‘‘Türkler ara bölgeyi ihlal ettiler’’ dediler. BM Barış Gücü açıklama yaptı. ‘‘Hayır, ara bölge ihlali yoktur’’ dedi. Dolayısıyla bu konuyla ilgili iddiaların tümü gerçek dışı. Diğer hususlar da buna benziyor. Yani Türklerin sağlık hizmetlerinden yararlanması meselesi. Bu olanağı kendileri sağladı. Hem de nasıl sağladılar, biliyor musunuz? İşin özü nedir? İşin özü çözümdür. Bizimle yetki paylaşmayı istiyorlar mı, istemiyorlar mı? Güç paylaşımına var mıdırlar, yok mudurlar? Sizce varlar mı, yoklar mı? İşte, şimdi ona cevap verecekler. Bugüne kadar olmadığı yönünde tavır koydular. Zaten Annan Planı’nı reddetmelerinin nedeni de buydu. Annan Planı’nı, yetki paylaşımını öngördüğü için reddettiler. Yoksa, reddederken ortaya koydukları gerekçeler tamamıyla gerçek dışı. Güvenlik nedeniyle, dediler. Annan Planı’nı kabul etselerdi asker gidecekti. Dolayısıyla söyledikleri doğru değil. Yani onlar askerin geri çekilmesine hayır oyu verdiler. Ama hâlâ, adadan Türk askeri ve Türkiyeli göçmenler çekilsin, diye söylemlerini sürdürüyorlar. Ama bu insanlar 32 yıldır adada yaşıyorlar. Halklar arası evlilikler oldu. İkinci, üçüncü kuşaklar yetişti. Sizce bu Ancak, aynı mantaliteyi taşıyorsa o zaman işimiz zor demektir. Hristofias çözümü engelledi AKEL Genel Sekreteri ve Rum Meclis Başkanı Demetris Hristofias’ın sizinle ilgili söyledikleri var. ‘‘Sayın Talat beklentilerimize cevap vermedi’’ dedi.. Neydi beklentisi? Çözüm mü? Talat, çözüme ‘‘Evet’’ dedi. Hem de burada kampanya yaptı. Bizim beklentilerimize cevap vermeyen kendisi. Çözümün önünde engel olacak son kişi Hristofias olmalıydı. Ancak ne yazık ki ilk kişi oldu. Dolayısıyla onun benimle ilgili söyleyecek bir şeyi yok. Ben sadece konuşmadım, ispat ettim. O sadece konuşuyor. Açıklama yapıyor, demeç veriyor. Sol retorikle çok güzel sözler söylüyor. Ama ben iş yapıyorum. Ben söylediğimi yaptım. Çözüm istedim. Çözümü sağlamak için Kıbrıs Türk halkıyla omuz omuza organize edilmiş bir girişimdi. Bunun doğru olmadığını, doğru olmaması gerektiğini Cumhurbaşkanlığı olarak ortaya koyduk. Ancak, resmi bir engelleme yapmadık. Engellemeyi yapan halkımızın bizzat kendisi ve ilgili kuruluşlarımız oldu. O işin olmasını engellediler. Bizim hedefimiz tabii ki herhangi bir kısıtlama getirmek değil. Ama Limasol Limanı’ndan ihracat yapılırken bunun yanında Magosa Limanı’ndan da ihracat yapılmasını sağlamaktı. Yani, Magosa Limanı’ndan ihracat ya da ithalat olacaksa ve buna herhangi bir engel çıkarılmazsa, biz kendi işadamlarımızın Limasol Limanı’ndan ithalat ve ihracat yapmalarına herhangi bir zorluk çıkarmayacağız. Önemli olan alternatif yaratmaktır. Liman olarak Limasol’un alternatifi Magosa, Magosa’nın alternatifi Limasol olmalıdır. Dolayısıyla sadece Limasol, ama Magosa yasak anlayışı, AB ilkeleri ve değerleriyle bağdaşmaz. ‘ Bakın, 45 bin Türkiyeli göçmen kalacaktı, gerisi geri gidecekti. Halbuki aradan iki yıl daha geçti. Bundan sonra daha kaç yıl geçer? ’ ‘ ‘‘Türkler ara bölgeyi ihlal ettiler’’ dediler. BM Barış Gücü açıklama yaptı. ‘‘Hayır, ara bölge ihlali yoktur’’ dedi. ’ Papadopulos’la ilgili izlenimleriniz nedir? Papadopulos’la ilgili izlenimlerimi edinmek için o toplantıyı beklememe gerek yoktu. Biliyorsunuz, zaten izlenimim vardı. Ne olduğunu çok fazla tekrarlamaya gerek yok. Önemli olan onun davranışının, ya da ortaya koyduğu tutumun samimi ve sonuca götürücü olmasıdır. Bizim peşinde olduğumuz odur. Çünkü biz ciddi olarak Kıbrıs sorununun çözümünü istiyoruz. Bu çözüme ulaşmanın tek yolu da müzakerelerdir. Sayın Papadopulos bu müzakerelerde samimiyetle çözüme ulaşmak istiyorsa çok iyi bir görüşme, bir süreç gerçekleşebilir. O yüzden buna böyle bakmak istiyorum. İzlenimlerimle iyi insandır, çözüm istiyor, ya da istemiyor, gibi bir yorum yapmaktan ziyade önemli olan bundan sonrasıdır. Bugüne kadar o konuda çok görüş ortaya koydum, kendisine çok eleştiri yaptım. Bundan sonra samimiyetle ve ciddiyetle konuyu ele alacak mıyız, almayacak mıyız? Biz samimiyetle ve ciddiyetle konuyu ele almaya hazırız. Aynı tutumu da Rum tarafından bekliyorum. Dolayısıyla Sayın Papadopulos’tan bekliyorum. Göreve geldiğinizden beri siz Rum tarafına hep el uzattınız. Ama eliniz hâlâ havada kaldı gibi görünüyor... O görüşmeyle böyle, biraz parmaklarıma dokundu gibi oldu. Bu haliyle Kıbrıs Cumhuriyeti anormal bir yapı Rumların Türkiye liman ve havaalanlarının Rum uçak ve gemilerine açılması ısrarı var. Türkiye Kıbrıs Rum tarafını tanımıyor. AB ise Türkiye’ye limanlarını Rumlara açması için baskı yapıyor. O zaman bu iş nasıl olacak? Bunların yerleri biraz farklı. Yani, AB tanımayı daha sonraya bırakıyor. Çünkü biliyorlar ki Türkiye’nin Kıbrıs Rum tarafını bugünkü şekliyle tanıması mümkün değil. Böyle bir şey hiç söz konusu olamaz. Çünkü bugünkü Kıbrıs Cumhuriyeti tanınabilecek bir Kıbrıs Cumhuriyeti değil. Kıbrıslı Türklerin, bütün kurumlarından zorla atıldığı, tamamıyla Kıbrıslı Rumlardan oluşan, ama anayasasına göre bugün Türklerle fonksiyonel, federal bir çerçevede siyasi eşitliğe dayalı bir devlet ortaklığı kurulacak yerde normal olmayan bir yapı. Kıbrıslı Türkleri her taraftan attılar. Sonra da, ‘‘Bu devlet bütün Kıbrıs’tır’’ dediler. Bu anormal yapıyı Türkiye’nin tanıması bir garantör ülke olarak hem zuldür, hem yanlıştır, hem de ayıptır. İyi de öbür iki garantör ülke (İngiltere ve Yunanistan) Kıbrıs Rum tarafını Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıyor... Ayıp ediyorlar. Yanlış yapıyorlar. Her ikisine de, yani hem Yunanistan hem de İngiltere’ye yakışmayan bir davranış içine girdiler. Çünkü bugün ortada anormal bir Kıbrıs Cumhuriyeti var. Bu anormal Kıbrıs Cumhuriyeti’ni normal gibi tanımak doğru değildir. Doğru bir şekilde davranarak bu ülkeyi tanımayan Türkiye Cumhuriyeti’ne henüz yüksek dozda olmasa da baskı yapmaya başladılar. Bu da normal değil. Limanların ve hava sahasının açılması konusuna gelince... Biz Kıbrıs Türk tarafı olarak limanların ve hava sahasının Kıbrıs taşıma araçlarınca kullanılmasına karşı değiliz. Ayni zamanda bizim hava ve deniz limanlarımızın da serbestçe kullanılır olması gerekiyor. Yani, sonuç olarak biz Türkiye’nin limanlarını ve hava sahasını Kıbrıs Rum tarafına açmasına karşı değiliz. Ama aynı zamanda bize yönelik kısıtlamaların kaldırılmasını istiyoruz. Aslında bu demektir ki Türkiye’nin ve Sayın Dışişleri Bakanı Gül’ün yaptığı karşılıklı olarak bütün kısıtlamaların kaldırılması önerisi en mantıklı, en doğru öneridir, diye düşünüyorum. Bu tarafta belli bir Türkiye aleyhtarlığının sürdüğünü görüyorum. Hatta daha bugün (salı) buradaki kimi sivil toplum kuruluşları ‘‘Kuzey Kıbrıs’a uygulanan izolasyonların sorumlusu Türkiye’dir’’ sloganıyla Türkiye aleyhinde sert bir basın açıklaması yaptılar. Siz bunu duyduğunuzda ne düşündünüz? Evet, o açıklamayı duydum. Bir kere bu açıklama son derece yanlış. Kıbrıs’ta izolasyonların devamının sorumlusu Türkiye değildir. Geçmiş politikaları eleştirmek için bu açıklamayı yaptılar. Ama bana göre bugünün şartlarında bunu söylemek Rum tarafının izolasyonların kaldırılması mücadelemize koyduğu engelleri güçlendirir. Hatta izolasyonları daha da katılaştırma çabalarının gözden düşmesini bir anlamda engelleyici argümanlar olarak Rumlar tarafından kullanılabilir. Yani Kıbrıs Rum tarafı ve sözcüleri, ‘‘Bakın, işte, sivil toplum örgütleri de izolasyonların nedenini Türkiye’ye bağlıyorlar. Biz de zaten izolasyonların nedeni Türk işgalidir demiyor muyduk?’’ diyeceklerdir. Ben bizim sivil toplum örgütlerimizin bunu kastettiklerini düşünmüyorum. Onlar bu açıklamalarıyla eskiden güdülen politikaların izolasyonların katılaşmasına, yoğunlaşmasına yol açtığını anlatmaya çalışıyorlar. Yani yanlış ifadeler mi kullandılar? Bence yanlış ifadeler kullanıldı. Dolayısıyla da bir anlam kayması ortaya çıktı. O da tabii ki bence üzücü bir durum yarattı. Ben de katılıyorum. Doğru bir açıklama, doğru bir görüş değildi. Halbuki hele bugünkü Türkiye böyle bir eleştiriye layık değil. Hiç kimse kusura bakmasın. Tarihçiyseniz, ya da siyasetçiyseniz ve geçmişi eleştirmek istiyorsanız tamam, onu yapabilirsiniz. Ama bugünkü Türkiye’yi şaibe altında bırakacak ve eleştirecek bir tutum takınmak pek insafla bağdaşmaz. ‘ Bugün ortada anormal bir Kıbrıs Cumhuriyeti var. Bu anormal Kıbrıs Cumhuriyeti’ni normal gibi tanımak doğru değildir. ’ CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle