14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Bakan Başesgioğlu, işçi ve işverenin ‘daha az itiraz edecekleri’ formülü bulduklarını açıkladı 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Kıdem tazminatı fonu geliyor ? IMF’nin önerilerini incelediklerini belirten Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, kıdem tazminatı fonuna yüzde 3 işveren katkısı öngördüklerini ve İşsizlik Sigortası Fonu’ndan aktarım yapabileceklerini açıkladı. Başesgioğlu, “En az itirazların olduğu formül bu” dedi. FATMA KOŞAR Seçim Geçen hafta açıklanan ÖSSÖğrenci Seçme Sınavı sonuçları, ekonomik ve toplumsal yapının tam anlamıyla yeni bir yansımasıdır. Aslında, Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinin haber başlıkları, bu yansımanın iyi bir özetiydi. Cumhuriyet, ‘‘ÖSS’de ‘Doğu’ yine yok’’ diyordu. Milliyet de ‘‘Bilgi çağında Türkiye’de eğitim gerçeği’’ üst başlığıyla, ‘‘Matematik ve Fen Sıfır’’ ana başlığını atmıştı. Sınav sonuçları gibi, bu başlıklar da birer ‘‘sonuçtur’’. Çıplak sayılara döküldüğünde de, 1 milyon 510 bin 302 genç sınava girmiştir; bunların yalnızca, yaklaşık dörtte biri, 405 bin 517’si için açık yer vardır. Yaklaşık 1 milyon 105 bin sınava giren genç, yükseköğretimin kapısında bırakılmaktadır. Yer bulacak olanların da yalnızca 203 bini dört yıllık yükseköğretim kurumlarına girebilecektir ki bu sayı toplam sınava girenlerin yüzde 13.4’ü kadardır. Yükseköğretimin içerik ve kurumlararası büyük nitelik farkları bir yana, asıl çağdışı olan, ilkel kalan, yetersiz olan da budur. Bu sonucun arkasında iki alan vardır; bunlardan biri bölgesel gelişmişlik farkıdır. İkincisi de eğitimin kendisidir. Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin göreli olarak geri kalmışlığı bilinen bir gerçektir. ÖSS sonuçları, bu yıl Karadeniz Bölgesi’nin de başarısız kaldığını gösteriyor. Küreselleşmenin, IMF ve Dünya Bankası’na bağımlı aşırı piyasacı ve özelleştirmeci bir sürecin devleti ekonominin dışına atması ve bölgenin terör nedeniyle yaşadığı siyasal istikrarsızlığın ekonomiyi olumsuz etkilemesi sonucu, kırsal kesim ve bu bölgeler daha da yoksullaşmıştır. Bu durum, en yıkıcı sonucunu eğitimde vermektedir. Çünkü, doğru dürüst bir eğitim olanağı bulamadığı için ÖSS’de başarısız olan Güneydoğu Anadolu gençlerini, eğer teröre katılmayacakları varsayılırsa, işsizliğin o insanı ezen, onursuzlaştıran pençesi beklemektedir. ÖSS’nin yansıttığı ilk acı gerçek budur. ??? Türkiye genelinde ‘‘eğitim’’, çözümü gerekli bir büyük sorun olma özelliğini koruyor. Anaokulundan başlayan eğitim sürecinde öncelikle, başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere, ülkenin eğitim yönetimi tam anlamıyla ilkel ve yetersizdir. Temel eğitimde okullaşma oranı tam olarak sağlanamadığı gibi, ortaöğretimde de bir çöküntü yaşanıyor. ÖSS sonuçları, düz liselerle birlikte meslek liselerinin de başarı sıralamasının en alt basmaklarındadır. Milli Eğitim Bakanlığı da meslek lisesi denilince yalnız imamhatip liselerini anlıyor; bunda ısrar ediyor. Yükseköğretim de ayrı bir olumsuzluklar yumağıdır. Önce, yükseköğretim kurumları arasında çok büyük ‘‘nitelik’’ farkları vardır. Hükümetin yeterli araştırma görevlisi ve öğretim üyesi kadrosu vermemesi sonucu, yükseköğretimde öğrencilerin yüzde 87.9’unun yerleştirileceği devlet üniversiteleri, büyük sıkıntılar yaşıyor. Yıllardır, öğretim üyesi yetiştirilmesi sorununa çözüm getirilmiyor. Yükseköğretimin hızla paralı duruma gelmesi, özellikle da vakıf üniversitelerinin öğrenci harçlarına yaptığı zamlar, sorunları daha da ağırlaştırıyor. Bu yıl sınav sisteminde yapılan köklü değişikliklerin bir sonucu olarak, ‘‘tercih’’ ya da yer seçimi de karmakarışıktır. Her puan türü için yanıtlayan kişi sayısı ve belli puan aralıklarındaki yığılmalardan gidilerek bir kestirim yapılması olanağı yoktur. Bu durumda, sınav kazanan gençler, yaşamlarının çok önemli bir seçimini belirsizlik içinde yapacaklar; büyük olasılıkla, daha şimdiden düş kırıklıkları yaşayacaklardır. Her yıl bir milyonun üzerinde gencini yükseköğretimin kapısından geri çeviren, ‘‘kalanının’’ da ancak yarısına, 200 bin gibi bir bölümüne dört yıllık eğitim verebilen; bu 200 binin de yalnızca ‘‘onda birine’’, çağın ölçütlerine göre nitelikli sayılabilecek eğitimi sunabilen ve böylelikle yaşamlarının baharındaki gençlere seçim olanağı vermeyen bu eğitim yapısının, hiç zaman yitirilmeden değiştirilmesi gerekiyor. Haziran 2003’te yürürlüğe giren ve iş güvencesi de getiren 4857 sayılı İş Yasası’yla gündeme gelen kıdem tazminatı fonuyla ilgili çalışmalar sürdürülüyor. IMF’nin iki hafta önce Türk basınına yansıyan işgücü piyasalarına ilişkin önerilerini incelediklerini belirten Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, kıdem tazminatı fonuna yüzde 3 işveren katkısı öngürdüklerini açıkladı. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Başesgioğlu, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yararlanmanın koşullarını yumuşatmak istediklerini ve çalışmaların sürdüğünü bildirdi. Bakan Başesgioğlu, ortalama 3 yıl önce gündeme geldiğinde işçi sendikalarının çoğunlukla karşı çıktığı kıdem tazminatı fonuyla ilgili son gelişmeler konusunda şu ayrıntıları açıkladı: ‘‘Vergi ve prim yükü Türkiye’de çok ağır. Bu nedenle kıdem tazminatı fonu için yüzde 3 oranında işveren katkısı öngörüyoruz. Bu oran artarsa işveren de itiraz ediyor. En az tepki gören formül bu, ancak yüzde 3 işveren katkısıyla fonun döndürülmesi güç. Dolayısıyla burada da İşsizlik Sigortası Fonu’ndan aktarım yapılabilir. İşsizlik Sigortası Fonu devreye girerse çevirebiliriz.’’ IMF’den kapsamlı çalışma Kıdem tazminatının yeni istihdamı zorladığını kaydeden bakan, fonla ilgili son çalışmaların ilgili sosyal tarafların ve hükümet temsilcilerinin içinde yer aldığı yapılara sunulacağını belirtti. Başesgioğlu, bu konudaki çalışmaların bu yaz sonuna kadar bitirilmesinin hedeflendiğini bildirdi. Bu arada, hatırlanacağı üzere iki hafta önce, IMF uzmanlarının ‘‘Türkiye’de asgari ücretin yüksek olduğuna ve düşürülmesi gerektiğine’’ dönük önerileri Türk basınına yansımıştı. Bölgesel asgari ücret uygulanması gerektiği de vurgulanan IMF’nin çalışmasının çok kapsamlı olduğunu anlatan bakan, ‘‘Çalışmayı istedik. Henüz bakamadım, ancak çok kapsamlı bir çalışma. Önerileri inceliyoruz’’ diye konuştu. 2007’de yürürlüğe girecek sosyal güvenlik reformunda kaos yaşanmasını beklemediklerini anlatan Başesgioğlu, memur sendikalarından yükselen ara zam talepleriyle ilgili olarak da ‘‘Bu konuyu yıl sonunda değerlendirmek gerekiyor. Yıl sonunu bir görelim’’ dedi. GFK TÜRKİYE Türkiye’de istihdamı arttırmak için yeni bir paket üzerinde çalışıyor Tüketicilerin yüzde 80’i PVC kullanıyor Ekonomi Servisi Tüketicilerin yüzde 80’inin PVC kapı ve pencereleri, ısı kaybını önlediği için tercih ettiği bildirildi. GFK Türkiye’nin yaptığı araştırmaya göre, gürültüyü önlediği için tercih edenlerin oranı ise sadece yüzde 8. Araştırmaya göre, Türkiye’nin yüzde 40’ı PVC kapı, pencere kullanırken yüzde 58’i ahşap kullanıyor. Ahşap kullananların dörtte biri de çerçevelerini PVC ile değiştirmeyi düşünüyor. Ankete katılan tüketicilerin PVC kapı, pencere markası denildiğinde yüzde 38’nin ilk aklına gelen marka Pimapen olurken, yüzde 20’si Fıratpen, yüzde 12’si Pakpen ve yüzde 9’u da Egepen’in ilk akla gelen PVC markası olduğunu belirtti. Tanınan ve hatırlanan tüm markalar sorulduğunda da hatırlanma oranında yüzde 59 ile Pimapen’in ilk sırayı aldığı, bunu yüzde 51 ile Fıratpen ve yüzde 12 ile Pakpen’in izlediği görüldü. Dünya Bankası’ndan esneklik önerisi Bankaya göre, Türkiye’nin tarım kesimindeki nüfusu hâlâ çok büyük oranda bulunuyor. Tarımdaki istihdam düşüyor, ancak diğer sektörlerdeki istihdam artışı bu düşüşü telafi etmeye yetmiyor. Türkiye’de, sadece sanayi ve hizmet sektöründeki istihdam büyüme oranlarını bile diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, Türkiye’deki istihdam büyümesinin yavaş olduğu ortaya çıkıyor. ANKARA (AA) Dünya Bankası, Türkiye’de istihdamı arttırmaya yönelik yeni bir reform paketi üzerinde hükümetle çalışıyor. Bankaya göre, istihdam sorununu kalıcı olarak çözebilmesinin yolu eğitim reformundan geçiyor. AA’dan Mustafa Seven’in haberine göre, banka yetkilileri, bankanın bugünlerde, Türk hükümetiyle gündemlerinde olan istihdam yaratma konusunda nasıl destek olabileceği üzerinde çalıştığını belirtiyor. Banka tarafından hazırlanacak bir raporun ve bu çerçevede, Türkiye’ye verilecek desteğin sonbahara kadar şekilleneceği ifade ediliyor. Türkiye’de istihdam artışının yavaş olmasının önemli bir faktörü olarak, işgücü piyasası düzenlemeleri olarak gösteriliyor. Dünya Bankası’na göre, Türkiye’de, geçmiş yıllar itibarıyla kronik hale gelen istihdam artışındaki yavaşlığın nedenlerinden ikisi ‘‘yavaş ekonomik büyüme ve üretkenliğe kıyasla yüksek işgücü maliyeti’’ olarak gösteriliyor. Türkiye’de işe başlama ve iş kapatma maliyetlerinin çok yüksek olduğuna dikkat çeken Dünya Bankası’na göre, istihdam arttırma çabaları içinde, kayıt dışılığın azaltılması, rekabetin arttırılması ve doğrudan yabancı yatırımın desteklenmesi, ücret dışı emek maliyetinin düşürülmesi gerekiyor. Banka, Türkiye İş Kurumu’na aktif işgücü piyasası politikaları yürütebilmesi için daha fazla kaynak sağlanması gerektiğinin altını çiziyor. yakupkepenek06@hotmail. com D Ü N YA E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş / E R G İ N Y I L D I Z O Ğ L U L O N D R A ve Golan tepelerini işgal etti. Güvenlik sorunu yine çözülmedi.. aksine, Filistin Ulusal Hareketi ve direnişi doğdu. 1973’te Suriye ve Mısır’ın saldırılarıyla başlayan Yom Kippur Savaşı’nda saldırganlar büyük kayıplar verdi. Ama İsrail’in en seçkin savaşçı birliklerinin kayıpları, İsrail toplumunda büyük şok yarattı, güvensizlik duygusunu daha da keskinleştirdi. Mısır’la Yapılan Camp David anlaşması da güvenlik sorununa çare olmadı. Filistin Ulusal Hareketi iyice güçlenmiş, büyük bir tehdit oluşturmaya başlamıştı. Bu yüzden 1982’de İsrail, Lübnan’ın güneyini işgal etmek, Beyrut’un güneyini kuşatmak zorunda kaldı. Ancak bu da güvenlik sorununu çözmedi. Aksine gerilla savaşının yoğunlaşmasına, işgal altındaki topraklarda direnişin yükselmesine, I. İntifada’ya yol açtı. 1990’ların ortamında şekillenen Oslo Barış Süreci de uzun ömürlü olmadı. 1995’te Rabin’in bir İsrailli tarafından öldürülmesi, 2000’de Şaron’un El Aksa provokasyonuyla başlayan II. İntifada ve Şaron’un Arafat’ı, giderek daha çok sivil halkı hedef alan (Jenin katliamı vb.) saldırgan politikası, Oslo dönemini kapattı, barışı gündemden çıkarttı.. ama İsrail’in güvenliğini arttırmadı. Hamas ve Hizbullah bu süreç içinde oluştu, güçlendi.. giderek direnişin öncüleri konumuna yükseldi. İsrail toplumunda dinci akımlar siyasallaşır, siyaset giderek sağa ve şoven bir çizgiye kayarken, Filistin Direniş Hareketi içinde de radikal İslam öne çıkmaya başlamıştı. Şimdi altıncı savaşı yaşıyoruz. İsrail tek taraflı olarak çekildiği Güney Lübnan ve Gazze’ye, büyük bir şiddetle geri dönmüş durumda ve yine, artık giderek ‘‘savaş suçu’’ sayılabilecek askeri operasyonlarla ‘‘mutlak güvenlik’’ peşinde. Ama, İsrail, Oxford Research Group analistlerinden Paul Rogers’in dikkat çektiği gibi, bu amacına 60 yıl önce olduğundan daha yakın değil (Opendemocracy, 20/07). Financial Times da, cumartesi günkü başyazısında, İsrail’in amacının tam tersi bir sonuç yaratmakta, dahası ‘‘müttefiki ABD’nin bölgedeki saygınlığını Lübnan çamurunun içine çekmekte olduğunu’’ yazıyordu. Genelde İsrail yanlısı, Washington Post’un yorumu da, Lübnan’da tarihin kendini, İsrail açısından çok daha zor koşullarda tekrarlamakta olduğu doğrultusundaydı... İsrail’in 60 yıllık deneyi, zorun güvenlik sağlamaya yetmediğini gösteriyor. Aksine, ‘‘zor’’, uzun dönemde güvenliği daha da zayıflatacak koşulları güçlendiriyor. İsrail yönetici seçkinlerinin, kendisi ve halkı için güvenlik arayışında, zorun dozunu arttırmak yerine, realiteyi değiştirmenin, güvenlik tehdidi oluşturan sorunla, bir başka biçimde ilişki kurmanın yolunu bulmaya çalışması gerekmez mi? ‘‘Kürt sorunu’’nun kökleri esas olarak Türkiye sınırları içindeyken, büyük bir olasılıkla çoktan terk edilmiş bir toprak parçasına yönelik sınır ötesi operasyonun, sorunun çözülmesine nasıl katkıda bulunacağını ben anlayamıyorum. Belki de bilmediğim bir şeyler vardır. Aklım yetmiyor da olabilir. Ama İsrail’in Gazze ve Lübnan operasyonlarına bakarak, ‘‘Biz neden yapmayalım ki?’’ diye düşünenlere, bir çift sözüm olabilir. Birincisi, Türkiye ve İsrail çok farklı iki ülke, kıyaslama yapmak doğru olmaz. İkincisi, İsrail’in yaptıklarının, amacına ulaştığını savunmak çok zor. ‘‘İsrail yapıyorsa.. biz neden yapmayalım?’’ İsrail’in dış politika seçenekleri, salt kendi kapasitesine dayanmıyor. İsrail, ABD için vazgeçilmez bir müttefik ve ne yazık ki (İsrail halkı açısından) ABD tarafından, bölgede kullanılabilecek en etkin silah olduğu için destekleniyor. ABD İsrail’e düzenli mali yardım ve gerektiğinde, acil askeri yardım (örneğin geçen cuma günü gönderilen güdümlü bombalar Haarezt, 22/07) yapıyor; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde, İsrail aleyhine önerileri sürekli veto ediyor. ABD’de son zamanlarda yoğun bir biçimde tartışılan İsrail lobisinin etkilerini de unutmayalım. Türkiye bu kaynakların ve destekle rin hiçbirine sahip değil. Halen tarihinin en derin ekonomik krizlerinden birinden geçiyor. Yönetici seçkinleri arasında ideolojik, siyasi uyumsuzluk ise, bir taraftan bu seçkinlerin bir kesiminin ordunun üzerinde bir operasyon yaptığına ilişkin söylentiler, diğer taraftan hafta sonunda, ‘‘Dış ilişkilerde yetki kimin elinde’’ sorusunu gündeme getiren ‘‘Zapsu ve elçiler’’ olayının gösterdiği gibi, siyasi kriz özellikleri sergilemeye başlamış durumda. Türkiye’nin iki önemli uluslararası bağlantısı, Avrupa Birliği ve ABD, sınır ötesi operasyondan yana olmadıklarını söylüyor.. ülkenin, gerektiğinde bölünebileceği düşüncesine (Ralph Peters’in haritası, Lagendijk’in daha fazla bölgesel özerklik önerileri) en azından soğuk bakmıyorlar. Avrupa Birliği’nin birçok ülkesinde, örneğin Almanya, Fransa, Avusturya, Belçika’da Türkiye’nin AB üyeliğine itirazlar gittikçe artıyor. ABD Türkiye’ye, AB’den daha yakın görünüyor, en azından, şimdi bir de ‘‘ortak vizyon’’ belgesi var. Ancak sorun şu ki, ABD Dışişleri şu anda bölgeye ilişkin konularda, Financial Times’tan Philip Stevens’in de işaret ettiği gibi birbiriyle çelişen iki akımın etkisi altında, iki farklı sinyal veriyor: Dışişleri Bakanı Rice bir politika izlemeye çalışıyor, Bush’un Ortadoğu danışmanı neocon, Elliot Abrams bir başka (21/07)... Bu yüzden Türkiye açısından, bir işe kalkıştıktan sonra Zorla Güvenlik... hangi tepkiyle karşılaşacağını.. ne kadar destek, hoşgörü.. ne kadar köstek hatta sabotajla karşılaşacağını önceden kestirmek çok zor. ‘‘İsrail yapıyor biz neden yapmayalım’’ sorusuna İsrail’in 60 yıllık deneyimine bakarak da bir cevap bulunabilir. İsrail kurulduğundan bu yana yönetici sınıf hep tek bir arzu nesnesinin peşinden gidiyor: ‘‘Mutlak güvenlik ortamı.’’ Ancak İsrail’in kuruluş biçimi, devlet ideolojisi (Siyonizm), jeopolitiği, demografik dinamikleri (realitesi) bu ‘‘mutlak güvenlik ortamını’’ elde etmeyi olanaksız kılıyor. İsrail yönetici seçkinleri bu olanaksızlığı yaratan realiteyi yadsıyarak, arzu nesnesi elde edebilmek için adeta histerili bir hastanın saplantısını andıran bir biçimde, tekrar tekrar denemekte ısrar ediyor, elde edemedikçe de zor kullanıyor, zorun dozunu gittikçe arttırıyor. Ne ki, o zorladıkça arzu nesnesi daha da uzaklaşıyor. Üstelik bu ‘‘mutlak güvenlik’’ serüvenini, gerilemekte olan bir hegemonyacının desteğine endekslemiş olması, bizzat İsrail’in, bu haliyle, uzun dönemde varlığını risk altına sokuyor. 60 yılda 6 savaş İsrail’in ‘‘mutlak güvenlik’’ serüvenine bakınca, 60 yılda 6 savaş ve iki ‘‘intifada’’ görüyoruz. İlk savaş 1948’de İsrail devletinin kuruluşunun ardından Mısır, Ürdün ve Suriye ile yaşandı. İsrail, Filistin’in yüzde 80’ini işgal ederek topraklarını genişletti ama.. güvenlik sorunu çözülmedi. İkinci savaş, 1956 Süveyş krizi bağlamında İngiltere ve Fransa’yla yaşandı. Bu savaş sonunda, Sina Yarımadası’nda, BM denetiminde bir tampon bölge oluştu ama, güvenlik sorunu yine çözülemedi. 1967’de ‘‘Altı Gün Savaşı’’ sırasında İsrail; Batı Yakasını, Sina Yarımadası’nı SARIYER İCRA DAİRESİ’NDEN GAYRİMENKUL AÇIK ARTTIRMA İLANI Dosya No: 200325 ESAS Satılmasına karar verilen gavri menkulün cinsi, kıymeti, adedi, evsafı : TAPU KAYDI : İST. Sarıyer İlçesi, Tarabya Mahallesi, Taravet Sokağında bulunan 12 Pafta, 961 Ada, 53 Parsel sayılı 2078.95 m2 miktarındaki bahçeli ahşap ev vasıflı taşınmazın 1/3 hissesi. İMAR DURUMU : Taşınmaz .22.07.1983 onanlı . 1 / 1000 Ölçekli Boğaziçi Öngörünüm Uygulama İmar Planında ‘“KORUYA KATİLACAK ALANDA “ kalmaktadır. Planda bu alanlara tahsis edilen parsellerde geçici dahi olsa hiçbir inşaat yapılamamaktadır. Ayrıca, bu alanlarda : bitki örtüsünün korunması esastır, b) Doğal nedenlerle ve yangın sonucu bitki örtüsünde tahribat olduğu zaman yeni dikilecek ağaçlar Boğaziçi nin ekolojisine uygun seçilecektir. Diğer hususlarda 27.02.2004 onanlı Plan Hükümlerine uyulacaktır. Dosyasında yapılan tetkikte; söz konusu yer için İst. Büyükşehir Belediye Encümenince 26.05.1998 tarih V/2 133 sayılı YIKIM KARARI alındığı anlaşılmaktadır. MAHALLİ DURUMU : Taşınmaza. Tarabya . Taravet Sokak 40 numaralı yerdir. Sokağının bitiminde sınır komşusu parselin kenarından verilen patika yol ile ulaşılmaktadır. Plan örneğindeki durumunda kadastral bir yol bağlantısı yoktur. Sahile yürüme mesafesi 15 dakikadır. Parselin bir kısmı bitişikteki küçük alanlı parsellere yapılan binalarla , bir kısmı da beton duvar ile koruma altına alınmıştır. Eğimli bir arazi yapısına sahiptir. Parsel içinde toplam 3 adet bina bulunmaktadır. Geri kalan kısmı da kısmen kontrol altına alınarak bahçe amaçlı olarak kullanılmaktadır. Kontrol altına alınamayan bölümleri de doğal bitki örtüsü ile kaplıdır. Parselde çok sayıda yetişkin ağaç bulunmaktadır. Parseldeki yapılı binalar: 1. Ahşap bina (Zemin oturumu yaklaşık 80 m2 dir. Parselin plan örneği belgesinde gösterilen kadastral binadır. Taş zemin üzerine yapılan yaklaşık 110 yıllık terk edilmiş virane durumdadır.) 2. Na Tamam Betonarme ( Zemin oturumu yaklaşık 120 m2 , toplam 3 katlıdır. Bahçe çekme meşalesine dikkat edilmeksizin tam parsel sınırına yapılmış olması nedeni ile < Ruhsat alınmaksızın > kaçak olarak yapılmıştır. Dış cephesi boyalı, iç bölme duvarlarının sıvalı ve ince işçilikleri yapılmamıştır. 3. Konut Olarak Kullanılan Betonarme Bina (Zemin oturumu yaklaşık 50 m2 ve toplam iki katlıdır. Na tamam binanın hemen altında kalacak kısımda yapılıdır. Parselin batı sınırına sıfır olacak şekilde yapıldığından <Ruhsat alınmaksızın > aynı gerekçe ile kaçak olarak yapılmıştır. Dubleks olarak kullanılmaktadır. Giriş Katında: salon + oturma odası + mutfak ve bir üst kata bağlı olan ahşap merdiven kısmı vardır. Üst Katında : iki yatak odasın Banyo WC bölümleri bulunmaktadır. Dış cephesi bakımlı ve boyalı, çatısı kiremit örtülüdür. Salon ve yatak odalarında ahşap zemin kaplaması . ıslak zeminleri ve salona bağlı mutfak kısmı seramikfayans işçiliklidir. Kapı doğramaları iyi cins ahşap malzemelidir. Pencere doğramaları ise kısmen PVC kısmen kapı doğraması ile benzer ahşap malzemedir. Binanın normal katında beton tabiiye yerine ahşap lambri tavan yapılmıştır. Tüm kentsel ve altyapı hizmetlerinden istifade etmektedir. Geçerli imar planında , Koruya Katılacak Alan içinde kalan parsel üzerindeki iki adet ruhsatsız bina yıkıldıktan sonra Eski Eser Yenilemesi şeklinde virane bina. yasal işlemleri yerine getirmek şartı ile yeniden yapılabilecek durumdadır: Ancak yasal bir yola bağlantısı bulunmayan parsele bir şekilde geçiş hakkının verilmesi için dava açılması gerekmektedir. Taşınmaza ait diğer lüzumlu izahatlar bilirkişi raporunda ve dosyasında mevcuttur. Yerin ayrıca mahallen çekilmiş fotoğrafları satış dosyasındadır. KIYMETİ: 22.09.2005 tarihinde satışı yapılacak 1/3 hisseye 400.000,00 YTL. kıymet takdir edilmiştir. SATIŞ ŞARTLARİ : 1 Satış 04 EYLÜL 2006 günü saat 14.00 14.30 arasında SARİYER İCRA DAİRESİNDE açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin % 60’ ı ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacaklarının mecmuunu ve satış masrallarım geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmaz ise en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartı ile 14 EYLÜL 2006 günü saat 14.0014.30 arası SARİYER İCRA DAİRESİNDE ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da bu miktar elde edilmemiş ise gayri menkul en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak üzere artırma ilanında gösterilen müddet sonunda en çok artırana ihale edilecektir. Şu kadar ki ; artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin % 40 ı bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka . paraya çevirme ve paylaştırma masrallarım geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmaz ise satış talebi düşecektir. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin % 20 i nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu veya bu miktar karşılığında döviz veya milli bir bankanın teyidi yapılmış bloke çek”ini vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir. Alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. İhale pulu, tapu alım harç . tahliye ve masrafları. KDV. Alıcıya ait olacaktır. ‘Tellaliye resmi. birikmiş vergiler, tapu satım harcı satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (ilgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir) bu gayri menkullerindeki hakları hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile 15 gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde haklarını tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4. Taşınmazı satın alanlar, ihaleye alacağına mahsuben iştirak etmemiş olmak kaydıyla, ihalenin feshi talep edilmiş olsa bile. satış bedelini derhal veya İİK, 130 ncu maddeye göre verilen süre içinde nakden ödemek zorundadır. 5 Gayrimenkul kendisine ihale olunan kimse müddetinde parayı vermezse ihale kararı kaldırılarak İİK. 133 cü maddesine göre kendisinden evvel en yüksek teklifle bulunan kim ise arz etmiş olduğu bedelle almaya razı olursa ona. razı olmaz veya bulunmazsa hemen artırmaya çıkarılır. Bu arttırma . ilgililere tebliğ edilmeyip yalnızca satıştan en az yedi gün önce yapılacak ilanla yetinilir. Bu arttırmada teklifin İİK. 129 ncu maddedeki hükümleri uyması şartıyla taşınmaz en çok artırana ihale edilir. İhalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedelle son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen sorumludur. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme gerek kalmaksızın İcra Müdürlüğünce tahsil olunur. 6 İİK. 127 maddesi gereğince, işbu satış ilanı, tapuda adresi bulunmayan ve tebligat yapılamayan ilgililere ilanen tebliğ yerine kaim olacaktır. 7 Şartname ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilecektir. 8 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve DOSYA münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarası ile Müdürlüğümüze baş vurmafarı ilan olunur. Basın: 36544 CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle