25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Dış Politika Trajedisi Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN CHP Parti Meclis Üyesi ürkiye, AKP iktidarının dümene geçmesiyle hem iç hem de dış politikada keskin dönemece sürüklenmiştir. Acemi kaptanların yaptığı keskin dönüşün olumsuz etkileri her geçen gün biraz daha hissedilmektedir. İçeride Cumhuriyetin temel nitelikleri başta olmak üzere pek çok temel kurum üzerine tartışma başlıkları açılırken, dışarıda AB parantezine sıkıştırılmanın ağır faturası KKTC’de toplanmıştır. Ülkenin karanlığa sürüklendiği endişesiyle, sürekli aydınlık için her gece bir dakika karanlık eylemini yaptığı günleri fazla uzak olmayan toplumun, her geçen gün yeni karartma başlıkları açan bir iktidara kendisini teslim edişini açıklamak hiç kolay değil. Ancak, gelecek kuşakların, AKP iktidarını Türkiye’nin talihsiz süreci olarak değerlendireceklerini öngörmek için kâhin olmak da gerekmiyor. Meşruluklar hukuk üzerinden değil, sonuçlar üzerinden yaratılıyor. Rıza inandırmaya değil, baskıya dayalı. Hak arayan, rejime ters davranışlara karşı çıkanlar azarlanarak paylanıyor. Hukuka tutunarak gelip, hukuka rağmen rejime karşı tavırlar almak, demokrasiye karşıt tutumları demokrasiye dayanarak sergilemek gibi tutarsızlıklar zinciri içinde rejimin güvencesi olan hukuk, demokrasi gibi kavramların içleri boşaltılıyor. Söylemlerle yapılanlar birbirini tutmuyor. AKP’nin karşı olduğu bilinen değerleri sahiplenici tutumu inandırıcı değil. İçeride sahiplenerek başkalaştırma, laik kurumlara kendi anlayışlarını şırıngalama stratejisini izleyen iktidarın, dış politikada izlediği belli bir stratejisi yok. AB ile ilişkilerde teslimiyetçi tutumuna ancak trajedi denilebilir. Verilen tüm tavizlerden sonra hâlâ belirsizliğini koruyan süreç, Türkiye’nin aleyhine işlerken, Ölçü, Orantı ve Devlet ÖNCE bazı doğruları saptamak gerekir ki demagojiye kaçılmasın. Elbet Filistinlilerin davası yerden göğe haklı bir davadır. Elbet Filistin halkı öbür Arap devletlerinin caydığı, hatta seyirci kaldığı bu davada yıllardır akıl almaz acılara ve büyük özverilere katlanmıştır. Elbet başta ABD olmak üzere Batı dünyası, kendilerinden olmayanların bütün dava ve mücadelelerinde olduğu gibi bunda da kılını kıpırdatmamaktadır. Elbet Filistinlilerin mücadelesi genellikle meşru sayılan yöntemlerin dışına çıkarak terörist eylemlere sapmak zorunda kalmıştır ama, bunun kabahati onlardan çok onları bu yola sapmaya mecbur bırakmış olanlarındır. Elbet, tek askerinin kaçırılmasına İsrail’in verdiği karşılıkta ölçüyü aşan bir orantısızlık bulmak da kolaydır. Ama, ‘‘elbet’’leri daha fazla uzatmadan şunu sormak hiç yanlış olamaz: Özellikle de iki askerinin daha Suriye’de kamplaşan Hizbullahça kaçırılışı üzerine İsrail’in Lübnan’ı vuruşundan alınacak hiç mi ders yoktur? Türkiye ki, daha dün vatan görevi yapan gencecik sekiz evladını Kürt terörüne kurban vermiştir. O Kürt terörü ki, Amerika’nın işgali altındaki Irak’ın kuzeyini üs edinip sınır aşırı eylemlerle Türkiye’nin başına bela olup her gün üçbeş can almaktadır. O Amerika ki, bir yandan Türkiye’ye‘‘stratejik’’ masallar söylerken bir yandan da Guam’da yetiştirdiği Kürt subayların kaçırdığı silahlarla Anadolu çocuklarının öldürülmesine suç ortaklığı yapmaktadır. srail’in her gün beşon askeri kaçırılmıyor. İsrail subaylarının kafasına ne Filistinliler çuval giydirdi ne de Lübnanlılar. İsrail’in stratejik ortağı Amerika, ona da zaman zaman ölçülü davranma derse vermekten geri kalmıyor. İsrail’in silahlı kuvvetleri iyi eğtim gören ve ileri teknolojileri kullanabilen sağlam bir güç olmakla birlikte dünyanın en büyük ordularından biri sayılmaz. Ama, o İsrail’i yönetenler üç askerleri kaçırıldı diye öyle bir orduyu harekete geçirmekten ve dünyayı karşılarına almaktan çekinmemişlerdir İsrail’in davranışlarını, Amerika’nın gölgesinde Ortadoğu’ya yeni şekil verme taşeronluğunu beğenmeyebilirsiniz. Ama, itiraf edin ki sıra ‘‘devlet’’ olup olmadığını ispata gelince en etkili ve en inandırıcı tutumu ortaya koymakta asla tereddüt geçirmemektedir. Oranın halkı bu tutumu zaman zaman protesto etse de, hiç değilse bir ‘‘devlet’’ olduğunu bilmektedir. Bu arada, büyük Türkiye devletinin şaşkın halkı, ‘‘Bizim ordumuza kim gereken hedefi gösterecek ve İran’ın bile top ateşine tutmaktan çekinmediği Kandil Dağı’nı Türk jetleri ne zaman vuracak’’ diye bekleyip duruyor. T O İ Atina şimdiden umduğundan çok daha fazlasını almış durumda. Kıbrıs konusunda, ‘‘kazan kazan’’ diyerek çıktıkları yolda, AB’ye girmek konusunda gösterdikleri aşırı istekliliği, kaybettikten sonra isteksizliğe dönüştürmeleri, ‘‘Türkiye sözlerini yerine getirdi, AB getirmedi, Türkiye dürüst ülke’’ diyerek kandırılmış olduklarını itiraf noktasına gelmeleri, tuttukları yol hakkında yeterince bilgi vermektedir. Denktaş döneminde dünyanın tanıması için çaba gösterilen bir KKTC vardı. Şimdi Türkiye’nin Rum kesimini tanıması, liman ve havaalanlarının Rum gemi ve uçaklarına açılması gibi KKTC’nin varlığını dolaylı yoldan sona erdirecek ağır tavizlerden, dolayısıyla Rum kesimini Türkiye’nin tanımasında söz ediliyor. Türkiye’de AKP, KKTC’de CTP bu başarısız tablonun mimarları olmuşlardır. Atina’nın öteden beri istediği çok aktörlü çözüm masası kurma hayalini, AB parantezine gönüllü girerek, sıkıştırılma politikasına teslim olan Ankara’nın gerçekleştirmiş olması ne büyük ironi... Denktaş, ağır eleştirilerle devre dışı bırakılırken çözümsüzlükle suçlanmıştı. Halefi, Papadopulos politikasını hiç değiştirmemiş olmanın keyfini sürerken, Denktaş’a yapılan haksızlığın KKTC ve Türkiye’ye faturası ağır olmuştur. Türkiye, KKTC’nin ayrı bir devlet olarak haklarının savunulmasını güçlü ve ısrarlı bir dış politika stratejisine dönüştürmedikçe yeni senaryolarla Birleşmiş Milletler’i yeniden işin içine katma çabaları bir çırpınıştan öte anlam taşımayacaktır. AB dayatıyor diye limanlar ve hava limanları konusunda iyi niyet göstergesi olarak kısmi açılımlar yapmak, yeni teslimiyet başlıkları açmaktır. Türkiye’nin Kıbrıs konusunda izleyeceği tek strateji teslimiyetçi politikayı terk etmek, tavizlere son vermek, tutu munda kararlı ve ısrarcı olmaktır. Kısmi ya da tam olarak hava sahası ve/veya limanları Rum gemi ve uçaklarına açmak gibi iyi niyet gösterileri fiilen tanıma anlamına gelecektir. Türkiye iyi niyet gösterisinde yeterince aşırılıklar göstermiştir. İyi niyet gösterisi sırası AB ülkelerindedir. Zaman zaman baş ağrıtan sorunlar, AKP iktidarı sırasında süreklilik kazanırken, dış baskının dozu giderek artmaktadır. Soykırım iddialarının parlamento kararlarıyla ithama dönüşmesi, Güneydoğu sorununda, AB ile ABD’nin aktif tutum almaları, Fener Patrikhanesi’nin Ekümeniklik iddiasını daha yüksek sesle dile getirmesi ve bağımsızlığını sağlamlaştırması, Türkiye’nin AB zaafına yenilerek izlediği teslimiyetçi politikanın yarattığı boşluklar sayesindedir. Türkiye içeride AKP’nin açtığı tartışma başlıkları ve sürüklediği ekonomik krizle boğuşurken, dış politikada yaşanan krizler dikkatlerden kaçıyor. Laik Cumhuriyet bir uygarlaşma projesiydi. AKP marifetiyle AB’nin başkalaştırma projesine teslim edilen Türkiye’ye, ılımlı İslam Cumhuriyeti yaftası vurulmuş; medeniyetler ittifakı adı altında, medeniyetler ayrışması yaşanmaktadır. Dış politikada yapılan yanlışlara dur demek için hâlâ bir şans vardır. Hatalarda ısrar edilirse, bir süre sonra bu şans da yitirilmiş olacaktır. Kıbrıs Türkiye’den koparılmak istenenler içinde ilklerden biridir, ancak son olmayacak, koparılmak istenen diğerlerine kapı açacaktır. Türkiye AKP ile çözüme koşullanmış, nasıl sorusu önemsizleştirilmiştir. Çözüm değil, çözümün nasıl olacağıdır önemli olan. Kazan kazan formülü bu yanlış mantığın ürünüdür ve Türkiye’yi kendi kendini sıkıştıran, almaktan çok vermeye kodlanmış bir sürece kilitlemiştir. ? Arkası 8. Sayfada CUMHURİYET’TEN OKURLARA İBRAHİM YILDIZ Savaş Korkusu... Ortadoğu kaynıyor... İsrailli bir askerin kaçırılmasıyla başlayan çatışma, savaşa dönüştü. İsrail, Lübnan sınırını aşarak askeri harekâtını yoğun biçimde sürdürüyor. Ateş çemberi altındaki Lübnan’da, sivil halk çaresiz... Bölgeye yayılmasından korkulan savaş, tüm dünyanın tepkisini çekiyor. Rusya’nın Petersburg kentinde yapılan G8 zirvesinin gündemini savaş tartışmaları oluşturdu. ABD Başkanı Bush ile Rusya Devlet Başkanı Putin, konuyla ilgili görüşlerini açıklarken farklı söylemde bulundular. Bush Hizbullah’ı, Putin ise İsrail’i suçladı. İki liderin olaya bakışı Ortadoğu’da barışın sağlanmasının zor olduğunu da gösteriyor. Cumhuriyet, bölgedeki gelişmeleri ve savaşın boyutunu, ilk günden bu yana birinci sayfadan ve manşet yaparak gözler önüne serdi... bölgedeki düşüncesinin somut belgesiydi. Uzmanlar, bu haritaların ‘‘iş olsun diye’’ ortaya atılmadığının, zemin oluşturan düşünceler olduğunun altını çizdiler. Gazetemiz bu konuda önemli bir işlevi üstlenerek konunun Türk kamuoyunca bilinmesi için haritayı manşetten duyurdu. Konuyla ilgili olarak iktidar dışında birçok kişi ve kurum tepkilerini dile getirdi. Bu haberin ve haritaların ardından resmi makamlardan açıklama gelmemesi ise farklı biçimde yorumlandı. Adı geçen derginin yazısında ‘‘Türkiye’nin doğusundan işgal edilmiş bir bölge olarak..’’ söz ediliyordu. Dikkat edilecek olursa bu söylem terör örgütü PKK’nin söylemiyle aynıydı... Tasarımla teröre protesto Kanlı terör olaylarına modacılar da tepki gösterdi. Dishy dergisinin temmuz sayısında bir araya gelen Bahar Korçan, Hatice Gökçe, Hüseyin Çağlayan, Bora Aksu, Ümit Ünal ve Özlem Süer son yıllarda artan terörü tasarımlarıyla protesto ettiler. Bennu Gerede’nin fotoğrafladığı bu protesto, HSBC Bank, İngiliz Konsolosluğu, sinagoglar, Mavi Çarşı’nın yanı sıra üst üste 3 kez bomba atılan gazetemiz önünde çekilen fotoğrafla da belgelendi. İyi haftalar... Kürt devleti haritası ABD’nin bir Kürt devleti kurma özleminin yeni olmadığı biliniyor. Geçen hafta manşetten yayımladığımız Ergin Yıldızoğlu’nun haberi bu isteğin bir belgesiydi. Armed Forces Journal’da (Silahlı Kuvvetler Dergisi) yayımlanan emekli albay Ralph Peters’ın yazısı iki haritayı da içeriyordu. Türkiye, İran, Suriye ve Irak’tan alınacak topraklarla bir Kürt devletinin sınırları belirlenmişti. Parçalanmanın kâğıda dökülmüş hali tüyler ürperticiydi. En ince ayrıntısına kadar düşünülerek çizilmiş haritalar, ABD’nin Ulusalda Halk İçin... Ve yine “Ne olacak bu memleketin hali” sorusu, beklentisi, aymazlığı! Sonuç? Haydi sevgili halkçılarımız, sosyal demokratlarımız, demokratik solcularımız, sosyalistlerimiz, merkez partilerimiz; gerçeklerin, gereksinmelerin, aklın ve geleceğin buyurduğu “güç birliği”ni yapmayın, en azından “seçimlerde” uzlaşmayın bakalım... İsmet Kemal KARADAYI Hukukçu B undan onüç yıl önceydi. Kimi çağdaş, ulusalcı, Kemalist köşe yazarları ve politika adamları ile birlikte yaptığımız bir “panel’’de (Cumhuriyet 3 Kasım I996 haberi), ...Küreselleşme’ye yönelik gelişimler içinde I9I9I923 dinamiklerini yitirme sakıncalarıyla karşılaştığımızı; karşılıklı bağımsızlıkları dayatan ABD ve AB’nin sömürgeci Yeni Dünya’larına kapıldığımızı; onlarınsa, başta, Ortadoğu’ya ilişkin petrol kaynakları olmak üzere teknik ve psikolojik silahlarını bu bölgeye kaydırdığını; piyasa ekonomisinin yaşamla ilgili bölümlerini içinde barındıran cuntalaşmanın, mafyalaşmanın, tarikatlaşma ve tekelleşmenin, “mazlum halklar” aleyhine yaygınlaştırıldığını; Cumhuriyet ilkeleri ve kuruluşlarındaki ulusal “temel’’lerin, “kale’’lerin birer birer yıkılıp ele geçirilmek üzere olduğunu; böylece, bağımsızlık onurumuzun, “manda”lara, “yeni Sevr”lere; vahşi “işgal”ler ve “borçlara yedirildiğini vb...” konuşmuş, “güç birliği” demiştik. Bu yıla gelince, kimi yanlış ve acı oluşumlar karşısında, “ortak akıl” gereği, yine “politikada, yönetimde, Cumhuriyet’e sahip çıkmada solda güç birliği’’ dilek ve umuduna katılarak, bir grup şair ve yazar, şu özet bildiriyi yayımladık: “Devrim yasalarıyla birlikte anayasal ilkelerin, insan ve yurttaş haklarına ilişkin kazanımların kesinlikle uygulanmasını; çağdaş Türkiye için din, dil, etnik ayrımcılığa karşı birleşerek siyasal, düşünsel, bilimsel dayanışma içinde davranılmasını istiyoruz. Bağımsız, uygar, laik, sosyal hukuk devleti düşüncesi ve uygulamasına karşı duran tüm çağ dışı, uyum dışı yönetimlerin, tuzakların, saldırıların önlenmesi için ülkemiz demokratik güçlerini, siyasi partileri, sendikaları, sivil kuruluşları güç birliğine çağırıyoruz...” Bu anmalar, alıntılar şunun için: Bir reklam duyurusundaki gibi “yöneticimiz” uyumuyor! 0, “birlik, beraberlik, dostluk, liderlik”ten söz ediyor. Demokrasiden, insan haklarından, özgürlükten başı sıkışınca ya da “köprüden geçinceye dek”, aslında bilmek, tanımak istemediğini “saygıyla selam”ladığından dem vuruyor. Sol’dan çalınmış “slogan”ları, “mürşit takvaları”nı, “takıyye” ustalıklarını kullanıyor... Onun araç ve gereçleri, ABD, AB, Dünya Ban kası, IMF, bir de dinci getirisi çok bol olan “milli görüş” ve “ılımlı İslam”dır... İşte, at izinin it izine, şer politikalarının şirretliğe karıştığı süreç içinde, bize kazandıran nice ulusal kurum, bizim olan nice toprak satıldı; cami sayısı okul sayısını aştı... Belli “camia”ların “kurs”larından, “rahlei tedris”lerinden fesli, “amme cüz”lü çocuklar geçirildi... 0 çocuklara kimi akcamlarda ( televizyon) ezan, 23 Nisan Meclis’lerinde Kuran ve “hadis” okutturuldu... Ders kitaplarından Kurtuluş Savaşı portreleri çıkarılıp yerlerine padişah, halife resimleri konuldu... Türban inadına cüppe, çarşaf, haşema yobazlıkları eklendi, çoğaldı... El birlikli, cep birlikli, gerici yayınlarla birlikte yargıya, orduya, üniversitelere karşı silahlı eylemler başlatıldı... Bilimden, bilginlerimizden, çağın ve Cumhuriyetin gerçeklerinden değil, “ulema”dan, kimi “fetva” türlerinden “medet” umuldu... “Kul” yurttaşa, “ümmet” ulus’a üstün, ayrıcalıklı kılındı... Haziran 2006 günlerinin gazete başlıklarında örneğin şunlar vardı: “Barolar, yargıya saldırıyı kınamak için yurt genelinde duruşmalara girmediler...’’ Kadrolaşma son sınırında... TRT de dibe vurdu... CHP sağa mı kayıyor?.. Öğrenciler, zihin açmak, sınavda başarmak için başlarını ve kalemlerini türbe duvarlarına sürdüler... Yuvadan kaçan kız pavyonda bulundu... Çanakkale anıtına ikinci mescit yapıldı... Meclis Başkanı, Gülen’e, dön çağrısı yaptı... Başbakan, halk değil, biz bilir, biz belirler, biz seçeriz diyor... İş dünyasıyla ipler kopuyor... Iran, Türkiye, Özel Devinim Güçleri, PKK, ABD... Bordo bereliler, kadife toplantı, psikolojik savaş... Kıbrıs Rum, İngiltere, Fransa, Almanya ve Chirac’tan sert yanıt... Irak, İran benzeri çarşaflanıyor... Sol’da Başbakan kim olacak?.. Kilidi açılmamış çeteler.. SusurlukŞemdinli... Gelir dağılımında uçurum... Ve yine “Ne olacak bu memleketin hali” sorusu, beklentisi, aymazlığı! Sonuç? Haydi sevgili halkçılarımız, sosyal demokratlarımız, demokratik solcularımız, sosyalistlerimiz, merkez partilerimiz; gerçeklerin, gereksinmelerin, aklın ve geleceğin buyurduğu “güç birliği”ni yapmayın, en azından “seçimlerde” uzlaşmayın bakalım... CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle