25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 NİSAN 2006 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Ilımlı İslam’ Diye Diye... Daver DARENDE Emekli Diplomat BD ülkemize yönelik dayatmalarına bir yenisini daha ekledi. Şimdi de ‘‘Ilımlı İslam’’ modeli ile PENCERE üzerinde ‘‘İzindeyiz’’ yazılı çelengi taşıyan görüntü ülkemize çöken karanlığın özeti gibiydi. Türkiye’nn üzerine karanlık giderek çöküyor. Müslümanlığı geçim aracı gören din simsarları laik cumhuriyetin köküne kibrit suyu ekmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bilimsel araştırmalar yapan bir kurum olan TÜBİTAK’a, dogmalara, hurafelere inanan sözde bilim adamlarının atanması çağdaşlıkla nasıl bağdaştırılabilir? Bilgi ve görgülerini kendi çıkarları için kolayca tüketen sözde aydınlarımız bu sorunları tartışmaktan neden kaçınırlar? Hâlâ taşeronluk yapan, teknoloji üretmeyen bir ülke için bu hazin gelişmenin bizi nereye götüreceği bilinmiyor. Emperyalizme karşı kurtuluş ateşinin yakıldığı bugünlerde iç ve dış güçlerin kıskacından kurtulmanın tek yolu ülke sorunlarına sahip çıkacak, Kemalizmin izinde yürüyerek halka heyecan verecek yeni bir atılımı başlatmaktır. Eski, Ama Eskimeyen Bir Yazı: “Maskeliler” “Yaşam bir karnavaldır” diyor dönen plak. “Yaşam bir karnavaldır / Dünya büyük bir balondur.” Paris’te seyrettiğim bir müzikli oyun: Mösyö Karnaval. Aznavour’un yazdığı şarkılarda “Yaşam karnavaldır” diyordu Guetary. Eğlenmek, gülmek gerek, boş vermek gerek, diyordu. Kendi yaşantılarımı düşündüm. Bulunduğum çevreleri, işyerlerini, tanıdığım insanları... Boş verebilseydim, aldırmaz olsaydım, üzülecek yerde, gülseydim!.. Ama yapamadım, anlamamıştım yaşamın bir maskeli balo olduğunu... İnsanların her gün, her an suratlarına yeni, değişik maskeler taktıklarını. İnsanların tek yüzlü olmadığını. En yakınından en uzağına kadar... Kendime çeşitli maskeler hazırlamalıymışım! Boy boy, renk renk!.. Yerine göre kullanmalıymışım! Çıkarıma göre!.. Güleç, kızgın, memnun, üzüntülü, acımaklı, mağrur, perişan, dalkavuk, aşağılık... Hepsinin bir yeri, bir zamanı vardı. Olmadı, yapamadım. Hep kendi yüzümü taşıdım. Binbir maske kullanan insanlar arasında maskesiz biri yaşayabilir miydi, dayanabilir miydi? Derken bir şiir hatırıma geliyor... Behçet Necatigil’in “Maskeli Balo”su... Şu şairler, her şeyi düşünmüşler bizden önce. Duymuşlar, yazmışlar... Kaç yıl önce yayımlamış bu şiiri Necatigil? Bugün, şu şarkının beni sürüklediği yaşam düşlerini o yıllarca önce duymuş, yazmış... Siz yine o maskeli balodan döndünüz Ben bu ismi verdim hayata Duracak haliniz yok ayakta Soyunup dökününüz Siz kurtoğlu kurtsunuz Bir ben biliyorum sizi Bir ben görüyorum kuzu postuna girdiğinizi Bravo, yine nasıl da yutturdunuz. Karşılaşırsınız birisiyle... Ayak üstü hoş beş. Yüzünde bir maske vardır. Anlarsınız. Hiç hoşlanmamıştır size rastlamaktan! Ama belli etmez. Bir maske vardır yüzünde. Ayrılır ayrılmaz gerçek yüzünü takınacaktır. Ya da başka biri, bir çıkarı vardır sizden: Takar o dost maskesini. Sök sökebilirsen!.. Bazen o maskeleri, elimi uzatıp sökmek isterim. Politikacılar, en çok maske kullanan kişilerdir. Politikacı, bir bakıma maskesi en çok adam demek! Gününe, saatine, hatta anına göre yüz değiştiren adam demek! Tek yüzlü bir politikacı tanıdınız mı? Olamaz, olanaksızdır! Lon Chaney gibi “bin yüzlü adamdır” politikacı. Ne kadar çok maskesi varsa, o kadar “üstün” politikacıdır. Şiire dönelim gene... Maskesini çıkarmış kahramanımız. Yorgun, bitkin... İşini yürütmüş, milleti aldatmış, tatlı tatlı becermiş becereceğini.. “Bakmayın aynalara, aynalar kirli / Aynalarda rezil olur yüzünüz” demiş Necatigil. Yanılmış işte burada! Onların, o çok maskelilerin, aynaya bakarken de kullandıkları maskeler vardır. Gerçek yüzleri yitip gitmiştir binlerce maske altında. Yüzsüzdürler onlar, yüzsüz! A karşı karşıyayız. İkinci Cumhuriyetçilerle dinci kesim yanlıları arasında ABD’nin önerdiği ‘‘Ilımlı İslam’’a ‘‘Hiç de fena değil’’ diyenler çoğunluktadır. Sözde demokrasiyi savunan profesör unvanlı kişilerin bu sözlerini televizyonlarda sık sık duyuyoruz. Ülkemiz tarih boyunca çeşitli güçlerin beslediği bağnazlığın boyunduruğu altında çok çile çekti. Geçmişte ve günümüzde iktidarı ele geçirenler ‘‘Devlet benim’’ diyerek halka hesap vermek yerine istediklerini yapmaya başladılar. Bir yandan iç güçler, bir yandan dış güçler, kafalarına örümcek ağı dolanmış bağnazlarla birlikte Türkiye’yi laiklikten uzaklaştırıp ülkemize yeni bir kimlik kazandırmaya çalışıyorlar. Bunun adına da ‘‘Ilımlı İslam’’ diyorlar. Mustafa Kemal, kafaları örümcek ağlardan kurtarmak için devrim yaptı, bağnazlara karşı aklın ve bilimin ışığını yaymaya çalıştı. Devrim yıllarında kurulan Köy Enstitüleri ve onun öğretmenleri aydınlanmanın öncüleriydiler. Anadolu’ya ışık saçan aydınlanma heyecanı, ne acıdır ki 1940’lı yıllarda o dönemin tutucu politikacıları tarafından ‘‘Köy Enstitülerine komünistler sızdı’’ gerekçesiyle kapatıldı. Dinsel ve siyasal baskılar Anadolu’da feodal düzenin devamı için, köy gençliğinin aydınlanmasını engelledi. Bu bir karşıdevrimdi. 1950’lerde ilerleyen, 12 Eylül darbesiyle hızlanan karşıdevrim hareketi sonunda ‘‘Ilımlı İslam’’ adı altında bizi bugünlere getirdi. Basını, televizyonları, büyük holdingleri ve ikinci cumhuriyetçileri arkalarına alanlar kendi ideolojilerinin yerleşmesi için AB üyeliğini bir amaç olarak kullandılar, destekçileriyle birlikte AB’nin en büyük savunucusu oldular. Zamanla amaçlarına ulaşmak için kuzu postuna bürünmüş kurt örneğindeki gibi yavaş yavaş gerçek yüzlerini göstermeye başladılar. 19 Mayıs 2005 günü Cumhuriyet’te Turhan Selçuk’un çizdiği karikatürde biri türbanlı, diğeri kara çarşaflı iki kadının Bugün Pazar... Binbirgece Masalları’nda adı geçen ‘Guşâ’ nükteleriyle ünlü (Nasrettin Hoca gibi) bir kişi; Timurlenk’le ilgili fıkraları da var.. ki biri çok ilginç... Bir ayağı topal, bir gözü kör olan Timur son kertede çirkinmiş.. Moğol Hükümdarı günün birinde Guşâ ile söyleşirken haber vermişler: Berberiniz geldi.. Gelsin!.. Berberi, Timur’un başını usturayla kazıdıktan sonra yüzüne ayna tutmuş... Sultan ağlamaya başlamış.. Koskoca adam gözyaşları döküyormuş.. İçini çekiyormuş.. Ağlama sızlama birkaç saat sürdükten sonra Hükümdar durulmuş... Ancak Timur’la birlikte ağlamaya başlayan Guşâ’nın hıçkırması dinmemiş, bitmemiş... Timur bunun üzerine öfkelenmiş: Be herif, demiş, yeter artık!.. Guşâ sormuş: Sultanım sen neden ağladın?.. Timur: Ben çok çirkin bir adamım, Allah’ın belası berberin yüzüme tuttuğu aynada kendimi görünce dayanamadım; yazgıma ağladım; ama, sana ne oluyor?.. Guşâ: Devletlim, sen aynada yüzünü birazcık görünce ağlıyorsun, ben bütün gün senin yüzünü seyrediyorum, senden daha çok ağlıyorum diye neden kızıp şaşırıyorsun?.. Guşâ’nın yanıtını duyan Timur bu kez kahkahalarla gülmeye başlamış... ? Guşâ bir gün komşusunun bağına girmiş, kütüklerin arasına sinip salkımları gövdeye indirmeye başlamış... Tam bu kertede komşu elinde sopayla görünmüş... Ey arsız kerata!.. Orada ne yapıyorsun?.. Guşâ: İshal olmuşum, aptest bozmak için buraya sindim... Komşu: Doğru söylüyorsan bağışlarım; ama, yaptıkların nerede?.. Guşâ ikiyanına bakınca bir eşek pisliği görmüş ve göstermiş: İşte kanıtı!.. Komşu: Utanmıyorsun değil mi!.. Gösterdiğin şey eşek pisliği!.. Guşâ: Be adam, demiş, insan gibi sıçmaya vakit mi bıraktın ki... ? Ve son olarak bir postmodern fıkra: Guşâ bir gün mahkemede dava izliyormuş... Davacılardan biri yanındaki adamı göstererek: Kadı Efendi, demiş, bu herifle bitişik komşuyuz, bu gece bir köpek iki kapının tam ortasına pislemiş!.. Tartışmaya girdik, pisliği kimin kaldıracağını saptamayamadık, sana başvuruyoruz, bu pis işi yapmak bana mı düşer, komşuma mı?.. Kadı düşünmüş taşınmış, işin içinden çıkamamış, tam o sırada davayı izlemekte olan Guşâ’ya gözü ilişmiş: Bu davayı hükme bağlamayı sana bırakıyorum.. Guşâ sormuş: Köpek pisliği gerçekten iki kapıya eşit uzaklıkta mı?.. Evet!.. Guşâ: Öyleyse Kadı Efendi, bu pisliği kaldırmak davacılara değil, sana düşer!.. EYÜP 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 2005/430 Karar No: 2006/90 Davacı Fikri Hançerkıran tarafından davalı Nüfus Müdürlüğü aleyhine mahkememize açılan Yaş ve İsim Tashihi davasında: Davacı tarafından davalı aleyhine açılan davanın Kabulü ile Kahramanmaraş ili, Pazarcık İlçesi, Karabıyıklı Köyü, cilt: 44, hane: 32, BSN 76’da nüfusa kayıtlı 35776970554 T.C. kimlik nolu Salman ve Zeynep’ten olma 28/03/1982 Pazarcık doğum tarihli Fikri Hançerkıran isminin Yiğit olarak, 28/03/1982 doğum tarihinin ise 28/03/1984 olarak tashihine, kayıtların bu şekilde düzeltilmesine karar verilmiştir. İlan olunur. 03/04/2006 (Basın: 18473) EROL AKYAV AŞ 8 Özgün Litografi (65x55 cm.) “MİRAÇNAME” Dizisi 21/100 Deluxe Edition SATILIK Tel: 0 532 716 65 62 CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle