18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Arınç’ın ardından Erdoğan da parti grubunda yaptığı konuşmada birçok kesimi hedef aldı GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Erdoğan’dan sert mesajlar ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın açıklamalarıyla ilgili tartışmalar sürerken Başbakan Tayyip Erdoğan da sert mesajlar verdi. ‘‘Konuşmamız gereken yerlerde susmayı tercih ettik’’ diyen Erdoğan, ‘‘değişim’’den söz etti. Erdoğan, ‘‘Değişim, Cumhuriyet ve demokrasinin birlikte korunmasıdır. Hiçbir zümre ve sınıfın, bu ülkeyi herkesten daha fazla sevme hakkına sahip olduğunu kabul etmemektir. Hiç kimse kalkıp da burada kendine ayrı bir güç vehmetmesin. Bu milletin her bir ferdi, cumhurun ta kendisidir’’ dedi. Erdoğan, dün grup toplantısında Arınç’a üstü örtülü destek verirken Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Genelkurmay başta olmak üzere pek çok kesime sert mesajlar gönderdi. Erdoğan’ın ‘‘Türkiye Cumhuriyeti’nin millet oylarıyla seçilmiş başbakahedeflerini tehlikeye düşürmemek için konuşmak gereken yerde susmayı tercih ettiğimiz olmuştur. Bunların bize bir siyasi vebali olacaksa, o vebali ödemeye hazırız. Yeter ki sadece sesi gür nı olarak tarih zabıtlarına geçsin, bu milHer fert, cumhurun ta ken güç vehmetmesin. Bu milletin her fer çıktığı için konuşanlar bu milletin bahletin vicdanına kazınsın diye söylüyo disidir: O değişim, insanı siyasetin di, cumhurun ta kendisidir. Dolayısıy tını yeniden karartmasın. Türkiye’nin geleceğinde olarum’’ dediği açıklamaları şöyle: odağı kabul eden, devleti o insana hiz la onlar demokratik, laik, sosyal hukuk caklar: Yaşayanlar görecek, bugün üsDeğişim nedir: Burada icraatlar mete memur eden bir anlayışın yürür devletini nasıl savunacağını, nasıl kotü örtülmeye çalışılan kimi gerçekler, dan değil, Türkiye’yi geleceğin zirve lükte olmasıdır. Adaletin bu toplumun ruyacağını gayet iyi bilir, özellikle bilerine taşıyacağına bütün kalbimle her ferdine aynı sıcaklık, aynı ilgi, ay rilerinden ders almaya ihtiyacı yoktur. Türkiye’nin gelecek 10 yılında, 20 yıinandığım bir kavramdan, ‘‘değişim’’den nı hakkaniyet içerisinde dağıtılması, Bazen susmayı tercih ettik: lında, 30 yılında millet tarafından hep söz ediyorum. Nedir o değişim? Cum hak ve özgürlüklere asla ipotek konul Kaçınılmaz olarak hatalar yaptığımız, bir ağızdan söylenecek. O geleceğin huriyeti ve demokrasiyi birlikte koru mamasıdır. Tarihe nice medeniyetler ar yanlışlara düştüğümüz olmuştur. Mil Milli Egemenlik Haftası’nda bu ülkemaktır. Hürriyetçi demokrasi ve bunun mağan etmiş bir milletin kendini yö letimizin huzuru ve Türkiye’nin uzun de milletin sesinden başka ses yankıicatlarıyla belirlenmiş hukuk düzeni netecek akıl ve olgunluktan yoksun ol vadeli menfaatları adına o an için ken lanmayacak. O Türkiye’de Cumhurinin dışına çıkmamaktır. Laik, demok duğunu düşünmemektir. Hiçbir züm dimizden fedakârlık ederek bazı gerek yeti korumak için demokrasiyi azaltratik ve sosyal bir hukuk devleti ola re ve sınıfın, bu ülkeyi herkesten daha lilikleri yerine getirmekten kaçınma mak değil, Cumhuriyeti ve demokrarak tanımlanan Cumhuriyetimize bü fazla sevme hakkına sahip olduğunu ka dık. Türkiye’nin rotasını aydınlıklar siyi birlikte korumak gerektiğini hertün nitelikleriyle, birinin lehine diğe bul etmemek, ülkeyi ve devleti Türk dan geri çevirmemek, milletimizin dik kes hakkıyla kavramış olacak. O Türrinden fedakârlık yapılabileceğini ak milletinin ortak değeri saymaktır. Hiç katini dağıtmamak, çatışma ve karga kiye’de kimse kürsülere çıkıp bu millımızdan geçirmeden sahip çıkmaktır. kimse kalkıp burada kendine ayrı bir şaya imkân vererek ülkenin gelecek lete ne yapmaları gerektiğini dayatmayacak. O Türkiye’de inandığı değerler için tek bir insaBakan Şener’den Arınç’a yanıt nımızın gönlüne keder düşmeyecek. Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olacak: Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olacak. Duvarda değil, milletin kendisinde olacak. O günün Türkiyesinde hiç kimse konjonktürel gerekçeHaber Merkezi Başbakan Yardımcısı Abdüllere dayanarak aslında birbilatif Şener, TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın rinin tamamlayıcısı olan analaikliği anayasal tanımı dışında yorumlama yasal ilkeleri ötekilerin üstünçabalarına, ‘‘Ben bir tek laiklik tanımı bilide ve daha önemli saymayarim. O da anayasanın 24’üncü maddesinde cak. Anayasamızda tarif edilbütün açıklığıyla yazılıdır. Başka bir şey aradiği şekliyle ‘‘demokratik, lamaya gerek yok’’ yanıtını verdi. ‘‘Ortalığın ik ve sosyal bir hukuk devletartışmadan geçilmediğini’’ belirten Şener, ti’’ olmanın lafzı da, ruhu da ‘‘Bunlara şimdi ne gerek var’’ görüşünü bilgayet iyi anlaşılmış olacak. dirdi. Hürriyet gazetesine konuşan Şener, Millet, önündeki setlaikliğin anayasanın değiştirilmez maddeleleri aşacak: Bu millet tarih rinden olduğunun anımsatılması üzerine, boyunca önüne çıkan bütün ‘‘Elbette öyledir. Bu yüzden de böyle bir araengelleri aşarak akmış gür bir yışa gerek yok. Ben laikliğin anayasadaki taırmaktır. Irmaklar tabiatları nımından başka bir tanıma ihtiyaç duyulicabı engin denizlere akarlar. mamalı diyorum’’ yanıtını verdi. Milletimiz de önüne çekilen bütün setleri aşarak bir gün o İşadamı Mustafa Koç: Başbakan Erdoğan, AKP grubunda yaptığı konuşmada Bülent Arınç’a üstü örtülü destek verdi. (Fotoğraf: AA) engin sulara ulaşacaktır. IMF’ye ‘Yeni İş’ Bulundu Uluslararası finanskapital, bir süredir, tüm önemli müşterilerini kaybederek iflas noktasına gelen IMF’ye yeni bir iş bulmuşa benziyor. Sizi bilmem ama bu yeni iş bana, artık hiçbir işlevi kalmayan emektar bir bürokratın, içeriksiz bir iş tarifi ve terfi gibi görünen uyduruk bir unvanla emekliliğine kadar ıskartaya çıkartılışını anımsattı. ? Cumhurbaşkanı Sezer’den Genelkurmay Başkanlığı’na dek bazı kesimlere yönelik konuşan Erdoğan, ‘‘Konuşmak gereken yerde susmayı tercih ettiğimiz de olmuştur. Bunların bize bir siyasi vebali olacaksa, o vebali ödemeye hazırız. Yeter ki sadece sesi gür çıktığı için konuşanlar bu milletin bahtını yeniden karartmasın’’ dedi. O, bir zamanlar kartaldı Asya krizi, IMF’nin krizinin de başlangıcı oldu. Arjantin krizi, IMF reçetelerinin krizi daha da ağırlaştırdığını bir kez daha kanıtladı: Dünya ekonomisinde talep yetersizliği sorunu giderek ağırlaşır, sanayi ve ticaret sermayesi açısından üçüncü dünyada talebin genişlemesi önem kazanırken mali piyasaların gereksinimlerine göre şekillendirilmiş IMF reçeteleri, talebi daha da daraltıyordu. IMF politikaları giderek yoğunlaşan eleştirilere hedef olmaya başladı. Asya ve Latin Amerika’da hükümetler, IMF borçlarını ödeyerek teker teker, bu kurumun etki alanı dışına çıkmaya, spekülatörlerden (mali piyasalardan) ziyade, kendi ulusal ekonomilerinin üretici sektörlerinin ve tüketicilerinin gereksinimlerine eğilmeye başladılar. IMF tüm önemli müşterilerini (sanırım bir biz kaldık), böylece verdiği borçların faiz gelirlerini de yitirdi, giderek bizzat kendisi mali bir krize girdi (Mallaby, Washington Post 24/04). IMF’nin başka sorunları da vardı. Dünya değişiyor, yeni güçler yükseliyor, Avrupa Merkez Bankası ve AB, IMF yönetiminde temsil edilmek (Financial Times, 29/03/06), Çin ve Hindistan gibi ülkeler karar sürecinde oy ağırlıklarını arttırmak istiyorlardı. Düne kadar IMF’de de egemen olan G7 grubu önce G8 olmuş, şimdi de dünya ekonomisinde Çin, Hindistan, Güney Kore Brezilya, Meksika gibi ülkelerin ağırlığı arttıkça ‘‘dünyanın efendisi’’ olma meşruiyetini kaybetmeye başlamıştı. Ne ki IMF’nin bu yeni koşullara ayak uydurabilmesi için, IMF yönetiminde belirleyici durumda olan ABD ve Avrupa ülkelerinin etkilerinin, hem de ‘‘Washington Consensus’’ dışında kalan ülkeler lehine, sınırlandırılmasını kabul etmeleri gerekiyordu. Nereden bakılırsa bakılsın IMF bir yolun sonuna gelmiş, dünya ekonomisindeki yeni rüzgârların esiri olmaya başlamıştı; artık geleceği belirsizdi. ‘Laikliğin tanımı Anayasa’da var’ Mali sermayenin ölüm öpücüğü Bu benzetme, biraz ağır kaçtı, biliyorum. Ama, tanımı, uluslararası finanskapitalin en önemli danışma ve eşgüdüm kurumu Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) tarafından yapılan (www.iif.com, 18/04) ve geçen hafta IMF bahar toplantısında üzerinde anlaşılan yeni iş tarifi IMF’yi bugüne kadar olanlardan çok daha büyük başarısızlıklara mahkum edecek gibi görünüyor. Yeni iş tarifine göre, IMF’ye ‘‘sorunlu’’ ülkelerin ekonomilerini düzenleme yerine, küresel mali sistemi düzenleme, yaklaşan mali krizi engelleme görevi veriliyor. İlk bakışta müthiş bir terfi, ama ilk bakışta... IMF’nin, İngiltere Merkez Bankası gibi bağımsız (bu kez dünyadaki ülkelerden bağımsız) bir kurum olması, mali piyasaların aktörleriyle daha doğrudan eşgüdüm içine girmesi isteniyor (IIF bunu kolaylaştırmak için, uluslararası bankaların, yatırımcıların ve kimi gelişmekte olan piyasalardan maliye bakanlarının katılımıyla yeni bir danışma kurulu oluşturmuş); hem de giderek artan ulusalcılık ve korumacılık ikliminde. IMF’ye, adeta, uluslararası mali sermayenin çıkarlarını, bu kez büyük güçlerin jeopolitik reflekslerine karşı koruma görevi veriliyor, ama yetki verilmiyor: IMF, aslında dünya ekonomisini ve mali sistemini düzenlemeyecek (buna izin yok!) yalnızca gözlemleyecek ve aralarında mali/ticari dengesizlikler olan ülkelerin görüşmelerinde kolaylaştırıcılık yapacak. Sözünü dinletemezse, bir rapor yazarak, bu ülkeleri mali sermayeye şikâyet edecek. Avrupa ülkeleri, ‘‘Bizde bir mali dengesizlik sorunu yok’’ diyor, dış ticaret açığı büyümeye devam eden ABD ile dış ticaret fazlası sürekli büyüyen, dolar depolayarak kendi parasının değerlenmesini engelleyen Çin’i işaret ediyorlar (Giles&Kuha, Financial Times, 23/04). Demek ki IMF’ye, aslında, bu iki ülke arasındaki sorunları çözme görevi verilmiş. Bu arada ABD tarafı, IMF’yi Çin’e karşı, Yuan’ı revalüe ettirmek için baskı aracı olarak kullanmak istiyor (The Guardian, 24/04). Çin’e gelince... ABD’nin doğrudan baskılarını bile dikkate almazken hiçbir yaptırım gücü olmayan IMF’yi mi dinleyecek?. Sonuç olarak, mali sermaye IMF’ye küresel dengesizlikleri çözme görevi verirken aslında onu ABD ve Çin gibi iki büyük değirmen taşının arasına atıyor; burada fazla yaşamaz. ergin.yildizoglu?gmail.com Talihsiz açıklama İstanbul Haber Servisi Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın sözlerini, ‘‘talihsiz’’ bir açıklama olarak değerlendirdi. Koç Holding Olağan Genel Kurul Toplantısı sonrasında gazetecilerin, ‘‘Arınç’ın laiklikle ilgili çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?’’ sorusuna Koç, şu yanıtı verdi: ‘‘Eğer gazetelere yansıdığı gibi söylendiyse talihsiz bir açıklama olarak bunu değerlendiriyorum. Zaten Sayın Şener bugün çıkıp ‘Laikliğin tanımı anayasada yazılıdır’ diye bir açıklamada bulunmuş. Çok önemli bir seneden geçiyoruz. Seneye daha da kritik olacak. Seçimler geliyor. Dolayısıyla suni gündem maddeleri yaratmak doğru olmaz.” Ulusal bağımsızlık ve ülke bütünlüğünün tehdit edildiğini vurguladılar Öğretim üyelerinden rejim uyarısı İstanbul Haber Servisi Türkiye’nin değişik üniversitelerinden çok sayıda öğretim üyesi, 22 Nisan’da Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde yaptıkları toplantıda, ulusal bağımsızlığımızın ve ülke bütünlüğünün ciddi biçimde tehdit edildiğini, Cumhuriyet devrimlerinin ve kurumlarının bölücülük ve irticanın saldırılarıyla karşı karşıya olduğunu vurguladılar. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay, Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ayşe Uygur ve Yard. Doç. Dr. Cüneyt Akalın, Yıldız Teknik Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Naci Kepkep, ODTÜ’den Doç. Dr. Çağatay Keskinok, Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Semih Koray ve Kocaeli Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kürşat Yıldız’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda öğretim üyesi, mevcut koşullarda ulusal birliği güçlendirmek amacıyla ülkenin değişik üniversitelerinde mücadele eden güçleri birleştirecek bir merkez oluşturmanın acil önem taşıdığını vurguladılar. Aynı görüş ve kaygıları paylaşan tüm üniversite öğretim elemanlarını ulusal birlik ve beraberliği, ulusal bağımsızlığı, üniversiteleri ve bilimi savunma konusunda ortak eylem ve dayanışma içine girmeye çağıran öğretim üyeleri, en kısa sürede bir üniversite kurultayı toplamak gerektiğini belirttiler. ‘Katı laiklik’ uygulamasıyla sosyal hayatın cezaevine çevrildiğini ileri sürdü Arınç, sözlerini yineledi ? Anayasayla çerçevesi ve yargı kararlarıyla uygulaması belli olan laikliğin değiştirilmesini savunan Meclis Başkanı Arınç, ‘‘Ben fikrimi söyledim’’ dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Bülent Arınç, Meclis’te yaptığı konuşmaya yönelik eleştirilere dün de yeni açıklama ve önerilerle yanıt verdi. Anayasa Mahkemesi’nin 44. kuruluş yıldönümü törenine katılan Arınç, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin ‘‘Meclis’teki manifesto niteliğindeki konuşmanız, büyük takdir gördü ama bazı çevreler tarafından da eleştirildi’’ diyerek görüşlerini sorması üzerine Arınç, 23 Nisan’ın Meclis’in toplandığı ilk gün olduğunu anımsattı. Meclis’in açıldığı günde bazı konuları değerlendirmesinin normal olduğunu belirten Arınç, ‘‘Her kurumun başında olan insanlar, genelde bu tür konuşmalar yaparlar’’ diye konuştu. Arınç, ‘‘Ne birilerinden alkış almak için, ne birilerini eleştirmek için konuştum. Doğru bildiğimi ifade ettim’’ dedi. ‘‘Tabiidir ki eleştiriler yapılır, tabiidir ki yeni öneriler getirilir’’ diyen Arınç’ın, anayasa ile çerçevesi, yargı kararlarıyla uygulaması ortaya konulan laikliğe ilişkin şu değerlendirmeleri dikkat çekti: ‘‘Şu anda Türkiye’de en çok ihtiyacımız olan şey, toplumsal barıştır. Toplumsal barışın gerçekleşebilmesi için bazı konularda elbirliği yapmamız gerekir. Bu, laikliğin yorumlanmasıdır. Laiklik ilkesine ne benim, ne başka bir kimsenin hiçbir zaman ciddi bir itirazı olmaz. Ama laiklikten ne anladığınızı ortaya koymalısınız. Katı laiklik uygulamasıyla insanlara sosyal hayatı, bir cezaevine çevirecek anlayışlar ne kadar zararlıysa, laikliği bir barış ve özgürlük, din ve vicdan hürriyeti olarak tanımak ve insanların inançlarına müdahale etmemek de o kadar toplumsal barışa hizmet edecektir.’’ Britta Thomson , Danimarka sosyal demokratlarının Avrupa Parlamentosu’ndaki temsilcilerinden Türkiye’nin AB üyeliği için en fazla gayret sarf edenlerden birisi olarak tanınıyor. Son aylarda TürkiyeAB ilişkilerinin bir sıkıntı yaşadığını kabul ediyor ama umutsuz değil. Geçen yıllarda Türkiye’nin büyük bir değişim geçirdiğini ifade ediyor. Thomson, Türkiye’nin AB üyesi olmasının, Avrupa’da dengelerin yerine oturması için gerekli olduğuna inanıyor. Son 6 ay içindeki gelişmelerin üzüntü verici bir durum yarattığını söylüyor, buna rağmen Türkiye’nin üyelik yolunda ilerleyeceğine güveniyor. Britta Thomson, Kürt sorunu, askerin siyasetteki rolü gibi noktalara dikkat çektikten sonra, Türkiye’de kadının durumunun kabul edilemez olduğuna vurgu yapıyor. Meclis’teki yüzde 4’lük temsilin bunun önemli bir örneği ACI KAYBIMIZ Üniversitemiz İnşaat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kopenhag’da TürkiyeAB İlişkileri olduğunu vurguluyor. Anlaşılan o ki müzakereler sırasında kadın konusu önemli bir yer tutacak. ??? TürkiyeAB İlişkileri ve Kürt Sorunu başlıklı toplantıda neredeyse bütün konuşmacılar PKK’nin son dönemde artan şiddet eylemlerine ve başvurduğu terör yöntemlerine sert eleştiriler yönelttiler. PKK’nin bu eylemlerinin, Türk devleti içindeki demokrasi karşıtı statükocu güçleri canlandırdığı değerlendirmesinde bulundular. Danimarka’nın ünlü Politiken gazetesinin editörü ve Danimarka PEN Kulüp Başkanı Anders Jerichow da Avrupa’nın, Türkiye’nin üyeliği konusundaki değişik eğilimleri değerlendirdi. Jerichow, Avrupa; sosyalisti, Hıristiyan Demokratı, komünisti, liberali, Yeşil’iyle değişik siyasi görüşleri içinde barındırıyor dedi. Herkesin kendi hayalinde değişik bir Avrupa yatıyor. Türkiye’nin de kendi içinde değişik eğilimler olduğunu biliyoruz. Bizler, Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyoruz. Bunun AB’ye de önemli katkılarda bulunacağına inanıyoruz diyerek sözlerini tamamladı. ??? Eski sosyal demokrat milletvekili Lars Kramer de PKK şiddetinin yarattığı tahribata dikkat çekti ve Kürtlerin çoğunluğunun bunu onaylamadıklarını ifade etti. İnsan Hakları Enstitüsü’nden Klaus Slavinsky, Kürt meselelerindeki tutumu nedeniyle Türkiye tarafından eleştirilen bir isim olduğunu söyledi. O da Türkiye’nin AB üyeliğinin önemini tekrar tekrar vurguladı ve sürece umutla baktığını ifade etti. ??? Tüm Avrupa’da olduğu gibi Danimarka’da da, Türkiye’deki son gelişmeler kaygıyla izleniyor. 250 bin askerin Irak sınırına neden yığıldığı sorusu kafaları meşgul ederken, hazırlanan son Terörle Mücadele Yasası tasarısının burada çok tepki göreceği de özellikle vurgulanıyor. TürkiyeAB ilişkileri, İran’a yönelik ABD politikalarının ne gibi sonuçlar yaratacağı da Kopenhag’da en çok üzerinde konuşulan konular arasında. 250 bin askerin hareketlenmesinin arkasında ABD’nin İran’a yönelik isteklerinin ve ihti yaçlarının bir rolü olup olmadığı sorusu soruluyor. ??? Danimarka, Avrupa’nın küçük ülkelerinden, ancak AB politikalarında etkin yeri olduğu da bir gerçek. Karşılaşıp konuştuğumuz Danimarkalılar, son aylarda ortaya çıkan sorunlar nedeniyle, TürkiyeDanimarka ilişkilerini çok önemsediklerini ifade ediyorlar. Hazreti Muhammet karikatürleri krizinden çok etkilenmişler. Bu konuda da iki eğilim ortaya çıkmış: Bir kesim inançlara saygılı olmak ve bu tür tahrik edici tutumlardan kaçınmak gerektiğini öne sürerken bir kesim, bu karikatürlerin düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinden yana. ??? İslam dünyasından ummadıkları bir tepki görmenin şaşkınlığı içindeler. YUSUF BERDAN’ı 24 Nisan 2006 Pazartesi günü kaybetmiş bulunuyoruz. Cenazesi, 27 Nisan 2006 Perşembe günü saat 10.30’da Taşkışla binasında yapılacak törenden ve Levent Camii’nde kılınacak öğle namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecektir. Ailesine, yakınlarına ve tüm İTÜ camiasına başsağlığı dileriz. İTÜ REKTÖRLÜĞÜ CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle