14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 MART 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Bölük Amasya Belediyesi ilan vermiş; Türk Silahlı Kuvvetleri Mehteran Bölüğü’nün kent meydanında konseri varmış. Vatandaş soruyor: Askerin, bando mızıka takımına ne oldu? Yağmur Ekim Papa, CIA için çalışmış... “Ajanlar arası diyalog!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU “Zekât market” kurulacakmış. Din zaten markette! Unut Serkan Deniz: “Çağımızın yeni hastalığı, unutkanlıkmış. Biraz yerelleşince ülkemizdeki adı, unakıtanlık oluyor.” YILDIZ Teknik Üniversitesi (YTÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Esin Can Mutlu aradı. YTÜ Rektörü Prof. Dr. Durul Ören’in ne denli Atatürkçü olduğunu uzun uzun anlattı. Aramasının nedeni geçen gün yayımladığım, bir grup YTÜ öğrencisinin Fen Edebiyat Fakültesi önünde namaz kılarken çekilmiş fotoğrafıydı. Prof. Dr. Esin Can Mutlu, hem bu fotoğraf konusunda hem de daha önce yazdığım Davutpaşa Yerleşkesi’nde İslamcı İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile yapılan işbirliği konusunda yanlış bilgilendirildiğimi söyledi. İslamcılarla işbirliği konusundaki yazım üzerine, Zaman gazetesinde Rektör’ü savunan bir haber yayımlandığını, Rektör’ün ise beni muhatap almadığını anlattım. Rektör Yardımcısı, Rektör’ün prensip olarak gazetecilerle konuşmadığını ancak benimle görüştürebileceğini söyledi. Rektörün prensibini bozmak istemediğimi belirttim. Daha sonra YTÜ Rektörü Prof. Dr. Durul Ören aradı. Yazdıklarımla ilgili bir dosya göndereceğini söyledi. Teşekkür ettim. Rektörün dosyası geldi. Açtım. Dosyanın içinden iki protokol çıktı. Bunlardan biri Kredi ve Yurtlar Kurumu ile YTÜ arasında imzalanmış. Davutpaşa Yerleşkesi içinde öğrenci yurdu yapılacak. Yurdun işletmesinin kime ait olacağı henüz saptanmamış. İkinci protokol, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile imzalanmış. Belediye, Davutpaşa Kışlası’ndaki bütün tarihi yapıları restore edecek; YTÜ de tarihi Osmanlı Fırını’nı belediyeye verecek; belediye burada “Unlu YTÜ Mamuller ve Fırıncılık Eğitim Merkezi” açacak. Üniversitenin yurdun işletme hakkını niye güvence altına almadığını, teknik ağırlıklı bir üniversitenin niye unlu mamullere ilgi gösterdiğini yine de anlayabilmiş değilim. Dosyanın içinden çıkan bildiri ve pankartlardan anladığım kadarıyla, mescit isteyen bir grup İslamcı öğrenci, fakülte önünde namaz kılma eylemi yapmış. Bu arada Prof. Dr. Mutlu’ya “arabuluculuğu” için teşekkür ederim. Sarıyer’in AKP’li belediyesi hakkında bir dosya geldi; şu sıralar onu araştırıyorum. YTÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mutlu’dan, eşi Yakup Güngör Mutlu’nun AKP’den Belediye Meclisi üyesi olması nedeniyle yardım istedim; “Olabilir” dedi. Bir kez daha teşekkür ederim. Çaresizliğin Fotoğrafı İlk su şişesi hakemin maçı başlatma düdüğüyle birlikte sahaya atılmış, o ilk şişeyi onlarcası, yüzlercesi izlemişti. Hakem, iki yardımcısı, dördüncü hakem, sahada top koşturan yirmi iki futbolcu ve Ali Sami Yen Stadyumu’nu doldurmuş yirmi bini aşkın seyircinin aklı başında olan büyük çoğunluğu, herkes bu şişe bombardımanı karşısında çaresizdi. Bombalama eylemi mutlaka örgütlü bir harekât olmalıydı, çünkü topun Fenerbahçeli ya da Galatasaraylı futbolcuların ayağında olması bombacılar için fark etmiyordu, onlar kimin yada kimler tarafından verildiği bilinmeyen görevlerini yerine getiriyorlar, bir yerlere önceden depoladıkları açıkça belli olan içleri dolu plastik su şişelerini hiç ara vermeksizin sahaya fırlatıyorlardı. ??? Hakem bir ara oyunu durdurdu, ev sahibi takım olan Galatasaray’ın kaptanı Hasan Şaş’ı yanına çağırarak ona seyirciyi yatıştırması için ‘‘bir şeyler’’ yapmasını söyledi. Hasan Şaş kapalı tribünün önüne geldi, tümünün Galatasaray yandaşı olduğu varsayılan seyircilerin karşısında kollarını iki yana açıp onlara ‘‘Yapmayın, etmeyin, atmayın...’’ diye yalvarmaya başladı, sinirden dudakları titriyordu, ağlayacak gibiydi. Bombacılar gene durmadılar, ayaklarının dibine iki şişe düşünce kendi seyircisinin, kendi takımının sözde yandaşlarının ihaneti karşısında omuzları düştü Galatasaray kaptanının, başı önünde arkasını dönüp oradan uzaklaştı. Bu görüntü, önü alınamayan şiddet karşısında insanın düştüğü çaresizliğin fotoğrafıydı. Başta Hasan Şaş olmak üzere bu örgütlü harekâta bir anlam veremeyen, maç sırasında bir yandan top koşturan öbür yandan da kafalarında, tribünlerde neler olup bittiğini sorgulayan Galatasaraylı futbolcular oyundan düştüler. Dikkatleri gözle görülür biçimde dağıldı, Orhan Ak takım arkadaşı Necati ile çarpışarak oyun dışı kaldı, Ümit Karan sakatlanarak sahayı terk etti. Galatasaray, karşılaşmayı 32 kazandı, fakat buna rağmen elendi Türkiye Kupası’ndan. Bu bir futbol yazısı değil, bir ‘‘şiddet’’ yazısı. Dolayısıyla sonucunun hiç önemi yok, benim yarım yüzyıldır ateşli bir Galatasaray yandaşı olduğumun da. Söz konusu maçın sonrasında dördüncü hakem ve futbol federasyonu temsilcilerinin hazırladıkları rapora göre sahaya, bir bölümü hakemlere ve futbolculara isabet eden 221 adet yabancı madde atılmış, 9 adet ses bombası patlatılmış, 5 kez Bengal Ateşi yakılıp Fenerbahçe’ye tam 78 kez ‘‘toplu küfür’’ edilmiş. ??? ‘‘Şiddet’’ olayları son zamanlarda gündemimizin ilk sıralarına yerleşti. Okuldan aileye, sokaktan sinemaya kadar hayatımızın her alanında ‘‘şiddet’’in farklı biçimlerine tanık oluyoruz. Stadyumlardaki görüntüler de hiç kuşkusuz sosyopsikolojik nedenleri olan ve toplumun geniş kesimlerine yayılan şiddetin bir parçası. Önemli bir yanı da diğer şiddet olaylarından farklı olarak en gözle görülür biçimde gerçekleşmesi. Stadyumlarda, özellikle de GSFB arasında oynanan önemli maçlarda statta 1500’e yakın polis görev yapıyor, ama ne yazık ki tribünlerdeki şiddet o polislerin gözleri önünde gerçekleşiyor. Bu kadar çok sayıdaki polise rağmen tribün şiddetinin ya da terörünün engellenememesine insan akıl erdiremiyor. Polis, toplumdaki şiddet olaylarıyla daha etkili baş edebilmek için yeni yasal destekler talep ediyor. İyi de bu yazıda ele alınan futbol karşılaşmasında onca polisin gözleri önünde sahaya 221 yabancı madde atan, 9 ses bombası patlatıp 5 kez Bengal Ateşi yakan, bu arada da Fenerbahçe’ye tam 78 kez toplu küfür eden seyircilerden kaçı gözaltına alındı, kaçı tutuklandı, kaçının hakkında yasal işlem yapıldı? İnsan bu soruların yanıtlarını doğrusu merak ediyor, bir de tabii eğer hiç kimse gözaltına alınmadıysa, hiç kimse tutuklanmadıysa, hiç kimse hakkında yasal işlem yapılmadıysa burada bir ‘‘yetkisizlik’’ ya da ‘‘eli kolu bağlılık’’ mı olduğu konusunu. (eposta: [email protected]) SESSİZ SEDASIZ (!) Diyarbakır’da kimden ilerisi yokmuş! KAMU hizmeti nasıl yürütülür? En basit anlatımıyla, yazılı kurallara göre yürütülür. Aynı durum, özel sektör için de geçerlidir. Yeri geldiğinde “patron”un bile kafasına göre davranması söz konusu olamaz. Fakat Diyarbakır’da işler sanki daha farklı yürütülüyor, yürütülmek isteniyor. Diyarbakır Milli Eğitim Müdürü Mustafa Tekdemir, ilköğretim müfettişlerinin bir toplantısında, bir süre önce yapılan bir çalışma sırasında kurallara uygun davranarak tutanak düzenleyen bazı müfettişleri haddini aşmakla suçladıktan sonra “Bu ülkede başbakan der, olur. Bakan Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Erol İşisağ: “AKP’lilerin ihalelerin yüzde 90’ından fazlasını kazandığı Hatay’da, ihale mafyasının iş yapamadığı anlaşılıyor!” İhale Kıstas Veli Canlı: “Yeni romancı Elif Şafak’ı izleyin, Orhan Pamuk’tan daha başarılı olacak!” der, olur. Onlar siyasi iradedir. Onlar son noktadır. Onlardan ilerisi yoktur. Ben de burada siyasi iradenin temsilcisiyim” diyor. Yetkisi yazılı kurallarda belli olan kamuda görevli sıradan bir müdür kalkıp, böyle konuşabiliyorsa AKP iktidarının oturup düşünmesi gerekir. Çünkü iş siyasi kadrolaşmayı aşıp, diktatörleşmeye doğru gidiyor. CHP Milletvekili Mustafa Gazalcı, konuyu bir soru önergesiyle Meclis gündemine taşıdı. Yedeği olmadığı söylenen Meclis’te, umarız diktatörlüğe özenenlerin sırtını sıvazlamaya kalkmazlar! AKP sisteminde yaradılış teorisi okutuluyor: Bilimin yok ediliş teorisi! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Köy Haberleri ‘‘Kent kültürü’’, ‘‘kentlileşme’’, ‘‘kentsel dönüşüm’’, ‘‘kent haberleri’’... Yurtta ve dünyada ‘‘kentli nüfus’’ hızla arttıkça, bu deyimler de gündeme egemen oluyor... Ne var ki yaşam ‘‘köy’’lerde de sürüyor. Dahası, büyüyen kentler ‘‘sorunlar yumağı’’na dönüştükçe, ‘‘köylere göç’’ de artıyor... Bu nedenle, çağımızın özellikle ‘‘çevre’’, ‘‘kültür’’, hatta ‘‘demokrasi’’ ve ‘‘insan hakları’’ gibi öncelikli konularında sadece ‘‘kent’’(ler)le ilgilenmek, her türlü olumsuz koşula rağmen ‘‘köylü kalmayı’’ yeğleyenlere haksızlık değil mi? İşte bunu gizli bir serzenişle anımsatan okurumuz Yener Arıcan, örneğin ‘‘betonlaşma’’nın bile en acımasız tahribatını, ‘‘doğayla iç içe köyler’’de yarattığını belirtiyor. Aynı zamanda doğum yeri olan, Ordu’nun Mesudiye ilçesine bağlı Yeşilce beldesiyle ilgili kaygılarını yazan Arıcan, ‘‘adı gibi yemyeşil’’ olan memleketindeki durumu özetle şöyle anlatıyor; ‘‘Yaylalarımıza kadar her yerde doku bozuluyor. Güzelim mahalleler içine, o vakur ve geçmişkentli hakkı değil, ‘‘köylü hakkı’’ da olduğuna dikkat çekerek diyor ki: ‘‘Neden sizin gibi mimar ve mühendisler Anadolu köylüsü için yöreye uygun, yerel malzemeden, sağlıklı, işlevsel ve medeni ihtiyaçlara uygun bir ev ve müştemilatını projelendirmez ve model/örnek olacak tarzda bir iki örneğini bizzat yerinde yapmazlar; ve bunun sayılarının çoğaltılması için kampanyalar düzenlemezler; üniversite ve özellikle mimarlık öğrencilerini buna teşvik etmezler?’’ Öncelikli görevin, cahil ve yoksul bırakılmış Anadolu köylüsünün sorunlarıyla uğraşmak olduğunu anımsatan Saraç’ın eposta adresi de: [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com ...ve, Sinan köyü İnsanlıktan ve uygarlıktan yana hemen herkes Hasankeyf’i sular altında bırakacak Ilısu Barajı’na karşı çıkarken, ‘‘mağdur’’lar arasındaki ‘‘yöre köylüleri’’yle hiç kimse ilgilenmiyor... Örneğin, Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı ‘‘Sinan köyü’’nde yaşayanlar, tarih ve kültür düşmanı ‘‘baraj’’la birlikte insanlık dışı ‘‘ağalık düzeni’’nin de ‘‘darbe’’si altındalar... Kuşaktan kuşağa yaklaşık 400 yıldır ekip biçtikleri tarlalarının ‘‘mülkiyet’’i kendilerine olmadığından, ‘‘kamulaştırma bedeli’’ alamadan köyden ayrılacaklar... İşte bu Sinan köyünün sakinleri, 1618 Şubat 2005 günlerinde Diyarbakır’da Hasankeyf için düzenlenen sempozyumun gündemine ‘‘ağalık dramı’’nı da getirdiler. Basın açıklamalarına göre 180 haneli ve 2000 nüfuslu köy, hemen tüm arazileri, yapıları, hatta okul ve camisiyle birlikte ‘‘ağa’’nın ailesine tapulanmış durumda... Üstelik 30 yıldır köye bile gelmiyorlar ve evlerdeki, tarlalardaki, kahvelerdeki yaşam, sadece ‘‘mülkiyetsiz köylüler’’le sürüyor... Şimdi Ilısu Barajı’nın kamulaştırma bedelini de ‘‘aile’’ alacak... Köylüler de çoluk çocuk, genç yaşlı, beş parasız ve yersiz yurtsuz olarak ‘‘kentli nüfus’’ arasına katılacaklar... Güneydoğu’da temel sorunu sadece ‘‘kimlik’’ ve ‘‘dil özgürlüğü’’ olarak ilan edenler ise ‘‘ağa sofraları’’nda ağırlanarak ‘‘demokrasi’’ mücadelesini sürdürecekler... BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Varoşu değil, Çamlıhemşin... ten süzülüp gelen, doğaya uyumlu evlerimizin aralarına, toprağın bağrına, üçdört katlı beton yığınları saplanmakta...’’ Belediye, yasal yetkilerine rağmen bu tahribata engel olmazken, ‘‘Yeşilce Yöresi Çevre Turizm Kalkındırma Derneği’’ni kuran köy sevdalıları şu çağrıyı yapıyorlar; ‘‘Yeni yapıların yöreye uygun mimarisi için örnek bir proje çalışması ile bize yardım edecek herkesi köyümüzde ağırlamak istiyoruz...’’ Yeşilce, temmuzun ilk haftasında ‘‘Yayla Şenlikleri’’yle şenlenecek... ‘‘Köylü’’lerimizin bu çağrısını anlamlı bir ‘‘yaz okulu’’na da dönüştürebilecek mimarlık okullarımız, Yener Arıcan’la ilişki kurabilirler... ([email protected]) HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Mart www.mumtazarikan.com Köyde çevre hakları Nitekim ‘‘köylerdeki yapılaşma’’yla ilgili benzer kaygıları, bir başka okurumuz; Ş. Şadi Saraç da duyuyor. Uygar, çağdaş ve çevreye saygılı binalarda yaşamanın sadece ekinci?cumhuriyet.com.tr 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ 9091171 1 yılları arasında Kuzey Af 2 rika ve Mı 3 sır’da hüküm süren Müslü 4 man hanedan. 5 2/ Orta Ana 6 dolu’da bir 7 göl... Kumaşla astar arası 8 na konularak 9 giysinin dik 1 2 3 4 5 6 7 8 9 durmasını sağlayan 1 K Ü P L EME A kolalı bez. 3/ ÜzeriAMA Z ON ne yazı yazılan ta 2 Ü N baklanmış ceylan 3 L Y O N D O S A derisi... Çatı, dam. 4/ 4 L E K E N G A R A T A B E K Uğraş... Bir tahıl öl 5 E çeği. 5/ Yaprakların 6 M O R M E L A S E dan kokain elde edi 7 E P İ D E M İ len bitki... Argoda 8 A N İ ON U R çok çalışan öğrenci 9 F L A N E L S İ ye verilen ad. 6/ Bir tarım aracı... İtalya’nın en uzun ırmağı. 7/ Eski Türklerde şamanın hastaları iyileştirmek için okuduğu dua... Karnı doymuş olan. 8/ İzmir’in Seferihisar ilçesinde ünlü bir antik kent... Bir şeyin en üstteki bölümü. 9/ XII. ve XIII. yüzyıllarda Suriye, Irak ve Mısır’da egemenlik kurmuş İslam devleti. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gevrek bir elma türü... Tanrıtanımaz. 2/ Gemiyi baştan ya da kıçtan halatla karaya bağlama... Oy. 3/ Sessiz, uslu... Düşük kulaklı bir av köpeği. 4/ Şarkı, türkü... Sakarya ilinde bir ilçe. 5/ Bir nota... Pantolonun apış arasına gelen yeri. 6/ Üstten sağa doğru eğik olan basım harfi... Titan elementinin simgesi. 7/ Kara batmamak için ayağa takılan bir çeşit örgülü ayaklık... ‘‘Şahinim var bazlarım var / alışkın sazlarım var’’ (Karacaoğlan). 8/ Bir göz rengi... Destan. 9/ Sergen... Küçük boylu, uzun ve ipeksi tüylü, sarkık kulaklı bir köpek cinsi. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle