Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURlYET 21 AĞUSTOS 2005 PAZAR
10 P A Z A R Y 4 Z 1 L A R I dishab@cumhuriyet.com.tr
Turist her zaman ötekidir
7
az bitmedetı bir kez olsun turizme
değınmezsek bir şeyler eksik kalacak
gıbı geldi. Gerçi okur başlığa
bakınca her an ele alınabilecek bir konuya
eğıldığımizi düşünebilır. Ancak yıllık taze
veriler, araştırma sonuçlan ne hikmetse bu
rnevsimde yayımlanıyor, yaygınlaşıyor.
Hele hele yaz aylannın boşalttığı sanılan
Pans'ı tunstlerin nasıl doldurduğunu
gördüğümüzde gayn ihtiyari diyoruz ki,
"Bu Ugi niçin bu kadar köklü ve kalıcı?"
Pans'ın komşulanna ılham kaynağı,
"•yapay plajı"nda üstsüz seyretmeye
gelrruyorlar herhalde. Kent aslında daha
hazıran sonunda okullann kapanmasıyla
belırli bir soluklanmaya başhyor. Ancak
ara veya yan sokaklan, hatta ana caddeleri,
atardamar güzergâhlan küçük ve orta ölçekli
esnafın kepenk kapattığı, vıtrin örttüğü
(Paris esnafi Insan Hakkı tatilinden zımık
tavız (!) vermez. Bir sokaktaki 5 ekmekçinin
4'ü kapatır, 5,'si de pazar günleri ve akşam
2O'den sonra çalışmaz. înanın sadece bizim
sokaktaki durum değil bu...) ağustos'ta
"Oh" dedırtecek denli tenhalaşıyor. Her
yerde mı? Hayır... Turistik yörelerde aksine
yoğunluk aşın derecede artıyor. Bir de buna
iki yıldır, "Pembe" (buralarda sosyahstler
için kullanılan geleneksel ağız) Beledıye
Meclisi'nin Yeşil üyelerinin bastırmasıyla
tramvay yapımı, otobüs veya bisiklet
şentlerinın korunmaya alınması ve
çoğaltılması, diğer trafik araçlanna açık
yollann yayalar lehine azaltılması eklenince
şahsi ulaştırma aracı kullananlara ağustos bile
zehir oluyor. Öyle özel şoforün kaldınmın
kenanna, üstüne araba çekmesi, "İki dakika
idare ediver, abi"lerle işler de yürümüyor...
Meydan bu sayede çoğunluğu kültür turistı
olanlara kahyor. "Kültür turizmi de neymiş"
deyip geçmeyin. Uzmanlara sorarsanız.
yeryüzündekı turizm gelirlerinın
yüzde 8 ila 20 arası bu alandan
sağlanıyor. tstersenız adına,
tuhstlerın "boş zamamnı dolıı
değeriendirmefl" de
dıyebıleceğımız "Kültür Turizmi'',
Fransa'nın turizm sektöründe
"birinci" ülke olma ve kalma
konumunu da güçlendiriyor. Dünya
Tunzm Örgütü'nün verilerine göre
2003 sonu itibanyla Avrupa Birliği
ülkelennde turizm endüstrisinin cirosu 213
rrulyar Avro'ymuş (Dünya Bankası bütçesinin
20 katı). Dünya çalışanlarının yüzde 8'ini
istıhdam eden sektördeki ücretli sayısı 200
milyon. Yıne aynı örgütün yalancısıyız: 622
milyar dolar toplam ciroyla turizm sektörü
petrol ve otomobil sektörlerinin önünde ilk
sırada. En çok turist çekme şampiyonluğunu
PARİS
UĞURHÜKÜM
uzun yıllardır kımseye kaptırmayan Fransa'ya
gelen ve 40.8 milyar dolar hasılat bırakan
75.5 milyon yabancının yanya yakını bir
biçimde kültür turizminden yararlanıyor.
(Bu arada 15.9 milyar dolarla Türkiye'nin
dünya turizminde 8. sıraya sıçradığını da
ekleyelim.) Fransız kültür turizmi, gelirinin
yüzde 38'ini Paris ve banliyösündeki
Versailles kentinden sağhyor. Ulusal Turizm
Gözlem Merkezi'nin 2003 sonu rakamlanna
bakılacak olursa ülkenın en çok ziyaret edilen
ulusal varlığı, Paris'in ortasında ve
kenti ikiye bölen Seine nehrinin
üzerindeki adaya inşa edilmiş,
büyük yazar Vîctor Hugo'nun,
kambur kahramanıyla ünlenmiş
romanımn mekânını oluşturan
Notre Dame Kılisesi. Yüda
yaklaşık 10 milyon kişinin gezdiği
bu kiliseyi, 8 milyon ziyaretçiyle
Paris'in tek gerçek tepesi
Montmartre'a kurulu Sacre Coeur Bazilikası
(büyük kilise) izlıyor. Elbette bu rakamlan
yabancılara atfedemeyeceğımiz gibi, ne kadar
kültürel bir misyon yüklendikleri de tartışma
götürür. Aynen para verilerek girildiği için
kesin zıyaretçi sayısı bilinen (2003'te
5.864.969 kışı) Eyfel Kulesı gıbı. Fakat
Lou\Te Müzesi (5.735.399) veya Georges
Pompıdou Kültür Merkezi (5.320. 957)
doğrudan "kültür" sınıflamasına
alabileceğimiz mekânlar. Veya ziyaretçi
sayılan milyonlan aşan Versailles Sarayı
(2.853. 976), modern sanatlar müzesi Örsay
Müzesi, bilim ve sanat merkezi La Villette
Bilimler Sitesi ve ülkenin tümüne yayılmış
yüzlerce değil, binlerce müze, sergi ve konser
zemini olabildiği kadar eğitici nitelik taşıyan,
tamamen tarihi ve ulusal varlık tanımında
saray, şato, kilise, manastır vb. mekânlar
sürekli izleyici (isterserüz adına müşteri
deyin) çekmektedir. Örneğin, her yıl
1.113.000 kişinin ücret ödeyerek gezdiği
Avignon - Nimes kentlen arasında MS 1.
yüzyılda inşa edilmiş su kemerinın Gard
köpriisü bir başka sıradan örnektir... Beton,
güneş ve denize dayalı, ucuz kitle turizminın
doyum noktalannın ötesinde, olağanüstü bir
potansiyele sahip Türkiye, acaba ne zaman
yalnızca Antalya'ya inen uçak sayısını
referans almaktan vazgeçip, kalıcı ve uzun
vadeli yaklaşımlarla, evrensel hazinelerine,
özündeki güzelliklerine öncelik tamyacak?
Filozof Yves Michaud dıyor ki: "Turist her
zaman 'öteki'dir. Gezen insanlar
kafalanndaki stereotiplere rağmen bazen
gördükkrinden derinlemesine etkilenirier.
BöytetUde kendi kimliğini yeniden keşfetme
hatta yeniden yaratma olanağı doğar."
ugur.hukum@paris.com
Dünya çizgi
roman başkenti
~T\ rüksel Belediyesi'nin
r £ turizm ve ticaretten
J-J sorumlu ve çizgi roman
projeleriyle ilgilenen encümeni
Philippe Decloux'nun basın
sözcüsü Erdem Resne'ye
dünyanın ılk Tenten Festivali
sonrası w\vw.dördüncükuwet
medya.com sitesinde "Türkiye'de
çizerlere yeterince önem
verilmediğini ele ahp bir
lluslararası Avni Festivali
düzenlenmesini ya da Atatürk
Havaalanı'na bir Avni heykeli
dikümesini" önermeyi
düşündüğümü söylüyorum.
Sanatçılar yapıtlannda yaşarlar.
Oğuz Aral yerine, yarattığı
kahramanlann heykellerini
dikmek, o kahraman adına
festival düzenlemek,
kahramanlannı, Aral'ın mizah
anlayışını, kişilığini ve hayatını
araştırma kitaplanna konu etmek
çok daha etkıli olurdu. Aynı
Belçikalıların dünyanın ilk Tenten
Festivali'nde yaptıklan gibi.
Briiksere havayolu ile gelenleri
çizgi roman kahramanı Brükselli
Tenten ve sevimli köpeği Milu
karşüıyor. tstanbul'a gelenleri de
Istanbullu gecekondu çocuğu
Avnı "Dn gul dııiil mufiıf" diye
karşılasa, kendi dilinde bir hoş
geldiniz dese, fena mı olur?" diye
açıyorum önerimi. Herge ile
Aral'uı aslında ortak bir yönü var.
tkisi de gereksiz
taramalardan
kaçınılması gerektiğini
düşünüyor. Ustelik
Oğuz Aral sadece
mizahımıza değil,
yetiştirdiği çizgi
serüvencilerle çizgi
romanımıza da hizmet
etmiş biri. Neredeyse
pul koleksiyoncusu kadar çizgi-
roman koleksiyoncusu olan
Decloux'nun basın sözcüsü Resne
"Belediye olarak hem kültürel
hem turistik açıdan çizgi romanı
destekledikkrirü, amaçlannın,
Brükseli zamanla Dünya Çizgi
Roman Başkenti yapmak
olduğunu" söyleyerek "Istanbul'a
ipuçlan" veriyor: "Çizgi roman
başlarda yadırganryonhı. Sanat
olarak kabul edUmesi zaman
akü, pedagojik yönü ise yeni
keşfedihyor. Eskiden sınifta çizgi
roman okuyan çocuğa ceza
verilirken, arük derslerde çizgi ve
karikatür atöh/eleri düzenİenryor.
Hem kültürel hem turistik açıdan
çizgi romanı destekkmeye
çahşryoruz. Amaç, Brüksel'i
zamanla Dünya Çizgi Roman
Başkenti yapmak. Bu nedenle
Brüksel'in merkezinde ruristkrin
her mevsim görebflecekleri
çizgi roman annûlan duvarları
süslüyor. Bu, aynı zamanda sosyal
ve şehircilik yönü olan da bir
projedir: Çürümeye bırakılnuş
sokak köşelerini yeniden yaşanır
hale getirmek için çizgi roman
sayesinde yeniden canlanma
yaratıhyor. Her sene nisanın ilk
15 gününde Brüksel Çizgi Roman
Festivali'ni düzerüiyonız. Diğer
şehirler gibi sadece ünlü isimkrin
değil, her tür alternatif çizimin de
BRÜKSEL
ERDİNÇ UTKU
tanıüldığı bir ortam. Aynı
zamanda gençlerin ilgisini
çekmeye yöneük etkinlikler de
düzenkniyor. Ekonomik olarak da
önemli bir olay. Çizgi roman
endüstrisi büyüyor ve büyük
değerlerin yeöştiği Brüksel de
bundan payını çıkarmak
zorunda." Belçika'da çizgi
romana göstenlen ilginin
nedenleri konusunda Erdem'in
görüşünü soruyorum: "Belçika,
dünyada en çok çizer yetiştiren
ülkelerin başında geliyor. O denli
ki sadece çizgi romancıbk dersleri
verilen ilkokul da (Saint-Luc)
Brüksel'de açıku. Tenten, Red Kh\
Şirinler gibi birçok kahramanın
yanı sıra en ünlü dergOer arasında
yer alan Le Petit Spirou da
Belçika'da doğmuştur. Çizgi
romana olan bu ilgiye birçok
neden bulunabilir... Birincisi,
genel olarak alçakgönüllü olan ve
kendüeriyle dalga geçümesinden
pek ahnmayan bir tophım olduğu
için Belçikahlar, mizaha pek
yatkffilar. tkincisi, geçmişte
egemen olan Fransız diU ve
kültürü, Belçika'yı doğal olarak
Fransa'ya ve onun edebiyattan
doğan basun ve yayın dünyasına
yakmlaşnrdL Fakat 19. yy
Fransası'na oranla çok daha
özgüriükçüydü Belçika. Bunun
sonucunda birçok yazar-çizer-
karikatürist Brüksel'de faaüyet
göstermeye başladL
Ekonomik nedenlerden
dolayı arük tüm
çizgiroman
yayınevleri daha büyük
Fransız şirketieri
taranndan sann ahndı,
ama durum 100 yıl
önce çok degişikti."
Belçika çizgi-
romancılığının etkilendiği ülkeler
konusunda ise gayet net
konuşuyor Erdem. "Çizgiroman
kültürü o denli kuvvetü kL Belçika
başka ülkeleri etkiliyor. Belçika'da,
kendi içinden yetişen iki ünlü
çizim akmn var: Biri Herge'nın
yarattığı Açık (hafîi) çizgi - Ligne
Claire - diğeri ise Charleroi'da
geüşen Marcinelle Okulu.
Ekonomik olarak yayınevleri
Fransa'da odaklandığı için bu
ülkeye daha yakın. ama
Fransa'dan etidleniyor denemez.
Bir de son yıllarda, ülkedeki diğer
tophıluk oîan Flamanlann da
kendi dil ve kültüıierini yansıtan
akımlar etkin obnaya başlıyor."
Bir ara dalmışım. Atatürk
Havaalanı'na iniyorum. Gelen
yolcular çıkış kapısında Istanbullu
gecekondu çocuğu Avni "Dn gol
dnfil ımıfuf diye karşıhyor beni.
Sitedeki yazıya Hüsnü C.
Özdemir tarafından eklenen bir
yorumla daldığım rüyadan
uyanıyorum: "Çok güzel bir öneri,
ancak Türkiye tarihinin en
kültürsüz günlerini yaşıyor. Hiçbir
kültür politikası uygulamayan
hükümet, bir de ayakta kalan son
kale AKVI'yi yıkryor. Kimin
umurunda bunlar ve kamuoyu
uyuyor resmen... Avni intihar
ederdi eğer yaşasaydL."
erdincutku@binfiidr.be
Bangladeş tegenelgrev
Bangladeş'te dün yapuan genel grev ülkeyi felç ettL
amaçh genel grev sırasında gösteriler de yapıhrken
eylemciler, "Bombacılanyakalayın", "Beceriksiz hükümet" sloganlan atü. Gösterüer sırasında potisk e\iemciler ara-
sında yer yer çaöşmalar çıktı. Geçen hafta Bangladeş'in neredeyse bütün kentkrinde paüayan 434 küçük bomba 2 ki-
şinin ölümüne, 100'den fazla kişinin yaralanmasına yol açmışü. Saldınlan köktendinci Cemaat-ül Mücahidin ör-
gütü üstlenmişti. Muhalefet hükümeti köktendincilere karşı yeterB önkm almamakla suçhıyor. (Fotoğraf: AP)
Anılarda 'OsmanBey'...
D
ört yıl kadar önceydi, bir
tstanbul-Sruttgart uçuşunda
beraberdik. Yine Truva'dan
dönüyordu, heyecanlıydı her
zamanki gibi. Uçakta yan yana
orurmuş, sadece kazılardan değil,
havadan sudan da sohbet etmiştik.
Kendisi gibi cana yakın eşi de
yanındaydı. Uçaktan indikten
sonra benimle pasaport
kuyruğuna girmiş, sabırla
beklemişti sırasının
gelmesini. Çarşaflı,
sıkmabaşlı, sakalh
yolcular ise "AB ülkesi
vatandaşlan* girişinden
çabucak çekip
gidıyorlardı. Alman
pasaporthı Manfred
Korfmann Türk pasaportlularla
aynı kuyrukta beklemişti.
Alçakgönüllüydü, duyguluydu,
sabırhydı. Onun bu özellikleri ve
insanımıza olan yakınlığı, Truva
kazılannda yanında çalıştırdığı
köylülerın daha ilk günden ona
"Osman Bey" demesinin nedeniydi.
Sruttgart'ta Edzard Reuter ve
STUTTCART
AHMET ARPAD
Manfred Rommel ile Türk-Alman
Forumu'nu kurarken bizlere en
büyük desteği veren, ilerde de
danışma kurulu üyesi olarak her
türlü yardımda bulunan yine o idi.
1988'de büyük bir özveri ile
başlattığı Truva kazılan projesinin
başanya ulaşmasmda, dünya
çapında yankılar uyandırmasrnda
yine büyük bir dostu,
gençliğini Hifler'den
kaçarak ülkemizde
geçirmiş olan Reuter'in
katkılannı da burada
belirtmek gerek. O
yıllarda Edzard Reuter'in
yönettiği endüstri devi
Mercedes Benz'in
sürekli sponsorluğu
olmasaydı bugün Truva hâlâ
toprağm altındaydı. On üç yıllık
kazıların ardından Korfmann'ın
2001 yılında Almanya'da
düzenlediği ve ilkini Stuttgart'ta
Cumhurbaşkam Ahmet Necdet
Sezer'in açtığı üç büyük Truva
sergisini tam 750 bin kişi gezmişti.
Bu küçük, fakat çok önemli Küçük
Asya kentinin sanıldığı gibi bir
Yunan kolonisi değil, bir Hitit-
Anadolu yerleşimi olduğunu
kanıtlamıştı Korfmann. Yunanlılan
kızdırdı. Truva'yı ömürlennde tek
kez görmüş, onun son yıllarda
yeniden gezme önerisini ret etmiş
kimi Aunan "uzman" tarihçi ile
başı derde girdi. Haklıydı. fakat
yine de çok üzüldü. Çocuğunu
elinden almak istemişti birileri.
Sohbetlerimizi hep Türkçe
yapardık, Truva'yı gezerken de,
Stuttgart'ta ortak dostlarla beraber
yemek yerken de. Geçen yıl
Türk vatandaşı olmuştu sessiz
sedasız. Berlin makamlan Alman
vatandaşlığını elinden almaya
cesaret edememişti. 63 yaşında
aynldı aramızdan. Daha çok verimli
olacaktı. Uluslararası bir müzenin
Truva'da açılması için çok uğraştı.
Tüm eserlerin günün bırinde yine
kaçınldığı topraklara geri dönüp, o
müzede sergilenmesini düşlüyordu.
Ülkemiz Manfred Osman
Korfmann'a çok şey borçlu...
www.ahmet-arpad.de
PEKİN
Çin nasıl
Çin oluyor?
Ben okuduysam herkes okur' demişti Dr.
tbrahim Saldıran. Psikiyatr. Antalya'dan.
Fethiye'ninKayaköyünde çobanmış,
mübadeleyle gelen bir ailenin çocuğu.
tstanbul'da tıp eğitimi görmüş. O zamanki
Türkiye başka bir Türkiye'ymiş; "Mesela
aşevleıivardı" diyor, "Oğrenciyesaygıvardı,
yardım edilirdi, ev bulunurdu ve sorun değildi,
öğrenciler de kendflerine gösterflen saygmın
farkındaydL Daha fakirdi ülkemiz o zaman"
diyor. Aziz Nesin gibiydi dünyaya bakışı.
"Bu halka borçluyum" diyordu ya Aziz Nesin
de. Pınl pınl yetiştirdiği 2'si doktor ve biri de
avukat olan kızlan onun tek hazinesi oldu.
Başka da bir şeyi yoktu; yıllar sonra
değiştırebildiği, artık o türleri caddelerde hiç
görühneyen markası yine Reno olan Spring
tipi arabasmdan başka. Memleketten 8 bin km
uzaktan neden Doktor tbrahim'in adını andım
ya da neden hep onu anımsıyorum buralarda?
Burada da onun gibi ders çalışanlar var.
Doktor tbrahim, "Sokağa çıkar, sokak lambası
alünda ders çaüşırdım. Evde ışık yoktu. Böyfc
okudum ve doktor çıktım. Ben okuduysam
çocuklar, bilin ki herkes okur" diyordu...
Bisikletimle akşam saati avare avare bisiklet
yolundan gidiyorum. Bisiklet yolunun
genişliği bizim ara sokaklar kadar geniş.
O genişlik kadar da yan tarafta yaya kaldınmı
var. Çin'de sokak lambalan ölü gözü gibidir
ve sadece kendini ayduılatır, mum kendi dibini
aydınlatır hesabı o da kendisini aydınlatıyor
(Çin'deki enerji sıkıntısına dikkat!). Ama işe
yanyor mu, yanyor işte: Tam o dipte kitap
okuyan bir kız öğrenci gördüm. Bana
Kayaköylü Doktor tbrahim'i hatırlattı.
Türkiye"de 50 yıl önceki manzara 2000'li
yıllann başuıda Pekin sokaklannda aynen
hüküm sürüyordu. Bisıkletımi durdurdum,
uzaktan seslendim: "N'apıyorsun orada?"
Ne dediğimi anlamadı. Yabancı olduğumu
görünce, daha sıcak bir gülümsemeyle yanrma
gelip tngilizce "Size nasıl yardım edebihrim?"
dedi. Burada ırkçılık falan yok; ne de olsa
komünist bir kökenden geliyorlar, Doğu
Avrupa'dakiler gibi buldumcuk olup
ırkçılık falan türemiş değil, hâlâ kendisini
kaybetmeyen bir topluluk. Yabancıya sıcaklar,
bizim gibıler; Doğu insanı ne de olsa...
Adı Gı Cüem. Sordukça üşenmeden yanıtladı.
Işık altında ders çahşıyormuş. Burası
daha güzelmiş. Sessizmiş! Hem çevreye
bakıyormuş hem de ders çahşıyormuş. Yurtta
çahşmak zormuş,
kalabalıkmış. Keyfi
yerinde anlayacağınız.
Daha birkaç gün önce,
yemekte gece geç saate
kaldığım için bir fast
food'a gittim. Bir sürü
öğrenci, cıs tak cıs tak
müziğin ve insan
gürültüsünün ortasuıda
ders çahşıyor. Yanlanna yaklaşıp "Bu
gürünüde zor olmuyor mu" diye sordum.
" Yoo, benim yurt odamdan daha sessiz burası"
dedi biri. Yurt odasuıda 10 kişi kalıyorlarmış.
Yurt dedikleri de üniversite dışında toplu
halde öğrencilere kiralanan evler. Şimdi yeri
gelmişken söyleyelim: Çin'de gecekondu yok;
dikkat, 1 milyar 300 milyonluk bir nüfustan
bahsediyoruz! Devlet, kasaba nüfusunu
banndırabilecek irilikte binalar inşa etmiş
zamanında; haliyle buralar kim kime dum
duma... Diyeceğim o ki bizim gecekondularla
bu yerleşim yerlerini karşılaştınnca hani
deyim yerindeyse -ki yerinde- bizim
gecekondular; "cennet,cennet!".. Diğer
öğrenci 10 gün önce Pekın'e gelmiş. 5 ay
sonraki sınavı geçebilecek kadar bilgisi yok.
"Ama gelecek yılki sınavı geçeceğim'' diyor.
Yurtlarda ders çahşmak zor. Dışanlarda
kendilerine çalışacak mekân bakıyorlar.
Kimileri kendisine partner seçmiş. Her sabah
saat 6'da buluşuyorlar. Pratik yapıyorlar.
Partner buhnak zor. Seviyesi kendisi gibi
olmalı ki ders çalışmalan dengeli gidebilsin,
biri diğerinden iyiyse birbirlerine partner
olamıyorlar çünkü. Sabahın köründe
sıcaklık yüksek omıadığı için erken kalkmak
zorundalar. Kimileri toplu ders çalışılan etüt
odalanna gidiyor. Ya sabah 5 ya da 6 gibi çok
erken gitmek lazım ya da orada uyuklamak;
çünkü yer kapmak laznn. Çin'de her yerde,
her mekânda günün her saatinde ders çalışan
öğrenci görmek mümkün... Çünkü onlan
çok çok daha fazla rekabetçi bir gelecek
bekliyor. Yapılan araştırmalara göre bu baskı
öğrencileri intihara sürüklüyor. Strf bu
yüzden 24 saat açık telefonlar var.
Çin işte bu öğrencilerin, bu koşullarda
çalışan öğrencilerin sırtında yükseliyor.
Zamanında Cumhurbaşkanı Hu Cintao'nun
da bu koşullarda ders çahştığından hiç
kuşkunuz obnasın. Çin böyle Çin oluyor.
Bu gazetenin de sadık bir okuyucusu olan
Psikiyatr -ya da kendisine gelen hastalannın
çok azının deyimiyle "deü doktoru"- Doktor
tbrahim'e başvuranlann çoğu hep köylüler
olmuştu. Neymiş; köylüler de psikiyatra
gidermiş. (Belki köyde tenis kortu da olsa
gideceklerdi!) Vakti zamarunda seyrettiğimiz
Küçük Ev dizisindeki doktor gibi, köylüler
kendisine para veremedikleri zaman
yumurta, köy pidesi, tarhana getiriyorlarmış.
Doktor tbrahim farkında değildi ama
Çin'deki meslektaşlan da onun gibi
çalışıyorlardı ve hâlâ çalışıyorlar. Çin o
yüzden Çin. ÇevTenizde öğrenci tbrahim
var mı? Doktor tbrahim kayınpederimdir.
Geçen yıl rahmetlı oldu. Meslektaşlan
ölüm nedeninin sigaranın yarattığı
kanser diyorlar ama.. bence değil.
leventuhıcer(â hotmaiL com
LEVTNT ULUÇER