Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 2005 CUMA
HABERLER
DUNYADABUGUN
ALİ SİRMEN
Demokrasidir Bunun Adı
Şeken Bal Gibidir Tadı
"Nasıl olur?" diye soruyor isyan içinde oku-
rum Gülden Akkan, TV'deki kaynana bilmem
ne programlarını konu alan yazımla ilgili olarak.
Yasakçı RTÜK Başkanı Karaca'nın yasak ka-
rarını onayladığı gibi, benim buna karşı çıkışı-
ma da bir anlam veremediğini söylüyor.
Yazısını, "Bu bir kırmızı alarmdır" diye bitiri-
yor.
Sayın Gülden Akkan'ın bütün saptamalarına
katılıyorum.
Ben de onun gibi, "Denizanası gibi boş, ne-
reye atsan oraya yapışan gençler yetiştirildi-
ğine", "AB'nin hayal olduğuna" inanıyorum.
Ama bütün bunların, "Semra Hanım" ile mah-
dumu bilmem kimin programından çok daha ön-
ce başladığına da inanıyorum.
RTÜK Başkanı'nın da bu konuda söyleyebi-
lecek fazla bir şeyi olmadığını düşünüyorum.
TV kanallarımızın, haberleriyle, reklamlarıyla,
dizileriyle, şovlarıyla, "Tele bilmem ne"leriyle,
futbol programlarıyla bu gidişe büyük katkıda
bulunduğunu, sanırım sayın okurum da yadsı-
mayacaktır.
Yine Semra Hanım'ın, toplumsal kokuşmuş-
luğun, yozluğun nedeni değil, sonucu oldu-
ğunda da hepimiz hemfikiriz sanıyorum.
Tabii Semra Hanım derken, onun kişiliğini de-
ğil, kazandığı reytingle sahip olduğu toplumsal
önemi kastediyorum.
•••
Ama bütün sorun şuradadır:
"Gel ülkeyi yönetecek kişileh seç!" dediği-
niz kişiye, "Sen bu programı seyredemezsin,
ahlakın bozulur, bunda toplumsal zarar var-
dır" demek hakkını nereden buluyor insanlar?
Hangi programın kendisi ve toplum için za-
rarlı olduğuna karar veremeyecek kadar ham
olduğunu sandığınız insanlara, toplumu yöne-
tecek adamları seçme hakkını nasıl verebilirsi-
niz?
Bir insan yanlış bir program da seçse, aptal-
ca şeyleri de izlese zararı nihayet kendisinedir.
Ama aynı adam (ki Semra Hanım programının
reytinglerinin gösterdiğine göre, o adam çoğun-
luğun bir parçasıdır ve çoğunluğun akıl ve dü-
şünce düzeyini yansıtmaktadır) hırsızı, uğursu-
zu, dızdızcıyı, yolsuzluğu, kedi pisliğini örter
gibi örteni, din sömürücüsünü seçtiği zaman za-
rarı yalnız kendisine olmuyor, aynı zamanda
herkesi etkiliyor, toplumu aşağı doğru çekiyor,
hepimizi de daha alt düzeyde bir yaşamın çark-
larına mahkûm ediyor.
Bu durumda, "Sen istediğin programı sey-
redemezsin" diye güttüğümüz insana, aynı za-
manda, "Sen kıt aklınla, seçim falan yapıp da
hepimizin hayatını perişan edemezsin" demek
gerekmez mi?
Ben, "Böyle davranalım" demiyorum, yal-
nızca yasakçı mantığın normal sonucunun bu
olduğunu göstermeye çalışıyorum.
Eğer, rejimin adı demokrasiyse böyle teneke
programlar da bal gibi olur.
••*
Sorun, Türk halkının reşit olup olmadığında-
dır. Kendi programını seçecek kadar reşit de-
ğilse kendisini yöneteni de seçemez; eğer re-
şitse her istediğini seçer.
Sorun, Türk demokrasisinin reşit vatandaş-
laryetiştiripyetiştiremediğisorusundaodakla-
nır.
Demokrasiler, vatandaşın iradesini egemen
kılarken, vatandaşı da demokrasiyi doğru dü-
rüst yürütecek eğitimle zenginleştirip belirli bir
düzeye getirir.
Getiremezse eğer, o zaman da bunun sonu-
cuna, hem o ülke hem de vatandaş katlanır.
Bu gerçeği görmek zorundayız. Semra Ha-
nım programları, yılların birikmiş cehaletinin,
avantacılığının, aptal kurnazlığının, üreteme-
yen acizliğinin normal bir sonucudur.
Bataklığı kurutmanın yolunu aramaz ve bu-
lamazsanız, Semra Hanım'ı yasaklarsınız, Mem-
ra Hanım çıkar, Memra Hanım'ı yasaklarsınız
Hamra Hanım çıkar ve bu kısırdöngü sonuna
kadar böyle gider.
Demokrasidir, bu düzenin adı.
Bal şeker şurup gibidir tadı.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
asirmen(« cumhuriyet.com.tr
Neteklm 12 Eylülde Celdller'
Darbe günlerine
gülümseten bir bakış
İstanbul Haber Servi-
si - Hilmi Köksal Alişa-
noğlu 12 Eylül'de ya-
şadığı trajikomik anı-
larını "Netekim 12 Ey-
lül'de Geldiler" adlı ki-
tabında topladı. Aykırı
Yayınevi'nden çıkan ki-
tabın geliri, Türkiye tn-
san Hakları Vakfı'na
bağışlanacak.
Kitabında idamla yar-
gılandığı dönemi gü-
lümseten bir dille an-
latan Alişanoğlu, 12
Eylül dönemini yeni-
den tartışmaya açıyor.
Alişanoğlu, 21 yaşın-
da gözaltına alınması-
nın ardından lstan-
bul'daki yaygın elekt-
rik kesintilerinin nasıl-
neden olduğunu,
1980'liyıllaradamga-
sını vuran istanbul Em-
niyet Müdürlüğü Birin-
ci Şube, Davutpaşa Kış-
lası, Hasdal Askeri Ce-
zaevi ve Sultanahmet
Cezaevi'nde yaşadık-
larını "Karadenizli bir
devrimcinin" gülümse-
ten diliyle anlatıyor.
'Konuşma
zamaııı geldT
Alişanoğlu kitabının
önsözünde şöyle yazı-
yor: "Geçmişteyapılan
bunca eziyete rağmen
ben, devrimcilerle dev-
letin birlikte yakın tari-
himizdeyaşananlan ko-
nuşmazamanının geldi-
ğine inananlardanım...
Şimdi de geçmişte ya-
pılanlar telafi edilmeli.
Önıcğiıı ben, kıırıı bir
'özür' ile tatmin olabi-
lirim. Devlet, özür dile-
diğinde küçülmez. Ter-
sinc saygui hale gelir."
Harp Akademileri Komutanlığı'nın düzenlediği sempozyumda bilgi teknolojisi ve güvenlik politikaları tartışılıyor
Türkiyegüçlüolmakzorunda'İstanbul Haber Servisi - Harp Aka-
demileri Komutanı Hava Orgeneral
Faruk Cömert, bilinı ve teknoloji-
nin her ülke için ulıısal gücün etken
unsuru haline geldiğini belirterek
"Bu yaşamsal derecedeki gerekülik,
Türkiye'nin bölgesel bir güç olnıası-
nın yanı sıra dünyada güvenlik poli-
tikalarının oluşturulmasında oyna-
dığı elkiıı rolden kaynaklanmakta-
dır. Türkiye, kaynağı ne olursa olsun
varlığına yönelebilecek her türlü teh-
dit ve tehükeyi yok etmek bir yana
küresel barışın sağlanması ve korun-
nıasında üstlenebileceği sorumluluk-
lar açısından da güçlü olmakzorun-
dadır" dedi.
"Günümüzde savaşların, bilimsel
ve teknolojik güçten yoğun şekilde
yararlanabilen silalılı kuvvetferin sür-
dürebileceği bir mücadele şekline dö-
nüştüğüne" dikkat çeken Orgeneral
Cömert, silahlı kuvvetlerin caydırı-
cılığının silah, araç ve gerecleri kul-
• Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Faruk Cömert sempozyumun açılışında
yaptığı konuşmada, silahlı kuvvetlerin gücünün ülkenin bilim ve teknoloji alanındaki
gelişmişlik derecesiyle orantılı olduğuna dikkat çekti. Cömert, bu alandaki gelişmenin
de aydmlanma ışığından yeterince yararlanamamış, değişime karşı çıkmayı kalıtımsal
özellik haline getirmiş zihinlerle başarılamayacağını vurguladı.
lanan iyi yetiştirilmiş insan gücüne
dayandığmı ifade etti.
Bu gücü yaratanın da bilim ve tek-
noloji olduğunu dile getiren Cömert,
silahlı kuvvetlerin gücünün ülkenin
bilim ve teknoloji alanındaki geliş-
mişlik derecesiyle orantılı olduğuna
dikkat çekti. Cömert, bu alandaki
gelişmenin de aydmlanma ışığından
yeterince yararlananıamış, değişime
karşı çıkmayı kalıtımsal özellik ha-
line getirmiş, özgürleşmemiş zihin-
lerle başanlamayacağını vurguladı.
Harp Akademileri Komutanlığı'nın
düzenlediği "Gelişen bilgi teknoloji-
siyle güvenlik politikası ve stratejile-
ri arasında etkileşim ve yönlendir-
nıe" konulu sempozyum dün başla-
dı. lki gün sürecek olan sempozyu-
mun açılış konuşmasını yapan Harp
Akademileri Komutanı Hava Orge-
neral Cömert, Atatürk ilke ve dev-
rimleriyle şekillenmiş; laik, demok-
ratik ve sosyal hukuk devleti yapı-
sıyla Türkiye'nin bulunduğu coğraf-
yada sonsuza dek varlığını sürdüre-
bilmesi için çağdaş dünyayla bilim
ve teknoloji alanında yanşması ge-
rektiğini belirtti.
Atatürk'ün öngörüsü
Cömert, Mustafa Kemal Ata-
türk'ün 1936yılındaEskişehirTay-
yare Alayı'nı ziyareti sırasında 2000'li
yıllara ulaşmadan uzaya ve aya gi-
dileceğini söylediğini anımsatarak
şöyle devam etti: "Atatürk, 'Birgün
Batılı ayaklar, ayda ayaklannın izle-
rini bırakacaklarsa bunlann arasın-
da bir de Türk'ün bulunması için
şimdiden çalışmalara girişmek gere-
kir' demişti.
Bu görüşler, bilim ve teknolojiyi uy-
garlık için temel koşul sayan bir dü-
şünceyapısuu yansıtan,inanılnıaz bir
öngörü niteliğindedir. Bu öngörü ha-
yaÜerin ötesinde saklanmış gerçekle-
reulaşabüen, görünmeyen ufkun öte-
sindeolabilecekleri gören aydınük bir
beynin, ne dereceisabetli görüşler üre-
tebileceginin kanıü olmuştur."
ÜBİTAK TOPLANTISI
Allah hn
izniylebilim
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Başbakan
Tayyip Erdoğan, bilim ve teknolojinin
geliştirilmesinin önemine işaret ederken "Biz
bu mümbit (verimli) araştırma geliştirme (Ar-
Ge) tarlasından Allah'ın izniyle çok iyi bir
malısul bekliyoruz" dedi. Erdoğan, dün
TÜBlTAK Bilim ve Teknoloji Yüksek
Kurulu'nun toplantısına katıldı. Çok sayıda
bakanın da bulunduğu toplantıda, TÜBlTAK'ın
çahşmaları ele alındı. Toplantıda, savunma
sanayii, uzay araştırmalan, bilim adamı
yetiştirme programı ve Türkiye Araştırma Alanı
(TARAL) projesi ele alındı. Toplantının
açılışında konuşan Erdoğan, öncelikli alanlann
savunma sanayii ve uzay çahşmaları olduğunu
kaydetti. Bilim ve teknoloji ile Ar-Ge çabalanm
koordine edecek bir strateji çerçeve belgesi
geliştirdiklerini
söyleyen Erdoğan,
2010 yılına kadar bu
belge ile temel
hedefleri ortaya
koyarak Ar-Ge
yapan, yaptıran ve
kullanan aktörleri bir
araya getiren
TARAL adh bir
proje hazırladıklannı
dile getirdi.
Erdoğan, şöyle
konuştu: "Bilim ve
teknolojiye
ayırdığunız kaynak,
varmak istediğintiz
AB ve gelişmiş dünya
düzeyine göre elbette
mütavazıdır. Ama unutmayalım ki hiçbir idealin
kestirme yolu yoktur. İdeal demek sabretmek,
çalışmak, aynı hedefe doğru odaklanmak
demektir. Biz bu mümbit (verimli) Ar-Ge
tarlasından Allah'ın izniyle çok ırıahsul
bekliyoruz." Öte yandan TÜBtTAK Bilim ve
Teknoloji Yüksek Kurulu, ll'inci toplantısında
gıda güvenliği konusunu, öncelikli faaliyet
konulan arasına aldı. Toplantının ardından
yapılan açıklamada, TÜBtTAK ve DPT
işbirliğiyle hazırlanan "Bilim ve Teknoloji
Politikaları Uygulama Planı"nın onaylandığı
belirtilirken planın uygulama ve izleme
işinin TÜBÎTAK'a verildiği bildirildi.
Savunma araştırmalan alanında da öncelikle
teknoloji üretmeye yönelik projelerin
gerçekleştirilmesikararlaştırıldı.
• TÜBtTAK
Bilim ve
Teknoloji Yüksek
Kurulu'nun
toplantısına
katılan Başbakan
Erdoğan, "Biz bu
mümbit (verimli)
Ar-Ge
tarlasından
Allah'ın izniyle
çok mahsul
bekliyoruz" dedi.
Orgeneral Cömert, uluslann var
olma mücadelesinde temel dayanak
olan ve ulusal gücün unsurları için-
de yer alan askeri gücü, bilimsel ve
teknolojik gücün doğrudan etkiledi-
ğine dikkat çekerek "Bu güç, çok iş-
levsel bir özelliğe sahiptir. Ve diğer tüm
ulusal güç ıınsuriarının gelişmişlik
derecesini belirler" dedi.
Teknoloji kuvvet çarpanı
Günümüzde ülkelerin sahip oldu-
ğu bilimsel ve teknolojik gücün si-
lahlı kuvvetlerin etkinliğinde "kuv-
vet çarpanı" ya da "güç katsayısı" ha-
line geldiğini anlatan Cömert, ko-
nuşmasını şöyle sürdürdü:
"Askeri harekânn her aşamasında
yeni olanaklar, yeni yetenekler üreten
bu güç, 'bilgi harbi', 'ağ merkezli
harp', 'etki odaklıharekât', İıarekât
ağı değerlendirmesi' gibi yeni kav-
ramlan da beraberinden getirmiştir.
DUiyorum ki bu sempoz^umda ifa-
de edilen düşünceler, bil-
giteknolojisi alanında Tür-
kiye'deöncü konunıunda
bulunan kanıu ve özel ku-
runılaı ınıı/ın, kuruluşla-
nmızuı her zaman takdir
ettiğimiz çabalarına ivme
kazandıracaktır."
Bildiriler
Harp Akademileri Konıutanlıgı'nın düzenlediği "Gelişen bilgi teknolojisiyle güvenlik polilikaM ve stratejileri ara-
suula etkileşim ve yönlendirme" konulu sempozyum dün başladı. Sempozyum bugün sona erecek. (Fotoğraf: AA)
Sempozyumda Prof. Dr.
AliSaatçi, "Bilgi teknolo-
jisindeki gelişmeve yarat-
tığı bUgi devriminin ulaş-
nğıboyuüar"; Hüseyin Ba-
yazıt, "Teknolojik küre-
selleşmenin güvenlik ve
strateji alanındaki geliş-
melere, uluslararası gü-
venlik ve strateji kuruluş-
laruun işlcvineveyapılan-
nıasına etkisi"; Doç. Dr.
CesurBaransel, "Bilgi tek-
nolojisinde gelişmeye kat-
kı sağlayan uluslararası
kurum ve kuruluşlann fa-
aliyeüeri"; Prof. Dr. Fatoş
Yarman Vural, "Bilgi tek-
nolojisindeki gelişmenin
\ aratûğı uluslararası yeni
güvenlik ortanıı"; Emek-
li Hava Korgeneral Şadi
Ergüvenç, "Bilgi teknolo-
jisindeki gelişmeye bağh
olarak banş, kriz ve savaş
ortamının şekillenmesi;
banş, kriz ve savaşta yeni
yönetinı olanaklan" baş-
lıklı bildiriler sundular.
AKP'li Armağan da antidemokratikyönetimi eleştirerekpartisinden istifa etti
Mumcu, veldfleri üçlediANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) - AKP deki "Erkan Mumcu is-
tifalan" dün Isparta Milletvekili
MehmetSaitArmağan'ın aynlma-
sıyla sürdü. Erkan Mumcu'yla ha-
reket eden bağımsız milletvekille-
rinin sayısı üçe yükselirken, ANAP
kongresine kadar 2 istifa daha bek-
leniyor.
Erkan Mumcu'ya yakın isimler-
den Sait Armağan dün yazıh açık-
lama yaparakAKP'den aynldı. Tür-
kiye'nin değişim ihtiyacını karşı-
lamak bir yana, her gün sıradanla-
şan mevcut verimsiz sisteme hızla
entegre olan, etkinliğini yitiren bir
yapının ortaya çıktığını savunan Ar-
mağan, "Zamanla görüldü ki, siya-
setin eski hastauklan AKP'de de
başgösterdi ve AKP kendi içindeki
antidemokratikuygulamalaria,lider
• Isparta Milletvekili Sait Armağan da Erkan
Mumcu'nun hareketine katılmak için AKP'den
ayrıldı. ANAP kongresine kadar AKP'den 2
istifa daha bekleniyor. Mumcu'nun "ANAP
MKYK'sinin tamammı belirleme" koşuluyla
partiye katılmayı kabul ettiği ve kongrede
genel başkan olacağı belirtiliyor.
sultasının yanına çekirdek kadro ik-
tidannı koyan yaklaşımlarla siyase-
te bir yenilikgetirmek şöyle dursun,
eski anlayışın yeniversiyonu olmak-
tan öteye geçemedi" dedi.
Sait Armağan, ulusal çıkarlar ko-
nusunda gösterilen hassasiyetin
AKP grubunda dışlandığim belir-
terek, "Demokratlığısadecekendi-
sinin ve yönetiminin dışında kulla-
nılacakbîraraçvesöylem olarakgör-
mek doğrultusundaki yaklaşınüarı
göstermektedir ki, AKP artık akıl-
cı ve ortakakla dayanan siyaset üre-
tebilir bir ortam ounaktan uzaklaş-
mıştır" görüşünü bildirdi.
Daha önce Malatya Milletvekıli
Süleyman Sarıbaş ile Yozgat Mil-
letvekili Mehmet Erdemir, Erkan
Mumcu'ya katılmak için AKP'den
aynlmışh. ANAP'ın 2-3 Nisan ta-
rihlerindeki kongresine kadar Mum-
cu'ya yakın ıki isinı olan Muğla
Milletvekili Hasan Özyer ile Malat-
ya Milletvekili Miraç Akdoğan'ın
da birer hafta arayla partıden aynl-
ması bekleniyor.
ANAP kulisinde, Mumcu'nun,
Merkez Karar Yönetinı Kurulu'nun
tamamına yakınını belirleme koşu-
luyla ANAP'a katılma sözü verdı-
ği konuşuluyor. Koşullanyla ilgili
sorun çıkmazsa Mumcu'nun 2 Ni-
san'da ANAP'a genel başkan ol-
ması ve aynı kongrede AKP'den ay-
rılan bağımsız milletvekillerinin
partiye katılması bekleniyor.
Armağan'ın istifasıyla 3 Kasım
2002 seçimlerinden bu yana
AKP'den istifa eden milletvekille-
rinin sayısı 9'a ulaştı. Armağan'ın
istifasının ardından parlamentoda-
ki sandalye dağılımı şöyle: "AKP
361, CHP 169, DYP 6, HYP 1, ba-
ğımsız 12, boş 1."
NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@cumhuriyet.com.tr
Başbakan Tayyip Erdoğan med-
yadan şikâyeti alışkanlık haline getir-
di. Hükümetin uygulamalarına yöne-
lik ne zaman bir eleştiri başlasa Baş-
bakan, bunu medyanın kışkırttığını,
medyanın ihbarettiğini söylüyor. Med-
yanın görevi zaten ihbar etmek, ya-
ni haber vermek değil mi? Yorumcu-
ların görevi de eleştiri ve uyarılannı be-
lirtmek.
Eleştiri, iktidarsahipleri için hoşbir
şey değil. Çünkü, sonuç olarak ya-
pılan hatalar eleştiriliyor. Istanbul'da
polis gösterici kadınların yüzlerini öf-
ke içinde postallarıyla tekmeliyorsa,
bu haberdir. Basın bundan toplumu
haberdar etmek göreviyle yükümlü-
dür. Görüntülü medya bu görüntüle-
ri kendi yurttaşlarına gösterdiği gibi
kaçınılmaz olarak dünyayı da bu gö-
rüntülerden haberdar edecektir.
Başbakan medya ile son dönem-
lerde hangi noktalarda çatıştı: Zina ko-
nusu bunlardan en dikkat çekici ola-
Suçu Medyaya Yüklemek...
nıydı. Türk Ceza Kanunu'na, zinaya
ilişkin bazı cezalar konulmak istenin-
ce, medya bu girişimi haber yaptı, kö-
şe yazarlarının çoğu da eleştirdiler.
Başbakan bu eleştirilere çok sinir-
lendi. Medyayı hedef alan ağır suç-
lamalar yaptı. O zaman da bu yapı-
lanların Avrupa'ya ihbar olduğunu
söyledi. Ancak, zaman içinde med-
yanın haklı olduğu ortaya çıktı ve Türk
Ceza Kanunu'na zina maddesinin
eklenmesinden vazgeçildi.
•••
Avrupa Birliği'nin üyesi ya da ada-
yı olmak, bir anlamda artık birçok ko-
nuda ortak değerlere uymayı kabul
etmek anlamına geliyor. Polisler bu-
rada göstericilere tekme atarlarsa,
üye olmayı düşündüğümüz ve onun
için çaba sarf ettiğimiz AB buna mü-
dahale edecektir. EğerTürkiye'de iş-
kenceci polisler bir türlü yargılanıp
cezalandırılamıyorsa, gazeteciler bu-
nu yazacaktır, AB yetkilileri de bunu
görecektir.
Mardin Kızıltepe'de bir baba ile oğ-
lunun öldürülmesi davasında yaşa-
nanlar da bu halkın gözü önünde ce-
reyan etti. Adam öldürmekle suçla-
nan polisler, hâlâ görevlerine devam
ediyoriar. Siyasi irade onları görevden
almak yerine başka yerde değerlen-
dirdi. Polisler hakkındaki iddia küçük
bir iddia değil ki görevlerine devam
etmelerine izin veriliyor. Yarın başka
yerde başka eylemleryaparlarsa bu-
nun sorumlusu kim olacak?
Başbakan Tayyip Erdoğan, eleşti-
rilere kızmak yerine bu eleştirilerden
derslerçıkarmalı, ülkeyi iyi yönetebil-
mek amacıyla bundan yararlanmalı-
dır. Bütün eleştiriler haklı olmayabi-
lir. Bazıları çok önyargılı da olabilir. Ol-
sun, eğer bu ülkede gerçek bir de-
mokrasiden yanaysak, eleştirinin iyi-
si de, kötüsü de olacaktır.
•**
Türkiye artık AB adayı olarak ortak
bir ailenin parçası. Siz burada bir in-
san hakları ihlali yaparsanız, bu tüm
aileyi ilgilendirir. Başka AB üyesi ül-
kelerdeki hak ihlallerinden ve hak-
sızlıklardan biz nasıl şikâyetçi olabi-
lir ve eleştirirsek aynı şeyi onlar da ya-
pacaktır. Üstelik biz adayız. AB ölçü-
ierine uymayı kabul etmişiz. Böyle
bir durumda siz sokaklarda kadın
dövmeyi nasıl gizleyebilirsiniz ki!
Ortada bir gariplik var. AKP hükü-
meti son dönemde içine kapanık mil-
liyetçi çizgiye yönelen bir rotaya gir-
di. Bu rotaya acaba neden girildi?
AB sürecinden korkuya mı kapıldılar?
Türkiye, böylesine derin bir demok-
ratikleşmeyi kaldıramaz diye mi dü-
şünüyorlar? Ne oluyorsa oluyor, bır-
takım garipliklerle yüzyüze geliyoruz.
• ••
AKP, çok vurguladığı, "demokrasi"
sözcüğünün şimdi neresinde duru-
yor? Gazetecilere kızarak tekme atan
polislerin yaptıklarının vahametini an-
iamayarak, Kızıltepe'de cinayetle suç-
lanan polisleri hâlâ görevde tutarak,
Kürt sorununda, Alevi kimliği konu-
sunda hâlâ eski söylemlerde direne-
rek ne yapmak istiyor?
Medya haber vermeye devam ede-
cektir. Medyaya kızarak bir yere va-
rılmaz. Medya haklı eleştirir, haksız
eleştirir. Medyanın birçok yanlışı da
vardır.
Ancak, başarısızlıklardan medya-
yı sorumlu tutmaya yönelen siyaset-
çi yanlış bir yere yöneliyor demektir.
Hatayı kendinde ararsa, bundan en
çok yine kendisi kârlı çıkar.