25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 ARALIK 2005 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI 3IUMTAZ SOYSAX Sıkıştırma ve Sıkışma AVRUPA Insan Haklan Martkemesi, Loizidu da- vasına benzeyen Ksenides-.Anestis davasında Türkiye'yi yine suçlu buldu arna tazminat konusu- n u Kuzey Kıbns'ta bir "iç huktık yo/u"nun bulun- rnasına erteledi. KKTC Meclisi 'nden geçen yasay- l a o yol bulunduğuna ve mal-mülk konusunda ka- rarverecek bir "komisyon" kurulduğuna göre, "An- kara artıkmilyariarca dolar tazminat ödemekten kur- tuldu" denebilirse de durum o kadar basit değil. Birincisi, bu yol Türkiye'ye ancak birkaç yıl ka- zandınr. Avrupa mahkemesine başvurmadan ön- ceoyolun "ö/fefflmesrgerekjyoramasonuçtabaş- vuru yolu engellenmiş olmuyor. Dolayısıyla, Rum- lar mutlaka mahkemeye başvuracaklar ve istedik- lerini koparmak için her şeyi yapacaklar demektir. Ikinci nokta da şu: Sözde "Kıbns Cumhuriyeti", kuzeydeki komisyona başvurrnayı yasaklamış ve başvuranlann cezalandırılacagjını açıklamıştır bile. Uçüncüsü, son yasanın çıkanlması Avrupa Kon- seyi ve AB makamları ile pek d e "siyaset-üstü" ol- mayan mahkeme arasında herhalde bir çeşit pa- zarfığın sonucu olduğuna göre» sonucun elde edil- mesi için çırpınmış olan Ankara hükümetinden bu "lütuf"un karşılığında bir şeyler isteneceği muhak- kaktır. Annan Planı'ndaki gibi bir komisyon kurulduk- tan sonra, nelerdir bunlar? önce, 1963 Antlaşmasrna E k Protokol'ün Mec- lis'ce onaylanması. Ardından limanlann ve hava sahasının Rum gemilerine ve uçaklanna açılması. Yani, güneydeki Rum devleti nin Türkiye'ce res- men tanınması işleminin eksik kalmış gözüken son aşamalannın datamamlanması. Üstelik, KKTC'nin tanınması ve ambargolann kaldınlması yönünde hiçbir şey elde edilmeden. Atina ve Rum Yönetimi AB'yi de arkalanna ala- rak ve Türklerin Avrupalılık tutkularından yararla- narak bütün istediklerini kanırta kanırta elde etme- ye öylesine karariılar ki, son mahkeme karan gibi kendilerini geri adım atmayazorlar gözüken durum- larda büsbütün azıtıp AB'den daha sert ve daha ke- sin tutumlar istemek için ellerinden geleni yapmak- tadırlar. Ankara ve Kuzey Lefkoşa ayn ı kararlılığı hiç gös- teremedi. Şimdiki iktidar kendisinin de büyük payı olan bü- tün tutarsızlıklann bedelini ödemek üzere kö- şeye sıkışmış durumda. Ama, bu sıkışmışlıktan kurtulmak için gerekli anahtar da onun elinde: Baba Denktaş'ın dünkü Meclis seslenişiyle vurguladığı gibi, bugüne kadar Kıbns konusunda ve konunun A B dışında tutulma- sı yönünde çıkarılmış bir yığın Meclis karan var. Hemen hepsi pariamenter sistemle yönetilen şu AB devletlerinin hangisinde hangi hükümet kendi par- lamentosunun iradesi dışına çıkabildi ki, Anka- ra'daki hükümet çıksın? AKP, AB'den gelen dayatışlaria gururu iyice kı- rılmtş olan Turk haikını ve bu arada kendi tabanını daha da kırmak istemiyorsa, böyle bir direnişin for- mülünü mutlaka bulmak zorundadır. Yoksa, ilk se- çimde tepetaklak gider. Devrim Şehidi Kubilây... Ayhan DAYANEğtt O nun adını ilk kez babam- dan duymuştum. Ona ya- pılanlan, çocuk kalbim- le pek irdeleyemesem de, ileriki yıllarda başı- na gelen tüyler ürpertici o vahşi ola- yı; yaşraı büyüdükçe, konuya yakın- dan ilgi duydukça, daha iyi fütir sa- hibi olup yorumlama fırsatıni bula- caktun. 1976 yılıydı. Ödemiş - Kayaköy'de başlayan öğrenim hayatımın, sadece ilkokul ikinci sınıfı Menemen'de geç- ti. Babamın, adliyedeki memuriyet hayatına burada başlamasından do- ğan bir zorunluluktu belki de bu Me- nemen'le olan ilk tanışıklığım. Evimiz Kubilây Anıtı'nın bulunduğu Yıldız- tepe'nin kuzeybatısındaki, Kasımpa- şa Mahallesi'ndeydi. Atatürk llkoku- lu'na gidiyordum. Tatillerde fırsat buldukça, yakınına kadar sokulduğumuz, evimizin hemen az ötesindeki Kubilây Anıtı'yla ilgili hafızamda silikleşmeye başlayan Me- nemen günlerime, şöyle geriye dönüp baktığımda, bana sürekli ürpertıyle karışık değişik duygular verdiğini anımsanm: Anıtın o ihtişamlı duruşu... Çoğu zaman önünden geçtiğimiz, Kubilây'ın başının hunharca kesildi- ği o cami... Belki de hepsi; daha o yaş- lardayken babamın bana anlattığı, tüy- ler ürpertici "MenemenOlayı"nın,bi- linçaltıma yerleşmiş korkulanydı as- lında. Ailemin yaklaşık üç yıl kaldığı Me- nemen'de, ben de bir yıl kaldım. Fa- kat yine de yaşamımın çok kısa bir di- limini içine alan bu ilginç şehre olan ilgim üzerinde önemle durulması ge- reken, Cumhuriyet tarihimizin böyle- sine ibret, nefret ve aynı zamanda üzüntü verici olayı yüzünden hiçbir za- man kaybolmadı. Kimdı Kubilây? Neydi bu "Mene- men Olayı" ve önemi? Kısaca hatır- layalım: 1906 Adana - Kozan doğum- lu Mustafa Fehmi Kubilây, Girit göç- meni fakir bir ailenin mütevazı ve ze- ki bir çocuğudur. Onun Antalya'da başlayan öğretmen okulu macerası, ardından Izmir ve son olarak da Bur- sa Öğretmen Okulu'nda noktalanır. Ardından Aydın'a atanır. Burada eşiy- le tamşıp evlenirler. Öğretmenlik yap- tığı sıralarda, askerlik için yedek su- bay okuluna alınır. Eğitiminin ardın- dan, asteğmen olarak Menemen'de görevlendirilir. Devrim yıllarıdır. Terakkiperver CumhıırrvetFırkası ile başlayan ilk çok partıli rejım denemesinın Şeyh Sait lsyanı'yla sonlandınlmasının ardın- dan, ikinci denemede de başansız olun- muş, çok kısa zamanda, adeta gerici- lik yuvası halıne gelen Serbcst Cum- huriyetFırkası'nın dakapatılması ka- çınılmaz olmuştur (18 Aralık 1930). 23 Aralık 1930 tarihinde Manisa ta- rafından Menemen'e gelen Derviş Mehmet liderliğindeki Nakşibendi Ta- rikaü üyesi birkaç kişilık grup, sabah namazı için camiye gelen halkı kor- kutup kışkırtarak her dönemde karşı- mıza çıkan "Din elden gidiyor" nida- lanyla ayaklanma başlatırlar. Bunla- n gören Kubilây, emrindeki bir man- ga askerle birlikte hemen olay yerine gelir ve olaya ilk müdahaleyi yaparak, elebaşlanm uyanr. Bu hareketlerin- den vazgeçmelerini ister, fakat söz ge- çiremez. Isyancıları korkutmak ama- cıyla askerlerine, tüfeklennde bulunan tahta tatbikat mermıleri bulunduğu halde ateş emrinı verır. Mermılerın etkisiz olduğunu gören gözü dönmüş isyancılar, "Bizekurşunişlemez" ses- leriyle Müftü Camıı avlusunda Kubi- lây'a saldınrlar. Derviş Mehmet, belinden çıkardığı kör bağ bıçağıyla, Kubılây'uı başını keser. Yeşil bayrağın tepesine geçirdi- ği kesik başla, Menemen sokaklann- da çılgınca dolaşır. Olaylar sırasında Hasan ve Şevld isminde ıkı bekçi de şehit olur. 24 yaşında bir asteğmen öğretmenin başına gelen bu acı olay duyulur duyul- maz, Menemen e çevreden askeri bir- likler sevk edılır. Izmır, Manisa ve Ba- hkesir'de sıkıyönetım ilan edilir. tstik- lal Mahkemesi kurulur. 2200 kışi yar- gılanır. Bunlardan 34'üne ıdam ceza- sı verilirken, 41 l'ı de çeşıtli cezalara çarpnnlır. Bu arada, dönemin Menemen halkuun, yaşanan vahşete elleri kollan bağh tepkisiz duruşlan, olavin bir baş- ka düşündflrücü boyurudur. Menemen'e daha sonralan birkaç kez gtttim. Yıldıztepe'nin zirvesin- den şehirle birlikte Izmir - Çanakka- le yolunu selamlayan o muhteşem anıt, artık bana çocukluğumdaki korkula- n yaşatmıyordu. Çünkü onlann yeri- ni gururlu Cumhuriyet çocuğu olma- mın coşkun duygusu almıştı. Hem bu gururu kimin sayesinde yaşıyorduk? Kimlere karşı nasıl mücadeleler vere- rek kavuşmuştuk bu gurura? Hepsi de devrim tarihimizin hangi süreçlerden geçtiğini her yönüyle kamtlar nıtelik- te değil miydi? Kubilây Anıtı; şehre hâkün bir tepe üzerinde aynı hevbetliliğiyle duruyor. Onun bu duruşu, sanki yıDar önce Me- nemen halkuun olaya sahip çıkmayı- şuun pişmanlığuu haykuırcasına ol- duğu kadar; Cumhuriyet düşmanla- nna korku salarcasuıa, Atatürkçü ne- siOere ise ühanı olurcasma inadına du- ruyor. Her 23 Aralık tarihinde, bu hazin ola- yın yazıh ve görsel basına yansıma- sıyla Menemen günlerime yeniden dö- nerim. Dini sömürii aracı olarak kul- lananlann tarihin her döneminde sah- nede olduklaruu, Atatürk ve Cumhu- riyet düşmanlaruun yıllardan beri iç- lerine sindiremedikleri Atatürk'ü, O'nun devrimlerini ve buna bağh ola- rak içlerine yer etmiş kinkrini her de- fasmda kusnıav a çalıştıklannı ve aynı zihniyetin bunca >ıJdır yapüklan nan- körlüklerini bir bir hatuianm. Bugün varlık nedenimiz olan Mustafa Kemal gibi bir deha sahıbınin, ıçımızdeki nankörlere "lyiük edeyim derken yok- sa kötülük mü etmiş" dıye düşünmek- ten de kendüni bir türlü alamam. Sanırım dünyamn hiçbir yerinde, kendi kurtancısına ve eşsiz rejimine böylesine düşman \ etiştiren başka bir ülke yokrur. Bu arada, geçenlerde kaybettığımız, ülkemızin seçkin kalemlennden Attilâ Ühan. 1925 Menemen doğumludur. Daha beş yaşlarındayken bu olaya taruk oldu mu bılemıyorum ama, et- kıli kalemıyle ve kendinın sürekli deyişiyle 'Gaa'nin ilke ve devrim- lerine önemh destekte bulunduğunu hiç kimse asla inkâr edemez. Her şeye karşın Kubilây 'ın yıOar ön- ce verdiği gibi, yeni başlar da verecek otsak, Atatürk ilke ve devrimleri uğruna milyonlarca Kubilâylar bu ülkede hep var olacak ve bundan sonra da var o\- mayı sûrdürecek. Seni, bir öğretmen ve birasker olarak özlemle anıyoruz. Ruhun şâd olsun büyük devrim şehidL.. Işıklar içinde yat_ PENCERE Trabzon Gezisi Cumhuriyet'in Trabzon ge- zisine ben de katlacaktım, son dakikada bir aksilik çıktı, Is- tanbul'da kaldım... Ne var ki ar- kadaşlann hazırladıkları Trab- zon ekini çok begendim, evir- dim, çevirdım, okudum, Trab- zon'a gitmiş kadar oldum... Ama, ekte eksik bir şey var- dı.. Neydi o?.. MizahL Karadeniz -özellikle de Trab- zon ve Rize- mizah açısından zengin mi zengindir.. Temel sırtında borç harçla sürünürken iş hayatına atılmış, çok para kazanmış, meşhur olmuş.. Bir gün yakın bir dostu sor- muş: - Uyy Temel zengin oldun!.. Eski porçlannı neden ödeme- yesun?.. Temel hemen yanıtlamış: - Zengin oldu da degıştı de- mesunlardaa... • Mizah ınsandaki hoşgörü yetisıyle zekâ şımşeğinin har- manında yoğrulur; Karadeniz- li kendi kendisinı hicvetmesı- ni bilen kişidir... Trabzonlu Istanbul'da suç işlemiş, mahkemeye düşmüş... Yargıç sormuş: - Anlat bakalım olay nasıl ol- du?.. Trabzonlu anlatmaya baş- lamış: - Hâkım bey, ben Trab- zon'dan Istanbul'a celmek için yola çiktuğumda denızde dal- ga var idu... Yargıç uyarmış: - Bunlan geç Istanbul'a gel... - Geleceğum, ben Trab- zon'dan yola çiktuğumda... Yargıç: - Eee... Bırak bunlan dedim, Istanbul'a gel... Trabzonlu: - Hâkim bey, demiş Istan- bul'a celeyum da beni hapse atasun, tegil mu?.. • Temel hastalanmış, cankur- taranla acıl servıse kaldırıp ameliyat masasına yatırmış- lar... Cerrah acele müdahaleye hazırlanırken bizimki seslen- miş: - Boşuna maske takma, ta- nıdum seni!.. • Temel ile Fadime uzun yıllar- dan beri birlikte yaşıyorlarmış.. On yıl sonra Fadime'nin ak- lı başına gelmiş: - Temel artık evlenek diyo- rum, sen ne dersun?.. Temel olumsuz bir havada başını sallamış: - Bu yaştan sonra bizu kim alur Fadime?.. • Karadeniz fıkralannın çoğu postmodern bir mizah anlayı- şını yansıtır... Temel ölmüş, öteki tarafa gittiğinde demişler ki: - Bir yanlışlık yaptk, senin ca- nını almaya daha üç yıl var- mış... Temel: - Eee.. ne yapacağuz şim- du?.. - Seni üç yıllığına dünyaya geri göndereceğiz, ama insan olarak değil!.. Hangi kılıkta dön- mek ıstersın?.. Temel düşünmüş, başını ka- şımış, sonra yanıtlamış: - Yunus paluğu olayım... Temel'i yunus balığı olarak hayata salmışlar, ama, bizim- ki bir saat içinde gert dönmüş... Sormuşlar: - Hayrola Temel?.. Temel: - Ah penum kaz kafam!.. Yüzme pilmediğimu size söy- lemeyi unirtum, denıze girer girmez poğuldum... • Anadolu kaç zamandan be- ri gen kalmışlığın sönük orta- mında yaşari<en mizah açısın- dan nasıl pariamış!.. Nasret- tin Hoca, Bektaşi, Incili Ça- vuş, Karadeniz, Eğin fikralan nereden kaynaklanmış?.. Bu sorunun karşılığı tek söz- cük: Insandan!.. ben Turq' derim! TTG erımızfe Gurur Duyuyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle