Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 EKİM 2005 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
Tel: 0.212J43 72 74 Faks: 0,212.343 72
17
Kartal
Istanbul'daki yeşil
alan talanına AKP'Iİ
Kartal Belediyesi,
parklardaki
ağaçlan kesip
buralara
dükkân açarak
ve açtığı dükkânlan
da partililenne
kiralayarak katkı
sağlıyor.
BeMronikj*
- Özelleştirmelerde
sorun varmış...
"Evet pazariamacı
sorunu var!"
SHÇEK Genel
Müdürv
ilahiyatçıymış.
Demek ki dayağı
cennetten çıkardı!..
Rezalet 0
Kaan Bür: J -
"Malatya'da çocuk
yuvasındaki vahşeti
dinci bir televizyon,
bakıcının banyoda
çocuklara eziyet ettiği
sahneyi ekranda şu
yazı ile yorumladı:
Rezalet; kızlaria
erkekler aynı
banyoda! Bu da
yobaztann 'rezalet'
önceliği olsa gerek."
Türbanlı
Aynur Süer
"Malatya'da
çocuklan döven
bakıcı kadın türbanlı
biriydi. Allah yolunda
güya! Vıcdandan
yoksun kadınlan sırf
siyasi amaçlaişe
alıriarsa olacağı bu!"
FİKRİ hukukçu bir öğretim göreylisi 2001 yılında,
kendi alanında doçent olmak için Üniversitelerarası
Kurul'a başvuruyor. Ancak, Üniversitelerarası Kurul
"fıkri hukuk diye bağımsız bir doçentlik alanı yoktur"
gerekçesiyle doçent adayına, ticaret hukuku veya
medeni hukuk alanı için başvurursa sınava kabul
edileceğini bildiriyor. Doçent adayı bu bildiriye
kerhen uymakla beraber, eserlerinin tümünü "fikri
hukuk" alanında sunuyor. Sınavın bu ilk
aşamasında, jüri üyeleri bire karşı dört oyla doçent
adayını yetersiz buluyor. Jüri üyelerinden biri
sadece 2.5 sayfalık gerekçesiz bir raporla, diğeri,
eserleri yeterti bulmakla beraber, 2001 yılında
makalelerin hakemli dergide yayımlanması koşulu
uygulanmadığı halde "makaleler hakemli dergide
yayımlanmamıştır" gerekçesiyle olumsuz görüş
beyan ediyor, bir diğeri ise "doçent adayı bilimsel
olmayan bir üslup kullanmıştır" eleştirisiyle olumsuz
Fikri hukukgörüşlere katılıyor. Doçent adayı, Üniversitelerarası
Kurulu'na ilettiği itirazlar, TBMM Anayasa
Komisyonu'na yazdığı mektup, hatta
Cumhurbaşkanı nezdindeki yakınmalan sonucu
değiştirmeyince, idari yargıya başvuruyor ve üç yıl
sonra mahkeme "doçent adayının başanlı sayılması
ve sözlü sınava alınmasf na karar veriyor. Doçent
adayı, Ankara'daki hukuk fakültesinde, doçentlik
sözlü sınavına giriyor. Beş jüri üyesi, fikri hukuk
alanında doçent olmak isteyen adaya birer fikri
hukuk sorusu sorduktan sonra "ticaret hukuku"
sorusu bombardımanına tutuyor ve doçent adayı
başarısız oluyor. Oysa, Idare Mahkemesi'nin
karannda "davacı fikri hukukta doçent olmak için
başvurmuştur" ifadeleri bulunuyor; doçent adayının
doktora tezi, ticaret hukuku değil, fikri hukuk
alanında yer alıyor. Mahkeme karanyla başanlı
sayıldığı "eseder sınavı'na sunduğu beş kitap ve
beş makale de, ticaret hukuku değil, fikri hukuk
kapsamında iken ve doçent adayı bir üniversitede
dört yıldır, Istanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi'nde
on yıldır, fikri hukuk dersi vermekte iken,
Üniversitelerarası Kurul "mahkeme karanna
uyuyorum" diyerek acaba samimi mi davranıyor,
yoksa mahkeme karanna uymuş gibi mi yapıyor?
Üniversitelerarası Kurul'un avukatı "Ülkemizde
doktorasını fikri hukukta yapmış profesör
bulunmadığı için fikri hukuk bağımsız doçentlik
alanı sayılamamaktadır" derken aslında Türkiye'nin
hiçbir zaman fikri hukuk alanında bir profesöre
sahip olamayacağını da bildiriyor. Böylece Türkiye,
fikri hukuku bağımsız alan saymayan bir düzenle
Avrupa Biriiği'ne girmeye çalışıyor!
SESSÎZSEDASIZÇ.) Van'daki olayın toplumsal boyutu
YÜZÜNCÜYıl Üniversitesi
Rektörü'nün "yargı karan"ile
tutuklanmasının siyasi boyutu
tartışılırken Aysel ve Srtkı Ergüney,
"Esas sorgulanması gereken olayın
toplumsal boyutudur" diyor
"Nedeni ise, din eksenli bir siyasi
görüşün oylannın, temel nrteliği laiklik
olan Türkiye Cumhuriyeti'nde 29
yılda yüzde 1 'den yüzde 34'e
yükselebilmiş olmasıdır. Böyle bir
eğilim içine sürüklenen toplumun, tüm
kesimlerinde görev yapan bireyierinin,
bu gelişmeden etkilenmemesi
düşünülebilir mi?
Bundan devletin savcısı, yargıcı,
polisi, öğretmeni, öğretim üyesi,
valisi, hatta cumhuriyetin temel
niteliklerini korumak ve kollamakla
yükümlü Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
subay ve astsubayı da etkileniri
Rektörün tutuklanması bir 'yarg\
karan' sonucu olmuştur. Yargıç,
takdir hakkını 'tutuklama' yönünde
kullanmıştır. Toplum sınava tabi
tutuluyor. Belediyelerin getirdiği içki
yasaklan, imam hatip liseleri
tartışmalan, tesettüriü eşlerle
yapılan dış geziler, türbanlı
törenlerden sonra rektörün
tutuklanmasını bu bağlamda
değerlendinnek dahadoğru
olacaktır. Laik devlet düzeni içinde
yaşamayı benimsemiş, ancak sadece
Türk Silahlı Kuvvetleri'ne güvenerek,
gelişen ürkütücü olaylar karşısında
kayrtstz kalanlar kendilerine
dokunmayan yılanı uzaktan
seyretmenin bedelini yann çok ağır
ödeyebilir! Iran'da olduğu gibi."
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCİ
'Marka'mız kimliğimiz olmalı
Her biri uygarlık tarihine ay-
n ayn imza atmış kentlerimizde,
başta belediye başkanlan olmak
üzere, sanayi odalan, ticaret
odalan, "ora
B
nın genç işadam-
lan demekleri, normal işadam-
lan demekleri, nüfuzlu kulüp-
ler, yerel basının etkili köşe ya-
zarlan, siyasiler, zenginler ve
"herkes"in dilinde artık "iki öz-
lem"var;
Birincisi, hemen tüm Anado-
lu kentlerimize çok yakışan;
"Dünya kenti olacağE-"
Ikincisi de nitelikli bir yaşa-
mın özlemini yansıtan; "Kenti-
miz marka olacak-"
"Muhafazakâr modernük"
Peki bu nasıl olmah?
Bu sözlerin en çok "söylendi-
ği" yerlere bakarsak tartışma-
mız gereken bir durum var.
Örneğin, tarihi bir yapının
restorasyonu ya da yöresel el sa-
natlanyla ilgili bir sergi için dü-
zenlenen toplanülarda kimsenin
aklına "marka" gelmiyor.
Buna karşın çarşı ve pazarla-
nn yerini alan büyûk
alışveriş merkezleri- K* "A
Aslında her kent, "uzay"da
ohnadığına göre, elbette ki dün-
ya kentidir. Buna rağmen dün-
yayla "özdeş"leşmenin karşıhğı
ise "dünyaca tanınmak" ve bu-
nun ıçın de "dünyaya katkıda
bulunmak" olmalı...
Bunun yerine, acaba neden
sadece o kente ait olan "yerel"
ve "özgün" değerlerle "gurur
duyarak" ünlenmek yerine,
dünyanın her yerinde bulunabi-
lecek yapay ve hatta "yabancı"
unsurlarla "eziktik içinde" tanın-
mak isteniyor?
Aklıruza gelen tüm ünlü kent-
lere bakın. Hemen hepsi geç-
mişten geleceğe taşıdıklanyla
hayranlık uyandırmıyor mu?
Benzer şekilde "marka" ola-
biknek için de, yine arandığın-
da sadece o kentte bulunabile-
cek, benzerlerinden "farkhhk-
larTyla tercih edilebilecek ve o
kentin saygınlığıyla bütünleş-
miş bir "güven"i yansıtan de-
ğerlerle ilgi toplamak daha akıl-
hca değil mi?
Üstelik bu daha kolay ve diğer
dünya kentleriy-
le"rekabet"tede
nin; iş hanlannın yerini alan mo-
dern ofıslerin; mağazalann ya-
nı sıra "readans" denilen lüks
dairelerin de pazarlandığı dev
"dty-center"lann; lokantalann
yerini alan "fast-food kebap-
çj"lann ve adlan mutlaka "ya-
bancıdflde" olan her yerin açı-
lış törenlerinde, birinci konuş-
macı söylemezse ikinci mutlaka
vurguluyor:
"Bu yaünmlaria arük dünya
kenti ohryoruz™"
Kentin ve yaşamm bunlarla
"çağdaşlaşflğım" dıle getiren en
yetkili ve "haüıt* konuşmacı
ise kurdeleyi kesmek için genç
kzlann tuttuklan gümüş tepsi-
den makası alu"ken ekliyor:
"Kentimiz arük bir marka-
dr>"
Demek ki hem dünya kenti,
hem de marka olabümekten, U-
lc de "yabana" bir kültürün ye-
ne, içme, alışveriş ve eğlence
nekânlannı çoğaltmak anlaşıh-
jor!
Üstelik, hem "muhafaza-
Ur"(!) hem de "modern" bir
lent yaşamım, "Hyasallaşan"
Kr tutumla güvenceye almaya
^alısanlarca...
eşsiz olanaklar sağlayabilecek
"hazff" bir zenginlik. Bu zen-
ginMkleri armağan edenler de ta-
rihin derinliklerinden bugüne,
kuşaktan kuşağa "orahlar''ın
aklı, emeği ve yaratıcıhğı...
'Görmüş geçirmiş'lerin
farta
Sözün özü, kentlerimiz, her-
kes tarafindan "aranıhr'' değer-
lerle tanınmak için, kendi "gör-
müş geçirmiş birikimleri''ni ge-
liştirmek yerine "gönnemişle-
rin kültürsüzlüğü"'ne öykünme-
meli...
Gerçekten dünya kenti olabü-
menin, yani tüm kıtalarda par-
makla gösterilenler arasına gire-
bilmenin yolu, öncelikle yerel
kimhk değerlerinin "dünya mi-
raa" olduğu bilinci içinde tü-
münü "yaşatarakkorumak"tan
geçiyor...
Ünlü markalar gibi "terdh
edflen" bir kent olabihnenin ön-
koşulu da kültürel ve doğal mi-
rasnıı koruyan, yani "saygmh-
ğTnı elden bırakmayan bir kent-
lilik bilincinin "yabancılaş-
ma"ya yenik düşmemesi...
oekinci(§ cumhuriyetcom.tr
KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGÎLlK KÂMtL MASARACI kamilmasaraci a mynetcom
H A R B t SEMİH POROY semihporoytayahoo.com
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BILGİN hayatepik((i mynetcom
• ıstnıl ovasında
köylulpr
"kahrolsun
ağalık
yaşasın
cumhuriyet"
diyorlor..
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30Ekim tcwtic.nwmtaz-arikan.cotn
r
^Şj CİCERO'NUN CASUSLUĞU..
/KAe.ştvMMtçrf.ır.£>üA/y/i
,KAeA'DAKİ ıN&USKe £LÇİÜ6İMO£ UŞAIC
OLAGAK- ÇAUfAAJ ARMAVur /İSILLI TÜ&£ I/A7HAI-
PAff ecyef/t SAZA/A, Z6 G&MPE, GİZLICE />L
MAM E(jÇiÜĞiyL£ Gö&ÜfMÜf, OMLAISA BAZl
İMGİUZ S£~LG£LSe/A/M FOrOĞtSAPIAJI ÇEK£BİÇ
SÖYL£MİŞTt.KAie.Ş/U6tNPA İNSİLİZ
STERLJMİ ÖPeNMBSİMİ İSTİYOISDU.30 EfdM
eecesi çiçets.o 'MUM Geri&pîĞi PH-KIUERİ TBB
EbeH ALAAAULAR. ÇOK fAÇ//eM/fTf. BEUSEl£R
ÇOK ĞNEMLI YE DeGeiZUYbİ• ANCAK, AL-
MAtiLAS. 'IN ÇJÇS&D • YA ÖO5PİĞİ İMGiUZ
STBfUJNteiSi SAHVBYDî f..
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
Tatavla'ya Kar Yağıyor
önce Istanbul Kitap Fuan, hemen ardından da Frank-
furt Kitap Fuan derken üç yazıdır köşemden uzak kal-
dım. Arayıp soran, "Ne oldu?" diye merak eden okur-
lanma hem özür, hem de teşekkür borçluyum. Bilindi-
ği gibi Frankfurt Kitap Fuan dünya yayıncılık sektörü-
nün en önemli buluşma merkezi olmasının yani sıra çe-
şrtli ülkelerden yazarlan da birarayagetiriyor, yeni dost-
luklann, arkadaşlıklann kurulmasında aracı oluyor. Ben
de Dünya Kitaplan tarafından şu sıralar okura sunulan
"Tatavla'ya Kar Yağıyor" adlı kitabın yazan Yorgo Va-
lasiadis ile Frankfurt'ta tanıştım. Yorgo, aşağı yukan ya-
şıtım olan, 1960'lara kadar tipik bir azınlık semti olan
Kurtuluş'ta (Tatavla) doğmuş, çocukluğunu ve gençli-
ğini orada, kimi yazlannı da Burgazada ve Yeşılköy'de
geçirmiş Istanbullu bir Rum. Liseyi Zoğrafyon'da bitir-
miş, Kurtuluş Spor Kulübü'nde spor yapmış, tam anla-
mıyla bir "fıriama". Üzerine Yunanlığı konduımuyor, ben
"Rum'um" diyor.
Çocukluk ve gençlik anılannı topladığı "Tatavla'ya
Kar Yağıyor"u keyifle, eğlenerek okudum. Kitap, Istan-
bullu bir Rum çocuğunun çevreye bakışını içtenlikle
yansıttığı gibi artık ne yazık ki olmayan, yok edilmiş fark-
lı hayatlardan, Istanbullu Rumlann hayatlanndan kesit-
ler de sunuyor okura. Hemşehrimın iki gecede okuyup
bitirdiğim kitabında kendi gençliğimden de epey şey
buldum, bir ortak dostumuza, Andon'a bile rastladım
sayfalannda Yorgo'nun anlattığı sokaklar, pastaneler, si-
nemalar, o yıllann "içten pazartıklı" kızlan birer birer can-
landılar bellegımde, sözünü ettiği şarkılann müziğini ku-
laklanmda duyar gibi oldum.
Yorga Valasiadis, anılannı kaleme alırken hiçbir sıya-
sal kaygı taşımamış, ama yine de şu satırlar içimi acıt-
tı: "Burada Türkiye'nin ve Yunanistan'ın iç ve ekono-
mik olaylannı açıklamaya çalışmayacağım, çünkü bun-
lanyapanlarbaşkalanydı. Ama kendime sorduğum tek
şey, ceremeleri neden hep bizim çektiğımizdir. Balkan
olaytan mı gelişir, neticesinde biz mübadeleye zorianı-
nz. Küba ve Beriin krizleri miyaşanır, bizde de 6-7Ey-
lül. Israil, Filistinlilerie kavga eder yada Kıbns olaylan
mı patlak vehr, biz sınır dışı ediliriz. Bizi kadehmiz mi
mahvediyor, yoksa Yunan mitolojisinin tannlan mı bize
ktzdı da haberimiz yok? Maalesef Delfi'de falımı söy-
leyecek bir tanıdığım da yok. Tek bildiğim şey, on beş
yaşındaki bu gencin, görmüş olduklan karşısında biran
önce büyümek istediği ve erkek adam olduktan sonra
pılısını pırtısını toplayıp yola çıkarak kendisine yeni bir
Ithaka (Homeros'un Odysseia'sında Odysseus'un va-
tanı olan ada) arayacağına yemin ettiğıdir." Yorgo, on
beş yaşında ettiği yeminı yirmi beş yaşında yerine ge-
tirip Almanya'ya göçmüş. önce Ticaret Okulu'nu, da-
ha sonra da Frankfurt Üniversitesi'ni bitirmiş. Şimdi iş-
letmelere lojistik danışmanlığı yapıyor. Yayımlanmış çe-
şitli öyküleri, denemeleri, romanian var.
Frankfurt'tan söz açmışken Orhan Pamuk'un aldığı
Banş ödülü törenı sırasında yaptığı konuşmaya da de-
ğinmeden geçemeyeceğim. 5 Şubat 2005 tarihli Zürc-
her Tagesanzeıger Gazetesi'ne yaptığı o tek cümlelik ta-
lihsiz açıklama bir yana, 25 dakika süren ve televızyon-
lardan canlı olarak yayımlanan konuşması "öteki" kav-
ramı üzerine son yıllarda dinlediğim en mükemmel ko-
nuşma ve Avrupa-merkezci kültür böbürienmesine kar-
şı verilmiş dört dörtlük bir dersti. Hele, "Avrupa konu-
su bir Türk için çok kınlgan, çok hassas bir konu... "di-
ye başlayan bölümü... Pamuk, Türkçe yaptığı konuş-
masında, "Türk devtetini demokrasi eksikliğiya da me-
sela ekonominin durumu gibi konularda eleştirmek
başka bir şey, bütün bir Türk kültürûnü, ya da Alman-
ya'da, Almanlardan çok daha yoksul ve zor bir hayat
süren bütün Türk kökenlileri aşağılamak başka bir şey.
(...) Avrupa Biriiği'ne inananlar sorunun banş ile milli-
yetçilik arasında olduğunu bir an önce görmeli. Bu iki-
si arasında hepimiz seçimimizi yapacağız. Ya banş ya
milliyetçilik..." derken de, "Sen Avrupa hayaliolmayan
bir Türkiye'yi düşünemediğim gibi, Türkiye hayali ol-
mayan birAvrupa'ya inanmayacağımı biliyorum" der-
ken de Paul Kilisesi'nde tüm nefesler tutulmuştu.
Orhan Pamuk'a birçok nedenle kızabilirsiniz, kızabi-
liriz. Sonuçta o, kendinden önce o Banş Odülü'nü alan
birçokları gibi, örneğin Karl Jaspers (1958), Emst
Btoch (1967), Ernesto Cardenal (1980), Annemarie
Schimmel (1995), Yaşar Kemal (1997), Jürgen Ha-
bermas (2001) gibi "muhalif", dolayısıyla öfkeli bir ay-
dın, bu da doğal olarak karşı öfkeleri doğuruyor. Ama
aynı zamanda yiğidi öldürürken hakkını da vermek ge-
rekiyor. Konuşmasının sonunda onu bu tür törenlerde
az rastlanan ölçüde, üç buçuk dakika ayakta alkışlayan-
lar arasında, ne yalan söyleyeyim, ben de vardım.
(e-posta: dkavukcuogluft superonline.com)
1
2
3
1 2 3 4 5 6 7
U I
HJrm
8 9
3 4 5 6 7 8 9
BIJLMACA SEDATYAŞAYAM
SOLDANSAĞA:
1/Ispartailin-
de, Türki-
ye'nin en
uzun mağara-
lanndan biri.
2/Mevki,ma- 4
kam... Su kı- 5
yüanndayeti- 6
şen ve kökü -,
hekimlikte
kullamlan ot- 8
subirbitki.3/ 9
Az derin ve
yayvan kap... Halk
dilinde babanın kız 1
kardeşine verilen ad. 2
4/ Yümaz Güney'in 3
bir fihni... Manga- 4
nez elementinin 5
simgesi. 5/ Yükse- 6
kokul. d/Notadadu- 7
rak işareti... Antal- 8
ya'mnbirplajı. 7/Ja- 9
pon halk türkülerine verilen ad... Çarpma, vurma.
8/ Güney Afrika Cumhuriyeti'nin para birimi...
Eskiden okullarda çocuklan çalıştırmakla görev-
li kimse. 9/Diş hekimliğinin, dişlerdeki biçim bo-
zukluklannı düzeltmeyi amaçlayan dalı.
YUKARTOAN AŞAĞIYA:
1/ Kötü dikiş nedeniyle kumaşta oluşan büzül-
me... Avrupa Birliği'nin ortak para birimi. 2/Ka-
rakter... Sıva ya da boyadan önce vurulan kat. 3/
Kadifemsi bir görünüş kazandmhnış sığır deri-
si... Yemin. 4/Kapital, sermaye... Birnota. 5/Hı-
ristiyanlıkta şarap ve ekmeğin kutsandığı dinsel
tören. 6/Germanyum elementinin simgesi... Ital-
ya'da bir kent. 7/Bileşik bir şeyi oluşturan yalınç
şeylerden her biri... Birinin buyruğu altında olan
görevli. 8/ Bir Islam devletinin Müslüman ohna-
yan vatandaşı... Tarih öncesine dayanan efsane.
9/ "Eşref—": Ressamımız... Hitit.