18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19EYLUL2004PAZAR CUMHURİYET SAYFA MUZİK ABDÜLCANBAZ TURHAN SELÇUK DÜRÜST TA3İATLT ÎSTAN5Ü1 EFENDÎSİ ABDÜICAN2AZ 1 EA3ÎKÜLADS MAC2RALAHI 22.KISIM BÎRDEN uoı?tiUANl3Al?, 4ÖWMM Mİî / BENZh OkuMU2U? MEKADAP-Pİ ^ BİİE VAR - İki bin yıllık Phaselis antik kenti, iki ünlü şef Rengim Gökmen ve Cem Mansur'u ağırladı Sanattaüzülentarafolmaz HATİCE TÜNCER ~^f~ ki bin yıllık bir antik tiyatroda kurul- • muş bir sahnede Antalya Senfoni Or- I kestrası, Şef Rengim Gökmen yöneti- H mınde Ravel'in "Bolero"sunu seslen- diriyor. Antik tiyatronun hasar görmüş merdivenlerin- de oturan Türk, Rus, Alman, Fransız, Italyan konuklann gözleri yer yer ışıJdandınlmış tarihi mekânı gezerken. Bolero'ya yenı enstrümanlar giriyor. Tiyatroyu çevreleyen çamlar arasından 70 kışilik senfoni orkestrasına ağustosböcekleri sürpriz enstrümanlar olarak katılıyor. Şef Cem Mansur yönetiminde Akbank Oda Orkestrası'nın solisti, giysileri de müziği kadar Meksika renkleriyle boyanmış Elena Duran flü- tünü sevgiyle çalıyor... AsPENDOSUN İZİNDE... Antalya'nın Kemer ilçesi yakınlannda Tekiro- va köyünden sonra çamlarla örtülü bir yarımada üzerinde kurulu Phaselis antik kentı, geçen haf- ta çok değerli müzisyenlere ev sahipliği yaptı. 2. Phaselis Sanat Etkinİiklen, Kemer Tanıtım Vak- fı, Kemer Turistik Otelcıler Birlıği ve Martı Otelleri'nin, Kemer'de kültür turizmi yaratmak için yoğun çabalanyla gerçekleştirilebildi. Her akşam servis otobüsleri çevredeki otellerin önünden izleyicileri alıp Büyük İskender'in de bir zamanlar çok sevdiği üç limanlı Phaselis an- tik kentine götürdü. 450 izleyici alabilen Phaselis Antik Tiyatro- su'ndaki etkinliklere izleyicüer yoğun ilgi gös- termediler ama KETAV ve Martı Oteli yönetici- leri, kendilerine "Aspendos Opera ve Bale Festi- vaBrl ni örnek alıyorlar. Kemerliler. Aspendos Festivali nasıl küçük bir etküılik olarak başlayıp dünyanın sayılı festivallerinden bin haline gel- diyse, Phaselis'te de böyle bir sanat etkinliğini sürdürmekte kararlılar. İKİ BÜYÜK USTA... Phaselis Sanat Etkinlikleri'ni izlemek üzere bulunduğumuz Kemer'de, Türkıye'nın iki bü- yük orkestra şefi Rengim Gökmen ve Cem Mansur'la "Tarihi mekânlarda festivafler ve mü- zik" konusunda sohbet etme olanağı bulduk. Etkinliklerin Genel Sanat Yönetmeni Rengim Gökmen. Antalya Devlet Senfoni Orkestrası'nın konserinde repertuvannı Rusya'dan Akdeniz'e uzanan geniş bir yelpazede tutmuştu. Konser sonrasında sorulanmızı yanıtlarken şunJan di- yordu: "Phaseüs, Aspendos, Side, HiyerapoHs, Afrodisias, tfes... Bu antik kentier. Türkiye'nm arük dünya çapında ün yapmış kültürel zengin- Bkleri Tek miHetten dinleyiciye seslenmedigimi- zin farkındaydık. Ulvi Cemal Erkin'in 'Köçek- çesi Türk folklorünü içinde son derece canh bi- çimde yaşatarak evrensel olmuş bir eser. Yîne bir klasik ama tspanyol foikoründen çok etkilenmiş bir Fransız bestecisi Ravel'in Bolero'sunu izleyki çok büyük iştahla bekliyor. İzleykinin tepkisi de, sıcakhğı da hoşlandıklannı hissettirdL" BüYÜLÜ BİR ATMOSFER Rengim Gökmen, "Yeryüzünde bu kadar zengin kültürel birikinıin üst iiste yaşandığı bir ülke göremezsiniz" derken Istanbul ve Antal- ya'yı örnek verdi: "Istanbul, yeryüzüDde akademik anlamda ge- Ieneksel müziklerin, haik müziklerinin aynı gece- de seslendiriköği, bir yandan da evrensel senfo- nik müziklerin, operalann, balelerin düüenebü- diği bir kent. Antalya da ulusiararası bir kent ol- ma yolunda. Phaselis özellikle yurtdışından gelen konuklara da hitap ettiği için bu zenginliği sun- ması önemü bir olgu. Sahne arkası, akustik koşuflan açısından çok eherişü değil ama nıckân o kadar büyiihı bir at- mosfer yaratiyor ki bu olumsuzluklan umrtuyor- sunuz. Türkiye'nin antik kentlerini izleyiciye ta- ntması bakımından sanat etkinlikkrinin büyük öoemi olduğunu düşünüyorum. Sanat, toplum- Unn \ akınlaşması. birbirlerini anlaması. top- lumsal empati bakımından çok önenılL Sporda fcraz rekabet işin içine girdiği zaman üzülen ta- raf oluyor. Sanatta üzülen taraf yok, sanatta her aman sevinen tanıflar oluyor. tnsan beyninin bt- rakbğı en son aşama olan sanatın tophımlan ya- bnlaşbrnıadaki gücü nedeniyle tophımlan ortak tir noktada buluşturacağma inanryorum." RENCİMCÖKMEN Sanat, toplumların yakınlaşması, birbirlerini anlaması, toplumsal empati bakımından çok önemli. Sporda biraz rekabet işin içine girdiği zaman üzülen taraf oluyor. Sanatta üzülen taraf yok, sanatta her zaman sevinen taraflar oluyor. Insan beyninin bıraktığı en son aşama olan sanatın, toplumian yakınlaştırmadaki gücü nedeniyle toplumian ortak bir noktada buluşturacağma inanıyorum... Vlüzikduygupaylaşımıdır Ş efliğini yaptığı Akbank Oda Or- kestrası'yla tarihi mekânlarda konser vermeyi gelenek haline getiren Cem Mansur, "Miiz^in, tarihin en sadık taıuğT olduğu dü- şüncesıni sık sık dile getinr. Mansura ilk so- rumuz yine tarih-müzik ilişkisi oldu: "Müzik, sansür edilemeyen teksanat dahdır. Edebiyat sansür edüirken bestecUer müzikk anahtan veriyor. O anahtan yakaladığmızda çağın tanığı olabiliyorsunuz. Örneğin Istan- buTda Tophane-i Amire'nin Osmanh tarihi ve Baü dünyasını karşı karşna getiren bir yapısı var. Binanın yapıldığı döneme iKşkin eserler çalmak anlamb olabiliyor. Ancak Anadolu'da- ki antik eserierde bu tarih kopuyor. Her şey o kadar eski tarihlere uzamyor ki an- tik kenderde müzik-mekân Uişkisini kurmaya çabşüğuuzda > apabüeceğiniz şey oldukça kısrt- h. Antik nıitülojhi konu alan eserler çalabüir- siniz. Bu tiyatrolann yapıldığı dönem müziği- nin ne olduğunu bflmh oruz bik. Tarihi mekân- iaria ilgüi en önemli şey kültürel turizmdir. Di- yeton ki bu dönemde Kemer'e gelen müşteri klasik müzik merakhsı değiL Ama onun için- de büe bir antik tiyatroda klasik müzik konse- ri olduğunu duyup gehnekisteyen insanlar var- dbr. Kültürel rurizm sadece turistik bölgekrle ilgili değiL Müzik önemlrv se her yerde önemlL Müzik bir avncahk, bir luks değfl, bir ihth^ç." 1 ALKIŞLASINLAR NE OLUR' Akbank Oda Orkestrası, programlannda belli bir temayı içeren eserleri seslendiriyor. Mansur, yaz açıkhava konserlerinde daha fark- lı bir anlayışla program oluşturduklannı anlat- tı: "PhaseBs konserimiz, her eserin bir hikâye anlaröğL toplu bir esteögi olan bir program değildi Cemal Reşit Rey'de yapüğunız, ön soh- betiyle başka konsept Huzurevlerinde "ruhun gıdası' drye bir dizrye başladık. Her dinleyici için bir program orta\a çıkarmak lazun. Bu- nu yaparken 'dinleyici bunu anlar. bundan hoşlanır' drve çıtayı çokaJçak rutmamak lazım. Anadolu'da da bir üniversiteye gittiğimizde başka bir program çalmak gerektiğme de inan- mr> oruz. Orada da konsepti güzel anlabrsamz, özeUikle gençler bizi algilayacak kapasitede. 'Efendim, anlamıyorlar, bölüm aralannda al- kışhyorlar...' Alkışlasmlar ne olur?" Cem Mansur, müzikte "anlamak" sözcü- ğünü kullanmayı sevmiyor. "Müzikduygusal bir iletişim ve bizim işimiz dinlev ichie o ileti- şim kanaDanm açmak" diye başladığı sözle- rini şöyle sürdürdü: "Müzik anlanlabih'r mi? Belki anlaülabik- cek bir şey olsaydı müzik olmazdı.Ancak o an- laülamayanın anahtaruun ne olduğunu anla- CEM MANSUR Diyarbakır'daki konseri- mizde ilk defa canlı bir orkestra dinlemiş 20 yaşların- da bir genç yanımıza geldi. 'CD'den dinlemeye benzemi- yormuş. Siz bir eseri bizim için var ettiniz' dedi. Aynen benim sözlehm. O Diyarba- kırlı gencin sözleri bana mü- zikle ilgili o kadar şey düşün- dürdü ki, o kadar şey öğretti ki... Bu da aslında müzik dilinin ne kadar inanılmaz bir şey olduğunu gösteriyor... tabfliriz.Besteci 'nasıl birdünyadan çıkmış, na- sıl bır yerde yetişmiş' bunun ipuçlannı vere- büirb. Anlaürken bir radyo ya da konser prog- ramındaki gjbi teknik bir dil kuflanmaya, bir rad>o veya konser porgramının yapüğı gibi teknik bir dil kullanmaya gerek yok. Zaten an- layacak kişinin o açıklamaya ilıtiyacı yok." A N A D O L U KONSERLERİ... Anadolu'da \erdikleri konserler sırasında birçok ^tuhaT' davranışla karşılaşmışlar. "Pro- tokol"ü oluşturanlann "Çabuk çalsınlar, ma- çayetişeceğiz'' istekleri, "Öğrencüer üşüşür,pro- tokoleyer kahnaz" diye konser vereceklerinin üniversite kampusunda duyurulmaması gibi tep- ki gösterdikleri birçok olayla karşılaşmışlar: "KayserTde ve\a Malatya'da bir üniversite öğrencisi en çağdaş müziğin en soyut eserini an- layubflir. Hîssedebüir,çünkü onun neyle ilgili ol- duğunun bilgilerini verebileceğimize inanıyo- rum. Mardin'e gitmişrik. Orada incik boncuk satan çocuklar içeri girmek istiyorlardL Bazı göre\1Ser onlan içeri almak istemedL Protokol degeç kahruşu. 'Çocuklan içeri almazsanız sah- neye çıkmıyoruz" dedik. Oçocuklann hayatm- da bir kıvıkıma dönüşür do'nüşmez. bir daha ne zaman böyle bir konser görür. Ama onlar benim için istemeye istemeye gelen, geç kalan protokolden daha kıy nıetlh diler.'" 'MEKÂN FARKI OLMAMALI' Mansur, Anadolu'da bir kente konser verme- ye gittiklerinde orkestra elemanlannın farklı bir tutum takınıp takınmayacaklannı merak et- miş. Istanbul'da veya Anadolu'da bir mekân- da konser \ermenin bir müzisyen için farkı ol- maması gerekiyormuş. Ama herhangi bir uya- rısına gerek kalmadan müzisyenler en iyisini yapmaya çalışrruş: "Müziğımiz bu insanların hayannı zengin- leştirecek mi zenginleştirmeyecek mi? Canh müzik yapmanızm anJanıı o. Orkestra her no- tanın bir önemi olduğu, bir yere bir mesaj ver- diğini hissederek çakh. İnsanlar, canınızı dişi- nize takarak iy i bir şe\ yapOğmız zaman bunu hissedebUiyor. Çaykovskı'nin Yayh Sazlar Se- renadı'nı düşünün. Çahndığı 35 dakika bo- yunca vardı, öncesinde ve sonrasında yok. Önemli olan müziği dinleyici için hayata geçir- tnek, canh bir organizma haline geunek." GÖRÜŞ ŞAHNAZ ÇAKIRALP AB Olmasın Varsın! En sonunda geldiğimiz nokta; ya AB ya zina! Ya AB'den vazgeçeceğiz ya da zinanın suç sa- yılmasından. "Biz Türkiyeyiz ve Türküz. Bizim için AB olmazsa olmaz değil!" Demek ki AB'den vaz- geçiyoruz. Zinanın suç sayılmasından ise asla vaz- geçmeyeceğiz. Herşeyden vazgeçeriz, amazina- dan asla vazgeçmeyiz. Evet aynen böyle. Şimdiye kadarAKP'nin bu den- li içten saydığımız uğraşlan, çabalan, Avrupa'da me- kik dokumaları, tüm yasalarımızı AB'ye uyumlu hale getirmek için geceli gündüzlü, iktidarı ile mu- halefeti ile uyumlu çalışmaları, ulusça tüm umut- lanmız geldi bır noktada son buldu. inanılmaz ama gerçek. Zina suç sayılacak, AB olmazsa olmasın varsınl 81 yıldır Cumhuriyetin temel felsefesi olan 'çağ- daş uygarlık düzeyine ulaşmanın' son basamağı- na çıkmaya üç ay kala geldiğimiz nokta bu. Buna ister harakiri deyin, ister kendi ayağına kurşun sık- mak deyin. • • • Biz bize benzeriz. Avrupa'ya ise asla benzeye- meyiz. Evet, hukukumuzu, ekonomimizi, dış poli- tikamızı, teknolojimizi, giyimımizi kuşamımızı, her şeyimizi Avrupa'ya benzetiriz, ama asla bireyin cinsel özgürlüğünü ve seçimıni Avrupa'ya benze- temeyiz. Yoo.. o kadar da değil! Bireyin, özelikle kadının cinselliğinden asla ödün vermeyiz, vere- meyiz. Onun üzerinden devletin denetimini asla kal- dıramayız. Bu bizim ulusal onurumuzdur. • • • AB, elberte ülkemizin siyasi geleceğıni, ekono- mik refahını, insanlarımızın yaşam biçimıni, yaşam düzeyini, dış güvenliğini temelinden değiştırecek büyük bır projeydi ve kırk yılı aşkın süredir bu pro- jeyi gerçekleştirmeye uğraşıyorduk. Halkımız da bu projeye büyük umutlar bağlamıştı. Ama AB'den asıl beklentimiz ise bireyin toplum ve devlet karşısın- daki özgürlüklerinin üzerındeki yasakların, sınır- landırmalann kalkmasıydı. Teknolojik uygarlık, re- fah toplumu, bunlara bağlı hukuk devleti anlayışı, insan hakları kavramı, öte yandan bilginın yaygın- laşması ile genel olarak bireyin toplum ve ahlak an- layışı yargıları karşısındaki durumunun güçlendı- rilmesiydi. Ne yazık ki bu beklentilerimıze ara ve- receğiz bir süre. • • • Deniyordu ki ne yaparsak yapalım, AB bizi içi- ne almaz. Bakın daha ne koşullar sıralayacaklar. Güneydoğu meselesınden tutun da Ermeni mese- lesine kadar, bizim asla kabullenemeyeceğimiz koşulları önümüze koyacaklar. Çünkü onlar zaten bizim Müslüman, Asyalı, Şarklı bir ülke olduğumu- zu söylemiyorlar mı? AB felsefesi ile, normları ile bağdaşamayacağımızı iddia etmiyorlar mı? Onlar; biz bir Hınstiyan kulübüyüz demiyorlar mı?.. Ama dünya konjonktürü o hale gelmişti ki ve her şey 11 Eylül'den sonra lehimize o kadar değişmiş- ti ki bizim önümüze başkaca bir koşulu çıkarama- dılar ve biz de 6 Ekim'de olumlu raporu ve arka- sından da 17 Aralık'ta müzakere tarihini görecek- tik. Ecevit in "Onlar ortak bizpazar mı olacağız" di- yerek yıllarca önce kaçırdığımız fırsatı bu kez zina nedeniyle kaçıracağız. Oysa bizzinayı suç olmak- tan çıkaralı neredeyse 8 yıl olmuş ve toplumda da zina nedeniyle bir sorun asla gündeme gelmemiş iken. • • • Aslında gerçek sorun zina mıdır değil midir, bu da tartışılır. Acaba AB için de takıyye yapıldığı mı söz konusudur? AB'yi çok istiyor görünenlerin as- lında istemedikleri midir? Yoksa Şark kafasını bi- zim asla değiştirmeye niyetimizin olmadığı mıdır? Kadının hâlâ erkeğin mülkiyetinde bir varlık olarak kalmasından asla vazgeçmeyeceğimiz midir? Tür- kiye'de daha değişik(!) bir sosyal ve siyasal düzen özleminin hâlâ devam etmesi midir? • •• AKP'nin kısa bir süre içinde zina konusunda çiz- diği zikzaklar, hem halkın iktidarlarına olan güve- nini, hem de tüm dünyanın ve özellikle AB'nin gü- venini sarsmıştır. Sadece AKP'nin değil, Türki- ye'nin de güveniliriiği sarsılmıştır. Ama bu arada şöyle bir umudumuz da olabilir. 6 Ekim'e kadar TCK Meclis'ten çıkar da AB'ye "Bak biz, bizim için olmazsa olmaz en önemli has- sasiyetimizden dahi ödün verdik, siz de artık ra- pora da müzakere takvimine de hiçbir koşul ve va- de koymayın" gibi birtaktik davranış çıkıverirse bu- na da şaşmamak gerekir. O zaman da kötü bir rü- yadan uyanmış oluruz. Bu da kesin bir zikzak olur ama olsun varsın! Zaten hayatımız hep zikzaklar- la yaşanmıyor mu? scakiralp ' mynet.com Selda Bağcanin yeni albümü Deniz'lerin Dalgasıyım O *> yılı aşkın bir süredir müzik yaşamını J 3 sürdüren Selda Bağcan yeni albümü "Deniz'lerin Dalgasıymı"da yine şarkı ve türkü- leri güçlü ve özgün sesiyle yorumluyor. Yönet- menliğini Selda Bağcan 'm yaptığı albümde müzik dünyasının bir- çok ünlü sesi bir araya geldi. Me- hke Demirağ, Banu Kırbağ, Kı\TrakAK, Mustafa Özars- lan ve \îısuf Hayaloğlu'nun vokallerde des- tek verdiği albüme Erdal Erzincan, Erol Parlak, Mehmet Erenler gibi us- talar bağlamalanyla katkıda bulundu. Albümün ilk klibini "Bulgur'unan Tarhana" parçasına çeken sanatçı ikinci klibini "Deniz'lerin Dalgası- yım" eserine çekmek istiyor. 16 eserin yer aldığı albümü 600 saatlik bir stüdyo çalışmasıyla tamamlayan Bağcan'ın bu albümü 1971'lerden beri elde ettiğı buikımlerini yansıKyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle