23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 2004 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Artçı Muharebeleri BODRUM'UN Yalıkavak beldesindeki Neşe Do- ğan llköğretim Okulu'nda, yirmi hanım. Kimi öğ- retmen, kiminin başka işi var, kimi ev kadını. YakJaşık yüz elli kadar da çocuk. Çevre köyler ve koylardan ailelerin izniyle gelen, beşinciden sekizinciye kadarki sınıflann kızlı erkekli öğrenci- leri. Konuşan, koşuşan, oynayan, soran, öğrenen ve ister istemez düşünen, araştıran. Burası, yedi haftalık bir "yaz okulu". önümüz- deki hafta sonu kapanacak. Yaz bitiyor. Sonba- hann ve kışın okullan açılınca, bu yüz elli çocuk, yalnız bu yılın değil, önlerindeki uzun yıllann güç- lüklerini de çok daha donanımlı ve özgüvenli ola- rak karşılayacak. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Bodrum Şubesi'ndeki bu özverili ha- nımlar sayesinde. Gönüllü hepsi; kimse onlan bu işe zorlamamış, üyelerden Sezgin Akgüç ve Tuna Balcılar öna- yak olunca zamanlarını seve seve vermişler. Ço- cuklan sokaktan, aylaklıktan kurtardıklan için ai- lelerin hayır dualanndan ve birkaç kunjluşun yar- dımından başka gelirieri de yok. Okul Müdürü Nuran Demir'in, kaymakamlığın, Belediye Baş- kanı Mustafa Saruhan'ın destekleri yetiyor. Derneğin Şube Başkanı Hatice Yücel, "Yap- tığınız, aslında bir artçı muharebesi" sözünü duyunca biraz şaşınyor. Artçı muharebesi mi? Evet, cumhuriyet ve çağdaşlık yanlısı toplum ör- gütlerinin şu sıradaki çırpınışları, bir anlama, te- ker teker verilen birer artçı muharebesi değil mi- dir? Kabul edelim ki, Kemalist cumhuriyetin çağ- daşlık savaşında bir süredir geri püskürtülmekte- yiz. Mevzilerin çoğu düşmüş, önemli kalelerzap- tedilmiştir Bürokrasinin yüksek mevkileri şeriat- çılığa yatkın olanların elindedir; kamu variıklan bi- rer birer yerli ve yabancı sömürücülere geçmek- te, ulusal ekonominin kilit noktalanna başka bay- raklar çekilmektedir. Teslimiyetin medyası bile var. Cumhuriyeti koruyacağı söylenen güçlerin han- gi noktaya kadar tepkisiz kalacağı, hangi savun- ma hattına kadar çekildikten sonra suskunluğu bı- rakıp karşı hücuma geçeceği, hattâ geçip geçme- yeceği de belli değil. Püskürtülüşten endişe du- yanlanmızın bir bölümü, bu gidişi durdurmak için yeryer ve kesim kesim, ellerindeki örgütlerie, der- nek, vakrf, sendika, dergi olarak vuruşmakta, ge- ri çekilişin yavaşlatılması ve hezimete dönüşme- mesi için çırpınmaktadır. Bunun adı artçı muharebesinden başka ne ola- bilir? Çünkü, konunun "siyasal" niteliğini, siyasetin ise "iktidar" amaçlı bir savaş olduğunu bilmek gerekir. Savaşı kazanacak olan, o savaşın mun- tazam ordulan, yani siyasal partilerdir. Cumhuri- yet şimdi şeriatçılık ve ekonomik teslimiyetçilik önünde geriliyorsa, onu kurtaracak olan da aklın plancılığına ve ulusal ekonominin bağımsızlığına dayalı bir siyasal silkinişin partisi olabilir. Ama, zafer günü geldiğinde, o güne kadar art- çı muharebesi vererek ayakta kalışı sağlayan gö- nüllü kuruluşların katkısı asla unutulamaz. 'Bedel' ödemek ya da ödememek... Toplum olarak, tüm görme ve hareket etme yeteneklerini yitiren bir onurlu ulusun bilinçli bireyleri olmak yerine, bir kukla-palyaço olmaya razı değilsek eğer... Dostlanmızın da düşmanlanmızın da, Türk Ulusu'nun onuruyla oynanamayacağını öğrenmeleri için daha kaç kez ders almalan gerekecek acaba?.. tsmet KÜR Y aşıyormuyuz?.. Işçisi, işvereni, okumamışı, az okumuşu, çok okumu- şuyla; emeklisi, çalışa- nı, yazan, çizeri, hâki- mi, savcısı; kısacası tüm askeri ve siviliyle kos- koca Türk Devleti... ha- yatta mı?.. "Türkiye'' denince ak- la; "eşsiz coğrafyasına; dün'üne,bugün'üne,ya- rm'ınasahipçıkarakya- şayan; bilinçli, özgün, onurlu insanLann mem- leketi" gelirdi bir ey- yam... Çünkü böyleydi, Türkiye. Şımdı.-aJabikliginege- nişbirmezarhk" gelir... Ve de mezarlann üstün- de hayasızca, edepsiz- ce, haince hoplayıp te- pinen ve türlü diller ko- nuşan iğrenç suratlı bir sürü zebani... Çünkü, şimdi ülkemiz böyledir ne yazık ki... ftk çoğumuz da bu ölü sessizliğinin dayanılmaz sıkıntjsını, edilgin (pa- sif) isyanını ve ayıbını yaşıyor kuşkusuz... Ara sıra mezarlann kimile- rinden tekil sesler de gel- miyor değil. Yazıp çizer- lerimiz, demeçler veren- lerimiz var yani: "Bu du- rum böylegümez!." Ama, gidiyorişte... "LaikCum- huırçtirnoiyaşatacağız!" Yaşatıyormuyuz?.. Ger- çekten "yaşıyor" mu sa- yılır, laik, özgün, egemen Türkiye Cumhuriyeti? "Gektikterigfeigideifer!" Ama, günden güne ve de süratle yayıhp yerleşiyor- lar işte... "Memkketisa- tryorbunlar!" diyenlerin sayısı artıyor. Doğru. Hem de öyle mecazi an- lamda değil sadece; gün- lük anlamıyla, ticari an- lamıyla da satışta top- raklanmız. Benzetmek gibi olmasm, hani Israil - Filistin benzeri satış- ta... "Biryılda4binlO5 parçataşmmazsatdmtş." (21 Temmuz 2004 Cum- huriyet). Türk halkının, farkın- da olarak ya da olmaya- rak, yaşadığı felaketleri saymaya kalkışmayaca- ğun. Zaten biz, şu anda yaşanmakta olanlan sa- yarken, yenileri çoktan hayatımıza girmiş ola- caktır. Kısacası, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Ulusu, "YanıTını tüm- den yitirmek üzeredir. Bu korkunç gerçeğin tam an- lamıyla bilincinde olan kaç kişi vardır 70 mılyon ınsan arasında?.. Ve bu gidışın, artık tekil sesler, 3-5 yazı, 1-2 demeçle durdurulması, hatta ya- vaşlatılma dönemlerini çoktan geçmiş olduğu- nun?.. "Tekil sesler yetmiyor ama, 3-5 kişinin bir ara- ya gelerek gerçekleri dO- lendirmesine izm mi ve- riHyor?" diyeceksiniz... Haklısınız. Doğal olarak iktidann emrinde olan irili ufaklı emniyet men- suplan, bir yerde küçük bir kalabalık gördüler mi, hemen salıveriyor- lar polis köpeklerini üst- lerine... E, ne kadar eği- timli olurlarsa olsunlar, onlar da önünde sonun- da hayvan işte. Haklıyı haksızı, suçluyu suçsu- zu nasıl ayırt edebilirler ki? Aldıklan emri yeri- ne getirmeyi, yani vah- şetle, köpekçe saldırma- yı bilirler sadece.. saldı- ranlar köpek değil de in- san olsa, bir miktar olsun karşı koyabilirler, laf an- latılabilinir belki.. Yani, "söz"ün hiç işe yaramadığı o berbat za- manlardan birini yaşa- maktadır Türk halkı... Evet, Mustafa Kemal Atatürk de: "Geldikleri gibi giderler!" demişti. Hem de Türkiyemizin en karanlık, en umutsuz gün- lerinde.. demişti ama o söz, öylesine, söylemiş olmak için söylenmiş sözlerden değildi. O dâ- hi kafanm hazırladığı ve o çelik iradenin ne paha- sına olursa olsun uygula- mayı kararlaştırdığı bir dört başı mamur planın seslendirilmiş ufak bir parçasıydı bunlar. O plan uygulandı... Türk vata- nını parçalamayı, Türk ulusunun onurunu pa- ramparça etmeyi hayal eden düşmanlar, "geklik- lerigibigittiler". Geldik- leri gibi de değil, şaşkın, perişan, apar topar gitti- ler!.. Düşmanla işbirliği kurmuş, hiç değilse düş- mana "Dur!" demesini becerememiş zavallılar da gitti onlarla beraber... Ve güçlü, özgün, içerde ve dışarda egemen, pınl pınl, laik Türkiye Cum- huriyeti Devleti kuruldu. Böylece planın ilk aşa- ması tam anlamıyla ger- çekleştirilmiş oldu. O günkü koşullarda kurtuluş savaşlan, kanlı oluyordu; bizim de öyle oldu! Ne ki, bugünkü ko- şullarda kurtuluş savaşla- n ille de kanlı olmuyor. Nitekim geçenlerde, Sa- YEDITEPE UNIVERSITESI GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ'NE OGRETIM UYESI VE ARAŞTIRMA GOREVLISI ALINACAKTIR BÖLÜMÜ İÇ MİMARLIK PEYZAJ MİMARLIĞI 1 DOÇENT 3 YRD. DOÇENT BAŞLICA KOŞULLARI Iç Mimarfık Bilim / Sanat Dalında Doçentlik Belgesi almtş olmak iç Mimariık veya Mimariık Bilim / Sanat Dalında Doktora yapmış veya İç Mimarlıkta Sanatta Yeterlılik yapmış olmak ENDÜSTRİ ÜRÜNLERİ TASARIMI GRAFIK TASARIMI MODA VE TEKSTİL TASARIMI PLASTİK SANATLAR SANAT VE TASARIM 1 DOÇENT 1 YRD. DOÇENT 1 DOÇENT 2 YRD. DOÇENT 1 DOÇENT 2 YRD. DOÇENT 1 DOÇENT 2 YRD. DOÇENT 2 ARAŞTIRMA GOREVLİSİ 1 DOÇENT 1 DOÇENT 1 YRD. DOÇENT Peyzaj Mimarlığı Bilim Dallannda Doçentlik Belgesi almtş olmak Peyzaj Mimariığı Bilim Dallannda Doktora yapmış olmak Endüstri Ürunleri Tasanmı Sanat Dalında Doçentlik Belgesi almış olmak Endüstn Ürunleri Tasanmı Sanat DaJında Sanatta Yeteriilik veya Doktora yapmış olmak Grafik Sanat Dalında Doçentlik Belgesi almış olmak Grafik Sanat Dalında Sanatta Yeteriilik veya Doktora yapmış olmak Tekstil Sanat Dalında Doçentlik Belgesi almış olmak Tekstil Sanat Dalında Sanatta Yeteriilik veya Doktora yapmış olmak Moda ve Tekstil Tasanmı Bolumü Lisans Mezunu olmak Resim Sanat Dalında Doçentlik Belgesi almış olmak iç Mimariık. Mimariık, Endüstri Ürunlen Tasanmı, Grafik Tasanmı, Moda ve Tekstil Tasanmı gibi bölümlerde Doktora yapmış ve Tasanm konusunda Doçentlik Belgesi almış olmak iç Mimartık, Mimariık, Endüstri ÜnJnlen Tasanmı, Grafik Tasanmı, Moda ve Tekstil Tasanmı gibi bölümlerde Sanatta Yeteriilik veya Doktora yapmış olmak 1- Doçent ve Yardımcı Doçent kadrolanna başvuran tüm adaylann (Sanat ve Tasanm Bolumu hariç) ingılızce TOEFL sınavlanndan en az 600 ve daha yukan not aldıklannı gosteren belgeye sahıp olmalan gerekmektedir (Doktorasını Ingıltere veya USA'da yapanlardan TOEFL belgesi aranmaz). 2- Araştırma Gorevlilığı kadrolanna başvuran adaylann ingilizce TOEFL sınavından en az 550 ve daha yukan not aldıklannı gosteren belgeye satııp olmalan gerekmektedır 3- Sanat ve Tasanm Bölumunde Eğrtım - Oğretm öılı telyanca olup, bu Bolume başvuran Doçent ve Yrd. Doçent adaylannın ders anlatacak duzeyde italyanca bildiMenni kanıtlamalan gerekmektedır (KPDS'den az A almış olmalan gıbı). 4- Araştırma Görevlılığı Kadrosuna başvuran adaylann en az 45 puan almış olduklan LES Belgelennı getırmelen gerekmektedir. J 5- Başvurular Yedrtepe Unıversıtesı.Guzel Sanatlar Fakultesı'ne yapılacaktır Doçent ve Yrd Doçent adaylannın başvuru dosyalannı (yayınlar ve difler çalışmalar) 3 nusha, Araştırma Gorevlısı adaylann ıse 1 nusha olarak vermelen gerekmektedır. 6- Son başvuru günü gazete ilanını izleyen 15. gündur. Başvuru için adres ve telefon numaraları: Güzel Sanatlar Fakültesi, Kayışdağı cad. 34755 Kayışdağı / İstanbul Tel: (0216) 578 08 45 - 578 08 48 e-mail: acemil@yedttepe.edu.tr yın Recep Tayyip Erdo- ğan da yaptığı bir konuş- mada. böyle bir sivil ha- reketten söz ediyordu sa- nınm. "•Samnm" diyo- rum, çünkü ne Sayın Er- doğan yeterince açık ko- nuştu ne de o konuşma, toplumda, önemi orarun- da ilgi gördü... Ve böyle- ce, adeta havada kaldı, o, bir çeşit w çağn''yı anım- satan sözler. Anımsanacağı gibi, Sayın Erdoğan'a "ka- dınlann örtünmeleri, imanı hatip çıkışlı genç- lerin sorunlanyla" ilgı- li bir soru yöneltilmişti. Bu cesur soruyu özet ola- rak şöyle yanıtlamıştı Sayın Erdoğan: "Bu durumdan biz de rahatsızız. Ancak, bu işin bir bedeli vardır!.. Biz, yönetim olarak bu bede- li ödenıeve hazır değiliz; siz bu bedeli ödemeye ha- zır nusımz?.. Siz, yavru- cuJdannEm sorunlannın çözümlenmesi, haklan- nuı ahnması için gereğin- ce, yeterince uğraş ver- miyorsunuz... Evet, bu- nun bir bedeli vardır; biz bu bedeli ödemeye hazır değiBz; siz bu bedeli öde- me>e hazır nusınız?" Bilinir kı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, sadece hareketin değil; her sözün de bir ya da daha çok be- deli vardır Hele de bu sözler, bir başbakanın, kalabalık bir insan toplu- luğu karşısında söyledi- ği sözler ise... Ama o Sa- yın Başbakan'm sözleri yeterince açık değil idiy- se, bize, yani biz Türk halkına, bazı sorular sor- mak hakkı doğmuş olur. Sayın Erdoğan, 1) O sıradaki ses tonu ve mimikleriyle iyice kış- kırrıcı v e yönlendirici bir davet niteliğini kazanmış olan o soruyu halka han- gi sıfatıyla sormuştur: a) Laik Türkiye Cum- huriyeti Hükümeti'nin başı, yani Başbakanı ola- rak mı?, b) Adalet ve Kalkınma Partisi'nin başı, yani Ge- nel Başkanı Recep Tay- yip Erdoğan olarak mı?.. Aslında ya da bir bakı- ma, durum, öyle soru fa- lan gerektirmeyecek ka- dar açıktır. (Sayın Erdo- ğan bu konuşmayı, halka \ e basına açık bir yerde, halkın ve basının önün- de, sere serpe yapmıştır. O halde açıkça, Başbakan olarak konuşrnuştur. Ya- ni Başbakanımızın, 2 kez, hem de üstüne basa basa sorduğu soru, hepimize, tüm Türk Halkı'na so- rulmuş demektir... Ve Türk Halkı, kendisine so- rulmuş bu soruyu yanıt- lamak için, söz konusu "bedel"in "ne" olduğu- nu, "neyin" karşılığı ola- rak ve "kbn"e ödenece- ğini bilmek hakkına sa- hiptir. Bu konuda, yani, o so- runlann ortadan kalduıl- ması konusunda, "bedd" ödemeye hazır çok kişi var, Sayın Başbakan... Bu ilerlemiş yaşıma karşın böyle yaşamsal bir ko- nunun çözümünde "be- del" ödemeye ben de ha- zınm... Ama yine de açık ve kesin öğrenmek iste- rim; sözünü ettiğiniz o bedel. neyin nesidir, ne- yin karşılığı olacak, kime ödenecektır? Sayın Başbakanımız- dan açıklama beklerken, durum değerlendırmesi yapmak. içinde bunaldı- ğımız sosyal, ekonomik, politik, kültürel karma- şanın nedenleri hem de çözüm yolları üstünde tekrar tekrar kafa yor- mak, yeni fikirler üret- mek biz sade vatandaşla- nn en doğal hakkı hem de görevidir elbette. Bunca keşmekeş içın- de yitip gitmesine en izin verilmeyecek olan, en yaşamsal değer. hiç kuş- kusuz, "ulusal onuru- muz Tl dur. Ulusal onu- run, bir ulusun geçmişi ve geleceği olduğunu unutturmak isteyenlerin çoğaldığını görmek, his- setmek; ulusal ve kişisel gururu olan herkesi ha- rekete geçirir, geçırme- lidir de... Hareketin başlangıcı, düşmanlanmızın istek- leri doğrultusunda, vata- nın ve vatandaşın kafası- na geçirilmek istenen "çuval"ı çekip, geçirmek isteyenlerin suratlanna firlatmak olmalıdır kuş- kusuz. Toplum olarak, tüm görme ve hareket etme yeteneklerini yitiren bir onurlu ulusun bilinçli bi- reyleri olmak yerine, bir kukla-pah/aço olmaya ra- zı değilsek eğer... Dost- lanmızın da düşmanlan- mızın da, Türk Ulusu'nun onuruyla oynanamaya- cağını öğrenmeleri için daha kaç kez ders alma- lan gerekecek acaba?.. Bu arada, dosta düş- mana, uçan kuşa borçlu, hem de sadece faiz ve abur cubur için borçlan- maya devam eden bir devlet yönetimine sahip olduğumuzu biliyorum. Ne ki, devletleri borçlu ol- sa da, hatta bir zavalh uy- du, bir emir kulu haline gelmiş olsa da; onur sa- hibi uluslann pes etme- yeceklerini de biliyorum. Çünkü, bireyi obnaktan onur duyduğum Türk Ulusu, yaşayarak ispat etmiştir böyle olunabile- ceğini Çanakkale Sava- şı'nda.. TürkOrdusu'nun geçit vermediği Kurtu- luş Savaşı'nda... ünifor- malısı, üniformasızıyla tüm halkırruzın, döne dö- ne hezimete uğrattığı, topraklanmızdan kovdu- ğu; donanımlı, besili or- dular da, gene gırtlağı- mıza kadar borçlu oldu- ğumuz aynı zengin dev- letlerin ordulanydı. Ve genç Türk Devleti, elbette halkına güvene- rek, halkının yardımıy- la, önce Kurtuluş Sava- şı'nı kazandı, ardrndan, bütün yoksulluğuna kar- şın, Osmanh'nın yıllan- mış borçlannı sonuna kadar ödeyerek ulusal onuruna bir kez daha sa- hip çıktı. Bir yandan da süratle ve hiç borçlan- madan -tabii planlı ola- rak- kalkınmayı sürdür- dü, dünya devletleri ara- sındaki saygın yerine ye- niden oturdu. "Bu ne cahil kadın.. ekonomi bilgisinden de ne kadar yoksun» Hele dünyamızm yeni yüzün- den ne kadar habersiz" mi diyorsunuz?.. tnanın ki, ne ekonomi cahiliyim ne de dünyamızın sizin "yeni" dediğiniz yüzün- den habersizim. Ancak, dünyamızın bugünkü pis, dalavereci, zalim yüzü- nün, tarih boyunca taşı- dığı yüzlerden, "öz" ola- rak, hiç de farklı olmadı- ğının, birçoklan gibi ben de farkındayım. işte bu- nun içindir ki, yakın ta- rihimizden örnekler ver- dim. Bugünkü ekonomik durumumuzun. aşağılık duygusuna kapılmak, ulusal ve kişisel onuru- muzu yitirmek, yabancı- lann emir kulu haline gel- mek için asla geçerli bir neden olmadığını hep bir- likte anımsayahm iste- dim. Halk olarak neler yapabilecek, neler yara- tabilecek olduğumuzun bilincinde olmak, onuru- muzu ve topraklanmızı kurtarmanın da, koruma- nın da, en emin hem de dumansız silahıdır. Öte yanda, Başbakanı- mız elbette haklıdır; her şeyin bir bedeli vardu- ve "ogûn" geldiğinde her- kes, tabii tam bir beraber- lik içinde herkes; genci ihtiyan, sivil toplum ör- gütleriyle, sendikalan, işçisi işvereni, okumu- şu okumamışı, kısacası askeri siviliyle, bu be- deli ödemeye hazır ol- malıdır. İşte, Türk Hal- kı için "bugün" "o gün"dür dostlar... "Bu- gûn" "dün" olduğunda, "yann"ı kurtarmak için yapacak hiçbir şey^kal- mamış olacaktu"! PENCERE Takdir-i llahi İstifa' Diyor. Eski kadınlar, bu gibi durumlarda 'gaip 'ten me- det umarlardı: - Tövbe estağfurullah.. tuuu.. tuuu... üstüme iyilik sağlık... Çok zorlanırlarsa kurşun döktürmek, türbeye mum yakmak, adak adamak ve uğursuzluğu def etmek için Pabucu Büyük Hoca'ya başvurmakyön- temlerini kullanırlardı... Neoluyoruz?.. Başta Recep Tayyip olmak üzere, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldınm ve Demiryollan Genel Mü- dürü Süleyman Karaman bilmem ki ne düşü- nüyorlar?.. Olanbitenler 'takdir-i ilahi' mi?.. • Birinci tren kazasının ardından hemen piyasa- ya sürülen sebep neydi: - Allah'ın takdiri!.. Ikincisinde gerekçe yinelendi... Peki, üçüncü tren kazasından sonra, Başbakan Ulaştırma Bakanı ve Demiryollan Genel Müdürü nesöyleyecekler?.. Recep Tayyip Erdoğan 'isti- fa' sözcüğünü dile getiren gazeteciyi yine azar- layacak mı: "- Haddini bil!.." Ulaştırma Bakanı Binali Yıldınm koltuğunda yan gelip kaykılacak mı?.. Demiryollan'nın Genel Müdürü Süleyman Ka- raman hiçbir şey olmamış gibi makamında otu- racak mı?.. • Tren kazalannda sorumluluğu Allah'a yükleyip aradan sıyrılmaya çalışan AKP'li takıyyeci iktidar sahiplerinin öyle görülüyor ki Tann ile aralan iyi değil... Köylü yağmur duasına çıkıyormuş; Bektaşi'nin bahçesinin önünden geçerlerken Baba Erenler ka- labalığın başını çeken imama sormuş; - Nereye?.. - Karşı tepeye yağmur duasına gidiyoruz.. Bektaşi: - Hiç zahmet etmeyin.. dedikten sonra, sırtın- daki kirii mintanı çeşmenin yalağında yıkayıp çi- tin üstüne asmış; derken günlük güneşlik hava- da birden bulutlar belirip yağmur yağmaya baş- lamasınmı?.. Köylü sormuş: - Nasıl yaptın bu işi?.. Bektaşi: - Yukardakiyle aram iyi değil, demiş, bugünler- de hep zıddıma gidiyor... • öyle görünüyor ki bizim takıyyecilerin artık yu- kardakiyle aralan iyi değil... Birinci tren kazası Allah'ın takdiri.. Ikinci tren kazası Allah'ın marifeti.. Üçüncü tren kazası da Allah'ın cezası.. Peki, ama Başbakan'm, Ulaştırma Bakanı'nın, Genel Müdür'ün hiç mi sorumluluğu yok?.. Bu ne biçim hükümet?.. Takdir-i ilahiye sığınıp makam odasının koltu- ğunda uyuklamak, faydasız kilisenin kürsüsün- de oturmaya benzer; kazaya uğrayan müminler öteki dünyaya yollanırken istifa etmeyen takıyye- cilerde vicdan hak getire!.. • Üçüncü tren kazasından sonra yorum yapar- ken ne diyeceğiz?.. Kim bilir belki de Allah, ta- kıyyeci takım istifa etsin diye üst üste trenleri de- virip çarpıştınyor, vagonlan raydan çıkanp masum insanlan kurban ederek bu iktidan uyarmaya ça- lışıyor... ANMA Işçi sınıfınuı büyük önderi, sendikamızın kurucusu ve ilk Genel Başkanımız HÜSEYİN PALA'yı (1926-1988) aramızdan aynhşının 16. yıldönümunde rahmet, özlem ve hasretle anıyoruz. Mücadelesi yolumuza ışık rutacakhr. Belediye-tş Sendikası Genel Yönetim Kurulu Anma törenı İstanbul Zıncırlıkuvii Mezarlıgı Tarıh : 14 Ağustos 2004 Cumartesı Saat 11 00"
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle