17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2TEMMUZ 2004 PERŞEMBE -4- CUMHURİYET SAYFA I V U J-ı JL LJ K. kultur(5cumhuriyet.com.tr 15 İİUYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Marmara ve Ege kıyılanndaki turistik ilçeleriyle tanıtılırken kendi değerleri unutuldu 'AradaKent'Balıkesir...Belediyeler ve valilikler, ;entleri ve illeri tanıtan yayın- arda yanş halindeler... Yıllar >ncenin resmi görünümlü 'kaynak" kıtaplan olan "il ıllıklarının" yerinı çok enkli broşürler, kalın ve lüks >askıh "armağan" kitaplar ıldı. Başta tarih, kültür ve doğa leğerleri olmak üzere. hemen ıer yöremizin tüm güzellik- eri, bol fotoğraflı ve özenle ıazırlanmış yayınlarla "tu- izm" dünyasına sunuluyor. ^e var ki bu kitaplann çoğun- ia her şey varsa da "insan" r'ok... Bir de oradaki "ya- fam"... Tarihi binalar adeta "vesi- talık" gibi fotoğraflar ve ku- "u alt yazılarla ilk sayfalarda... rlemen tümü de "anıtsal" îlanlar; camiler, kervansaray- ar... Sivil mimari ise sadece •estore edilmiş bazı "müze ;vler" ile en görkemli birkaç onaktan ibaret.. Doğal güzellikler bıle 'ruhsuz tablolar" gibiler. Drada ne yapılır; nasıl yaşa- ıır: nasıl keyif alımr; kentli nasıl kuUanır?... Yok... Kentl 1 sahlplenebll- Geçen hafta (16 Temmuz 2004) Bahkesir dekı panel- den önce. işte bu resmi gele- rıeğin doruktaki örneklerin- ien bıri olan " Vaülik Kitap- çığı"nı incelemiştım. Mimarlar Odası Bahkesir Şubesi, odanm merkez yöne- :im kurulu toplantısına ev sa- lipliği yapmanın anısına dü- îenlediği panel için "Arada Kentler" temasını seçmişti. Şube Başkanı Cengiz Dikici ie paneli yönetiıken, neden îunu yeğledikleri konusunda ıiçbir ipucu vermemiş, böyle- >i anlamlı bir temanın değer- endirilmesi için panelistlen /önlendirmek istememişti... Ilk konuşmacı Prof. Dr. jürhan Tümer başkanın ;uskunluğunu bozarak özetle iedi ki: "Anlaşılan Bahke- »ir'in arada kent gibi olma- iindan ötürü yaşananları artışmamız isteniyor. Ne -ar ki batıa kalırsa bunun BİR Z A M A N L A R ORADAYDI Kente hem uçakla, bem de trenle gidilirdi (solda - iistte)... Halkevi binası muhteşemdi (solda - altta)... Şadırvanı ise kentin simgesiydi (üstte)... bir olumsuzluk değil. sade- ce bir durum olduğunu ka- bul ederek kenti konuşmak daha doğru değil mi?.." Yıllannı kent sosyolojisine adayan Prof. Dr. H. Ünal Nal- bantoğlu da Balıkesir'in yer- leşme tarihine değinerek "öteden beri zaten hep ara- da olduğunu" vurguladıktan sonra; "önemli olanın kent- te yaşamı kurgulamak ve zenginleştirmek olduğu- nu..." belirtti... "Birlikte ya- şamak, üretmek. kararlara katılmak ve kenti sahiplen- nıek için arada kalmak, ke- narda durmak ya da başta yer almak gibi durumların hiçbir engeli veya katkısı yok... Bu bir kent kültürü- dür ve kent nerede olursa olsun, kentlinin yaşama ba- kışı bu olmabdır..." diyen Nalbantoğlu, örnekleri ver- meyi ise bana bırakmıştı... vallllğln Balıkeslrl Valiliğin57 sayfalık" Bah- kesir" kitapçığında bu kent- le ılgili sadece "üç sayfa" var. Biri "Saat Kulesi" ile ta- rihi "Şadırvan"ın fotogra- fiyla kaplı. Ikincisinde "De- ğirmenboğazı" mesiresini ve o gün bahçesınde paneli yap- tığımız "Knvayi Milliye Mü- zesi" binasının fotoğraflan. Sonuncusunda da yine tam sayfa "Zağnos Paşa Cami- si"... Kalan tüm sayfalar ise Marmara ve Ege kıyılannda- ki bu ile bağlı turistik yerleş- meler... Yani, mimarlann "arada" dedikleri Balıkesir kenti, bu yayında "başta" ama aslında gerçekten "arada kal- mış"çasma ezik, sıkışmış ve kaybolmuş. Panelin teması- nın belirlenmesinde de emi- nim ki işte bu "tutumun" ya- rattığı diğer benzer davranış- lar etkili olmuş... Acaba bu kitapçıkta, örne- ğin Kuvayi Milliye Müzesi bi- nasının aslında "eski beledi- ye binası" olduğu neden yaz- maz? Böylece, o gûzellikte ve görkemde bir belediyesi olan kentin, arada bıle kalsa. her yönüyle bir "kent" olduğu neden yeniden anımsatılmaz? Ya da Balıkesifdeki herke- sin gün boyunca ve hatta ge- celeri bile "kentle birlikte yaşamalarına" kucak açan bir "Milli Kuvvetler Cadde- si" de aynı kitapta neden yer almaz?.. Hem de öyle sıradan bir fotoğrafla değil, aynı cad- dedeki crvil cıvıl yaşamı, pi- yasa yapan gençleri, sahna- rak gezinen kadınlan, oradan geçmeye bahane arayan her- kesi "o halleriyle" gösteren ve "o hali" anlatan bir içe- rikte yansıtılsaydı, Balıkesir için "arada kalmış" diye bir tanım akla gelir miydi? Benzer şekilde Değirmen- boğazı'nın da sadece bir "göl kenan orman gazinosu" de- ğil, bu kentte en iyı içilen, en güzel söyleşilerin yapıldığı ve en keyifli anlann yaşandığı bir doğa armağanı olduğun- dan söz edilseydi, Balıkesir ıçın bu değerlerin sadece "kı- yı ilçelerine" özgü olmadığı daanlaşılırdı... Cengiz Dikici'nin mimar konuklanna özellikle göster- dıği, kendıne özgü kımliği ve sosyal renkleriyle bir Aygö- ren Mahallesinın, ya da o nesli tükenmekte olan "man- da'Mann sütünden yapılmış nefis kaymaklann, Mihaliç peynirlerinin, sadece bu böl- geye has lezzetıyle Yantura- h sucuklarımn ve Susurluk çayı kenanndaki bostanlardan fışkıran sebzelerin satıldığı pazarlann, çarşılann da "işte Babkesir" denerek aynı ki- tapçıkta yer aldığını düşü- nün... Hangi "kenarda" kal- mış kentin böylesi bir yaşam zenginlıği olabilir ki? Nıtekim, o gün öğle yeme- ğinde de Basri Otel anlamlı bir sofra kurdu. Balıkesir'in doyumsuz "düğün çorbası" ile hanı o türküsü bile olan "tirit" adh et yemeğini tat- mamızı sağladı... Böylesi de- rinlikli ve özenli bir yemek kültürü bile bu kentin "ara- da" değil, tarih boyunca "orada" olduğunun kanıtıy- dı... O halde yapılması gereken, BahkesirV'Baukesir" kılan tüm değerlere yeniden sahip çıkmak ve bu değerlerin kent kimliğı ile gelecek güvencesi açısından ne denli "yaşam- sal" olduğunu görenbiranla- yışı öne çıkarmaktı... Paneli izleyenlerden bir Ba- lıkesirli; "Biliyor musunuz, buraya 30 yıl öncesine ka- dar THY'nin tarifeli uçak seferleri bile vardı..." dedi- ğinde dayanamadım ve sor- dum: Balıkesir'i "uğranan" de- ğil, kenanndan hızla ve durul- madan "geçilen" bir kent ha- line getiren ve yapılaşmayı da ovaya doğru çekerek tanm alanlannı tahrip eden "çevre yoluna" zamanında neden karşı çıkılmamıştı?... Dahası, aynı ovanın kalan yerlerini de betonlaştıracak i- mar planlan Mimarlar Oda- sfnca açılan dava sonucunda iptal edilmesine rağmen, be- lediye meclisince "yeniden ve aynen" onaylanmasınahâ- lâ neden tepki gösterilmiyor- du?.. Balıkesirliler, kendi güzel- liklerini unuttukları ve geliş- meyi, para kazanmayı sadece "imar rantına" bağladıklan sürece, o "asude" yaşamın yerini alan kargaşanın da "arada" kalmaktan değil, "belleksiz" kalmaktan kay- naklandığını göremeyecek- ler... Saura'nın Kanlı Düğün, Carmen ve Kanlı Aşk filmleriyle tanınan Antonio Gades yaşamını yitirdi Flamenkoyubeyazperdeye taşıdıKültür Servisi - Dünyaca ünlü tspanyol dansçı ve koreograf Antonio Gades, önceki günün gecesi, 67 yaşında öldü. Gades, kanser hastalığı nedeniyle tedavi v,örüyordu. Yaşamını ülkesinin geleneksel dansı 'flamenko'ya adayan dansçı. ustalığını ve yorumunu beyazperdeye de taşıyarak bu dansın kült isimleri arasında özel bir yere gelmişti. Dünya seyircisi, Gades'i ve flamenkoyu, yedinci sanatın en çüzel örnekleri arasında kabul ?dilen filmlerde de izledi. Gades, Federico Garcia Lorca'nm 'Kanlı [)iiğün' ve Prosper Merimee'nin Carmen'inin sahne iyarmalamannda baş dansçı olarak .er aldı; bu iki öykü, yine flamenko .orumuyla Carlos Saura'nm /önetmenliğinde beyazperdeye iyarlandı. Saura'nın Kanh Düğün' (1981), 'Carmen' 1983), 'Kanb Aşk' (1983) adh filmlerinde bu dansın tutkulu dJinı ölümsüzleştiren ünlü iaısçı. bu filmlerde koreografhğı İEÜstlenmişti. v '- Kasım 1936'da Valencia ^ikınlarındaki Elda'da bir işçinin >|lu olarak dünyaya gelen Gades Antonio Esteve Rodenas), bir larsçı olarak sanat yaşamı içinde £<şitli görevlerde bulundu. 11 yıl Pilar Lopez Company'de »ış dansçı olarak yer aldıktan Mnra 1964'te kendi dans :«pluluğunu kurma yolunu seçti. Ijpluluguyla, uluslararası rsş'anlara imza attı, Londra Covent Garden, New York Theatre of Spanish Pavilion, Paris Variety Theatre gibi sahnelerde seyirci karşısına çıktı. Gades, kısa bir dönem için tspanya Ulusal Balesi'nde kurucu yönetmen olarak da görev yaptı. Gades, 1983 te 'Spanish National Fine Arts Prize' (tspanya Ulusal Güzel Sanatlar Ödülü) ve 2002'de 'Calle de Alcala Flamenco Award'a (Calle de Alcala Flamenko Ödülü) değer görüldü. Kökeni flamenkonun yaratıcılan Çingeneler ve Endülüslülere dayanmasa da bu dansın en büyük ustalanndan olduğu tartışılmaz. Pablo Picasso ve Joan Miro gibi büyük sanatçılarla yakın dost olan ve sanat adına paylaşımlarda bulunan Gades, iki yıl önce El Pais gazetesine verdiği demeçte, 'bir sanat formuna ulaştırdığı' flamenkoyu, geleneksel tarzından bir parça öteye götürmek istediğini, fakat yozlaştırmaktan da kaçındığını belirtmişti. Kökeni flamenkonun yaratıcılan Çingeneler ve Endülüslülere layanmasa da Gades'in, dansın büyük ustalanndan olduğu rrtışılmaz. Kültür Servisi- Sinematek Derneği tarafindan düzen- lenen Sinema Yaz Okulu Olimpos Nar Pansiyon'da baş- ladı. 16 Temmuz'da başlayan 56. dönem 25 Temmuz'a ka- dar sürecek. 26 Temmuz-4 Ağustos'ta 57'inci, 6-15 Ağus- tos'ta 58'inci, 16-25 Ağustos'ta 59'uncu ve 27 Ağustos- 5 Eylül'de 60'ıncı dönem çalışmalan yapılacak. Atölye; toplam 10 gün sürecek ve 9 günlük bır çahşmaji kapsa- yacak. Film Atölyesi, henüz bir film deneyimi yaşamamış olan insanlann, film çahşmasının tüm aşamalannı görerek ya- şayarak bir fiLm ekibinin görevlerini üstlenerek fihn ya- pırrurun temellerini öğrenmelerini sağlayacak. Senaryo yazımı. sinema tekniği, kamera kullanımı. çekim, kurgu, ses, müzik yerleştirilmesi bilgileri uygulamalı olarak ve- rilecek. Atölyede tümüyle pratik çahşmalar yapılacak ve teorik dersler de pratiğe yönelik olarak işlenecek. Uygu- lamalı dersler, yörenin doğal ve tarihi yerlerine düzenle- nen gezilerde gerçekleşecek. Atölye sonunda tüm kaülım- cılar bireysel veya ortaklaşa bir İcısa film yaparak dene- yim kazanacaklar. Aynca tüm öğrencilere, içinde kendi filmlen olan bir VCD ve katıhm sertifikası verilecek. (0 212 251 62 73) ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Ahmet Tulgar'ın Gizlî Şiiri... "...ama herkesin bir şiiri yoktur", diye bağlar ya- nılmıyorsam bır sözünü Özdemir Asaf. Gazeteci Ahmet Tulgar ise "hayatının şiiri olan- /ar'dan biri. Şiirli bir hayatın günlük yazılardan yan- sıyabilmesi güçtür. Bu, kendiliğindenoluryadaol- maz: amaçlanarak ise genellikle olmaz. Ama Tul- gar'ın "Tam Yakalandığımız Yerden" başlığını koy- duğu ve Ithaki Yayınlan arasında çıkan kitabında- ki hemen her yazının ikili bir özellıği var: Doğrudan günlük yaşamdan alınma konuları ışlemesı ve bu- nu, kimi zaman açık, kimi zaman da çok dennler- de yatan, fakat derinlere uzandığı ölçüde sarsıcı btr şiirselliğin temelinde gerçekleştirmesı. Tulgar'ın, kitabın hemen başındaki deyişiyle, "güncelin hoy- rat eline" kaptırılmamış olan bu yazılar, çok güncel olanın alfabesiyle çok insandan olan'ı bir şiirsel duyarlılık evreninde yakalamış. Günlük gazete yazıları, ne denli etkileyıci olursa olsun, adı üstünde, günlük okuma tüketımi yanı ağır basan ürünlerdir. Hayatın hız.lı akışı içensinde hemen bır sonraki gün, bir şeyleri içerik oîarak de- ğilse bile, yankılanma bağlamında geçmışin malı kılıverir. Ama kitaplasan yazılar, bu akışa direnebil- me bakımından şanslıdır. Kendi başlarına zaten bağımstz olan yazılar, bir kitabın çatısı altında bir araya geldiklerinde, sanki bağımsız bır üst-kişilik oluştururlar, sürekli bir yazma serüveninin parça- lanna dönüşürler. Ahmet Tulgar'ın yazılarının yabancısı değildim. Fakat "Tam Yakalandığımız Yerden "ın üzerımdeki etkisi çok farklı oldu. Kitabın bıtmesine az kala, neredeyse paniğe kapıldım. Bitmemeliydi. Parma- ğım tam son sayfayı da çevireceği sırada, sihirlı bir güç arkaya hemen yenı sayfalar ekleyebilmeliydi. Eklemeliydi ki bu okuma şöleninden aldığım zevk de son bulmasın. Elbet olmadı böyle bir şey. Şım- di sadece dönüp altını çizdiğım yerleri yeniden, yeniden okumanın zevkiyle yetinmek zorundayım. Başta da dediğim gibi, Ahmet Tulgar, günlük ya- zılarıyla aslında hayatın dizelerinı kaleme alıyor. Ya- ni o, şiiri olan bir adam. örneğın, "Aşkla Faşızme Karşı" başlıklı yazısında şu satırları okuyup da fa- şizme karşı aşkın etkin olabileceğine inanmamak söz konusu değil: "Sevgililerimizin çabalan, hoşgö- rûleri, emekleri, kaçamaklaryapsalarda biziterket- meme/eri, bizim on/ara verdiğimiz emekleri unut- mamamız, kaçamaklarımızda dikkatli davranma- mız, bizi o karanlıkyüzlü adamlann (onca çok cina- yet işlendi ki, sayıları hayli çok olmalı), bızim oldu- ğunu iddia etse de bize pekyaran dokunmayan çok sayıda kurum tarafindan korunan, kollanan, perva- sızca para sahibi olan, pervasızca vatanseveriik id- dialannda bulunan o adamlann eiinden kurîarıyor. - Şimdilerde aşkı sürdürerek, faşizmden, terörden yakayı sıyınyoruz." 12 Eylül faşizmi, sokaktakı her genç çiftten evli- lik cüzdanı sorarak, eşcinsellere en akla gelmedik aşağılamaları yöneiterek, neden cınselliğın de üs- tüne öylesine acımasızca varmaktaydı? Tulgar, bir yazısının sonunda bunun yanrtını da, bu kez sava- şımcı bir tür dizeyle vermış: "Seksle tadılacak öz- güriük diğeralanlarda da talep edilmesin, özlenme- sindiye..." Doğru ya, özgürlük. bugüne kadar rast- lanmış en bulaşıcı hastalıklardan birinin adı değil mi? Mahir Çayan ve onunla birlikte öldürülen arka- daşları üzerine bir yazıyı yazmakta neden zorlan- dığını da Tulgar, şu kısacık, ama dopdolu cümley- le dile getiımiş: "Onlar, hayatlan şiiradamlardı..." Ve ancak 'bütünüyle şiir' diye nitelendirebilece- ğim "Şantıyede BirGece" başlıklı yazı. Sevgilisiy- le oturduğu eve erken dönen kişi, daha içerı gir- meden onun bir başkasıyla olduğunu anlar, hemen geri döner. Biraz ötedeki ınşaat ışçilerinın baraka- lanna Tanrı misafiri olur. Onlarla birlikte sobanın başına oturur. Ona bir şey sormazlar. Kendisine gösterilen yatağa girer. Sabah işçiler erkenden çı- karken içlerinden biri dönüp onun üstünü örter. O, uyuyormuş gibi yapar. "Şimdi sevgilisini terk etti- ğini hissediyordu işte. - Bu dünyada olan sadece ikisi değildi." Dünya edebiyatının sayısını unuttu- ğum kadar başyapıtı, doğumunu böyle görünüşte sıradan mı sıradan, ama gerçekte insanın çıplak özüne damardan gıren sahnelere borçludur. Ahmet Tulgar, bu yazılarında hayatın bütünüyle, hepımizin ona "tam yakalandığımız" noktalarda he- saplaşıyor... e-posta: [email protected] [email protected] AMafta yapılara koruma • AHLAT (AA) - Bitlis'in Ahlat ılçesınde. Ahlat Kültürel Varlıklanm ve Tarihi Eserleri Koruma ve Tanıtma Derneği (AHTEK) kuruldu. Dernek Geçici Başkanı Muzaffer Pirhasanoğlu "îlçemızde tarihi yapılara gerekli önemin veriknediğinı gördük. Amacımız, çürümeye yüz tutmuş tarihi eserleri ve kültürel yapıyı korumaktır. Bu amaçla dernek olarak çeşitli projeler geliştirip ilçenin tarihi dokusunu yaşatacağız' dedi. Pirhasanoğlu, geliştirecekleri projelerle ilçede yıkılıp yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan tarihi yapılan sürekli gündemde tutacaklannı ve bu yapılann restorasyonunu sağlayacaklannı belirtti. BUGÜN • AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZt'nde 18.00'de lazerdiskten Carreras, Domingo ve Pavarotti'nin 1994-Los Angeles, Dodger Stadyumu konseri. (0 212 252 35 00) • İFSAK'ta 19.30'da 'Erses Apt. No: 8', 'Düz Koşu', 'İçerdekiler', 'Tek Başına', 'Bir Dilek Tut', 'Adak-Sacrifıce', 'Seçmece', 'Apartman 1 , 'Mono' adh kısa filmlerin gösterimi. (0 212 292 42 01) • RUMELİHtSARTnda 21 15 te Cem Yılmaz'ın gösterisi. (0 216 455 15 55) ADALAR FESTIVALI • BÜYÜKADA ANADOLU KULÜBÜnde 21.30'da açılış konseri. Solistler: Ari Edirne, Şirak Şahrikyan, Hadass Pal, Yarden Anna Nikitiadi, Giorgos Karavelantzis, Atanassis Verdellis, Vedat Sakman. (0 212 245 79 84)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle