Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2TEMMUZ 2004 PERŞEMBE
-4-
CUMHURİYET SAYFA
I V U J-ı JL LJ K. kultur(5cumhuriyet.com.tr 15
İİUYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Marmara ve Ege kıyılanndaki turistik ilçeleriyle tanıtılırken kendi değerleri unutuldu
'AradaKent'Balıkesir...Belediyeler ve valilikler,
;entleri ve illeri tanıtan yayın-
arda yanş halindeler... Yıllar
>ncenin resmi görünümlü
'kaynak" kıtaplan olan "il
ıllıklarının" yerinı çok
enkli broşürler, kalın ve lüks
>askıh "armağan" kitaplar
ıldı.
Başta tarih, kültür ve doğa
leğerleri olmak üzere. hemen
ıer yöremizin tüm güzellik-
eri, bol fotoğraflı ve özenle
ıazırlanmış yayınlarla "tu-
izm" dünyasına sunuluyor.
^e var ki bu kitaplann çoğun-
ia her şey varsa da "insan"
r'ok... Bir de oradaki "ya-
fam"...
Tarihi binalar adeta "vesi-
talık" gibi fotoğraflar ve ku-
"u alt yazılarla ilk sayfalarda...
rlemen tümü de "anıtsal"
îlanlar; camiler, kervansaray-
ar... Sivil mimari ise sadece
•estore edilmiş bazı "müze
;vler" ile en görkemli birkaç
onaktan ibaret..
Doğal güzellikler bıle
'ruhsuz tablolar" gibiler.
Drada ne yapılır; nasıl yaşa-
ıır: nasıl keyif alımr; kentli
nasıl kuUanır?... Yok...
Kentl
1
sahlplenebll-
Geçen hafta (16 Temmuz
2004) Bahkesir dekı panel-
den önce. işte bu resmi gele-
rıeğin doruktaki örneklerin-
ien bıri olan " Vaülik Kitap-
çığı"nı incelemiştım.
Mimarlar Odası Bahkesir
Şubesi, odanm merkez yöne-
:im kurulu toplantısına ev sa-
lipliği yapmanın anısına dü-
îenlediği panel için "Arada
Kentler" temasını seçmişti.
Şube Başkanı Cengiz Dikici
ie paneli yönetiıken, neden
îunu yeğledikleri konusunda
ıiçbir ipucu vermemiş, böyle-
>i anlamlı bir temanın değer-
endirilmesi için panelistlen
/önlendirmek istememişti...
Ilk konuşmacı Prof. Dr.
jürhan Tümer başkanın
;uskunluğunu bozarak özetle
iedi ki: "Anlaşılan Bahke-
»ir'in arada kent gibi olma-
iindan ötürü yaşananları
artışmamız isteniyor. Ne
-ar ki batıa kalırsa bunun
BİR Z A M A N L A R ORADAYDI
Kente hem uçakla, bem de trenle gidilirdi
(solda - iistte)...
Halkevi binası muhteşemdi (solda - altta)...
Şadırvanı ise kentin simgesiydi (üstte)...
bir olumsuzluk değil. sade-
ce bir durum olduğunu ka-
bul ederek kenti konuşmak
daha doğru değil mi?.."
Yıllannı kent sosyolojisine
adayan Prof. Dr. H. Ünal Nal-
bantoğlu da Balıkesir'in yer-
leşme tarihine değinerek
"öteden beri zaten hep ara-
da olduğunu" vurguladıktan
sonra; "önemli olanın kent-
te yaşamı kurgulamak ve
zenginleştirmek olduğu-
nu..." belirtti... "Birlikte ya-
şamak, üretmek. kararlara
katılmak ve kenti sahiplen-
nıek için arada kalmak, ke-
narda durmak ya da başta
yer almak gibi durumların
hiçbir engeli veya katkısı
yok... Bu bir kent kültürü-
dür ve kent nerede olursa
olsun, kentlinin yaşama ba-
kışı bu olmabdır..." diyen
Nalbantoğlu, örnekleri ver-
meyi ise bana bırakmıştı...
vallllğln Balıkeslrl
Valiliğin57 sayfalık" Bah-
kesir" kitapçığında bu kent-
le ılgili sadece "üç sayfa"
var. Biri "Saat Kulesi" ile ta-
rihi "Şadırvan"ın fotogra-
fiyla kaplı. Ikincisinde "De-
ğirmenboğazı" mesiresini ve
o gün bahçesınde paneli yap-
tığımız "Knvayi Milliye Mü-
zesi" binasının fotoğraflan.
Sonuncusunda da yine tam
sayfa "Zağnos Paşa Cami-
si"... Kalan tüm sayfalar ise
Marmara ve Ege kıyılannda-
ki bu ile bağlı turistik yerleş-
meler...
Yani, mimarlann "arada"
dedikleri Balıkesir kenti, bu
yayında "başta" ama aslında
gerçekten "arada kal-
mış"çasma ezik, sıkışmış ve
kaybolmuş. Panelin teması-
nın belirlenmesinde de emi-
nim ki işte bu "tutumun" ya-
rattığı diğer benzer davranış-
lar etkili olmuş...
Acaba bu kitapçıkta, örne-
ğin Kuvayi Milliye Müzesi bi-
nasının aslında "eski beledi-
ye binası" olduğu neden yaz-
maz? Böylece, o gûzellikte ve
görkemde bir belediyesi olan
kentin, arada bıle kalsa. her
yönüyle bir "kent" olduğu
neden yeniden anımsatılmaz?
Ya da Balıkesifdeki herke-
sin gün boyunca ve hatta ge-
celeri bile "kentle birlikte
yaşamalarına" kucak açan
bir "Milli Kuvvetler Cadde-
si" de aynı kitapta neden yer
almaz?.. Hem de öyle sıradan
bir fotoğrafla değil, aynı cad-
dedeki crvil cıvıl yaşamı, pi-
yasa yapan gençleri, sahna-
rak gezinen kadınlan, oradan
geçmeye bahane arayan her-
kesi "o halleriyle" gösteren
ve "o hali" anlatan bir içe-
rikte yansıtılsaydı, Balıkesir
için "arada kalmış" diye bir
tanım akla gelir miydi?
Benzer şekilde Değirmen-
boğazı'nın da sadece bir "göl
kenan orman gazinosu" de-
ğil, bu kentte en iyı içilen, en
güzel söyleşilerin yapıldığı ve
en keyifli anlann yaşandığı
bir doğa armağanı olduğun-
dan söz edilseydi, Balıkesir
ıçın bu değerlerin sadece "kı-
yı ilçelerine" özgü olmadığı
daanlaşılırdı...
Cengiz Dikici'nin mimar
konuklanna özellikle göster-
dıği, kendıne özgü kımliği ve
sosyal renkleriyle bir Aygö-
ren Mahallesinın, ya da o
nesli tükenmekte olan "man-
da'Mann sütünden yapılmış
nefis kaymaklann, Mihaliç
peynirlerinin, sadece bu böl-
geye has lezzetıyle Yantura-
h sucuklarımn ve Susurluk
çayı kenanndaki bostanlardan
fışkıran sebzelerin satıldığı
pazarlann, çarşılann da "işte
Babkesir" denerek aynı ki-
tapçıkta yer aldığını düşü-
nün... Hangi "kenarda" kal-
mış kentin böylesi bir yaşam
zenginlıği olabilir ki?
Nıtekim, o gün öğle yeme-
ğinde de Basri Otel anlamlı
bir sofra kurdu. Balıkesir'in
doyumsuz "düğün çorbası"
ile hanı o türküsü bile olan
"tirit" adh et yemeğini tat-
mamızı sağladı... Böylesi de-
rinlikli ve özenli bir yemek
kültürü bile bu kentin "ara-
da" değil, tarih boyunca
"orada" olduğunun kanıtıy-
dı...
O halde yapılması gereken,
BahkesirV'Baukesir" kılan
tüm değerlere yeniden sahip
çıkmak ve bu değerlerin kent
kimliğı ile gelecek güvencesi
açısından ne denli "yaşam-
sal" olduğunu görenbiranla-
yışı öne çıkarmaktı...
Paneli izleyenlerden bir Ba-
lıkesirli; "Biliyor musunuz,
buraya 30 yıl öncesine ka-
dar THY'nin tarifeli uçak
seferleri bile vardı..." dedi-
ğinde dayanamadım ve sor-
dum:
Balıkesir'i "uğranan" de-
ğil, kenanndan hızla ve durul-
madan "geçilen" bir kent ha-
line getiren ve yapılaşmayı da
ovaya doğru çekerek tanm
alanlannı tahrip eden "çevre
yoluna" zamanında neden
karşı çıkılmamıştı?...
Dahası, aynı ovanın kalan
yerlerini de betonlaştıracak i-
mar planlan Mimarlar Oda-
sfnca açılan dava sonucunda
iptal edilmesine rağmen, be-
lediye meclisince "yeniden
ve aynen" onaylanmasınahâ-
lâ neden tepki gösterilmiyor-
du?..
Balıkesirliler, kendi güzel-
liklerini unuttukları ve geliş-
meyi, para kazanmayı sadece
"imar rantına" bağladıklan
sürece, o "asude" yaşamın
yerini alan kargaşanın da
"arada" kalmaktan değil,
"belleksiz" kalmaktan kay-
naklandığını göremeyecek-
ler...
Saura'nın Kanlı Düğün, Carmen ve Kanlı Aşk filmleriyle tanınan Antonio Gades yaşamını yitirdi
Flamenkoyubeyazperdeye taşıdıKültür Servisi - Dünyaca ünlü
tspanyol dansçı ve koreograf
Antonio Gades, önceki günün
gecesi, 67 yaşında öldü. Gades,
kanser hastalığı nedeniyle tedavi
v,örüyordu.
Yaşamını ülkesinin geleneksel
dansı 'flamenko'ya adayan
dansçı. ustalığını ve yorumunu
beyazperdeye de taşıyarak bu
dansın kült isimleri arasında özel
bir yere gelmişti.
Dünya seyircisi, Gades'i ve
flamenkoyu, yedinci sanatın en
çüzel örnekleri arasında kabul
?dilen filmlerde de izledi. Gades,
Federico Garcia Lorca'nm 'Kanlı
[)iiğün' ve Prosper Merimee'nin
Carmen'inin sahne
iyarmalamannda baş dansçı olarak
.er aldı; bu iki öykü, yine flamenko
.orumuyla Carlos Saura'nm
/önetmenliğinde beyazperdeye
iyarlandı. Saura'nın
Kanh Düğün' (1981), 'Carmen'
1983), 'Kanb Aşk' (1983) adh
filmlerinde bu dansın tutkulu
dJinı ölümsüzleştiren ünlü
iaısçı. bu filmlerde koreografhğı
İEÜstlenmişti.
v
'- Kasım 1936'da Valencia
^ikınlarındaki Elda'da bir işçinin
>|lu olarak dünyaya gelen Gades
Antonio Esteve Rodenas), bir
larsçı olarak sanat yaşamı içinde
£<şitli görevlerde bulundu.
11 yıl Pilar Lopez Company'de
»ış dansçı olarak yer aldıktan
Mnra 1964'te kendi dans
:«pluluğunu kurma yolunu seçti.
Ijpluluguyla, uluslararası
rsş'anlara imza attı, Londra
Covent Garden, New York Theatre of
Spanish Pavilion, Paris Variety Theatre
gibi sahnelerde seyirci karşısına çıktı.
Gades, kısa bir dönem için tspanya
Ulusal Balesi'nde kurucu yönetmen
olarak da görev yaptı. Gades,
1983 te 'Spanish National Fine
Arts Prize' (tspanya Ulusal Güzel
Sanatlar Ödülü) ve 2002'de
'Calle de Alcala Flamenco
Award'a (Calle de Alcala
Flamenko Ödülü) değer görüldü.
Kökeni flamenkonun yaratıcılan
Çingeneler ve Endülüslülere
dayanmasa da bu dansın en büyük
ustalanndan olduğu tartışılmaz.
Pablo Picasso ve Joan Miro
gibi büyük sanatçılarla yakın
dost olan ve sanat adına
paylaşımlarda bulunan Gades,
iki yıl önce El Pais gazetesine
verdiği demeçte, 'bir sanat
formuna ulaştırdığı'
flamenkoyu, geleneksel
tarzından bir parça öteye
götürmek istediğini, fakat
yozlaştırmaktan da
kaçındığını
belirtmişti.
Kökeni flamenkonun yaratıcılan
Çingeneler ve Endülüslülere
layanmasa da Gades'in, dansın
büyük ustalanndan olduğu
rrtışılmaz.
Kültür Servisi- Sinematek Derneği tarafindan düzen-
lenen Sinema Yaz Okulu Olimpos Nar Pansiyon'da baş-
ladı. 16 Temmuz'da başlayan 56. dönem 25 Temmuz'a ka-
dar sürecek. 26 Temmuz-4 Ağustos'ta 57'inci, 6-15 Ağus-
tos'ta 58'inci, 16-25 Ağustos'ta 59'uncu ve 27 Ağustos-
5 Eylül'de 60'ıncı dönem çalışmalan yapılacak. Atölye;
toplam 10 gün sürecek ve 9 günlük bır çahşmaji kapsa-
yacak.
Film Atölyesi, henüz bir film deneyimi yaşamamış olan
insanlann, film çahşmasının tüm aşamalannı görerek ya-
şayarak bir fiLm ekibinin görevlerini üstlenerek fihn ya-
pırrurun temellerini öğrenmelerini sağlayacak. Senaryo
yazımı. sinema tekniği, kamera kullanımı. çekim, kurgu,
ses, müzik yerleştirilmesi bilgileri uygulamalı olarak ve-
rilecek. Atölyede tümüyle pratik çahşmalar yapılacak ve
teorik dersler de pratiğe yönelik olarak işlenecek. Uygu-
lamalı dersler, yörenin doğal ve tarihi yerlerine düzenle-
nen gezilerde gerçekleşecek. Atölye sonunda tüm kaülım-
cılar bireysel veya ortaklaşa bir İcısa film yaparak dene-
yim kazanacaklar. Aynca tüm öğrencilere, içinde kendi
filmlen olan bir VCD ve katıhm sertifikası verilecek.
(0 212 251 62 73)
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Ahmet Tulgar'ın
Gizlî Şiiri...
"...ama herkesin bir şiiri yoktur", diye bağlar ya-
nılmıyorsam bır sözünü Özdemir Asaf.
Gazeteci Ahmet Tulgar ise "hayatının şiiri olan-
/ar'dan biri. Şiirli bir hayatın günlük yazılardan yan-
sıyabilmesi güçtür. Bu, kendiliğindenoluryadaol-
maz: amaçlanarak ise genellikle olmaz. Ama Tul-
gar'ın "Tam Yakalandığımız Yerden" başlığını koy-
duğu ve Ithaki Yayınlan arasında çıkan kitabında-
ki hemen her yazının ikili bir özellıği var: Doğrudan
günlük yaşamdan alınma konuları ışlemesı ve bu-
nu, kimi zaman açık, kimi zaman da çok dennler-
de yatan, fakat derinlere uzandığı ölçüde sarsıcı btr
şiirselliğin temelinde gerçekleştirmesı. Tulgar'ın,
kitabın hemen başındaki deyişiyle, "güncelin hoy-
rat eline" kaptırılmamış olan bu yazılar, çok güncel
olanın alfabesiyle çok insandan olan'ı bir şiirsel
duyarlılık evreninde yakalamış.
Günlük gazete yazıları, ne denli etkileyıci olursa
olsun, adı üstünde, günlük okuma tüketımi yanı
ağır basan ürünlerdir. Hayatın hız.lı akışı içensinde
hemen bır sonraki gün, bir şeyleri içerik oîarak de-
ğilse bile, yankılanma bağlamında geçmışin malı
kılıverir. Ama kitaplasan yazılar, bu akışa direnebil-
me bakımından şanslıdır. Kendi başlarına zaten
bağımstz olan yazılar, bir kitabın çatısı altında bir
araya geldiklerinde, sanki bağımsız bır üst-kişilik
oluştururlar, sürekli bir yazma serüveninin parça-
lanna dönüşürler.
Ahmet Tulgar'ın yazılarının yabancısı değildim.
Fakat "Tam Yakalandığımız Yerden "ın üzerımdeki
etkisi çok farklı oldu. Kitabın bıtmesine az kala,
neredeyse paniğe kapıldım. Bitmemeliydi. Parma-
ğım tam son sayfayı da çevireceği sırada, sihirlı bir
güç arkaya hemen yenı sayfalar ekleyebilmeliydi.
Eklemeliydi ki bu okuma şöleninden aldığım zevk
de son bulmasın. Elbet olmadı böyle bir şey. Şım-
di sadece dönüp altını çizdiğım yerleri yeniden,
yeniden okumanın zevkiyle yetinmek zorundayım.
Başta da dediğim gibi, Ahmet Tulgar, günlük ya-
zılarıyla aslında hayatın dizelerinı kaleme alıyor. Ya-
ni o, şiiri olan bir adam. örneğın, "Aşkla Faşızme
Karşı" başlıklı yazısında şu satırları okuyup da fa-
şizme karşı aşkın etkin olabileceğine inanmamak
söz konusu değil: "Sevgililerimizin çabalan, hoşgö-
rûleri, emekleri, kaçamaklaryapsalarda biziterket-
meme/eri, bizim on/ara verdiğimiz emekleri unut-
mamamız, kaçamaklarımızda dikkatli davranma-
mız, bizi o karanlıkyüzlü adamlann (onca çok cina-
yet işlendi ki, sayıları hayli çok olmalı), bızim oldu-
ğunu iddia etse de bize pekyaran dokunmayan çok
sayıda kurum tarafindan korunan, kollanan, perva-
sızca para sahibi olan, pervasızca vatanseveriik id-
dialannda bulunan o adamlann eiinden kurîarıyor.
- Şimdilerde aşkı sürdürerek, faşizmden, terörden
yakayı sıyınyoruz."
12 Eylül faşizmi, sokaktakı her genç çiftten evli-
lik cüzdanı sorarak, eşcinsellere en akla gelmedik
aşağılamaları yöneiterek, neden cınselliğın de üs-
tüne öylesine acımasızca varmaktaydı? Tulgar, bir
yazısının sonunda bunun yanrtını da, bu kez sava-
şımcı bir tür dizeyle vermış: "Seksle tadılacak öz-
güriük diğeralanlarda da talep edilmesin, özlenme-
sindiye..." Doğru ya, özgürlük. bugüne kadar rast-
lanmış en bulaşıcı hastalıklardan birinin adı değil
mi?
Mahir Çayan ve onunla birlikte öldürülen arka-
daşları üzerine bir yazıyı yazmakta neden zorlan-
dığını da Tulgar, şu kısacık, ama dopdolu cümley-
le dile getiımiş: "Onlar, hayatlan şiiradamlardı..."
Ve ancak 'bütünüyle şiir' diye nitelendirebilece-
ğim "Şantıyede BirGece" başlıklı yazı. Sevgilisiy-
le oturduğu eve erken dönen kişi, daha içerı gir-
meden onun bir başkasıyla olduğunu anlar, hemen
geri döner. Biraz ötedeki ınşaat ışçilerinın baraka-
lanna Tanrı misafiri olur. Onlarla birlikte sobanın
başına oturur. Ona bir şey sormazlar. Kendisine
gösterilen yatağa girer. Sabah işçiler erkenden çı-
karken içlerinden biri dönüp onun üstünü örter. O,
uyuyormuş gibi yapar. "Şimdi sevgilisini terk etti-
ğini hissediyordu işte. - Bu dünyada olan sadece
ikisi değildi." Dünya edebiyatının sayısını unuttu-
ğum kadar başyapıtı, doğumunu böyle görünüşte
sıradan mı sıradan, ama gerçekte insanın çıplak
özüne damardan gıren sahnelere borçludur.
Ahmet Tulgar, bu yazılarında hayatın bütünüyle,
hepımizin ona "tam yakalandığımız" noktalarda he-
saplaşıyor...
e-posta: ahmetcemal@superonline.com
acem20@hotmail.com
AMafta yapılara koruma
• AHLAT (AA) - Bitlis'in Ahlat ılçesınde.
Ahlat Kültürel Varlıklanm ve Tarihi Eserleri
Koruma ve Tanıtma Derneği (AHTEK)
kuruldu. Dernek Geçici Başkanı Muzaffer
Pirhasanoğlu "îlçemızde tarihi yapılara
gerekli önemin veriknediğinı gördük.
Amacımız, çürümeye yüz tutmuş tarihi
eserleri ve kültürel yapıyı korumaktır. Bu
amaçla dernek olarak çeşitli projeler geliştirip
ilçenin tarihi dokusunu yaşatacağız' dedi.
Pirhasanoğlu, geliştirecekleri projelerle ilçede
yıkılıp yok olma tehlikesi ile karşı karşıya
kalan tarihi yapılan sürekli gündemde
tutacaklannı ve bu yapılann restorasyonunu
sağlayacaklannı belirtti.
BUGÜN
• AKBANK KÜLTÜR SANAT
MERKEZt'nde 18.00'de lazerdiskten
Carreras, Domingo ve Pavarotti'nin 1994-Los
Angeles, Dodger Stadyumu konseri.
(0 212 252 35 00)
• İFSAK'ta 19.30'da 'Erses Apt. No: 8', 'Düz
Koşu', 'İçerdekiler', 'Tek Başına', 'Bir Dilek
Tut', 'Adak-Sacrifıce', 'Seçmece',
'Apartman
1
, 'Mono' adh kısa filmlerin
gösterimi. (0 212 292 42 01)
• RUMELİHtSARTnda 21 15 te Cem
Yılmaz'ın gösterisi. (0 216 455 15 55)
ADALAR FESTIVALI
• BÜYÜKADA ANADOLU KULÜBÜnde
21.30'da açılış konseri. Solistler: Ari Edirne,
Şirak Şahrikyan, Hadass Pal, Yarden Anna
Nikitiadi, Giorgos Karavelantzis, Atanassis
Verdellis, Vedat Sakman. (0 212 245 79 84)