Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 MAYIS 2004 CUMARTESİ
6
Çin 'in insan yapımı
'mucizeleri\ Çin Seddi,
Büyük Kanal, Pekin 'deki
Yasak Şehir, Şian 'daki
terakota askerlerden
sonra sırada Mogao
mağaraları var
DuvarlardaÇin'in
bin yıllık serüveni
Sincan
Yottannda
Zeynep ORAL
D
ağın güneyı, nehnn kuzeyı,
Yangguang Geçidi'nin öte ya-
nında Batı topraklan varsa. bu
yanında da Dunhuang kenti var.
Ama kente gelmeden önce
Çin Seddi'nin bilinen, hep fo-
toğraflannı gördüğümüz değil de bilinme-
yen öbür ucu var. Sapsan bır çölün ortasında
Çin Seddi'nin en eski kalıntılannı görüyo-
rum. Pekin yakınlanndaki Çin Seddi'ne hiç
benzemiyor. Bu, taştan tuğladan değil. sıkış-
tınlmış kamıştan, yosundan, ottan, saman-
dan, kıimdan, kilden yapılmış. Üflesen dağı-
lacakmış gibi dursa da yüzyıllardır yerli ye-
rinde...
Çin Seddi'nin kalıntılan arasında, kalıntı-
lann üstünde her beş kilometrede bir işaret
kuleleri var.... Gece alev, gündüz dumanla
verilirmiş işaret. Ve hesaplamışlar, Dunhu-
ang'dan bilgi tam dört günde ulaşırmış Şi-
an'a bu lculeler aracılığıyla. Bugünkü oto-
yolda, aynı mesafeyi, aynı sürede kat ediyor
otomobiller...
BiR MUCİZE
Yangguang Geçidi'nin bu yanında Dun-
huang ... Gobi Çölü'nün eşiğinde yemyeşil.
tertemiz, güzelim bir kent Dunhuang. Tüm
çevre köyleriyle birlikte 180 bin nüfusu var.
Turistlere, yabancılara fazlasıyla alışık.
2000 yılında 400 bin turist geldi diye övü-
nüyorlar. Doğrusu çok daha fazlasını hak
ediyorlar! Çünkü burada Magao Mağara Ta-
pınaklan ya da Bin Buda Mağaralan var.
Pekin'deki Yasak Şehir, Şian'daki terakota
Imparor Ordusu ya da Çin Seddi kadar
önemlı bir külrür mirası...
Burası bir mucize. Günümüzde 500 kadar
mağara kalmış. Çin'in bin yıllık tarihine, sa-
nat ve kültürüne tanıkJık eden içleri duvar
resimleriyle dolu mağaralar.
Dunhuang tsa'dan Önce yüzüncü yüzyıl-
da asken gamizon olarak kurulmuş. Rivayet
o ki, askerlikle ya da askerle başı hoş olma-
yan bir Budist rahip (adı Wıezun) gamizo-
nun yerleştiği merkezden
25 kılometre ötede, sessiz
sakin ibadet edebilmek
için, Magao tepesinin ya-
macına kendıne bir mağa-
ra oymuş... Yıl I.S. 366.
Derken dinibütün bir baş-
ka Budist rahip, yanı ba-
şına bir başka mağara...
Derken üçüncüsü, dör-
düncüsü... Mağarayı
oyarken, içine bır heykel
daha, bir resim daha...
Amaç yalnız ibadet de-
ğil. Dün anlattım ya, Ipek
Yolu'nun buradan sonrası
"Baü topraklarT Yolun
bundan sonrasında dost
var düşman var; çöl var,
dağlar buzullar var. bili-
nen ve bilinmeyen tehli-
keler (in cin öyküleri bi-
le) var... Mal mülk sahip-
leri, beyler, derebeyler,
kervan yola çıkmadan Budist rahiplere ko-
şuyor, kervan sağ salim gitsin gelsin diye
adak adıyor, rahipleri paraya boğuyor, bir
mağara da bıze diyor... Bu zorlu yolculuktan
sağ salim dönenler ılk iş Magao mağaralan-
na gelıp. Budist tannlara minnetini bildiri-
yor bırkaç mağara daha açtırarak... Tıcaret
geliştikçe mağaralar büyüyor; mağaralar bü-
yüdükçe içlerindeki heykel ve resimler ço-
ğalıyor... Bunlan donatmak daha da masraflı
olduğundan. sponsorluk durumu gelişiyor.
Üç beş sponsor bir araya gelip mağara açtı-
nyor \e parayı veren hem düdüğü çahyor. ti-
carerten pay alıyor.. hem de mağaramn bır
ucuna kendi resmini mutlak koyduruyor.
Komşu krallar, beyler de buraya yatınmı
sürdürüyor... Ve yüzyıllar ıçinde böyle bin-
lerce mağara...
8. Yüzyıl'da Tibet Kralhğı burayı ele geçi-
rince, bu mağaralan harika biçimde koru-
yor, tek fark Çin Budizmi'nin değil, Tibet
Budizmi'nin simgeleri, çoğalıyor mağara-
Bin Buda mağaralarının girişinde
dokuz katlı bir Pagoda aynı
zamanda dev bir Buda heykelini
(şaka değil, 33 metre yükseklikteki
heykeli) barındırıyor.
Budist rahiplerin aynı zamanda usta sanatçılar olduklannı
görüyorum. Duvarlan konuşturmuşlar. Duvarlar anlattıkça
anlatıyor... Ancak insanı şaşkına çeviren, mağara resimlerinin
çarpıcılığı, sanatsal özelliği değil. Çarpıcı olan, bu duvarlann
verdiği bilgiler: Tarih, coğrafya, arkeoloji, sanat tarihi, jeoloji, tüm
halk bilimleri, güncel yaşamın aynntılan mağaralara işlenmiş.
Kervan Ipek Yolu'na çıkmadan önce, kervan Ipek Yolu'ndan döndükten sonra adak adamanın,
tapınmanın, şükretmenin, ticaretin daha da gelişmesi için dua etmenin yolu, çölün kıyısına bir
mağara daha açtırmaktan geçermiş... Ve bugün bu mağaralarda bin yıllık yaşam sergileniyor.
larda. 13. Yüzyıl'da Moğol akınlan. Kimı
mağaralannkorkudanüstüörtülüyor... 15.
Yüzyıl'da burası önemini yitiriyor ve 500
yıllık uykuya dalıyor...
KoNUSAN DUVARLAR
Mogao mağaralannı geziyorum.
Budist rahıplenn aynı zamanda usta sa-
natçılar olduklannı görüyorum. Duvarlan
konuşturmuşlar. Duvarlar anlattıkça anlatı-
yor... Ancak insanı şaşkına çeviren. mağara
resimlennin çarpıcılığı. sanatsal özelliği,
rengârenk dünyası falan değil. Çarpıcı olan,
bu duvarlann verdiği bilgiler.
Evet dinsel konular, Buda tasvirlen çok
bol.. ancak bunun yanı sıra bir haftadır. siz-
lerle paylaşmaya çahştığım birçok şeyi de o
du\arlarda görüyorum: Olağanüstü coğraf-
ya^, çölleri. dağlan, dönemın aynntılı hari-
talannı, o coğrafyada yetişen bitkiler. ve
meyveieri... Bin yıl boyunca tarihte yer alan
olaylar, akınlar, savaşlar, banş antlaşmalan,
komşularla ilişkiler.. Çinlı. Uygur, Tibet,
Kazak prenseslerin yabancı damatlarla ev-
lendirilmeleri... Güncel yaşamın aynntıla-
nndan örf ve âdetlere; av sahnelerinden. fil
kaldırma yanşmalanna; halkoyunlanndan
müzik aletlennın gelişmesıne... Yok yok bu
duvarlarda...
Bin yıllık bir retrospektif sergi ızlermiş
gibıyim. Yaşamla sanatı iç içe yoğuran yal-
nız resim serüveninin değil, yaşam serüve-
ninin de tüm aynntılannı ortaya koyan bir
sergi...
Mağaralann en ılginci, 1900 yıluıda gö-
nüllü olarak kendini buraya bekçi atayan bir
rahibın Wang Yuanlu'nun bir rastlanh sonu-
cu bulduğu "Küfüphane Mağarası". Ağa
kapalı. mühürlü bır mağarayı açınca yüz
binlerce elyazması belge buluyor ve Gan-
su'da yetkihlere haber veriyor. Para yok,
oraya uzman yollayamayız, sen en iyisi ma-
ğarayı yeniden kapa yanıtını alıyor. Ve emri
yenne getıriyor Wang... Bundan sonrası
müthiş bır hikâye!
Bir
tyolculuğun
daha
sonuna
geldim
Bu yolculukta bir kez daha coğ-
rafyanın, doğarun gücünü gör-
düm; tarihi, sanat tarihini, top-
• lumlan, yaşamlan, tüm kültür-
leri nasıl etkılediğini, belırle-
diğini ve biçimlendirdiğini
, gördüm.
Tibet Özerk Bölgesi'ne ve
Sincan Özerk Bölgesı'ne ilkgi-
dişimdi bu. Daha öncesiyle kar-
şılaştırma olanağım yoktu. Ancak
son on yıl içinde birkaç kez gittiğim
Pekin'deki hızlı değışim, baş dön-
dürücüydü. Belkı biraz da bunun bi-
lincinde olduğumdan, hem Sincan
hem de Tibet"te gözlemlediğim, in-
sanlann bu değişimden, bu gelişim-
den pay almaya çalışması, bunu he-
deflemesiydi. Herkes fırsatlan de-
ğerlendirme çabasındaydı. Geriye
değil, ileriye gitme çabasındaydı.
Kültürel yanı ağır basan bu yolcu-
luktan geriye, içimde bir de kıskanç-
lık kaldı. İpek Yolu'nun önemli bir
bölümüne sahip olan bizler, neden
bunun kıymetini bilmez, neden bun-
dan yararlanmaz, neden bunu değer-
lendiremeyiz?
Her yolculuk başka sorulara, baş-
ka yollara gebedir diyerek eve dön-
düm..
BTfîT
ÜZERİNE TİTREDİĞI MAĞARALAR
Tüm yaşamını Mogao mağaralarına ve Bin
Buda mağaralarına adayan arkeolog, sa-
nat tarihçisi Prof. Fan Jinshi ile birlikteyiz.
Onun boynunda Anadofu yemenisi, benim-
kinde Gobi Çotü'nde gizli kalmış freskJeri yan-
srtan eşarp... Üzerine trtredjği mağaralan, Kül-
tür Devrimi'nden bile koruyabilmiş...
Büyük
talan...ağaranın bulunması olayı Avrupa'da
duyulunca British Museum için Hindıs-
tan'da çalışan büyük kâşıf, arkeolog
Aurei Stetn soluğu burada alıyor. (1907)
Müthiş uğraşlar veriyor Wang'i kandı-
np mağarayı açtmnaya. Wang kanmı-
yor. Sonunda dını alet ederek (ne sahıci Budist
olup, öbür dünyadan haber, mesaj aldığına daır öy-
küleranlatıp) Wang'a mağrayı açtınyor. Stein, 7 bin
elyazması belge; altı bin parça eser, bırkaç kasa re-
sim, heykel, sanat esen alıp; tngıltere'ye yolluyor.
Karşılığında 130 sterlin ödüyor.
Ardından ünlü bilim adamı Fransız Paul Feffiot
geliyor. O hem Çınce hem Uygurca bıldığınden, Ste-
in'ın fark edemediğı daha değerli belgelen (on bin
kadannı) Musee Guimet ve Fransız Mılli Kütüp-
hanesı için "kakhnverivOT" Cstelık bunlann eh/az-
ması değil, GUT karşılığında (daha da ıyi pazar-
lıkçı) 90 sterlin ödüyor.
Bu paralan Wang cebine atmıyor. iyi nıyetle, öte-
kı mağaralann bakımını üstleniyor.
1909 yılında Çin hükümetı duruma el koyup,
tüm belgeleri Pekın'e getırtse de Wang. bir bölü-
münü saklamış ki, talan devam ediyor. Japonlar, Al-
manlar. Amenkalılar sırayla geleceklerdır. Ameri-
kalı arkeolog Langdon Warner, 1920'lerin başın-
da yahıız belge değil, 12 mağaranın duvar resim-
lenni ve heykellerini alıp götürürken. "\lrmiyü son-
ra burada hiçbir şey kalmayacak" diye kehanette
bulunuyordu.. 1920'lerin sonunda Çin burayı tü-
müyle kapattı.
Tüm bir
yaşam
ogao mağaralanndan, araştırma
enstitüsü olarak kurulan bugünkü
adıyla Dunhuang Akademısı so-
rumlu. Hem müzecilik, hem araştır-
ma geliştirme, hem de koruma ış-
levlerini üstlenen Akademi'nın ba-
şmda bulunan arkeolog Fan Jinshi'yı tanımak
fırsatım oldu. Müthiş bir kadın ı Bana Halet
Çambel'i anımsatıyor!) Tüm yaşamını buraya
adamış. Müıicik boyu, cıvıl cıvıl gözleri. son-
suz dinamizmı. esprili konuşmasına karşın 66
yıllık ömründe karşılaştığı tüm zorluklann izle-
rini üzerinde taşıyor.
Pekin Üniversitesi'ni bitirdiği yıl. buranın bir
fotoğrafını görmüş, buraya atanmasını istemiş;
sujıı, elektriğı, yolu. taşıtı. aracı olmayan, rüz-
gân. kum fırtınası bol, çöl sıcaklannın egemen-
liğindekı hu mahrumiyet bölgesine gelip. araş-
tııma merkezıne kapanmış.
Bir ara mağaralann talanından konuşuyor-
duk, bir şey söyledi ıçim cız etti: "Talandan da-
ha körüsü savaş» 2. Dürrva Savaşı'nda müttefik
giiçler Berlin'i bombalarken. o yedi günde, Ber-
Kn Müzesi'nde yok olan İpek Yolu eser ve belge-
leri yedi yüzyıl boyunca yok olan. tahrip ya da
talan edilen eserierden çok daha faziaydı'*
Mağaralan gezdiren rehber anlatmıştı Bayan
Fan Jinshi'nin Kültür De\Timi sırasında, mağa-
ralan nasıl koruduğunu; burayı yıkmaya gelen
gençleri, önüne katıp, gelin bunİann ne olduğu-
nu ben size anlatayım diye saatlerce onlara na-
sıl dil döktüğünü; yıkmaya gelenlerin, hayran-
lıkla onu dinlediklerini...
Ona bu öykü doğru mu diye sorduğumda .
"Çok korkrnuşrum, korkumu yenmek için çok
konuştum" diyor...
Bir süre sonra ekledi: u
Zaten Kültür Devrimi
sırasında araştırma falan yapmadık. Valnızca
çiftçilik yapök. bol bol patates >etiştirdik™"
CUMARTESİ
YAZILARI
ATAOL BEHRAMOĞLU
Dağlarca'yla Bir Öğle
Sonrasında...
1914 doğumlu olduğuna göre Fazıl Hüsnü Dağ-
larca tam 90 yaşında...
Böyle bir yaşa erişme ayncalığına sahip olmuş
"fan/"lergenellikle köşelerine çekilir, dünya işlerin-
den ellerini ayaklarını çekerler...
Içinde olduğumuz Mayıs ayının bir öğle sonra-
sında Kadıköy'deki evinde zıyaretine gittiğim Dağ-
larca'yı hiç de böyle bulmadım.
Tam tersine, her zamanki pınl pırıl Dağlarca çık-
tı karşıma.
Görüşmeyeli birkaç yıl olmuştur.
1970 başlarında Moskova'da unutulmaz birkaç
günden sonra büyük ustayla aramızda derin dost-
luk bağlan oluşmuştu.
Dağlarca'nın şiin, ondan yaklaşık üç kuşak son-
rasının bir şairi olarak, lise çağımdan bu günlere
her zaman başucumdaydı. Bu gün de öyledir.
Fakat engin kişiliğinı tanıyışım ve hayranlık du-
yuşumun başlangıcı, 1971 ya da 72'de Moskova'da-
ki karşılaşmamızdır.
Daha sonra, 70'li, 80'li, 9O'lı yıllarda pek çok kez
karşılaştık. Rastlantısal karşılaşmalanmızın, kimi kez
telefon konuşmalanmızın ya da iki kadeh rakı eş-
liğindesohbetlerimizin izlenimleri defterierimdedir...
Çünkü Dağlarca'yla her karşılaşma, düşündürücü,
eğitici, bılgilendirici, şaşırtıcı ve aynı zamanda eğ-
lendiricidirde...
Bilgiyle, duyguyla, imgelemle, mizahla, ironiyle,
bilgelikle, çocuksulukla, saflıkla, iyilikle, sevecen-
likle, derin bir merhametle yoğrulmuş, fakat yeri ge<-
dığinde de acımasız olabilen, kıldan ince kılıçtan
keskin bir zekâdır ondaki...
Birkaç yıldırgörüşmemıştik. özlemiştim. İki haf-
ta önceki bir Izmir yolculuğumda arkadaşlarla ku-
laklannı çınlatışımızdan birkaç dakika sonra çalan
cep telefonumdaki sesin Dağlarca'nın sesi oluşu,
ınanılmaz, neredeyse büyüleyici bir rastlantıydı.
Işte, şimdi, güneşli bir öğle sonrasında, Kadı-
köy'deki evınin salonunda oturmuş konuşuyoruz.
Yürümesinde güçlük var. Sağ gözü, yıllar önce-
ki yanlış bir ameliyat yüzünden ne yazık ki sakat-
lanmıştı. Ama zeki, değil üç beş yıl öncenin, otuz
yıl önceki zekânın tıpkısı...
Türkiye'den, şiirden, dünyadan konuşuyoruz.
Bir şiirindekı gibi, bütün antenleri yine bütün yön-
lereaçık...
Sovyetler Birliği' ndeki sistemin çöküşüne ve acı
sonuçlanna ilişkin ortak üzüntümüzden söz ediyo-
ruz... "Bizim gibi düşünen kaldı mı?" diye soru-
yor...
Rus insanına duyduğu sevecenliğin nedenini
Dağlarca'ca dile getinyor: "Uyanmak istemişler-
di..." Bir an sustuktan sonra kederle ekliyor: "Ama
uyanamadılar..."
Türkiye'den, yükselen gericilıkten yakınırken,
yüzü birden çocuk yüzü gibi aydınianıyor; "Biliyor
musun" diyor, "takvim'eTürkçeadbuldum... Ken-
di de bir tuhafMaliye Bakanı'nın soyadından esin-
lenerek."
Ve buluşunu müjdeliyor: "Günakıtan..."
Ve aynı çocuksu ışıltıyla soruyor: "Nasıl?.."
Sıra dergilere, şiire geliyor...
Dişe dokunur bir şeyler var mı?..
• • •
Şu anda masamda, 90 yaşındaki şairin Berfin Ba-
har Dergisi Mayıs 2004 tarihli sayısında yayımla-
nan son şiiri duruyor:
"Sorumlusunuz Demek Yetmez..."
Her dizesi, her kıtası bir şiir okulunda ders ola-
rak okutulabilecek bir şiır...
Sorumlusunuz demek yetmez/ Günün gere-
ğini yapmak varken/Gerçek yurttaşlar soluk
alamamakta/Yüreği böylesine darken
Giriş dizelerini bir karabasan ortamının betımle-
ri izliyor:
Ağaç sallanmamakta/Dallan karanlık/Dalla-
rı buz gibi/Yapraklar bin acıyla kımıldar-
ken/.../Yollarımız bomboş/Arabalar geçse de
burun buruna/Varacağı yer çıktığı yerden dışa-
n/Yollar ölüm çizgisine uzarken
Yapraklar, dallar, ağaç, bunlar aynı zamanda bi-
rer simge midir? Yurdun ve yurttaşlann simgesi?
Bir ağaç mı, bir ülke mi anlatılıyor? Arabalann bu-
run buruna geçmesine karşın yollarımız neden
bomboş? Yolların ölüm çizgisine uzaması ne de-
mek? 90 yaşındaki şaınn simgelerini, imgelerini, gü-
nümüzün genç, yaşlı birçok şairine ev ödevi ola-
rak vermeye ne dersiniz?
Şiiri izlemeyi sürdürelim:
Dağın taşın dili yok/lrmağın kuşun sesi
yok/Yok geteceği dinteyen/Geleceğimiz ta uzak-
larda susarken
Geleceğimizin ta uzaklarda susması ne demek?
Diyalektik düşüncenin böylesine güçlü bir imge ola-
rak dile getırildiği çok az dize vardır... Gelecek he-
nüz doğmamış çocuk gibi, çocuğumuz gibidir...
Onun söyleyecekleri bıze, bu günlere bağlıdır... Bir
başka deyişle, bizlerin sorumluluk ve eylem bilin-
cine..
"BatıAcısı"nm şairi, 90 yaşındaki şair, çığlık gi-
bi, öğüt gıbı, ağıt gibi dizelerte bıtiriyor şiirini...
Kumda oynar gibi sözcüklerle oynayan ve böyle-
ce şitr yazmakta olduklannı düşünen genç, yaşlı
nice şaire. yurttaş olmanın, yurtsever olmanın, in-
san olmanın, şair olmanın anlamını fısıldayarak...
Artık Batı acısı değil Batı saldınsı/Bizi bölmek
bizi ayırmak bizi parçalamak/Günden güne da-
ha çok büyümekteler/Bizde bu küçüklük var-
ken...
Not: Okurianma Berfin BaharDergisi Haziran sa-
yısının Dağlarca Özel Sayısı olarak yayımlanaca-
ğını duyururum. Bağlantı için tel.: 0212-5137900
ataolb@cumhuriyet.com.tr
Faks:(0212)513 85 95
FATİH 2. ASLİ>T HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
DqsyaNo-2002'9l7
Davacı Istanbul Cnı\ersıtesi Rektörlüğü ıle Mehmet
Selahattin Gözavdın arasındakı alacak davası sonunda. Da-
vanın kabulü ile 1.870 500.000 lıra alacağın 2I.5 2003 ta-
nhınden ıtibaren yüıütülecek >asal faizi ile I87 500.000 !ı-
ra vargılama gıden ve vekâlet iicrelı 300 000.000 lıranın
davalıdan alınıp davacıva \enlme>ıne. 101 000.000 lıra ka-
rar harcının da da\alıdan tahsılıne karar \enlmıştır. Adresi
meçhul olduğundan ve karar teblığ edılemedığınden bu ka-
raı özetı karar lebliğı venne kaım olmak üzere da\alı Meh-
met Selahattin Gozaydın'a ılanen duyurulur. Basıır 24645