Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 4 HAZİRAN 2003 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
ABDÜLCANBAZ PETROL SAVAŞU\RI TURHAN SELÇUK
Gazeteci Güneş Karabuda, son kitabı Zoraki Randevular Parkı'nda 'dünya halleri'ni anlattı
Bütün insanlaraynı şeyeağlarLEYLA TAVŞANOĞLU
Güneş Karabuda yıllann gazeteci-
si, televizyon filmlen yapımcısı, fo-
to muhabiri... Yine kendisı kadar ün-
lü gazeteci ve televizyoncu Barforo
Karabuda'yla evli. Ömürlerini Isveç
ve Türkiye arasında mekik dokuyarak
geçiriyorlar. Güneş Karabuda yıllar
içinde pek çok kitap yazdı. Son ola-
rak da dünyanın çeşitli yörelerinde
yaşayan insanlann birbırlerinden dav-
raruş farklılıklannı, aynca da yaşamı
boyunca başından neler geçtığini an-
latan "Zoraki Randevular Parta" ad-
lı kitabı yayımlandı.
Herzaman kendisine "Güneş Abi"
ve "sen" diye hitap ettiğim içın tstan-
bul'da olduğu bir hafta içinde yaptı-
ğım bu söyleşide de ona aynı biçim-
de hitap etmekte bir sakınca görme-
dim. Zaten bana başka türlüsünü ke-
sinlikle istemediğini söylemişti. Gü-
niş Abi'yle söyleşimız şöyle gelişti:
- Dünyanın farkh coğrafyalannı ve
bu coğrafyalarda yaşayan insanlann
benzer olaylara nasıJ farkh davrandı-
ğını mizah diliyte anlatüğın "Zoraki
Randevular Pairkı'' adta kitabıyazmak
nereden akhna gekti?
KARABUDA - Ben bunu daha
gençlik yıilanmda merak etmiştim.
Türkiye'de oturuyorsun, insanlan gö-
rüyorsun; tamam. Gençlığımiz çok-
külrürlü Türkiye'de geçti. Tabii ki
çokkültürlülük olan yerde büyük de
zenginlik oluyor.
Evet, Türkiye'de bu çokkültürlülü-
ğü yaşarken başka diyarlan, oralarda
yaşayan insanlan da merak ermeye
başladım. "Kimbunlar,kiınebenzer-
ler? Birbirlerme, bize benzerler mi?
Kendi aralanndaki aynhklar nedir?
Öbiir ülkelerle aralarmda aynhk var
mı? Bu insanlar ne yerier, ne içerler?
Neye gülerler? Neye ağlarlar?" diye
kendi kendime sormaya başladım.
Çok sonralan da bir şeyi anladım.
Tüm insanlar aynı şeylere gülmüyor-
lar, ama aynı şeye ağlıyorlar.
Endonezyalı hostes
- Kitabmda Endonezyah bir yer hos-
tesinin ilginç bir davraıuşına tanık o\-
duğunu yazmışsın. O anmı bize anla-
ürmısın?
KARABUDA- Evet, ıyi buldun. Bu
söylediklerime çok güzel örnek oluş-
turabilecek bir anı. Endonezya'day-
dım. Uçağa yetışmem lazımdı. Kon-
tuara girtim. Yer hostesi kız gözleri-
nin içi gülerek, "Uçağı kaçırdınız,"
deyince patladım. "Anladık,uçağıka-
çırdnn. Ama siz neden gülüyorsunuz?
Bu gülünecek bir şey mi?" Kız, "Ha-
yır, gülmüyorum. Size öyle getiyor"
dedi, ama hâlâ gülüyordu. Kendi ken-
dime, "Kültür şoku, dedikleri bu olsa
gerek" diye söylendiğimi hatırlıyo-
rum. Bunun gibi daha neler...
- Banh insanlann çoğu "Hayır" an-
lanuna başlanru iki yana saüarken biz
kafamızı yukan kakunnz, değil mi?
KARABUDA - Bır de "cık" diye
garip bir ses çıkarırız. Görühnemiş
şey. Çok ilginç. Da\Tanışlarda genel-
ce bir ortak yan yok, ama acılar kar-
şısında insanlar nerede yaşarlarsa ya-
şasuılar aynı şeylere ağlıyorlar. Bu da
Lgınç.
- Acılarkarşısındakiortakdavranış-
hrla ilgili anılannızı anlaür mısınız?
KARABUDA- Savaşlan. Vietnam-
kn, Ortadoğulan hep gördük. Hepsin-
ce de ınsanlann o acılar karşısında
iğıt yakarak dövüne dövüne ağladık-
lınna tanık oldum.
Gülmek. gülmece ise çok farkh.
Iransızlar Belçikalılarla alay eder, on-
krla ilgili fıkralar anlatıp gülerler. İs-
'eçliler Norveç fikralanna katıla ka-
ıla gülerler.
Bizim Hüseyin Baş da Karadeniz
Televizyon fılmleri yapuncıhğı ve foto muhabirliği deyapan Karabuda'yla İstanbul'da olduğu bir hafta içinde bir araya geldik. (Fotoğraf: KAAN SAGANAK)
fıkralan anlatır, durur. Adam Bafra-
lı yahu...
Hac macerası
- Sen bu kitabın bunca malzemesi-
ni nasıl toparladın?
KARABUDA - Kızım, onca sene-
nin birikimı, bunlar. Bak, örneğin
1966'da hacca gittik. Bizimki, yani
Isveç televizyonu hacca ilk giren te-
levizyon ekıbiydi. Üstelik Barbro'yu
(eşi, İsveçli gazeteci ve belgesel film
yapımcısı Barbro Karabuda) içeri al-
madılar. Ben, üstelik, "Elhamdütil-
lah Müslümanım" diye girdim, ama
yalnızbaşıma...
Üstelik bu maceranın öncesi de var.
Ankara'daki Suudi Arabistan Büyü-
kelçiliği'nden vize iztedik; vermedi-
ler. Çünkü bir süre önce Lübnan'daki
Filistin kamplannın ne berbat halde ol-
duklan haberini yapmışhk. Bu da Su-
du. Böylece tek başıma çahşmaktan
kurrulmuşrum.
- Bir de sen 1950'H yıDann sonunda
rejinıi. Adnan Nlenderesiktidannı çok
sert eleştiren yazılar yazryordun. Ba-
şuıa epeyce bir şeyler de geldL Buıüa-
n anlaür mısın?
'Bu komünlst'
KARABUDA - 0 sıralarda Barb-
ro'yla yeni evliydik. Stockholm Tin-
dingen adlı sosyal demokrat gazete-
ye Türkiye'deki rejimi eleştiren yazı-
lar yazıyordum. Mimlediler. "Bu ko-
miinist Devletin dıştaki hibannı sar-
SKI yazılar yazıyor," dediler.
O sıralarda ben askerliğimi yapı-
yorum. Aslında kimsenin bir şey söy-
İediği yok da MÎT'in saçmalıklany-
dı. Yazılan esas yazan da Barbro'ydu.
Ama ben de o ekibin içindeydim, ta-
bii ki. Derken her Türkiye"ye girişte
- Bir keresinde de Barbro'yu tutuk-
lamışlanfa gaüba.«
KARABUDA- O çok fenaydı. Yi-
ne bir yurtdışı çıkışımızda Barbro'yu
alıp Sansaryan Han'a (Sirkeci'deki
eski Istanbul Emniyet Müdürlüğü
binası) götürdüler. Bir seferinde de
ikimizı alıp Ankara'ya götürdüler; ba-
sın savcısının karşısına çıkardılar.
Böyle akla hayale gelmeyecek, çok
ilkel, saçma sapan işler yaphlar. Ama
tabii ki hıç birinden de bir şey tuttu-
ramadılar.
'Başkası olsa ödül verlr'
- Döne döne bu olayian yaşamaktan
bıkmadığuıa göre sende de bir mazo-
şistük var, gah'ba»
KARABUDA - Böyle memleketi
fena halde sev. Olacak şey mi? Barb-
ro da öyle, zaten... Ona, "Sen tsveçB
misü^Türkmüsün?" diyorum. "Val-
ençliğinin çokkültürlü
Türkiye'sinde yaşarken, başka diyarlan,
oralarda yaşayan insanlan merak
etmeye başlayan Güneş Karabuda,
yıllann birikimini birbirinden ilginç
anektodlann yer aldığı kitabında
toplamış. Karabuda, "Bu kadar dünyayı
gördüğüm ve farklı kültürleri
yaşadığım için kendimi müthiş şanslı
hissediyorum. Kazandığım en büyük
zenginlik bu" diye konuşuyor.
udileri çok kızdırmış. Bize vizeyi ver-
memelerinın gerekçesi oydu.
0nun üzerine Barbro'yla Kahire'ye
gittik. O zaman bizim oradaki büyü-
kelçi rahmetli Semih Gün\'er'di. Ona
durumu anlattık. Bize, "Sizmeraket-
meyin. Bizim başkâtiple onlann elçi-
Bğine gidervizeyi ahrsınız," dedi. Ger-
çekten de vizeyi aldık. Sonra Suudi
Arabistan'a gittik. Enformasyon Ba-
kanı'nın karşısına çıktık. Adam önce
bize şöyle bir baktı,"Sizin burada ol-
mamanız laznn," dedi. O arada da ko-
ca bir dosya çıkardı, bizimle ilgili...
Baktı, sonra da devam etti: "Pekâlâ,
sizi Allah göndcrdi. Bu hac işi çok teh-
likelkür. Siz nıakinclerte filmi çekerken
birisi yanınıza geürse hemen toparla-
mp oradan kaçuı. Bir kişi derken yüz,
bm, on bin kişi oluverirler. Hiç kimse
de sizi ellerinden kurtaramaz,"
Bu sözlen hep aklımda tutarak ça-
lıştım. Ama hayatımda yaptığım en
zor işti.
Sonra Lübnanlı bir gazeteci bul-
dum. Adı İsmaildı Onunla gidiyor-
duk. Üstelik de bana yardım ediyor-
bir sorun çıkarmaya başladılar.
Bir seferinde de Edirne'de sınırdan
aldılar, bir hücreye attılar. Gece ora-
da kaldık, sabah olunca çıkardılar.
Can sıkıcı olaylar
- Tek başuıa İsveç'e giderken Barb-
ro'nun başı kışkırtıcı bir ajaııla derde
girmemiş mijdi?
KARABIIDA - Evet. 1960 ihtila-
lınden hemen önceki günlerden bi-
riydi. Barbro İsveç'e gidecekti. Ben
uzaktan bakıyorum. Adamın biri Barb-
ro'nun yanına yanaşıp konuşmaya
başladı. Açık bir kışkırtıcı ajan. Ney-
se ki Barbro ona uymadı.
Bir seferinde de îzmir'den gemiy-
le İsveç'e gideceğiz. Çok da işimiz var.
Gümrüğe geldik. Çıkış iznimizi ver-
miyorlar. Hiç unutmam bir saat son-
ra gemikalktı. AynıFeDini'nin''VeGe-
miGidij'or'' filmindeki gibi... îçimiz
nasıl "cız" etmişti, anlatamam... Yıl-
larca çok uğraştılar. Ama öyle önem-
li bir şey yapmadılar. Bunun gibi ufak
tefek şeyler, ama can sıkan olaylar...
la ben de bilmryorum. hepsi birbirine
kanşü." diyor.
Düşünebiliyor musun? Ben kızı 19
yaşındayken alıp buraya getirmişım.
Ben de 21 yaşındayım.
- Tam olarak hangi vddı?
KAR4BUDA -1954. Ölmez de sağ
kalırsak iki yıl sonra evliliğünizin 50.
yılını kutlayacağız. Buraya gelir gel-
mez insanlanna, memlekete tutuldu.
Kalk. bu insana böyle muamele et.
En bozulduğum şey bu. Başkası ol-
sa böyle bir insana ödül verir. Üstelik
de bu insan Türkiye'ye yönelik bir
eleştiri getirmemiş ki. Sadece başta-
ki yönetimi eleştirmiş. Bir gazeteci
olarak da herhalde hakkımız bu, bi-
zim. İlk yazdığı kitabın adı. "Türki-
ye: tkinci Vatamm''. Böyle kitap ya-
zan bir insanı böyle dışlarsan sonun-
da böyle olursun.
Pollsln uçak parası cepten
- Peki, kaç kere içeri alınıp bırakü-
dnuz?
KARABUDA - Çok kere... Alıyor,
bırakıyor; alıyor, bırakıyor... En aşa-
ğı on kere. Bır seferinde yine bizi An-
kara'ya götürmek istiyorlar. Otobüs-
le gideceksiniz, dediler. "Yok, yahu.
Bizirnacelenıizvar.lçaklagideriz" de-
dik. Üstelik yanımızdakı polısin de
uçak bileti parasını çekmek zorunda
kaldık. Ha, ışte o sefer Hüseyin Baş'a
haber verdim. Hüseyin Baş da bu ko-
nuşmada başrolde.
Polislere,"Çocuklarteyzemde.On-
lara haber vermem laara" deyıp Hü-
seyin'i aradım. "Bizi aldılar, götürü-
yorbıf dedim. Önce Sansaryan Han'a
(Sirkeci'deki eski tstanbul Emniyet
Müdürlüğü binası) götürdüler. Hüse-
yin 20 dakika sonra Sansaryan Han'a
geldi. Sonra aynı uçakla bizimle An-
kara'ya uçtu. Orada mahkemeye çı-
kardılar. Neyse ki savcı, hâkim filan
dayım Münci KapanTnın öğrencile-
riydi. Savcı, "Hiçbirşeyyok," dedi; bi-
zi serbest bıraktılar. Gide gele hep bu
işlerle uğraştık. Ama bizi hiç kimse
yıldıramadı. Bir süre zaten bir daha bu-
ralara gehnedik.
En büyük zenginlik
- Evet, 1970"li yıllann başuıda iki
yıl ŞüYde yaşadınız. Bana Şili'nin Pi-
nochet darbesinde öldürülen lideri
Salvador Allende'den söz eder mi-
sin? Yeğeni, ünlü yazar İsabel Allen-
de anüannda kendisinden pek de
hoşlanmadığı izlenimi uyandıran
cümleler yazmıştı...
KARABUDA-Dediğim gibi iki \ıl
Şıli'de oturduğumuz süre isabel ADen-
de'yi hiç görmedik. Ama Salvador
Aüende'yle yakın görüşür, sık sık evı-
ne giderdik. Bir milyon insana konuş-
tuğu bir mitingi hatırhyorum. Müthiş
bir konuşmacıydı.
Şili'de hep darbe olacak deniyor-
du. Herkes bunu anlarruştı. ama Al-
lende'nin kendisı anlamamıştı. Hep,
"Şili halkı demokrashe savgıüdır. Şi-
K'nin tarihinde bö\1e bir şeyotanamış-
tnf derdı. Ama oldu ışte.
- O dönem ABD yönetiminin Şili
darbesini tezgâhladığı ve uygulama-
ya soktuğu yajgm bir biçûnde söylen-
mişti...
KARABUDA - Ne güzel söyledın,
ama. Hatta o darbeyi tezgâhlayan ada-
mın adını bile biliyoruz. Nathaniel
Davies. Biz oradayken Santiago'ya
büyükelçi olarak gönderilmişti. Bu
adam daha önce ABD'nin Guatema-
la Büyükelçisi'ydi. Onu Guatema-
la'dayken tanımıştık. CIA'nın çok
önenili adamlanndan birisiydi.
En ince detayına kadar darbeyi plan-
ladı ve darbe oldu. Onlar, gazetecilik
hayatımızın en heyecanlı günleriydi.
Bu kadar dünyayı gördüğüm ve
farklı kültürleri yaşadığım için kendi-
mi müthiş şanslı hissediyorum. Benim
kazandığım en büyük zenginlik bu.
GEÇMİŞTEN
GELECEĞE
ORHAN ERİNÇ
Felekten Bir Gün
Aydın Boysan, ömrünü mimarlığa ve mizah kı-
vılcımları üretmeye adamış kıdemli bir yurttaşımız-
dır.
"Yiyip içtiklerin senin olsun, bize gördüklerini an-
lat" demek, gezilerden dönenlere, özellikle de yurt-
dışına gidip gelenlere söylenmesi neredeyse âdet
haline gelen bir kurala dönüşmüştür.
Ancak bu sözü Boysan için yinelemek haksızlık
olur. Çünkü o, yiyip içtiklerini de öyle bir anlatır ki,
sırasında imrenir, sırasında kendisiyle bile dalga
geçtiğini gösteren cümlelerini okurken düşünüzde
ulaşamayacağınız ağız tatlannın lezzetine vanrsınız.
Son kitabı "Felekten Bir Gün" de (Bilgi Yayınevi,
Haziran 2003) Boysan'ın 23'üncü kitabı olarak ki-
taplıklarda yerini aldı.
İçinde, bir bütünü oluşturduğuna dikkat çektiği ve
küçük küçük taşlann bir mozaik tablosunu oluştur-
masından esinlendiği irili ufaklı 65 yazı var.
Atlantik Okyanusu'ndaki Azor adalarından biri
olan volkanik Furuas adasında toprağa açılan çu-
kurda yanardağ ateşiyle pişirilen ve tabii afiyetle ye-
nilen üç tencere deniz mahsulünün hikâyesi de bun-
lardan yalnızca biri.
"Gazeteler Üzerine" başlıklı yazısını aşağıya alın-
tılıyorum. Yazı, çıkanlması gereken sonuçlan da içer-
diği için aynca yorumlamak gerekmiyor.
"Dünyanın ilk gazetesi, günümüzden dört bin yıl
önceelbetelyazısıolarak, Çin'deyayımlandı. Şim-
dikilere benzeyen ilk Avrupa ve dünya gazeteleri,
matbaa buluşundan sonra hayat buldu. 'Haariems
Dagblatt' 1655, 'Leipziger Zeitung' 1660, 'ünter
Zeitung' 1677 doğumludur.
Gazetelerden, gazetecilerden kurtuluş var mı-
dır?
Yoktur. Gazetecilerden gazeteciler bile kurtula-
maz. Çünkü, 'Basın, halk düşüncesinin nabız atışı-
dır'. Bunu zoraki olarak hızlandırmaya veya yavaş-
latmaya kalkışmamalıdır.
Günün nabzı gazetelerde atar. Toplumda ateşlen-
me olup olmadığı, gazetelerin nabzından anlaşılır.
Utanmak borçtur. Bu borcu ödemeyi savsakla-
mak '[Aanmazlığı müesseseleştirmeye yeltenmek-
tir.
Birolayın iyiya da kötü olması, o olayın mahiye-
tinden doğan özelliğidir. Eğer kötü ise iş bitmiştir,
o kötülük o olaya öylesine yapışmıştır ki, onu kim-
se oradan koparamaz.
Oysa öyle kişiler var ki, kendilerinin de oyuncu-
su olduğu olaydaki tüm kötülükler, onlara vız ge-
lir... Eğerkötülükgizli kaldıysa... Eğergazeteleregeç-
mediyse.
Ama 'utanmaz7a/; olaygazeteye geçse bile utan-
mazlarda öfkelenirler. Açıklandığı için... Kendileri-
ne ayna tutulduğu için...
Ben şimdi son yıllann dizi olaylanndan sonra ga-
zetelerolmasaydı ne olurdu diye düşünüyorum da,
titriyorum... Çoktan batmıştık... Çıkmamacasıya..."
• • •
Aydın Boysan'ın geziteri, haftada birdostian ite pay-
laştığı sofralan sürdükçe, gözJem ve lezzet dağar-
cığına eklediklerini okurlanyla paylaşmayı da sürdü-
receği anlaşılıyor. Nice kitaplara...
oerinc@ cumhuriyet.com.tr.
Kodınlardan tepki
ÜnhersiteB genç kadmlar, TCY'deki
duzenlemelerin namus cinayetlerini
meşnılaştu-dığuu belirttiler. İ nrversiteli
genç kadınlar, Calatasarav Postanesi
önünde yaptıklan basın açıklamasında,
TCY'deki duzenlemelerin namus
cinayetlerini meşrulaştırdığını, bu yasayla
kadının birey olarak yok sayıldığı vurgulandı.
Kadınlar adına açıklamayı okuyan İstanbul
Üniversitesi Edebrvat Fakültesi öğrencisi Tuna
Altan, toplumdaki erkek egemen anlayışm
kadmlann payına bir kez daha namus
cinayetlerini düşürdüğünü belirtti.
Atay'ın öldürülmesi davası
Kölük kardeşlere
12yü hapis cezası
ÖZGÜRERBAŞ
Halı ticareti yapan
MeBh Atay' ın Bebekte
öldürülmesine ilişkin
aralannda tsmafl ve Ce-
mal KöKik kardeşlerin
de bulunduğu 11 sanık-
h davada, Kölük kardeş-
ler 12yıl9ay 10'argün
hapis ve 158 milyon
183'er bin lira ağır pa-
ra cezasına çarptınldı.
İstanbul 5 No'lu
DGM'deki duruşmaya,
tutuklu sanıklar Cemal
Kölük, İsmail Kölük,
Habip Kocabaş. Yıldı-
nm Şenocak, Koray
Kurt ile tutuksuz yargı-
lanan sanıklardan Meh-
met AB Çakıroğlu ıle Ze-
keri\a Demirtaş katıldı.
Çıkar amaçlı suç örgü-
tü kurmak, kasten adam
öldürmeye azmettirmek,
patlayıcı bırakmaya az-
mettirmek ve Ateşli Si-
lahlar Yasası'na muha-
lefet suçlanndan yargı-
lanan Habip Kocabaş,
37 yıl 18 ay 2 gün hapis
ve 377 milyon 233 bin
lira ağır para cezasına
çarpurıldı. Mahkeme he-
yeti Kocabaş'ın cezası-
mn TCY'nin 77. madde-
si uyarınca 5 yıl 11 ay 28
gün olarak infaz edile-
ceğinekararverdi.
Koray Kurt'un da 30
yıl 13 ay 10 gün hapis
ve 158 milyon 183 bin
lira para cezasına çarp-
tınlmasını kararlaştıran
mahkeme heyeti, 5 sa-
nığın beraatini karar-
laştırdı.