Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1HAZİRAN 2003 PA2AR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kulturfû cumhuriyet.com.tr 15
KULE CANBAZI SLTVAY AKIN
Oyuncaklara kıymayın efendiler!~^r y er imza günü ya da gös-
M / teri sonrasında karşı-
W i laştığıın "Sizi tanıdık-
M _M. tan sonra okumaya
başladım" ya da, " Evimde büyük
bir kütüpbane var ama çocuğum
okıamayı sizinle sevdi" gibi sözler
birer öduldür beniın ıçın. Bır şairi,
yazan bundan daha çok ne mutlu
edebilirki1
*'..
KLütüphanemde özellikle yan ya-
na durmasmı istediğim kitaplar var.
BunJardan ikisi, Alberto Mangu-
el'in "Okumanın Tarihi" ve Fer-
hat Özenin"TürkJye'deOkuma
Alışkanlığı" adlı kitaplandır. Bir-
birini tamamlayan bu iki kitabın
arasında Necip Asım Yazıksız'ın
" K i t a p " adlı eseri durmaktadır.
Ben ki, mezar taşlannın her birini
kütüphane raflarına konmuş birer
kitap olarak gördüğüm nice mezar-
lık gezdim, dolaştım ama evimin
birkaç yüz metre ötesinde olan ve
içinde Necip Asım"ın da bulundu-
ğu Sahrayıcedit Mezarlığfnı şu ana
kadar bır kez olsun ziyaret etme-
dim!
Kltap ofcumayanlar...
Adnan Binyazar, eleştirel yön-
temle kitap okumayanı şöyle ta-
nımlar "O, başkasının düşünce-
lerini, kendi varlığı gibi satmava
çalışır. Onun için iyi ya da kötü
sonuca bilinçle varma söz konu-
su değildir. Tabu'laştırdığı kişi-
lerin iyi ya da kötü dedikleri
önemlidir. Böyle kişilerin 'oriji-
nal' bir çocuk oyurıcağı gibi ku-
rulmuşları azınlıkta değildir. Bir
hacıyatmaza taş çıkartanları da
az değildir."
Binyazar'ın sözlerinin doğrulu-
ğu tartışılmaz. Tıpkı. Mustafa Ke-
mal Atatürk'ün şu sözlerinin doğ-
ruluğunun da tartışılamayacağı gi-
bi: "Bir ulus, varlığını ve hakkı-
mkorumakyolunda, bütüngücü
ile, bütün görünür görünmez
güçleriyle ayaklanmış ve karara
varmış olmazsa, bir ulus yalnız
kendi gücüne dayanarak varlığı-
nı ve bağımsızhğını sağlayamaz-
sa, şunun bunun oyuncağı ol-
maktan kurfulamaz."
Gündelik hayatta da kullanırız:
"O iş çocuk oyuncağı"... "Ada-
mın elinde oyuncak olduk".
"Bu iş çocuk oyuncağı değil"...
O^£D
"Ben çocuk oyuncağı mıyım?"...
Enbiya suresinin 16. ayetinde bi-
le karşılaşınz bu deyimle: "Biz gö-
ğü, yeri ve bunlar arasındakileri
oyuncak diye yaratmadık."
Oyuncaflın kiiçümsenmesl
Ömer Asım Aksoy, "Çocuk
oyuncağı haline gelmek" deyimi-
ni, "Deyimler Sözlüğü" adlı ese-
rinde şöyle açıklıyor: "Bir işi, sık
sık giin ve biçimini değiştirerek
küçümsenir duruma düşürmek."
Yukanda verdiğimiz örneklerde
anlatılmak istenilenler doğru olsa
da, oyuncağın küçümsenmesi hep
rahatsız eder beni. Yaşantımızın bir
döneminde ne bir sevgili, ne bol
maaşlı bir iş, ne de cennet bizim ol-
sun istiyorduk. Tek beklentimiz,
vitrinde gördüğümüz bir oyuncağı
ellerimizin arasına al-
ARİF DAMAR
Mayıs ayı yazın dergilerinden: Adam
Sanat, Agora, Akatalpa, Ay, Berfin Ba-
har, Budala, Dize, Edebiyat ve Eleşti-
ri, Eski, Evrensel Kültür, Gösteri, Ki-
tap-lık, Kuzey Yıldızı, Varlık, Yasak-
meyve, Yom, Son Kişot, Şiir Üikesi
dergilerinde yer alan şiirleri okudum,
inceledim.
Ve Yasakmeyve dergisinde yer alan
Hulki Aktunç'un "Kelebeklerin Son-
suzluğu" adlı şiirini Ayın Şiiri olarak
değerlendirdim. Yazın dünyasıyla ya-
kından ilgilenenler bilirler ki Hulki Ak-
tunç önceleri değerli bır öykü yazan
olarak adını duyurmuştur. Şiirler yaz-
ması ve yayımlaması çok sonradır. Ve
iyi bir şair olarak da kendini kanıtlamış
bir kimsedir. Genelde bizim yazınımız-
da hemen hemen bütün öykücü ve ro-
maktı. Montaigne'in dediği gibi,
çocukluğumuzda oyunumuz oyun
değil, en ciddi uğraşımızdı.
Çocuğun gelişiminde son derece
önemli bir yere sahiptir oyuncak.
Bilim insanlan, oyun oynayan ço-
cuğun saldırganlık dürtüsünü yen-
diğine dikkat çekiyorlar. Çocuk ruh
doktoru Atalay Yörükoğlu, bu ko-
nuda şu bilgileri verir, "Çocuk
Ruh Sağlığı" adlı kitabında: "Ço-
cuk oynadıkça duygulan keskin-
leşir, yetenekleri serpilir, beceri-
si artar. Çünkü oyun, çocuğun en
doğal öğrenme ortamıdır. Duy-
duklarını, gördüklerini sınayıp
denediği, öğrendiklerini pekiştir-
diği bir deney odasıdır."
'Çocuflun yaratma ortamı'
Çocuğun gelişiminde oyuncağın
büyük bir pay sahibi olduğu ve her
çocuk da yannın büyüğü olduğuna
göre, oyuncaksız bir dünyada bü-
yüklerin yaşamının sağlıklı olması
beklenemez. Oyuncağın küçüm-
senmesi, çocuk gelişiminin önem-
senmemesidir aslında.
Atalay Yörükoğlu'nu okuyoruz:
"Oynayan çocuk kendi hayal
dünyasındadır bir bakıma. An-
cak oyunda işlediği konular ger-
çek konulardır. Dış çevrede algı-
ladıklarını oyun ortamında evi-
rir çevirir kendine özgü bir yo-
rumda birleştirip bütünier. Baş-
ka bir deyişle oyun, çocuğun ya-
ratma ortamıdır. Çocuk kendi
dar sınırlarını aşma çabası için-
dedir. Oyunda erişkinler gibi
güçlü ve beceriklidir. Bindiği so-
pa değil, azgın bir attır! Elinde-
ki oyuncak uçak ona dünyanın
dört bir yanını dolaştıran gerçek
uçaktır. Oyuncak tabancasıyla
herkesten güçlüdür. Bu tür oyun-
larla çocuk yaşının ve boyunun
küçüklüğünü, güçsüzlüğünü, ha-
yalinde de olsa aşmıştır. Özendi-
ği büyüklerle boy ölçüşebilir ar-
tık." "
Oyuncak paylaşmayı, uyum için-
de bir arada olmayı öğretir çocuk-
lara. Yörükoğlu oyunu, bir ayağı
hayal dünyasında, öteki ayağı da
gerçekler dünyasında olan bir köp-
rü olarak tanımlıyor. Bu tamm, ya-
şamın ta kendisi değil midir?
ReçelH ekmekler ve uçağım...
Trabzon'da. bir uçak yapmıştım
evimizin terasında. Babam, mal al-
mak için Istanbul'a giderdi ve geri
döndükten birkaç gün sonra terası-
mıza içi boş kasalar taşınırdı. Işte.
o tahta kasalardan yapmıştım uça-
ğımı. Trabzon Havaalanı'na inen
uçaklara bakıp, onlara benzetmeye
çaiışmıştım. Pervanesi olmasa da,
kanatlan vardı uçağımın!.. Uzakla-
ra, çok uzaklara gidecektim... Yol-
da karnım acıkacaktı elbette. Bu
yüzden her gün, annemin yaptığı
reçellerden bir dilim ekmeğe sürer,
uçağın içine koyardım. Yolda kar-
nımın acıkması halinde çözümü
böyle bulmuştum!
Her gün terasa çıktığımda, reçel-
li ekmeğimin üstünde yüzlerce ka-
nnca görmek tüketmedi umutlan-
mı; her seferinde yeniden hazırla-
dım ekmeğimi... O reçelli ekmek-
ler, uçağımın yakıtıydılar sanki...
Sonra, sonra bir gün babam aldı
uçağa götürdü beni... Bindik ve ha-
valandık; o yaşıma kadar hiç uçağa
binmemiştim!.. Düşlerim gerçek-
leşmişti işte, bulutlann arasında
uçuyordum!
Babam Ankara'ya, Atalay Yö-
rükoğlu na götürdü beni. O güzel
insanla oyuncak dolu bir odada oy-
nadım üç gün... O saatler, ömrümün
en unutamadığım anlarıdır. Onu
sevdiğim için uçağımı anlattım...
Ben anlatırken ilgi dolu bakışlany-
la dinleyişi gözümün önündedir hâ-
lâ... Benim en dost, en sıcak, engü-
venilir çocukluk arkadaşlanmdan
biridir Atalay Yörükoğlu...
Ne mi oldu sonra? Düşlerimden,
terasta yaptığım uçağımdan doğal
olarak ürken babama şunlan söyle-
miş arkadaşım: "Bu çocuğun ka-
natlarını sakın kırmayın!.."
mancılar önceleri şiiri denemişler son-
ra da öyküye (Tomris Uyar hariç), ro-
mana ve hatta eleştiriye geçmişlerdir.
Örneğin Aziz Nesin, Orhan Kemal,
Fakir Baykurt, Fethi Naci bunlann en
önde gelenlerindendir. (Kemal Ta-
hir'in 1938 yılında Ses dergisinde İs-
mail Kemalettin takma adıyla şiirler
yayımladığını kaç kişi biliyor ki!) Az-
iz Nesin, Fakir Baykurt ünlendikten
sonra yeniden şiir(!) yazmış, kitaplaş-
tırmışlardır. Aziz Nesin çok ünlü olma-
saydı şiirlerini hangi yayınevi cesaret
gösterip yayımlardı? Lafi uzatmayalım,
işte Hulki Aktunç bu konuda bir "istis-
na"dır. Demem o ki Aktunç gerçekten
iyi bir şairdir, iyi bir öykücü olmasmın
yanı sıra.
"Kelebeklerin Sonsuzluğu" o ka-
dar incelikler banndıran, o kadar zarif
bir şiir ki, dokunsanız bir kelebeğin ka-
nadına dokunduğunuz gibi onu uçmak-
tan yoksun bırakabilirsiniz. Aktunç'un
bu şiirinde ne toplumsal, ne de bireysel
bir mesaj saklı. Bir güzellik ki anlaşıl-
maz, sadece duyumsanır. Bir yıldız akı-
şı. ayın siyah birbulutun arkasından çı-
kıp ilk görünüşü, bir serçenin konduğu
dalı eğmesi gibi bir güzellikler yuma-
ğı. Bir salkımsöğüt dahnın birden esen
yelde salınması gibi. "tnsanlığı güzel-
İik kurtaracaktır" demişti Dostoyevs-
ki. K. Marx da "Güzelliğin yasaları-
nın egemen olduğu bir toplum" ide-
alini gösterir öğretisinde.
Hulki Aktunç kardeşimi kutluyorum.
Kelebeklerin Sonsuzluğu
Günler
ey yankılar düzeni '
kelebekler bekleniyor
şimdi kelebekler
(1) Günler
ey tırtıllar düzeni
kelebekler bekleniyor
- Yaşınız kaç peki?
- Sizin öleceğiniz yaş.
(2) Yollanm kaıia kaplı
kelebekler bekleniyor
- Boyunuz kaçtır peki?
- Tabutunuza göredir.
(3) Üşenmedim hayattan hiç
kelebekler bekleniyor
- Kaygınız nedir peki?
- Kelebeğin beklenmeyişi...
(4) Yalnızım üşüdüm evimden
kelebekler bekleniyor
- Eviniz nerede peki?
- Kendimle komşuyum ben.
(5) llkyaz öykü güz romandır
kelebekier bekleniyor
- Ne yazdıntz peki?
- Duyduklanmdan az.
HULKİ AKTUNÇ
ORTRE/ HULKİ AKTUNÇ
1949 Istanbul doğumlu Hulki
Aktunç, ortaöğrenimini askeri
okullarda tamamladı. îstanbul Hu-
kuk Fakültesi'nde gördüğü öğreni-
mini yanda bırakarak bir reklam
ajansında çahşmaya başladı. tlk öy-
küsünün de yayırnlandığı (1969)
Soyut dergisinin yanı sıra, Yeni
Edebiyat, Yeni Dergi, Papirüs,
Yeni Ufuklar ve yönetimine katıl-
dığı Türkiye Defteri (1973-75)
dergilerinde öykü, eleştiri ve ince-
lemeleri çıktı. Olaylan atlamah ke-
sitlerle, konuyu gizleyerek dolaylı
bir biçimde veren, üslupça titiz 14
öyküsünü topladığı 'Gidenler
Dönmeyenler' (1976) adlı ilk kita-
bıyla 1977 Türk Dil Kurumu Öy-
kü Ödülü nü, 'Bir Çağ Yangını'
(1980) adlı romanıyla 1981 Abdi
Ipekçi Roman Ödülü'nü, 'Bir Y-
er Göstericinin Hayatı' ile 1989
Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü. 'İn-
san Aşklarının Külüdür' ile 1994
Halil Kocagöz Şiir Ödülü'nü, 'Is-
tıraplar Ansiklopedişi' ile de 1995
Cemal Süreya Şiir Ödülü'nü ka-
zandı.
Öykü: 'Gidenler Dönmeyenler'
(1976), 'Kurtarılmış Haziran'
(1977), 'TenveGölge'( 1985), 'Bir
Yer Göstericinin Hayatı' (1989),
'Güz Her Şeyi Bilir'"(1998).
Roman: 'Bir Çağ Yangını'
(1980), 'Son tld Eylül' (1987).
Şiir: 'Sır Kâtibi' (1989), 'Islıkla
Tarihçe' (1989), 'Adresim Ayna-
lar' (1991). 'Şarkılar' (1992),"'în-
san Aşklannın Külüdür' (1993),
'Istıraplar Ansiklopedişi' (1994),
'Bir Şeyin Varoluşu' (2000), 'Fi-
rak' (Toplu şiirleri, 2000).
Sözlük: 'Büyük Argo Sözlüğü'
(1990).
Deneme: 'Erotologya'
Tiyatro buluşması bugün Kanlı Nigar'la başlıyor.
RumeliHharıy
nda
şenlik var
Kültür Servisi - '3. Rume-
li Hisan Tiyatro Buluşması'
bu akşam İstanbul Büyükşe-
hir Tiyatrosu'nun sahneleye-
ceği 'Kanlı Nigar' oyunuyla
başlayacak. Sadık Şendil'in
yazdığı ve Engin Gürmen'in
yönettiği oyun, erkeklerden
çok çeken bir kadının yaşa-
mını ele alıyor. 14 Haziran'a
kadar sürecek olan buluşma-
da bütün gösterimler saat
21.00'deyapılacak.
Yann Ankara Sanat Ti-
yatrosu Bertolt Brechfin
'Küçük Burjuva Düğünü'
adlı müzikli oyununu sahne-
leyecek. Oyunu Yılmaz O-
nay yönetiyor.
Sunay Akın, tek kişilik
gösterisi 'Kumbaradaki Zü-
rafa'yla salı günü Istanbullu-
lann karşısında olacak. Fer-
han Şensoy'un yazıp yönetti-
ği tek kişilik gösterisi 'Fer-
hangi Şeyler' ise çarşamba
günü izlenebilir.
Genco Erkal'ın farklı ya-
zarlann metinlerinden oluş-
nırduğu savaş karşıtı oyunu;
'Yaşasın Savaş' cuma akşamı
sahnelenecek. Cumartesi gü-
nü Ali Poyrazoğlu'nun yazıp.
yönetip, oynadığı tek kişilik
gösterisi; 'Ödünç Yaşamlar"
tiyatroseverlere sunulacak.
Poyrazoğlu bu oyunda insan
öykülerini mizahi bir dille an-
lahyor. Pazar günü Sadri Alı-
şık Tiyatrosu 'Boing Boing'
adlı oyunu sahneleyecek.
Insanoğlunun kendi doğa-
sıyla ne denli baş edebildiği
sorusunu çarpıcı ve eğlendiri-
ci bir dille anlatan 'Yaşamın
Üç Yüzü' 9 Haziran Pazarte-
si günü izlenebilir. Tiyatro
Stüdyosu'nun sahnelediği
oyunun yazan Yasmina Re-
za.
Salı günü Nibat Sırdar'ın
'î>i Uykular Türkiye', çar-
şamba günü Tiyatrofil'in
'Vajina Monologlan' oyun-
lan sergilenecek.
Kubilay Tunçer'in yazıp
Lale Mansur'la birlikte oy-
nadığı 'Olağan Mucize-
ler'perşembe günü izleyıci-
nin karşısmda olacak. Murat-
han Mungan ın kurguladığı
ve Müşfik Kenter'in rol aldı-
ğı 'Bir Garip Orhan Veli' ise
izleyiciyle cuma günü bulu-
şacak.
Tiyatro Buluşması 14 Hazi-
ran Cumartesi akşamı Oyun
Atölyesi'nin sahneleyeceği
'Dolu Düşün Boş Komış'
oyunuyla son bulacak. Steven
BerkofTun yazdığı. Haluk
Bilginer'in yönettiği oyun,
aile ve iş yaşamının, dostluk
ilişkilerinin açmazlanm, kor-
kulannı ve endişelerini anla-
tıyor. (0 212 291 51 96)
ESİNTtLER
ZEYNEP ORAL
Pina Bauschun
İstanbul'u...
Nereden başlamalı? Ah, nereden, nasıl başla-
malı bu yazıya? Kendisi söylemişti: "Istanbul'un
büyüsü, Istanbul'un bana verdiği duygular, titre-
şimler öylesine güçlü ki, sözcüklere dökemiyo-
rum. Zaten dansa bile bu yoğunluğun ancak bin-
de birini yansıtabildim..."
işte ben de dün akşam izlediğim Pina Ba-
usch'un "lstanbul"vyia öylesine sarsıldım ki, iz-
lenimlerimi sizlere aktarmakta zorlanıyorum.
Pina Bausch'un Istanbul'unda önce insanlar
vardı. Hem "maço", hem de kınlgan mı kınlgan
erkekler... Erkek egemenliği vardı. Kadınlar var-
dı. Gizil bir gücü barındıran ve yayan kadınlar...
Bunlar arasında her an degişen, gözle görüleme-
yen, elle tutulamayan ama taa derinden hissedi-
len ilişkiler vardı.
llişkiler yalnız insanlar arasında değil, insanla
kent arasında, kentin sulan, kaldınm taşları, tra-
fik keşmekeşi, kentin dinamizmi, kokuları, renk-
leri arasında da vardı... Dogu ve Batı, korkularla
sevinçler, kazanımlarla parmaklarımızın arasın-
dan kayıp yitirdiklerimiz, korkulanmızla umutla-
nmız arasında da vardı bu ilişkiler.
Üç saatlik, hiç "boş" bir anı olmayan, sürekli
"buluşlaha" (hayır buluşlarla değil duyarlılıklarla,
yaklaşımlarla, tavırlarla) örülü bu eserde, yüreğim
ve aklımla "gördüklerime" değil de, gözlerimle
gördüklerime gelince:
Kadınların saçlan, sanatçının hiçbir koreogra-
fisinde bunca ön plana çıkmamıştı. Saçlarımız...
Erkeği baştan çıkarmak için kuflandığımız saçla-
nmız, onlara hizmet etmek için süpürge ettiğimiz
saçlanmız ama aynı zamanda "günaha" girme-
mek için bir telini bile gözlerden sakındığımız
saçlarımız... Saçlardan ördüğümüz peçeler, du-
varlar, korkuluklar...
Ince küçük çeneleri, incecik belleri, mübarek
elleri, oynak kalçalarıyla, aşktan deli divane ol-
muş erkekleri saçlarıyla yatıştıran, onlara kul kö-
le olan kadınlar... (Köpek olmaya demeye dilim
varmadı...) Ama sahnede aynı kadınların etekle-
rinin tutuştuğunu, eteklerinin uçuştuğunu, erkek-
ler tarafından nasıl da yüceltildiklerini gördüm.
(Evet yükseldiler, yükseldiler). İki bulaşık, iki emek
arasında, onlarca çocuk dogurmaktan fırsat bul-
duklannda, aşkla kanatlandıklannı (evet kanatla-
nıp uçtular!) nasıl da mutlu olduklannı gördüm.
Aşk oyunlarındaki yatak yastıklannın, kadının eli-
nin hamuruna dönüştüğünü de gördüm.
Erkeklerin maçolugunun sabun köpükleri altın-
da eriyip gitmesini gördüm. (Ne çok sabun kö-
püğü vardı sahnede!) Bir öpücük uğruna bitme-
yen çabalannı gördüm. Döne döne, başlan dö-
nen, yürekleri dönen erkeklerin "Mecnun"a dö-
nüşlerini gördüm...
Belki de en çok minicik bir su damlasının (sah-
nede) nasıl büyüyüp yayıldığını, Boğaz'a, Mar-
mara Denizi'ne dönüşmesini gördüm. Savaş çok
yakınımızda olsa da, bizim sularda "çal oynasın
vur patlasın"a dönüşen vurdumduymazlığı gör-
düm. Marmara'nın öfkesini ve doğurganlığını
gördüm. Yürüye yürüye arşınladığımız kaldınm
taşlarının sonsuzluğunu gördüm... Sulann akı-
şında ve duruluğunda Mevlana'nın fısıltısını duy-
dum, derinlere kök salarken, gökyüzüne uzana-
bilmeyi gördüm.
Hayır, hayır, bunlann hiçbirini değil, sahnede
yalnız erotizmle mistisizmin iç içeliğini gördüm.
ınsanların tutkularını, kentin sonsuzluğunu gör-
düm.
Pina Bausch, sanki her an spontone, kendili-
ğindenmiş gibi görünen, ama her anı en ince ay-
rıntısına dek saptanmış, yerleştirilmiş, çalışılmış
eserini, gerçeklerden, düşlerden, çağrışımlardan
ve renklerden dokumuştu.
Çok karmaşık duygu ve birikimlerin, müthiş
yalın dışavurumuydu bu doku. Usta dansçı ve
oyunculann yorumlanndaki mükemmellik ve iç-
tenlikle bütünleniyordu. Sahnedeki her an yaşa-
mın bir başka yüzüydü. Ah! Yaşamla sahne ara-
sında keşke sahnede kimi tekrarlara yer verilme-
seydi.
Peter Pabst'ın sahne tasarımı ve videolan bir
büyücünün elinden çıkmış gibiydi. Sularla yarat-
tığı mucizeler bir yana, o yalınlıkta, o boşlukta, o
sonsuz karmaşayı, çokluğu ve dinamizmi yansıt-
mayı başarıyordu.
Marion Cito'nun giysi tasarımı, Istanbul'un
hem soyluluğunu ama aynı zamanda tüm bu soy-
lu birikimlerden arta kalan sıradanlığı içeriyordu.
Matthias Burkert'in çok geniş biryelpazeden
derlediği, Mercan Dede'den Burhan Öcal'a;
Astor Piazzoila'dan Tom Waits'e uzanan mü-
zikler Doğu-Batı arasındaki sınırlan kaldınyor; ye-
rel olanın derinlere kök saldıkça evrenselliğini
vurguluyor, Istanbul'un "rengi" ile "ritmini" bütün-
lüyordu.
Tümü bir araya geldiğinde Pina Bausch'un İs-
tanbul'u sonsuzdu. "Dalgalar" (fînalde insan dal-
galan...) gelip geçecek, fstanbul hep sürecekti...
Temsilden sonra Mercan Dede, Pina Bausch'a
şöyle diyordu: "Siz, bizim için Tann'nın birlütfu-
sunuz. Bu gece bana, Istanbul'a en büyük arma-
ğanı verdiniz."
Aynen öyle...
e-posta: zeynep • zeyneporal.com
Faks:(0 212)257 16 50
BUGUN
• SCHNEIDERTEMPEL'da 15.00'te Cihat
Aşkın (keman) ve Çağatay Akyol'un (arp)
konseri. (0 212 249 01 50)
• SAKIP SABANCI MÜZESt'nde 15.00'te
Barok Ensemble ın konseri. (0 212 252 35 00)
• CEMİL TOPUZLU AÇnOIAVA
TİYATROSU'nda 21.00'de Yaşar'ın konseri.
(Biletix:0 216 454 15 55)
• TAKStM MEYDANI'nda 'Fetih Şenliği'
kapsamında 17.00'de Mazhar-Fuat-Özkan'ın
konsen. (0 212 293 31 30)
• BİLGİ ÜNTVERSİTESt DOLAPDERE
KAMPUSU'nda Banş Girişimi işbirliğiyle
düzenlenen etkinlik kapsammda 14.00'te
'Gözler Önünde Saklı' adlı belgeselin
gösterimi. 16.00'da Prof. Baskın Oran ve
Prof. Turgut Tarhanlı'nın katıldığı söyleşi.
(0 212 216 22 22)