Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 MAYIS 2003 CUM1A CUMHURİYET SAYFA
JV U YJ J. LJ J \ kultur(5 cumhuriyet.com.tr 15
Japon sinemasının çağdaş ustası TakeşiKitano'nun aşk filmi bir başyapıt
evdim seni birkere...
i.
SUMGU ÇAPAN
Istanbul festivalinim 199O'lı yıllarda sine-
maseverlere tanıttığı yönetmenlerden Japon
Takeşi Kitano. herhalde Hong- Konglu genç
usta Wong Kar-WaiT
nin, son yıllarda aşk üs-
tüne seyrettığimiz er« mükemmel film diye-
bileceğımız Aşk Zatnanı'nı görüp etkilene-
rek çekmış, bugün gösterime giren Bebek-
ler'i. Aşka ilişkön, zaman ötesi, evrensel bo-
yuttaki üç trajik hikâyeden bütünlenen Dolls.
festivalden sonra piy-asayı (gerçek anlamda)
şenlendiren filmlerir» en iyilerinden biri ka-
nımızca. Japon estamplannı andıran görüntü-
leri, ışıl ışıl renkJeri, ımüzik ve kostümleri, saf
ve şiirsel atmosferiyle meraklısını anında içi-
ne çekiveren, zarif, incelikli, esprili bir film.
Görkemll bir görsel zenginllk
Bir ressam gözünün ve yüksek estetik dü-
zeyde bir sinematografinin ürünü, görkem-
li bir görsel zenginliğin esen bu sıradışı Be-
bekler, klasik Japon tiyatrosunun, Kabuki
gibi başlıca kollanndan olan gelenek-
sel Bunraku kukla oyunu gösterisı-
ne dayanan, renkli bir ginş sekan-
sıyla açılıyor. Kukla oynatıcısı ta-
rafından hareket ettirilen be-
beklerce, biranlatıcının açık-
lamalan eşliğınde oynanan,
prolog niyetine geleneksel
bir Bunraku gösterisiyle
başlayan film, kuklalar-
dan insan karakterlere
geçerek üç dokunak-
lı aşk hikâyesini an-
latıyorpeşpeşe.
bölüm, çalıştığ
işyerinde, patro
nun kızıyla ev-
len(diril)menın
eşiğindeki bir
gençle (Hidetoşi
Nişijima),bugeliş-
me yüzünden intihara
kalkışan eski sevgili-
sinin (Miho Kanno) hikâyesi.
Bırakılmanın acısıyla giriştiği intihardan
kurtulmuş, ama kafayı üşüterek küçücük ço-
cuktan farksız bir hale gelmiş eski sevgiliy-
le, hissettiği suçluluk duygusundan kurtula-
mayıp ona dönerek kol kanat geren, yaptığı-
na bin pişman genç, nerde sabah, orda akşam
tarzı bir hayat sürecekleri, sonu belirsiz, uzun
bir Leyla - Mecnun yürüyüşüne çıkıyorlar bir-
likte. Aklına estiğince alıp başını giden, ço-
cuksu sevgilisini yitirmemek için onu kırmı-
zı bir urganla kendine bağhyor genç.
tkinci hikâye, vaktiyle, pişirdiği yemek-
leri, sefertası içinde, buluştuklan parka
getiren, sevdiği, ama işi gereği terk etti-
ği kızı (Çieko Matsubara) yıllar sonra
yaşlıca bir kadın olarak bulan, hayatının
sonbahanndaki bir yakuzanın (Tatsuya
Mihaşi) hikâyesi. Acımasız rakiplerini tek
tek eleyerek zirveye çıkmış, gaddar, güçlü ya-
kuza, bir ömür geç kaldığı gençlik aşkına dö-
nüyor, ama heyhat, zaman üstlerinden silin-
dir gibi geçmiştir.
Dört kol çengl bir yaratıcıdan...
Filmin son bölümüyse, çok ünlüyken bir
kazada güzel yüzü örselenip
tek gözünü yitirince ıssız,
tenha bir deniz kenannda,
kendini dünyadan tecrit
ederek inzivaya çekilen
bir pop yıldızıyla (Kyo-
ko Fukada) ısrarla izi-
ni sürerek kapısına
dayanan, sadık bir
hayranının (Tsu-
tomu Takegişe)
hikâyesi.
Çağdaş
Japon
kültürünün en popüler isimlerinden, 1947
Tokyo doğumlu Takeşi Kitano, hem ressam,
hem şair-yazar, hem televizyoncu, hem oyun-
cu-müzisyen, hem de sinemacı olan, dört kol
çengi, çok ünlü bir medya ikonu.
Mühendislik eğitimini yarıda bırakıp 25
yaşında, TV'de çok rutulan bir stand up'çı
komedyen olarak 1970'lerin başında gösteri
dünyasına giren 'Beat' Kitano, parlak kari-
yerine yönetmenliği de ekledi 1989'da ilk fil-
mi Vahşi Polis'le. 199O'lı yıllardaki az ama öz
sayıdaki filminde şiddete olan ilgisi açığa çı-
kan Kitano'nun, 1994'te zilzurna sarhoşken
geçirdiği ve mucizevi şekilde kurtulduğu, in-
tihanmsı bir motosiklet kazasından sonra ha-
yata bakışı değişti, vizyonu zenginleşti.
1997 Venedik Festivali'nde Altın Aslan'ı
alan Havai Fişekler'iyle tüm dünyada tanı-
nan, her filmi merakla beklenen, saygın bir
yönetmene dönüşen Kitano'nun aşka özgü
bencilliği ve bütün o değişken ruh hallerini,
olanca dokunaklılığıyla, usul usul akan, ma-
salsı görüntülerle, şiir gibi ve bilgece resim-
lediği son filmi Bebekler, görünrü-müzik
uyumundan doğal mekân kullanımına ve
özenli kosrümlerine kadar alçakgönüllü bir
başyapıt etkisini uyandırdı bizde. Festivalde
kaçıranlara salık verilir.
DOİİS / Yönetmen,
senaryo: Takeşi Kitano
/ Kamera: Katsumi
Yanagişima /
Müzik: Jo Hisaişi /
Kostüm: Yohji
Yamamoto /
Oyuncular: Hidetoşi
Nişijima, Miho Kanno,
Tatsuya Mihaşi, Çieko
Matsubara, Kyoko Fukada,
Tsutomu Takeşige /
Japonya 2002 (Bir Film)
Spike Lee'nin son filmi 'Yirmi Beşinci Saat' öncelikle oyuncu kadrosuyla ilgi çekiyor
Hükümlünün son özgürgünü
İCİİZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK
Birbiriaden farklı
okumalara açık
'Matrix'te Keanu
Reeves yine sürekli
hareket halinde.
Matrix ve felsefe'Matriks'; sözlük anlamında 'dölyatağı,
rahim, bir cisme dayanak olan, onu bi-
çimlendiren kabp' anlamında bir sözcük.
Matrix, biçimlendiren bir çerçeve, nesneyi
yönlendiren, onun sınırlarını çizen bir ha-
rita. însan da böyle bir 'matrix' ile belirle-
nen bir yaşamı mı sürdürüyor? Tüpün içi-
ne konup da böyle bir programla yaşamla-
n düzenlenmiş insanlar durumlannı fark
edemezlerse kendilerini mutlu duyumsarlar
mı? Durumlannm bir 'illüzyon-yanılsa-
ma' olduğunu anlayan insanlar ne yapar?
Matrix filmi, teknolojik oyunlarla süs-
lenmiş aksiyon sahnelerinin ardmdan böy-
le sorular da soruyor mu, yoksa insanlar bu
sorulan kendileri mi yarahyor? Matrix fil-
mi böyle birbirinden farklı okumalara açık
bir yapım mı?
Pink Floyd grubu da önemli müzik par-
çası 'The WaII-Duvar'ı topluma sunarken
benzer sorulan soruyordu. Aile, okul, top-
lum insan için 'duvarlar'dı. İnsanlar bura-
larda birbirine benzer biçimlere sokuluyor,
özgürlükleri, özgünlükleri silinerek 'tek
tip'e indirgeniyorlardı. Herman Hesse de
'Boncuk Oyunu'nda benzer bir temayı iş-
leyecekti.
insan, kendini kendine yabancılaştıran
'başkalarının düzenleyip yönetriği' bir
oyunu oynamak zorunda mı brrakılıyor?
Eğer böyle ise bu oyunu oynamak sorum-
luluğunu yaşıyor mu? Yoksa bu oyunu bo-
zup 'kendi oyununu' oynama hakkını mı
kullanmalı? Bu da bir yandan toplumun
kendine yüklediği sorumluluklardan kaçma
anlamma gelmiyor mu? 'Matrix Relo-
aded" ile bu sorulann tartışılması sürecek •
gibi görünüyor. Belki de teknolojik oyun-
lann içinde filmlerin içerdiği tartışma öğe-
si bu tür filmler için yeni bir açılım sayıla- \
bilir. Aslında bu tartışmanın sürmesi fil- \
min kendisinden daha önemli sayılmalıdır. I
Bencillik-gönüllü kölelik
însanın kendine yüklenen sosyal sorum- ,
luluklarla kendi seçimleri arasında ne den- i
li 'özgür', ne ölçüde 'yükümlü' olduğu so-
rusu insanlık tarihi kadar eski bir soru. Bu-
rada dengeyi kuran, 'kendisine ait' olanla
'kendisinden beklenene ait' olan arasın-
daki dengeyi belirleyen sınır, bireysel yet- j
kinlikle toplumsal sorumluluğu birleştiren !
bifinçtir. Bu bilincin olmaması durumunda
'bireysel yetkinlik' bencillikle. 'toplum-
sal sorumluluk' ise gönüllü kölelikle so-
nuçlanır. Matrix filmi bu denli düşündürü-
cü olabilirse önemli bir iş yapıyor demek-
tir.
Hapse girmesine 24 saat
kalmış, New Yorklu, on yıllık
birtorbacı Monty (Edvvard
Norton). Montgomery Clift
tutkunu annesi Monty adını
koymuş ona vaktiyle. Ama o
ilk gençlik yıllannda, lisede-
ki zengin çocuklanna uyuştu-
rucu satmayı yeğleyerek ko-
lay parayı seçmiş. Varlıkh bir
yaşam sürüp şişman Kostya
ile Rus mafyasından Nikolay
Amca'ya çalışırken evini ba-
san narkotik polisin divanda-
ki 'mal'ı eliyle koymuş gibi
bulmasıyla 7 yıla hüküm giy-
miş. 7 yıl yatacak biri için son
bir özgürlük günü ne ki?
Zaman son sürat akıp ge-
çerken bir yandan Porto Riko
asıllı sevgilisi (Rosario Davv-
son) tarafından ispiyonlandı-
ğı kuşkusuyla içi içini kemi-
riyor, öte yandan Brooklynli,
îrlanda asıllı, iki çocukluk ar-
kadaşıyla (utangaç, bakir lise
öğretmeni Jake -Philip Sey-
mour Hoffman ve uyanık
Wall Street borsacısı Frank-
Barry Pepper) ve bar sahibi,
eski itfaiyeci babasıyla (Bri-
an Cox) bir araya gelip dert-
leşeceği son bir veda partisi-
nin telaşında. Kâbus gibi tes-
lim olma anı yaklaştıkça, lav
püskürtmeye başlayan bir vol-
kanın fokurtulu ruh haline ge-
çiyor. Bir gece kulübündeki
acıklı veda partisinde herkes
günah çıkanp geçmişin mu-
hasebesini yapıyor...
Kanlı-canlı karakterler
Hayatını mahvetmiş,
New Yorklu, zayıf, beyaz
çocuğun, bedel ödemek
üzere hapse yollanışmı si-
nemaya aktaransa nicedir
sesini soluğunu unuttu-
ğumuz, 1990"larda Kara
Sinema'nın lokomotifi
olmuş Spike Lee. Siyah
siyasal milliyetçiliği
Hollyvvood sıstemiyle
bağdaştınp kaynaştırma-
yı becererek Do the
Right Thing, Jungle Fe-
ver, Malcolm X gibi kes-
kin \e kışkırtıcı filmle-
Edward Norton, kuşağının en parlak aktörlerinden.
riyle parlayan, yetenekli Spi-
ke Lee'nin 11 Eylül sonrası-
nın hüzünlü New York'unu
fon alarak bu kez hiç açılma-
dığı sulara yelken bastığı,
New Yorklu bir gazetecinin
romanından uyarlanan, canlı
kanlı karakter ve yoğun at-
mosfer ağırlıklı 25. Saat'i,
uzun rutulmuş finaline karşın
öncelikle ovuncu
25th Hour / Yönetmen: Spike
Lee / Senaryo: David Benioff,
kendi romanından / Kamera:
Rodrigo Prieto / Müzik:
Terence Blanchard /
Oyuncular: Edvvard Norton,
Philip Seymour Hoffman,
Barry Pepper, Rosario
Davvson, Anna Paquin, Brian
Cox/ABD2003(UIP)
kadrosuyla ve canlı sokak çe-
kimleriyle ilgi çekiyor.
Kuşağınm en parlak oyun-
culanndan Ed Norton'un ay-
naya bakıp göçmen Pakistan-
lı şoförden Çinli manava,
Bush-Cheyney ikilisinden
gangster ve teröristlere kadar
herkese, her şeye lanet yağ-
dırdığı sekans gibi karizma-
sını konuşturduğu, etkili
sahnelerin yanı sıra içerde
sert adam görünmek uğru-
na, arkadaşı Frank'e ken-
dini dövdürttüğü bölüm
gibi pek olmamış sahneler
de içeren filmde Hoff-
man, Pepper ve Cox da
başanlı kompozisyonlar
çiziyorlar.
Müzik ve görüntüleriy-
le de göz dolduran bu ka-
otik iç sorgulama filmi
sonuçta ilgiyle izleniyor,
ama kimi sinemasever de
belirgin bir olmamışhk
duygusuyla aynhyor sa-
londan.
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Avrupa Çoğalıpken
Kültür-sanat dünyamız yaza coşkulu bir giriş yapı-
yor. Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın, günümüzün
en büyükyaratıcılanndan Pina Bausch'lagerçekleş-
tırdiği 'Istanbul' adlı dans projesı, Istanbul Beledıye-
si'nin Istanbul'un fethinin 500. yıldönümünü kutlama
programı, Istanbul Belediyesi ŞehirTıyatrolan'nın 'Ye-
niden Köprü' başlığı altında eski Galata Köprüsü
üzerinde sergiledıği tiyatro oyunları, Goethe Enstitü-
sü'nün düzenledıği Tünel Festivali', üniversitelerin
yıl sonu şenliklerı, 'Rumelihisari Tiyatro Buluşma-
sı', Trabzon'da Devlet Tiyarosu'nun 'Karadeniz Ti-
yatro Festivali', 'Afyon Caz Festivali', 'Diyarbakır
Kültür ve Sanat Festivali' ve daha ırili ufaklı pek çok
etkinlikle...
önümüzdeki hafta, Istanbul'da üç şenlik birden
başlıyor: İKSV'nin düzenledıği 'istanbul Müzik Fes-
tivali', TURSAK'ın düzerılediği 'Çevre Filmleri Fes-
tivali' ve Istanbul Bilgi Üniversitesi'nın düzenlediği
'Uluslararası Sinema Okullan Buluşması" Bütün
bunlan sayıp dökmemin nedeni, sanat yaşamımızın
zenginliğini, çeşitliliğini vurgulamak... Bugün Istan-
bul'un kültürel etkinlikler açısından Avrupa'nın en
önemli kentlennden biri olduğunu iddia etmek abar-
tılı bir övünme olmaz. Anadolu'da da gözle görülür bir
uyanış, bircanlanma var. Bu son derece önemli, çün-
kü hiçbir Avrupa ülkesınde kültür yaşamı bir iki bü-
yük kentle sınırlı değil. Her kentin kendine özgü sa-
nat şenlıkleri, tiyatrolan, konservatuvarlan var. Türki-
ye'de sanatın Anadolu ile buluşması, Avrupa'ya bir
adım daha yaklaştınyor bizi.
Son günlerde art arda gelen iki uluslararası başa-
rı, sanatımızın Avrupa'da önemli bir yere sahıp oldu-
ğunun yeni bir kanıtı. Buna, politik gerekçeler uydur-
maya çalışanlar, sanata verdıklen değeri göstermiş ol-
dular. Cannes'ın ikıncı büyük ödülünü kazanan Nuri
Bilge Ceylan'la, Eurovısıon'da bırincilik kazanan Ser-
tab Erener hiç kuşkusuz Türkiye'ye önemli bir tanı-
tım desteğı sağladılar. Bu başarılara resmi makamla-
rımızın verdıği tepkı ise hiç şaşırtıcı olmadı. Eurovisi-
on kahramanımız Mıllet Meclısi Başkanı'ndan Cum-
hurbaşkanı'na devletin tüm katlannda kabul görür-
ken, Cannes Festivali başansına ne devletimiz, ne de
medyamız fazlaca itıbar etmedi. Sinema örgütleri, bir
basın toplantısı düzenleyerek bu ilgisizliği protesto
ederken, Nuri Bilge Ceylan, Abdullah Gül dışında
kimsenin kendisıni arayıp kutlamadığını söyledi. Ne-
den acaba? Yoksa, sinema tehlikeli bir alandır, ne
olur ne olmaz diye mi düşünülüyor?
Oysa, küftür ve turtzm alanlannın tek bakanlık ça-
tısı altında toplandığı bırdönemde bu başarılara dört
elle sarılınması, ülke tanıtımında kültürel tanıtıma ön-
celik venlmesı akıllıca bir davranış olmaz mıydı?
ödüllerin art arda geldiği hafta başında Selanik'tey-
dim. Cannes'da gerçekleşen Avrupa Kültür Bakan-
ları Buluşması'ndan sonra, Yunan Kültür Bakanı
Evangelos Venizelos un gırişımı ile gerçekleşen 'Av-
rupa Birliği'ndeki genişlemenin ardından Avrupa
Sineması ve Audıiovisuel Sektörünün Geleceği'
başlıklı uluslararası konferansta 35 Avrupa ülkesı tem-
sil edılıyordu. Avrupa Bırlıği, kimliğinı ararken birinci
önceliği kültüre, sanata veriyordu. Konferansta en
çok tartışılan konular, Avrupalı kimliği ile, Avrupa'nın
kültür politikasının temel ilkelerinden biri olan kültü-
rel çoğulculuğun nasıl bağdaştınlacağı ve sinema ala-
nına verilen desteklerin nasıl arttınlabileceği oldu. Av-
rupa Birliği'ne Orta ve Doğu Avrupa ülkelennin de
katılımı ile daha da zenginleşecek olan kültürel yaşa-
mı düzenlemek, yaratıcılann önünü açmak için çok
sayıda proje hazırlanıyor. Amerika'nın kültürel hege-
monyasına karşı dunmanın ancak etkili bir tanıtımla
mümkün olduğuna ınanan Avrupa ülkeleri, tanıtıma
milyonlarca dolar ayırıyor.
Biz ise, ayağımıza kadar gelen fırsatlardan bile ya-
rarianamıyoruz. Türkiye'de kültürel tanıtımla ilgili kaç
devlet bırimı var, bilıyor musunuz? Saymaya başla-
yalım: 'Başbakanlık Tanıtma Fonu', 'Dışişleri Ba-
kanlığı Tanıtma Genel Müdüriüğü', 'Dışişleri Ba-
kanlığı Kültür Işleri Genel Müdürtüğü', Turizm Ba-
kanlığı Tanıtma Genel Müdüriüğü', 'Kültür Bakan-
lığı Dış llişkiler Genel Müdüriüğü', 'Basın Yayın
Genel Müdüriüğü'... Bu lıste böylece uzayıp gider...
Pekı, bu kurumlar arasında bir eşgüdüm, bir ras-
yonel planlama varmıdır? Sanatçılanmız, ülkelerini en
başanlı düzeyde temsıl ederken sıyasetçilere, bürok-
ratlara düşen bir görev yok mudur? Devletimızin sa-
nat alanına bakışı, magazin basınının bakışından fark-
lı olamaz mı? Ne dersıniz, bu sorulara yanıtı olan bir
sorumlu var mıdır bu ülkede, yoksa bu yazgı değiş-
mez mi?..
vecdisayar a yahoo.com
BUGLN
• ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde
20.00'de İstanbul Projesi' adlı 'dans
tiyatrosu'. (0 212 251 56 00)
• NARDİS te 21.30'da Janusz Szprot & Sibel
Köse Quartet konseri. (0 212 244 63 27)
• BABYLON'da 23.00'te Erik Truffaz
quartet konseri. (0 212 292 73 68)
• DEĞİRMEN SANATEVt'nde 21.00'de
Nevzat Karakış dinletisi. (0 212 245 70 06)
• ATATÜRK KİTAPLIĞI'nda 18.00'de
'33 Devir Dinleti: 'The Future Sound of
London'. (0 212 249 09 45)
• YAPIKREDİ SERMET ÇÎFTER
SALONU'nda 18. 3O'da 'Cogito Atölyesi:
'Adorno ve Mûzik'. Konuşmacı: Ünsal
Oskay. fÖ 212 252 47 00)
• YAPI KREDl SERMET ÇİFTER
KÜTÜPHANESt'nde 18.30'da
'Bilimlerarası Perspektife Arşivler ve Bilgi
Teknolojileri' konulu söyleşi. Konuşmacı:
Bekir Kemal Ataman. (0 212 252 47 00)
• ISTANBUL ÜNTVERSİTESI ÇAPA TIP
FAKÜLTESİ 14 MART ANFİSİ'nde
09.00'da İstanbul Üniversitesi'nin 550. Yılı
ve Avrupa Üniversiteleri' kapsamında
sempozyum. Katılımcılar: Prof. Dr. Thomas
Kenner, Prof. Dr.Alois Kernbauer, Doç. Dr.
Manfred Skopec. (0 212 2233 78 43)
AFYOMUUUUİS» CAZ FEffTftMÜ'NK BUGÜN
• AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESt
AHMET KARAHtSARt KAMPUSU'nda
20.00'de İstanbul Bilgi Üniversitesi Gençlik
Jazz Orkestrası konseri.
• AFYON KOCATEPE ÜNtVERSÎTESt
AHMET NECDET SEZER
KAMPUSU'nda 21.00'de Şenova Ülker Jazz
Orkestrası konseri. (0 272 216 45 99)