Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYTA CUMHURİYET 3 NİSAN 2003 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Bir Jmut Işığı mı?
Milletvekili seçilme yaşı 25'e«ndıritecek. Önceki
hükumetin istediği de buydu. ÂWP dS uygun gör-
dü. önümüzdeki seçimdeTBMM', şimdl^inden da-
ha genç bir Meclis olacak...
Erneklılik yaşı da 61 'e indiriliyor. Ama buna 'evet'
demek zor. Askerlikte, diplomaside, adalette vb.
önemli şörevlerde efrjek,.cieneyim çok'önemlidir.
Karar vennekjuy§Lilar)ak büyük- bir sorumluluk-
tur. Şimcty% öe\ ajjr^klflik çizgisi 65 idi. Silahlı Kuv-
vet!er'değ>iekf|JSnae iki yaş daha eklenirdi. Aynı
uygJlamaj^pen sivil görevler için olmasın?
AKF^UİIerÖunun çaresini bulmuşlar! 61 yaşına
«gelen, ilgjli kişilere başvuracak, görevinin biraz da-
ha uzatılmasını rica edecek! Yetkili kişi bunu uygun
görürse sorun yok...
Buradasorulacaksoru, iktidarayakın kişilerin bu
yolla korunup korunmayacağıdır. Devletgörevlisi,
"Aman işbaşındakJlere ters düşmeyeyim de61 'im-
den sonra birkaç yıl daha görevimde kalayım" di-
ye düşünecektir. Böylece AKP iktidarı işine gelen
yandaşlannı kanadı altında tutabilecektir.
Bugün seksen yaşındaki bıle TBMM'ye seçile-
biliyor. Mademki61 yaşındakileri 'işe yaramaz' di-
ye emekli ediyoruz? Niye milletvekillerine de aynı
yasayı uygulamayahm? Milletvekiline neden bu ay-
ncalık? Hem böylece Meclis'in yarısı boşalır... in-
sanların değerini yaşlarla ölçmeye kalkmak dün-
yanın neresinde görülmüş? öyleleri var ki sekse-
nindedir, ama otuzundakini cebinden çıkanr.
Bu konuda eski Anayasa Mahkemesi Başkanı şa-
ir dostum Yetka Güngör Özdenin genel başka-
nı olduğu 'Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi' tüzü-
ğünde ilgınç maddeler var. Örneğin 83. madde:
"60 yaşını dolduran üyeler partinin hiçbirorga-
nına üye olamazlar, yönetim görevinde iken 63
yaşını dolduranlar, üstlendiği görevden kendili-
ğinden aynlmak zomndadır. İki dönem yöneticilik
yapanlar, yaş sının içinde kalmak koşulu ile, bir dö-
nem ara vermeden aday olamazlar, aday gösteri-
lemezler."
94. madde ise şöyle:
"70 yaşını dolduranlar ve bu yaş sınırında kal-
mak koşuluyla iki dönem üst üste milletvekilliğiya-
panlar, bir dönem ara vermeden milletvekili ada-
yı gösterilemezler."
Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi'nin öteki mad-
delerinde de "Partimiz siyasal partilerin Hazine
yardımı almasını uygun bulmaz ve karşt çıkar",
"Tüm seçimlerde adaylar partinin tüm üyelerinin
katılımıyla yapacaklan önseçim yoluyla belihenir"
denilmekte...
CDP'nin tüzüğündeki ilkelergerçek demokrasi-
den, halktan bir yönetimden yana tüm yurttaşlann
özlediği düşünceleri yansıtıyor.
Atatürkçü bakışla en güncel yorumlarta çözüm-
lemeye çalışmak, banşçı, demokratik ulus devleti
ve sosyal cumhuriyeti yükseltmek, ulusun sonsu-
zadeğin bağımsızyaşamasını başlıcaamaç bilmek...
Güzel niyetler, güzel amaçlar, güzel sözler!.. Ata-
türk'ün devrimci yolunda bütünleşmeye çağn...
Küçük küçük bölükleri bir araya getirmeye, laik
Cumhuriyet ilkelerinde bir araya gelmeye...
Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi'nin temel gö-
rüşleri işte böyle... Bir umut ışığı özden'in CDP'si...
MEVZUAT İLANURINIZA
ÖZEL TARİFE
TÜRKİYE BASKISISİYAH/BEYAZ
15ST/CM • V USD
(BRÜT+KDV)
Cumhuriyel
PUBÜMHtA
TEL: 0-212 513 84 60 - 513 84 61 - 512 05 05
FAX: 0-212 513 84 63
Mehmet Faraç
KOTULER
MAHALLESİ
"Kanlı
topraklarda
aestanı...
Tüm kitapçılarda
GUnizi Vayıncılık
0.212 512 1172
SAUASIM
AMAT0Mİ
Türk Aydınlanması...
M
1950 yılından başlayarak, tarikatlar güçleninceye kadar,
başörtüsü sorunu olmamıştı. Ancak, tarikat şeyhlerinden
her biri, güdüledikleri müritleri için, ayn birer türban
rengi ve tekniği icat ederek bunlan ilkel zihniyetlerinin
birer üniforması ya da simgesi konumuna getirmişlerdir.
Arif ÇAVDAR ATASEVBaşka.
ustafaKemaLül-
kesini ve ulusu-
nu Hıristiyanla-
nn. Batı emper-
yalızminın tut-
saklığından kurtarmak üzere 19
Mayıs 1919 tanhinde Samsun'a
çıktığı zaman, dünyada Hınstiyan-
lann tutsağı olmarruş bir tek Islam
toplumu yoktu.
tslam uluslannı. kâfirlere tutsak
edıLmek üzere edilgınleştirip yön-
lendıren ve Hınstiyanlıktaki "Ruh-
ban sının" benzen bir özgörevle
(misyonla) inançlı kışılerin (mü-
minlerin) iradelen üzerine Tann
adına ipotek koyan ve onlan adeta
tutsaklığa alıştıran Halife, Şeyh,
Molla, Çelebi, Seyid. Ayetullah vb.
gibi unvanlarla, siyasal gücün ya
başında ya da içinde yer alrnışlar ve
Tannsal gücü. kendi ke>ıfve arzu-
lan doğrultusunda kullanmışlar.
amansız dıktatörlükler kurmuşlar-
dır. Tann ile kullan arasında aracı
rolü oynayan ve kullan Tann yeri-
ne, kendilerine kulluk ettiren ve da-
ha da öte inançlı kişileri, şeyhlerin
çıkarlan karşıhğında, kâfirlere tut-
sak edilmek üzere koşullandıran ve
yönlendiren sahte peygamber ol-
muşlardır.
Batı emperyalizmine karşı Kur-
tuluş Savaşı'nı başlatan ve bunu,
örneksiz büyük bir utkuya çeviren
Mustafa Kemal, daha 20. yy. baş-
lannda, genç bir Harbokulu öğren-
cisiyken, Islam uluslannın geri kal-
mışlıklannın nedenlerinı, aynntılı
biçimde düşünüp araştınnış ve bu
bağlamda çareler üretmiştir. Ulu
Önder, gerçekleştirdıği kök dev-
rimlerle, "Türk avdınlanması" di-
ye adlandırılan taihsel süreci baş-
<nı
latmış ve tslam toplumlan içinde,
ilk ve tek örnek olan laık. demok-
ratik, sosyal hukuk devleti, "Tür-
kiye Cumhuriyeti"ni kurmuştur.
Giysi devrimiyle ilgili düşünsel
altyapmm otuşması:
Mustafa Kemal 1910 yılında, Bın-
başıSelahattinBey'le bıriıkte,Fran-
sa'da düzenlenen Pıcardy manevra-
larına karılmak üzere Avrupa'ya gi-
derken, Belgrad Istasyonu'nda dur-
duklan sırada, istasyondaki Sırp
çocuklannın, Selahattin Bey'in ba-
şındaki fes ile, "Tuh!-Turkos!" di-
ye alay etmeleri dikkatini çekmiş-
tir. Aslında, dinsel ya da ulusal bir
nitelık taş.ımayan ve fakat, Serasker
Kaptan-ı Derya HüsrevPaşa'nın, Tu-
nus dönüşünde, askerlenne giydir-
diğı feslerin, D. Mahmut tarafin-
dan beğenılmesi üzerinedirki, 1828
yılında yayımlanan bir elbise ni-
zamnamesiyle önce askerler için
ve 1829 yılında gerçekleştinlen bir
layafet reformu ile de, siviller için
uygun görülen "fes" neredeyse,
Müslümanhğın bir simgesi haline
getirilmişü. Mustafa Kemal'in ka-
hldığı bu Picardy manevralannın
seyri sırasında, tartışılmakta olan
bir harekât planı ile ilgili olarak,
ileri sürdüğü fıkırlenn, tatbikat so-
nunda tutarlı çıkması üzennedir ki,
yanına yaklaşan yüksek rütbeli bir
Fransız subayı, Mustafa Kemal"in
kulağına eğilerek, "Fflrîrlerinçoktu-
tarfa ama, başındaki fesi ghdiğin sü-
rece bufikirİeritibar görmeyecek-
tir" demıştir. Büyük olasılıkla bu
uyan, Mustafa Kemal'in zihninde,
geleceğe yönelik olarak, birtakım
fikirler uyandırmıştı.
Mustafa Kemal, 1911 yılında atan-
mış olduğu Trablusgarp'a giderken,
binmiş olduğu gemı, Sicilya'yauğ-
radığı sırada, basındaki fes nede-
niyle, çocuklann alaylı tavırlan ile
karşılaşınca, bunlan da içine sindı-
rememiş ve şapka devrimiyle ilgili
olarak yapılması gerekenler konu-
sunda kesın bir kanıya ulaşmıştı.
Mustafa Kemal, 1925 yılında ger-
çekleştirdıgı Kıyafet Devnmi'yle.
-Kadmveerkeğiikbumflletin.hem
iç hem de dış görünüşünü yeniden
yoğuracak ve Türkleri Şark ruhu-
nu ve Şark damgaanı aöp. kendi
anlayış ve da\Tanışlanna damgası-
m vuran Şarkb çemberinden çıka-
rarak, kıvafetleri üe de, Baö âknıi-
ne katılacaklardır" demekteydi.
Giysı de\Tİmiyle ilgili olarak bı-
risi; 25 11 1925'tarihlı "Şapka tk-
tisası Hakkındaki Kanun" öbürü
de, 3 Aralık 1934 tanhli, "Banfâs-
velerin Ghikmeveceğine Dair Ka-
nun" çıkanlrruştı. Devletımizı ku-
ranlann bu yoldakı egilimleri belli
olunca. parlamento dışında, Fatıh
Camisi tmamı Isjdlıpli AtrfHoca ile
BursaMüftüsüOmerFevziEfendı-
nın gösterdığı aşın tepkiler fazlaca
yankı uyandırmamıştı. Ne var ki,
Büyük Nutuk"ta adı geçen ve 20
sayfalık yer ışgal eden ve takıyye-
ci davTanışlan ile dıkkat çeken ve
kendisi hakkında, bastırdığı bir ya-
şamöyküsüyle, "tzmir Fatihi ve
Dumhıpnıar Muharebeieri Gahbi
Nurettin Paşa Hazrederi'nin Ter-
cüme-i Hafi" diye mübalagalı rek-
lamlar yaptıran ve başanlı bir din
sömürücüsü olduğu için de, bugün-
kü köktendincilergıbı inanç sömü-
rüsüyle, Bursa bağunsız milletve-
killiğine iki kez seçilebilen ve Kur-
tuluş Savaşı Komutanlan'nm An-
kara'daki devlet mezarlığına gö-
mülmeleri sırasında, askeri merci-
lerde acaba buraya gömsek mi, di-
ye duraksama uyandıran ve hana,
gazetelere kadar yansıyan tartışma-
lara konu olan Sakalb Nurettin Pa-
şa'nın. "Şapka îktisası Hakkında-
ki Kanun" ile ilgili olarak, anaya-
sanın (Teşkilat-ı Esasiye Kanu-
nu'nun) ihlal edildiğini ileri sürme-
si, günümüzde, çember sakallan ile
sanklannı kafataslannın içinde sak-
layan politikacılann, kendilen uy-
gar giyim içindeyken. müridi ol-
duklan Nalcşibendi veya da Nur-
cu, Süleymancı, Kadın \b. tarikat
şeyhlerinın talimatlan doğrultusun-
da, eşlen ve kızlannın başlannı be-
lirli renk ve biçımlerde türbanlarla
bağlatmakta olmalan ve bu fiille-
nni de ınsan haklan ile ılişkilen-
dinneleri ve bunlann yasaklanma-
sıru, 80 yıl önceki gibi, anayasanm
ihlali dıye nitelendirmeleri, yüz>a-
la varan süre içinde, öriimcekli be-
yınlerin hiç de değışmediğiru kanıt-
lamaktadır.
1950 yılından başlayarak, tan-
katlar güçleninceye kadar, başör-
tüsü sorunu olmamıştı. Ancak, ta-
rikat şeyhlennden her biri, güdüle-
dikleri müritleri için, a>n birer tür-
ban rengi ve tekniği icat ederek bun-
lan ükel zihniyetlerinin birer ünifor-
ması ya da simgesi konumuna ge-
tirmişlerdir. Islamın temel kaynağı
olan Kuran'ın sıstematıği, ayetleri-
nın indinliş yer ve zamanlan, ko-
şullan, öbür ayetlerle birlikte dü-
şünüldüğu zaman içeriklen ve ni-
telikleri ile yaptınmlannı karşılaş-
tınp tamşmadan ve sağlıklı yorum-
larla, çağımız koşullanna uygun-
luğu irdelenmeden, sadece lafiayo-
rumlarla yetinilmesi ve şekilciliğe
yönelınmesi ve kadınlann saç teli-
nin görünüp görünmemesınin nere-
deyse, namus ve ahlak anlayışı ile
özdeşleştirilmeye çahşüması ve ko-
nunun adeta basite indırgenmesı.
Islam dininin büyüklüğüyle bağ-
daşünlamaz. Kuran i>i ahlak ve ter-
biye kitabıdır, yoksa moda- gıysi
kitabı değil...
Ka>Tiaklar: ŞerifMardin, Bedi-
üzzaman SaidNursi Olayı, lle-
tişim Yaymlan, îstanbul 1992, In-
gilizceden Türkçeye çeviri.
Lord Kinross, Atatürk, the Re-
birth ofaNation (Lefkoşe 1981)
Atatürk, Bir Milletin Yeniden
Doğuşu (htanbul 1980)
Toplumsal Kimlik ve Kütüphane Olgusu
DOÇ. Dr. BÜlent YILMAZ Hacettepe Üniversitesi
"Toplumsal bir varhk olarak insana özgü
olan betirti, nitefik ve özelliklerle, birinin betir-
H bir kimse olmasını sağlayan koşuDann tii-
mü"( *) biçimınde tanımlayabileceğimiz kim-
lik olgusu, kuşkusuz toplumlar için de kulla-
nılabilir bir kavTamdır. Başka bir deyişle. her
birey gibi her toplumun da bir kimlığe sahip
olduğu söylenebilır. Topluma ilişkın tanhın
ve toplumun yaşadığı coğrafyamncoğrafya-
lann büyük ölçüde belirlediği toplumsal kim-
lik konusunda kanımızca düşünülmesi gereken
bazı önemli noktalar bulunmaktadır. En baş-
ta toplumlann olumhı \"a da ohımsuz ama mut-
laka birkinıliğmin bulunduğu, kinıfiksizbir top-
lumun olamayacağı bilinmek durumundadir.
Bir kımliğe sahip olmak, doğal olarak, toplum-
sal kimliğimizi oluşturan, yani bizi biz yapan
temel özelliklerin ve niteliklerin neler olduğu-
nu bilme ve bunlan sürekli olarak sorgulama
zorunluluğunu yaratmaktadır. "Sorgulanma-
\an \aşam yaşanma>'a değmez" deyışi, pekâ-
lâ toplumsal yaşamımız için de kullanılabilir
biryaklaşımdır. Çeşitli açılardan yapılabilecek
bu sorgulamarun, özellikle insani değerler. bil-
gi, değişime uygunluk. çağdaşlık ve e\Tensel-
lik bağlamlannda irdelenmesi kaçınılmaz gö-
rünmektedir. Toplumsal kimliğimizi oluştu-
ran özelliklenn insani değerlere yakınlıklan-
uzaklıklan, değişime genelde ne İcadar yatkın
olduklan. çağdaş değerleri ne kadar içerdik-
len. bu anlamda ne kadar çağdaş ve evrensel
olabıldiklen ırdelenmelidır. Biz burada, bu öl-
çütleri bir yana koyarak, toplumsal kimliğimi-
zi, belirleyici bir etken, "bilgi'' olgusu açısın-
dan kısaca değerlendirmek istiyoruz.
Birçok biçimde tammlanabilecek bilgi, doğ-
ruyu bulmanın; böylece bire>in ve toplumun
kendi varlıklannı doğru tam kavrayabilmesı-
nin aracıdır. Varlığını tam ve doğru algılama-
sı birey için sağlıklı toplumsallaşmanın da en
güvenilir yolu olsa gerek. Bilgi aklm ürünü-
dür. Bu anlamda bilgiye dayalı yaşam "akla
da>alı yaşam" anlamuıa gelir. Bireyler gibi
toplumlar da akla dayalı olan ya da olmayan
yaşam biçımini benimsemiş olabilirler. "Bfl-
gisettik" toplumsal kimliğin önemli bir özel-
liğıdır. Daha doğru bir deyişle, bilgiye dayalı
toplumsal kimlik, aklın temel bir özellik oldu-
ğu kimliği yansıtır. Akh ve bilgivi içeren top-
lumsal kimlik bireysel ve toplumsal aydınlan-
manın da koşuludur. Akıl ile yaşamayı Idmli-
ğınin bir özelhğı yapabilmiş toplumlar eleşti-
rici, sorgulayıcı, kuşkucu, kısaca düşünen bi-
reyı yaratma gücüne sahiptirler. Bilgi, düşü-
nen bireyi ve toplumu yaratır. Böylece bilgi,
toplumsal kimliğin bir bileşeni ohır. Akla ve bil-
giye bilmeye dayalı toplumsal kimliğe sahip
olmak tercih edilebilir ve önerilebilir bir şey-
dir. Aynca, bilgi ve alal toplumsal kimliğin gü-
nümüz için çağdaşlık çerçevesidir.
Nitelikli toplumsal kimliğin bilgiye dayalı
oluşu gerçeği, böylesi bir kimliğin nasıl yara-
tılabileceği konusunu doğal olarak gündeme
getirmektedir. Çok boyutlu bir tartışmayı ge-
rektirmesine karşın. sorunun odak noktasının
"eğmm" olduğu söylenebilir. Eğıtimin bilgi-
ye dayalı toplumsal kimlik yaratma işlevı. yi-
ne sahip olduğu okul, kütüphane gibi kurum-
lan aracılığıyla olur. Kütüphane, bilgiyı ör-
gütleyerek-düzenleyerek topluma sunan bir
kurumdur. Örgütlenmemiş'düzenlenmemiş
bilginin bırakın yararını, \arlığı dahi belirsiz-
dır. Bilginin. düzenlenmediği. kullanılır duru-
ma getirilmediği sürece anlamı yoktur. Ulaşı-
lamayan bilgi kullanılmayan bilgidir. Bu du-
rumda, bilgiye dayalı toplumsal kimlığı kütüp-
hane kurumu olmadan yaratmak olanaklı de-
ğildir. Kütüphane bilgi edinme, bilgılenme sü-
recinin bir parçasıdır. Kütüphane kurumunun
yazı ile birlikte tarih sahnesine çıkışı bir ras-
lantı değildir. Kütüphane, bilgiye dayalı top-
lumsal kimliği yaratan güçlü kurumlardan bi-
risi, ancak aynı zamanda, bilgiye dayalı top-
lumsal kimliğin bir ürünüdür. Böyle yaklaşıl-
dığında, kütüphanesiz ya da azgelişmiş kü-
tüphanelere sahip bir toplumun bilgiye daya-
lı bir kimlik oluşturmasının güç olacağıru söy-
leyebiliriz.
Kütüphanenin aym zamanda toplumsal kim-
lik olgusunun temel öğelerinden olan "bel-
lek" işlevini gerçekleştirdiği, yani toplumun bel-
leği olduğu da açık. Belleksiz bırakılan bir
toplumun ise nasıl yanlışlar yaptığının, ne bü-
yük yanılgılara düştüğünün en güzel örneği Tür-
kiye olsa gerek. Belleksiz toplum, ne yapaca-
ğmı, nasıl yapacağmı bilemeyentoplumdur.ora-
dan oraya savrulan, bir anlamda kimliğini bu-
lamayan toplumdur. Dolayısıyla kütüphanesiz
toplumun "befleksiztopluın" olduğunu söyle-
mek olanaklı.
Bilgisel içerikli ve belleği olan toplumsal bir
kimlik yaratımı için gerekli bir kurumdur kü-
tüphane. Yoksa, öğrencilerin ödev yapmak için
yılda bir kez gittiği aksesuvar kurûmlar değil.
Türkiye'deki olumsuz görüntüde kütüphane-
lerin de sorumluluğu olmasına karşın bu ko-
nudaki "ayİH". onlar için uygun koşullan ya-
ratma sorumluluğunu yerine getırmeyen "yet-
kflilerle" kütüphaneyi hâlâ yaşarruna sokama-
mış toplumun hanesine yazmak çok mu yan-
lış olur acaba? Bir de "bilgi tophımu" diye
nutuk atanlara!
(*) Türkçe Sözlük, 7. bs. TDK, 1983.
TUM BAYILERDE... TUKENMEDEN ALIN
Geçen yazımda (22 Mart2003),
bu başlık altında, felsefenin banş
kavTamıyla ilgisindeki gelişmeyi
anlatmış, UNESCO'nun (Birleş-
miş Milletler Eğitim, Bilim ve
Kültür Kurumu) 1986'yı Banş
Ydı kabul ettiğini söylemiştim.
Bu yazımda ise felsefenin Ba-
nş konusuna Türkiye'de gösterdi-
ği ilgiyi anlatmak istiyorum:
İstanburda yayımlanan Felsefe
Dergisi, 1987'deki sayısını Banş
Düşüncesi ve Sorunlanna ayır-
mıştı (yayımlayan Aziz Çalışlar).
Türkiye'deki kamuoyu, özellik-
le aydınlar, bu alandaki gelişme-
leri izlemeye çalışıyordu. fstan-
bul'da o yıllarda yayımlanan Fel-
sefe Dergisi, 1987'dekı ilk sayısı-
nı banş düşüncesi vesorunlan'na
ayırdı. Dergıde okuduğumuz altı
yazının yanında bir de düşüncefo-
rumu yer alıyordu.
Forum'a Felsefe Profesörü Ma-
cit Gökberk'le birlikte. tanınmış
doğa bilimcilerimiz. sosyal bilim-
cilerimiz de katıldı. Banş sorun-
lan içm, o zamana kadar neler ya-
pıldığı, ondar sonra neler yapıla-
Felsefe ve Banş
ArslanKAYNARDAĞ
bileceği tartışıldı. Nükleer savaş
çıkma olasılığının gittikçe art-
makta olduğu belirtildi ve insan-
lığın artık somut bir banş düşün-
cesi oluşturarak onun çevresinde
birleşmesi gereği üzerinde durul-
du.
Yine bu dergide Alman felse-
feci H. Jorg Kuhler'in felsefeci-
leri eleştirerek savaş karşıtlığına
"genellikle katkıda bulunmadık-
lannı" söylemesi aynca ilgi çeki-
yordu. Şu satırlan oradaki yazısın-
dan alıyorum:
"Savaşa karşı ta\irtakınmayan
fîlozof, hem kendi aydınlanmacı ge-
leneğüıden, hem de e>1emcilikten
dışlanmış olur. Felsefe. ölçüsü ba-
nş olan bir etik kurnıalıdır."
H. J. Kuhler bürün felsefecile-
ri bu alanda gerçekleşecek bir da-
yanışmaya çağınyordu.
Felsefe Dergisi'ndeki yazılan ne-
redeyse ezberlenıiştim. Geçen yıl
L^VESCO Birinci Dünj'a Felsefe
Günü'nün Harran'da kutlanma-
sına karar verince, çeşitli üniver-
sitelerden geleceklerin böyle bir
günde yapacaklan konuşmalarda
başhca temamn ne olması gerek-
tiği, programı hazırlayan Doçent
Zûhal Karahan ı düşündürmüş-
tü. Kendisiyle telefonlaşmalan-
mızda, bu konudaki düşüncemi
sorunca, banş kavramının uygun
olacağıru söyledim ve Felsefe Der-
gisi'nı gönderdim.
Onun da uygun bulmasıyla ev-
rensel banş konusu, Urfa'nın se-
vimli ilçesi Harran'da. oradaki ta-
rihsel ortamda ele alınarak 4 Ha-
ziran günü bütün bir öğleden son-
ra konuşuldu, tartışıldı, Tarihteki
ve günümüzdeki önemi belirtilme-
ye çalışıldı. Çoğunluğu gençler-
den oluşan kalabahk bir topluluk,
yapılan konuşmalan ilgi ile izle-
di.
Savaşa ve savaş karşıtı düşün-
celere karşı çıkmak, bu amaçla
toplumlann alt ve üst yapılannda
özellikle eğitim alanında yapıl-
ması gerekli değişimleri destek-
lemek hepimizin v^zgeçilmez öde-
vi olmalıdır.
Filozof Aristotdes, iki bin dört
yüz yıl önce, "KöleHk dünyadan
kaJdınlamaz" demişti. Kaldınla-
bileceğine uzun yıllar inanılma-
dı. Ama kalktı. Nitekim, bugün bir-
çok ülkede idam da yok. Aynı du-
rum savaşlar için neden gerçek-
leşmesin?
Yazımı, hocam, değerli Felse-
fe Profesörü Macit Gökberk'in
"Sonsuz banş gerçekleşebilir mi?
sorusuna verdiği yanıtla bıtirmek
istiyorum:
"Sonsuz banş, düş değil ideal-
dir. Yapılacak şey bu ideali ger-
çekBğe dönüştürmek için ona bağ-
lanmak. gönüllüsü ounakbr. Gü-
nümüz insanınm sonsuz banş ide-
alinevarolmak kaygısıyla,yaşam-
sal ilgi ile sanlnıası gerekir. Bu il-
gitarihinhiçbirdönemindebugün-
kü kadar zorunlu olmamıştır."
PENCERE
Boya ve Renk...
Dostumuz Hasan Pulur'a Marmara Üniversite-
si öğrencileri sormuşlar:
- Yazdıklannızdan ya da yazamadıklarınızdan
ötûrü pişmanlık duydunuz mu?..
Pulur anlatıyor:
"1970'liyıllarda Milliyet birkaç gazeteyle birlik-
te renkli baskıya geçtiği sırada, eskilerin deyimiy-
le 'muhterem bir refikimiz' bize 'boyalı basın' adı-
nı takmıştı, aşağılamak için...
Boyalı basın aşağı, boyalı basın yukarı...
'Alınmıyorduk desek' yalan, hele rahmetli Abdi
Ipekçi, sesini çıkarmaz ama, okudukça üzülürdü.
Gel zaman git zaman, aradan bunca yıl geçti,
bize 'boyalı' diyen gazete önce 'boyalı ilanlar' al-
maya başladı, giderek fotoğraflar boyandı, hatta
arka sayfaya renkligüzeller kondu, bugelişme, ha-
ber bile oldu.
İşte yazmadığımız için depişman olduğumuz ya-
zı buydu.
Ama bunu öğrencilere söylemedik.
Akacak kan damarda durmaz diye bir laf vardır,
ertesi gün, Taksim'de bir otelin kahvesinde otu-
rurken birileri konuyu açtı, biz de dolaylı tahrik ol-
duk, dayanamadık, yukarda yazdıklanmızı söyle-
dik, içimizi boşalttık..."
(Milliyet, 2 Nisan 2003).
•
Hasan Pulur'un "muhterem refikimiz" diye vur-
guladığı gazete Cumhuriyet'tir; "boyalı basın" de-
yişini de sanınm önce ben kullandım.
Pulur, herzamanki inceliğiyle, bu gerçeği es geç-
miş; ama, ben dostumu bu kadar üzdüğümü öğ-
renince üzülmedim desem yalan olur.
Pulur, dupduru Türkçesiyle 'müsemma'b\r 'kö-
şeyazan'dır...
'Köşe muhabiri' değildir...
Bu söylediğim, eskilerin deyişiyle 'rüşveti ke-
lâm' sayılamayacak ölçüde belli bir gerçeğin vur-
gulanmasıdır...
Ancak sırası gelmişken şu 'boyalı basın' üzeri-
ne birkaç laf etmek istiyorum.
•
Elimde "Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklope-
disi" var. (Sanırım bu ansiklopediyi Milliyet gaze-
tesi, okurtarına vaktiyle dağrtmıştı)...
"Boyalı" sözcüğünün karşısında çeşitli açıklama-
lar yer almış; ikisi şöyle:
"Aşırı ölçüde makyaj yapmış kadın."
Ve:
"Renkli fotoğraflara, magazine, sansasyon ya-
ratacak haberlere çok yer veren gazeteler için kü-
çültücü anlamda kullanılır."
•
Boyalı başka..
Renkli başka..
Dostum Pulur'a bir de Cumhuriyet dışında ör-
nek vereyim; Fethullahçıların gazetesi 'Zaman'
renklidir; ama, boyalı değildir.
Ne yazık ki baştan sona kırmızı, mavi, yeşil ze-
minler üzerine dişi yazılarta donatılmış; renkleri bu-
lamaç gibi kullanmış; sayfanın beyazını renkli fo-
toğraflarla boydan boya örtmüş gazetelerden med-
yadageçilmiyor; basınımız 'renk' kullanmıyor, say-
falarını 'boya' ile sıvıyor.
•
Cumhuriyet iki sayfasında renk kullanan bir si-
yah-beyaz gazetedir...
Ama iki sayfada rengi iyi kullanabiliyor muyuz?..
O bir sanattır, tartışılabilir.
N O V I T A S Turizm
KASTAMONU - SAFRANBOLU
(24-27Nisan)
İYONYA - KARYA
( 22-27 Nisan)
Tel:( 0212)251 28 08 pbx
e-mail: no\itasıî/no\ ita.vcom.tr vveb: \unv.novitas.com tr
Yazma
Seminerleri'ne çağpı
• Yazma Semineri
• Felsefeye Giriş-Felsefe Yazın İlişkisi
Semineri
• Sinema Tarihi Semineri
ile yaşamınızdaki sıradanlıktan sıynlıp kendinizi
geliştirmek, uygulamalı çalışmalarla duygu ve
düşüncelennizi güzel bir dille yazıya aktarabilmek
istiyorsanız;
Emin Özdemir
Mehmet Eroğlu
Ahmet İnanı
Ali Cengizkan
Yıldırım B. Doğan
Oğuz Onaran
ile birlikte edebiyat ve sinema dünyasında coşkulu
serüvenlere hazırsanız.
9 Nisan 2OO3'te başlayacak yeni dönem
seminerlerimize bekliyoruz.
Aynntılı bilgiyi vakfımızdan edinebilirsiniz.
Son başvuru tarihi 8 Nisan 2003"tür.
G A Z E r E C İ L İ K
c
a's Casdası No 14
Kajaklıdere 06540 ANKARA
Tel (0312 41? 7
7
20 pbx
Faks 03121417 57 46
e-costa umag@umag org t'