23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 NİSAN 2003 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Ulusal birlik üzerine Eaşbakan Recep Tayyip Erağan'a göre. bizgazete- cile. "savaşın cereyan etti- ği cünemdeadeta ulusalbir- liğinzparçalamakiçin elden geltn her şeyi" yapmışız... &vaşn cereyan ettiği gün- lerce Bakanlar Kuaılu Baş- baten Endoğan'ın başkanlı- ğındatoplandı ve başta "Ka- muv önetimi Temel Kanu- nu"drnak üzere bir dizi "ida- ri reform" taslağını gözden geçrdi. Yol-lş Sendikası ay- nı gjolerde bu taslaklara iliş- kin Türk-lş'e bir rapor gön- derd ve getirilmek istenen dü2enlemeleri yorumladı: Tastaklann yasalaşması ha- lindi Tûrkiye 2004yılına çok farkı biridariyapı ıtegirecek ve ytlardır tartışılmakta olan idari reform, demokratik ve sos/al devletin küçûftülme- si ve üniter devletin tasfiye- sipıogrammm uygulama ala- nı haline get>riteceWır. TasJak- larda önehlen yeni düzenle- melerle; devletin birçok ka- mu hizmeti alanmdan sessiz sedaszçekilmesi sağlanırken devletin çekildiği kamu hiz- meti alanlan, doğnjdan ya dayerelyönetimleraraalığıy- la özelleşecek, yerelleşme ve özelleştirme bölgesel, et- nik ve dinsel temelli güç odaklan otuşmasınayolaça- caktır. Merkeziyönetim, piyasa- lann iyi işlemesini düzenle- yen ve garanti altına alan bir sekretarya halinegetirilecek- tir. Böyle bir yapı, ülkenin ulusal kalkınmasını sağlama ve devletin sosyal görevle- rini yerine getirme gücün- den yoksun, bir jandarma devlet yaratmak demektir." Başbakan'asormakgere- kir Ulusal birliğimizi bu tas- laklaria mı koruyacaksınız? Aliağa'dan yiikselen sesler Sendikalar, demokratik krt- le örgütleri bugün saat 12.00'de Aliaga Demokrasi Meydanı'nda hep bir ağız- dan. Petrol-lş'in öncülüğün- de *Ö2etleştirme harekâtını Aliağa'da durduracağız"di- ye bağıracaklar "Devlet önünegeleni ucuz satacak, çabuk satacak" di- yen Maliye Bakanı Kemal Unakıtana; PETKlM'in, TÜPRAŞ'ın ne anlama gel- diğini Mediste aktarmış olan CHP Izmir Milletvekili Hak- kı Ülkü de orada olacak: "PETKİM'in üretim dege- ri 960 trilyon, ödediği vergi 12.4 trilyon, faaliyet kân21 trilyon, ulusal ekonomimize katkısı ıse 254 trilyon liradır. TÜPRAŞ'ın cirosu 15.5 katrilyon, ödediği vergi 8.9 katriiyon, net dönem kârt 257.5 trilyon lira, yeniden kuruluş değeri ıse 8.5-9 mil- yar dolardır. TÜPRAŞ, en kârlı kuruluşlararasında Tür- kiye'de birinci, dünyada 7. sıradadır." öyte anlaşıltyor ki, tuttuğu- nu özelleştireceğini, önüne geteni ucuza satacağmı söy- leyen Unakıtan'ın kulaklan bugün Aliağa'dan yükselen seslerie sık sık çınlayacak. IŞIK KANSLi Felsefenin düşiindürdükleriYaşam bebekse eğer, felsefe onun kunda- ğıdırolsaolsa... Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bö- lümü'nün düzenlediği "Felsefe ve Yaşam Sempozyumu'nda da o kundaklı bebek ha- mağa kondu. Yaşam bebeğinin soluk alışve- rişi, yürek atışlan dinlendi. Yardımcı Doç. Dr. KubiiayAysevener, "Ya- şam, Çevre ve Teknoloji" konusunu ele aldı örneğin. Kendisine hedef olarak "doğaya ve insana egemen olmayı" seçmiş politik sistem- lerin sahip olduğu bilim ve teknolojinin bün- yesindeki yıkıcı gücün insanhğı tehdit ettiği- ni anlattı: "Doğal kaynaklann hızla tüketilmesine ne- den olan tüketim toplumunun yaratılması, heratanda tüketimin yaygınlaştınlmasınayol açmış, insanın ve doğanın daha fazla sömü- rülmesine zemin hazırianmıştır. Kendilerini bu ikilemden kurtaramayan bugünün dünya devletleri, tüketimi ve sömürüyü kendi varlık sebepleri haline dönüştürmüşlerdir. Batıda vahşikapitalizm olarakadlandınlan bu sistem, özünde bütün gelişmişliğine karşın insanınyi- ne aynı insan olduğunu duyuran ve bir za- manlarvahşinin zihninde olup bitenlerin, şim- di artık elinde daha korkutucu aletlerle bir- likte modern insanın zihninde olup bitmek- te oiduğunu kanıtlayan bir ilişkiler yumağını ifade etmektedir. Bu anlamda, zihnimizin bu- günkü teknik becerisine karşılıkgelen biretik değerneyazıkkioluşturulamamıştır. Enba- sitinden, günümCızün gelişmiş teknikaraçla- nyla yapılan savaşlann nedenleh üzerinde düşünmek bile zihnimizin henüz o gelişime karşılık gelmediğinin göstergesi olacaktır." Aysevener'in beyin kıvnmlannda bir eşme gibi, bir pınar gibi boyutlanıp bize ulaşan ge- lecek tasanmı karşısında da ürkmemek elde değil: "Doğalyaşam alışkanlıklanndan teknik yaşam alışkanlıklanna geçiş, doğal dünyanın giderek teknikle biçimlendirilmiş bir yapay dûnyaya dönüşmesine neden olmaktadır. Bütün bunlar, çok kısa birzaman sonra do- ğanın, insan olmaksızın dengesini koruya- mayacağı bir evreye bizi ulaştıracaktır. öyle ki, teknolojiyle bozulan doğal denge, yine teknolojiyle korunan bir yapay dengeye dö- nüşecektir. Belki de sonunda, dünyamızı bir uzay gemisine dönüştürecek ve onu sürek- li olarak idare etmek durumunda kalacağız." Sonsuzadek, Kubiiay Aysevener'in ifade- siyle "variığını sürdürebilmek için sürekliye- ni teknolojilergeiiştirmeye mahkûm edilmiş" bir insan... Düşünmesi bile korkutucu. Amafelsefe bu, düşündürüyor işte. İyi ki de düşündürüyor. Prof. Dr. Çeön Yetkin, "Karşı- devrim 1945-1950" yaprtında, kitabın adından da anlaşıiacağı Ozere bir dönemi belgeterie sor- guluyor. Kimi çekincelerimiz olsa da Yetkin'in çalışması; yakın geç- mişteki yanlışlan, bağımsızlıktan, cağdaşlıktan, halkçılıktan, devrim- cilikten uzaklaşma, hatta vaz- geçme girişimterinin başlangıç noktalannı günümüz kuşaklan- na aktarma açısından önemli bir başvuru kaynağı. adım adım örü- len bir belgesel olmuş... Köy Enstitüleri Kuruluş Yasa- 17 Nisan ve bir kitap sı'nın kabulünün 63. yıldönümü- nün çeşitli etkinliklerle kutlandı- ğı bu hafta içinde Çetin Yetkin'in kitabında yaptığı saptamalan bir kez daha anımsamakta yarar var "1947'de çıkarılan 5117 ve 5219 sayılı yasaiaria köylerde görevyapan enstitülü öğretmen- lerin kurumlan ile ilişkisi kesildi. Ellerinden araç gereçleri alındı. Yüksek Köy Enstitûsü, 1947-48 öğretim yılında kapatıldı. 9 Nisan 1947 günü bir yönetmelikle öğ- rencilerin yönetimde söz sahibi olmalanna son verildi, ders dışı çahşmalan kısıtlandı 9Mayıs 1947günlü genelgey- le karma eğitime son verildi. 20 Mayıs 1947 gûnlü genelgeyle enstitü kitaplıklannda sakıncalı görüten kitaplarayıklandı ve ya- kıldı. 1948'de enstitûlerde izle- nen programlar öteki okullarda- kine çevrildi, iş eğitimine son ve- rildi. Enstitüleribitiren öğretmen- leramaç dışı olarak ilkokul veya gezici başöğretmenliktere atan- dı. Birçok enstitü mezunu öğret- men, yedek subaylık hakkı elle- rinden alınarak çavuş çıkanldı." CHP'li bir grup milletvekili ge- çen haftaTBMM Başkanlığı'na bir yasa önerisi vererek Köy Ensti- tüleri'nin kuruluş günü olan 17 Nisan'ın okullarda "Eğitim Bay- ramı" olarak kutlanmasını iste- diler. Desteklenmesi gereken bu öneri, aynı zamanda CHP için bir "özeteştiri" niteliği de taşıyor oJ- sagerek... Köy Enstitüleri Cumhuriyet Tarihinin Yiiz Akıydı İ.GÜRŞENKAFKAS Cumhuriyet aydınlanması- na, halkın ışığa kavuşturulma- sına gönül vermiş eğitim ku- nımlanydı Köy Enstitüleri. Köy- lerin, köylülerin her alandaay- dınlanmasürecini o köylerden kopup, Köy Enstitülerinde ye- tişmiş genç öğretmenler ger- çekleştiriyordu. Küçük yerie- şim alanlanndaki halkın eğitil- meleri, okur-yazar olabilmesi ve kalkınabilmesi için Köy Ens- titüleri açıldı. Hasan Âli Yü- cel'in hazırladığı projeye göre ülkemiz tarım koşullanna göre 21 bölgeye aynlmıştı. Her böl- ge üç, dört ili kapsıyor. Ulaşım kolayiığı için enstitüler tren is- tasyonuna yakın yerlerde açı- lıyordu... Köylerde okuma-yazma öğ- retebilmeninyanında, modern tarım teknikleri, marangozluk, sağlık bilgisi, müzik, spor vb.. birçok alanda yol gösterecek "toplu bilgi" verecek eğitimci- leri yetiştirmişti Köy Enstitüle- ri. Bu eğitimciler, küçük yerie- şimyerlerinin "aydınlanmaön- derieriydi", köylünün aydınlan- ması ile bilinçlenme artacak, köyden şehre göç ve geri kal- mışlıkönlenecekti. Bu projede okulunadının "Ensf/fü"olma- sı, bilgiyi iş haline getirerek uy- gulayan bir eğitim sistemi olu- şundandır. Köy Enstitüleri pro- jesinin miman Hasan Âli Yü- cel, uygulayanı da Ismail Hak- kı Tonguç'tur. ismail Hakkı Ton- guç, Isveç ve Alman eğitimci- lerinin, yoksul ve geri kalmış çocukiannın topluma kazandı- nlması konulu kitaplannı Türk- çeye tercüme etti. 1940'larda ulusumuza "iş içinde eğitim"\e çözüm getireceği inancı vardı. Köy Enstitüleri projesinin TBMM'de görüşülmesi ve ka- bulünde, "köy-şehiruçurvmu- nun" bu yasa ile iyice derinle- şeceği savunuldu. Projeyi sa- vunanlann asıl hedefleri köylü- nün eğitiminin sağlanması ile aradaki uçurumun ve aynmın ortadan kaldırılacağı yönün- deydi. Yasa, 17 Nisan 1940'ta ka- bul edildi. "Köy Enstitüleri" açıldı. Köy Enstitüleri ulusu- muzun eğitimindeyaşanmış il- ginç ve yararlı bir deneyimdir. Amaç; köy kalkınmasına ön- derlik edecek "becerilerde do- nanmış" köy öğretmeni yetiş- tirmekti. Köy halkının aydınlan- ması ve uyanması işlevi Köy Enstitüleriyle gerçekleşecekti. 27 Ocak 1954'te kapatılmamış olsaydı, bugün Köy Enstitüle- ri ile okur- yazar oranımız yüz- de yüzü bulacak, daha aydın, daha eğitimli bir toplumumuz olacaktı. Köy Enstitülerinden önce 1936'da geçici eğitmen kurs- tan açıldı. Üç bölgede de köy çocuklannın alındığı, köye yö- nelik eğitim prgramlan uygula- nan köy öğretmen okullan açıl- dı. Köy Enstitülerinin 1940'ta açılmasıyla bu okullar da kap- sam içine alındı. 1942'de bu okullann öğretmen gereksini- mi sağlamak üzere de Yüksek Köy Enstitüleri kuruldu. Köy Enstitülerinin, kurulduklan ulus coğrafyasının her yöresinde çı- kışlan ile yurtta dağıldıklan her yerde bilgi ve beceri ışıklanyla ulusumuzu aydınlatacakları umudu doğmuştu. "Köy Enstitülerini, Cumhu- riyet'in eserieh içinde en kıy- metlisi ve en sevgilisi saydım. Bu okullardan yetişen evlatla- nmızın başanlannı ömrüm bo- yunca izleyeceğim" diyen Is- met Inönü bu eseriyte gurur du- yuyordu. Bu okullann eğitim progra- mında kültürel derslerin yanın- da, spor, folklor, okuma, etüt, müzik, tarım, marangozluk, sağlık, el-ev işleri gibi beceri- ye dayalı sosyal içerikli konu- lar veriliyordu. Bir öğretim yılın- da yerli ve yabancı yazariann eserlerinden toplam 25 kitap okuma zorunluluğu vardı. Man- dolin, saz, akordeon, piyano, bağlama dersleri veriliyordu. Bunlardan en az birini çalmak gerekliydi. Alanlannda ünlü sa- natçılar ve yazartardan usta öğ- retici olarak yararlanılıyordu. örneğin Âşık Veysel'in yıllar- ca Köy Enstitülerinde görev al- dığını biliyoruz. Bu okuma, ay- dınlanma ve öğrenme yoluyla bozkırlann ortasından ulusu- muzun geleceğine damgasını vuran "köylü aydınlar kuşağı" yetişti. örneğin; Fakir Boz- kurt, Mehmet Başaran, Dur- sun Akçam, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Adnan Binya- zargibi... Anadolu asıriara va- ran uykusundan uyanıyor, köy çocuklan yetiştiriliyordu. Onlar köylerini, halkını aydınlığaulaş- tırmanın çabası ve sorumlulu- ğu içinde olacaklar ve başara- caklardı. Köy Enstitülerinde eğitim, te- orik-pratik bilgilerie oluşuyor- du. Böylece uygulamalı eğitim, başka bir deyişle "iş eğitimi" şeklinde yapılıyordu. Bu eği- tim kurumlan, ulusaJ, yerel, dev- rimci ve aydınlatıcı yönleriyle il- gi çekmişti. Köyün, köylülerin aydınlatılmasını istemeyen ege- men güçler ürküntü içindeydi- ler. Anadolu köylüsü yeni, yep- yeni bir ulusallığa bürünmüştü. Böylece eğitim devrimi kendi okullarını, kendi kurumlarını oluşturacak, halka ulaştıracak- tı. Atatürk'ün ilke ve devrim- lerini en ücra köye kadar onlar götürecek, anlatacak ve uygu- layacaklardı. Köy Enstitüleri halkın bağnnda birer demok- rasi çiçeği olmuştu. Bütün bu güzellikler kıskanılmıştı. Top- rak ağaları ve egemen güçler set olup karşı koymak istiyor- lardı. Çağdışı eleştiriler bu okulla- rın işlevine engel olmak içindi. Siyasi ve sosyal yapılanma yo- luyla gereksiz eleştiriler, kara- layıcı boyuttaydı. Köylünün eği- tilme aşkını ve alın terini hü- nerieriyle birieştirmek gereksiz eleştiriler, karalayıcı boyuttay- dı. KÖytünün eğitilme aşkını ve alın terini hünerleriyle birieştir- mek egemen güçleri olumsuz boyutta etkiliyordu. Amaç; kö- yün, köylünün ve onlann ay- dınlık yüzü köy öğretmeninin sesini kısmaktı. Başardılarama eğitimimizin aydınlık geleceği de baltalandı. Cumhuriyet ta- rihimizin yüz akı Köy Enstitüleri artık yok. Köy Enstitüleri, Türk aydınlanmasının önemli köşe taşıydı. KİM KÎME DUM DUMA BEHIÇAK behicako turk.net ÇtZGtLtK KÂMÎLMASARACI HARBÎ SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com BULUT BEBEK MJRAY ÇİFTÇÎ bulutbebek@hotmail.com ç-ğ'h..- Bosuna oralarJa si/ahtar • - / . - TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 19 Nisan > FUTBOLUN EN BUYUK YILDIZLARINÛAN.. 1958'PE 8UGÜM, ÛNLÜ İN6İLİZ POTSOİ.CUSU SO»SY CHA&LTON, İLK ULUSLARAGASt GOLÖNÛ İSKOÇTA MîLÇT 7?\K/AA/MA ATMtŞTI. YİR.Mİ YtLA YAKIN SÜRE PUTTSOL OYMAYAN CHAGuroH', MİLÜ TAKfMMPA DA YÜZ. KEZ- Y£R MlMIM FOR.VETİHDE OYHAyAM FifrSOLCU, KAL£CİL££İ Pe/erfAAJ GPSN SEfZT ŞUTXJ4~ KtYLA ÜN YAPM/fTT. A?EA/DfS//VE *(NGİUZ. Dİ STBFANO'SU'DA PEfJEAJ CHA^LTOM, K . - . - . ^«A MİLÜ TAK/MIUtU t9€6 JULES tŞ^ZŞ-U*- 1 " c v S İ (PÜNYÂ) KUPASIHI SAGNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Bu Şarkı Kimin?' Düşündük taşındık, bunun gene de bir "Osmanlı sartos/'olduğunakararverdik"biz"... "S/z"kimizan- iatayım... Festival filmleri gösteren Beyoğlu Sineması'nın bi- letçisi artık beni tanıyor: "Gene geç kaldınız!" diye ultimatom verdi önceki gün: "Bir kez daha böyle ışıklarkarardıktan sonra gelirsenizsizi içerialmam!" Karanlığa goz alıştınp; el yordamıyla boş bir kol- tuğa çökmeye çalışırken, sevecen bir ses duydum: "Nilgün Hanım, yanımızboş. Buyurun. Bizsizinoku- runuzuz..." Avukat Tülay Şengün Ateş ve Gütiz Kaptan... Yazanna sahip çıkan iki okur... Yunanlı-Bul- gar iki Balkan kadın yönetmenin eseri "Yolculuk"ve "Bu Şario Kimin?" belgesellerini biriikte iztedik. Da- ha "interaktif" bir seyir düşünülemezdi... Bu yazıyı "biriikte" yazmış sayılabiliriz... "Yolculuk"\a nutkumuz tutuldu önce. Sarsıldık, hüzünlendik, şaşırdık, etkilendik. Kafamız kanştı. Hem çok begendik. Hem de burulduk. Belgeselin bir "Heien Enstitüsü" desteği ile yapıldığını belirten je- neriği bizi önden irkiltti. Bir "banş belgeseii" için bu- nu yadırgadık. "Büyük Mübadele'de Ayvalık'tan Yunanistan'a ve Girit'ten Ayvalık'a göçe zorlanan Rumlarla Türk- lerin "acıklı çapraz dramlan" karşısında perişan ol- duk. 80'lik Ismet Hanım cümlemizi fethetti. Ama şu soruyu sormadan da edemedik: "Dünyanın tüm göçmenlerine adanan bu iddialt film niye yalnız Rumca? Giritli yaşlı Türkler Rumca konuşuyor da iki satır Türkçe konuşan bir Türkiyeli Rum yok mudur? Olabilir mi böyle bir şey?" Ege'nin bir yakasında "Rumca" başlayan, diğer yakasında (belgeselin tek Türkçe sahnesi) bir "Türk- çe" şarkıyla sona eren Maria Mavrikou'nun etkile- yici yaprtı keşke daha dengeli olabilseydi.. derken kar- şımıza "paylaşılamayan başka bir şarkının" öyküsü çıktı... Bulgar yönetmen Adela Peeva'nın "Üsküdar'a Giderken" belgeseii, "Yolculuk"ur\ aksine alabildi- ğinetarafsız. Balkanlar'da "heran yeniden tutuşma- ya hazırbirkor" gibi yaşanan "kimlik" sorununa "iro- ni" ile yaklaşmayı tercih eden Peeva, dehşet an- lannda bile "mizahı" elden bırakmayan zeki bir eser yapmış... Tarkan söylese Balkan savaşı çıkar mı? Bir Istanbul restoranında Peeva, Türk, Yunanlı, Makedon, Sırp dostlanyla yemek yerken "Üsküdar'a Giderken" çalıyor. "Bu senin değil benim şarkım!" diye masa birbirine giriyor. Olaya takan Peeva, bu- nun üzerine "Üsküdar'ın izinde" boydan boya Bal- kanlar'ı kat ediyor. önce Istanbul'da bir plakçı dükkânına girip soru- yor "Bu kimin şarkısı?" Plakçı şaşıyor "Arabesk değil... Yüzde yüz Türk!" diyor tereddütsüz. Gittiği her ülkede bu yanıtı alıyor Peeva. Ülkeler değişiyor, yanıt değişmiyor. "Bu tipik Yunan şarkısı"... Hayır Boşnak"... "YokSırp"... "YokcanımBulgar..." Yönetmen, Balkan müziği uzmanlanndan opera- cılara dek herkese başvuruyor... Herkes kendi "ger- çeğinden" ernin. Balkanlar'da kimse "kuşku" duy- muyor. "öteki'n dışlayıp, birbirlerini yok sayıyorlar sürekli... Amavutlar "Bu Sırp şarkısı olamaz. Onlar hayat- ta böyle şarkı yapamaz!" diyor... Aynı şeyi "Güzelim şarkımızın içine etmişlerf" diye Sırplar, Boşnaklar için söylüyor. Ve "Sen buraya provokasyon yapma- ya mı geldin?" diyerek Peeva'ya saldınyorlar. Sırp milliyetçilerinin elinden zor kurtulan Adela Peeva, aynı saldırganhğı Bulgar faşistlerinden görüyor... ''Bu- nun bir Türk şarkısı olduğunu söyleyeni ağaca asa- nz" diyor Bulgar sağcılan ve "Git burdan!" diyortar Peeva'ya: "Seni taşlariar. Kimse de koruyamazl" Okurianm ve ben, "korkutucu" olduğu denli "çok eğlendirici" bulduk bu filmi. "Müzikpolitikadan güç- lü" dedi Güliz Hanım: "Tüm Balkan coğrafyası aynı şarivyı söylüyor..." Tülay Hanım ise buncamacera- ya değin "şarkının notalarının aynı kalmasına" saş- tı: "Müziği hiç değişmemiş" dedi. Rumca, Bukjar- ca, Boşnakça, Arnavutça sözler arasında "aman... aman" nakaratının hiç bozulmadan Türkçe kalma- sına hep biriikte hayret ettik. Ve "Üsküdar'a Gider- ken"\r\ dört dörtlük bir "Osmanlı şarkısı" olduğuna hükmettik sonuçta... Tarkan bu şarkıyı Goran Bregoviç'e bırakmayıp dünyaya söylemeli... DÜZELTME: "FestivalAsılŞimdi" (14 Nisan) baş- lıklı yazKJa "yanlış çağnşım" nedeniyle Stalingrad ve Leningrad kuşatmalannı kanştırmışım. Yazıdaadı geçen Dmitri Şostakoviç her iki kuşatmayla biriik- te anılan bir Rus kompozitördür ve "900 gün süren" Leningrad kuşatması için "7. Senfoni"y\, "Staling- rad kuşatması" için de "8. Senfoni"y\ bestelemiştir. Bellek sürçmesi için özür dilerim. BULMACA SEDAT YAŞAYAJS SOLDANSAĞA: 17 Ukrayna'da, 1986'da büyük bir kazaya ne- 2 den olan nük- 3 leer santral. 2/ Karakter...Pos- ta sürücüsü. 3/ Halojenlergru- g bunun dördün- cü ametali olan yahn cisim... Birnota.4/Or- taoyıtnunda, Kavuklu ile konuşarak oyunu açan kimse. 5/ Sahip... Kocaeli'nin 2 Gebze ilçesine bağlı 3 bir belde. 6/ Yiyecek 4 ve içeceğin saklandı- c ğı oda ya da dolap... Küçük körfez. 7/ Ma- latya yöresinde kayısı kurusuna verilen ad... ° Yeni Zelanda'nın yer- 9 li halkı Maoriler'in savaş dansı. 8/ Ödeşme, razj ol- ma..." Seni düşündükçe/ Atlara — veriyorum" (Ühan Berk)... Hayvanlara vurulan damga. 9/Kızıldeniz'in kuzeydoğu ucundaki körfez... Avuç içi. YUKAMDAN AŞAĞIYA: 1/Yayınbalığına verilen bir başka ad... Bir nota. 2/Rüt- besiz asker... Teriemekten ya da sıcaktan vücutta gö- rülen küçük pembe kabartılar. 3/Eski hukukta riişvet verenle alan arasındaaracılık eden kimse... Darveka- lınca tahta. 4/Halk edebiyatmda redife verilen ad. 5/ Toplu ya da turistik geziler için yapılmış büyük oto- büs... Tavlada "üç" sayısı. 6/Zatürree... Derviş sela- mı. II " — Kuyruğu": Aziz Nesin'in öykü kitabı... Arap harflerinin en çok kullanılan el yazısı biçimi. 8/ "Benim — olmuş dilim /Ne desem yâr incinir" (Tur- kü)... Yarış ah binicisi. 9/Ünlü bir Hint destanı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle