Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 NİSAN 2003 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
Ulusal birlik üzerine
Eaşbakan Recep Tayyip
Erağan'a göre. bizgazete-
cile. "savaşın cereyan etti-
ği cünemdeadeta ulusalbir-
liğinzparçalamakiçin elden
geltn her şeyi" yapmışız...
&vaşn cereyan ettiği gün-
lerce Bakanlar Kuaılu Baş-
baten Endoğan'ın başkanlı-
ğındatoplandı ve başta "Ka-
muv
önetimi Temel Kanu-
nu"drnak üzere bir dizi "ida-
ri reform" taslağını gözden
geçrdi. Yol-lş Sendikası ay-
nı gjolerde bu taslaklara iliş-
kin Türk-lş'e bir rapor gön-
derd ve getirilmek istenen
dü2enlemeleri yorumladı:
Tastaklann yasalaşması ha-
lindi Tûrkiye 2004yılına çok
farkı biridariyapı ıtegirecek
ve ytlardır tartışılmakta olan
idari reform, demokratik ve
sos/al devletin küçûftülme-
si ve üniter devletin tasfiye-
sipıogrammm uygulama ala-
nı haline get>riteceWır. TasJak-
larda önehlen yeni düzenle-
melerle; devletin birçok ka-
mu hizmeti alanmdan sessiz
sedaszçekilmesi sağlanırken
devletin çekildiği kamu hiz-
meti alanlan, doğnjdan ya
dayerelyönetimleraraalığıy-
la özelleşecek, yerelleşme
ve özelleştirme bölgesel, et-
nik ve dinsel temelli güç
odaklan otuşmasınayolaça-
caktır.
Merkeziyönetim, piyasa-
lann iyi işlemesini düzenle-
yen ve garanti altına alan bir
sekretarya halinegetirilecek-
tir. Böyle bir yapı, ülkenin
ulusal kalkınmasını sağlama
ve devletin sosyal görevle-
rini yerine getirme gücün-
den yoksun, bir jandarma
devlet yaratmak demektir."
Başbakan'asormakgere-
kir Ulusal birliğimizi bu tas-
laklaria mı koruyacaksınız?
Aliağa'dan yiikselen sesler
Sendikalar, demokratik krt-
le örgütleri bugün saat
12.00'de Aliaga Demokrasi
Meydanı'nda hep bir ağız-
dan. Petrol-lş'in öncülüğün-
de *Ö2etleştirme harekâtını
Aliağa'da durduracağız"di-
ye bağıracaklar
"Devlet önünegeleni ucuz
satacak, çabuk satacak" di-
yen Maliye Bakanı Kemal
Unakıtana; PETKlM'in,
TÜPRAŞ'ın ne anlama gel-
diğini Mediste aktarmış olan
CHP Izmir Milletvekili Hak-
kı Ülkü de orada olacak:
"PETKİM'in üretim dege-
ri 960 trilyon, ödediği vergi
12.4 trilyon, faaliyet kân21
trilyon, ulusal ekonomimize
katkısı ıse 254 trilyon liradır.
TÜPRAŞ'ın cirosu 15.5
katrilyon, ödediği vergi 8.9
katriiyon, net dönem kârt
257.5 trilyon lira, yeniden
kuruluş değeri ıse 8.5-9 mil-
yar dolardır. TÜPRAŞ, en
kârlı kuruluşlararasında Tür-
kiye'de birinci, dünyada 7.
sıradadır."
öyte anlaşıltyor ki, tuttuğu-
nu özelleştireceğini, önüne
geteni ucuza satacağmı söy-
leyen Unakıtan'ın kulaklan
bugün Aliağa'dan yükselen
seslerie sık sık çınlayacak.
IŞIK KANSLi
Felsefenin düşiindürdükleriYaşam bebekse eğer, felsefe onun kunda-
ğıdırolsaolsa...
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bö-
lümü'nün düzenlediği "Felsefe ve Yaşam
Sempozyumu'nda da o kundaklı bebek ha-
mağa kondu. Yaşam bebeğinin soluk alışve-
rişi, yürek atışlan dinlendi.
Yardımcı Doç. Dr. KubiiayAysevener, "Ya-
şam, Çevre ve Teknoloji" konusunu ele aldı
örneğin. Kendisine hedef olarak "doğaya ve
insana egemen olmayı" seçmiş politik sistem-
lerin sahip olduğu bilim ve teknolojinin bün-
yesindeki yıkıcı gücün insanhğı tehdit ettiği-
ni anlattı:
"Doğal kaynaklann hızla tüketilmesine ne-
den olan tüketim toplumunun yaratılması,
heratanda tüketimin yaygınlaştınlmasınayol
açmış, insanın ve doğanın daha fazla sömü-
rülmesine zemin hazırianmıştır. Kendilerini
bu ikilemden kurtaramayan bugünün dünya
devletleri, tüketimi ve sömürüyü kendi varlık
sebepleri haline dönüştürmüşlerdir. Batıda
vahşikapitalizm olarakadlandınlan bu sistem,
özünde bütün gelişmişliğine karşın insanınyi-
ne aynı insan olduğunu duyuran ve bir za-
manlarvahşinin zihninde olup bitenlerin, şim-
di artık elinde daha korkutucu aletlerle bir-
likte modern insanın zihninde olup bitmek-
te oiduğunu kanıtlayan bir ilişkiler yumağını
ifade etmektedir. Bu anlamda, zihnimizin bu-
günkü teknik becerisine karşılıkgelen biretik
değerneyazıkkioluşturulamamıştır. Enba-
sitinden, günümCızün gelişmiş teknikaraçla-
nyla yapılan savaşlann nedenleh üzerinde
düşünmek bile zihnimizin henüz o gelişime
karşılık gelmediğinin göstergesi olacaktır."
Aysevener'in beyin kıvnmlannda bir eşme
gibi, bir pınar gibi boyutlanıp bize ulaşan ge-
lecek tasanmı karşısında da ürkmemek elde
değil: "Doğalyaşam alışkanlıklanndan teknik
yaşam alışkanlıklanna geçiş, doğal dünyanın
giderek teknikle biçimlendirilmiş bir yapay
dûnyaya dönüşmesine neden olmaktadır.
Bütün bunlar, çok kısa birzaman sonra do-
ğanın, insan olmaksızın dengesini koruya-
mayacağı bir evreye bizi ulaştıracaktır. öyle
ki, teknolojiyle bozulan doğal denge, yine
teknolojiyle korunan bir yapay dengeye dö-
nüşecektir. Belki de sonunda, dünyamızı bir
uzay gemisine dönüştürecek ve onu sürek-
li olarak idare etmek durumunda kalacağız."
Sonsuzadek, Kubiiay Aysevener'in ifade-
siyle "variığını sürdürebilmek için sürekliye-
ni teknolojilergeiiştirmeye mahkûm edilmiş"
bir insan...
Düşünmesi bile korkutucu. Amafelsefe bu,
düşündürüyor işte. İyi ki de düşündürüyor.
Prof. Dr. Çeön Yetkin, "Karşı-
devrim 1945-1950" yaprtında,
kitabın adından da anlaşıiacağı
Ozere bir dönemi belgeterie sor-
guluyor.
Kimi çekincelerimiz olsa da
Yetkin'in çalışması; yakın geç-
mişteki yanlışlan, bağımsızlıktan,
cağdaşlıktan, halkçılıktan, devrim-
cilikten uzaklaşma, hatta vaz-
geçme girişimterinin başlangıç
noktalannı günümüz kuşaklan-
na aktarma açısından önemli bir
başvuru kaynağı. adım adım örü-
len bir belgesel olmuş...
Köy Enstitüleri Kuruluş Yasa-
17 Nisan ve bir kitap
sı'nın kabulünün 63. yıldönümü-
nün çeşitli etkinliklerle kutlandı-
ğı bu hafta içinde Çetin Yetkin'in
kitabında yaptığı saptamalan bir
kez daha anımsamakta yarar var
"1947'de çıkarılan 5117 ve
5219 sayılı yasaiaria köylerde
görevyapan enstitülü öğretmen-
lerin kurumlan ile ilişkisi kesildi.
Ellerinden araç gereçleri alındı.
Yüksek Köy Enstitûsü, 1947-48
öğretim yılında kapatıldı. 9 Nisan
1947 günü bir yönetmelikle öğ-
rencilerin yönetimde söz sahibi
olmalanna son verildi, ders dışı
çahşmalan kısıtlandı
9Mayıs 1947günlü genelgey-
le karma eğitime son verildi. 20
Mayıs 1947 gûnlü genelgeyle
enstitü kitaplıklannda sakıncalı
görüten kitaplarayıklandı ve ya-
kıldı. 1948'de enstitûlerde izle-
nen programlar öteki okullarda-
kine çevrildi, iş eğitimine son ve-
rildi. Enstitüleribitiren öğretmen-
leramaç dışı olarak ilkokul veya
gezici başöğretmenliktere atan-
dı.
Birçok enstitü mezunu öğret-
men, yedek subaylık hakkı elle-
rinden alınarak çavuş çıkanldı."
CHP'li bir grup milletvekili ge-
çen haftaTBMM Başkanlığı'na bir
yasa önerisi vererek Köy Ensti-
tüleri'nin kuruluş günü olan 17
Nisan'ın okullarda "Eğitim Bay-
ramı" olarak kutlanmasını iste-
diler.
Desteklenmesi gereken bu
öneri, aynı zamanda CHP için bir
"özeteştiri" niteliği de taşıyor oJ-
sagerek...
Köy Enstitüleri Cumhuriyet
Tarihinin Yiiz Akıydı
İ.GÜRŞENKAFKAS
Cumhuriyet aydınlanması-
na, halkın ışığa kavuşturulma-
sına gönül vermiş eğitim ku-
nımlanydı Köy Enstitüleri. Köy-
lerin, köylülerin her alandaay-
dınlanmasürecini o köylerden
kopup, Köy Enstitülerinde ye-
tişmiş genç öğretmenler ger-
çekleştiriyordu. Küçük yerie-
şim alanlanndaki halkın eğitil-
meleri, okur-yazar olabilmesi
ve kalkınabilmesi için Köy Ens-
titüleri açıldı. Hasan Âli Yü-
cel'in hazırladığı projeye göre
ülkemiz tarım koşullanna göre
21 bölgeye aynlmıştı. Her böl-
ge üç, dört ili kapsıyor. Ulaşım
kolayiığı için enstitüler tren is-
tasyonuna yakın yerlerde açı-
lıyordu...
Köylerde okuma-yazma öğ-
retebilmeninyanında, modern
tarım teknikleri, marangozluk,
sağlık bilgisi, müzik, spor vb..
birçok alanda yol gösterecek
"toplu bilgi" verecek eğitimci-
leri yetiştirmişti Köy Enstitüle-
ri. Bu eğitimciler, küçük yerie-
şimyerlerinin "aydınlanmaön-
derieriydi", köylünün aydınlan-
ması ile bilinçlenme artacak,
köyden şehre göç ve geri kal-
mışlıkönlenecekti. Bu projede
okulunadının "Ensf/fü"olma-
sı, bilgiyi iş haline getirerek uy-
gulayan bir eğitim sistemi olu-
şundandır. Köy Enstitüleri pro-
jesinin miman Hasan Âli Yü-
cel, uygulayanı da Ismail Hak-
kı Tonguç'tur. ismail Hakkı Ton-
guç, Isveç ve Alman eğitimci-
lerinin, yoksul ve geri kalmış
çocukiannın topluma kazandı-
nlması konulu kitaplannı Türk-
çeye tercüme etti. 1940'larda
ulusumuza "iş içinde eğitim"\e
çözüm getireceği inancı vardı.
Köy Enstitüleri projesinin
TBMM'de görüşülmesi ve ka-
bulünde, "köy-şehiruçurvmu-
nun" bu yasa ile iyice derinle-
şeceği savunuldu. Projeyi sa-
vunanlann asıl hedefleri köylü-
nün eğitiminin sağlanması ile
aradaki uçurumun ve aynmın
ortadan kaldırılacağı yönün-
deydi.
Yasa, 17 Nisan 1940'ta ka-
bul edildi. "Köy Enstitüleri"
açıldı. Köy Enstitüleri ulusu-
muzun eğitimindeyaşanmış il-
ginç ve yararlı bir deneyimdir.
Amaç; köy kalkınmasına ön-
derlik edecek "becerilerde do-
nanmış" köy öğretmeni yetiş-
tirmekti. Köy halkının aydınlan-
ması ve uyanması işlevi Köy
Enstitüleriyle gerçekleşecekti.
27 Ocak 1954'te kapatılmamış
olsaydı, bugün Köy Enstitüle-
ri ile okur- yazar oranımız yüz-
de yüzü bulacak, daha aydın,
daha eğitimli bir toplumumuz
olacaktı.
Köy Enstitülerinden önce
1936'da geçici eğitmen kurs-
tan açıldı. Üç bölgede de köy
çocuklannın alındığı, köye yö-
nelik eğitim prgramlan uygula-
nan köy öğretmen okullan açıl-
dı. Köy Enstitülerinin 1940'ta
açılmasıyla bu okullar da kap-
sam içine alındı. 1942'de bu
okullann öğretmen gereksini-
mi sağlamak üzere de Yüksek
Köy Enstitüleri kuruldu. Köy
Enstitülerinin, kurulduklan ulus
coğrafyasının her yöresinde çı-
kışlan ile yurtta dağıldıklan her
yerde bilgi ve beceri ışıklanyla
ulusumuzu aydınlatacakları
umudu doğmuştu.
"Köy Enstitülerini, Cumhu-
riyet'in eserieh içinde en kıy-
metlisi ve en sevgilisi saydım.
Bu okullardan yetişen evlatla-
nmızın başanlannı ömrüm bo-
yunca izleyeceğim" diyen Is-
met Inönü bu eseriyte gurur du-
yuyordu.
Bu okullann eğitim progra-
mında kültürel derslerin yanın-
da, spor, folklor, okuma, etüt,
müzik, tarım, marangozluk,
sağlık, el-ev işleri gibi beceri-
ye dayalı sosyal içerikli konu-
lar veriliyordu. Bir öğretim yılın-
da yerli ve yabancı yazariann
eserlerinden toplam 25 kitap
okuma zorunluluğu vardı. Man-
dolin, saz, akordeon, piyano,
bağlama dersleri veriliyordu.
Bunlardan en az birini çalmak
gerekliydi. Alanlannda ünlü sa-
natçılar ve yazartardan usta öğ-
retici olarak yararlanılıyordu.
örneğin Âşık Veysel'in yıllar-
ca Köy Enstitülerinde görev al-
dığını biliyoruz. Bu okuma, ay-
dınlanma ve öğrenme yoluyla
bozkırlann ortasından ulusu-
muzun geleceğine damgasını
vuran "köylü aydınlar kuşağı"
yetişti. örneğin; Fakir Boz-
kurt, Mehmet Başaran, Dur-
sun Akçam, Mahmut Makal,
Talip Apaydın, Adnan Binya-
zargibi... Anadolu asıriara va-
ran uykusundan uyanıyor, köy
çocuklan yetiştiriliyordu. Onlar
köylerini, halkını aydınlığaulaş-
tırmanın çabası ve sorumlulu-
ğu içinde olacaklar ve başara-
caklardı.
Köy Enstitülerinde eğitim, te-
orik-pratik bilgilerie oluşuyor-
du. Böylece uygulamalı eğitim,
başka bir deyişle "iş eğitimi"
şeklinde yapılıyordu. Bu eği-
tim kurumlan, ulusaJ, yerel, dev-
rimci ve aydınlatıcı yönleriyle il-
gi çekmişti. Köyün, köylülerin
aydınlatılmasını istemeyen ege-
men güçler ürküntü içindeydi-
ler. Anadolu köylüsü yeni, yep-
yeni bir ulusallığa bürünmüştü.
Böylece eğitim devrimi kendi
okullarını, kendi kurumlarını
oluşturacak, halka ulaştıracak-
tı. Atatürk'ün ilke ve devrim-
lerini en ücra köye kadar onlar
götürecek, anlatacak ve uygu-
layacaklardı. Köy Enstitüleri
halkın bağnnda birer demok-
rasi çiçeği olmuştu. Bütün bu
güzellikler kıskanılmıştı. Top-
rak ağaları ve egemen güçler
set olup karşı koymak istiyor-
lardı.
Çağdışı eleştiriler bu okulla-
rın işlevine engel olmak içindi.
Siyasi ve sosyal yapılanma yo-
luyla gereksiz eleştiriler, kara-
layıcı boyuttaydı. Köylünün eği-
tilme aşkını ve alın terini hü-
nerieriyle birieştirmek gereksiz
eleştiriler, karalayıcı boyuttay-
dı. KÖytünün eğitilme aşkını ve
alın terini hünerleriyle birieştir-
mek egemen güçleri olumsuz
boyutta etkiliyordu. Amaç; kö-
yün, köylünün ve onlann ay-
dınlık yüzü köy öğretmeninin
sesini kısmaktı. Başardılarama
eğitimimizin aydınlık geleceği
de baltalandı. Cumhuriyet ta-
rihimizin yüz akı Köy Enstitüleri
artık yok. Köy Enstitüleri, Türk
aydınlanmasının önemli köşe
taşıydı.
KİM KÎME DUM DUMA BEHIÇAK behicako turk.net
ÇtZGtLtK KÂMÎLMASARACI
HARBÎ SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com
BULUT BEBEK MJRAY ÇİFTÇÎ bulutbebek@hotmail.com
ç-ğ'h..- Bosuna oralarJa si/ahtar
• - / . -
TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 19 Nisan
> FUTBOLUN EN BUYUK YILDIZLARINÛAN..
1958'PE 8UGÜM, ÛNLÜ İN6İLİZ POTSOİ.CUSU SO»SY
CHA<ON, İLK ULUSLARAGASt GOLÖNÛ İSKOÇTA
MîLÇT 7?\K/AA/MA ATMtŞTI. YİR.Mİ YtLA YAKIN
SÜRE PUTTSOL OYMAYAN CHAGuroH',
MİLÜ TAKfMMPA DA YÜZ. KEZ- Y£R
MlMIM FOR.VETİHDE OYHAyAM FifrSOLCU,
KAL£CİL££İ Pe/erfAAJ GPSN SEfZT ŞUTXJ4~
KtYLA ÜN YAPM/fTT. A?EA/DfS//VE *(NGİUZ.
Dİ STBFANO'SU'DA PEfJEAJ CHA^LTOM,
K
. - . - . ^«A MİLÜ TAK/MIUtU t9€6 JULES
tŞ^ZŞ-U*-
1
"
c v
S İ (PÜNYÂ) KUPASIHI
SAGNAK
NİLGÜN CERRAHOĞLU
Bu Şarkı Kimin?'
Düşündük taşındık, bunun gene de bir "Osmanlı
sartos/'olduğunakararverdik"biz"... "S/z"kimizan-
iatayım...
Festival filmleri gösteren Beyoğlu Sineması'nın bi-
letçisi artık beni tanıyor: "Gene geç kaldınız!" diye
ultimatom verdi önceki gün: "Bir kez daha böyle
ışıklarkarardıktan sonra gelirsenizsizi içerialmam!"
Karanlığa goz alıştınp; el yordamıyla boş bir kol-
tuğa çökmeye çalışırken, sevecen bir ses duydum:
"Nilgün Hanım, yanımızboş. Buyurun. Bizsizinoku-
runuzuz..." Avukat Tülay Şengün Ateş ve Gütiz
Kaptan... Yazanna sahip çıkan iki okur... Yunanlı-Bul-
gar iki Balkan kadın yönetmenin eseri "Yolculuk"ve
"Bu Şario Kimin?" belgesellerini biriikte iztedik. Da-
ha "interaktif" bir seyir düşünülemezdi... Bu yazıyı
"biriikte" yazmış sayılabiliriz...
"Yolculuk"\a nutkumuz tutuldu önce. Sarsıldık,
hüzünlendik, şaşırdık, etkilendik. Kafamız kanştı.
Hem çok begendik. Hem de burulduk. Belgeselin bir
"Heien Enstitüsü" desteği ile yapıldığını belirten je-
neriği bizi önden irkiltti. Bir "banş belgeseii" için bu-
nu yadırgadık.
"Büyük Mübadele'de Ayvalık'tan Yunanistan'a
ve Girit'ten Ayvalık'a göçe zorlanan Rumlarla Türk-
lerin "acıklı çapraz dramlan" karşısında perişan ol-
duk. 80'lik Ismet Hanım cümlemizi fethetti. Ama şu
soruyu sormadan da edemedik:
"Dünyanın tüm göçmenlerine adanan bu iddialt
film niye yalnız Rumca? Giritli yaşlı Türkler Rumca
konuşuyor da iki satır Türkçe konuşan bir Türkiyeli
Rum yok mudur? Olabilir mi böyle bir şey?"
Ege'nin bir yakasında "Rumca" başlayan, diğer
yakasında (belgeselin tek Türkçe sahnesi) bir "Türk-
çe" şarkıyla sona eren Maria Mavrikou'nun etkile-
yici yaprtı keşke daha dengeli olabilseydi.. derken kar-
şımıza "paylaşılamayan başka bir şarkının" öyküsü
çıktı...
Bulgar yönetmen Adela Peeva'nın "Üsküdar'a
Giderken" belgeseii, "Yolculuk"ur\ aksine alabildi-
ğinetarafsız. Balkanlar'da "heran yeniden tutuşma-
ya hazırbirkor" gibi yaşanan "kimlik" sorununa "iro-
ni" ile yaklaşmayı tercih eden Peeva, dehşet an-
lannda bile "mizahı" elden bırakmayan zeki bir eser
yapmış...
Tarkan söylese Balkan savaşı çıkar mı?
Bir Istanbul restoranında Peeva, Türk, Yunanlı,
Makedon, Sırp dostlanyla yemek yerken "Üsküdar'a
Giderken" çalıyor. "Bu senin değil benim şarkım!"
diye masa birbirine giriyor. Olaya takan Peeva, bu-
nun üzerine "Üsküdar'ın izinde" boydan boya Bal-
kanlar'ı kat ediyor.
önce Istanbul'da bir plakçı dükkânına girip soru-
yor "Bu kimin şarkısı?" Plakçı şaşıyor "Arabesk
değil... Yüzde yüz Türk!" diyor tereddütsüz. Gittiği
her ülkede bu yanıtı alıyor Peeva. Ülkeler değişiyor,
yanıt değişmiyor. "Bu tipik Yunan şarkısı"... Hayır
Boşnak"... "YokSırp"... "YokcanımBulgar..."
Yönetmen, Balkan müziği uzmanlanndan opera-
cılara dek herkese başvuruyor... Herkes kendi "ger-
çeğinden" ernin. Balkanlar'da kimse "kuşku" duy-
muyor. "öteki'n dışlayıp, birbirlerini yok sayıyorlar
sürekli...
Amavutlar "Bu Sırp şarkısı olamaz. Onlar hayat-
ta böyle şarkı yapamaz!" diyor... Aynı şeyi "Güzelim
şarkımızın içine etmişlerf" diye Sırplar, Boşnaklar
için söylüyor. Ve "Sen buraya provokasyon yapma-
ya mı geldin?" diyerek Peeva'ya saldınyorlar. Sırp
milliyetçilerinin elinden zor kurtulan Adela Peeva,
aynı saldırganhğı Bulgar faşistlerinden görüyor... ''Bu-
nun bir Türk şarkısı olduğunu söyleyeni ağaca asa-
nz" diyor Bulgar sağcılan ve "Git burdan!" diyortar
Peeva'ya: "Seni taşlariar. Kimse de koruyamazl"
Okurianm ve ben, "korkutucu" olduğu denli "çok
eğlendirici" bulduk bu filmi. "Müzikpolitikadan güç-
lü" dedi Güliz Hanım: "Tüm Balkan coğrafyası aynı
şarivyı söylüyor..." Tülay Hanım ise buncamacera-
ya değin "şarkının notalarının aynı kalmasına" saş-
tı: "Müziği hiç değişmemiş" dedi. Rumca, Bukjar-
ca, Boşnakça, Arnavutça sözler arasında "aman...
aman" nakaratının hiç bozulmadan Türkçe kalma-
sına hep biriikte hayret ettik. Ve "Üsküdar'a Gider-
ken"\r\ dört dörtlük bir "Osmanlı şarkısı" olduğuna
hükmettik sonuçta...
Tarkan bu şarkıyı Goran Bregoviç'e bırakmayıp
dünyaya söylemeli...
DÜZELTME: "FestivalAsılŞimdi" (14 Nisan) baş-
lıklı yazKJa "yanlış çağnşım" nedeniyle Stalingrad
ve Leningrad kuşatmalannı kanştırmışım. Yazıdaadı
geçen Dmitri Şostakoviç her iki kuşatmayla biriik-
te anılan bir Rus kompozitördür ve "900 gün süren"
Leningrad kuşatması için "7. Senfoni"y\, "Staling-
rad kuşatması" için de "8. Senfoni"y\ bestelemiştir.
Bellek sürçmesi için özür dilerim.
BULMACA SEDAT YAŞAYAJS
SOLDANSAĞA:
17 Ukrayna'da,
1986'da büyük
bir kazaya ne- 2
den olan nük- 3
leer santral. 2/
Karakter...Pos-
ta sürücüsü. 3/
Halojenlergru- g
bunun dördün-
cü ametali olan
yahn cisim...
Birnota.4/Or-
taoyıtnunda,
Kavuklu ile konuşarak
oyunu açan kimse. 5/
Sahip... Kocaeli'nin 2
Gebze ilçesine bağlı 3
bir belde. 6/ Yiyecek 4
ve içeceğin saklandı- c
ğı oda ya da dolap...
Küçük körfez. 7/ Ma-
latya yöresinde kayısı
kurusuna verilen ad... °
Yeni Zelanda'nın yer-
9
li halkı Maoriler'in savaş dansı. 8/ Ödeşme, razj ol-
ma..." Seni düşündükçe/ Atlara — veriyorum" (Ühan
Berk)... Hayvanlara vurulan damga. 9/Kızıldeniz'in
kuzeydoğu ucundaki körfez... Avuç içi.
YUKAMDAN AŞAĞIYA:
1/Yayınbalığına verilen bir başka ad... Bir nota. 2/Rüt-
besiz asker... Teriemekten ya da sıcaktan vücutta gö-
rülen küçük pembe kabartılar. 3/Eski hukukta riişvet
verenle alan arasındaaracılık eden kimse... Darveka-
lınca tahta. 4/Halk edebiyatmda redife verilen ad. 5/
Toplu ya da turistik geziler için yapılmış büyük oto-
büs... Tavlada "üç" sayısı. 6/Zatürree... Derviş sela-
mı. II " — Kuyruğu": Aziz Nesin'in öykü kitabı...
Arap harflerinin en çok kullanılan el yazısı biçimi. 8/
"Benim — olmuş dilim /Ne desem yâr incinir" (Tur-
kü)... Yarış ah binicisi. 9/Ünlü bir Hint destanı.