04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
-18 N&AN 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA J V LJ 1-J J. LJ M\ kultur(Ş cumhuriyet.com.tr 15 22. Uluslararası Istanbul Film Festivali'nin ilk günlerinde seyrettiklerimiz... enlik katarı yola çıktı Yıllardır bızım ıçın baharla özdeşleşmiş ve meraLlısını yıne ıkı haftalığına esır alarak pı- yasadan koparan ve artık 22 yaşına erişen festivılimızm meraklısına bir kez daha, sı- nema.iın aslında yedinci sanat olduğunu ha- tırlatt.ğı günler geldı, geçiyor yıne. Işte ılk 4 günde seyTettiklerünizden bır demet... Morvern Callar Fılmın hemen başında, bilgısayardaki bi- tinnış olduğu romanını dıskete kaydedip ya- yınevıne gönderme ışıni ona bırakarak inti- har ettığını anladığımız (ama hiç tanımadı- ğımız) sevgılısı James'in yerdeki küçük bir kan gölünde yüzükoyun yatan cesediyle baş başa bulduğumuz, kafası kanşmış, süper- markette çalışan tskoç genç kızı Morvern'in (Samantha Morton) kaçış ve seks, uyuştu- rucu ve rock'n'roll şeytan üçgeninde, ken- dinı arayış yolculuğunu hıkâye eden Mor- vern Callar, gerçekçı bır çocukluk portresı çızdığı ılk filmı Ratcatcher-Sıçan Avcı- sı'yla (1999) ılgı çekmiş, 1969 Glasgovv do- ğumlu, okullu kadın sınemacı Lynne Ram- say'ı geç de olsa bizım de keşfetmemizi sağ- ladı. Samantha Morton, süpermarketten Akdeniz giineşine kaçan tskoç genç kızı oynuyor. 2002'nin genç yönetmenı olarak FIBRES- CI ödülüne layık bulunan Ramsay"ın yete- neklennı konuşrurup menzilıni daha da ge- nışleterek Alan Wamer'ın aynı adlı roma- nından serbestçe uyarladığı bu ikınci filmin- de, ıntıhan polıse bıldirmektense örtbas et- tıkten sonra, önüne çıkan "başkasının kim- liğine bürünme" fırsatını değerlendirip Ja- mes'in bankadakı paralanyla yazdığı roma- na da sahıp çıkarak hayatını farklı ve para- nın getırdığı özgürlüğü sonuna kadar yaşa- maya koyulan. genç ve tatminsiz Morvern Callar rolünü üstlenen Samantha Morton, bütün filmı taşıyan bır kompozisyon çiziyor- du. Daha önce James'le bir gecelık macera yaşadıgını ıtıraf etmesme rağmen Mor- vern'in parasını çekerek güneyde, Akdeniz güneşınde keyif çatacaklan İspanya tatiline götürdüğü, bır başka süpermarket emekçisi Lanna'yı oynayan Kathleen McDermott da ona ayak uyduruyordu. Keylfll bir •fceşffler glrdabı" Bize kıyısından köşesinden, en parlak za- manlanndaki Jeanne Moreau'ya kara sevda- lı Stanley Baker'ın başkasının yazdığı kita- ba imza koyan tıkanmış bir yazan oynadığı, Joseph Losey'in 40 yıl önceki pek kadri bi- linmemiş filmlerinden Eva-Aldatan Ka- dın'ı ya da 1960'lann sanşın genç ılahesı Catherine Deneuve'ün, yalnız dairesinde, kokmaktaki bir erkek cesediyle kapanıp gün- ler geceler geçirerek kafayı üşüten bır karak- teri canlandırdığı, uzun yıllar öncesınin siyah beyaz Polanski filmı Repulsion'u çağnştı- ran Morvern Callar. yansından sonra gide- rek farklı bır yol filmı halını alıyordu. Sonuçta ölçülü bıçıli, özenlı anlatımı, an- latımı çoğu yerde tamamlayan müzıği, öz- nel kamerası ve oyunculuğuyla keyıflı bır 'keşifler girdabı'na çekıyordu meraklısını. Özellıkle psikodelık gece kulübü ve parti sahnelerinde başanh film, Ramsay'ın yeni- den canlanan Iskoç sınemasının umut veren, yetenekli, yeni yönetmenlerinden biri oldu- ğunu örnekliyordu. 30 YIL ÖNCESINİN İKİ KÜLT FİLMİ Joe Dallesandro bu pozuyla 70'lerin ikonlanndan biri olmuştu. Andy Warhol'un sunduklanndan...197O'lı yıllarda Amerikan ye- raltı sınemasının başlıca temsilci- lennden olan, geçen yıl Can- nes'da, dönemıni etkilemiş ünlü üçlemesıni oluşruran Flesh, Trash, Heat filmlerinin elden ge- çinlmış yenı kopyalarının göste- rildiğı, özel bir bölümle anılan, 1928 New York doğumlu 'kült si- nemacı' Paul Morrissey, öncele- ri kameramanı olduğu Pop Art prensı Andy Warhol'un 'Fabri- kası'ndan çıkan filmlerin giderek büyük ölçüde tek sorumlusuydu. VVarhorun sabit bır yere yerleş- tirdiği kamerasını hiç bozmaksı- zın oyunculanna yönelttiği, daki- kalarca süren durgun sahneleriy- le ıç bayıltan Sleep, Empire gibi filmlerinde doruğa çıkan, hare- ketten yoksun o ağır ve sıkıcı sı- nematografik estetığini daha 'an- laşılabilir, ulaşılabilir ve tutar- h" filmlere dönüştürdü, 1975'te Warhol'dan aynlana kadar. Kendi bışına kotardığı Forty Deuce, IMised Blood, Beethoven's Nep- hew gıbı çok az gösterilen filmler yıpan 'Bağımsızlardan daha bağımsız' Mornssey, 1980'lerin sonunda bıraktı sinemayı. Hesh-Et (1968) Genelde gerici ve turucu görüş- Itnne rağmen Amerikan sinema- snda bu kadar da ıhmal edilecek br yönetmen olmayan Morns- sy'in I968'le 1972 arasının 'ıçukveuçumcu',psikodelikat- nosferinı yansıtan ünlü üçlemesi- nn ilk filmı Flesh-Et, 'Fabri- la'nın aygırı' Joe Dallesand- ro'nun cıns farkı gözetmeyen, ?iew York'lu bir erkek fahişeyi oy- nadığı, açık saçık konusu, tek ka- merayla çekılmış, ilkel anlatımı, ham montajı ve müsamere düze- yındeki oyunculuğuyla seyırciyi resmen şoke etmışti 35 yıl önce. Trash-çop (1970) Nerdeyse filmın tümünde çınl- çıplak bedeninı sergileyen, popo- sundaki sivilcelerinin sayıldığı Joe Dallesandro 7 yu underground yıldızı haline getıren Flesh-Efi (l968)izleyenTrash-Çöp( 1970) de Mornssey"in yine aynı ekibiy- le yazıp yönetıp kameramanlığı- nı da üstlendıği, aynı çızgınin uzanhsı bir 'Andy VVarhoİ sunar' fılmiydi. Dallesandro'nun bu kez mal bulmak ıçın her şeyı göze alan, ereksiyon sorunundan mus- tarip bir New York'lu eroin ba- ğımlısım, çöp toplayan travesti sevgilisiniyse Holly Wood- lawn'ın oynadığı Çöp'te bellı bir olay örgüsü, yakın plan ağırlıklı, belgeselimsi bir anlatım çabası ve tempo belirgindi. Kahramanlarının yine cinsel ey- lem, çöpten dolap gibi işe yarar mallan bulup toplamak, kıtabına uydurup yoksulluk yardımı al- mak, tabu konularda ateşlı sohbet- lere girişmek ve damardan erom iğnesı yapmak arasında gıdıp gel- diği sahnelerle bezelı Çöp, 30 yıl öncesınden günümüzü haberleyen kimi oturaklı diyaloglanyla akıl- da kalıyordu. Yıllar öncesınde fo- toğraflanna sık sık rastladığımız ve bu yıl festivalde Sınematek ış- levini de yenne getiren bu kült filmler, kuşkusuz meraklısı için ilginç seyirlerdı, her ne kadar baş- tan sona tahammülü zor olsa da. îki kocalı Marie-JoMarsilyalı sinemacı Guediguian'ın son filmi mızmız bir melo Festıvalın önceki yıllarda Marius ve Jeannette. Şehir Sakin gıbı filmlenyle sinemaseverlere tanıtıp sevdırdiğı Marsilyalı, 1953 doğumlu, Ermenı asıllı yönetmen Robert Guediguian'ın (Gedikyan) geçen yıl Cannes'da, yanşmada Fransız sınemasmı temsil eden son filmı Marie-Jo et ses Deux Amours, hem ınşaatçı kocasını (Gerard Meylan) hem de kılavuz kaptan âşığını (Jean- Pierre Darroussin) seven, mutlu bir aile yuvasına sahıp, kocaman bir kız yetıştirmiş, yaşını başını almış, İokman hekim' bir e\ kadını olan Marie-Jo'nun (Ariane Ascaride) dokunaklı hıkâyesıni anlatıyordu. Yine 7 filmdir birlikte çalıştığı senansti Jean-Louis Milesi ve favon oyunculanyla çevirdiği son filmı. genelde Marsilya fonunda geçen toplumsal içerikli hikâyelenn gedıklısı yönetmenın bu kez tür ve ton değiştınp melodrama yelken açtığı, diyaloglara çok abanan, bıraz mızmız kaçmış bir Gedikyan filmi. Yine seyirciyi yüreğınden Yönetmenın iki gözdesi Ariane Ascaride ve Gerard Me\ lan. yakalayan kimi sıcak, hoş ve coşkulu sahneler banndıran fılmın, yönetmenin kansı ve gözde oyuncusu Ariane Ascaride'in oynadığı. 'iki kocalı' kahramanı Mane-Jo'da, bır kopuştan çok bır dönüşüm söz konusu. Âşığının kollannda bulduğu mutluluğu onca yıllık, peygamber gibi kocasıyla paylaşamamaktan ötürü utanç duyan bır kadın Marie-Jo, aldatmaktan değıl. Üç karakter arasındakı, ışle, emekle ıç içe geçınlmiş, farklı bir aşk hikâyesıni, Godard, De Oliveira, Tanner gibi yönetmenlerin usta kameramanı Renato Berta'mn nefıs görüntüleriyle aktaran filmde, 'duygulann keşfine ve incelenmesine' çevirmıştı Gedikyan kamerasını. Çıplaklığı öne çıkaran, mesafeli sevışme sahneleriyle dolu, yönetmenince romantik bir melo olarak sınıflandınlan Marie-Jo ve tki Aşkı, çok başanh ve önemlı bir film sayılmasa da. Gedikyan'ı yakın takibe alan sınemaseverlenn es geçmediği bir Fransız yapımıydı festivalde. Y E N İ B A Ş L A Y A N L A R Meltem Cumbul ve Haluk Kurdoğlu filmde baba-kızı canlandınyorlar. Meşrutlyet- Abdülhamld DüşeıKen 1908-l909 yıllan... Ya- kın tarihımizin en önemlı dönemleri... tlk demokrasi mücadeleleri... 33 yıllıkbir istibdadmkalkışı... Meşru- tiyet'in ilan edilişi... Ab- dülhamid'in siyasi yetki- lerinı bir meclisle paylaş- mayı kabul edışi... Ittihat ve Terakki'nin silahlı ayaklanmalan... Kurulan partiler arası çatışmalar. . 31 Mart ayaklanması... Hareket Ordusu'nun ayaklanma- yı bastırması.. Ve Ittihat \ e Terakki'nin ıhtilalci, Osmanlı Impara- torluğu'nun demokratık- leşme sürecınde ön saf- larda yer almış subayı Binbaşı Şefik'le yaşamı saraylarda geçmiş bir nazır kızı olan Ni- mefin tutkulu aşkı... TRT'mn 'Edebiyat Uyarlamalan Proje- si' kapsamında hazır- lanan proje, yönet- men Ziya Öztan ta- rafından, Nahid Sırn Örik'in aynı adlı yapıtından yola çıkılarak se- naryolaştınlmış. Film, tarihi ger- çeklerle bezeli bir fonda yüzyıl öncesinin panoramasını getiriyor ekranlara. Dönemın hemen tüm gerçek tarihi kışiliklennin yer aldığı ya- pıtta sadece üç kişı kurgusal ka- rakterler olarak karşımıza çıkı- yor. Abdülhamıd döneminde ilk borçlanmayı yapıp yabancılar- dan rüşvet alan Maliye Nazın Mehmet Şahabeddin Paşa, o- nun hırslı, ıhtıraslı, güzel kızı Ni- met ve delicesıne âşık olduğu, It- tihat ve Terakki'nin kahramanla- nndan Binbaşı Şefik. Türkiye'nın önemli sınema ve tıyatro oyunculannın yanı sıra filmde 20 binı aşkın bır figüras- yon ordusu yer alıyor. Filmin oyuncu kadrosunu Mehmet Kurtuluş, Meltem Cumbul, Haluk Kurdoğlu, Halil Ergün, Tarık Akan, Mehmet Ali Ala- bora, Çetin Öner, Mustafa Alabora, Engin Cezzar, tsmet Ay, Erdal Özyağcılar, Nur Sü- rer, Müjdat Gezen, Savaş Din- çel, Fikret Kuşkan, Cüne>t Tü- rel, Erol Keskin, Can Kolukı- sa, Cezmi Baskın, Ali Poyra- zoğlu, Hazım Körmükçü, Ne- dim Saban ve Ceyda Düvenci oluşturuyor. KEDIGOZU VECDİ SAYAR Kültür ve Turizm Kültürveturizm... Birleşebilir mi, birleşemez mi, birleşirse ne olur? Son günlerde kültür-sanat ala- nında yoğun bir tartışma yaşanıyor. Buna bir tar- tışma bile denemez; çünkü bir yanda kültür ala- nından çok sayıda örgüt ve sanat insanı, öte yan- da hükümet. Her zaman olduğu gibi, yükselen seslere kulak veren olmuyor ve siyasi irade pro- jesini bir gün içinde yasalaştınveriyor. Çıçeği burnunda Kültür ve Turizm Bakanımız Erkan Mumcu, bu karann iki sektor açısından da hayıriı olacağını savunuyor. Kültür-sanat alanı bu- nun bir 'cinayet' olduğu savında ısrartı; turizm çev- relerinden ise tık yok. Biraz kuşku verici değil mi? Yoksa, bu yeni yasanın asıl amacı, kültürel mirası turizm sermayesinin ellerine teslim etmekten mi ibaret? Bu sorunun yanıtını henüz bilmiyoruz. Dileğim, kültür-sanat alanından yükselen tepkilerin haksız çıkması ve bu birleşmenin iki sektör açısından da olumlu sonuçlar vermesi. Bu dileğimizin gerçek- leşmesinin mümkün olmadığını, çünkü iki sektö- rün çıkariannın uzlaşmaz olduğunu savunanlann büyük bir çoğunluk olduğunu biliyorum. Ama, iyimserliğimi korumak istiyorum. Ne zamana ka- dar? Kültür Girişimi'ndeki dostlanmın kuşkulan doğrultusunda adımlar atılana kadar... Sayın Mumcu, çok iyi bilir ki, girişilecek bir 'talan' hare- kâtının karsısında duracakların başında biz geli- riz. Bunlan söyledikten sonra, gelelim neden pek çok arkadaşımdan farklı bir görüşü savunduğu- ma... öncelikle, kamu yönetiminde bir re-organi- zasyona gidilmesinin zorunluluğuna inanıyorum. Ikinci önemli nokta, ülkemizdeki uygulamalargöz önüne alındığında Kültür Bakanlığı'nın etkinliğinin ve yarannın tartışmaya açık olması, kesinlikle bir yapı değişikliğine gidilmesi gerekliligi. Bakanlık yapısındaki değişikliğin bunun önünü açabilece- ğini düşünüyonjm. Birkaç yıl önce Antalya Film Festivali sırasında bir TV programında, o zaman Turizm Bakanı olan Sayın Mumcu ile birlikteydik. Ben, Kültür Bakan- lığı'nı 'kendiniısıtan birsoba'ya benzeterek bakan- lığın ülkemizin kültür-sanat yaşamına katkısının çok sınırlı olduğunu, dolayısıyla tümüyle ortadan kaldınlsa hayırlı bır iş olacağını savunmuş ve "Tu- rizm konusunda da aynı şeyi düşünüyorum, bil- mem Sayın Bakan ne der?" diye sormuştum. Sa- yın Mumcu da, bu düşünceme aynen katıldığını ve zaten bakanlığı kaldırmak içın çalışmalar yap- tığını söylemişti. Fakat, ne olduysa daha sonra bu flkrinden vazgeçtı. Şimdi de, birleştirilmiş bir ba- kanlığın başında. Elbette, Kültür Bakanlığı'nı kaldırmak gibi bir öneri getirirken, bunun yerini alacak bir sistemi de öngörüyordum: Kültür-sanat alanında 'özerk' bir 'kurumlaşma', yani bu alanı siyasetin ve bürokra- sinin tekelinden çıkaracak bir düzenleme. Bu sü- tunun okurları çok iyi bilir ki, kültür alanının 'özel- leştirilmesi' düşüncesine yakın duranlardan deği- liz. Tam tersine, bu alana kamunun daha çok kay- nak ayırmasını savunmuşuzdur hep. Daha çok desteğe evet, ama devletin sopası aitında bir kül- tür yaşamına hayır... Bu görüşlerimi defalarca siz okurlaria paylaştım, ama zaman içinde bu tepkisel tavırdan uzaklaşa- rak, Batı Avrupa ülkelerindeki model üzerinde odaklanmayı yeğledim. O da, Kültür Bakanlığı ka- labilir, ama pek çok işlevini bakanlıkla ilişkili ('bağ- //' değil - bürokrasiyi biraz bilenler bu iki kavramın, kurumlann özerkliğini tanımlama açısından farklı olduğunu bilecekler) özerk kurumlara devrede- rek. Bakanlığın variık gerekçesini ise Ingiltere'de- ki uygulamayi örnek göstererek açıklamıştım (Iş- çi Partısi, Kültür Bakanlığı ihdas ederken gerek- çesi 'Bir bakanlık olmayınca, devlet bütçesinden kültüre yeterii para aktanlamaması' idi). Kültür ve Turizm bakanlıklannın birieştirilmesinın, bu açıdan bir şans yaratabileceğini düşünüyorum. Bir ba- kanlığın bürokrasisinin hantallığından söz eder- ken, şimdi iki bürokratıkyapı bir araya geliyor. Bu- nun çözümü, 'ÖzerkSanatKurumu', 'UlusalSine- ma Kurumu', 'Telif Haklan Kurumu', 'Kültürel Ta- nıtım Kurumu' gibi yapıların oluşturulmasında ya- tıyor. Birleşik bakanlığın, personel harcamalann- da tasarrufun sağlanması, aynı işlevin çok sayıda devlet birimince (mükerrer bir biçimde) üstlenilme- sinin önlenmesi gibi başka yararlan da olabilir. Bunlan da gelecek haftaya bırakalım. Ve umut edelim ki, bu birieşme, 'ticari' kaygılaria değil, 'ye- nilikçi' kaygılaria yol alsın. vecdisayar << yahoo.com BUGUN • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZt'nde 19 30'daİDOB'dan'TürkBüyüsü' adlı müzikli gösteri. (0 212 251 56 00) • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZt'nde 19.30'da tDSO konseri. Şef: Kemal Akçağ. Solist:Hüseyin Sermet (piyano). (0 212 251 56 00) • BORUSAN KÜLTÜR SANAT MERKEZt'nde 19.00'da Sleeping Vacinnes konseri. (0 212 292 06 55) • BABYLON'da 23.00'te Eleyo konseri. (0 212 292 73 68) • NARDİS'te 22.00'de Önder Foçan Hammond Trio konseri. (0 212 244 63 27) • YAPI KREDt SERMET ÇİFTER SALONU'nda 18.30'da 'Avrupa Felesefesinin Bugünü 1 konulu panel. Yöneten:Kaan H. Ökten. KatılımcılarıBetüI Çotuksöken, Sevgi İ>i. (0 212 252 47 00) • BtLGİ ÜNtVERSİTESİ KUŞTEPE KAMPUSü'nda 19.30'da 'Elling' adlı filmin gösterimi. (0 212 293 50 10) • BOĞAZtÇİ ÜNTVERSİTESt StNEMA KULÜBÜ'nde 18.00'de 'Büyük Lebowski'. (0 212 358 15 00) • ATATÜRK KtTAPLIĞI'nda 18.00'de 'Ömercik ve Filmleri' konulu söyleşi. Yöneten: Elif Şengiin. Katılımcı: Ömer Dönmez (0 212 249 09 45) • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZt StNEMASFnda 15.30 ve 19.00'da 'Uzak'. (0 212 251 56 00) • ANKARA KAVAKLIDERE StNEMASI'nda 'Kanada Filmleri Haftası' kapsamında 19.00'da 'Zenci'. (0312 468 71 93)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle