29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4YFA + CUMHURİYET 4 ŞUBAT 2003 SALI 2 OLAYLAR VE GORUŞLER EVET/HAYIR »KTAY AKBAL le Dediğhi Bilmeyenlerel Türk Humeyni'si Bay Tayyip ke'ndisini eleşti- ınlere "Şizofrenler" diye çıkışmış!... Niye Hu- reyni diyorum^ Hiçbirgörevi, hiçbiryetkisiolma- (ğı haldeTC'yi temsilen devlet parasıyla dünya-: - \ dolaşıyor: birtâkım devlet adamlarıyla gizli gö- rşmeler yapıyor.'şözJer veriyor. Gelelim şizofren şuçlamasına.. Şizofrenlik ne- <r, "şizofrer" diye kimedenir, farkında mı? Ka- snpaşa ağzıyla konuşan biri ağzına her geleni s>ylemekten çekinmez. Okusun da öğrensin şi- z>frenlik neymiş! "Şizofreni: Süreğen ya da zaman zaman orta- y çıkan psikozlar grubu. Bu hastalıklar düşün- odeki, heyecanyaşamındaki ve dış dünya ile ku- nJan bağınttlardaki bozuklukla belirginleşir. Şi- zıfren kavramı, Alman ve Anglosakson psikiyat- rtinde paranoya dışında bütün hezeyanlan kap- SiT." Hiçbiryetkisi, görevi, sorumluluğu olmayan bir kşi yanında başı sımsıkı kapalı, yerleri süpürecek kıdar uzun mantolu eşiyle Davos'a gitmiş, Türk gtcesi diye anılan bol yeme içmeli ziyafetler ver- rriş, yanında yinetesettüre uygun giyimli eşleriy- le gelen arkadaşlarıyla günlerce keyif çatmış!.. BJ saltanatı, bu sorumsuzluğu eleştirenleri de "Şizofrenler" diye suçlamaya kalkışmış!.. Biraz sözlerini, eylemini düşünse, böyle birta- nmlamanın daha çok kendisine yakıştığını anla- maz mı? Politika geçmişimizde bu tür sözleri anımsama- mak elde değil!.. 1949'da Başbakan Recep Pe- ker, demokrat muhalefetin ileri gelenlerini de "Psikopatlar" diye suçlamamış mıydı? Bu sözü işten DP Meclis grubu toplantıyı terk etmişti. Iki parti arasındaki soğukluğu Cumhurbaşkanı Inö- nû çözmek zorunda kalmıştı. "Psikopatlar" sö- ZL Peker'in kısa süre sonra başbakanlıktan aynl- masına yol açmıştı. Nedir psikopatlık, onu da şuracığa alsam mı? Ne dediğini, ne yaptığını bilmez politikacılar öğ- renir deyerii yersiz kullanmaya kalkmaz. "Psiko- patlık: özellikle belli bir suçluluk olmamakla bir- likte, toplum düzenine aykın davranışiarla orta- ya çıkan kişilik bozukluğu." Şizofren, psikopat, bir de paranoya!.. Bu paranoyayı da irtica eylemlerini hafife alma- ya kalkan bazı yazaıiar sık sık yinelerler "İrtica pa- ranoyasına tutulmuş" gibi... Bakın, "paranoya" diye neye denirmiş: "Paranoya: Kendini olduğundan daha büyük görmek, güvensizlik, özeleştiriyokluğu, saldırgan- lık ve ideolojik konularda, özellikle toplum düze- ni sorunlarında, sert bir tutumla belirginleşen, hastalıklı kişilik. Sistemli ve sürekli hezeyanlı dü- şünce." Butürsözlerkarşılarındakini susturmak, sindir- mek, gerçekleri saklamak, kamuoyunu ters yön- lere sürüklemek isteyen politikacılann, gazete ya- zarlarının başlıca araçlarıdır! Böylesi hastalıklı suçlamalar yapmaya kalkı- şanlann önce kendi akıl sağlıklarından kuşkulan- malan gerekmez mi?.. VEDAT ÖZDEMİROĞLU Türkjye Gazeteciler Cemtyeti'nin yayınladığı günlük Bizim Cazete Ülke sorunlanna ilişkın raporianyla, araştırmalanyia, köşe yazılariyla, tarafsız haberteriyte sivil toplumlann gazetesi. Düzenli okumak için abone olun, Tei: 0,212.51108 75 Yurûyûş yaparken aplayıo tabelalara vuranlann, evdegcmlek kravatve suvetennı çıkarmayıp sadece altınapijamagıyentenr, gazetelerdekı ınsan fotoğrafianna turiu ;eşıtlı btyıkbrçeenlenn hıkâyesı "Kopya kışının kıldğı namaz geçerli mıdır?" diye soranlann. zavfi gorünce taş atanlann, s-embe-KOkoreç yasaklamrdıye -Boensoğuyariann, yenı : :kjırnuş betona ımzâ atanların <âyes :a)et Tiafya tezgâhlannda i'îyanlann. Susuriuk'tan saoece ayran çağnştmı çıkaranlann mermı manyagı vapanlarırv'yaplanlann, her şeye ûlkûcü ad buiartarm hkâyesı KİTAPCINIZDAN İSTEYİNİZ Musul Petrollerinde Gerçekler... Musul petrolleri, Türkiye için tarihsel bir yaranın simgesidir. Ne ki, bu konuda ulusça hayıflanırken içine düşülen gafletleri unutmamak ve onlardan ders almak önemlidir. Dr. Fernıh DEMİRMEN Bağımsı. A merika'nın baskısıyia Irak'a ya- pılacak olası bir askeri harekâtın öngününde (arifesinde) Musulpet- rolleri sorunu basında oldukça il- gi topladı. Gazetelerde çıkan ya- zılar daha çok Türkiye'nin Musul petrollerine ılişkin Irak'tan hak istemi sorusunda odaklanı- yor. Bu konudaki bulgulanmı kısaca kamuoyu- na yansıtmak istiyorum. Konunun Osmanlı lm- paratorluğu ve Lozan'daki aşamalannı değer- lendirmek, bu yazuun boyutlanru aşmaktadır. Biz burada somut haklar üzerinde duracağız. Yüzde 10 geürhakkı Musul petrollerinde kazanılmış hak, Türki- ye'nin Ingiltere ve Irak'la 5 Haziran 1926 ta- rihinde Ankara'da imzaladığı üçlü anlaşmaya dayanır. Daha çok Türkiye-Irak sınınnın belir- lenmesi ve güvenliği ile ilgili bu anlaşmanın bir öğesi, Tûrkiye'ye 25 yıl süreyle Irak'ın petrol gelirinden ("royahy") yüzde 10 hak tanıyor. Bu gelir, Irak'ın "Türk Petrol Şirketi" (TPŞ) adlı bir şirketle 14 Mart 1925 "te yaptığı sözleş- mede tanım bulur. (Adına karştn TPŞ 'de tek ku- ruşluk Türk sermayesi yoktur ve şirket ağırlık- lı olarak Ingiliz denetimindedir.) Ancak bu hakkın parasal yönden ne boyuta ulaştığına değin bir açıklık yok. Bu konuda araştırma yapmış Sayın Hikmet Uluğbay. u tm- paratorhıktan Cumhurryete Petropotitik" adlı kitabında (1995 baskılı) Türkiye'nin 25 yıl de- ğil. sadece 18 yıl ödeme aldığını, sonuç olarak yaklaşık 5.5 milyon îngiliz Sterlini alacağına karşın Türk parası olarak 3.5 miryon sterlin tahsil ettiğini yazar. Yani borcun 2 miryonluk bölümü ödenmemiş. Basında bu bağlamda çı- kan yazılar. ağırlıklı olarak Uluğbay'ın bulgu- lannı yansıttılar. Bu arada böyle küçük bir tu- tar için bu konunun üzerinde daha fazla durul- maması gerektiğini söyleyenler oldu. Buna kar- şılık yüzde 10 hakkı Irak'ın bugünkü petrol üretim ve gelirine dayandırarak çok daha yük- sek alacaktan söz edenler çıktı. Ancak bu tür bir yöntem savunulamaz. Borcun hesaplanması. Ankara Antlaşması, Irak-TPŞ sözleşmesı, ve admı 1929 yılında "IrakPetrolŞirketi" (IPŞ) olarak değiştirenbu şirketin ve onun uzantılannın Irak hükümetiy- le daha sonra yaptığı 5 sözleşmeye dayanma- lıdır. Benim bu çerçevede yaptığım inceleme, borcun o zamanın parasıyla 50 milyon sterlin olduğunu ortaya koyuyor. Borç 1934-58 yılla- :petrol danışmanı nnda oluştu. Türkiye'nin 3.5 milyon sterlin tahsil ettiği kabul edilirse arda kalan borç 46.5 milyon sterün. Ödenmemiş borç, Uluğbay'ın saptadığı 2 milyon sterlinden çok daha yüksek. O zamanın 46.5 milyon sterüni, alım gücü olarak bugünkü 740 miryon sterline (2 katril- yon Uraya) eşdeğerdir. Bu miktar hiç de küçüm- senecek bir miktar değil. Petrol borcu ile ilgili pürüzlü başka bir nok- ta da, peşın para karşılığında yüzde 10 haktan vazgeçilip geçilmediği... Ankara Antlaşma- sı'na ek bir mektup Tûrkiye'ye 500 bin sterlin karşılığında yüzde 10 haktan vazgeçme seçe- neğini veriyor. Kimi yazara göre bu para alın- mış, borçtan vazgeçilmiş, kimisine göre de böyle bir para alınmamış. Devlet arşivleri bu- rada belirleyici olacaktır. Ancak böyle bir pa- ranın alınmış olması çok zayıf bir olasılık. Bu para alınsa idi Irak 18 yıl ödeme yapmazdı. Kaldı ki 500 bin sterlin, yüzde 10 paydan çok daha düşük bir değer taşryacaku ve alınması bü- yük yanlışlık olurdu. 500 bin sterlinin bugün- kü eşdeğeri 21 miryon sterlindir ki, bu miktar yüzde 10'luk paya kıyasla gülünç denecek ka- dar düşüktür. 1926-27 yıllannda böyle bir kı- yaslama yapmak kolaydı. AsfandaAnkara Ant- laşması'ndanbirkaç ay önce tngütere, Musnl'a ih'şkin taznûnat nitetiğinde Tûrkiye'ye 500 bin sterün vermeyi önermiş. Türkrve bu parayı ye- tersiz bulmuştu. Petrol lisansı sorunu Musul petrollerine yönelik ve bugüne değin gazetelere yansımayan başka bir sorun. TPŞ'nin petrol lisansının geçerliliği ve bu lisansın alı- mında uygulanan taktikler. Türkiyebu sorunun üzerinezamanmda düşmemekle önemlibir fir- sat kaçırmış olabilir. Bu çok geniş konuj'a bu- rada kısaca değinmekle yetinece^m. Birincisi, Musul ve hatta tüm Irak petrolle- rini gekştiren TPŞ (sonradan IPŞ), Osmanlı hükümetinden bu petrollerin işletilmesine yö- nelik geçerli bir ayncahk (imtiyaz) edinme- miştir. Şirketin lobiciliğini yapan tngiliz yet- kilileri. böyle bir petrol ayncalığının olduğu- nu savlamışlar (ömeğin Lozan'da), kanıt ola- rak da Sadrazam Halim Paşa'nın 28 Haziran 1914 tarihinde îstanbul'daki Îngiliz ve Ahnan elçilerine gönderdiği birnotayı ileri sürmüşler- dir. Ancak birtâkım koşullar içeren ve TPŞ'yi doğrudan muhatap görmeyen bu nota, geçerli bir ayncalık ya da lisans olmaktan uzaktı. Bu notanın bir petrol ayncalığı olarak hukuken ge- çersiz olduğunu, zamanın Amerikan hüküme- ti ve o tarihlerde aralannda yaptıklan gizli ya- zışmalarda îngiliz yetkilileri belirtmişlerdir. Şirketler arasında aracılık yapan (ve TPŞ"de yüzde 5 hisse kazanan) Gülbenkyan adlı işa- damı da bu noktayı anılannda dile getirmiştir. tkincisi, Ingiltere'nin baskısı ve hatta gözda- ğı ile imzaJanan Irak-TPŞ sözleşmesinin ne de- receye kadar hukuksal yönden geçerli olduğu sorulmaya değer. Baskı ve gözdağı biryana, söz- leşme yapıldığında Musul 'un kaderi henüz ke- sinleşmemiş ve hukuksal statüsü Milletler Ce- miyeti'nce saptanmamıştı. Kurul, Musul kara- nnı sözleşmeden 8 ay sonra verdi. Sözleşme- nin yapıldığı tarihte h^k geçici olarak îngiliz mandası altında idi ve egemenliğine ancak 7 yıl sonra kavuştu. Üçüncüsü, Ingiltere, Almanya ve TPŞ tem- silcileri arasında 19 Mart 1914'te Londra'da yapılan bir toplantıda (Dışişleri Anlaşması) Mısır ve Kuveyt hariç, Osmanlı topraklannda- ki petrol yataİdannın bir tekel olarak işletil- mesi kararlaştınlmış, ancak bu topraklann ger- çek sahibi Osmanlı Devleti, anlaşmanın dışm- da bırakılmıştır. (Tekel karan daha sonra Tem- muz 1928'de imzalanan "KırmıaÇEgi Anlaş- maa" ile yenilenir). En son olarak, tngiltere ve Fransa, 24 Nisan 1920'de imzaladıklan San Remo Anlaşma- sı'nda Irak petrolünü aralannda bölüşürken bu amaçla kurulabilecek özel bir şirkete (maksat TPŞ) yerel hükümetin yüzde 20 payla katılun hakkıru öngördüler. Ne var ki, o tarihlerde bu topraklann gerçek sahibi Osmanlı/TBMM hü- kümetlerine böyle bir teklifte bulunulmamış, tam tersine bir davranış sergilenmiştir. (Bu se- çenekten aynı şekilde yoksun edilen Irak, TPŞ'TPŞ aleyhine daha sonra dava açar.) Sonuç: Kanrmca bu ve buna benzer nokta- larda Türkiye'nin "aldabhna" ya da "niyetin kötüyekullanıldığı" gerekçesiyle TPŞ/IPŞ'den tazminat alma hakkı olabilirdi. TPŞ/IPŞ bir ku- ruhış olarak bugün ortada yoktur, ancak onu oluş- turan hissedarlan (Gülbenkyan hariç) bugün ayakta ve güçlü uluslararası şirketler. Şimdi hâlâ bir tazminat istemi olabilir mi, belirsiz. Ko- nu uluslararası hukuk çerçevesinde değerlen- dirikneye değer. Musul petrolleri. Türkiye için tarihsel bir ya- ranın simgesidir. Ne ki, bu konuda ulusça ha- yıflanırken içine düşülen gafletleri unutmamak ve onlardan ders almak önemlidir. Alınacak en büyük ders. çağdaş bilime ve uygarhğa ulaş- manın ne kadar önemli olduğunu algılamaktır. Batı dünyası Sanayi Devrimi'ni atlamış ve pet- rolün stratejik değerini anlamışken Osmanlı saltanatını sürenler. büyük bir gaflet içinde bu gelişmelerden uzak kaldılar. Dündar Soyer'i Nasıl Unuturuz... AydemİT BALKAN £5^ Paris Basın Ataşesi G eçen aylarda toprağa ver- * diğimiz Dündar Soyer, Cumhuriyetın yetişrirdiği nadir aydınlanndan biriydı... Ga- latasaraylıların, Mülkiyelilerin, tzmirlilerin, partili partisiz birçok vatandaşın candan, yürekten sevip saydıklan, hepimizin aziz "Dün- dar Ağabey"i eşı az bulunur bir in- sandı. Anadolu halkımızın deyi- miyle, gerçekten "Yiğidin Haa" bir adımdı!.. Daha ölümünden on beş gün önce konuğum olan, bu vefalı dostu, bu seçkin insanı yi- tirmenin acısı içüne işliyor... Hayarunda çok az kişiye hem sevgi hem saygı hem de hayran- hk duymuşumdur. DündarAğabey bu ender ınsanlardan biriydi. Dün- dar Soyer" i ilk kez görenler dahi 5-10 dakika sonra ondaki kişiligın, enerjınin, inandırma gücünün et- kisinde kalu-, ona bağlanırlardı... Onun katıksız vatanseverliği- ne, Atatürkçülüğüne bü>ük sevgi du>oıyordum. ileri yaşına karşm. ondaki bu bıkmayan, usanmayan delikanlı enerjisine de hayranlık- la bakıyordum. Arkadaşlanna. dostlanna, vefasma, verdiği söze. vaadine, sadakata, mertliğine, dü- rüstlüğüne de her zaman saygı duymuşumdur... Daha iki hafta önce, Paris'teki küçük stüdyosunda buluştuğumuz zaman yorgunluğuna, yaşlıüğma karşın, azminden, inadından ve o delikanlı heyecanından bir şey kaybermediğini görmüştüm. Pa- ris'e yılda iki kez gelirdi. Eğer Metin Toker de buradaysa, onu alıp Montparnasse'daki lokantalar- dan birine gıderdik. Bazen Gala- tasaray'dan sınıf arkadaşlanm b- ter Türkmen, Coşkun Kırca da bı- ze katılırlardı. Yıllar sonra, köp- rülerin altmdan çok su akmıştı... A>TI ayn, ya da ortak hepimizin hayal kınklığı vardı. Ülkemizde olup bitenleri konuştukça, hele gazetelerimizi kanştırdıkça, ço- ğumuz karamsar, kuşkulu ya da bu- ruk olurduk... Ama, Dündar Ağa- bey, gürve tok sesiyle bizlere umut ve şevk verir, adeta bizleri tutup sarsardı... Bizlerden 7-8 yaş daha büyüktü ama bizlerden çok daha genç, çok daha diriydi!.. tşte, böy- le insanlar, böyle pınl pml yurt- severler, böyle ışıl ışıl Atatürkçü- ler, ufkumuzdan birer birer kayıp gidiyorlarartık!.. YaşarKemal'in, hangi eserinde okumuştum, anım- samıyorum. "Ogûzel insanlar, gü- zel adara binip uzaklaşülar, göz- lerimizden kavboldularu" demek- teydi... Dündar Ağabey ve onun kadar devrimci Atatürkçü eşi Nur- ten, bazen konuklanm olurlardı. Paris'in batısında, Rambouillet ormanlan içindeki evimde Dün- dar Ağabeyin coşkun sesi çınlar- dı. Heyecanım yenemez, heybet- li gövdesi ile dikilir, eliyle koluy- la geniş jestler yapardı. Ben de eşimle beraber onun Çeşme'deki yazhk evinde konuk- lan olmuştuk. Konular, davalar, tartışmalar yıllardır aymydı. Ak- şam güneş batarken Dündar Ağa- beyle denizin kenannda oturur, u bem cehennem, hem cennet" şu ülkemizin yazgısun düşünür, tar- tışrrdık... Hemen hemen 20 yıl, evet 20 yıl, ne kaygılanmız azal- dı, ne kuşkularımız kayboldu. Daha gerüere, çok daha geriye git- tiğimizi duyumsuyor, büinçle ay- nmına vanyorduk. 27 Mayıs Devrimi'nin sonrası fıkirlerirnizin aynı olduğunu söy- leyemem. Ben, askerlerin bir se- çim dönemi iktidarda kahnalan- nı savunuyordum. Bu anlamda yazılanm o zamanki "Cumhuri- yet"te çıkmıştı. Tûrkeş ve Kabi- bay'ın başmı çektiği radikal ka- nadı destekliyordum. Bu yüzden Metin Toker'in dergisi "AJds"ten aynlmıştrm. Dündar Ağabey o yıllarda, birçoklan gibi, CHP ve Inönüdışında bir formül düşüne- miyordu. Bu inancmda çok içten- di. Güvendiği dağlara çok geçme- den karyağınca, durumu anladı, öyle ki Türkeş'in en yalon dava arkadaşı Numan Esin'in yönet- tiği 27 Mayıs ve 1961 Anayasa- sı törenlerine ve panel çalışma- lanna çok kez bu "14 radikal su- bavin" yanında aym şevk ve he- yecanlakatıldı... Çünkü yıllar geçtikçe, bu uy- durma demokrasi kisvesi altında ülkenin nasıl geriye yuvarlanıp gitriğini, din'e ödünden sonra bö- lücülüğe, ondan sonra mezhep- çilik ve tarikatçılara açılan ka- ranlık yıllan gördükçe hidderi ar- tıyordu. 'Bu askerkr daha ne ka- dar bekleyecelder' deyip homur- danmaktaydı. Parti liderlerini, bakanlan, başbakanlan uyarma- ya çalışıyor, bıkmadan usanma- dan her olanağı kullanarak mü- cadele ediyor, destek anyor, des- tek veriyordu. Kaç defa kışa, kı- yamete bakmadan Izmir'den, ts- tanbul'dan Ankara'ya gidip gel- mişti!.. Sevgili Dündar Ağabey, kirni turmak istediyse eünde kal- dı. Insanlann değil, sistemin çü- rük olduğunu bir türlü kabul ede- miyordu! Evren, Özal, DemireL, ÇMer.. onda hep derin düşkınk- lan yarattılar... Hepimizin sevgüi ağabeyi, şö- valye ruhlu, yiğit ve mert insan, eşsiz vatansever, katıksız Ata- türkçü Dündar Soyer'i de son- suzluğa uğurladık sonunda... O güzel insanlanmız, güzel atlara binip, teker teker ufkumuzdan kaybolup gidiyorlar!.. PENCERE Uzayın Fethinde Yedi Şehit Daha... Turhan'ın dün birinci sayfadan yayımlanan ka- rikatürü, mavi uzayda yıldızlarla özdeşleşmiş ast- ronotların grafık sanatta evrenle bütünleşmesiydi. Karikatürün artyazısı: "Yedi Uzay Yıldızı" Turhan altyazıyı özellikle "yedi uzay şehidi" di- ye yazmak istiyordu... Uyardım... Bilindiği gibi "şehit" ancak Müslümandan çıkar, Turhan'ın esprisini şeriatçılaranlamazlar; yobazlık ağır basar, nükte güme giderdi. Turhan: - öu astronotlar, dedi, bizim kafası ütûlenmiş Is- lamcıdan daha Müslüman sayılır... Bir inanılmaz dönem yaşıyoruz; yaklaşık 70 mil- yonluk ülkede halk yüzde 99 Müslüman iken biri- leri çıkıp Islamı tekeline almak istiyor; sonra da bu dinci azınlığın iktidan, Amerika'nın emrinde Müs- lümanlara saldımnakta başı çekmekten gayrı bir iş yapamıyor. • Amerika'nın biryandan uzay fethine çıkıp öteyan- dan Irak'a saldırması neyi simgeliyor?.. Yeni bir şey değil... Batı uygarlığındaki bu ikilem tüm tarihte yazılı- dın biryandan Avrupa'da bilime açılırken öte yan- dan sömürgecilik yapan Batı değil miydi!.. Amerika'yı, Avustralya'yı, kutuplan keşfeden Ba- tılı bu yolda diyalektiğin kanlı tarihini yazdı. Üniversitedediğimizbilimsel kurum, kilisedeto- humlanarak istavrozun insan aklı üzerine çaktığı çar- mıhı parçalamıştır. Ne yazık ki medresede camiye meydan okuyan bilimsel bilinç yeşeremedi. 21 'inci yüzyıla ayak bastık ama, Müslüman ço- ğunluğu, bilimin öğrettiğini değil, kutsal kitabın aşı- ladığı inancı devlet ve toplum düzeni yapmakta di- reniyor; bu gericiliğin karanlığında Batı'ya karşı ne yapacağını bilemiyor. Amerika uzayın fethine Hıristiyanın yanı sıra bir Museviyi de katmıştı... Astronotlann hepsi şehit oldular. • Karl Marx hayatın eytişimi üzerine oluşan çeliş- ki yasalarını iyi yakalamış, "sömürüsüz bir uygar- lık" üzerine tohumlanan öğretisini 19'uncu yüzyıl- da yayımlamıştı; bu rüzgâria Avrupa hop oturup hop kalkmış, 20'nci yüzyılda Sovyetler kurulmuştu. Emek üzerine kurulmak istenen devlet başanya ulaşacak mıydı?.. Uzaya ilk insanı komünistleryol- ladılar; adı Yuriy Gagarin'di... Alın terine bel bağlayıp sömürüye karşı çıkanlar, bayram ediyoriardı... Ne yazık ki bu düşlem uzun sürmedi; Amerika karşısında Sovyetler yenildiler; şimdi Amerikan ka- pitalizmi tekelciliğin doruğunda Küreselleşme'yle dünyaya egemen olmaya çalışıyor; bu nedenle gö- züdönmüş, 'savaş' diyor... Hem de Müslümanla savaş!.. Peki, Gül ile Tayyip Islamcı değiller mi?.. Müs- lümanlığın politikasıyta yoksul halkı kandınp iktidar kottuğuna oturmadılar mı?.. Niçin Müslüman Irak'a saldında Amerikan ma- şalığını üstleniyoriar?.. • Uygariığın bugünkü ikilemi, toplum düzeninde- ki çelişkiden kaynaklanıyor. ABD bir yandan Irak'a asker yollayacak, öte yan- dan uzaya astronot gönderecek... Yalnız bilime dönük ve banşa koşullu toplum dü- zeni için sosyalizme erişmek gerek... NOVITAS Turizm KASTAMONU-SAFRANBOLU ILGAZ 11-14 Şubat (Kayak imkanı mevcuttur.) Tel:(0212)25128 08pbx e-mail: [email protected] web: www.novitas.com.tr KOCAELİ2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTVDEN EsasNo- 2002-901 Kocaeli, tzraıt. Merkez Kullar Köyu. 17 pafta. 1 ada. 4984 parsel sayılı tarla \asıflı 5558 m2'lık taşınmaz)n 599.98 m2'lik bölümü 103. 028 073.000 -TL bedelle davacı idarece kamulaşlmldıâı, kamulaştırma yapan Karayollan Genel Müdürlügü tarafından kamulaştırma bedelinin tesbiti davası açtıgı. 2942 sayılı kanunun 4650 sayılı kanunla değı- şık 10 maddesine göre ılan olunur. Basın: 4975 Milyonlarca art'hya ıı orkont bizden Kaç yıllık Hazır Kart'lı olduğunuza göre kontörbizden. 4 yıllık ve üstü Hazır Kart'lıya yıllık Hazır Kart'lıya 2 yıllık Hazır Kart'lıya 1 yıllık Hazır Kart'lıya kontör 1 bizdenj Ayda 200 - 499 kontör yüklerseniz 500 - 999 1000'den fazla yüklerseniz • II kontörı • ı >mm bizden kontör yüklerseniz Yenl düzenlemelerle *'—•-*'-' > 'e kadar uzatılan kontörbizden kampanyasından yarartanmak için kaydmızı yaptırmanrz ve hatbnıza aynı ay tçjnde en az 200 kontör yûklementz yeterii. 30 Haziran 2003 tarihine kadar, yüktediğlniz kontörierden kontör kazanablllrslnb. lardan, 'ten Kaydmızı (arama başına 2 Hazır Kart abonelik süreniz 1 Ocak 2003 tarihine göre hesaplanır. Abonelik yılına bağlı kontörler sadece bir defa kazanılır. Kazandığınız kontörler bir sonraki aydan itibaren eşit bölünerek 5 ayda hattınıza yüklenir. Şirket adına kayıtlı hatlar kampanyaya dahil değildir. 'nden, adresinden, ceple kontör), sablt teiefonla dan yaptırablilrslniz. KART
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle