22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15EKİM 2003 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Ufalanmamn Kurbanları ZONGULDAK'TA geçen gün dört kışi daha öldü. Dört işçi. Ya da işçi olup olmadığı bile belli olma- yart, büyük olasılıkla sigortasız, sendikasız insan- cıklar. 7: ?öc/öı/ais"ocaklarından birinde. Yani, işletilen btjyük ocaiiann uzağmda ya da kapatılmış ocakla- nnyanı başnda, küçük işletme olarak çalıştırılanlar- da Havzadaki bütün kömüryataklannın mülkiyeti ka- muda, daha doğaısu kamu adına TTK olarak bilinen Türkiye Taş<ömürü Kurumu'ndadır ama, küçük ya- taklar ihaleyle kişilere kiralanır, onlar da çıkardıklan kömürü Kurjm'a satariar, Eski Fransız ve Belçika şir- ke:lerinin uygulamalarından kalma bir deyimle "re- desance" (rödövans) denir buna. Fransızcasından daanlaşılacağı gıbi, kiralayanlar, asıl imtiyaz sahibi kuruma karşı borçlanmış durumdadırlar. Aslına bakarsanız, o yataklar rasyonel ya da gü- venli olmacığı için bırakılmıştır. Kişilere kiralandığı zaman da ş güvenliğinin ve sosyal güvencelerin sağlanması gerekir. Denetleme için kurallar ve me- kanizmalarda getirilmiştir. Fakat, rödövans, Zon- guldak'ın kanayan yarası olarak kalır. Çünkü, son yıllarda yeniden getirilen bu yöntem istendiği bıçimde işlemez. Ihalevekiralamalarsü- rekli dedikodu konusudur, işletme yöntemleri kö- tü.önlemler bozuk, güvenlik ve güvenceler eksik- tir. Kazalar, ölümler sık olur. Son yıllarda Türkiye'ye musallat olan, dağıtma, ufalama ve sonuçta yok etme belasının so- nuçlanndan biridir bu. Şöyle bir baktığınız zaman, yeryüzündeki iki bü- yük eğilimin birucu. Bir yanda büyümeler, gruplaşmalar, birleşmeler vardın Şirketler büyür, çıkarlan aynı olan devletler gruplaşır, sı/asal birleşmeler ortaya çıkar: AB, Ku- zey Amerika Birliği gibi. Küresel sermayenin kaçı- nılrnaz sonucu olarak. öte yanda, aynı birliklenn ve sermayenin etkisiy- le, başkalanna çap küçültmenin, yerelleşmenin er- demleri öğretilir. Oğretilmek ne demek, dikte edi- lip zorla berıimsetilir. Dünya Bankası'nın, IMF'nin koşullarına, AB'nin katılım belgelerine bakın; hep bunlar vardır. Tabii, devletlerin ya da siyasal birliklenn çıkaria- nndan doğan koşullar olarak değil; iyidir, çağdaş- lıktır, verimlıliğin gereğidir diye. Belki kitaplar da öyle yazar ama, belirli ortamlar- da iyi sonuç veren bu yaklaşımlar, değişik ortam- larda oralann halk yığınları için ters sonuçlar da ve- rebilir. Arna, sonuçların kendilerinden yana oldu- ğunu görenler bunları savunur, öbürteri bunlara kurban gider. Cumhuriyet, karnuya art bütün madenciliği Eti- bank'ta toplamıştı. Bu tek kurumun çeşitli işletme- ler olarak rasyonel biçimde bölünmesi, stratejik olarak işletilmesi gerekirken zarar etmek zorunda olanın öbürlerince desteklenmesi pekâlâ müm- kündü. Ama, bu yoldan vazgeçildi, kurumlar bö- lündü, büyük kamu işletmelerinden küçük "rödö- vanslara" geçildi, kurallar gevşedi, birimler ufaldı. Sonuçta, ınsanlar da ufatanmaya, öğütülmeye baş- ladı. AKP: Sorun Çözen mi? Sorun Üreten mi? Demokrasilerde, siyasal iktidarlar ve onun başı başbakanlar bir orkestra şefi gibi dikkatli, titiz, yumuşak ve eşgüdümlü olmak zorundadır. Demokrasilerde siyasal iktidarlann toplumu oluşturan kesimlerle, hele baskı gruplanyla kavga etmek. toplumu gerdirmek lüksü yoktur. Dr. Alev COŞKUN Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Öğreüm Cyesi K amuoyunun tam bilinç düzeyine ulaşmadığı kı- mi toplumlarda genel se- çim kampanyası boyun- ca "demagoji" ve halk dalkavukluğu yapılarak yüzer-gezer ve tepkisel oylann ele geçirilmesi so- nucu "yetersizvedonanımsız" iktidar- lann ortaya çıkması kaçınılmaz olmak- tadır. Bu noktada. yönetenJerin kay- bettikleri iktidan. halk kazanıyor mu? Siyaset bilimcilere göre. bu durumda asıl kaybeden ise halk oluyor. Siyaset biliminin saygın kişilerin- den ünlü siyaset bilimci Giovanni Sar- tori, Demokrasi Teorisine Geri Dönüş adlı yapıtında "aşın yük", "sorun çö- zemeyen demokrasiler" ve "yöneten - yönetemeyen demokrasi" kavramlan- na yer vermiştir. (1) Prof. Sartori, seçimle oluşan siyasal iktidarlann bir ülkede çözmekle yü- kümlü olduğu sorunlann ağırlığını be- lirtmek bağlamında "aşınyük" (over- load) kavramını ileriye sürer. Bir ülke- de çözülmesi gereken toplumsal, si- yasal ve ekonomik sorunlar doğalın üzerinde yoğunlukta ise bu olguya "aşı- nyük" (overload) tanısını koyar. Böy- lesi yoğun sorunlan olan bir ülkede ik- tidara gelen siyasal partilere öncelik- le bu sorunlann çözümü için çalışma- sı ve çözüm yollannı bulmasını öne- rir. Sartori, genel seçimlerin "yönete- bifir" iktidarlar yaratmasını böylece "yönetebiürdemokrasrnin gerçekleş- mesini ister. Buna karşın siyasal iktı- darlann sorun çözme yerine sorun üre- tici olma durumlan "yönetilmezlik" (ungovernability) olgusunu ortaya çı- kanr. Bir ülkede bir yandan sosyal. toplum- sal, ekonomik ve dış sorunlar aşın bir biçimde yoğunlaşmışsa yanı "aşın yük" varsa, bu sorunlar çözülemiyor- sa yani "yönetilmezBk" egemense. yö- netemeyen demokrasi, olgusu ortaya çıkar. Böylesi durumlarda ne yazık ki, o ülkede siyasal iktidarlar yalpayapar. Sartori bu noktada başka bir sosyal bilimci Karl Mannheim'a gönderme ya- parak ".„ toplumundaki liderlik yoklu- ğuna" işaret eder ve " „ buyurgan (dik- tatoryal) istekleri olan gruplara firsat veren şey, işte bu genel yönetme, çekip çevirnıe yokluğudur." der. (2) Lindsay de Modern Demokratik Dev- let adlı klasik yapıtında bu bağlamda- ki düşüncelerini şöyle açıklamıştır: "Demokrasi yaşayacaksa beceri, bilgi ve liderlik diye ne varsa hepsini kullana- bildiği kadar kullanmak, hepsinden ya- rarlanabildiği kadar yararlanmak zo- rundadır. tçinde yaşadığumz bu birbi- rine bağımlı karmaşık dünya, bilgi ve beceri, öngörü ve liderlik olmadan vö- netilemez." (3) İktidar sorun yaratmaz Demokrasilerde, siyasal iktidarlar ve onun başı başbakanlar bir orkestra şe- fi gibi dikkatli, titiz, yumuşak ve eşgü- dümlü olmak zorundadır. Demokrasilerde siyasal iktidarlann toplumu oluşturan kesimlerle, hele bas- kı gruplanyla kavga etmek, toplumu gerdirmek lüksü yoktur. Bir yıldır iktidarda olan AKP'ye bak- tığımızda, siyasal iktidann her alanda banşı koruyarak ve yumuşatarak sorun çözme yerine, özellikle toplumu ger- dirme alanında başanlı olduğunu gö- rüyoruz. Sayın Erdoğan elinde tuttuğu siya- sal iktidan sorunlan çözmek bağla- mında kullanmıyor. Siyasal iktidan, yöneten demokrasi alanından "yönete- meyen demokrasi" alanına doğru çe- kiyor. Adeta Prof. Sartori" nin ünlü ki- tabmdaki Yöneten-Yönetemeyen de- mokrasi ikilemini sergiliyor. Sarto- ri'nin kitabı için adeta örnekler oluş- turuyor. Şimdi konulara kısaca deği- nelim: AKP iktidannın üç önemli hedefi artık açıkça ortaya çıkmıştır. Şöyle ki; 1. Devlet kadrolannın ele geçirilme- si konusu; Başbakan bu hususu "Bizim vücut difimizden anlayan bürokradar" deyimini kullanarak tanımladı ve bu gi- bi kişilerin göreve getirileceğini vur- gulayarak açıkladı. 2. MÜSİAD'da örgütlenen tslamcı sermayenin güçlendirilip her türlü dev- let ve yerel yönetim olanaklanndan ya- rarlandınlması; 3. AKP'nin arka bahçesi ve referan- sı olan imam hatip mezunlanna üniver- sitelerin her dalına girme hakkı veril- mesi. AKP bu konularda salam politikası izlemektedir. Kamu alanlannda türban gerginliği yaratmaktan çekinmemekte- dir. - Anayasamızın 125 2. maddesi "Y4Ş (Yüksek Askeri Şûra) kararlan yargı denetiminin dışındadır" dedığı halde, Başbakan bu kararlann altına "karşıya- zı" yazmakta, böylece Türk Sılahlı Kuvvetleri (TSK) ile çatışma içinde olduğunu göstermektedir. Oysa, AKP'nin anayasayı değiştirmek için yeterli sayısı vardır. Bu yola gitme- mekte karşı yazı yazarak gerginlik ya- ratmayı tercih etmektedir. - AKP, Cumhurbaşkanrnın hukuk devleti ilkelerine dayanarak bir kez da- ha görüşülmek üzere Meclis'e geri gön- derdiği yasalan, ciddiyetle ele alıp göz- den geçirmek yerine, bu yasalann vir- gülüne dahi dokunmadan Cumhurbaş- kanı 'na, geriye göndermektedir. Cum- hurbaşkanı ile çatışma içinde olmayı önemli bir polıtika olarak ısrarla sür- dürmektedir. - Israr edilen kimi yasalar da Ana- yasa Mahkemesi'nden geriye dönmek- te, böylece AKP hukuken toslamakta- dır. (Ömek: Ek Vergi Yasası, 61 Yaş Ya- sası gibi). - AKP iktidan Türkiye Cumhuriye- ti'nin laik kurallara dayah temel esas- lanndan olan laik eğitimi, Islamcı bir eksene oturtmak için akla gelebilecek her türlü yola başvurmaktadır. Bunun için sekiz yılhk kesintisiz eğitimi 5+3 düzenine geriye çevirip ortaöğretimi geçersiz kılmak için seçenekler üzerin- de durmaktadır. - Atatürk Cumhuriyeti' nin en önem- li temel yasası olan "Egitiınde Birfik" yasasını ters yüz etmek için imam ha- tip lisesi mezunlannın üniversitelerin her bölümüne girişini kolaylaştırmak için her türlü yolu denemektedir. Mi- litan bir tavır izleyen Milli Eğitim Ba- kanı'nın aşın çabalan da bu yoldadır. AKP'nin YÖK Yasası'nı tersine çevir- mek istemesinin altında, ashnda üni- versitelerde tarikatçı kadrolann yer- leştirilmesi istekleri yatmaktadır. - Milli Eğitim Bakanı'nınözel okul- larda on bin dar gelirli aile çocuğunu okutma projesi adı altında ileriye sür- düğü planın içeriğinde, kendilerine • Arkası 8. Sayfada PENCERE Hafn'ın Ulkesi Ne Hallere Diiştii?.. Kimi zaman hayat insana bir düş gibi geliyor; arkadaşları- mız Ipek ve Oral Çalışlar'ın Iran yazılarını okudukça kırk bir yıl önceyi anımsıyorum; kırk bir buçuk maşallah, zaman ne ça- buk geçmiş... 1962'de Iran gezisinden dön- dükten sonra yazdığım gezi notlanna ilk satırlarda şöyle gir- mişim: "Iran'ın neresinden başlaya- lım? önce saatinden, takvi- minden... Iran'ın takvimi bizden farklı. Biz Atatürk devrinde Batı'nın takvimini astık duvarlarımıza. Yıl 1962, hafta tatili pazar. Iran'da yıl 1340, hafta tatili cuma, daha doğrusu Farsça adıyla cöm'e. Tahran'da bulunduğumuz süre, günleri sayarken tavlada zar atıyoruz sanıyorduk: Yek- şembe, du-şembe, se-şem- be, cihar-şembe, penç-şem- be..." O dönemde Iran'ın başında Rıza Şah vardı; tam bir şark dik- tatörü!.. Halkyakınıyordu.. Zavallı Iran halkı daha beter bir düzene doğru sürüklendiği- ni ne bilsin?.. • 41 yıl önceki Iran gezisinden notlan sürdürelim: "SeyyitlerIran'da koca koca kavuklanyla dolaşıyorlar. Isfa- han Havaalanı'nda bir grup seyyit görmüştük. Içlerinden bir kodamanı yolcu etmek için uçak alanına gelmişler. Mih- mandarımıza: - Kimdir bunlar? diye sor- dum. Mihmandanmız tatlı Azeri Türkçesiyle: - Bunlar seyyit oluptur. Başlanndaki kavuklan göste- rip: - Galiba bunlar çok akıllı ki- şiler, dedim. Mihmandanmız edebiyat 1a- kültesini bitirmiş uyanık bir gençti: - Bir ozan Sait Tebrizi var- dı.. diye cevap verdi. Şah Ab- bas zamanmda yaşamıştı. Şah 'ın konuğu olur şiir söyler- di. Bu Sait Tebrizi, seyyitler ve imameleri (kavuklan) hakkında demiş ki: Nice küçük ses, küm- betin (kubbenin) içinde büyük işitilir. Bunların da imameleri ne kadar büyük olursa, akılla- rı da o kadar küçük olur." Ne var ki o küçük akıllılar şim- di güzelim Iran'ın başında bo- za pişiriyorlar. • Yahya Kemal'in ünlü bir şi- iri vardır: "Hafız'ın kabriolan bahçede bir gül varmış Yeniden hergün açarmış ka- nayan rengiyle Gece bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle" Kırk yıl önce Iran'a gitmiş- ken Hafız'ın kabrini degörelim demiştik, Isfahan'akadaruzan- dık, eski şahların başkentinde şairin yarattığı bahçe hiç de mezarlığa benzemiyordu; ince sütunlarlatutturulmuş bir yük- sek kubbe uçuşacak gibiydi; attında bej renkte mermerden dikdörtgen bir prizma vardı... Insanı renkten saıtıoş edecek çiçekli bahçenin köşesindeki kütüphanemsi bir binaya girdik, tam karşıdaki duvarda bir yağ- lıboya tablo... Hafız tablonun sağ köşesin- de sağ kolunu kaldırmış, sol elinde birkitap, samoş, şiiroku- yor, sol yanında bir güzel kız rü- baba benzer bir çalgı çalıyor, bir bulut üstünde Mesih pembe bir esvap giymiş, mavi bir pe- lerine bürünmüş, dansediyor... Sağ köşedeki dizeleri mih- mandanmız çevirdi; ben not et- tim: "Hafız şiir okuyanda.. Kız çay vuranda.. Ecebi yoktur ki Mesih oyna- maya gelüptür" • Zavallı Iran, kim derdi ki Ha- fız'ın ve Sart'in ülkesi kapkara bir molla rejimine teslim olup tüm yaşam güzelliklerine sırt çevirecek... T a t s ı z t a t i l l e r e , p a h a l ı t a t i l l e r e , t a t i l s i z g e ç e n y ı l l a r a s o n ! Kalacağınız yer : "tatile abone" dostlanmızın kalacakları Ote/ Yüce/en Gö'kova Körfezi'nde denizle iç içe... Nail Çakırhan'ın Ağahan Mimarlık Ödülü'nü aldığı Akyaka yöresinde... Türk mimarisiyle Avrupa konforunun bir biteşimi.... Kalacağınız oda 3 kişilik, klimalı, banyolu, balkonlu, televizyon ve minibarlı.. .Ayrıca, otelin restoranı, özel kumsalı, yüzme havuzlan, çocuk bahçesi... Fitness center, Jakuzi, sauna... Masa tenisi, sörf, kano olanaklan.... Hepsi sizin için! - Tatile abone olıın!.... 10 aj ödeyin, 10 yıl tatil yapın... * • • * * * • • • * ; • ••)k\xK Bir hafta, iki hafta... Bir ay, iki ay... Ne kadar isterseniz... temmuzda ya da mayısta... Ya da ekimde, hatta şubatta... Ne zaman isterseniz... Nerede mi? Gökova - Akyaka'da, Yücelen Otel'de... Arük 10 yıl aborıe olacağınız süre bovıınca, tatiliniz güvenclaltında... Arük tatile gidememek diye bir sorununuz olmayacak... Düediğiniz kadar 'tatile abone' olduktan \ r e 10 ayda ödedikten sonra, her \ıl elinizi kolunuzu sallayarak gidip tatilinizi yapacaksınız. (Hem de kolayca anlaşıp dost olacağınız Cumhuriyet okurlanyla birlikte...) Ne kadar mı ödeyeceksiniz? 'tatile abone' olmadığınız zaman ödeyeceğinizin çok altında. (Doğal olarak, fiyatlar temmuzdan şubata doğru kademeli olarak düşüyor.) Lütfen, daha avTintılı bilgi almak, 'tatile abone' olmanın size sağlayacağı pek çok avantajı ve inanmakta giiçlük çekeceğiniz fıyatlan öğrenmek için bizi arayın. Dilerseniz avantajtara birkaç ömek verelim: 1. Başka bir devre-tatıl sistemınde olnıayan bir avantaj: Kahvaltı fiyatların içinde. 2. Dilediğinizde tam pansiyon kalma seçeneği: Bu durumda, kişi başına (yaz ya da kış, fârk etmez) öğle ve akşam yemekleri için günde çok düşük ve abonelik süreniz bo\Tinca değişmeyecek bir ücret ödeyeceksiniz. 3. Diyelim, şubat a\ında bir hafta tatile abone oldunuz, ama temmuzda tatil yapmak istediniz. Yer olduğu taktirde, aradaki fıyat farkını (yalnızca o yıl için) ödeyerek yapabilirsiniz. 4. Ya da tatile aboneliğiniz temmuz ayında ve şubatla değiştirmek istiyorsunuz. Yine yer varsa değiştirebilir ve bir hafta yerine daha uzun süre tatil yapabilirsiniz. 5. Yalnızca Yücelen Otel'de bulabileceğiniz bir avantaj: Dilerseniz, tam donanımlı Yücelen Hastanesi'nde size özel fiyatlarla çekap olanağı Dikkat Yapacağınız 'tatile abonelik' sözleşmesi Tuketiciyi Koruma Yasası ve 2003 Haziran ayında çtkanlan Deıre Tatil Yönetmenliğine uygundur YAPI-C "Tatile abone eder" İstanbul Merkez: Türkocağı Cad. Basın Sarayı No: 1 Kat: 4 (Gazeteciler Cemiyeti üstü) Cağaloğlu-İstanbul Tel: (0212) 520 21 91-92, (0212) 522 49 26 Faks:(0212)520 50 23 (Cumhuriyet Gazetesi) (0212)512 05 05/550-561 www.yapic.com.tr YAPI-C Bir Cumhuriyet Vakfı Kuruluşudur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle